- Hasır

Adsense kodları


Hasır

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
SonDamLa
Sat 26 December 2009, 10:12 pm GMT +0200

Hasır

Geçende, Yayla civânnda bir ufak cevelân

Bahânesiyle, bizim eski âşinâlardan

Bir attarın azıcık gitmek istedim yanına,

Ki her zaman beni da´vet ederdi dükkânına.

Biraz müsâhabeden sonra söktü müşteriler:

-Ver ordan on paralık zencefıl, çörek otu, biber.

Geçenki beş para borcumla on beş etmedi mi?

-Silik bu yirmilik almam...

-Uzatma gör işimi!

-Oğul, çabuk... Bana tîrak... Okunmuş olmalı ha!

Bizim çocuk, adı batsın, yılancık olmuş...

-Ya?

-Sübek kadar yüzü hütdağı kesildi!

-Vah vah vah!

-Hanım, geçer, nefes ettir...

-Geçer mi? İnşallah.

-Bi yirmilik paket amma sabahki tozdu bütün...

Ayol, hep içtiğimiz toz... Bozuldu eski tütün!

-Efendi amca, sakız ver... Biraz da balmumu kes.

-Kızım, parayla olur ha! Peşinci bak herkes.



Beşer onar paralar hepsi yaklaşıp deliğe,

Süzüldüler oradan bir kilitli çekmeceye.

Epeyce fâsıladan sonra geldi başka biri:

-Genişçe bir hasırın var mı? Neyse hem değeri,

Cenâze sarmak içindir, eziyyet etme sakın!

Mahallemizde beş aydır yatan o hasta kadın

Bugün, sabahleyin artık cihandan el çekmiş...

-Ne çâre! Kısmeti bir böyle günde ölmekmiş.

-Yanında kimse de yokmıış... Aman bırak neyse...

Ecel gelince ha olmuş, ha olmamış kimse!

-Dokuz kuruş bu hasır, siz, sekiz verin haydi...

Pazarlık etmiyelim bir kuruş için şimdi!



Hasır büküldü, omuzlandı, daldı bir sokağa;

Sokuldu kimbilir ordan da hangi bir bucağa.

Açıldı bir ölü saklanmak üzre sînesine,

Kapandı ketm-i adem heybetiyle sonra yine!

Beş on fakîre olup bâr-ı dûş-i istiskâl,

Huzûr-i lâlini bir nevha etmeden ihlâl,

Sükûn içinde uzaklaştı âşiyânından.

Geçince sûrunu şehrin, uzattı servistan

Garîb yolcuyu tevkîfe bin bükülmez kol!

Omuzdan indi hasır, yoktu çünkü artık yol.

Mezarcının o kürek yüzlü dest-i lâkaydı

İânesiyle nihâyet mezâra yaslandı.

Hücûm-i mihnet-i peyderpeyiyle dünyanın,

Hayâtı bir yığın âlâm olan zavallı kadın,

Hasırdan örtüsü dûşunda hufreden indi...

Enîn-i rûhu da artık müebbeden dindi.



Bu hâtırât ile kalbimde başlayınca melâl,

Oturmak istemez oldm, kıyam edip derhal;

Gözümde içyüzü dehrin: Yığın yığın zulümat!-

Bulunduğum o mukassi mahalden ayrıldım,

Bu perde bitti mi? Heyhat! Atmadım bir adım,

Ki ruhu eylemesin böyle bin fecia harab!

Hayat namına ya Rab, nedir bu devr-i azab?