- Hastalık Ölüm vb. ilgili Dualar ve Zikirler

Adsense kodları


Hastalık Ölüm vb. ilgili Dualar ve Zikirler

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
neslinur
Thu 24 June 2010, 04:56 pm GMT +0200
11- HASTALIK, ÖLÜM VE BENZERLERİYLE İLGİLİ DUALAR VE ZİKİRLER.. 2

Ölümü Çok Anmak Müstahabdır. 2

Hastanın Ailesine Ve Yakınlarına Hastadansormanın Müstehablığı Ve Sorulardan Cevab Alma  2

Hasta Ne Söyler, Yanında Ne Söylenir, Ona Ne Okunur, Hali Nasıl Sorulur. 2

Hastalara Okunacak Şifâ Duaları 3

Vücut Ağrılarına Karşı Okunacak Şifâ Duaları 4

Hastaya, Hasta Sahibinin Ve Ona Hizmet Edenin İyilik Tavsiye Etmesi, Zor Ve Zahmetli İşine Katlanıp  6

Sabretmesi 6

Baş Ağrısı, Ateş Ve Bunlardan Başka Ağrılar İçin Okunacak Dualar. 6

Kızgınlık Olmaksızın, Sabırsızlıkla Telaş Göstermeksizin Hastanın Halini Açıklamasında Ve Bende Ağrı 6

Var, Ateşim Var Yahud Bunlara Benzer Söz Söylemesi Caiz Olduğu Gibi, Kerahet De Yoktur. 6

İnsanın Başına Gelen Bir Zarar İçin Ölümü İstemek Mekruh İse De, Dinindeki Bir Fitneden Korkunca  7

Onu İstemek Caizdir. 7

Ölümün Kutsal Yerlerde Olması İçin Duâ Etmenin Müstehaplığı 7

Hastanın Gönlünü Hoş Tutmak Müstehabdır. 7

Hasta Kimse, Akıbetinden Korkunca, Onun Korkusunu Gidermek Ve Rabbına Karşı Zannını Güzel 8

Yapmak İçin Ona Güzel İş Ve Hallerinin Söylenerek Övülmesi 8

Hastanın İştahını Sormak. 8

Hastadan Ziyaretçilerin Dua İstemesi 9

Hastaya İyileştikten Sonra Öğüt Vermek Tevbe Ve Adak Gibi, Allah'a Verdiği Sözde Durmayı Ona  9

Hatırlatmak. 9

Sağlığından Ümidini Kesenin Okuyacağı Dualar. 9

Ölünün Gözü Kapatılınca Okunacak Dualar. 11

Ölü Yanında Okunacak Dualar. 12

Ölü Sahihlerinin Okuyacağı Dualar. 12

Arkadaşının Ölüm Haberini Duyanın Okuyacağı Duâ. 13

İslâm Düşmanı Birisinin Ölüm Haberini Duyanın Okuyacağı Duâ. 13

Ölü Üzerine Feryad Edip Ağlamak Ve Cahiliyet Duası İle Dua Etmek Haramdır. 14

Taziyede Bulunmak (Sabır Dileğinde Bulunmak) 15

Taziyeyi Umumi Yapmak. 16

Taziye İçin Oturup Beklemek Mekruhtur. 16

En İyi Taziye Sözleri 17

Müslümanlar İçinde Ortaya Çıkan Bazı Taun (Veba) Hastalıkları 20

Ölü Sahihlerine Ve Akrabasına Ölümü Bildirmenin Cevazı Ve Haberi Yaymanın Keraheti 20

Ölü Yıkanırken Ve Kefenlenirken Okunacak Dualar. 21

Cenaze Namazı Ve Duaları 22

Cenaze İle Yürüyen Kimsenin Okuyacağı Dualar. 26

Cenazeyi Gören Yahud Cenaze İle Karşılaşanların Okuyacağı Dualar. 27

Ölüyü Mezara Koyanın Okuyacağı Dualar. 27

Ölü Gömüldükten Sonra Okunacak Dualar. 28

Gömüldükten Sonra Ölü Üzerine Yapılan Telkin. 28

Ölünün Vasıyyeti: 29

Belirli Bir İnsanın Kendi Namazını Kıldırmasını Vasıyyeti Yahud Özel Bîr Yerde Ve Özel Birşekilde Gömülmesini İstemesi Veya Buna Benzer Kefen Ve Diğer İşlerden Yapılması Yahud Yapılmaması Gerekenler: 29

Ölünün Ardından Yapılan Duanın Ölüye Fayda Vermesi 31

Ölülere Sövmenin Yasaklığı 32

Mezarları Ziyaret Edenin Okuyacağı Dualar. 33

Bir Mezar Başında Çırpınarak Ağlayanziyaretçiyi Bir Kimsenin, Onu Engellemesi, Sabrı Tavsiye Etmesi Ve Yine Dine Aykırı Şeylerden Alıkoyması. 34

Zâlimlerin Mezarlarına Ve Helak Edildikleri Yere Uğrayınca Ağlamak, Allah Teâlâ Hazretlerine İhtiyaç Göstermek Ve Bundan Gafil Olmaktan Sakınmak. 35

 

11- HASTALIK, ÖLÜM VE BENZERLERİYLE İLGİLİ DUALAR VE ZİKİRLER
 

Ölümü Çok Anmak Müstahabdır
 

351- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) sahih isnadlarla rivayet edildi­ğine göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu:

"Lezzetleri kökünden yok edeni (ölümü) çok anın."[1]

 

Hastanın Ailesine Ve Yakınlarına Hastadansormanın Müstehablığı Ve Sorulardan Cevab Alma
 

352- îbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre: "Ebû Talib'in oğlu Ali (Radıyallahu Anh), Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in âhirete göç etmesine sebeb olan hastalığında, huzurlarından dışarı çıkınca, insanlar sordular: Ey Hasan'ın babası (Hz. Ali): Resûlül­lah Sallallahu Aleyhi ve Sellem nasıl sabahladı? Cevab verdi:

- Allah'a hamd ile, iyileşir durumda sabahladı."[2]

 
Hasta Ne Söyler, Yanında Ne Söylenir, Ona Ne Okunur, Hali Nasıl Sorulur
 

353- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre, "Re­sûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, yatağına girince, iki avucunu bir araya getirir sonra onlara üfürürdü de avuçlarına şunları okurdu: İhlâs, Muavvizeteyn (Felâk ve Nâs) sûrelerini... Sonra elleriyle bedeninden erişebildi­ği yerleri meshederdi. Elleriyle başından başlar, yüzünü, vücûdunun ön tarafını sıvardı. Bunu üç kez yapardı. Aişe (Radıyallahu Anha) anlatır:

- Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hastalanınca, kendisine böyle okumamı bana emrederdi."

Buharî'de diğer bir rivayet şöyle:

"Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, vefat ettiği hastalığında, Ihlâs, Felâk ve Nâs sûreleri ile kendine üfürürdü. Hazreti Aişe (Radıyallahu An­ha) demiştir: (Peygamberin hastalığı) ağırlaşmca, ben bu sûrelerle ona üfü-rürdüm ve elinin bereketi sebebiyle onun eli ile meshederdim (üzerine sı-vardım)."[3]

Başka bir rivayet: "(Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hastala­nınca, kendine Muavvizati (İhlâs, Felâk ve Nâs sûrelerini) okurdu ve üf-lerdi." .  Bu hadîsin ravilerinden olan Zührî'ye soruldu:

-  (Peygamber) nasıl üflerdi? Cevap verdi:

- Ellerine üfîerdi sonra onlarla yüzünü sıvardı.

Ben, derim ki: Daha önce geçen bölümde bunamış (deli) olan kimse üzerine okunan Fatiha ve diğer sûreler, bu bölümde de vardır. (Burada da okunmalıdır.)

 
Hastalara Okunacak Şifâ Duaları
 

354- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre, Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem:

"İnsan, kendisinin bir şeyinden şikâyet edince (hastalığını söyleyince) yahut yara yahut bere olunca, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şu parmağı ile şöyle söylerdi. Ravi (hadisi anlatan) Uyeyne oğlu Süfyan, işaret parmağını yere koydu sonra onu kaldırıp şöyle dedi:

"Bismillah! türbetü arzına birîkati ba 'zınâ yüşfâ bihî sakîmunâ biizni rabbinâ."

(Allah'ın adıyla; arzımızın toprağı ve birimizin (insanoğlunun) maya­sı karışımıyla şifa bulur hastamız, Rabbimizin izniyle...) Bir rivayet de:

"Türbetü arzına ve rîkatü ba'zmâ" şeklindedir. Ben de,

"Birîkati ba'zmâ" sözünün manası, İnsanoğlunun tükürüğü olduğunu alimler söylemiştir,

derim.

îbni Faris demiştir ki; "RÎK" insanların ve diğer hayvanların tükürü­ğüdür.[4]

355- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu anha) rivayet edildiğine göre: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, sağ eliyle hastayı sıvayarak Allah'a dua eder ve şöyle derdi:

"Allâhümme rabbennâsi, ezhebi'I-be'se. İşfi, entc'ş-şâfî. Lâşifâeillâ şifâuke şifâen lâ yuğâdiru sekamen.

(Ey insanların Rabbi! Bu hastalığı gider, şifa ver; Sen şifa verensin. Senin şifandan başka bir şifa yoktur; öyle şifa ver ki, hiç bir hastalık bı­rakmasın.)”

Diğer bir rivayette de, hastaya şunu okurdu:

"îmsehi'l-bâse, rabbennâsi; biyedike'ş-şifâu. Lâ kâşife lehû illâ ente.

(Bu hastaya şifa ver, ey insanların Rabbi! Şifa Senin (kudret) elinde­dir; Senden başka onu giderecek yoktur.)[5]

356- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, o, Sabit'e (Allah kendisine rahmet etsin) şöyle dedi:

Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Selîem'in hastaya okuduğunu sana oku­yayım mı? Sabit, evet, oku dedi. Enes, şunları okudu:

"Allâhümme rabbennâsi, müzhibe'l-be'si işfı ente'ş-şâfî. Lâ şâfıye illâ ente şifâen lâ yuğâdiru sekamen.

(Ey insanların Rabbi, hastalıkların gidericisi olan Allah'ım! Şifa ver, şifa veren Sensin. Senden başka şifa veren yoktur; öyle şifa ver ki, hiç bir hastalık bırakmasın."[6]

 
Vücut Ağrılarına Karşı Okunacak Şifâ Duaları
 

357- Osman b. Ebi'l-Asî'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, kendisi vücûdunda duyduğu bir ağrıdan Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e şikâyette bulundu. Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ona şöyle buyurdu:

"Elini, vücudundan ağrıyan yere koy ve şöyle de:

"Bismillah" (üç defa), yedi defa da:

"Eûzü büzzetülâhi ve kudretihi min şerri ma ecidü ve uhâziru" söyle. (Allah'ın adıyla, korktuğum ve duyduğum şeyin kötülüğünden Al­lah'ın izzet ve kudretine sığımrım."[7]

358- Sa'd ibnİ Ebi Vakkas'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, hastalığımda beni ziyarete gelip buyurdu:

"AMhümmeşfi sa'den, Allâhümmeşfi sa'den. Allâhümmeşfi sa'den." (Allah'ım Sa'd'a şifa ver, Allah'ım Sa'd'a şifa ver, Allah'ım Sa'd'a şifa ver.)"[8]

359- Sahih bir isnadla İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edilmiştir. O da, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyur­duğunu anlattı:

"Kim, henüz eceli gelmemiş bir hastayı ziyaret eder de, yedi defa şun­ları söylerse, Allah Sübhânehu ve Teâlâ Hazretleri o hastayı afiyete ka­vuşturur:

"Es'elüllâhe'l-azîme rabbe'î-arşi'l-azîmi en yeşfîyeke." (Büyük Arş'ın Rabbi olan büyük Allah'dan dilerim ki» sana şifa ver­sin.. .)"[9]

360- Abdullah ibni Amr ibni'l-As'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

"Bir hastayı ziyarete gelen adam şöyle desin:

"Allâhümmeşfi abdeke yenke'leke adüvven ev yemşî leke ilâ salâtin" (Allah'ım, Senin yolunda düşmanla savaşan yahud Senin nzân için cena­ze namazına giden kuluna şifa ver)"[10]

361- Hazreti Ali'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Hastalıktan şikâyet ediyordum da, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem bana uğradı. Ben şöyle dua ediyordum: Allah'ım! Eğer ecelim gel­mişse, bana merhamet et ve eğer sonraya kalmışsa, beni (hastalıktan) kal­dır. Eğer bu bir belâ ise, bana sabır ver. Bunun üzerine Resûlüllah Sallal­lahu Aleyhi ve Sellem sordu: "Nasıl söyledin?" Hazreti Ali, söyledikleri­ni Peygambere tekrarladı. Peygamber de ayağı ile ona dokundu ve şöyle buyurdu: "(Allahümme âfihi) yahud (ravi Şübe'nin şübhesi olarak) (Al-lahümme'şfihi) (Allahım, buna afiyet ver yahud buna şifa ver)" Hazreti Ali der ki, artık bundan sonra ağrımdan şikâyet etmedim.[11]

362- Ebû Saîd El-Hudrî ve Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, her ikisi Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'­in şöyle dediğine şahid oldular:

"Kim,

'Lâ ilahe illâllâhu vallâhu ekber" derse, Rabbi onu doğrulayıp:

"La ilahe illa ene ve ene ek beru buyurur.

"Lâ ilahe illâllâhu vahdehû lâ şerike lehu" deyince, Allah:

"Lâ ilahe illa ene vahdî lâ şerike lî"

(Benden başka tlâh yoktur, yalnız ben varım, ortağım yoktur) buyu­rur.

"Lâ ilahe illâllâhu lehu'i-mülkü ve lehü'l-hamdü" deyince, Allah:

"Lâ ilahe itfa ene lî e'l-mülkü veliye'1-hamdü." (Benden başka ilâh yoktur, mülk de benimdir, hamd de banadır) bu­yurur.

"Lâ ilahe illâllâhu ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh" deyince, Allah:

"Lâ ilahe ene veiâ Aavİe velâ kuvvete illâ bî."

(Benden başka ilâh yoktur, kudret ve kuvvetancak benimledir) buyurur.”

Yine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyururdu:

"Kim bunları hastalandığında söyler de, sonra ölürse, ateşin acısını tadmaz."[12]

363- Ebû Saîd El-Hudrf den (Radıyallahu Anh) sahîh isnadlarla riva­yet edildiğine göre: "Cibril, Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem'e ge­lip dedi ki:

- Ey Muhammed (A.S.), şikâyetin var mı (hasta mısın)? Peygamber:

-  Evet, dedi. Cibril, şunları söyledi:

"Bismillah! erkîke, min külli şey'in yü'zîke, min şerri külli nefsin ev aynin hâsidin. Aîlâhu yeşfîke, bismillâhi erkîke.

(Allah'ın adıyla, sana eziyet veren her şeyden, her canlının şerrinden yahud herhasedçinm gözünden seni Allah'a sığındırırım. Allah sana şifa verir. Allah'ın adayla seni Allah'a sığındırırım."[13]

364- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, hasta olan bir A'rabiyi ziyaret için yanına vardı. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, hasta ziyareti­ne gittiği zaman söylediği şu sözü ona da söyledi: "Lâ be'se tahûrun inşâellâh" (Üzüntü yok, İnşaallah günahları temizlemeye sebeb olur)"[14]

365-  Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre: "Resûlül-lah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, hasta olan bir A'rabiyi ziyaret için yanı­na vardı. O, sıtmalı idi. Peygamber buyurdu:

"Keffâretün ve tahûrun" (Hastalığın) günahları örter ve temizler."

366- Ebû Ümâme'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre de­miştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Seîlem şöyle buyurdu: "Sizden birinizin, elini hastanın alnına yahud eli üzerine koyup da, nasıi olduğu­nu sorması, hasta ziyaretinin tamamındandır." Bu ifade, Tirmizî'nindir. İbni Sünnî'nin rivayeti ise şöyle: "Elini hastanın üzerine koyup da: Nasıl sabahladın yahud nasıl akşamladın? diye sorman, hasta ziyaretinin ta-marmndandır."[15]

367- Selman'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, şöyle de­miştir: "Ben hasta iken, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem beni zi­yaret etti. Bana: Ey Selman! Allah senin hastalığına şifa versin, günahını bağışlasın ve ecelinin müddetince dinine ve bedenine afiyet versin, buyurdu."[16]

368- Osman Ibni Affan'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine gö­re şöyle demiştir:

"Hasta olmuştum da, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem beni Al­lah'a sığındırırdı (Allah seni hastalıktan korusun, derdi). Bir gün beni sı­ğındırıp şöyle dedi:         

"Bismillâhirrahmânirrahîm, üîzüke billahi'l-ehadi's-samedi ellezîlem yelid ve lem yûîed ve lem yekûn Jehû küfüven ehadün min şerri mâ tecidü.

