- Hadislerin sahih ve zayıf ol­duğuna hükmetmek

Adsense kodları


Hadislerin sahih ve zayıf ol­duğuna hükmetmek

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sidretül münteha
Thu 16 June 2011, 03:38 pm GMT +0200
IV- Son Asırlarda Hadislerin Sahih Ve Zayıf Ol­duğuna Hükmetmek



İbnü's-Salâh'dan önceki âlimler, kendi ölçülerine göre hadislerin sahih veya zayıf olduğuna karar vermeye çalışıyorlardı. Bazan bir kısım hadislerin sahih olduğu hususunda ihtilaf etmişler, birinin sahih dediğine, bir başkası onun içtihadını inkar etmeksizin muhalefet edebilmişlerdir. Ancak daha sonra hadislerin sahih veya zayıf olduğuna hükmetme husu­sunda içtihat kapısının kapandığını, artık sadece önceki âlimlerin taklit edilebileceği söylenen bir döneme gelindi. Ne var ki bu görüşü ileri sü­renlerin herhangi bir delili yoktur. Bu durum, gerçekte onların fikir ve zihinlerinin donduğuna, ayrıca içtihat edip gerçeği kaynaklarından alarak hüküm vermeye güçlerinin yetmediğine, aksine insanların kabullerine aykırı düşse de, hakkı bulmak ve araştırmak için gayret sarfetmeksizin başkalarını taklit etmeye ancak muktedir olduklarına delalet etmektedir.

Bu dönemde muhaddislerden biri sened ve aynı şekilde metnine bakarak hadislere sahih veya zayıf hükmü verme hususunda içtihat kapısının kapandığı iddiasıyla ortaya çıktı. Bu, âlimler arasında "el-Mukaddime" diye tanınan eserin sahibi İbnü's-Salâh'tı (ö. 643/1245). Ona göre, kendi çağındaki ve daha sonraki âlimler, hadisleri araştırıp sahih veya zayıf hükmü verme gücüne sahip değillerdi. Buhârî, Müslim, İbn Huzeyme, İbn Hibban ve Hâkim en-Nisaburî gibi önceki âlimlerin verdiği hükümlerle yetinmek gerekiyordu.

İbnu's-Salâh bu konudaki görüşlerini şöyle açıklamaktadır:

"Ha­dis cüzlerinde veya başka bir yerde Sahîhayn'de bulunmayan ve güve­nilir hadis imamlarının eserlerinde sıhhati hususunda herhangi bir hüküm verilmemiş, isnadı sahih herhangi bir hadis bulmuşsak, onun sahih olduğuna dair kesin bir hüküm veremeyiz. Zira son asırlarda sadece senedden hareketle hadisin sahih olduğunu tespit etmek zorlaşmıştır. Çünkü bu tür hadislerin isnadı içinde, sahih hadisin râvisinde bulunması şart olan hıfz, zabt ve itkandan yoksun olmasına rağmen rivayetinde, kendi kitabında bulunanlara itimat edenlerin olduğunu görürsün. Şu halde artık sahih ve hasen hadisi bilme hususunda hadis imamlarının açıklamalarına ve tağyir ve tahriften korundukları meşhur olan eserlerine itimat edilmelidir.." [113].

İbnü's-Salâh'ı bu görüşe sevkeden delil, her senedde, rivayet ettiği hadisleri ezberlemeden kitabındaki bilgilere dayanarak nakleden ravilerin bulunmuş olmasıdır.

İbnü's-Salâh'ın bu yaklaşımı, daha sonraki bazı âlimler tarafından hüsn-i kabul görmüş ve onları başka birtakım sebep ve delilleri araştırma­ya sevketmiştir. Bu sebep ve delillerden bazıları şunlardır:

1. Önceki âlimlere nisbetle sonrakilerin araştırma gücünün azal­ması. [114]

2. Söz konusu hadisin sahih olması halinde, birçok hadisi araştıran ve onlar hakkında içtihat eden önceki âlimlerin bunu ihmal etmeyecek­lerine dair galip zannın bulunması [115],

3. Hâkim en-Nisaburî'nin Müstedrek'i, birçok hadise sahih hük­münün verildiği hacimli bir eserdir. Hâkim hıfz sahibi, hadislere muttali, Çokça rivayette bulunan ve sahih hadisleri toplamaya son derece arzulu bir âlimdir. Bu durumda, onun eserine almadığı sahihlik şartlarını taşıyan herhangi bir hadisin dışarıda kalmış olmasının son derece uzak bir ihtimal olması.

