- Harp vâsıta ve silâhları

Adsense kodları


Harp vâsıta ve silâhları

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Fri 7 January 2011, 01:36 pm GMT +0200
Harp Vâsıta Ve Silâhları:


288. Hz. Peygamber Devri Ordularında aşağıda gösterilen şu şuhların adlan ile karşılaşıyoruz. Fa­kat bu liste mükemmel ve eksiksiz olarak telâkki edilmemelidir:

Kılıç,

Kalkan,

Ok ve yay,

Mızrak ve kargı,

Mancınık,

Her nevi üstü kaplı (zırhlı) hareket edebilen ara­balar ( = debbâde, dabûr, arrâde).

Zırhlı elbiseler.


Zencilerin bazen kendilerine has değişik silâhlar kullandıkları anlaşılmaktadır. Meselâ Hz. Peygam­berin amcası Hamza'mn Uhud Harbi sırasında Vah­şî adındaki birinin uzaktan atılan ve kendi ekseni et­rafında dönerek giden bir silâhla katledilmesi böy­ledir. Zırhlı arabalar sûrlara yaklaşmak maksadıyla kullanılıyordu : Askerler bu arabaların içine sığınıp düşman kalesinden atılan ok, mızrak ve taşlardan kendilerini korumak suretiyle surlara yaklaşabilir­lerdi. Yukarıda gördük ki Hz. Peygamber, Ordugâhı­nın etrafında sadece bir hendek kazdırmakla yetin­memiş, aynı zamanda Müslümanlara karşı hücuma geçen düşmanı engellemek ve onu müşkilâta uğrat­mak için hususi surette imâl edilmiş çentikli taşlar ve dikenli nebatların dallarını atma çaresine de baş vurmuştu. O devirde gece hücumları da bilinmek­teydi.

289. Bu gibi muhtaç olunan harp silâh ve âlet­lerini imâl etmek üzere yerli bir sanayi de mevcuttu Meselâ Bizans ülkelerinden gelen silâhlara ambargo konmuş  olmasına  rağmen,   bu  malzeme   mümkünse buralardan ithâl  de  edilmekteydi.  Demircilik işinde Benû'i-Qayn Kabilesi Arap atasözlerine geçecek ka­dar şöhret yapmıştı. Yesrib (Medine)'in de okları epey meşhurdur.   Kılıç   üzerinde iki isim  (marka)   tercih ediliyordu: biri   Meşrefî   (Suriye   mamülatı),   diğeri Mühenned (Hind mamülatı)'dır.

290. At, bir savaş hayvanı olarak gerek hücum ve gerekse ric'at hareketlerinde kullanılıyordu.  De­ve, insan veya eşya için bir nakliye vasıtası olarak bol miktarda istimal ediliyordu.  Bu hayvanın sahip olduğu kuvvet ve fevkalâde tahammül kabiliyeti Arap Ordularına, komşu Bizans ve îran İmparatorlukları­nın teveffük edemeyecekleri  bir hareket üstünlüğü sağlamıştı.

291. Burada  söylemesek  bile  kendiliğinden  an­laşılır ki, bir yandan ganimet ve diğer yandan satın alma, tedricen İslâm Ordusunda silâh stoklarının art­ması neticesini doğurmuştu. Yukarda 207. paragrafta da gördüğümüz   gibi.   Orduda at mevcudu   da art­mıştı. [387]

 

Askerî Tâlim - Terbiye :
 

292. Askerî tâlim ve terbiyeyi yaymak ve teşci etmek üzere Hz. Peygamberin birçok teşvikkâr söz­leri vardır. Fakat kendisi tatbikî değeri haiz tedbirler de almıştı: Gerek süvarilerinin ve gerekse binekleri­nin istifâde sağlamaları için sık sık at yarışları tertib-leniyor ve bu yarışlara katılan Hz. Peygamber bizzat mükâfatlar dağıtıyordu. Bugün Medine'de, bulunan Mescid'us-Sibâq (Yarış Camii) Hz. Peygamberin bu yarışlar esnasında oturduğu ve hangi atın yarışı ka­zandığını seyrettiği yeri işaret edip yâdetmektedir. O, atma ve nişan alma tâlimlerinet büyük önem at­fediyordu. Taş atmak suretiyle hedefe nişan alma, gü­reş ve benzeri dallardaki şâir tâlimler, siyer yazar­ları tarafından nakledilmiş bulunuyor. Yüzme dahi pek fazla tavsiye edilmiş tâlimlerdendir ki Hz. Resul bizzat kendisi yüzmeyi öğrenmiş bulunuyordu. [388]

 

Askerî İdare:
 

293. Hali hazır veya muhtemel düşmanlar hak­kında işe yarar malûmat ve bilgi toplamak yani is­tihbarat işi, hayli  inkişâf etmişti. Muhtelif düşman merkez ve şehirlerinde çalışan muhabir ajanlar ve­ya görgüye ve kulak misafirliğine dayanan casusluk­lara dahi raslanmaktadır (bk. yukarda VIII. Bölüm).

