- Halid Bin Velid´in Müslüman Oluşu

Adsense kodları


Halid Bin Velid´in Müslüman Oluşu

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sumeyye
Sat 19 December 2009, 09:53 pm GMT +0200
Halid Bin Velid´in Müslüman Oluşu


Umretül kazanın, uzak duran kalpleri İslam´a yaklaştır mak, yabancıları İslam´ın prensipleriyle tanıştırmak, onları dostane bağlarla mü´minlere bağlamak için bir fırsat olduğunu söylemiştik. Dostluk ve merhamet davetçisinin çağrısına her ne kadar katı kalpli kimseler uymamışlarsa da hakka yapılan da vet akıllı kimselerin gönüllerim etkilemişti. Bunlar İslam´ın yücelmekte olduğunu görmeye başlamışlardı. Bunu da kuvvet mantığıyla, hidayet mantığıyla, akıl mantığıyla anlamışlardı. Bulutlar dağılmış, hakikatler açık bir biçimde ortaya çıkmıştı. Bu gerçekleri anlayanlardan biri, hatta en başta geleni Halid bin Velid idi. İslam´a girdikten sonra gerçekten de İslam´ın kılı cı olarak adlandırılmıştı. Her ne kadar bela ve musibetler hususunda ilk mücahidlerin mertebesine ulaşamamışdıysa da İs lam´ın kılıcı unvanım almıştı. Gerçekten de islam´ın ilk döne minde mücahidler büyük baskılarla karşılaşmışlardı. O sıralar da bütün kuvvetler müslümanlann üzerine saldırıya geçmişler di.

Halid´in müdrik karakteri, şirkten hakka yönelmeye, Mu-hammed (s.a.v.)in davetine yönelmeye başlamıştı. Çünkü ken disinin şirki savunurken belirsiz bir amaca doğru gitmekte ol duğunu anlamıştı.

İslam´a nasıl girdiğini gelin Halid´in kendisinden dinleyelim: "Allah, iyiliğimi dilediği zaman, kalbime islam sevgisini düşürdü. Beni, hayır ve şerri anlayacak hale getirdi. Kendi kendime: "Ben Muhammed´e karşı yapılan bütün savaşlarda bulundum" dedim. Bulunduğum savaş yerlerinden hiç birisi yoktur ki, dönerken aykırı ve yanlış bir iş üzerinde olduğum ve Muhammed´in, muhakkak galip geleceği içime doğmamış ol sun. Resulullah (s.a.v.) Hudeybiye´ye çıkıp geldiği zaman ben de, müşrik süvarilerinin başında yola çıktım. Usfan´da Resu lullah (s.a.v.)le ashabına yaklaşıp gözüktüm. Resululullah (s.a.v.), bizden emin bir surette ashabına öğle namazını kıldırı yordu. Üzerlerine, birden baskın yapmayı düşündükse de, bu düşüncemiz gerçekleşmedi. Gerçekleşmemesi de hayırlı oldu. Resulullah (s.a.v.) kalbimizden geçenleri sezmiş olmalı ki, ikin di namazını ashabına korku namazı halinde kıldırdı. Bu bana çok tesir etti. Kendi kendime bu zat herhalde Allah tarafından korunuyor!" dedim. Birbirimizden ayrıldık. Resulullah, süvari lerimizin bulunduğu taraftan sağa yöneldi, sağ taraftaki yolu tutup gitti. Hudeybiye´de Kureyşliler´le barış yapıp Kureyşliler onu öğle vaktinden geceye kadar olan vakitte geri çevirince "Ge ride ne kaldı ki?! Nereye, Necaşi´ye mi gideceğim?" diye kendi me sormaya başladım. Halbuki Necaşi, Muhammed´e bağlan mış bulunuyor. Ashabı da onun yanında emniyet ve selamet içinde barınıp duruyorlar. Yoksa Herakliyus´un yanına mı gi deyim, dinimi bırakıp Hıristiyan mı olayım. Ya da Yahudiliğe mi gireyim? Yahut kendilerine tabi olarak Acemlerle birlikte mi oturayım? Yoksa kavmimden sağ kalanlar arasında evimde mi oturayım? diye kendi kendime söylendim düşünüp durdum. Ben bu düşünceler ve tereddütler içinde bulunduğum sırada Resulullah (s.a.v.) Umretül Kaza için Mekke´ye gelip girince on dan gizlendim. Kendisinin Mekke´ye girişini görmedim. Karde şim Velid bin Velid Peygamber efendimizle birlikte Umretül Kaza için Mekke´ye gelmişti. Beni arayıp bulamayınca bir mek tup yazmış ve mektubunda şöyle demişti:

"Rahman ve Rahim olan Allah´ın adıyla.

