sidretül münteha
Thu 16 June 2011, 03:43 pm GMT +0200
III- Hadis Uydurma Faaliyeti
Mevzu hadis, uydurulmuş hadis anlamına gelip zayıf hadislerin en zararlısıdır [66].
A. Hadis Uydurma Faaliyetinin Başlaması:
Sahabenin Allah yolunda karşılaştığı sıkıntı ve bu uğurdaki mücadelesi hakkında az bir bilgi sahibi olduğumuzda, onlardan birinin kendi nefsinden, çocuğundan ve bütün insanlardan daha çok sevdiği Resûlullah'a (s.a.) bir hadis bile olsa yalan isnad etmeyeceklerini kesin olarak anlarız. Onlar birbirleri hakkında veya kendi aralarında yalan söylemiyorlardı. Kendi aralarında yalan söylemeyen bu kişilerin Hz. Peygamber adına asla yalan söylemeyecekleri açıktır. Nitekim bu durumu Enes b. Mâlik (ö. 93/717), "Allah'a yemin olsun ki biz yalan söylemez, yalanın ne olduğunu da bilmezdik" [67] şeklinde; Berâ b. Âzib (ö. 72/691) ise, "Size rivayet ettiğimiz her hadisi doğrudan Resûlullah'tan işitmiş değiliz; bir kısmı doğrudan Hz. Peygamber'den işittiklerimiz, diğerleri ise arkadaşlarımızdan duyduklarımızdır. Biz yalan söylemeyiz"[68] sözü ile ifade etmişlerdir. Hz. Peygamber'in, "Kim bilerek benim ağzımdan yalan uydurursa, cehennemdeki yerine hazırlansın" [69] buyurduğunu bilen sahabe nasıl ona yalan isnad edebilir?
Sahabe insanlara İslâm'ı tebliğ hususunda güvenilir kimselerdi. Nitekim Allah onlar hakkında, "Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rüküa varırken, secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir..."[70] buyurmuştur ki, bu Özelliklere sahip olan ve haklarında Allah'ın bu denli övgüde bulunup kendilerini tezkiye ettiği böyle bir topluluktan herhangi bir kimsenin, Şia'nın iddia ettiği gibi, Hz. Peygamber'in hayatında ve ölümünden sonra onun adına yalan söylediklerini herhangi bir müslümanın onaylaması mümkün değildir. Bu konuda doğru olan, ileri gelen âlimlerin ifade ettiği gibi, hadis uydurma faaliyetinin Hz. Osman'ın hilafetinin son döneminde ya da başka bir görüşe göre ilk fitneden -Hz. Osman'ın öldürülmesinden- veya Haricîler fitnesinden sonra başladığıdır. Nitekim İbn Şîrîn bu konuda şu açıklamayı yapmıştır:
"Önceden isnad sormuyorlardı, fakat "fitne" zuhur edince ravilerinizin isimlerini bize söyleyin, demeye başladılar. Bu suretle sünnet ehlinden olanların hadisleri alınır, bid'at ehlinin-ki ise terk edilirdi" [71].
Söz konusu fitneden sonra mezhep ve fırkalar ortaya çıktı ve hadis uydurma faaliyetleri giderek yaygınlaştı. Zira her fırka kendi mezhebini destekleyecek delile ihtiyaç duymaktaydı. Kur'an'ı tahrif etmek veya ona ilave yapmak mümkün değildi. Ancak bu kimseler, daha sonra tarih ve tefsir kitaplarında yer alacak olan din ve bazı şahıslar hakkındaki kendi sapık görüşlerini destekleyen hadisleri herhangi bir ayetin tefsiri veya sebeb-i nüzulü olarak uydurdular. Ne var ki, muhaddisler bunlara karşı mücadele etmiş sözü edilen uydurma hadisleri kitaplarında ve ders halkalarında açıklamışlardır. [72]
[66] İbnü's-Salâh, Mukaddime, s. 212; İbn Kesir, İhtişam ulami'l-hadis, s. 78; Irakî, et-Tebsıra, I, 261; Sehavî, Fethu'l-mugis, I, 334; Suyutî, Tedrîb, I, 274. Misfir B. Gurmullah Ed-Dümeyni, Hadiste Metin Tenkidi Metodları, Kitabevi Yayınları, İstanbul 1997: 30.
[67] Belhî, Kabulü'l-ahbâr ve ma'rifetü'r-ricâl, vr. 9; benzeri rivayet için ayrıca bkz. Hatîb, el-Kifaye, s. 425; el-Câmi, I, 117-118.
[68] Hakim, Ma'rife, s. 14.
[69] Müslim, Mukaddime, I, 10.
[70] el-Fetih: 48/29.
[71] Müslim, Mukaddime, I, 15.
[72] Misfir B. Gurmullah Ed-Dümeyni, Hadiste Metin Tenkidi Metodları, Kitabevi Yayınları, İstanbul 1997: 30-31.