(Bismillâhirrahmânirrahîm, duyduğun hastalığın şerrinden, doğmayan, doğrulmayan, kendisine hiç bir şey denk olmayan, her şey kendisine muhtaç olan eşsiz bir Allah'a seni sığındırırım). Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem gitmek için ayağa kalkınca buyurdu: Sen bu sözlerle Allah'a sı­ğın. Siz bu sözlerin benzeri ile Allah'a sığınmadınız."[17]

 
Hastaya, Hasta Sahibinin Ve Ona Hizmet Edenin İyilik Tavsiye Etmesi, Zor Ve Zahmetli İşine Katlanıp
Sabretmesi
 

(Kısas yahud dayak yahud bunlardan başka sebeblerle ölümü yaklaşana da aynı tavsiye yapılır.)

369- îmran ibni Husayn'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiği­ne göre, Cüheyne kabilesinden bir kadın zinadan hamile olduğu halde Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelip şöyle dedi: Ya Rasûlallah! Ben zina cezasına düştüm, cezasını bana uygula. Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kadının velisini huzuruna çağırıp ona buyur­du: "Ona iyi muamele et. Doğurunca onu getir. Adam da emri yerine getirdi. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem kadın için ceza uygulan­masını emretti de, (üzeri açılmasın diye) elbiseleri üzerine bağlandı sonra recmedilerek emir yerine getirildi. Sonra cenaze namazı kılındı."[18]

 
Baş Ağrısı, Ateş Ve Bunlardan Başka Ağrılar İçin Okunacak Dualar
 

370- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, Resûhıllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bütün ağrılardan ve ateşli hasta­lıktan dolayı şöyle demeyi kendilerine öğretirdi:

"Bismiîlâhi'l-kebîri, neûzü biMhi'l-azîmi min şerri ırkın ne'aarin ve min şerri harrin-nâri.

(Büyük Allah'ın adıyla, fışkıran damarın kötülüğünden ve ateşin ha­raretinin şerrinden yüce Allah'a sığınırız)"[19]

Bir de, insanın kendi üzerine Fatiha'yı, thlâs sûresini, Muavvizeteyni okuması ve ellerine üfürmesi uygundur; nitekim açıklaması geçmişti. Ayrıca musîbet duasını daha önce söylediğimiz gibi okumalıdır.

 
Kızgınlık Olmaksızın, Sabırsızlıkla Telaş Göstermeksizin Hastanın Halini Açıklamasında Ve Bende Ağrı
Var, Ateşim Var Yahud Bunlara Benzer Söz Söylemesi Caiz Olduğu Gibi, Kerahet De Yoktur.
 

371- Abdullah ibni Mes'ud'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:

"Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ateşli bir hastalığa tutulmuş iken, yanına vardım. Ona elimle dokunup dedim ki: Sen de şiddetli bir şekilde ateşlenir misin? Buyurdular:

- Evet, sizden iki erkek ateşlendiği gibi (ateşlenirim)."[20]

372- Sa'd İbni Ebi Vakkas'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:

"Bende olan şiddetli ağrıdan dolayı Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem beni ziyarete geldi. Ben dedim ki: Gördüğün hal başıma geldi. Ben, mal sahibiyim; fakat bir kızımdan başka mirasçım yoktur." Sonra hadi­sin devamını anlattı ravi…[21]

373- Kasım ibni Muhammed'den rivayet edildiğine göre şöyle anlat­mıştır: Hazreti Aişe (Radıyallahu Anha): "Vay başım!., dedi. Bunun üze­rine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem de: Daha doğrusu, vay be­nim başım! buyurdu." Sonra ravi hadisin tamamını anlattı. (Bu hadis, bu lâfızla Mürseldir).[22]

 
İnsanın Başına Gelen Bir Zarar İçin Ölümü İstemek Mekruh İse De, Dinindeki Bir Fitneden Korkunca
Onu İstemek Caizdir.
 

374- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre demiştir ki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Hiç biriniz, ken­disine isabet eden bir zarardan dolayı asla ölümü istemesin. Eğer çaresiz bir şey yapacaksa şöyle desin: Yaşamak benim için hayırlı ise bana sağlık ver. Ölüm benim için hayırlı ise, beni öldür." Arkadaşlarımızdan ve di­ğer alimlerden bir kısmı demiştir ki, eğer bir zarar veya musibetten dola­yı ölüm isteniyorsa, bu mekruhtur. Fakat zamanın bozukluğundan dola­yı dine gelecek noksanlıktan korkarak ölüm istenirse, bunda kerahet yoktur.[23]

 

Ölümün Kutsal Yerlerde Olması İçin Duâ Etmenin Müstehaplığı
 

375- Mü'minlerin annesi olan Hazreti Ömer'in kızı Hazreti Hafsa'-dan (Allah her ikisinden razı olsun) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Ömer (Radıyallahu anh) şöyle dua etti: Allah'ım! Senin yolunda şehidol-makla beni rızıklandır ve ölümümü de, Senin Peygamberinin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) beldesinde yap. Ben (babama) sordum: Bu nasıl olur? Bana cevaben: Allah dileyince onu bana verir, buyurdu.[24]

 
Hastanın Gönlünü Hoş Tutmak Müstehabdır
 

376- Ebu Saîd EI-Hudrî'den (Radıyallahu Anh) zayıf bir isnadla riva­yet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

"Bir hastanın yanına vardığınız zaman, eceli hakkında güven verin (onu hoş tutup ona yaşama ümidi verin). Çünkü sizin bu tutumunuz, hiç bir şeyi geri çevirmez; fakat onun gönlünü hoş kılar. "[25]

HASTAYA NE SÖYLENİR, bölümünde îbni Abbas'dan rivayet edilen hadîs, bu hadîsin manasını kapsar. O da: "Zararı yok, günahları temizleyi­cidir, inşaallah" mealinde geçen hadisi şeriftir.

 
Hasta Kimse, Akıbetinden Korkunca, Onun Korkusunu Gidermek Ve Rabbına Karşı Zannını Güzel
Yapmak İçin Ona Güzel İş Ve Hallerinin Söylenerek Övülmesi
 

377- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, Hazreti Ömer sû'i kasde uğrayıp yaralanınca, kendisi ondan korkuyu gider­meğe çalışarak ona şöyle demişti:

Ey mü'minlerin emiri! Bütün bunlar (Allah'a hesab verme korkusu yerinde) değil. Gerçekten sen, Allah'ın Resulüne (S.A.V) arkadaşlık et­tin; ve onunla arkadaşlığı güzel yaptın. Sonra Peygamber senden razı ola­rak ayrıldı. Sonra Ebû Bekir'e arkadaşlık ettin ve onunla arkadaşlığı gü­zel yaptın. Sonra o, senden razı olarak ayrıldı. Sonra müslümanlarla ar­kadaşlık ettin ve onlarla arkadaşlığı güzel yaptın. Eğer sen onlardan (ölür de) ayrıhrsan, muhakkak onlar senden razı olarak onlardan ayrılırsın.

Böylece ravi hadisin tamamım anlattı. Hazreti Ömer (Radıyallahu anh) da, İbni Abbas'm şu sözlerine cevaben: Bu anlattığın hal, yüce Allah tarafındandır.[26]

378- İbni Şümâse'den rivayet ettiğimize göre şöyle anlatmıştır: Amr ibni'1-Âs, ölümüne yakın bir zamanda devamlı ağlarken biz onun yanın­da bulunduk. Başını duvara doğru çevirmişti. Oğlu şöyle demeğe başla­dı: Babacığım, Resülüllah Sallallahu Aleyli ve Sellem sana şöyle müjde vermedi mi? Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem seni şu şekilde müj­delemedi mi? Bunun üzerine babası yüzünü çevirip şöyle dedi: Bizim en faziletli saydığımız şey "Lâ İlahe İllallah ve enne Muhammeden Resülül­lah (Allah'dan başka ilâh yoktur ve Muhammed Allah'ın resulüdür) sö­zünden ibarettir ve buna şahidlik etmektir. Sonra ravi hadisin tamamını anlattı.[27]

379- Kasım ibni Muhammed ibni Ebi Bekir (Radıyallahu Anhüm)den rivayet edildiğine göre, Hazreti Aişe (Radıyallahu Anha) hastalandı. îbni Abbas (Radıyallahu Anhüma) gelip dedi ki: Ey mü'minlerin annesi! Re­sülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile Ebu Bekir'in (Radıyallahu Anh) yanlarına (en şerefli yere) varıyorsun.

Bunu, yine Buharı, İbni Ebî Müleyke'nin rivayetinden şöyle anlatmıştır: Hazreti Aişe Ölüm döşeğinde iken, İbni Abbas onun ziyaretine girmek için izin istemesi üzerine, Hazreti Aişe buyurdu: Korkarım ki, gelir de beni över. Hazreti Aişe'ye: O, müslümanların ileri gelenlerinden Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in amcazadesidir, denildi. Hazreti Aişe: Ona izin verin gelsin, dedi. İbni Abbas (yanma varınca) sordu:

-  Kendini nasıl buluyorsun? Cevab verdi:

-  Eğer müttakî isem, hayır üzereyim. İbni Abbas:

- İnşaallah hayır üzeresin: Sen Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zevcesisin ve senden başka bakire ile deevlenmemiştir ve (uğradığın ifti­radan dolayı) Allah'dan beraatın nazil olmuştur, dedi.[28]

 
Hastanın İştahını Sormak
 

380- Enes'den (Radıyallahu Anh) zayıf bir isnadla rivayet edildiğine göre şöyle anlatmıştır:

"Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, hasta olan bir adamı ziya­ret için yanına vardı da ona sordu: Bir şey yemek ister misin, arzu eder misin? Adam, evet, dedi. Peygamber de ona verilmesini istedi.”[29]

381- Ukbe ibni Âmır'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

''Hastalarınızı yemeğe zorlamayınız; çünkü Allah, onları yedirir ve içirir."[30]

 
Hastadan Ziyaretçilerin Dua İstemesi
 

382- Sahih yahud hasen bir isnadla Meymun ibni Mihran'dan, sonra Ömer îbni Hattab'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, (ilk ravi Hazreti Ömer) demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Bir hastayı ziyarete vardığın zaman, sana dua etmesini ondan iste; çünkü onun duası, meleklerin duası gibidir."[31]

 
Hastaya İyileştikten Sonra Öğüt Vermek Tevbe Ve Adak Gibi, Allah'a Verdiği Sözde Durmayı Ona
Hatırlatmak
 

Nitekim Cenab-ı Hak buyuruyor: "Verilen sözü yerine getirin, çünkü sözünden cayan sorumludur."[32]

Yine buyurmuştur: "Sözleştikleri zaman sözlerinde sadık kalanların... işleri hayırlıdır. "[33] Bu husustaki ayetler çoktur ve herkesçe bilinmek­tedir.

383- Havvât ibni Cübeyr'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:

Ben hastalanmıştım da, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem beni ziyarete gelip buyurdu: "Ey Havvât! Sıhhatin iyileşti. Ben de: Senin be­denin de, ya Resûlallah!... dedim. Bana buyurdu: Allah'a verdiğin sözü yerine getir. Ben: Aziz ve Yüce Allah'a bir şey adamadım, dedim. O, ha­yır dedi: Allah Teâlâ, hastalanan her mü'min kula muhakkak bir hayır verir, (ona kusurlarını gösterip tevbe yollarını açar, adaklar yaptırır). O halde Allah'a verdiğin sözü yerine getir."[34]

 
Sağlığından Ümidini Kesenin Okuyacağı Dualar
 

384- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre şöyle anlatmıştır:

"Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ölüm halinde idi ve yanında, içinde su bulunan bir kab vardı, elini kaba koyuyor sonra yüzünü su ile siliyordu. Sonra şöyle buyuruyordu:

"Allâhümme e'innî aîâ ğamarâti'l-mevti ve sekerâti’I-mevti."

(Allah'ım! Ölümün şiddetine ve ölümün dehşetine karşı bana yardım et.)[35]

385- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre şöyle anlatmıştır:

"Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana yaslanmış bir halde iken şöyle buyurduğunu işittim:

"Allâhümmeğfir lî verhamnî ve elhıknî birrefîkıl-a'lâ.." (Allah'ım! Bana mağfiret et, bana rahmet et ve beni en yüce dosta kavuştur."[36]

Ölüm döşeğinde, çok Kur'an okumak ve zikir yapmak müstahabdır. Sabırsızlık tepkisi göstermek, huysuzluk yapmak, sövmek, münakaşa yap­mak ve din işi olmayan işler üzerinde çekişmek mekruhtur.

Yine hastanın hem kalbi, hem de dili ile Allah'a şükretmesi, yaşadığı anların dünya vakitlerinin sonu olduğunu düşünüp son zamanını hayırla tamamlamaya gayret etmesi, ödünç veya emanet aldığı şeyleri geri ver­mesi, hak sahîbleriyle, zevcesiyle, ebeveyni ile, çocuklarıyla, hizmetçile-riyle, komşularıyla, arkadaşlarıyla ve iş birliği yaptığı kimselerle, ilgi kur­duğu zatlarla da helallaşması müstahabdır.

Eğer çocuklarının dedesi yoksa, çocuklarının işleri için velayete yetki­li birine vasıyyette bulunmak uygundur. Hemen yapamayacağı işler İçin de vasıyyette bulunmalıdır: Borçları ödemek gibi...

Bir de, Allah'ın kendisine merhamet edeceği güzel bir inanç taşıması, Allah'ın yaratıkları arasında hakir bir kul olduğunu unutmaması, Allah'ın kendisine azâb etmekten müstağni olduğunu ve onun İbâdetine muhtaç olmadığını bilmesi, Allah'ın kulu olduğunu, yalnız Allah'dan af, ihsan, bağış istenebileceğini hatınnda tutması uygundur.

Kur'ân-ı Kerim'den müjde ayetlerini seçerek tatlı sesle okuması yahud başkasının okuyup onun dinlemesi mü stahab olduğu gibi, müjde ve­ren hadis-i şerifleri, iyi kimselerin hikâyelerini ve ölüm zamanındaki hal­lerini okuması da müstahabdır.

Hayırlarını çoğaltmalı, namazlara devam etmeli, din bakımından uy­gun olmayan işleri terk etmeli, güç işlere sabretmeli, din işlerinde gevşek­lik göstermemelidir; çünkü en çirkin şey, ahiretin tarlasından ibaret olan dünyadan kalan son vaktini, kendisine vacib yahud gerekli olan işlerde aşırılıkla geçirmektir.

Şu anlatılan hususlardan, kendisini alıkoyacak kimsenin sözünü ka­bul etmemek uygundur; çünkü bu gibilerle imtihan olunur. Böyle hare­ket eden, ya cahil arkadaştır yahud gizli bir düşmandır. Bunun sözünü kabul etmemelidir. Ömrünü en mükemmel hallerle tamamlamaya gayret göstermelidir.

Ailesine ve arkadaşlarına, hastalığı zamanında kendisine karşı sabırlı olmalarını, hareketlerine tahammül etmelerini tavsiye etmeli ve aynı za­manda ölümünden sonra sabır gösterip ağlamamalarını da onlara öğüt vermelidir. Onlara demelidir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'-den şu sahîh hadis varid olmuştur." "Ölü, üzerine ailesi tarafından yapı­lan ağlamaktan dolayı azab çeker." Bunun için, dostlarım, azabıma se-beb vermekten sakının. Ayrıca geriye bıraktığı çocuk ve yakınlarına yu­muşak muamelede bulunulmasını tavsiye etmeli, dostlarına da yakınları­nın iyi davranmasını yakınlarına öğütlemelidir. Yine Resülüllah Sallalla­hu Aleyhi ve Sellem'in şu sahih hadislerini onlara öğretmelidir: "İyilikle­rin en iyisi, baba dostlarının ehline ilgi gösterip iyilik yapmaktır."

