- Hariciler 2

Adsense kodları


Hariciler 2

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sidretül münteha
Tue 14 September 2010, 03:33 pm GMT +0200
Hariciler 2


74- Çok Îhtilâfçı Olmaları:


Haricîlerin ekserisinin benimsediği inançlar bunlardır. Bunların dı­şında aralarında anlaşamadıklan birçok ihtilâf noktalan vardır. Haricî­lerin kusurlanndan biri de çok ihtilâfçı, kavgacı olmalandır. En ufak ve ehemmiyetsiz bir mesele yüzünden aralannda hemen ihtilâf çıkar; kavga kopardı. Belki de onlann sık sık bozguna uğramalarının sebebi de budur. Emevîler zamanında Mühelleb b. Ebî Sufra, Müslüman halkı onların saldırganliklanndan korumak için bir kalkan vazifesini gördü. Onları bir­birinden ayırarak kuvvetlerini parçalamak, şiddetlerini azaltmak için aralanndaki bu ihtilâflan fırsat bilirdi. Aralannda ihtilâf çıkarmak için vesileler yaratırdı. Nehcü´I-Belâğa Şârihi îbn-i Ebî HadM´in nakline göre: Haricîlerin Ezânka kolundan bir demirci gayet zehirli oklar yapar, bun-lan Mühelleb´in adamlarına atarlar, öldürürlerdi. Bu durum Mühelîeb´e arz olundu. O da:

Ben bunun çaresini bulurum, inşaallah, dedi ve adamlanndan birine bir mektup ile bin dirhem para vererek onu Haricîlerin kumandam Katarî´nin bulunduğu yere gönderdi ve ona bu mektupla parayı gizlice oraya bırakmasın! tenbih etti. Mektupta demirciye hitaben şunlar yazılı

idi:

"Yapıp gönderdiğin oklan aldım. Sana bin dirhem gönderiyorum. Bunları al ve bize daha çok ok gönder."

Bu mektupla parayı bulanlar derhal kumandanları Katarî´ye koştu­lar ve işi haber verdiler. O da demirciyi çağırtarak:

Bu mektup ne? diye sordu.

Bilmiyorum, dedi.

Bu paralar ne?

Haberim yok, cevâbını verdi. Herifin hakikaten bir şeyden ha­beri yoktu. Fakat inkâr ediyorsun diyerek demirciyi öldürttü. Benî Kays b. Sa´lebenin reisi olan Abdürabbih gelerek Katarî´ye itiraz etti ve in­ceden inceye araştırmadan bir adamı öldürdün, dedi. Katarı de:

însanlann yararına, umumî maslahat uğrunda bir adamı öldür­mek kötü sayılmaz, imamın yararlı gördüğü şeyle hükmetmek hakkıdır. Teb´anın buna itiraza hakkı yoktur, dedi.

Bu cevabı Abdürabbih beğenmedi ve cemâatiyle ondan ayrılmak is­tediyse de adanılan buna yanaşmadılar. Mühelleb bunu haber alınca başka bir çare düşündü. Bir Hıristiyan kişi buldu. ona oldukça mühim bir para mükâfat va´dederek şu talimatı verdi:

Haricîlerin başı olan Katarî´yi gördüğün zaman ona secde et, se­ni bundan menetse de: Ben sana secde ediyorum, de!

Hıristiyan böylece yaptı. Katarî:

Secde ancak Allah´a yapılır, dediyse de o:

Ben sana secde ediyorum işte, dedi.

Orada bulunan Haricîlerden biri hemen ileri atıldı:

O Allah´ı bırakıp sana secde ediyor. Kur´ân: "Sizler ve Allah´-dan gayri taptıklarınız Cehennem odunudur." diyor. Sen de Cehennem odunlarından oldun, dedi.

Katarî şöyle müdafaa etmek istedi:

Hıristiyanlar, Hz. îsâ´ya taptılar, fakat bu îsâ´ya bir zarar verdi mi?

Diğer bir Haricî hemen ayaklandı ve Hıristiyanı derhal öldürdü. Ka­tarî bu işi hoş görmedi, diğer Haricîler de Katarî´nin bu hareketini hoş görmediler, inkâr ettiler. Bu vaziyeti Mühelleb duyunca onlara adam gönderdi ve şunu sordurdu:

Iki adam var, bunlar muhacir olarak size gelmek üzere yola çık­salar, bunlardan biri yolda ölse, diğeri sağ salim olarak size ulaşsa onu aınasalar, fakat muvaffak olamasa, bunlar hakkında ne dersiniz?