Allah´a hamdü sena ve Resulüne selatü selamdan sonra de rim ki: Doğrusu ben, senin İslamiyet´ten böyle tedirgin olmak ve yüz çevirip gitmekteki görüşün kadar şaşılacak bir şey görme dim! Halbuki eğri yola girmekten seni alıkoyacak bir aklın da var! Aklını kullansana! İslamiyet gibi bir dini, kim bilmez ve tanımaz! Resulullah (s.a.v.) seni bana sordu: "Halid nerede dir?" dedi. Ben de ´´Allah onu getirir" dedim. Resulullah "Onun gibi bir adam, islamiyet´i bilmez ve tanımaz olabilir mi? Keşke o bütün savaş ve çabalarını müslümanların yanında müşrikle re karşı gösterseydi. Kendisi için ne kadar hayırlı olurdu! Biz kendisini başkalarına tercih eder, üstün tutardık!" dedi.

Ey kardeşim! En elverişli, en yararlı yerlerde kaçırmış bu lunduğun fırsatlara acele yetiş!"

Bana, kardeşimin bu mektubu gelince, gitmek için acele et tim. Müslüman olma isteğim de arttı. Resulullah (s.a.v.)´in söy ledikleri ise beni çok sevindirdi, ferahlattı.

Uyurken, rüyamda da çok dar, sıkıntılı ve kurak yerlerden, yemyeşil ve geniş bir yere çıktığımı görmüştüm. (Bu rüya, her halde boş değil! Medine´ye varınca bunu Ebu Bekir´e anlatır ona yordururum) dedim.

Gerçekten de Medine´ye vardığım zaman rüyamı ona anlat tım. Ebu Bekir: "Senin gitmiş olduğun yer Allah´ın seni İslami yet´e erdirmesi, kavuşturmasıdır. İçinde bulunduğun yerler ise, şirk ve müşriklik olan şeylerdir!" dedi.

Resulullah (s.a.v.)in yanına gitmek için derlenip toparlandı ğım zaman kendi kendime (acaba Resulullah´a kadar bana ar kadaşlık eden bir yoldaş bulunur mu?" dedim. Safvan bin Ümeyye´ye rastladım. Ona: "Ey Ebu Veheb! Sen bizim içinde bulunduğumuz durumu gözönüne bir getirsene! Biz, ancak bir azınlık ve yeyinti halindeyiz. Muhammed ise Araplara ve Arap olmayanlara galip gelmiş bulunuyor. Muhammed´in yanına gitsek de ona tabi olsak olmaz mı? Çünkü Muhammed´in şerefi bizim için de bir şeref olur" dedim. Safvan bu teklifime bütün ağırlığıyla karşı çıktı ve: "Kureyşliler´den, benden başka hiç kimse kalmasa, yine de ben, Muhammed´e hiçbir zaman tabi ol mam!" dedi. Böylece birbirimizden ayrıldık. Kendi kendime, "Bu, kinci bir adamdır. Kin güdüyor. Babası ve kardeşi Bedir savaşında Öldürüldüğü için böyle konuşuyor" dedim.