294. Ordu Kumandanlığının   seçilip   tayin   edil­melerinde onların tecrübe, akıl ve basiret durumları rol oynuyordu. Bunlar harbten harbe, serriye'den ser-riye'ye değişilerdi ki bunun neticesi tecrübeli ve ol­gun kumandanların adedi gün geçtikçe artmıştır.   .

295. Propagandaya   dahi   çok   başvurulmuştur. Araplar şiiri severler; bunun  neticesi   hicivli   şiirler son sür'atle yayılırdı. Bunun ülkedeki önemini iyi de­ğerlendiren Hz. Peygamber, îslâm düşmanlarına kar­şı Devlet hizmetinde   istihdam  edilen   resmî  şâirler edinmiştir.  Onun  şu  Hadîsi  Şerifi  pek  meşhurdur: Hassân'ubn Sabit îslâm ve Resûlullahı müdafaa zım­nında kabiliyet ve dehasını    harekete    getirdiğinde, Rûh'ul-Kuds kendisini büsbütün şevklendirip, canlandırır ve onun mısraları düşmana okların deliciliğin-den daha fazla tesir eder.

295/a. Savaşa katılıp vuruşmanın bir Müslüman için profesyonel bir iş olmayıp, aynı zamanda herbir ferde ait ve mevcut mükellefiyetleri arasında en bü­yük önemi taşıyan bir görev olduğu hususunda Re-sûlullah'ın, Orduya katılan askerlerini heyecanlan-dırıcı konuşma ve hitabelerinden ayrı, ALLAH yolun­da, gereği gibi vuruşan askerlerin Âhiret Günü ALLAH katında kavuşacağı ilâhi mükâfatlar ve karşılaşacağı dokunaklı sahnelere dair savaşa henüz başlanmaz-dan önce bilgiler verdiğini görüyoruz. Türk Ordusun­dan emekli bir subay olan Mahmud Gündüz dostum bana, bugünün modern savaş prensiplerinden biri olan ve ingilizcede MOSSCOMES şeklinde kısaltılan yani, movement (hareket), offensive (hücum), surp-ıise (şaşırtma), security (emniyet), co-operation (iş­birliği), objective (hedef), mass (asker yığınağı), eco-nomy of forces (askerî birliklerin zayiatını önleme) ve simplicity (sadelik) esasları açısından Resûlullah'-in idare ettiği savaşların bir tahlile tâbi tutulması fik­rini verip hatırlatmıştı. Bundan başka Resûlullah acaba savaş durumunu nasıl tesbit edip bunun üze­rinde tahminlerde bulunuyor, harekât kararlarını nasıl alıyor ve emri altındaki kuvvetleri nasıl bir sevk ve idare ile harekete geçiriyordu? Elinizdeki kitabın geçen Bölümlerinde arzedilen ve daha çok «ham mad­de» niteliğindeki bilgiler, günümüzde modern askerî eğitini görmüş, gerekli tecrübelere ulaşmış ve neti­cede iyi yetişmiş bir generalin, bu savaşları idare et­seydi Resûlullah'tan daha iyisini yapamayacağı fik­rine okuyucuyu götürecektir. Meslekten olmayan bir tedbirli ve uzak görüşlü Ordu Kumandanının  (aleyh' is-salâtu   v'es-selâm)   hayat  ve  faaliyetini  gözönüne aldığımızda, tehlikeli ve korkulu durumlarda, özellik İe Uhud ve Huneyn savaşları gibi görünüşte telef ol­manın tam yanı başına gelindiğinde bile bu gibi du­rumlardan sıyrılıp kurtulmak için tatbik edip kullan dığı  diğer prensipleri  de  bunlara eklememiz gerek­mektedir. Sonuç olarak Uesûlullah   kendinden   emin ve en ufak bir mübalâğaya kapılmaksızın şöyle bu­yurmaktadır :

«Bir aylık uzak mesafedeki düşman üzerine saçtığım bir dehşet ve ürpertme havası ile (kar­şımdaki hasmımı)  yenerim.»

Pek az kan dökülmesi suretiyle en kesin sonuçların alınması şeklinde bir savaş tekniği geliştirme yolun­da ağırdan ilerleyen bir gayret, onunkilerden daha az kan dökülmek suretiyle daha kesin sonuçlar alman ve çok daha geniş çapta sosyal tesir ve değişiklikle­re ulaşılan bir başka savaş insanlık tarihinin sahife-leri arasında gösterilemez; yoktur. Onun idare ettiği bu savaşlar, sırf bir askeri üstünlük tesis etmek ve bunu kendi menfaatlarına kullanmak maksat ve ni­yetiyle değil ve fakat hasta yatağına düşüp mecalsiz kalan insanlığı tedâvî edip ayağa kaldırmak maksa­dıyla gerçekleştirilmişlerdir. İşte bu sebebler dolayı-siyledir ki herkes, bu savaşların önemini kavrayıp hüküm vermek ve bu «örnek» savaşları bize bırakan insanın büyüklüğünü tasavvur etmek durumunda­dır (aleyh'is-salâtu v'es-seîâm). [389]




[387] Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 234-235.

[388] Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 235-236.

[389] Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 236-238.