İbnü's-Salâh'ın görüşünü benimseyenlerin delilleri bunlardır. An­cak, söz konusu deliller güçlü değildir. Nitekim gerek kendi döneminde, gerekse daha sonraki asırlarda, birçok âlim onun görüşüne muhalefet etmiş, başta Nevevî ve İbn Hacer olmak üzere birçok muhaddis, İbnü's-Salâh'ın görüşünü reddedip, delillerini çürütmüşlerdir.

İbn Hacer bu konuda şu açıklamayı yapmaktadır:

İbnü's-Salâh'ın sahihlik için hıfzı şart koşması tartışmalıdır. Zira her ne kadar bazı ilk dönem fakihlerinden bu nakledilmişse de, hadis imamlarından herhangi biri, sahihlik için bunu şart koşmamıştır. Ancak, özellikle kitapların riva­yetinde eski ve yeni uygulama bunun aksinedir. Nitekim müellif (İbnü's-Salâh) söz konusu eserinin yirmi altıncı bölümünde bu uygula­manın aşırı tenkitçi (müteşeddit) âlimlerin tavrı olduğunu da söylemiştir [116]. İbn Hacer, onun tezat içinde olduğunu ifade etmek üzere şöyle demektedir:

"İbnü's-Salâh'ın bu açıklaması, onun, kitaptan rivayette bu­lunan kimseyi ayıpladığını, ezberden rivayet edeni ise tasvip ettiğini ifade etmektedir ki; bu başta Ahmed b. Hanbel olmak üzere diğer hadis imam­larından bilinenin hilafınadır." [117] Ayrıca rivayetinde, kitabında mevcut olan habere güvenen bir kişi ayıplanamaz. Aksine bu durum sahabe ve büyük tabiîlerin vefatından sonra sahih hadis rivayet edenlerin çoğunun özelliğidir [118].

İbn Hacer daha sonra İbnü's-Salâh'ın delillerini tartışarak, onun "Şu halde artık sahih ve hasen hadisi bilme hususunda hadis imamlarının eserlerindeki açıklamalarına itimat edilmelidir..." şeklindeki görüşünün tartışmalı olduğunu söyleyerek şöyle demektedir:

"Bu tartışmalıdır. Zira bu söz, bir hadisin sahih olması için hadis imamlarının açıklamalarının yeterli olduğunu ve önceki âlimlerin hadisin sanihliği hakkında herhangi bir açıklaması bulunmadığı zaman, sahihlik şartlarının reddedileceğini ifa­de etmektedir. Bu ise, birinci ifadeye göre sahih olmayanı sahih kabul etme sonucunu doğurur. Zira önceki âlimlerin sahih olduğuna hükmet­tikleri birçok hadisi, diğer âlimler sahihlik derecesinden düşürecek illeti­nin bulunduğunu tespit etmişlerdir. Bu durum özellikle sahih ile hasen arasında ayırım yapmayan âlimlerin verdiği hükümler için söz konusu olmuştur. Nitekim İbn Huzeyme'nin kitabında sahih olduğuna hükmedilmiş nice hadisler vardır ki; hasen seviyesinde bile değildirler. İbn Hibban'ın Sahîh'inde de durum aynıdır. Bazan hafız derecesine ulaşmış olan bir hadis âlimi, hadisteki bazı illetlerin gizli kalması sebebiyle kendi bul­gularına göre onun sahih olduğuna hükmeder. Bir başkası da bu hadis­teki illetleri tespit edip onu reddedebilir [119]. Ayrıca İbnü's-Salâh'ın sözü, önceki imamların kitaplarında sahihliğine hükmettikleri hadisler hakkın­daki görüşlerinin sahih olduğuna hükmetmesini gerektirir. Onların, hadi­sin sahih olup olmadığı hususundaki görüşlerini bize ulaştıran tarik, ha­dislerini bize ulaştıran senedle aynıdır. Şu halde şayet bu tarik imamların sözlerinin sahih olduğunu gösteriyorsa, bu aynı zamanda söz konusu hadisi de sahih olarak rivayet ettikleri anlamına gelmektedir. Bu durumda geriye sadece imamlardan sonraki sened zincirindeki ricali tetkik kalır ki; onların da çoğu güvenilirdir [120].