Bâzıları, yolda ölen kimse Cennetliktir, sınamada muvaffak olama­yan kâfirdir, dediler. Bâzıları ise: Her ikisi de kâfirdir, dediler. Böylece aralarında ihtilâf başladı. Bu ihtilâf üzerine Katarî lstahar hududuna git­ti, bir ay orada kaldı, adamları ihtilâfta hep devam ettiler[13]

Görülüyor ki Mühelleb, bu büyük kumandan, onların kinlerini, taas­suplarını körükleyerek basit görüşlerinden nasıl istifade etmeğe çalışı-yor. O zayıf düşünceli kimseler arasında düşmanlığı alevlendiriyor, ihtilâ­fı körüklüyor. Böylelikle onların kinlerini birbirine musallat ediyor, Müs­lümanlara saldırmağa takatları kalmasın diye onları birbiriyle uğraştı­rıyor. Zaten Haricîlerin kendi aralarında ihtilâfları pek çoktu. Hâriçten aralarına ihtilâf tohumu saçmağa lüzum kalmaksızın birbirleriyle ihtilâf hâlinde idiler. Onun için birçok fırkalara bölündüler. Başlıca fırkaların­dan ve başlarından biraz bahsedelim. [14]



75- Haricîlerin Ayrıldıkları Fırkalar:

Ezârika:



Bunlar Ezrak oğlu Nâfi´a uyanlardır. Nâfi´, Arapların Rabîa kabi­lelerinden Benî Hanîfedendir. Haricîlerin en kuvvetli kabilesi bunlardır. Sayıca çok, kuvvetçe üstündür. Nâfi´in kumandası altında, Emevîlerin kumandanları ile ve Abdullah îbn-i Zübeyr iîe 19 sene savaştılar. Bu Nâ­fi´ döğüş meydanında öldürülünce onun yerine Nâfi´ b. Abdullah geldi, sonra da Katarî başa geçti. Bunun zamanında kuvvetleri çöktü. Çünkü bu kültürsüz ve kaba insanlar kan dökmekle nam almışlardı, Müslüman­lar onlardan nefret ediyordu. Aralarında da ihtilâf hiç eksik olmazdı. Bu sebeple her yerde bozguna uğradılar. Katarî´den sonra hezimetleri de­vam etti. Nihayet dağılıp gittiler.

Bunlar Haricîlerin yukarıda saydığmuz prensiplerine kail olmakla beraber üstelik onlara şunları da ilâve ediyorlardı:

a) Kendilerine muhalif olan bütün Müslümanlar, kendilerinin gö­rüşlerini kabul etmeyen Haricîler, döğüşe katılmayan Haricîler hepsi Müşriktirler.

b) Muhaliflerinin küçük çocukları da Müşriktirler. Bu masum sa-bîler de Cehennemde ebedî kalacakmış!

c) Muhaliflerinin memleketi, harb hâlinde olan kâfirler memleketi­dir, çocuklarını, kadınlarım öldürmek, esir etmek caizdir.

ç) Zânî recm edilmez, çünkü Kur´ân´da bu zikrolunmamıştır. Na­muslu erkeklere şerefsizlik isnad eden kimseye had vurmak yoktur. Fa­kat iffetli ve namuslu kadınlara kazf eden, iffetsizlik isnadı yapanlara had vurulur. Çünkü bu Kur´ân´da vardır.

d) Peygamberlerden büyük, küçük günahların sudûru caizdir[15]



76- Necdat:


Bunlar da Necdet b. Uveymir´e tabi olanlardır. Bu da aynı kabîle dendir. Bunlar döğüşe katılmayan Haricîleri tekfir ile çocukların[16] öldü­rülmesinin helâl sayılması meselelerinde Ezârika´ya muhaliftirler. Fakat bunlar aralarında muahede olan ve zimmet ile bağlı bulunan kimselerin canım, malını helâl sayarlar. Zimmet ve ahid tanımazlar. Bunlar Yemâ-me´de bulunuyorlardı. Baştan Ebû Tâlût Haricî ile beraber idiler. Son­ra 66 senesinde Necdet´e bîat ettiler. Bunlar işi birdenbire büyüttüler. Bahreyn, Umman, Hadramut, Yemen, Tâif hep onların eline geçti. Son­ra Necdet ile aralarında ihtüâf çıktı. Ona kin bağladılar´. Meselâ: Nec­det kendi oğlunu orduyla göndermişti. Kadınları esir aldılar. Taksimden önce ganîmet malından yemişlerdi. Necdet bunları affedince kızdılar... Bunlar ihtilâf yüzünden üçe ayrıldılar. Bir bölüğü Atiyye b. Esved ile Sicistâne gittiler. Bir bölüğü Ebî Fudeyk ile Necdet´e isyan ettiler ve onu Öldürdüler. Bir bölüğü Necdet´i ma´zur gördüler. Necdât denen bun­lardır. Necdet´ten sonra Ebû Fudeyk kaldı. Etmevîlerden Abdulmelik b. Mervan´ın gönderdiği ordu bunları dağıttı. Reislerini öldürerek kellesini Halîfeye gönderdi. Böylece bunların işi de bitmiş oldu. [17]