îkrime bin Ebu Cehil´e rastladım. Ona da Safvan´a söyledik lerimin aynısını söyledim. O da bana Safvan´ın söylediğine benzer şeyler söyleyince, (bari sana açtığım şeyi gizli tut, açığa vurma) dedim. îkrime de (onu kimseye söylemem) dedi. Evime gittim. Hayvanımı hazırlamalarını söyledim. Hayvanıma bin dim, Osman bin Talha ile buluşmak üzere yola çıktım. Kendi kendime (işte, bu muhakkak, bana yol arkadaşı olur. Keşke maksadımı daha önce buna açmış olsaydım!) dedim. Sonra ba ba tarafı akrabalarından öldürülmüş olanları hatırlayarak maksadımı kendisine açıklamayı uygun görmedim. Sonra ken di kendime, (şu saatte hayvanımın üzerinde yola çıkmışken böyle şeyleri düşünmek benim neyime gerek!) dedim. Olan biten işi ona söyledim: "Biz, ancak deliğinde sıkışıp kalan ve üzerine yukarıdan kova ile su dökülünce dışarı fırlamak zorunda bulu nan bir tilki durumundayız!" dedim. Ona da, önceki iki dostu ma söylemiş olduklarıma benzer şeyler söyledim. Osman bin Talha, teklifimi tereddüt etmeden kabul etti: "Sen yarın sabahı bekle.. Ben de yarın sabah hayvanımla Mekke vadisinde olaca ğım" dedim. Onunla Yü´cec´de buluşmaya karar verdim. Eğer o, benden önce gelirse beni orada bekleyecekti. Ben ondan önce ge lirsem orada onu bekleyecektim. Ertesi günü seher vakti yola çıktım. Tan yeri ağarmadan Yü´cec de buluştuk. Kuşluk vakti Hedde´ye ulaştık. Amr bin As´ı orada bulduk. Bize "hoş geldiniz kavmim" dedi. Biz de ona "sen de hoş geldin" dedik. Bize (nere ye ve niçin gidiyorsunuz?) diye sordu. Ona, (sen nereye gidiyor sun?) diye sorduk. O da bize, (ya siz niçin çıkıp gidiyorsunuz?) diye sordu. Biz, (islamiyet´e girmeye ve Muhammed (s.a.v.)e ta bi olmaya gidiyoruz!) dedik. Beni getiren de budur. Ben de müslüman olmak için geldim, dedi. "Vallahi artık yapılacak doğru yol belli oldu. iş aydınlandı. Bu zat muhakkak peygam berdir. Vallahi ben hemen gidip müslüman olacağım! Daha zamana kadar bekleyip duracağım. Aklı başında olanlardan müslümanlığa girmeyen kalmadı. Vallahi biz böyle oturup du racak olursak sırtlanların inlerinde yakalandıkları gibi Mu-hammed de bizi boyunlarımızdan tutup yakalayacaktır" dedi. Hep birlikte yoldaşlık ve arkadaşlık ederek Medine´ye geldik. Zahrü´l-Harre mevkiinin arkasında develerimizi ıhdırdık. Gel diğimiz peygamber (s.a.v)e haber verilince çok sevinmiş. Elbise nin en iyisini giydikten sonra Resulullah (s.a.v.)le görüşmeye hazırlanmıştım ki kardeşim gelip beni buldu. Ve: "Acele et çün kü Resulullah (s.a.v.)e senin geldiğin haber verilmiş; gelişin onu çok sevindirmiş. Şimdi sizi bekliyor!" deyince yürümeyi hızlandırdım. Resulullah´ın huzuruna vardığım zaman bana gülümseyip duruyordu. Yanına kadar varıp durdum. Kendisi ne peygamberlik selamj/yla selam verdim. Selamıma güler yüzle karşılık verdi. (Allah´tan başka ilah bulunmadığına senin de Allah´ın Resulü olduğuna şehadet ediyorum) dedim. Resulullah bana, beri gel dedi. Sonra da "Sana hidayet eden, doğru yolu gösteren Allah´a hamdolsun! Senin akıllı olduğunu biliyor, bu nun ergeç seni selamete ve hayra eriştireceğini ümit ediyor dum!" buyurdu.

"Ya Resulullah! Sen benim sana karşı açılan savaşların hepsinde haktan inatla uzaklaşmış olduğumu biliyor sundur. Benim bu yoldaki günahlarımı bağışlayıp Örtmesi için Allah´a dua et!" dedim.

Resulullah (s.a.v.): "islamiyet, kendisinden önce işlenmiş gü nahları yok eder, kesip atar!" buyurdu.

"Ya Resulullah! Benim için böylece dua etsen?" dedim.

Resulullah: "Ey Allah´ım! Halid´in, kullarını, senin yolun dan çevirmek için gösterdiği bütün çabalarından ileri gelen gü nahlarını bağışla!" diyerek dua buyurdu."