Yine Sahîh olarak varid olmuştur: "Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Hazreti Hatice (Radıyallahu Anha) vefat ettikten sonra, onun dost­larına ikram ederdi."

Bir de, cenazelerde bid'at haline gelen adetlerden sakınmalarını önemle tavsiye etmeli ve onlardan sağlam söz almalıdır. Öldükten sonra, arka­sından dua etmelerini ve zaman boyunca kendisini unutmamalarını iste­melidir. Zaman zaman ziyaretçilerine: Bende ne zaman bir kusur görür­seniz, beni iyilikle uyarınız ve bu hususta bana öğüt veriniz. Çünkü ben, gaflet, tenbellik ve ihmalkârlıkla karşı karşıyayım. Bir kusur işlediğim za­man bana neş'e verin ve bana bu dehşetli uzun yolculuğumda yardım edin.

Bu bölümle ilgili olarak anlattıklarımın delilleri, bilinen meşhur şey­lerdir. Bunlar ayrıca bir yekûn tutarlar.

İnsana can çekişme hali gelince:

"Lâ ilahe illallah"

Sözünü çoğaltmalı ki, bu, son sözü olsun.

386- Muaz ibni Cebel'den (Radıyallahu Anh) meşhur hadîs olarak ri­vayet edildiğine göre, demiştir ki, Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

"Kimin son sözü:

"Lâ ilahe illallah"

(Allah'dan başka hiç bir ilâh yoktur) cümlesi olursa, Cennet'e girer.”[37]

387- Ebu Said El-Hudrî'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine gö­re, demiştir ki, Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Seîlem şöyle buyurdu: "(Ölüm döşeğinde olan) ölülerinize

"Lâ ilahe illallah" sözünü telkîn ediniz."[38]

Alimler demiştir ki, eğer hasta "Lâ ilahe illallah" demezse, yanında bulunan kimse ona bu tevhid sözünü telkîn etsin. Ancak onu daraltıp sö­zü reddetmemesi için, yumuşak şekilde telkîn yapmalıdır. Ölüm döşeğin­de olan hastaya bir defa tevhid kelimesi telkîn edilince, ona, başka bir söz araya girmeden telkîn tekrarlanmaz (ona: Lâ ilahe illallah, söyle diye ısrarda bulunulmaz.)

Telkîn edilen sözün hasta tarafından istekle benimsenmesine yardım olması için, telkîn yapan kimsenin emin bir şahıs olması müstehabdır.

Alimlerimizden olan bir gurup şöyle demiştir: Biz şu sözü söyleyerek telkîn yaparız:

"Lâ ilahe illallah muhammedün resûlüttâh"

Fakat çoğunluk bunu kısaltarak

"Lâ ilahe illâllah"

Sözü ile yetinmiştir. Ben "Mühezzeb" şerhinin cenazeler bölümünde, bu konuyu delilleriyle beraber uzun boylu anlattım.

 

neslinur
Thu 24 June 2010, 04:57 pm GMT +0200
Ölünün Gözü Kapatılınca Okunacak Dualar
 

388- Ümmü Seleme'den (Müminlerin annesi Hind'den Radıyallahu An­ha) rivayet edildiğine göre şöyle anlatmıştır:

"Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Ebû Seleme'nin yanına girdi (ki, o son nefeslerini vererek) gözünü dikmişti. Peygamber onu kapadı ve sonra buyurdu: Can alındığı zaman, göz onu takip eder. Sonra onun ailesinden bazı kimseler feryad edip ağlaştılar. Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu: "Kendinize hayırdan başka bir şey­le duâ etmeyiniz (bağırıp çağırmanız aleyhinizedir); çünkü melekler sizin söylediklerinize âmin derler (böylece iyi olmayan sözlerinize âmin derler de, aleyhinize duâ etmiş olursunuz). Sonra buyurdu:

- Allah'ım! Ebu Seleme'ye mağfiret et; onun derecesini, hidayete eren-lerinkine yükselt. Gelecek nesillerde onun yerine geçecek salih kimseler ver. Ey âlemlerin Rabbı! Bize ve ona mağfiret buyur. Onu, kabrinde ge­nişliğe kavuştur ve onu orada nurlandır."[39]

389- Büyük Tabi'i Bekir ibni Abdullah'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:

Ölünün gözünü kapadığın zaman şöyle söyle:

"Bismillâhi ve alâ milleti resûtillâhi"

(Allah'ın adıyla, Allah'ın Resulünün dini üzere (bulunasın)...) Cena­zeyi taşıdığın zaman, Bismillah, de sonra onu taşıdığın süre teşbih yap (Sübhânellah), söyle."[40]

 
Ölü Yanında Okunacak Dualar
 

390- Ümmü Seleme'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

"Hasta yahud ölü yanında bulunduğunuz zaman, hayır söyleyin (hem ona, hem de kendinize iyilik isteyiniz); çünkü melekler, sizin söyledikle­rinize âmîn derler, istediğinizin olması için AUah'dan kabul dileğinde bu­lunurlar.)"

Ümmü Seleme (R.A) devamla demiştir: (Kocam) Ebû Seleme ölünce, ben Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gittim de, dedim ki:

—  Ya Resûlallah, Ebû Seleme vefat etti. Bana buyurdular:

—  Sen şöyle söyle:

"Allâhiimme'ğfir lî ve lehû ve a'kıbnî minhu ukbâ haseneten" (Allah'ım, bana ve ona mağfiret et ve hana ondan daha hayırlısını ver.)

Ben de bunu söyledim de, Allah bana, ondan daha hayırlısı olan Muham-med Sallallahu Aleyhi ve Selîem'i (koca olarak) verdi.[41]

391- Sahabî olan Ma'kal ibni Yesar'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edil­diğine göre demiştir ki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Selîem şöyle bu­yurdu.

"Ölüleriniz üzerine Yâsîn (sûresini) okuyunuz."[42]

 Ben derim ki, bunun isnadı zayıftır; isnadlarmda hali bilinmeyen kimse­ler vardır. Fakat Ebû Davud bunu zayıf saymamıştır. Ebû Davud'un oğlu Mücalid'den, o da Şâ'bî'yden rivayet ederek şöyle demiştir:

Ensar (Medîne'li ashab), ölü yanında bulundukları zaman (henüz can vermemişken yahud ölüp de gasledilmişse), Bakare Sûresini okurlardı. Mü-cahid, zayıf bir ravidir.

 
Ölü Sahihlerinin Okuyacağı Dualar
 

392- Ümmü Seleme'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: Hangi kula bir musibet gelir de, şunları söylerse, muhakkak ki Allah Teâlâ ona musibeti sebebiyle sevab verir ve onun yerine kendisine ondan daha hayırlısını ihsan buyurur. "Ümmü Seleme (Radıyallahu Anha) demiştir: (Zevcim) Ebû Seleme vefat edince, Resûlüllah bana emrettiği şekilde söyledim de, Allah Tealâ bana ondan daha hayırlısı olan Resûlül­lah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i verdi:

"înnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn. Allâhümme'cürnî fî musibeti ve-hlif li hayren minhâ."

(Biz Allah'ın kullarıyız ve O'na döneceğiz. Allah'ım, musibetimde bana sevab ver ve ondan daha hayırlısını bana ihsan et.)"[43]

393- Ümmü Seleme'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Seliem şöyle buyurdu:

"Sizden birinize, bir musibet (ölüm) gelince, şöyle desin:

"İnnâ lillâhi ve innâ üeyhi râciûn. Atiâhümme indeke ahtesibü musî betî fe'cürnî fîhâ ve ebdilnî bina hayran minhâ."

 (Biz, Allah'ın kullarıyız ve O'na döneceğiz. Allah'ım! Musibetimin sevabını Senin katından istiyorum; ondan dolayı bana mükâfat ver ve on­dan ötürü, bana ondan daha hayırlısını ver.)"[44]

394- Ebû Musa EI-Eş'arf den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, ResûlüUah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

"Kulun çocuğu öldüğü zaman, Allah Teâlâ, meleklerine sorar: kulu­mun çocuğunu (canını) aldınızmı? Melekler:

—  Evet, derler. Allah:

—  Onun kalbinin meyvasını aldınız? buyurur. Onlar:

—  Evet, derler. Allah sorar:

—  Kulum ne söyledi? Onlar derler ki:

—  Kulun Sana hamd etti ve istirca' yaptı (İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râci-ûn, dedi). Allah Tealâ buyurur:

— O kuluma Cennette bir ev yapın ve ona Hamd evi adım verin,"[45]

395- Ebû Hüreyre'den rivayet edilen bu hadîsi şerif, geçen hadîsin ma­nasını ifade eder. ResûlüUah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurmuştur: "Allah Tealâ şöyle buyurur: Hangi mü'min kulumun dünya ehlinden sevgi­lisini alırım da, sonra onun için sevab isterse, katımda onun mükâfatı cen­netten başkası değildir."[46]

 
Arkadaşının Ölüm Haberini Duyanın Okuyacağı Duâ
 

396- îbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, ResûlüUah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Ölüm bir korkudur (sabır işidir). Sizden birinize, arkadaşının ölüm haberi gelince, şöyle desin)

"înnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn ve innâ ilâ rabbinâ lemunkalibûn."

(Biz Allah'ın kullarıyız ve O'na varacağız ve Rabbîmize döneceğiz. Allah'ım! Onu senin katında iyi kimseler arasında yaz ve onun kitabını en yükseklerdekiler arasında yap. Geride kalan ailesi içinde onun yerine geçecek kimse ver. (musibetine katlanma) sevabından bizi mahrum etme ve ondan sonra bizi fitneye düşürme.)"[47]

 

İslâm Düşmanı Birisinin Ölüm Haberini Duyanın Okuyacağı Duâ
 

397- îbni Mes'ud'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, şöy­le anlatmıştır:

"ResûlüUah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna varıp dedim ki: Ey Allah'ın Resulü! Azız ve Yüce olan Allah, Ebû Cehil'i öldürdü. Bu­nun üzerine şöyle buyurdu:

"Elhamdüllâlillezî nasara abdehû ve eazze dinehû."

(Kuluna Peygamberine) yardım eden ve dînini yücelten Allah'a hamd olsun.)[48]

 
Ölü Üzerine Feryad Edip Ağlamak Ve Cahiliyet Duası İle Dua Etmek Haramdır
 

Musibet (Ölüm) zamanında, islâmla bağdaşmayan (islâmdan önceki âdetler üzere baş-saç yolarak, elbise yırtarak, bağırıp çağırarak) dualar­da bulunmanın haram olduğu üzerinde alimler ittifak etmişlerdir.

398- Abdullah ibni Mes'ud'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, ResûlüUah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

"(Ölünün arkasından) yanakları tokatlayan, yakalan yırtan ve (islâm­dan önceki) cahiliyet duâsıyla duâ eden bizden değildir."

Müslim'in rivayetinde: "Yanakları tokatlayan yahud cahiliyet duâsıyla dua eden yahud yakaları yırtan bizden (bizim yolumuzda gidenlerden) de­ğildir." şeklindedir.[49]

399- Ebû Musa El-Eş'arî'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, ResûlüUah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, "ölü arkasından fer­yat edip çağıran kadından, saç yolandan ve elbise yırtandan kendini berî kılmıştır. "[50]

Bütün bunlar, alimlerin görüş birliği ile haramdır. Yine saçları dağıt­mak, yanaklara vurmak, yüzü tırmalamak, ah vah deyip felâket duala­rında bulunmak da haramdır.

400-  Ümmü Atiyye'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:

"Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ölü arkasında feryad ederek ağlamayacağımıza dair bizden söz aldı.”[51]

401- Ebû Hüreyre'den (Radiyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, de­miştir ki, Resüîüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "İnsan­larda iki şey vardır ki, onları bu iki şey küfre kadar götürür (yahud on­lar, kâfirlerin âdetlerindendir). Onlardan biri, nesebe (insanların şeref ve namuslarına) dil uzatmak, diğeri de, ölü arkasında feryad ederek ağla­maktır. "[52]

402- Ebû Saîd El-Hudrî'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine gö­re şöyle demiştir:

"Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ölü arkasından feryad ede­rek ağlayan kadına ve dinleyiciye   lanet etmiştir."[53]

Bilinmelidir ki, ölü arkasından ağlama (niyahet), sesi yükselterek ölü­nün iyiliklerini sayma halidir. Bir de, ağlayarak onun iyiliklerini saymaktır, denmiştir.

Bizim (Şafi'î) alimlerimiz demişlerdir ki, ağlamada aşırı derecede sesi yükseltmek haramdır (Hanefî'lerde tahrimen mekruhtur.) Ancak feryad etmeyerek ve iyiliklerini saymayarak ölü üzerine ağlamak haram değildir.

403- İbni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, "Resûiüllah Sallallahu Aleyhi ve sellem (hasta olan) Sa'd İbni Ubâde'yi ziyaret etti. Beraberinde Abdurrahman ibni Avf, Sa'd ibni Ebî Vakkas ve Abdullah ibni Mes'ud vardı. Resûiüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ağladı. însanlar, Resûiüllah Sallalahu Aleyhi ve Sellem'in ağlayışını gö­rünce, onlar da ağladılar. Bunun üzerine buyurdu:

- Dinleyiniz! Allah, gözün yaşarmasıyla ve kalbin üzülmesiyle azab etmez; fakat sununla (diline işaret etti) azab eder yahud merhamet eder, (Dil iyi söylerse, sevab alır, kötü söylerse azab çeker)"[54]

404- Üsâme ibni Zeyd'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre:

"Resûiüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kızının (Zeyneb'in) oğlu ölüm halinde iken, çocuk Peygamberin huzuruna kaldırıldı. Resûiüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in gözlerinden yaş aktı. Bunun üzerine Sa'd, Peygambere sordu: Bu (ağlayışın) nedir, ey Allah'ın Resulü? Buyurdu­lar: Bu bir acımadır ki, Allah onu, kullarının kalbine koydu. Allah da, kulları içinde merhametli olanlara rahmet eder.”[55]

405- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet ediliyor ki: "Resûiüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, oğlu İbrahim'in ölümüne yakın bir zamanda ya­nına vardı da, Peygamber Sallalllahu Aleyhi ve Sellem'in gözleri yaşar­maya başladı. Bunun üzerine, Abdurrahman ibni Avf dedi ki: Sen de mi, ya Resûlallah (ağlıyorsun)? Buyurdular:

Ey Avf'ın olu (Abdurrahman)! Ağlamak, merhamet gereğidir. Sonra arkasından bir söz söyledi (veya ikinci kez gözleri yaş akıttı) da şöyle buyurdu:

Göz yaşarır, kalb da üzüntü duyar. Biz ancak Rabbımızı razı kılacak şeyi söyleriz. Ey İbrahim, biz de senin ayrılmanla üzüntülüyüz."[56]

Anlattığım şekilde hadîsler çoktur ve meşhurdur.

Sahîh olan hadîslere gelince: "Ölü kendi ailesinin ağlamasından do­layı azab görür, "hadîsi şerifi, mutlak olarak zahirî manasında değildir, te'vil olunur. Bunun te'vilinde alimler birbirinden ayrı hükümler vermiş­lerdir. Allah bilir, bunların en uygunu şudur: Eğer ölü, ailesine ağlama­ları için vasiyet etmiş veya başka bir şekilde sebebiyet vermişse, o zaman azab çekmeye hak kazanır. Ben bütün bunları yahud bunların çoğunu "Mühezzeb" adlı kitabın cenazeler bölümünde anlattım. En doğrusunu Allah bilir.

Alimlerimiz demişlerdir ki, ölümden önce ve sonra ağlamak caizdir. Fakat şu sahîh hadîs-i şerifin delaletiyle, ölümden önce ağlamak daha iyidir: "Ağlamak gerekirse, asla ağlayıcı (kiralık kadın) ağlamasın. Allah ken­disine rahmet etsin, İmam Şafiî ve arkadaşları, öldükten sonra ağlama­nın tenzihen mekruh olduğuna hükmetmişlerdir, haram olmaz demişlerdir. Yukardaki hadîsi de, kerahete hamletmişlerdir.

