- Hadîs tedvininde muhitin tesîri

Adsense kodları


Hadîs tedvininde muhitin tesîri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sidretül münteha
Mon 13 June 2011, 01:48 pm GMT +0200
3- TALEBU'L-HADÎS (HADÎS TAHSİLİ) İÇİN YAPILAN SEYAHATLER
 

Hadîs Tedvininde Muhitin Te'sîri:



Sınırlarım tâyin etmek suretiyle Rasûlullah (s.a.v.)'m tebcil ettiği[157] dâru's-sunne[158] denen Medîne-i münevvere'de hadîsler yeni yeni parıldamaya başlamıştı. Ashâb-ı kiram onları şifahî olarak telkin suretiyle birbirine naklediyordu. Tâbirler de aynı usûlle hadîs ala­bilmek için Ashâb-ı kiramın yardımını istiyorlardı. Böylece hadîs - henüz doğmakta iken - muhitin tesirinde kalmış, oluyordu.

Medine topraklan, râvîler nazarında mukaddes bir bölge sayıl­maya başlandı; gönüller orayı arzuluyordu. Zîra Medine, hicretten sonra îslâm davetinin gelişip yayıldığı mübarek bir yerdi. Beytullâh'ı ziyaret için diğer memleketlerden çekilip gelen ziyaretçiler, hac vazi­fesini îfâ ettikten sonra, halkının ağzından hadîs dinlemek maksa-dıyle hemen Medine tarafına yöneliyorlardı. [159] Râvîlerin teferrüd ettiği hadîsleri onlardan duyup .almak için uzak diyarlardan oraya geliyorlardı.[160] Bâzı âlimler, Hicaz âlimlerinden hadîs dinlemek maksa-dıyle hac ettiklerini itiraf etmekte bir beis görmemişlerdir. Onların bütün arzusu, Medine'nin sika ve sağlam Kadîscileriyle görüşmekti. [161] Ali b. el-Medînî. [162] "Bir kere haccettim, ama asıl maksadım hadîs dinlemekti!" [163] derken herhalde bu duruma işaret etmiştir.

Medîneliler - hadîslerin ilk neş'eti sırasında - sünnetin çoğunu rivayet etmek hususiyetine sahip oldukları gibi[164] diğer bâzı şehirler de - daha erken bir devirde - ilk defa kendi muhitlerinde şöhret bulan, bir müddet sonra da başka memleketlerdeki râvîlerce duyularak meşhur olan bâzı hadîsleri rivayet etmek hususiyetini kazanmaya başladılar. Hadîs kitaplarında, bâzı muhitlerin muhtelif hadîsleri rivayet etmekle hususiyet kazandıklarını gösteren çeşitli tâbirler var­dır: Bu hadîsin rivayetinde Basrahlar teferrüd etmiştir[165] bu hadîs

Şamlıların sünnetlerindendir, onu Şamlılardan başka kimse rivayet etmemiştirı,[166]bu Humuslularm hadîsidir, [167] gibi. Alışa geldikleri muhitin tesirinde kalarak muhaddislerin rivayette teferrüd mevzuunda ihtilaf etmeleri tabiîdir. Bir şehir halkı tarafından benimsenen râvînm hadîsleri almıyor ve rivayete elverişli olarak kabul ediliyordu; şayet onu bir başka şehrin ahâlisi tutuyorsa, o zaman râvî makbul sayılmıyor, hadîslerine münker gözüyle bakılıyordu. Bu hâl bize imâm Buhârî'nin aşağıdaki sözleriyle Zuheyr b. Muhammed'e karşı takındığı tavrı açık ve mantıkî bir şekilde îzâh etmektedir. Buhârî diyor ki: "Zuheyr b. Muhammed'den Şamlıların rivayeti münkerdir; Iraklıların rivayeti ise doğruya yakındır. [168] Buhârî'nin bu şahıs hakkındaki hükmü, tesirinde kaldığı iklim farkı sebebiyle değişik olmuştur. Zîrâ bu büyük imâm - hadîs ricali bilgisi, râvî ve rivayet­lerde aradığı şartlardaki aşırı titizliği ile - bir kimseyi cerh, ötekim ta'dil etmek veya aynı adamı kâh gizli bir kusuru sebebiyle zayıf bulmak, kâh takdîr odeceği birçok sebepler yüzünden sika olarak göstermek bakımlarından asrının en kudretli âlimi idi. [169]



[157] Bk. Musnedu Ahmed b-. Hanbel, nşr. Ahmed Muhammed Şâkir, c. II,   s. 19^> '99 hadîs nr. 959. Burada Rasûlullah (s.a.v.)'m şöyle buyurduğu rivayet edil­mektedir: "İbrahim (a.s.) Mekke'yi harem kabul etti. Ben de Medine'yi harem olarak kabul ediyorum. Medine hudutları içindeki bütün topraklar haremdir. Otu kopanlmaz avı ürkütülmez, orada bulunan birşey -yerini gösteren kimse müs­tesna - alınmaz...". Hadîsin isnadı sahihtir.