Vakıdi´nin, Halid bin Velid´in İslam´a girişiyle ilgili olarak naklettiği rivayet işte budur. Bu rivayeti uzun uzadıya size naklettik. Çünkü bu, Halid´in otobiyografîsidir. Hatıralarını açıklayışıdır. Kendisini ruhen islam´a yönelten faktörleri izah edişidir. O, ruhundan fışkıran kesin bir inançla mı, yoksa şart ların gereği olarak mı İslam´a yönelmişti? Belki de önce şartla rın gereği olarak İslam´a yönelmiş, ama daha sonra kalbine iman coşkusu dolmuştu. Sıdk ile iman eden kimselerden olmuştu. Sonra da islam için savaşan muharip, ya da deyim ye rindeyse mücahidlerden olmuştu.

Peygamber (s.a.v.) efendimiz umre için Mekke-i Mükerre-me´ye girerken islam´a ve müslümanlara olan öfkesinden dolayı Mekke´yi terkeden ve o esnada Mekke içine girmeyenlerden biri de Halid bin Velid olmuştu. Bu da onun daha önceleri islam´a ve müslümanlara ne kadar şiddetli bir nefret duygusuna sahip olduğunu göstermektedir. Ancak bütün bunlardan sonra o ken di iradesi ile müslümanlarm arasına girmek için Medine-i Mü-nevvere´ye gelmişti. Daha önce müslümanlara karşı incelen ve kalbine Allah´ın nuru girip de islam´ın kuvveti olan; zayıflık, gizlenme ve kuvvetle daveti açığa vurma arasında kesin bir ayırım çizgisini teşkil eden Ömer gibi olamamıştır. Dillerin hakkı söyleyemedikleri, kalplerin imana açılamadıkları zor bir zamanda Ömer, islamiyet´i güçlendirmişti. Halid, Allah´ın ars-lanı Hamza gibi de olamamıştı. Çünkü Hamza, islam´a karşı asla durmamış, başlangıçta dahi kardeşi oğlu Muhammed (s.a.v.)e kendi akrabalık gayreti nedeniyle teslim olup islami yet´ini izhar etmiş, sonra da savaş kahramanı değil, cihad kah ramanı olmuştu. Çünkü savaş kahramanları her zaman müca-hidlik niteliğine sahip olmayabilirler. Cihad kahramanlarının bir kısmı savaş taktiklerini bilmeyebilirler. Örneğin Bilal ile Ammar ve diğer eza ve belalara maruz kalan mü´minlerin bir kısmı savaş taktiğinden habersizdiler. Ama İslam´ın binasının kuruluşunda ilk kerpiç taşlarını teşkil etmişlerdi.

Evet, Halid müslüman olurken şu saydığımız mü´minlerden biri gibi olmamıştı. Fakat islam´a girmeden önce de Mekke-i Mükerreme´de putperestlikte kalmanın kendi çıkarına uygun olup olmayacağını düşünmeye başlamıştı. Emsalsiz ve nadir savaş kahramanı olma unvanını sürdürüp sürdüremeyeceğini düşünmeye başlamıştı. Mekke-i Mükerreme´nin yollarının tı kandığını, artık onur ve şeref mekanı olamayacağını anlamış, Muhammed (s.a.v.) ile beraberindeki mü´minlerin alçalmadık-larım, bilakis yüceldiklerini görmüştü. Mekke-i Mükerreme´de-ki müşrikler ise alçalmaya başlamış, ya da Muhammed (s.a.v.)e teslim olmuşlardı. Fakat Muhammed (s.a.v.) efendimizin yücel-mesindeki sırrı anlamak hususunda idraki tükenip aciz kalmış tı. Kendisi müşrik süvarilerinin başında pusuda beklemekte iken ıvıuhammed (s.a.v.)in ashabıyla birlikte namaz kıldıklarını görmüş, onlara hücum etmek istemişse de hücum edememiş ve onun Allah tarafından korunmakta olduğunu anlamıştı. Ancak bu tefekkürü ruhi bir şimşek gibi gelip geçmişti. Fakat sönme mişti. Onun kendi hayatını anlatırken kullandığı ifadelerden de anlaşıldığına göre onu İslam´a yönelten yegane faktör, bu ge lip geçici şimşek parıltısı olmamıştı.

Aslında onu İslam´a yönelten ilk faktör; Mekke-i Mükerre-me´de kalma dışında uygun bir alternatifin kalmadığım görmüş olmasıydı.