77- Sufriye Fırkası:


Bunlar Ziyâd b. Asfere tabi´ olanlardır. Bunlar Ezârika´dan daha az mutaassibdırlar ve fakat diğer fırkalardan daha şiddetli davranırlar. Bü­yük günah işleyeni kâfir sayma hususunda Ezrakîlerin fikrine katılmaz­lar, onu kâfir saymazlar. Hakkında hadd-i şer´î tâyin edilmiş olan gü­nahları işleyenleri tekfir etmezler. Onları Kur´ân´da Allah´ın verdiği isim­le yâdederler.´ Zînâ yapana zâni, çalana hırsız denir. Hakkında had olmıyan günahları işleyen kâfirdir. Bâzıları, had vurulan günahı işleyene ka­dı had vurmadıkça tekfîr etmezler.

Sufriye´den olan Ebû Bilâl Mirdâs, zâhid ve sofî bir adamdı. Yezid b. Muaviye zamanında Basra´da hükümete karşı ayaklandı. Fakat halka dokunmazdı. Eline geçirdiği hükümet malından ihtiyacına kadar alırdı. Savaş ve döğüş yapmak istemezdi. Ubeydullah b. Ziyâd bir ordu gönde­rerek onun işini bitirdi. Sonra bu fırka Ebû Bilâl´in yerine îmrân b. Hat-tân´ı imam seçtiler; o da şâir, zâhid bir adamdı. Kendi adamlariyle İs­lâm diyarında dolaştı durdu. [18]



78- Acârîde:


Bunlar, Atiyye b. Bsved´in etbâından Abdulkerim b. Acred nâmın-da&i şahsa uydular. Bunlar görüş itibariyle Necdât fırkasına yakındılar. Lüzumunda savaşa katılmayanlar, diyanetle mâruf iseler mazur görülürler. Hicreti farz değil, bir fazilet sayarlar. Kendilerine muhalif olan kimse öldürülmedikçe malı ganimet malı sayılmaz.

Bunlar da aralarında muhtelif fırkalara bölünmüşlerdir. Kader ve kulun kudreti, muhaliflerin çocukları meselelerinde görüşleri ayrı ayrı­dır. En cüz´î bir meselede ihtilâfa düşerler ve bu yüzden umumî kaideler kurmağa kalkışırlar. İhtilâf ederler, başka başka fırkalara ayrılırlardı. En önemsiz meseleleri bu işe karıştırmaktan çekinmezlerdi. Meselâ, Şuayb isminde birisinin Meymûn adında bir kişiye borcu vardı. Meymûn borcunu isteyince Şuayb ona:

 İnşaallah, Allah dilerse borcumu veririm, dedi. Meymûn:

 Allah şimdi Ödemeni diledi, dedi.

 Allah şimdi ödememi dileseydi, onu vermemek benim elimden gelmezdi.

 Allah borcunu Ödemeni emrediyor. Allah emir ettiği her geyi di­lemiş demektir. Dilemediği bir şeyi emretmez.

îşte bu borç münakaşası yüzünden bunlar münakaşayı yapanların adlarına göre: Meymûniye ve Şuaybiye kollarına ayrıldı. Reisleri olan Abdulkerim´e bunu yazarak sordular. O da şu cevabı verdi:

"Allah´ın dilediği olur, dilemediği olmaz, deriz. Ve Allah´a bundan başka bir sey isnad etmeyiz."

Bu cevabı alınca herbiri kendi görüşünü teyid ettiğini iddia etti. Ni­za yine hallolmadı.

Rivayet olunduğuna göre, bunlardan Sa´lebe isminde birisinin bir kızı vardı. Onu birisi istedi. Acâride fırkasının şartlarına göre bulûğa er­meyen küçük çocuklar Müslüman sayılmaz, bulûğa erince kendileri ihti­yar ederler. Anasından kızın bulûğa erip ermediği, yâni Müslümanlığı kabul edip etmediği soruldu. Anası buna alındı ve bulûğa ersin ermesin, benim kızım velayet itibariyle yâni Müslüman kızı olması bakımından Müslümandır, dedi. Bu mesele Abdulkerim´e arz olundu. O bunu kabul etmedi. Sa´lebe de; o Müslüman kızıdır, dedi, böylece Saâlibe nâmiyle yeni bir fırka türedi. [19]



79- İbâzıyye:


Abdullah Ibn-i tbâd´e tabi´ olanlara bu nam verilir. Bunlar Haricî­lerin en mutedilleri ve iEhl-i Sünnete en yakın olanlarıdır. Bunlar aşırı derecede ileri gidip haddi tecavüz etmezler. Başlıca inançları şunlardır:

1- Kendilerine muhalif olan Müslümanlar müşrik sayıhnazlarsa da mü´min de sayılmazlar. Onlara kâfir adını veriyorlar. Ve bunu küfrân-ı nîmet, nankörlük, nimeti inkâr mânasına yoruyorlar.