 
Taziyede Bulunmak (Sabır Dileğinde Bulunmak)
 

406- Abdullah ibni Mes'ud'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Peygamber Sallalluhu Aleyhi ve Selİem buyurdu: "Kim, bir musî-bete düşeni taziyede bulunursa, onun (sabır) mükâfatını alır."[57]

407- Ebû Berze'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu:

"Çocuğunu kaybedene kim taziyede bulunursa, ona cennette bir hır­ka giydirilir.”[58]

408- Abdullah ibni Amr ibni'l-Â's'dan (Radıyallahu Anhüma) riva­yet edilen uzun hadîste şu kısım vardır: Peygamber Saİlallahu Aleyhi ve Sellem Hazreti Fâtımâ'ya buyurdu:

"Ey Fâtıma, seni evinden çıkaran nedir? Fatıma cevab verdi: Bu ölünün ailesine geldim de, ölülerine rahmet dileğinde yahud onlara sabır tav­siyesinde bulundum, ölüleri sebebiyle...'[59]

409- Amr ibni Hazm'dan (Radıyallahu Anh) güzel bir isnadla rivayet edildiğine göre, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

"Hangi mü'min, kardeşine, musibetinden dolayı taziyede bulunursa, kıyamet gününde Allah ona keramet (iyilik) elbiselerinden giydirir."[60]

Bil ki, taziye, ölü sahibini teselli edecek söz söylemek ve ona sabır di­lemektir. Böylece üzüntüsü hafifletilir ve musibeti küçültülür. Bunu yap­mak müstahabdır. Çünkü bunda, iyiliği emretmek ve kötülükten alıkoy­mak vardır. Aynı zamanda Allah Tealâ'mn şu emri içine girer: "İyilik ve takva üzerinde yardımlaşın."[61]

Taziyenin meşruiyyetine dair en güzel delil budur.

Sahîh bir hadîste, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle bu­yurduğu sabit olmuştur: "Kul, kardeşinin yardımında bulundukça, Al­lah da kulun yardımında bulunur."

Yine bilinmelidir ki, taziye, ölü gömüldükten sonra ve gömülmeden önce müstahabdır. Alimlerimiz demişlerdir ki, taziyenin vakti, ölüm anın­dan başlayıp definden üç gün sonraya kadar devam eder. Burada üç gün yaklaşık bir ifadedir, yoksa müddet olarak kesinleştirilmiş değildir. Ar­kadaşlarımızdan Şeyh Ebû Muhammed El-Cüveynî de böyle söylemiştir.

Diğer alimlerimiz demişlerdir ki, üç günden sonra taziye mekruhtur; çünkü taziye, musibet çekenin kalbini rahatlandırmak içindir. Çoğunlukla üç günden sonra kalb üzüntüden kurtulur. Artık bir daha kederi tazele­mek uygun düşmez. Alimlerimizin çoğunluğu böyle söylemişlerdir.

Alimlerimizden Ebu'l-Abbas ibn-i El-Kass demiştir ki, üç günden sonra taziyede bulunmakta bir beis yoktur. Zaman ne kadar uzasa taziye de­vam eder. Bunu, İmamı Haremeyn de, alimlerimizin birinden aynen hi­kâye etmiştir. Benimsenen şudur: Alimlerimizin yahud onlardan çoğunun istisna etmiş oldukları iki durum dışında, taziye üç günden sonra yapıl­maz. İki durum şudur: Defin zamanında taziye eden ile musibet sahibin­den biri bulunmaz da, üç günden sonra buluşurlarsa taziye edilir, bunda beis yoktur.

Yine alimlerimiz demişlerdir ki, ölüyü definden sonra taziyede bulun­mak, definden önce bulunmaktan daha faziletlidir; çünkü ölü sahibleri, ölüyü gömmek için hazırlık halindedirler, hem de definden sonra keder­leri ayrılığından dolayı daha çok olur. Eğer definden önce, ölü sahiblerinde şiddetli bir keder ve sabırsızlık görülürse, onları sükûnete kavuş­turmak için, definden önce taziye yapılır. En doğrusunu Allah bilir.

 
Taziyeyi Umumi Yapmak
 

Ölünün bütün ailesini, erkek olsun, kadın olsun akrabalarını umûmî olarak taziye etmek müstahabdır. Ancak genç kadınları yalnız mahrem­leri taziye eder. Alimlerimiz demiştir ki, salihleri, zayıfları ve çocukları taziye etmek daha Önemlidir.

 
Taziye İçin Oturup Beklemek Mekruhtur
 

îmam Şafi'î ve alimlerimiz (Allah onlara rahmet etsin) demişlerdir ki, taziye için oturup beklemek mekruhtur. Şöyle açıklamışlardır:

Mekruh olan, ölü sahihlerinin bir evde toplanarak kendilerini taziye­ye gelecek olanları beklemeleridir. Uygun olan, herkesin işine dönmesi­dir. Bu taziye için oturup beklemenin kerahetinde erkekle kadın arasında bir fark yoktur. El-Mehamilî, böyle açıklamış ve bunu, İmam Şafi'î'nin hükmü olarak nakletmiştir. Taziye için oturmanın keraheti, tenzîhidir; bunun yanında başka bir bid'at bulunmamak şartıyla... Eğer buna, ha­ram olan başka bir bid'at eklenirse, o vakit böyle bir taziye de haram olur; nitekim âdetlerin çoğunda böyle yasak bid'atlar vardır. Sahih olan ha­dîste şu gerçek sabit olmuştur; "Din işinde her yenilik bid'attır (uydur­madır) ve her uydurma şey de sapıklıktır."

 
En İyi Taziye Sözleri
 

Taziyenin sözünde bir kayıt yoktur; hangi sözle söylenirse olur. Müs-lümanın müslümanı taziye etmesinde: Allah mükâfatını büyütsün, sabrı­nı güzel yapsın, ölüne mağfiret etsin, demeyi alimlerimiz müstahab gör­müşlerdir. Müslüman kâfire şöyle demelidir: Allah ecrini büyütsün ve sab­rım güzel yapsın. Kâfir kimse, müslümana: Allah sabrını güzel yapsın ve ölüne mağfiret etsin, demelidir. Kâfirin kâfire sözü: Allah onun yerine geçecek birini sana versin, olmalıdır.

410- Kendisiyle taziye yapılan sözün en güzeli, Üsâme ibni Zeyd'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edilendir. Şöyle anlatmıştır:

"Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kızlarından biri, ölmek üze­re olan çocuğu veya oğlu için Peygamberi çağırmak ve haberdar etmek üzere Hazreti Peygambere bir elçi gönderdi. Peygamber Sallallahu Aley­hi ve Sellem elçiye şöyle buyurdu: "Kızıma dön ve ona bildir ki, aldığı şey de Allah Tealâ'nmdır, verdiği şey de O'nundur ve her şey O'nun ka­tında belli bir ecelledir (zamanladır). Ona söyle, sabretsin ve Allah'dan sevab beklesin, "[62]

Böylece hadîsin tamamını (geri kalan kısmını) anlattı.

Ben, derim ki: Bu hadîs, islâm esaslarının en büyüklerinden biridir. Dinî inançlardan ve hükümlerden çoğunu kapsadığı gibi, din edeblerini, musibetlere, üzüntülere, hastalıklara ve bunların benzerlerine sabretmeyi de ifade eder.

"Allah'ın aldığı şey O'nundur", sözünün manası şu: Bütün âlemler Allah'ın mülküdür. Size ait olan şeyi almaz, sizde ariyet manası ile bulu-' nan (ödünç ve emânet olan) kendine ait şeyi alır.

"Verdiği şey, O'nundur", sözünün manası da şu: Allah'ın size ihsan ettiği şey, Allah'ın mülkünden hariç değildir. Yine O, Allah Teâlâ'nmdır; onda istediğini yapar. Her şey de onun katında belirli bir zamana bağlıdır; o halde sabırsızlaşip korkmaymız. Çünkü Allah'ın can aldığı kimsenin belirli olan eceli son bulmuştur. Artık o ecelin, belirli vaktinden Öne geçmesi yahut sonraya kalması mümkün değildir. Öyle ise, bu gerçekftrin hepsini bildiğiniz zaman, sabrediniz ve başınıza gelen musibetlere sabrediniz de, Allah'dan sevab bekleyiniz. En doğrusunu Allah bilir.

411- Muâviye ibni Kurre, ibni Iyâs'dan, o da babasından (Radıyallahu Anh) anlatarak, nakledildiğine göre şöyle demiştir:

' 'Peygamber Sallaüahu Aleyhi ve Sellem, arkadaşlarından birini aradı da onu sordu. Ashab dediler ki: Ya Resulallah! Onun görmüş olduğun oğulcuğu öldü. Sonra Peygamber Sallalahu Aleyhi ve Sellem adamla karşı­laşınca, oğlundan sordu. Adam çocuğun öldüğünü Peygambere söyledi. Bunun üzerine Peygamber adama taziyede bulundu sonra buyurdu: Ey falanca! Hangisi sana daha sevimlidir: Ömrün boyunca dünyada onunla faydalanman mı, yoksa yarın kıyamette Cennet kapılarından bir kapıya senden önce o çocuk varıp da sana cennet kapısını açması mı? Adam cevab verdi: Ey Allah'ın Peygamberi! Doğrusu, benden önce onun cennete gidip kapısını bana açması, bana daha sevimlidir. Peygamber buyurdu: İşte sana, bu vardır, "[63]

Beyhakî, îmam Şafi'î Hazretlerinin (Allah onlara rahmet etsin) menâ-kıbına isnadla anlatır:

Şafi'î Hazretlerine haber gelir ki, Abdurrahman ibni Mehdi'nin (Allah ona rahmet etsin) bir oğlu vefat etti de, bundan dolayı Abdurrahman şid­detli bir şekilde üzüldü. Bunun üzerine Şafi'î Hazretleri (Allah ona rahmet etsin) Abdurrahman'a şu haberi gönderir:

- Ey Kardeşim! Sen başkalarına yapmış oiduğun taziye ile kendine tâziyede bulun. Başkasına kötü gördüğün işi kendine de kötü gör. Bil ki, musi­betlerin acısı, sevinci kaybetmek ve sevabdan mahrum olmaktır. Bunlar, bir de günah kazanmakla bir araya gelirlerse, durum nasıl olur? O halde, sen beklemeksizin sana gelen musibetin sevabını sabır göstererek al; zira yaptı­ğın bu sabırsızlık hareketiyle o sevabı kaybetmişsin. Allah sana, musibetler . zamanında sabır ilham etsin ve hem sana, hem de bize sabır sebebiyle sevab ihsan etsin. Bir de Abdurrahman'a şu şiiri yazdı:

Sana taziye eden, ebedîlik güveninde değil;

Fakat dinin sünnet olan âdetidir bu...

Taziye edilen, ölüsü arkasında bakî değil,

Taziye eden de değil, bir müddet yaşasalar bile...

Bir adam, oğlunu kaybeden kardeşlerinden birine şu taziyeyi yazdı: Bil ki, çocuk yaşadıkça babasına üzüntüdür ve bir fitnedir. Eğer çocuğu, kendinden önce gönderirse, bir rahmet ve lütuf olur. O halde, üzüntü ve fitnesinden kaybettiğine müteessir olma. Bunlara karşılık, onun sebebiyle Allah'ın sana ihsan ettiği lütuf ve rahmeti kaybetme...

Musa ibni'l-Mehdî, ibrahim ibn-i Salime, oğlundan ötürü taziyede bu­lunarak şöyle dedi: (Ölen çocuğun) başına bir musibet ve fitne olduğu için (kurtulduğuna) sevinirsin. (Ölümü) sana bir sevab ve rahmet vesilesi olduğu için de üzülürsün.

Bir adam, bir adama taziyede bulunarak dedi:

Allah'dan korkmaya ve sabretmeye bağlan ki, sevab bekleyen bununla kazanır ve akîbet ona kavuşur.

Yine bir kimse, bir kimseye taziyede bulunarak şöyle dedi: Âhirette senin için bir mükâfat oian, dünyada senin için bir sevinç olandan daha hayırlıdır.

Abdullah ibni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) nakledildiğine göre, bir oğlunu gömdükten sonra kabri başında güldü. Ona: kabrin başında nasıl gülersin? denildi. Cevab verdi:

-  Şeytanın burnunu yere sürtüp kırmak istedim.

İbni Cüreyc'den (Allah ona rahmet etsin) şöyîe dediği nakledilmiştir: Kim ki, uğradığı musibetten dolayı sevabı düşünerek sabretmezse, sonunda (alışarak) hayvanlar gibi teselli bulur.

Humeyd El-A'recMen şöyle dediği anlatılır:

- Saîd ibni Cübeyr'i (Allah ona rahmet etsin) gördümki, oğluna bakarak onun için şöyle diyor:

Ben burada daha hayırlı bir yol biliyorum. Kendisine soruldu: O bildi­ğin hal nedir? Oğlum ölürde, onun sebebiyle sevap kazanırım. Hasan Basri'den (Allah ona rahmet etsin) rivayet edilir; Bir adam, Ölen çocuğundan dolayı çok üzülür ve halini Hasan Basrî'ye şikâyet eder. Hasan Basrî ona şöyle der:

Senin oğlun hayatta iken senden ayrılır, uzaklaşır mıydı? Evet, onun gurbeti, yanımda bulunmasından daha çoktu, der. Hasan Basrî:

Onu gurbette say; çünkü dünyadaki gurbetinden aldığın sevab, bundan daha büyük değildir.Bunun üzerine adam dedi ki: Ey Eba Saîd (Hasan Basrî), benim oğlumdan dolayı olan üzüntümü hafiflettin.

Meymun ibni Mihran'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir:

Bir adam, Ömer ibni Abdülaziz'e, oğlu Abdülmelik'in ölümünden dola­yı taziyede bulundu (Allah her ikisinden razı olsun). Bunun üzerine Ömer ibni Abdülaziz şunu söyledi: Abdülmelik'in başına gelen iş, bildiğimiz bir iş olduğundan, bu iş gerçekleşince, onu tuhaf bulmadık.

Bişr ibni Abdullah'ın şöyle dediği nakledilmiştir:

Ömer ibni Abdülaziz, oğlu Abdülmelik'in mezarı başında durup dedi ki, Yavrum! Allah sana rahmet etsin. Ben senin dünyaya gelişinle sevindim, büyümenle mutlu oldum. Artık senden isteyecek bir dileğim yoktur.

Mesleme'den şöyle dediği rivayet edilmiştir:

Ömer ibni Abdülaziz'in oğlu Abdülmelik vefat edince, babası, onun yüzünü açarak dedi ki: Allah sana rahmet etsin, yavrum! Doğumunla müj-delendiğim gün, sevindim. Mutlu olarak seninle yaşadım. Benim için bu anımdan bana daha sevimli olduğun bir vakit olmamıştır. Vallahi, sen babanı cennete çağırıyorsun.

Ebu'l-Hasan El-Medâinî anlatır: Ömer ibni Abdülaziz, oğlunun hastalı­ğında onun yanma varıp dedi ki: Yavrum, kendini nasıl buluyorsun? Kendi­mi ölüm üzere görüyorum, cevabını verdi. Babası:

-  Yavrum, senin (vefatına sabrederek) alacağım sevab, senin benden dolayı (ölümümle) kazanacağın sevabdan bana daha sevimlidir, dedi. Ço­cuk cevab verdi:

-  Babacığım, senin sevdiğin şey, benim sevdiğimden daha sevimlidir bana...

Esma oğlu Cüveyriye, amcasından rivayet ederek anlatılmıştır ki: Üç kardeş Tüster savaşında bulundular (İran'da bir yerin adı olan bu bölgede müslümanlar savaş yapmışlardı). Bu kardeşler, orada şehit düştüler. Birgün onların annesi, bir ihtiyacı için çarşıya çıkmış. Çarşıda, Tüster savaşında bulunan bir adam bu kadına rasgelmiş. Kadın, adamı tanıyarak oğullarının durumlarından sormuş. Adam, onların şehid edildiklerini söylemiş. Kadın sormuş: Düşmana saldırırken mi, yoksa geri kaçarken mi, şehid oldular? Adam cevab verdi: Düşmana saldırırlarken... Kadın:

-  Allah'a hamd olsun! Kurtuluşa erdiler, namusu korudular. Benim de, kendilerinin de, babamın da, annemin de...

İmam Şafi'î Hazretleri vefat edince şu şiiri okudu:

"Felek, bundan başkası değil; sabret şunlara:

Mal hasretliğine, sevgili ayrılığına..."