İbnü's-Salâh'ın isnadlarda zabt, hıfz ve itkan seviyesine ulaşmayan ravilerin bulunması sebebiyle, son asırlarda hadislere sahihlik hükmü vermenin zor olacağı şeklindeki delili ise, iddiasını ispat edecek ölçüde değildir. Zira söz gelimi, Nesâî'nin Sünen'i gibi şöhreti sebebiyle müelli­fine nisbeti hususunda bizimle musannifi arasındaki isnadında bulunan ricali tetkike ihtiyaç yoktur. Bu durumda Nesâî illeti olmayan, isnadı sa­hihlik şartlarını taşıyan bir hadis rivayet etse, herhangi bir muhaddis de bu hadisin bir illetinin bulunduğunu tespit etmemişse, önceki âlimlerden herhangi biri söz konusu hadisin sahih olduğunu söylememişse bile bu­nun sahih olduğuna hükmetmeye ne engel vardır? Özellikle de bu nakil­lerin çoğunun ravileri sahih hadis ravileriyse... [121].

İbn Hacer'in, İbnü's-Salâh'ın görüşünü tenkit sadedinde ileri sür­düğü delillerin onun iddialarını ret hususunda yeterli olduğu görülmekte­dir. Hadislere artık sahih hükmü verilemeyeceği hususunda sonraki âlim­lerin delilleri, İbnü's-Salâh'ınkinden daha güçlü delildir. Zira önceki âlimlere nisbetle sonrakilerin araştırmalarının zayıf olacağı görüşü, delilsiz bir iddiadan ibarettir. Özellikle böyle önemli konularda delil ile destek­lenmeyen sözün hiçbir kıymeti de yoktur. Biz bu hususta önceki âlimler­den ehliyetli olanların yanında hadislerin sahih olduğuna hüküm verme gücünde olamayanların da bulunduğu gibi, sonraki âlimlerden de buna muktedir olamayanların yanında araştırma neticesinde muktedir olanların da bulunabileceği görüşündeyiz. Öncekilerin sahih olduğunu söylemedikleri birçok hadis hakkında sonraki âlimlerin sahih hükmü vermeleri bunun delilidir. Fiilî durumda sonrakilerin böyle bir şeye güçlerinin ol­madığı tarzındaki görüşü gayet açık bir şekilde çürütmektedir.

"Hadisin sahih olması halinde önceki âlimlerin onu ihmal etmeye­ceğine dair galip zannın bulunduğu deliline gelince; bu da son derece yanlıştır. Çünkü bu bir zandır. Zan, galip de olsa, bu meselelerde olumsuz hüküm vermek için yeterli değildir. Zira kesin olan bir husus, ancak ken­disi gibi kesin olanla ortadan kalkabilir. İnsanda bunu araştırma gücünün olduğu ise kesindir. Öncekilerin sonrakilere bıraktığı nice mesele ve hü­küm vardır. Kendisine uydurma hadisler hakkında sorulduğu zaman İbnü'1-Mübarek'in, "âlimler (uzmanlar) bunun için yaşarlar" [122] şeklinde verdiği cevap da bunu ifade etmektedir. Bu açıklama, onun asrında âlim­lerin bütün hadisleri uydurmalardan temizlemediklerini ve nihaî olarak tasfiye etmediklerini, aksine hadislerden bilgilerinin ulaşamadığı ve hak­larında hüküm vermediklerinin bulunduğunu ispat etmektedir. Her asır­daki âlimler için aynı durum söz konusu olup, onların gayretleri de bütün ilmi kuşatamaz. Bu, Allah'ın koyduğu değişmeyen kanundur. O halde, "öncekiler sonrakilere hiçbir şey bırakmamıştır" sözü, ilim ve kesinlik ifade etmeyen bir söz olup aksine, İbnü's-Salâh'ın da belirttiği gibi, bir zandan ibarettir. Daha önce ifade ettiğimiz üzere, kesin bilgi galib de olsa zan ile ortadan kalkmaz.