[158] Târîhu't-Taberî, s. 1820.

[159] Rivayet edildiğine göre Ebu'l-cÂliye şöyle demiştir: "Basra'da   Ashâb-ı ki­ramdan hadîs dinlerdik; bununla da yetinmeyerek Medînelilerin ağzmdan hadîs duymak için oraya gelirdik" (Bk. el-Câmi' li ahlâkı'r-râvi, c. IX, v. 168 b.

[160] Bunun en iyi misâli, Abdulmelik b. Habîb'in anlattığı şu sözlerdir': Abdul-melik "hac vazifesini ifâ ettikten sonra Abdulmelik b. Mâcişûn, Esedu's-sünne, Asbağ b. el-Ferec ve bunların tabakasırdan hadîs alarak birçok ilimle birlikte En­dülüs'e döndük Tezkiratu'l-huffâz, c. II, s. 537, (üçüncü baskı). Bu fasıldaki bütün nakillerimiz bu baskıdan olacaktır; daha fazla bilgi için bibliyografya kısmına bk.

Abdulmelik b, Habîb. Endülüs'ün büyük âlimi ve fakîhidir. Künyesi Ebû Mervân es-Sulemî'dir. el-Mirdâsî, el-Endiilüsî ve el-Kurtubî nisbeleriyle de anılır H. 238 târihinde vefat etmiştir.

[161] Bu rivayet, hadîs semâ'mm Mekke'ye nisbetle Medine'de daha çok oldu­ğunu göstermektedir. Bu sebeple tarihçiler Medîne hakkında dânı's-sünne vasfını kullanmışlardır. Bu sözlerimizden, hadîs tedvîni itibariyle bu iki şehirden birine öncelik hakkı tanıdığımız mânâsı çıkarılmamalıdır. Telkin yoluyla semâ', tedvin suretiyle hadîsleri yazmak demek değildir.

[162] Ali b. Abdillâh b. Ca'fer, künyesi Ebû Ca'fer'dir. Sa'd oğullarının mevlâsıdir. Buhâri'nin şeyhlerinden biridir. H. 234. târihinde vefat etmiştir. (Bk. Şezerâtu'z-zeheb, c. II, s. 81).

[163] Sunenu't-Tirmizî, c. I, s. 196.

[164] Bu yüzdendir ki sünen kitaplarında çoğu zaman: "Bu hadîs Medînelilerin rivayetinde teferrüd ettiği hadîslerdendir" sözüne rastlarız; nitekim bk. Sunenu Ebî Dâvûd, c. II, s. 370, hadîs nr. 254, 1369, ikinci baskı, nşr. Muhammed Muhyiddin Abdulhamîd. Bütün nakillerimiz bu baskıdan olacaktır. Yine Ebû Dâvûd'un şu sözü de bu cümledendir: "Medîneliler  diye okurlar; bu hadîs onlar için hüccettir" (Bk. Sunenu Ebî Dâvûd, c. I, s. 416, hadîs nr. 1173).

[165] Bk. Sunenu Ebî Dâvûd, c. I, s. 76, hadîs nr. 155; c. I, s. 140,hadîs nr. 333.

[166] Sunenu Ebî Dâvûd, c. I,'5. 56, hadîs nr. 91.

[167] Ibnu Şîhâb'dan rivayet edildiğine göre, cumartesi günü oruç tutulmasına taraftar olmadığı ona hatırlatıldığı zaman: "Bu Humuslularm hadisidir", derdi. (Sunenu Ebî Dâvûd, c. II, s. 341, hadîs nr. 2423).

[168] Sunenu't-Tirmizî, c. I, s. 60, Hz. 'Âi'şe'nin rivayet ettiği şu hadîs sebebiyle Zuheyr b. Muhammed'den bahsedilmektedir: "Rasûlullah (s.a.v.) namazda Ön tarafına doğru bir selâm verirdi, bu esnada sağ tarafına da hafifçe meylederdi" Ha­dîsin senedi şöyledir:   

[169] Zuheyr b. Muhammed hakkındaki ihtilâfta Ahmed b. Hanbel'in tamamen farklı bir görüşü vardır; diyor ki: "Bahis mevzû'u olan Zuheyr b. Muhammed, kendinden Irak'ta hadîs rivayet edilen Zuheyr b. Muhammed değildir. Bu ismi kalbedilen bir başka şahıs olsa gerektir" (Sunenu't-Tirmizî, c. I, s, 60}.

Dr. Subhi es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadîs Istılahları, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 39-41.