Ebu'l-Hasan El-Medâînî anlatmıştır: Ubeydullah ibn-i Hasan'm babası vefat etti. Ubeydullah o gün, Basra kadısı ve Emîri bulunuyordu. Bunun için kendisini taziye edenler çok olmuştu. Bu arada sabredemeyip feryad koparmanın sebebi üzerinde konuştular. Sonunda şu fikir üzerinde birleşti­ler: İnsan alışageldiği bir şeyi terk ederse, feryadı basar. (İnsan beraber yaşadığı ve seviştiği bir kimseyi ölüme terk etmesiyle böylece feryad eder).

Derim ki: Bu konu ile ilgili haberler çoktur. Ben, bu kitabın, taziyeye işaret eden sözlerden boş kalmaması için bunların birkismmı anlattım. En iyisini Allah bilir.

 
Müslümanlar İçinde Ortaya Çıkan Bazı Taun (Veba) Hastalıkları
 

Burada, bu hastalığı anmakdan maksad, üzüntülere tahammül ve sab­retmeyi benimsetmektir. Bir de bilinmelidir ki, insanın başına gelen mu-sîbet, daha önce geçirdiği hallere nisbetle azdır.

Ebu'l-Hasan El-Medâinî şöyle demiştir: İslâm tarihinde beş büyük taun (veba) hastalığı olmuştur. Bunlardan birincisi, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zamanında ve hicretin altıncı yılında "Medâin'de Şeyreviye bölgesinde olmuştur. Sonra Hazreti Ömer (Radıyallahu Anh) devrinde Şam'da "Amvâs Taunu" olmuştur. Bu olayda yirmibeş bin kişi ölmüştür. Sonra hicretin altmış dokuzuncu yılında şevval ayında ve İbni Zübeyr zama­nında taun olmuştur ki, üç gün içinde, her gün yetmiş bin kişi ölmüştür. Bu olayda Enes ibni Mâlik'in (Radıyallahu Anh) seksen üç oğlu ölmüş­tür. Yetmiş üç oğlu öldüğü de söylenir. Abdurrahman İbni Ebi Bekre'-nin de kırk oğlu ölmüştür.

Sonra Feteyat taunu, hicretin 87. yılı şevval ayında olmuştur.

Sonra yüz otuz bir yılı Receb ayı taunu olmuş ve ramazan ayında şid­detlenmişti. Her gün gasledilmek üzere bin cenaze birikiyordu. Sonra Şev­val ayında hastalık hafifleşti.

Kûfe'de de, ellinci yılda taun olmuştu. Muğîre ibni Şu'be orada vefat etti. Medâînî, böylece sözünü bitirdi.

İbni Kuteybe de, "Maarif" adlı kitabında, El-Esna'î'den naklen taun sayısını buna yakın olarak anlatmıştır.Orada bazı ziyadelik ve noksanlık vardır.

Seksen yedinci yıldaki hastalıkta çok miktarda genç kızlar öldüğü için buna "Feteyat Taunu" adı verildi. Bu hastalık, Basra, Vasıt, Şam ve Kûfe'de olmuştu. Aynı zamanda bu felâkette ileri gelen zevat öldüğü için bu olaya "Taunu'1-Eşraf" da denilir. Mekke ve Medine'de asla taun olma­mıştır. Bu konu geniştir. Ben, Müslim şerhinin başında genişçe anlattığım bu konudan bir kısmım burada belirtmiş oldum. Tevfik Allah'dandır.

 
Ölü Sahihlerine Ve Akrabasına Ölümü Bildirmenin Cevazı Ve Haberi Yaymanın Keraheti
 

412- Hüzeyfe'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre şöyle de­miştir:

"Ben öldüğüm zaman, ölümümü kimseye ilân etmeyin. Çünkü, bunun bir çağırışına ve feryad olmasından ben korkarım. Zira Resûlüllah Sallal-lahu Aleyhi ve Seİlem'in bağırıp çağırma şekliyle ölümün ilân edilmesini yasakladığım kendisinden işittim."[64]

413- Abdullah ibni Mesud'dan rivayet edildiğine göre Peygamber Sal-lallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

"Bağırıpçağırarak Ölümü yaymaktan sakınınız. Çünkü bu iş, cahiliyet (islâmdan öncekilerin) âdetlerindendir."[65]

414- Buharî ve Müslim'in Sahîh'lerinde rivayet edildiğine göre, Resû­lüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Necaşî'nin (Habeşistan Meliki'rûn) ölü­münü ashabına ilân etmiştir.[66]

415- Buharî ve Müslim'in Sahîh'lerinde rivayet edildiğine göre, Pey­gamberin haberi olmaksızın geceleyin gömülen bir ölü hakkında, Peygam­ber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

"Onun ölümünü bana bildireydiniz ya?..."

Büyük alimler, mezheb alimlerimizin çoğu ve başkaları şöyle demişler­dir:

Bu iki hadîsi şeriften ötürü, ölü sahibleri ile yakınlarının ölüm habe­rini bildirmeleri müstahabdır. Yasaklanan ilân, cahiliyet âdetleri üzere olan âdetlerdir. Onlar, kabilelerinde şerefli bir kimse öldüğü zaman, diğer ka­bilelere bir atlı (süvari) gönderirlerdi ve o, şöyle seslenirdi: Falancanın öl­mesiyle arablar helak oldu!.. Bu ilân yanında da bağırıp çağınşma ve ağ­lama olurdu.

Ölüm haberini yaymanın ve ilân etmenin müstahab olduğu hususun­da Havî kitabının sahibi, imamlarımızın iki görüşünü, alimlerimizden nak-îetmiştir.

Bazı alimler, yakın ve uzakta olan ölüler için, bu ilânın müstahab ol­duğunu söylemişlerdir: çünkü namaz kılanlar ve ölüye duâ edenler çoğal­mış olur. Bir kısmı da demiştir ki, uzakta olanlar için bu ilân müstahab olur, başkası için müstahab olmaz. Ben de, derim ki, yalnız haberi du­yurmak suretiyle olursa, mutlak olarak ilân müstahabdır. Uzak ve yakında olmanın farkı yoktur.

 
Ölü Yıkanırken Ve Kefenlenirken Okunacak Dualar
 

Ölüyü yıkarken, Allah Tealâ'yı çok ziretmek ve ölüye duâ etmek müs­tahabdır. Alimlerimiz demiştir:

Ölüyü yıkayan kimse, ölünün yüzünde nur parıltısı ve bedeninde hoş koku gibi hoşuna giden bir hal gördüğü zaman, bu durumu insanlara anlat­ması iyi olur; fakat onda hoşa gitmeyen, yüz karalığı, koku ve şekil değiş­meleri gibi haller görünce, bunları herhangi bir kimseye anlatması ona haram olur. bu anlattıklarımıza delil olarak da, Ebû Dâvud ve Tirmizfnîn Sünenlerindeki rivayetleri göstermişlerdir.

416- îbni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, Re-sülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

"Ölülerinizin güzelliklerini söyleyin ve kötülüklerinden (onları anlat­maktan) kaçınınız.”[67]

417- Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in azadlısı Ebû Râfi'den rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyur­muştur:

"Kim bir ölüyü yıkar da, onun (çirkin olan) halini gizlerse, Allah o kimseye kırk defa mağfiret buyurur."[68]

İmamlarımızın çoğunluğu, anlattığım gibi, bu meseleyi mutlak şekil­de kabul etmişlerdir.

Ancak bu alimlerden Beyan sahibi Ebu'1-Hayr El-Yümnî şöyle demiştir: Eğer Ölü, sağlığında bid'at sahibi olup bunu açıkolarak yapıyordu ise, in­sanları bu bid'attan sakındırmak ve korumak kasdı ile, yıkayıcının Ölüde görmüş olduğu çirkin halini insanlara anlatması kaideye uygundur.

 

Cenaze Namazı Ve Duaları
 

Bilinmelidir ki, ölü üzerine namaz kılmak farzı kifâyedir. Ölüyü yıka­mak, kefenlemek ve gömmek de böyledir. Bunlar üzerinde imamların it­tifakı vardır. Cenaze namazının farzıyyetini düşüren durum hakkında dört görüş vardır:

1- Bir erkeğin cenaze namazını kılması ile farzıyyet düşer. Alimlerimizin çoğuna göre en doğrusu budur.

2-  İki kişinin namaz kılması şarttır.

3-  Üç kişinin namaz kılması şarttır.

4- Dört kişinin namaz kılması şarttır. İster bunlar cemaat olarak ce­naze namazını kılsınlar, ister teker teker kılsınlar, hüküm değişmez.

Namaz kılınış şekline gelince: Cenaze namazında dört tekbir getirilir. Bunları yapmak farzdır; bir tanesi yapılmazsa, namaz sahih olmaz. Eğer beşinci bir tekbir ziyade edilirse, namazın bâtıl olup olmaması üzerinde iki hüküm var ki, doğrusu bâtıl olmamaktır. İmam beşinci tekbiri almış olsa bile, ona uyanın bu tekbiri alması ile yine bâtıl olmaz. Beşinci tekbi­ri almakla namaz bâtıl olur, görüşüne göre, imam beşinci tekbiri aldığı zaman, ona uyanların tekbir almayıp namazı tamamlamaları gerekir ve böylece cemaatın namazı sahih olur. Tıpkı beşinci rekâta kalkan imama uyulmadığı gibi...

Beşinci rekât namazı bozmadığı görüşü kabul edildiği takdirde, ima­ma uyan kimse, bu beşinci tekbirde imama katılmaz ve ondan da ayrıl­maz, imamın selâmını bekleyerek onunla beraber selâm verir. Fakat imamı beklemeden selâm verir, diyen de vardır. Ben bütün bu meseleleri, "Mühezzeb" şerhinde açık ve geniş olarak delilleri ile anlattım.

Cenaze namazının her tekbirinde (Şafi'î mezhebinde) el kaldırmak müs-tahabdır. (Hanefî mezhebinde, yalnız ilk tekbirde el kaldırılır). Tekbir ge­tirme şekli ile bunda müstahab olan şeyleri, tekbiri iptal eden halleri ve diğer teferruatla ilgili meseleleri, daha önce namaz ve zikirlerle ilgili bölüm­de gösterdim.

Cenaze namazında, tekbirler arasında söylenen duâ ve zikirlere gelince:

Birinci tekbirden sonra (Şafi'î mezhebinde) Fatiha okunur. (Hanefî'ler­de, sübhâneke okunur). İkinci tekbirden sonra Peygamber Sallallahu Aley­hi ve Sellem üzerine Salât ve selâm getirilir. Üçüncü tekbirden sonra ölü­ye duâ edilir.Bunda gerekli olan duâ ismini alacak sözleri söylemektir. Dördüncü tekbirden sonra bir şey söylemek gerekmez. Fakat şu anlata­caklarımızı söylemek (Şafi'î mezhebinde) müstahabdır:

Bizim (Şafi'î) imamlarımız ilk tekbirden sonra Fâtiha'dan Önce eûzü çekip duâ etmek ve Fâtiha'dan sonra bir sûre okumanın müstahab olması üzerinde üç ayrı hükme varmışlardır:

1-  Bütün bu söylenenleri yapmak müstahabdır.

2-  Bunları yapmak müstahab olmaz.

3- Eûzü çekmek müstahab olur, Sûre ve duâ okumak müstahab değil­dir. Doğrusu da budur. Bir de, Fâtiha'dan sonra "Âmîn" getirmenin müs­tahab olduğunda ittifak etmişlerdir.

418- Buharî'nin Sahîh'inde, İbni Abbas'dan (Radıyallahu anhüma) ri­vayet ettik ki, kendisi bir cenaze üzerine namaz kılıp Fatiha sûresini oku­du ve: "Biliniz ki, bu Fatiha'yı okumak sünnettir, dedi. bir sahabînin "sünnettir" sözü, bu sünnettendir manasını taşır, yani Peygamberin işlediği sünnettendir, demektir. Nitekim Ebû Davud'un Sünen'inde: "Fatiha, Sünnettendir" şeklinde rivayet edilerek Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e kadar yükseltilmektedir. Hadîs ve Usûl kitablarında da böyle bi­linmekte ve sabit görülmektedir.

Alimlerimiz demişlerdir ki, cenaze namazı ister gündüz ve isterse gece kılınsın, sünnet olan, Fatiha'nın aşikâre değil gizli okunmasıdır. Alimle­rimizin çoğunluğunca benimsenen sahih ve meşhur mezheb budur. Yine alimlerimizden bir kısmı, eğer namaz gece kılmıyorsa, Fatiha aşikâre oku­nur; gündüz kılmıyorsa, gizli okunur, demişlerdir.

İkinci tekbire gelince, bu tekbir getirildikten sonra en az "Allahüm-me Sallı alâ Muhammedin" demek, vacibdir. Buna ilave olarak "ve aîâ âli muhammedin" demek müstahab olur. Alimlerimizin çoğunluğuna göre, bunu söylemek vâcib olmaz. Vacib olduğunu söyleyenler azdır ve bu zayıf bir hükümdür. (Yine Şafi'î mezhebinde) ikinci tekbirden son­ra, mümin erkeklere ve mümin kadınlara dua etmek, eğer zaman genişse, müstahabdır. Şafi'î alimlerinden Müzenî de nakletmiştir ki, Allah Tealâ Hazretlerine hamd getirmek de müstahab olur. Alimlerden bir topluluk bunun müstahab olduğunu kabul etmişlerse de, çoğunluk kabul etmemiştir. Müstahab olduğunu kabul ettiğimiz takdirde, önce Allah'a hamd ile baş­lanır, sonra Peygambere Salât getirilir,sonra mümin erkeklere ve mümin kadınlara dua edilir. Bu sıraya aykırı davramlırsa, caiz olur; fakat fazilet terk edilmiş sayılır.

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem üzerine Salât getirme konu­sunda hadîsi şerifler rivayet edilmiştir; biz bunları, Beyhakî'nin Sünen'­inde rivayet ettik. Ancak ben, bu bölümde kısaltmayı istedim; çünkü bu­nun ayrıntılı yeri, fıkıh kitablarıdır. Ben bu konuyu Mühezzeb Şerhinde açıkladım.

Üçüncü tekbîre gelince: Burada ölüye duâ okumak gereklidir. Bunun en azı, duâ ismini alacak sözdür. Allah ona rahmet etsin, Allah onu ba­ğışlasın, Allah'ım! Bunu bağışla, buna rahmet et, buna lütfet ve benzeri sözler gibi...

Okunması müstahab olan dualar üzerinde hadîsi şerifler ve haberler nakledilmiştir. Bu konudaki sahîh hadîsler, Müslim'de rivayet ettikleri-m izdir:

419- Avf ibni Malik'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Resu-lüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir cenazeye namaz kıldı da ben onun duasından ezberledim, şöyle diyordu:

"Aîlâhümmeğfirlehû, verhamhu veâfihi, va'fu anhu ve ekrim nüzü-İehû ve vessi'medhalehû vağsilhu bihnâi vesselci velberedi venakkıhîmi-nelhatâyâ kemâ nakkayte's-sevbel-ebyaza mine'd-denesi. Ve ebdimu di-ren hayren min dârihi ve ehîen hayren min ehtihî ve zevcen hayren min zevcihî. Ve edhilhu'l-cennete ve e'izhu min azâbi'l-kabri ve min azâbin-nâri.

(Allah'ım! Bu ölüye mağfiret et, ona merhamet et, onu bağışla, onun nasibini güzel yap, yerini genişlet, onu su ve kar ile, dolu ile yıka ve kir­den beyaz elbiseyi temizlediğin gibi temizle. Onu bulunduğu yerinden da­ha hayırlı bir yere, ailesinden daha hayırlı bir aile içine ve eşinden daha hayırlı eşe naklet.Onu cennete koy ve kabir azabı ite cehennem azabın­dan koru)."[69]

(Dua o kadar hoşuma gitti ki,) o ölünün ben olmasını temenni etmiştim.

Müslim'in bir rivayetinde de; "Onu, kabir fitnesinden ve kabir aza­bından koru..." şeklindedir.

420- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu anh) demiştir ki, peygamber Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem bir cenaze namazı kıldı da şöyle dedi:

"Allâhümmeğfir lihayyinâ ve meyyitini vesağîrinâ vekebîrinş ve ze­kerini ve ünsânâ ve şahidini vegiibini. Alîihümme men ahyeytehû minnâ feahyihî ale'l-islim ve men teveffeytehû minnâ feteveffehu alâ'I-îmân. Al-lihümme lâ tahrimni ecrehû veli teftinni ba'dehû.