Hâkim en-Nisaburî'nin "müstedrek"ine gelince onda, sahihe hasen, zayıf hatta uydurma hadisler bile mevcuttur. Bu durum ise, ancak ravileri ile illetlerini araştırmak ve metin tenkidi yapmak suretiyle biline­bilir. Hâkim ve İbnü's-Salâh'dan sonra gelen hadis âlimlerinin yaptıkları da budur. Bunlardan Zehebî, Hâkim en-Nisaburî'nin "Müstedrek"ini tenkit etmiş, ondaki hadislerin bir kısmının sahih olduğu hükmüne katıl­makla beraber, diğer bir kısmının sahih olmadığını söylemiş, hatta ondaki sadece uydurma hadislerden bir cüz meydana getirmiştir. Şimdi İbnü's-Salâh'dan sonra muhakkik âlimlerin söz konusu hadisler hakkında ver­dikleri zayıf veya uydurma hükümlerini mi alacağız yoksa İbnü's-Salâh'a uyup Hâkim en-Nisaburî'nin verdiği sahih hükmünü kabul mü edeceğiz?

Bu görüşün sahih olmayanı sahih kabul etmeye, şahinlik şartlarını tamamıyla taşıyanı ise önceki imamlardan birinin sahih olduğunu söyle­memesi sebebiyle reddetmeye götüreceğinde şüphe yoktur. Bütün bunlar doğru değil, yanlıştır. Dolayısıyla yanlışa götüren de yanlıştır.

İbnü's-Salâh ile ona tâbi olanların söz konusu görüşleri, gerek İbnü's-Salâh'ın döneminde, gerekse ondan sonraki asırlarda hadislere sa­hih ve zayıf hükmü veren âlimlerin bulunmasına engel olmamıştır. Nite­kim onun muasırlarından ve Beyânü'l-vehm ve'l-îham isimli eserin sahibi Ebü'I-Hasan Ali b. Muhammed b. Abdülmelik b. el-Kattan (ö. 628/-1230), sözkonusu eserinde "İbn Ömer'in, ayağında ayakkabıları ile abdest alıp onları meshederek Resûlullah'ın (s.a.) da böyle yaptığını" söyle­diği tarzındaki hadisin sahih olduğunu söylemiştir [123]. Bezzâr da bu ha­dise Müsned'inde yer vermiştir.

İbnü's-Salâh'ın döneminde hadislerin sahihliğine hüküm veren­lerden biri de Hafız Ziyaeddin Muhammed b. Abdülvahid el-Makdisfdir. O, sahih hadisleri toplamayı amaçladığı "el-Ehâdîsü'l-muhtâre" isimli eserini telif etmiş ve onda daha önce sahih olduğu söylenmeyen bazı hadisleri zikretmiştir [124].

Hafız Zekiyyüddin el-Münzirî de (ö. 656/1258), Bahr b. Nasr, İbn Vehb, Mâlik, Yunus, -Zührî, Saîd senediyle Ebu Seleme'nin Ebu Hureyre'den rivayet ettiği Hz. Peygamberin geçmiş ve gelecek günahlarının affedildiğini ifade eden rivayetleri bir cüzde toplamış ve onların sahih olduğuna hükmetmiştir [125].

Bunlardan sonra onları takibeden nesilden Hafız Şerefüddin ed-Dimyatî (ö. 705/1305) "zemzem içildiği niyete göredir" anlamındaki Cabir hadisinin çeşitli rivayetlerini bir cüzde toplamış ve hadisin sahih olduğuna hükmetmiştir [126].

Sonra bu tabakayı takiben Şeyh Takiyyüddin es-Sübkî ziyaret konusundaki İbn Ömer hadisinin sahih olduğuna hükmetmiştir [127].

Irakî şöyle demektedir:

"Bu durum âlimlerden ehliyet sahibi olan­ların devam ettirdikleri bir âdet olarak süregelmiştir. Ancak onların verdikleri bu hükümleri kabul etmeyenler de olmuştur. Önceki âlimlerde de durum aynıydı. Bazan bir kısmı bazı hadislerin sahih olduğuna hükmeder, diğerleri ise bunu kabul etmezdi." [128]

Son asırlarda hadisler hakkında sahih hükmü verilemeyeceği görü­şünü çürütüp, bizzat bu görüşü ileri süren zatın döneminde ve daha son­ra, muhaddislerin hadisler hakkında sahih hükmü verdiklerini ispat ettik­ten sonra, şunları söylememiz mümkündür:

Asrımızda hadisler hakkında sahih ve zayıf hükmü rahatlıkla verilebilir. Zira bu hükmü verecek âlim­lerin ihtiyaç duydukları vasıtaların hepsi bol miktarda mevcuttur. Nitekim matbu veya mahtut şekilde -ki bunların da mikrofilmini elde etmek veya tab etmek kolaydır- kütüphanelerde sahih, müsned ve mu'cem türü hadis kitaplarının hemen hemen tamamı bulunmaktadır. Ayrıca dünyadaki bü­tün büyük kütüphanelerde bu eserlerin birçok nüshası da bulunmaktadır. Bunlara ilel, rical, tarih ve ıstılah kitaplarını da ilave etmek mümkündür. Ne var ki bu kitaplar bol miktarda olmasına rağmen, hadisler hakkında hüküm verecek müçtehit âlim azdır. Nitekim bu durumdan daha önce İbnü'1-Cevzî de yalanmıştır. Belki İbnü's-Salâh'ı, sonraki ulemanın hadis­lerin sahihliğine hüküm veremeyeceği görüşüne sevkeden de budur. Onun bu görüşünün, kendisinden sonra gelen birçok hadisçiyi etkile­diğinden şüphe etmiyorum. Onların İbnü's-Salâh'ın "Mukaddime"'sini taklit etmeleri de bunu açıkça ortaya koymaktadır. Nitekim daha sonra ondan etkilenmeyen hadis usulünde bir eser bulmak zordur. İbnü's-Salâh'tan sonra Nevevî (ö. 676/1277) önce "Mukaddime" yi "el-İrşad" isimli eserinde ihtisar etmiş, daha sonra "et-Takrib ve't-teysir" isimli ese­rinde ise "el-İrşad"ı özetlemiştir. Ondan sonra İbn Cemâa (ö. 733/-1332), "el-Mukaddirne" yi, el-Menhelü'r-revi"'sinde, İbn Kesîr (ö. 774/-1372), "İhüsâru ulumi’l-hadis"'inde, ihtisar etmişler, Irakî (ö. 806/1403) ise, "et-Takyîd ve'l-İzah"ında onu şerhetmiş, sonra da meşhur "Elfiye"sinde onu nazma çevirmiş ve ayrıca bunu da şerhetmiştir. Zerkeşî, Bulkinî, İbn Hacer, Sehâvî, Suyûtî, el-Bnsârî ve Ali el-Karî de bu konuda olduğu gibi bazı hususlarda İbnü's-Salâh'a muhalefet etmişlerse de aynı zamanda ondan etkilenmişlerdir. İbnü's-Salâh'ın sonraki asırlarda hadislerin tashih ve tazîf edilemeyeceği tarzındaki bu görüşünün -her ne kadar muhalif olsalar da- farkına varmadan söz konusu âlimleri etkilemiş oldu­ğu kanaatini taşımaktayım. [129]



[113] Îbnü's-Salâh, Mukaddime, s. 87-89.

[114] Semahı, el-Menhecü'l-hadis, s. 87.

[115] Suyutî, Tedrîb, I, 143.

[116] Emir es-San'ani Tavdih, I, 118.

[117] Emir es-San'anî, a.e., I, 118.

[118] Emir es-San’anî, a.e., I, 118.

[119] Emir es-San'anî, a.g.e., I, 119.

[120] Emir es-San'anî, a.e., I, 119.

[121] Emir es-San'anî, a.e., I, 119.

[122] Îbnü'l-Cevzi, el-Mevzuat, I, 46.

[123] Irakî, et-Takyîd, s. 23-24; krş. bk. Suyutî, Tedrîb, I, 144.

[124] Irakî, a.e-, s. 24; Irakî, Makdisi'nin İbnü's-Salah'ın vefat ettiği yıl öldüğüne de dikkat çekmiştir.

[125] Irakî, a.e, s. 24.

[126] Irakî, a.e., s. 24.

[127] Irakî, a.e., s. 24. Ayrıca bütün bunlar için bk. Suyutî, Tedrîb, I, 144-145.

[128] Irakî, a.e., s. 24.

[129] Misfir B. Gurmullah Ed-Dümeyni, Hadiste Metin Tenkidi Metodları, Kitabevi Yayınları, İstanbul 1997: 40-47.