Onu islam´a yönelten ikinci faktör ise Habeşistan´da kendisi için sığınak bulamamasıydı. Zira Muhammed (s.a.v.)in ashabı kendisinden önce Habeşistan´a gidip yerleşmişlerdi. Necaşi de Muhammed (s.a.v.)e iman eden ve onu seven bir kimseydi. Ha-lid, bu olumsuzluklar karşısında Bizans´a sığınmayı, kendi kav minin dininden çıkıp Yahudiliğe ya da Hıristiyanlığa geçmeyi düşündü. Belki de bu düşünceleri ona nurun kapısını açtı. Böy lece kendi kavminin dininden ayrılıp yine kendi kavminden olan bir adamın, Yani Muhammed (s.a.v.) efendimizin dinine girecekti. Kendi kavminden olan bu adamın şerefi kendilerinin de şerefi sayılıyordu. Nitekim böyle bir ifade kullanılmıştır.

İşte bu sebeplerden ötürü Halid, Muhammed (s.a.v.)e yönel di. Kalbinden doğan bir inançla hidayet yolunu bulup iman et miş değildi. Ancak Peygamber efendimizin sahabileriyle birlik te savaş esnasında korku namazı kıldıkları esnada Halid onla ra hücum etmeyi tasarlamış, ancak bunu gerçekleştirememişti. Peygamber efendimizin Allah tarafından korunmakta olduğu nu anlamıştı. İşte bu sebeple Peygamber efendimize iman et meyi düşünmüştü. Yanına vardığında o müjdeci ve uyarıcı pey­gamberin yüzünde tebessüm gördü. İslamiyet´i bir din olarak seçmeyi uygun gördü. Ve müslüman oldu. Peygamber efendimi zin onu affetmesi için yaptığı duayı Cenab-ı Allah kabul ederek Halid´in geçmiş günahlarını affetti.

İslamiyet´in Arap beldelerinde yegane güç haline geldiğini gördüğünden dolayı İslam´a girmeyi çıkarma uygun gören Ha lid´in bu sebeple islam´a girdiğini söylemekle, o büyük komuta nın değerini eksilttiğimizi söylemek doğru olmaz. Çünkü o mü-cahid, kişisel çıkarları bakımından müslüman olmuşsa da bu davranışı ona nur kapılarını açmıştı. Kalbi İslam´a ısınmış ve neticede Allah´a, ahiret gününe, meleklere ve peygamberlere iman etmişti. Bunu söylemekteki maksadımız şudur ki, bazıla rı Hz. Ömer´e iftira ederek güya Halid´e karşı güven duygusu beslemediğini, her ne kadar onun savaş maharetini takdir et mişse de ona kesinlikle bel bağlamadığını söylemişlerdir. Bu asla doğru değildir.



mevlüde06
Sat 27 February 2016, 10:12 pm GMT +0200
Allah bir kimsenin kalbine hidayet vermemisse ne baktigini goruyor,ne isittigini duyuyor.kalbi muhurlu,gozu kor ,kulagi sagir durumda..
Rabbim bizlere de hidayet eylesin.imanimi tam ve saglam kilsin insallah.Allah razi olsun Islamin kilici Halid b Velid in musluman olsunu da ogrenmis olduk.

Bilal2009
Sat 27 February 2016, 10:57 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam ve rahmetüllah.  Halid bin Velid çok büyük bir komutandır.  Islam a çok hizmeti olmuştur. Rabbim paylaşım için razı olsun.

ikranur 7d
Sat 27 February 2016, 11:55 pm GMT +0200
selamun aleyküm.
Çok güzel bir paylaşım olmuş emeğinize sağlık.
Allah c.c. razı olsun.

Sevgi.
Thu 24 December 2020, 09:14 am GMT +0200
Esselâmü Aleyküm. Bu faydalı bilgileri bizlerle paylaştığınız için Allah sizlerden razı olsun kardeşim
Rabb'im ilmimizi artırsın inşaAllah

ceren
Fri 25 December 2020, 12:25 am GMT +0200
Esselamu aleyküm.İslam için kılıç tutan cihad eden ve bizlere örnek olan sahabe halid bin velid.Binler rahmet binler selam olsun üzerine...