(Allah'ım! Ölümüze ve dirimize, büyüğümüze ve küçüğümüze, erke­ğimize ve dişimize, hazırımıza ve gaibimize mağfiret buyur.

Allah'ım! Bizden dirilttiğini İslâm üzere dirilt ve bizden öldürdüğün kimseyi de İman üzere öldür. Onun sevabını (musibetine sabırdan dolayı ecirden) bizi mahrum etme ve ondan sonra da bizi imtihan etme (bizi fitneye düşürme)."[70]

421- Ebu Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah Sallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle dediğini işittim:

"Ölü üzerine namaz kıldığınız zaman, ona içtenlikle (ihlâs ile) duâ edin.”[71]

422- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, cenaze üzerine namazda şöyle duâ etmiştir:

"Alîihümme ente rabbuhâ ve ente halaktehi ve ente hedeytehâ li'l-islâmi ve ente kabazte rûhahâ ve ente a'lemu bisirriha ve aliniyyetihi. Ci’nâ şüfeie fağfir lehû.

(Allah'ım! Sen bu cenazenin Rabbısın, onu Sen yarattın, onu İslama Sen ilettin, ruhunu Sen kabzettin (aldın), onun gizli ve aşikâr işlerini en iyi bilensin. Biz, şefaatçiler olarak geldik; onu bağışla."[72]

423- Vasile ibni El-Eska' (Radıyallahu Anh) şöyle anlatmıştır:

Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bize, müslümanlardan bir ada­mın namazını kıldırdı. Onun şöyle söylediğini (duâ ettiğini) işittim:

"Allâhümme inne fülânebne fulânete fîzimmetike ve habü civarike, fekıhi fitnete'l-kabri ve azâbennâri ve ente ehlü'l-vefâi velhamdi. Allâ­hümme fağfir lehû verhamhu inneke ente'l-ğafûru'r-rahîm."

(Allah'ım! Falanca hanımın oğlu falanca, Senin ahdin üzeredir (Sana verdiği iman sözüne bağlıdır) ve Senin himayen altındadır. Onu kabir fitne­sinden ve cehennem azabından koru. Sen, hamd ve vefa ehlisin. Allah'­ım, onu bağışla ve ona rahmet et, muhakkak ki sen, çok bağışlayansın, çok merhametlisin). "[73]

îmam Şafi'î Hazretleri, bu sayılan hadiselerle diğer hadîsler toplulu­ğundan bir duâ seçmiş ve şöyle demiştir:

"Allâhümme hazâ abdükebnü abdike harace min ravhi'd-dünyâ ve se'atihâ ve mahbûbuhû ve ahibbâuhû fîhâ, ilâ zulmeti'1-kabri ve mâ hü-ve lâkîhi. Kâne yeşhedü en la ilahe illâ ente ve enne muhammeden abdü-ke ve resûlüke ve ente a 'lemu bihî. Allâhümme innehû nezele bike ve ente hayru menzûlin bihi ve asbaha fakîren ilâ rahmetike ve ente ğaniyyun an azâbihi. Ve kad ci'nâke rağibîne ileyke şüfeâe lehû. Allâhümme in kâne muhsinen fezid fi ihsânihî ve in kâne müsîen fetecâvez anhu ve lakkihî birahmetike rızâke ve kıhî fitnete'l-kabri ve azâbehû vefsah lehû fîkabri-hî ve câfi'1-arza an cenbeyhi ve lakkihî birahmetike'1-emne min azâbike hattâ teb'asühû ilâ cennetike, yâ erhame'r-râhimîn.

(Allah'ım! Bu (ölü), Senin kulundur ve kulunun da oğludur. Dünya rahatlığından ve genişliğinden çıkarak kabrin karanlığına ve kavuşacağı şeylere gitti; halbuki, sevgilisi ve dostları dünyada bulunuyor. O, dünyada şehâdetlik ediyordu ki, Senden başka İlâh yoktur ve gerçekten Mıı-hammed Senin kulundur ve Senin Peygamberindir. Sen bunu en iyi bi­lensin. Allah'ım! Bu kimse, Sana konuk olmuştur ve Sen de kon tıklayan­ların en hayırlısısm. Senin rahmetine muhtaç olmuştur; Sen ise, ona azâb etmekten müstağnisin. Biz ona şefaat dileğinde bulunarak Sana iltica edi­yoruz. Allah'ım! Eğer iyi bir kimse ise, onun iyiliğini ziyadeleştir ve eğer kötü kimse ise, onu bağışla ve rahmetinle onu rızâna kavuştur ve kabir fitnesinden ve azabından onu koru. Kabrinde ona genişlik ver ve etrafın­dan yeri ona genişlet. Tâ onu cennete koyuncaya kadar, azabından onu koruyarak rahmetinle onu güvene kavuştur, ey merhamet edenlerin en

merhametlisi!.."

Bu dua, Müzenî'nin Muhtasar kitabında mevcut îmam Şafi'î Hazret­lerinin (Allah her ikisine rahmet etsin) tespit ettiği ifadedir.

Alimlerimiz demiştir ki, eğer ölü çocuk ise, cenaze namazını kılan kim­se, ölünün ana-babasına duâ eder ve şöyle der:

"Allâhümme'c-alhu lehumâ feratan ve'c-alhu lehumâ selefen ve'c-alhu lehumâ zühran ve sakkıl bihîmevâzînehümâ ve efriği's-sabra alâ kulûbi-himâ ve lâ teftinhümâ badehu ve lâ tahrimhümâ ecrehû.

(Allah'ım! (Ölen bu çocuğu âhiret için) ana ve babasına bir ecir sebe­bi kıl ve bunu, onlara sevab vesilesi yap. bununla onların iyilik tartılarını ağırlaştır, kalbi eri ne sabır doldur, bundan sonra onları fitneye düşürme ve onun sevabından kendilerini mahrum etme)."

Bu ifade, alimlerimizden abdullah El-Zübeyrî'nin, El-Kâfî adlı kitabın­da zikretmiş olduğu sözdür. Diğer alimler de, bunu aynı mânâda ve ben­zeri şekilde söylemişler ve demişlerdir ki, çocuğun namazını kılan, bu ifa­deye ilâve olarak:

"Allâhümmeğfir lihayyinâ ve meyyitinâ." (Allah'ım! Ölümüze de, dirimize de mağfiret buyur) diyerek sonuna

kadar duayı okur.

Yine Zübeyrî demiştir: Eğer ölü kadın ise,:

"Allâhûmme hazihî emetüke"

(Allah'ım! bu kadın kulundur)" diyerek söze devam eder. En doğrusunu Allah bilir.

Cenaze namazının dördüncü tekbirine gelince: Alimlerin ittifakı üze­re, bu tekbirden sonra bir şey söylemek gerekmez. Ancak Buveytî'nin ki­tabında, imam Şafi'î Hazretlerine göre dördüncü tekbirde şöyle demek müstahab olur:

"Allâhümme lâ tahrimnâ ecrehû ve lâ teftinnâ ba'dehû."

(Âllh'ım! (Musibete sabır) ecrinden bizi mahrum etme ve ondan sonra da bizi fitneye düşürme)."

Alimlerimizden Ebû Hüreyre'nin oğlu Ebû Ali demiştir: Bizden ön­cekiler, dördüncü tekbirde şu duayı okurlardı:

''Rabbena âtinâ fi'd-dünyâ haseneten ve fi'1-âhirati haseneten ve kı­na azabe'n-nâr."

(Rabbımız, bize hem dünyada iyilik ver, hem de âhirette iyilik ver ve bizi Cehennem azabından koru)."[74]

Yine Ebû Ali demiştir ki, bu duanın okunuşu, Şafi'î'den hikâye edii- memiştir. Bununla beraber söylenirse iyi olur.

Ben de derim ki, musibet zamanında okunacak duâ bölümünde Enes'in (Radıyallahu Anh) hadîsinde gösterdiğimiz duayı okumak güzel olma ba­kımından yeterlidir. En doğrusunu Allah bilir.

Derim ki: Dördüncü tekbirde duâ için, Beyhakî'nın Sünen'inde riva­yet ettiğimiz hadîs deül olarak gösterilir.

424- Abdullah ibni Ebî Evfâ'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildi­ğine göre, kendisi, kızının cenaze namazında dört tekbir aldı. Sonra iki tekbir arasındaki bekleyiş kadar durup ölüye mağfiret diledi ve duâ etti. Namazdan sonra dedi ki, Resûlüllah Salîallahu Aleyhi ve Seilem,böyle yapardı.

Diğer bir rivayet de şöyle: Dört tekbir alıp bir müddet bekledi; öyle ki, beşinci bir tekbir alacağını sandık. Sonra sağına ve soluna selâm verdi. Namazdan ayrıldıktan sonra biz ona dedik ki:

-  Bu yaptığın ne? Cevab verdi:

- Ben, Resülüllah Salîallahu Aleyhi ve Sellem'in yaptığını gördüğüm şeyden başkasını size ziyade etmedim. Yahud dedi ki: Resülüllah Salîallahu Aleyhi ve Sellem böyle yapıyordu.[75]

Cenaze namazının tekbirleri tamamlandıktan sonra, diğer namazlarda olduğu gibi, iki selâm verilir .Nitekim bunu, Abdullah ibni Evfâ'nm hadî­sinde belirttik. Buradaki selâmın hükmü, diğer namazlarda anlattığımız selâm verme şekli üzeredir. Muhtar olan sahih mezheb budur.

Mezhebimizde bu mesele üzerinde zayıf bir muhalefet vardır. Bu ki-tabda buna ihtiyaç olmadığından onu zikretmedik.

Cenaze namazının başında imama yetişemeyip namazın diğer tekbirleri­ne kavuşan kimse, imamla tekbir alır ve bildiği gibi, namazı tamamlar; artık imamın okuyuşuna bağlı kalmaz ve ona uymaz.

îmam selâm verdikten sonra, üzerinde kalan tekbirleri .sırası üzere ta­mamlar ve selâm verir. Bize göre sahih olan mezheb budur. Yine bizim mezhebimizde bir zayıf görüş vardır. Buna göre, mesbuk durumunda olan kişi, yetişemediği tekbirleri, duaları okumadan arka arkaya getirip tamam­lar. En dorusunu Allah bilir.


neslinur
Thu 24 June 2010, 05:00 pm GMT +0200
Cenaze İle Yürüyen Kimsenin Okuyacağı Dualar
 

Cenaze arkasında yürüyen kişinin Allah Teâlâ Hazretlerini zikretme­si, ölümün başına geleceğini düşünmesi ve dünyadakilerin nihayet göç ede­ceğini tefekkür etmesi müstahabdır. Faydası olmayan sözden kesinlikle kaçınmalıdır. Çünkü bu an, düşünce ve zikir zamanıdır: böyle bir vakitte gaflet, eğlence ve gereksiz söz çirkindİT. Aslında her zaman boşuna ve fay­dasız söz konuşmak yasaktır; böyle bir zamanda nasıl olmasın?

Bil ki, doğru olan ve ihtiyar edilen yol, selefin (ilk müslümanlarm) ettikleri gibi, cenaze ile yürürken sükût etmek ve okurken, zikir yaparken veya duada bulunurken sesi yükseltmemektir. Bundaki hikmet açıktır. Bu hikmet de, cenaze ile ilgili işler üzerinde hafızasını toparlayıp kalbine on­ları yerleştirmektir. Bu halde istenen şey de budur. Hak olan da budur; asla bu hale aykırı davrananların çokluğu seni aldatmasın, bu manaya uygun olarak Ebû AH El-Fudaly tbni lyaz (Radıyallahu Anh) şöyle de­miştir;

"Hidayet yollarını tut, buna uyanların azlığı sana zarar vermez. Sapık­lık yollarından da sakın ve helak olanların çokluğuna aldanma..."

Biz, bu anlattıklarımıza uygun hadîsi, Beyhakî'nın Sünen'inde rivayet ettik.Amma Şam ve diğer ülkelerde, kelâmı aslından çıkaracak şekilde uzatma ve nağmelerle Kur'an okuyuşları, alimlerin icmaı ile haramdır. Ben bu işin çirkinliğini ağır şekilde haram olduğunu ve bunu inkâra kalkı­şanın günah işlemiş olacağını, "Kitâbu Adabi'l-Kur'an" isimli eserimizde açıkladık. Yardım istenen Allah'dır.

 

Cenazeyi Gören Yahud Cenaze İle Karşılaşanların Okuyacağı Dualar
 

Cenazeyi gören veya onunla karşılaşan kimsenin:

"Sübhâne'î-hayyillezî lâ yemütu" (Ölmeyen ebedî hayat sahibi (Allah) noksanlıklardan münezzehtir)"

demesi müstahabdır. İmamlarımızdan Ebu'l-Mehâsin El-Rûyanî, El-Bahr adlı kitabında der ki, insanın duâ edip şöyle demesi müstahabdır:

"Lâ ilahe illâllâhu e'1-hayyüllezî lâ yemütü," (Ölmeyen hayat sahibi Allah'dan başka hiç bir İlâh yoktur)" Ayrıca ölü için duâ etmek ve öğülmeğe değer kimse ise iyiliklerini söylemek de müstahabdır.Öğmekte aşırı gidilmez.

 
Ölüyü Mezara Koyanın Okuyacağı Dualar
 

425- İbni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre; "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ölüyü kabre koyduğu zaman şöyle buyururdu:

"Bismillâhi ve alâ sünneti resûlilîâhi (Sallalîahu Aleyhi ve Sellem)" (Allah'ın adıyla ve Peygamberin yolu üzere (seni tevdi ediyorum)."[76]

İmam Şafi'î ve ona bağlı imamlar (Allah hepsine rahmet etsin) demiş­lerdir: Bununla beraber ölüye duâ etmek müstahabdır. Müzem'nin Muhta-sar'ında zikredilen İmam Şafi'î Hazretlerinin şu ifadesi güzel dualardan­dır:

"Allahümme esîemehû ileykel-eşihhâu min ehlihî ve veledihî ve karâ-betihi ve ihvânihî ve firaka men kâne yuhibbu kurbehû ve harace min sa'atiddünyâ veîhayâti ilâ zulmetilkabri ve dîkihî ve nezele bike ve ente hayru menzûlin bihî. în âkabtehu febizenbin. Ve in afevte anhu feente ehlül-avfi. Ente ganiyyun an azâbihî ve hüve fakîrun ilâ rahmetike allâ-hümmeşkürhasenetehû vağfirseyyietehû vea'izhu min azâbilkabri vecma' lehu birahmetike eî-emne min azâbike vekfihî külle hevlin dûnelcenneti. Allâhümmahlüfhu fî teriketihî filğâbirîne verfa'hu fîilliyyîne ve ud aley­hi bifadh rahmetike yâ erhamerrâhimîn."

(Allah'ım! Bunu, sana, ailesinden çocuğundan, yakınından ve kardeşle­rinden üzerine düşkün olanlar teslim etti ve bu kimse, yakınlığını sevdiği kimselerden ayrıldı, dünya ve bayat genişliğinden çıkıp, kabir karanlığına ve darlığına girdi. Komıklayanların en hayırlısı olduğun halde Sana ko­nuk oldu. Eğer ona azâb edersen, bir günahı sebebiyledir. Eğer onu ba­ğışlarsan, Sen bağışa ehilsin. Ona azâb etmekten müstağnisin; o ise, Se­nin rahmetine muhtaçtır. Allah'ım! Onun iyiliklerini kabul buyur, günah­larını bağışla, onu kabîr azabından koru ve rahmetinle ona azabından ko­runma güveni ver ve cennet önünde olan bütün korkulardan onu kurtar. Allah'ım! Geride bıraktığı varlıklarında ona yar olacak halef ver ve onu cen­netin en yüksek makamlarına yükselt ve ey merhamet edenlerin en mer­hametlisi! Rahmetinin bereketi ile ona ihsan et...)"

 

Ölü Gömüldükten Sonra Okunacak Dualar
 

Mezar başında bulunan kimsenin, iki eliyle ölünün baş tarafından me­zara üç kez toprak dökmesi sünnettir. Alimlerimizden bir kısmı demiş­lerdir ki, toprağın ilk dökülüşünde:

(Sizi topraktan yarattık)", ikincisinde:

(Sizi toprağa çevireceğiz", üçüncüsünde:

(Son kez de, sizi topraktan çıkaracağız)” mealinde olan "Tâ-Hâ" sû­resinin 56. ayetini okumak müstahabdır.

