sumeyye
Thu 22 September 2011, 12:07 pm GMT +0200
V. Hak ve Hakikat Sahipsiz Değildir.
Ancak hak ve hakikat sahipsiz değildir. Nitekim Cenab-ı Hakk son ve ebedî olmasını irade ettiği bu dini, sünneti de kapsayacak şekilde bütün yönleriyle kendi garantisi altına aldığını bildirmiştir.
"Zikri (Kur'an'ı) biz indirdik ve elbette onu yine biz koruyacağız.[17]
Dinin ikinci kaynağı olan Sünnet de bu korumaya dahildir. Zira Kur'an'm korunmasından maksat, İslam'ın bütün yönleriyle korunması demektir. Yoksa Kur'an'ın mutlakmı takyîd, mübhemini tefsîr ve mücmelini tafsîl eden sünnet korunmadan Kur'an'ın tek başına korunmasının ne yararı olabilir. Nitekim büyük İmam Abdullah b. Mübarek bu ayet-i kerimeye dayanarak sünnetin korunmuşluğunu isbat eder. Kendisine; "Bunca uydurma hadisin durumu ne olacak?" diye sorulduğunda cevaben şöyle der: "Büyük hadis alimleri ne güne duruyor. Onlar bunun için yaşamaktadırlar. 'Zikri biz indirdik onu koruyacak olan da biziz." Gerçekten de hadis alimleri bunun için yaşamışlardır; hadisleri eleyip ayıklamış, sahihini sakîminden ayırt etmişler.
Peygamber (S.A.V.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurur: "Ümmetimden Kıyamete kadar hak üzere sebat eden ve muhalefet edenlerin kendilerine zarar veremeyeceği bir grup daima var olacaktır. [18]
Bir başka hadiste de şöyle buyurmaktadır: "Bu ilmi, her kuşağın adil olanları devralacaktır. Bunlar, aşırılann tahrifatını,batıl ehlinin ona sızarak yapacağı tahribi ve cahil kimselerin tevillerini ondan uzak tutarlar. [19]
Peygamber (S.A.V.)'in "Allah (c.c) her yüzyılın başında bu ümmete, dinini tecdit edecek kimse(ler) gönderecektir. [20] sözüyle işaret ettiği kimseler, bu adil İnsanlardır. Zira alimlerin ek-Serine göre hadisteki "men" (kimse) kelimesi, bütün bu işleri yapacak olan tek bir şahsı anlatmamaktadır. Aksine İslamî ilimlerde mütehassıs olan, İslam'ı bir bütün olarak belleyen ve İslamî konularda hassasiyet ve hamiyet taşıyan seçkin alimleri ifade etmektedir. Bunlardan her biri İslam coğrafyasının bir noktasında açılmış bulunan değişik gedikleri kapatacaktır. [21]
[17] Hicr, 9
[18] Müslim, İmâre, 53, hadis nr: 4927-4935
[19] İbnü'l-Vezir bu hadisle ilgili olarak şöyle der: Bu, İbni Abdilberr'in sahih olarak nitelediği meşhur bir hadistir. Ahmed b. Hanbel'in bu hadis sahihtir, dediği de rivayet edilir. Hafız Irakî hadisle ilgili olarak şunları kaydeder: Bu hadis Ebu Hureyre, Ali b. Ebi Talip, Abdullah b. Amr, Abdullah b. Ömer ve Ebu Umâme ve Cabir b. Semure'den merfu ve müsned olarak rivayet edilmiştir. Ancak bu varyantların tamamı zayıftır. İbnü'l-Vezir, bazı alimlerin hadîsle ilgili sözlerini aktardıktan sonra şöyle devam eder: "Hafız Irakî'nin ifadelerinde belirtildiği gibi bu hadisin pek çok şahidi bulunmaktadır. Hadisin zayıf olması ona zarar vermez. Zira bu hadisten maksat [başka delillerle tespit edilen] yerleşik bir manayı takviye etmektir. Yoksa sadece buna dayanarak yeni bir mananın inşası kastedilmemektedir. Bununla birlikte şu hususu da gözönünde bulundurmamız gerekir: Zayıf hadis, tamamen batıl veya merdut olmadığı sürece itibara alınır.
Bu değerlendirmeler, -geniş bilgi sahibi ve güvenilir kimseler olan Ahmed b. Hanbel ve İbni Abdilberr'in tashihi ve Ukay'nin hadisin isnadını tercih etmesiyle birlikte mütâlâa edildiği zaman- hadisin sahih veya hasen olduğunu gösterir. Bkz. el-Avâsım ve'1-Kavâsım, tik: Şuayb Arnavut, 1/308-312
[20] Hadisi Ebu Davud (Melâhim, 1, hadis nr: 4282) ve Hâkim (el-Fiten ve'i-Melâhim 4/522) rivayet etmiştir. Ayrıca Taberani e/-£t;sat'ta sika ravilerden oluşan bir senetle aktarmıştır.
[21] Muhammed Salih Ekinci, Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, Rağbet Yayınları: 21-22.