2- Muhaliflerinin kanı alenen değil, sırren haramdır. Onların ülke si de dâr-ı tevhîddir. Ancak sultânın ordugâhı müstesnadır.

3- Harbde ganimet olarak ancak at ve silâh gibi harbe yarar şey­ler helâldir. Altın ve gümüş sahiplerine verilir.

4- Muhaliflerinin şahitliğini kabul ederler. Nikâh ve miraslarım tanırlar.

Görülüyor ki, bunlar oldukça mutedil bir görüş sahibidirler. Muha­liflerine karşı insaflı hareket ederler. Bu sebepledir ki, bugüne kadar de­vam etmişlerdir. İslâm âleminin bâzı yerlerinde onlara tesadüf olunmak­tadır. [20]



80- Müslümanlıktan Hâriç Sayılanlar:


Haricîlerden bir kısmı Müslümanlardan sayılmazlar. Bunlar dîni an­layışta çok aşırı ve şiddetli hareket etmişler ve dalâlete düşmüşlerdir. Bu dalâletleri yüzünden hem kendilerini ve hem de Müslümanları yor­muşlar, boşuboşuna ulaştırmışlardır, îmanında sâdık olan Müslümanlar yine de onların küfrüne hükmetmemişler, onları dalâlette saymakla ye­tinmişlerdir. Hz. Ali arkadaşlarına: "Haricîleri öldürmeyin, zîrâ Hakkı arayıp da yanılan kimse, bâtılı arayıp da elde eden kimse gibi değildir." tavsiyesinde bulunmuştur. Hz. Ali, onları Hakkı arayan ve fakat yolunu şaşırıp bulamayan kimseler olarak hesap ediyordu. Emevîleri ise bâtıl peşinde koşanlar ve onu elde edenler olarak vasıflandırıyordu, lâkin Ha­ricîlerin içinde öyleleri vardı ki, Allah´ın Kitabında bulunmayan şeylere kail oluyorlar, hattâ Allah´ın Kitabına uymayan, karşı olan hükümler ve­riyorlardı. Abdu´l-Kâhir Bağdadî El-Fark Beyne´l-Fırak kitabında Hari­cîlerden şu iki fırkayı İslâm camiasından dışarı saymaktadır ki, onlar da şunlardır:

1- Yezîdiyye: Yezid b. Ebî Üneyse´ye tabi´ olanlardır. Bu evvelâ Ibâzıyyedendi. Sonra onlardan ayrıldı. Allâhu Teâlâ Acemden yâni Arap­lardan, başkasından bir Peygamber gönderecek, gökten ona kitap indire­cek, onunla Şeriat-ı Muhammediyye´yi kaldıracak, dedi. Yukarıda buna işaret etmiştik.

2- Meymûniyye: Bunlar Meymûn Acredî´ye tabi´ olanlardır. Yu karıda geçtiği üzere, borç ödeme meselesindeki ihtilâftan dolayı ayrılmış lardı. Bunlar evlâtlarının kızlariyle evlenmeği, erkek ve kız kardeşlerinin evlâtlarının kızlariyle evlenmeği mubah sayarlar. Buna sebep olarak da: Kur´ân´da bunların muharremattan, nikâhı haram olan kadınlar arasın da zikredilmemiş olmalarını gösterirler. Yûsuf Sûresinin Kur´ân´dan ol­duğunu kabul etmezler, bu bir aşk hikâyesidir, Kur´ân´dan olması yakıSık almaz, derler. Kötü i´tikadlanndan dolayı Allah onları rezîl ve rüsvây etsin.
[21]

[12] Muhammed Ebu Zehra, İmam Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 104-106.

[13] İbn-i Ebî Hadîd, Nehcü´l-Belâga şerhi, c. I, s. 401

[14] Muhammed Ebu Zehra, İmam Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 106-108.

[15] Şehristanî. EI-MİIel Ve´1-Nihal.

Muhammed Ebu Zehra, İmam Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 108.

[16] Bilindiği gibi Necdât, Halîfe tâyinini ger´an vâcib görmezler. Necdât, yyi caiz görür; Nâfi, görmez.

[17] Muhammed Ebu Zehra, İmam Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 109.

[18] Muhammed Ebu Zehra, İmam Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 109.

[19] Muhammed Ebu Zehra, İmam Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 109-110.

[20] Muhammed Ebu Zehra, İmam Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 110-111.

[21] Muhammed Ebu Zehra, İmam Şafii, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 111.