Gömüldükten sonra, bir deve kesilip eti bölününceye kadar, mezar yanında oturmak yine müstahabdır. Orada oturanlar, Kur'an okumak, ölüye duâ etmek,ö ğüt vermek, hayır sahihlerinin işlerini ve iyi kimsele­rin hallerini anlatmakla meşgul olurlar.

426- Ali'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, şöyle demiş­tir: Biz, Bakî'ul-Garkad (Garkad ağacının bulunduğu meydanın) mezar­lığında idik, Bir de, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanımıza ge­lip oturdu; biz de onun etrafında oturduk, beraberinde bir çomak vardı. Eğilip çomağı ile toprağı eşelemeğe başladı. Sonra şöyle buyurdu: "Siz­den hiç biriniz yoktur ki, onun cehennemdeki yeri ve cennetteki yeri ya­zılmış (kesinleşmiş) olmasın." Ashab dediler ki: Ey Allah'ın Resulü! Biz yazımıza (kaderimize) tevekkül etmeyelim mi? Bunun üzerine Peygam­ber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

"Siz çalışınız, herkes kendisi için hazırlanan şeye kavuşturulmuş olur."[77]

Böylece hadîsin tamamını anlattı.

427- Amr İbni'l-Âs'dan (Radıyallahu anh) rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:

Beni gömdüğünüz zaman, bir deve boğazlanıp eti bölününceye kadar bir müddet, kabrimin etrafında bekleyin; tâki, sizin varlığınızla yabancı­lık duymayayım ve Rabbimin elçilerine (sual meleklerine) nasıl müracaat edeceğime bakayım.[78]

428- Hasen bir isnadla Osman'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildi­ğine göre, Demiştir ki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bir ölüyü gömdükten sonra, onun baş tarafında durup şöyle buyururdu: "Kardeşi­niz için mağfiret dileyin (günahlarının bağışlanmasını Allah'dan isteyin) ve onun tevhîd (hak din) üzere sabit kalmasını da isteyin; çünkü şu anda (kabir melekleri tarafından) sorguya çekiliyor."[79]

İmam Şafi'î ve arkadaşları demişlerdir ki, mezar yanında Kur'andan bir kısım okumak müstahabdır. Eğer Kur'anm tümü hatmedilirse, daha güzel olur, demişlerdir.

429- Hasen bir isnadla rivayet edildiğine göre, İbni Ömer (Radıyal­lahu Anhüma), ölü gömüldükten sonra kabri yanında Bakara sûresinin başını ve sonunu okumayı müstahab görmüştür.

 

Gömüldükten Sonra Ölü Üzerine Yapılan Telkin
 

Alimlerimizden büyük bir topluluk, ölü üzerine telkinde bulunmanın müstahab olduğunu söylemiştir. Şu kimseler, bu işin müstahab olduğu­nu söyleyenlerdir: El-Kadî Hüseyin (Ta'lık adlı kitabında), arkadaşı Ebû Sa'd El-Mütevellî (Et-Tetimme adlı kitabında), büyük zahid imam Ebû'l-Feth Nasr ibni îbrahim ibni Nasr El-Makdisî, İmam Ebu'l-Kasım El-Rafi'î ve başkaları... EI-Kadî Hüseyin, Telkîn yapılma işini ashabdan naklet-miştir.

Telkinde söylenen sözlere gelince: El-Şeyh Nasır demiştir ki, defin ta­mamlandıktan sonra, baş tarafında durulup şöyle denilir:

Ey falan oğlu falan!

Dünyadan ayrılırken üzerinde bulunduğun (Lâ ilahe illallâhu vahde-hû lâ şerike lehû ve enne muhammeden abduhû ve resûlühu (Allah'dan başka bir ilâh yoktur: yalnız o vardır, ortağı yoktur; Muhammed O'nun kuludur ve O'nun peygamberidir), Kıyamet gelecektir, onda şübhe yok­tur. Allah kabirlerde olan kimseleri diriltecektir, ahdini hatırla... De ki: Rab olarak Allah'a, din olarak İslama, peygamber olarak Muhammed'e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), kıble olarak Kabe'ye, imam olarak Kur'-ân'a ve kardeş olarak müslümanlara rıza gösterdim. Rabbım, kendisin­den başka ilâh olmayan Allah'dır. O, büyük Arş'ın Rabbıdır."[80]

Eğer ölü kadın ise, ibn'in yerine bint sözü kullanılır.)

Büyük İmam Ebu Amr İbni's-Salah'a (Allah ondan razı olsun) bu tel­kinden sorulunca, fetvalarında şöyle dedi:

"Biz telkin yapılmasını seçeriz ve onunla amel ederiz, bizim Horasan alimlerinden bir topluluk böyle anlatmıştır. Ebû Ümâme hadîsinden bu hususta rivayet ettiğimiz hadîsin isnadı tam değilse de, öteden beri Şam halkının bununla amel etmesini şahid kabul ederek buna dayanırım.

Süt emme çağındaki çocuğa telkîn hakkında güvenilir bir dayanak yok­tur ve ben de bunu gerekli görmem; en doğrusunu Allah bilir."

Ben de derim ki: Çocuk ister süt emme çağında olsun, ister buluğ ça­ğına (mükellefiyet yaşma) henüz ermemiş büyük çocuk olsun, mutlak ola­rak bunların ölüsü üzerine telkîn yapılmaz. En doğrusunu Allah bilir.

 

Ölünün Vasıyyeti:
 
Belirli Bir İnsanın Kendi Namazını Kıldırmasını Va­sıyyeti Yahud Özel Bîr Yerde Ve Özel Birşekilde Gö­mülmesini İstemesi Veya Buna Benzer Kefen Ve Diğer İşlerden Yapılması Yahud Yapılmaması Gerekenler:
 

430- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: "(Babam) Ebû Bekir (Radıyallahu Anh) hasta iken yanma var­dım. Bana sordu:

- Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i kaç kefen içine koydunuz? Ben dedim ki:

- Üç kefene (üç parça elbiseye) koyduk. Resûlüllah Sallallahu Aleyhi   -ve Sellem, hangi günde vefat etti. dedi. Hazreti Aişe:

-  Pazartesi günü, dedi. Ebû Bekir:

-  Bugün hangi gündür? dedi. Aişe de:

-  Pazartesi, dedi, Ebû Bekir:

- İsterim ki, şu anımla gece arasında öleyim, deyip hastalığından beri giymiş olduğu üzerindeki elbiseye baktı. Elbise üzerinde zâferandan (sarı renkten) bir leke vardı.Sonra şöyle dedi:

- Bu elbisemi yıkayın ve buna iki kat daha elbise ilâve edin, sonra bunla­rın içinde beni kefenleyin. Ben dedim ki, bu elbisen eskidir (size uygun olmasa gerek). Şu cevabı verdi.

-  Diri insan, yeni elbiseye, ölüden daha lâyıktır. Bu elbise, artık be­den çürüntüsü içindir. Sonra çarşamba gecesi olunca vefat etti ve saban­dan önce defnedildi. "[81]

431- Rivayet edildiğine göre, Ömer ibni'l-Hattab, yaralandığı zaman (oğlu Abdullah'a vasiyet edip) şöyle dedi:

"- Ben ölünce beni (Hazreti Aişe'nin evine) götürün, sonra selâm verip de ki, Ömer, (Resûlüllah Sallahu Aleyhi ve Sellenı'in yanına gömülmek için sizden) izin istiyor. Eğer (Hazreti Aişe) bana izin verirse, beni içeriye koyun. Eğer beni kabul etmezse beni müslümanlann mezarlığına (gömül­mek üzere) geri götürün."[82]

432- Âmir ibni Sa'd ibni Ebî Vakkas'dan rivayet edildiğine göre, Sa'd Hazretlerinin şöyle vasiyet ettiğini Âmir anlatmıştır: "benim için (meza­rımda) bir lahd (kıble tarafında ve mezarın dibinde bir çukurcuk) yapı­nız. Sonra Resûlüllah Sallahu Aleyhi vje Sellem'e yapıldığı gibi, üzerime kerpiçler dikip döşeyiniz."[83]

433- Amr ibni'l-Âs'dan (Radıyallahu; Anh) rivayet edildiğine göre, ölüm döşeğinde iken şöyle demiştir:

"Ben öldüğüm zaman, beraberimde ağlayıcı ve bir de ateş bulunmasın (ölü taşınırken arkasında, içinde ateş yanan buhurdanlıkla gidilmesin). Beni gömünce de, üzerime azar azar toprak dökün. Sonra bir deve bo­ğazlanıp eti bölününceye kadar bir müddet mezarımın çevresinde bekle­yin ki,sizinle alışkanlık kazanmış olayım; ve bir de bakayım ki, Rabbi-min elçilerine (sual meleklerine) ne ile karşılık vereceğim."[84]

Derim ki! Ölünün her vasıyyetini yerine getirmek ve ona uymak uy­gun değildir. Doğrusu ölünün vasıyyetini (istediği şeyleri) ilim sahibi olan ehil bir kimseye iletmelidir. Yapılmasını hoş gördüğü iş yapılmalı, hoş gör­mediği yapılmamalıdır. Ben bu konuda bazı örnekler vereceğim:

Bir kimse bulunduğu şehrin mezarlıklarından birinde gömülmesini va-sıyyet ederse ve bu yer de, iyi kimselerin gömülmüş olduğu yer ise, onun vasıyyetine uymak uygun olur. (Tabut içinde gömülmesini vasıyyet etse, yerine getirilmez; çünkü bid'attır. Ancak zaruret halinde olabilir.)

Cenaze namazını velilerinden ve yakınlarında biri değil de, yabancı bir mü'minin kıldırmasını vasıyyet edenin isteği yerine getirilir mi? Bu ko­nuda alimlerin ihtilâfı vardır. Bizim (Şafi'î) mezhebimizde doğru olan, ölünün yakını, namaz kıldırmaya daha lâyıktır,, Ancak kendisine vasıy­yet edilen şahıs, ilim ve güzel hal sahibi, sevilen ve güvenilen iyi bir kimse olur da, bu vasıflar ölünün yakını olanda bulunmazsa, ölü sahibinin o iyi kimseyi namaza geçirmesi müstahab olur. Böylece ölünün hakkı göz­etilmiş olur.

Tabut içinde gömülmesini vasıyyet edenin isteği yerine getirilmez; an­cak toprak gevşek veya sulu olursa veya gömülece'k kadının mahremi yoksa, bu gibi hallerde vasıyyeti yerine getirilir ve bu husustaki harcama ölü­nün kendi malından yapılır, kefen işinde olduğu gibi..

Cenazesinin başka bir şehire nakledilmesini vasıyyet eden kimsenin is­teği yerine getirilmez. Çünkü başka bir memlekete cenazeyi nakletmek, sahih kabul edilen mezhebe göre haramdır. Çok alimler böyle söylemiş­ler ve ehli sünnet alimleri de böyle açıklamışlardır. Bu görüşe göre de bu nakil işi mekruhtur. Allah kendisine rahmet etsin, İmam Şafi'î Hazretle­ri demiştir ki, Eğer Mekke'nin yahud Medine'nin yahud Beytül-Makdis'in (Kudüs'ün) yakınında ise, bu yerlerin bereketi dolayısıyla buralara (va­sıyyeti üzere) nakil yapılır.       

Yanında kılıçla yahud başı altında-yastıkla yahud bunlara benzer şey­lerle gömülmesini vasiyet edenin vasıyyeti yerine getirilmez; Yine ipek el­bise içerisinde gömülmesini isteyenin vasiyyeti yerine getirilmez; çünkü ipekle erkekleri kefenlemek haramdır. Kadınları ipekle kefenlemek ise, mekruhtur; haram değildir. Hünsa olanlar, bu gibi işlerde erkeklere kı­yas edilirler. (Erkek veya dişi mi olduğu bilinemeyen kimselere hünsa denilir).

Bir kimse, meşru' olan kefen adedinden daha fazlasıyla kefenlenme-sini yahud vücûdunu örtemiyecek bir elbise ile kefenlenmesini vasiyet et­miş olursa, bu vasıyyet de yerine getirilmez.

Mezarı başında Kur'an okunmasını yahud kendisi için sadaka veril­mesini yahud bunlardan başka çeşitli hayır işlerinin yapılmasını vasıyyet ederse, bunlar yerine getirilir; ancak bu işler yapılırken şeriatın yasak et­tiği bir şey olmamalıdır.

Kim, cenazesinin, meşru olan zamandan fazla geciktirilmesini vasıy­yet ederse, bu da yerin.e getirilmez.

Bir mezarlıkta, mezarı başında müslümanlann faydalanacağı bir hayrat bina edilmesine dair vasıyyet yerine getirilmez; bunu yapmak haramdır.

 
Ölünün Ardından Yapılan Duanın Ölüye Fayda Vermesi
 

Alimler ittifak etmişlerdir ki, ölülere duâ etmek, onlara fayda verir ve sevabı onlara ulaşır. Buna da delil olarak Allah Tealâ Hazretlerinin şu âyeti ile bu manadfa bilinen diğer âyetlere getirdiler:

"Onlardan sonra gelenler (vefat eden Muhacirlerle Ensardan sonra­kiler) derler ki: Ey R.abbimiz! Bizi ve iman ile bizden önce göçmüş din kardeşlerimizi bağişleı; iman etmiş olanlar için, kalblerimizde bir kin bı­rakma. Ey Rabbimizü Muhakkak ki, Sen Rauf'sun (çok şefkatlisin), Rahîm'sin (Çok merhametlisin)."[85]

Meşhur olan hadîslerde de varid olmuştur:

"Allah'ım! Bakî'ul-Garkad (adlı mezarlıktaki) ölülere mağfiret bu­yur (onları bağışla)."[86]

"Allah'ım! Hem dirimize, hem de ölümüze mağfiret buyur..." Bun­lardan başka benzer hadîsi şerifler vardır.[87]

Kur'ân okuma sevabının ölülere ulaşması konusunda alimler ihtilâf etmişlerdir. Şafi'î mezhebinden ve bir takım alimlerden meşhur olan hü­küm, Kur'an sevabının ölüye ulaşmamasidır.

Ahmed ibni Hanbel ile diğer alimler topluluğu ve Şafi'î ashabından bazı alimlere göre, Kur'an sevabı Ölüye ulaşır. Kur'an okuyan kimsenin, okuma işi tamamlandıktan sonra şöyle duâ etmesi uygundur: "Allah'­ım! Okuduğum Kur'anın sevabını falana (ruhuna) ulaştır." En doğrusu­nu Allah bilir. Ölüyü övmek ve iyiliklerini anlatmak müstahabdır.

434- Enes'den (Radiyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki: Ashab, bir cenazeye rasgeldiler ve onu hayırla övdüler. Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem:

-  "Vacib oldu", buyurdu. Sonra başka bir cenazeye uğrayınca, onu kötülükle andılar. Buna da Hazreti Peygamber yine:

"Vacib oldu", buyurdu. Ömer ibni Hattab (Radıyallahu Anh) sor­du:

- Vacib olan nedir? Peygamber Sallallahu Aleyhi ye Sellem buyurdu: "Şu hayırla andığınız kimseye Cennet vacib oldu. Şu kötülükle andı­ğınız kimseye de Cehennem vacib oldu. Siz, yeryüzünde Allah'ın şahidle-risiniz."[88]

435- Ebu'l-Esved'den rivayet edildiğine göre şöyle anlatmıştır: Medi­ne'ye vardım ve (halife) Ömer ibni Hattab'ın huzurunda oturdum. Ora­da bulunanların yanından bir cenaze geçti. O cenaze hayırla anıldı.ömer:

-  Vacib oldu, dedi.Sonra başka bir cenaze geçti. Yine, o da hayırla anıldı. Ömer:

- Vacib oldu, dedi. Sonra üçüncü bir cenaze geçince, kötü bir insan olmakla anıldı. Buna da Ömer:

-  Vacib oldu, dedi. Ebu'l-Esved der ki, ben sordum:

- Ey müminlerin Emîri, vacib olan nedir? Hazreti Ömer Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şu sözüne dayanarak söyledim:

"Hangi müslümana dört kişi hayırla şahidlik ederse, Allah onu Cen­nete kor." Biz sorduk:

-  Üç kişi şahidlik ederse de mi? Peygamber buyurdu:

"Üç kişi de (şahidlik ederse, cennetlik olur)... Biz yine sorduk:

- İki kişi (şahidlik ederse de mi) Peygamber:

iki kişi de" buyurdular. Sonra biz ona bir kişinin şahidliğinden sorma­dık. "[89]

Bu anlattığımız hadîslerin benzeri çoktur. En doğrusunu Allah bilir.

 
Ölülere Sövmenin Yasaklığı
 

436- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre de­miştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

"Ölülere sövmeyiniz; çünkü onlar yaptıklarına kavuşmuşlardır. "[90]

437- İbni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) Tirmizî'nin zayıf gördü­ğü bir isnadla rivayet edildiğine göre, demiştir ki,Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Ölülerinizin iyiliklerini anlatın; onla­rın kötülüklerinden (onları söylemekten) kaçının.”[91]

Derim ki, alimler şöyle söylemiştir: Fışkı ortaya çıkmamış olan bir müs-lünıan ölüye sövmek haramdır. Amma kâfirin ve fışkı meydana çıkmış müslümanm ölüsüne sövmek konusunda selef (önceki) alimlerin ihtilâfı vardır ve karşılıklı deliller ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak bu bölümde an­lattıklarımızla ölülere sövmek yasaklanmıştır.

Kötü insanlara sövmeye ruhsat hakkında çok şeyler nakledilmiştir. Bun­lardan bir kısmım Cenabı Hak Kur'anı Kerimde bize beyan buyuruyor, okunmasını ve okutulmasını bize emrediyor.

Bunlardan bir çokları da hadîsler olup Buharî'nin Sahîh'inde vardır. Nitekim, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in anlattığı Amr ibni Lü-hayy hakkındaki hadisi (ki, Hazreti ibrahim'in dininden ilk olarak dön­mekle kötülenene dair hadîs), hacılara çomağı ile kötülük yapan Ebû Riğâl'ın kıssası, yine AHah'dan mağfiret dilemeyip iman etmeyen İbni Cud'-an'ın kıssası ve bunlardan başka kıssalar.

Bir de, daha önce anlattığımız, ashabın rasgelip de kötülükle andıkla­rı ve Peygamberin ashabı yasaklamadığı sahîh hadis de, bunlardandır. Yasaklamak şöyle dursun, "Cehennem ona vacibdir" buyurdu.             

Bu delilleri bir araya getirip hüküm vermek hususunda alimler bir takım görüşler üzerinde ihtilâf etmişlerdir. Bunların en sahih ve en güvenileni şu:                                                                                               

Kâfirlerin kötülüklerini söylemek caiz olur. Ama müsiümanlardan fışkı,  yahud bid'atı yahud bunlara benzer halleri açık olanlardan ibret almak ve insanları korkutmak için, onların kötülüklerini söylemek yine caizdir. Bu, ihtiyaç duyulan bir hal karşısında, ya söylediklerinden kaçındırmak, yaptıkları işe uymaktan sakındırmak için caiz olur. Eğer böyle bir gerek yoksa, müslüman ölülerin kötülüklerini söylemek caiz olmaz. îşte bütün deliller bu açıklamaya göre değerlendirilir. Zaten sağlam olmayan riva­yetlerin kabul edilmemesi üzerinde alimler ittifak etmişlerdir. En doğ­rusunu Allah bilir.

 
Mezarları Ziyaret Edenin Okuyacağı Dualar
 

438- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem evimde bulunduğu her gece, gecenin son kısmında Bakî' mezarlığına çıkıp şöyle derdi:

"Esselâmu aleyküm dârekavmin mü'minîn veetâküm mâ tûadûn, ğa-den müecceîûn, ve innâ in şâellâhu biküm lâhikûn. Aİlâhümmeğfîr H ehli bakî'il-ğarkadi,''

(Selâm üzerinize olsun, ey mü'minler topluluğu! Vadedildiğinize ka­vuştunuz. Ecriniz yarına (kıyamete) ertelenmiştir. Biz de Allah dilediği zaman size kavuşacağız. Allah'ım! Bakî'ul-Ğarkad mezarlığında yatan­lara mağfiret buyur. "[92]

439- Yine Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine gö­re, o şöyle demiştir: (Sordum), ey Allah'ın Resulü! Mezarları ziyarette nasıl söyleyeyim? Buyurdular ki, şöyle söyle:

"Esselâmu ala ehli'd-diyâri mine'1-mü'minine ve'1-müslimîne veyer-hamullâhu el-müstakdimîne minküm ve minnâ ve'1-müsta'hırîne ve innâ in şâelîâhu biküm lâhikûn."

"(Mezarlarında yatan) müzminlerle müslümanlar topluluğuna selâm olsun. Dünyadan göçüp giden siz ölülere ve ölmeyip geride kalan bizlere Allah rahmet etsin. Allah dilediği zaman, biz de size kavuşacağız."[93]

440- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) sahîh isnadlarla rivayet edil­diğine göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem mezarlığa çıkıp şöyle dedi:

"Esselâmü aleyküm dâre kavmin mü'minîn veinnâ in şâellâhu biküm

lâhikûn."

(Selâm üzerinize olsun, ey mü'minler topluluğu!. Allah dilediği za­man, biz de size kavuşacağız)."[94]

441- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre şöyle anlatmıştır:

Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Medîne mezarlarına uğradı da yüzünü onlara çevirerek şunu söyledi:

"Esselâmü aleyküm yâ ehh'I-kubûri. Yeğfirullâhu lenâ ve leküm. En-tüm selefunâ ve nahnü bi'1-eseri."

"Allah'ın selâmı üzerinize olsun, ey mezarlarda yatanlar! Allah bize ve size mağfiret buyursun. Siz bizim öncümüzsünüz; biz de izinizdeyiz (ar­kanızdan geleceğiz)."[95]

442- Büreyde'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, o şöyle an­latmıştır: "Ashabı Kiram, mezarları ziyarete çıkıp gittikleri zaman, şöyle demelerini, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem onlara öğretirdi:

"Esselâmü aleyküm ehle'd-diyâri mine'l-mü'minîne. Ve innâ inşâellâ-hu biküm lelâhikün. Es'eîüllâhe lenâ ve leküm e'1-âfiyete."

"Selâm üzerinize olsun, ey mü'minlerden ibaret mezar halkı! Muhak­kak biz de, Allah dilediği zaman size kavuşacağız. Allah'dan bize ve size afiyet dilerim."[96]

Biz, nese'î ve îbni Mace'nin kitablarında da böyle rivayet ettik. Ancak "size kavuşacağız" sözünden sonra şu ifade ilâve olarak vardır:

"Entüm lenâ feretun ve nahnü leküm tebe'ûn"

"(Sizin acınıza sabretmekle) siz, bize bir mükâfat sebebi oldunuz. Biz de, sizin arkanızdan geleceğiz."

443- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre: "Pey­gamber sallallahu Aleyhi ve Sellem, Bakî' mezarlığına varıp şöyle dedi:

"Esselâmü aleyküm, dâre kavmin mü'minîn. Entüm lenâ feretun ve innâ biküm lâhikûn."

"Selâm üzerinize olsun, ey (mezarlardaki) mü'minler topluluğu. Siz, bize mükâfat sebebisiniz (çünkü sizin acılarınıza sabrederek sevab aldık). Biz de size kavuşacağız. Allah'ım! (Onların yüzünden kazanılacak) sevab-dan bizi mahrum etme ve onlardan sonra da bizi sapıtma."[97]

Mezarlıktaki ölülere, diğer ölülere ve bütün müslüman Ölülere çokça duâ etmek, Kur'an okuma ve zikir yapma sevabını iletmek ziyaretçi için müstahabdır. Yine ziyareti çok yapmak, hayırlı ve faziletli kimselerin me­zarları yanında fazla beklemek müstahabdır.

 

Bir Mezar Başında Çırpınarak Ağlayanziyaretçiyi Bir Kimsenin, Onu Engellemesi, Sabrı Tavsiye Etmesi Ve Yine Dine Aykırı Şeylerden Alıkoyması.
 

444- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, şöyle anlat­mıştır: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bir mezar yanında ağlamakta olan bir kadına rasgeldi. (Ona), Allah'dan kork ve Sabret, dedi”[98]

445-  İbni Hasâsiye diye tanınan Beşir ibni Ma'bed'den (Radiyallahu Anh) hasen bir isnadla rivayet edildiğine göre, şöyle anlatmıştır:

"Ben, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile yürürken bir de bak­tı ki, adamın biri, mezarlar arasında ayakkabılarıyla dolaşıyor, Hazreti Pey­gamber ona şöyle dedi: Ey Sibtiyyeteyn (adındaki lüks ayakkabılar) sahi­bi, ayakkabılarını (çıkarıp) bırak; (çünkü orası öğünme ve kibirlenme yeri değildir.)"[99]

(Mezhebimizde, (Hanefilerde) ayakkabılarla mezarlıklarda gezmek ya­sak değildir, buradaki yasaklık, ya ayakkabılardaki pislikten, ya da kibir ve azamet belirtisi taşıyan gösterişli ayakkabılardan dolayıdır. Mezar zi­yareti, insana tevazu ve mahviyeti yaşatmayınca, mezar ziyaretindeki maksat elde edilememiş demektir. -Mütercim-)

İyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymak işinin farz olduğu üzerinde imamların ittifakı vardır. Bunların delilleri, Kur'anda ve hadîslerde her­kes tarafından bilinmektedir. En doğrusunu Allah bilir.

 

Zâlimlerin Mezarlarına Ve Helak Edildikleri Yere Uğrayınca Ağlamak, Allah Teâlâ Hazretlerine İhtiyaç Göstermek Ve Bundan Gafil Olmaktan Sakınmak
 

446- İbni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre; Pey­gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, (Tebük savaşında) Semûd diyarında-ki Hicir bölgesine vardıkları zaman, ashabına şöyle buyurdu: "Şu azab çekenlerin yanına ağlayarak girin. Eğer ağlamayacaksanız onların yanına

gitmeyin. Çünkü ağladığınız takdirde, onlara isabet eden musibet size isabet etmez."[100]

 

 



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Tirmizî. Nesâî. İbn-i Mâce. (Tirmizî demiştir ki, bu hasen hadîstir.)

[2] Buhârî.

[3] Buhârî. Müslim. Muvatta'. Ebü Dâvud. Tirmizî.

[4] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud.

[5] Buharı. Müslim

[6] Buhari

[7] Müslim. Ebû Dâvud. Nesâî.

[8] Müslim.

[9] Ebû Dâvud. Tirmizî. Hâkim. Ahmed b. Hanbel. Tirmizî demiştir ki, bu hadiss hasendir. Et-Hakim Ebû Abdullah Sahîhayn üzerine yazdığıkitabında demiştir ki ,Buhari’nin şartı üzere bu hadis sahihdir.

[10] Ebü Dâvud.

[11] Tirmizî. (Tirmizî der ki, bu hadîs hasendir, sahîhdir.)

[12] Tirmizî. İbn-i Mâce. Nesâî. Hâkim. (Tirmizî, bu hasen hadistir, demiştir.

[13] Müslim. Tirmizî. Nesâî. ibn-İ Mâce. (Tirmizî demiştir ki, bu sahih olan hasen bir hadistir.)

[14] Buhârî!

[15] İbn-i Sünnî.

[16] İbn-i Sünnî.

[17] İbn-i Sünnî.

[18] Müslim

[19] İbn-i Sünnî. Tirmizî. Ahmed b. Hanbel. İbn-i Mâce.

[20] Buhârî. Müslim.

[21] Buhârî. Müslim.

[22] Buhârî.

[23] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî.

[24] Buhârî.

[25] Tirmizî. İbn-i Mâce.

[26] Buhârî.

[27] Müslim.

[28] Buhârî.

[29] İbn-i Mâce. İbn-i Sünnî.

[30] Tirmizî. İbn-i Mlce. (Tirmizî demiştir ki, bu haais, hasendir.

[31] İbn-i Mâce. İbn-i Sünnî.

[32] Kur'ân-ı Kerim, İsrâ Sûresi: 34

[33] kur'ân-ı Kerim, Bakara Sûresi: 177

[34] İbn-i Sünnî.

[35] Tirmizî. İbn-i Mâce, Nesâî

[36] Buhârî. Müslim. Muvatta. Tirmizî.

[37] Ebû Dâvud. Hâkim.

Ebû Hakim Ebû Abdullah, Sahİhayn üzerine yazmış olduğu "El-Müstedrek" adlı kitabında demiştir ki, bu, isnadı sahih bir hadistir.)

[38] Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî. (Tirmizî demiştir ki, bu hadîs hasendİr, sahihdir).

[39] Müslim, Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî.

[40] Beyhakî.

[41] Müslim. Tirmizi. Ebû Dâvud.

[42] Ebü Dâvud. İba-i Mâce.

[43] Müslim. Ebû Dâvud. Ahmed b. Hanbel. Tirmizî. İbn-i Mâce. Nesâî.

[44] Ebû Dâvud. İbn-i Mâce. Nesâî.

[45] Tirmizî. (Tirmizî demiştir ki, bu hadîs hasendir.)

[46] Buhârî.

[47] İbn-i Sünnî.

[48] İbn-i Sünnî. Nesâî. Ahmed b. Hanbel

[49] Buhâri. Müslim. Tirmizî. Nesâî.

[50] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Nesâî.

[51] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Nesâî.

[52] Müslim. Tirmizî.

[53] Ebû Dâvud.

[54] Buhârî. Müslim.

[55] Buhârî. Müslim. Nesâî.

[56] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud.

[57] Tirmizî. Beyhakî. (Bunun İsnadı zayıftır.)

[58] Tirmizî. (Tirmizî demiştir ki, bunun isnadı kuvvetli değildir.)

[59] Ebû Dâvud. Nesâî. Ahmed b. Hanbel. Nesâî. Hâkim.

[60] İbn-i Mâce. Beyhakî

[61] Kur'ân-ı Kerim, Mâide Sûresi: 2

[62] Buhârî. Müslim.

[63] Nesâî.

[64] Tirmizî. İbn-i Mâce. (Tirmizi deca;şth ki, bu hadis hasendir.)

[65] Tirmizi. Yine AbduIIah'dan bir rivayet vardır ki, orada hadis Peygambere kadar yükseltihnemiştir. Tirmizi der ki, bu hadis, merfu ciandan daha sahlhdir. Tirmizî her iki rivayeti de zayıf gör­müştür.)

[66] Buhari Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî. Muvatta'

[67] Ebû Dâvud. Tirmizî. (Tirmizî, bunu zayıf görmüştür.

[68] Beyhakî. Sünen-i Kebîr. Hâkim, El-Müstedrek.

[69] Müslim.

[70] Ebû Dâvud. Tirmizî. Beyhakî. Hâkim Ebu Abdullah demiştir ki, Buharı ve Müslim'in şanı üzere tu hadis sahihtir.

[71] Ebû Dâvud. İbn-i Mâce.

[72] Ebû Dâvud. İbn-i Mâce.

[73] Ebû Dâvud. İbn-i Mâce. Sahih İsnadla.

[74] Kur'ân-ı Kerîm. Bakara Sûresi: 201.

[75] Beyhakî. Sünen-i Kebîr. Hakîm. Tahâvî. (Hâkim Ebû Abdullah, bu sahih hadistir, demiştir.)

[76] Ebû Dâvud. Ttrmizî. Beyhakî. Hâkim. (Tirmizî demiştir ki, bu hadis hasendir.)

[77] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî.

[78] Müslim.

[79] Ebû Dâvud. Beyhakî.

[80] Beyhakî.

[81] Buhârî. Muvatta'.

[82] Buhârî.

[83] Müslim.

[84] Müslim.

[85] Kur'an-ı Kerim, Haşir Sûresi: 10

[86] Müslim.

[87] Ebû Dâvud.

[88] Buharı. Müslim. Tirmizî. Nesâî.

[89] Buhârî, Tirmizı. Nesâî.

[90] Buhârî. Ebû Dâvud. Nesâî.

[91] Ebû Dâvud. Tirmizî.

[92] Müslim. Nesâî.

[93] Müslim

[94] Ebû Davut. Nesaı. İbn Mâce, Müslim.

[95] Tirmizi. Tirmizî demiştir ki, bu hadis hasendir.

[96] Müslim. Nesaî. İbni Mâce

[97] İbni Sünnî. Ahmed b. Hanbel. İbni Mâce.

[98] Buhârî. Müslim.

[99] Ebû Dâvud. Nesâî. İbni Mâce.

[100] Buhârî. Müslim.