ecenur
Wed 5 May 2010, 07:36 pm GMT +0200
Hidaye Tercümesi / Hacc
Bir Fasıl
İhrama Girmek.
Bir Fasıl
Kıran Haccı
Temettü Haccı
İhramda Yasak Olan Herhangi Bir Şeyi Yapmanın Hükmü.
Bir Fasıl
Bir Fasıl
Bir Fasıl
İhramsız Olarak Mikata Geçmek.
İhramda İken Bir Diğer İhrama Da Girmek.
HACC BAHSİ
(Hac. köle, deli ve çocuk olmayan ve vücudunda herhangi bir sakatlık veya hastalık bulunmayan kimseye -eğer hacca gidip dö-nünceye kadar yol masrafını ve çoluk çocuğunun oturacakları meskenden başka, yiyecek ve giyecek gibi zarurî ihtiyaçlarını karşılayacak kadar varlığı bulunur ve yol da emniyetli olursa- vaciptir.) Yani farzdır. Çünkü haccın farziyeti Kur´an-ı Kerim´in; -Beyt´e gidebilme gücüne sahip olan kimseler için Beyt´i ziyaret etmek Allah´ın gerekli kıldığı bir görevdir- ([1]) ayeti ile sabittir.
(Hacc kişiye, ömründe yalnız bir defa vaciptir.) Zira Peygamber Efendimiz CAleyhiVsalâtü ve´s-selâm) :
- Hacc her yıl mı vardır, yoksa bir kez midir? diye sorulmuş. Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) :
«Hayır, yalnız bir kezdir. Bir kezden fazlası isteğe bağlıdır» ([2]) bu-yurmuştur. Kaldı ki haccm vücubuna sebep Beytullah olduğuna ve Beytullah´m da bir tane bulunduğuna göre, vücubunun tekrarı için sebep yoktur.
Sonra -İmam Ebû Yûsuf´a göre- haccm vücubu fevridir. Yani vacip olduğu ilk yılda yerine getirilmesi gerekir. Aksi takdirde günah işlenmiş olur. îmam Ebû Hanife´ den de bu görüşte olduğunu gösteren bir söz naklolunmuştur. îmam Muhammed ile îmam-ı Şafiî ise: «Fevri değildir. Çünkü bütün ömürde bir kere vacip olduğuna göre onun vakti bütün ömürdür. Kişi namazı, nasıl vaktinden istediği saatte kılabilir ve bundan dolayı günah işlemiş olmuyorsa, hacca da ömrünün istediği yılında gidebilir ve bundan ötürü günah işlemiş olmaz- demişlerdir, imam Ebû Yûsuf ise; -Haccın yılda belli bir zamanı bulunduğuna ve yılın her ayında hacca gidilemediğine göre, eğer vacip olduğu ilk yılda gidilmezse bir yıl beklemek gerekecektir. Bir yılda ise, ölüm nadir olmadığı için ihtiyatın gereği, vacip olur olmaz gitmektir. Namaz vakti ise öyle değildir. Zira namaz vakti kısa olduğu için onda ölüm nadirdir- demiştir. Haccın vücubu için deli ve çocuk olmamanın şartına gelince; Zira Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) :
•Hangi köle âzatlanırsa, on defa bile hacca gitmiş olsa, İslâm´ın rüknü olan haccı bir daha yapması gerekir ve hangi çocuk ergenlik çağına girerse, on defa bile hacca gitmiş olsa, İslâm´ın rüknü olan Haccı bir daha yapması gerekir- ([3]) buyurmuştur. Kaldı ki hacc bir ibadettir. Köle ile çocuk ise ibadet ile mükellef değillerdir.
Haccın vücubu için, ayrıca hasta olmamak ve vücutta herhangi bir sakatlığın bulunmaması da şarttır. Çünkü hastalık veyahut vücutta bir sakatlığın bulunması halinde yolculuk yapmak ya büsbütün imkânsızdır, ya da zordur. Dinde ise zorluk yoktur. İmam Ebû Hanife´ye göre, iki gözden kör olan kimseye -beraberinde kendisine yardıma olacak bir kimsesi bulunsa bile- hacc vacip değildir. Diğer iki imâm ise: «Beraberinde kendisine yardım edecek bir kimse bulunursa vaciptir- demişlerdir, ki bu mesele namaz bahsinde de geçti. Kötürüm olan kimseye ise, eğer yardımcısı bulunursa, imam Ebû Hanife´ den «Vaciptir. Çünkü kötürüm, yolda kendisine yardım edecek bîr kimse bulunduğu zaman binmek için araç bulan kimseye benzer», t m a m Muhammed´ den ise: «Vacip değildir. Çünkü eğer yardımcısı onu sırtına almazsa kendisi yürüyemez. İki gözden kör olan kimse ise öyle değildir. Zira iki gözden kör olan,kimse, yolunu şaşırmış olan kimse gibi eğer ona kılavuzluk edilirse bizzat yürüyebilir» diye söyledikleri rivayet olunmaktadır. Haccın vücubu için, hac yolculuğunda gerekli olan azık ve binite sahip olmak da şarttır. Zira Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-sa-lâtü ve´s-selâm)´e «Haccm farziyetini bildiren âyette geçen -Beyt´e gidebilme gücü-nden murat nedir?» diye sorulduğunda, Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) «Azık ve binittir» diye cevap vermiştir. ([4]) Buna göre, eğer kişi ancak, kendisiyle bir başkasının sırayla binebilecekleri bir biniti kirahyabiliyorsa, kendisine hac vâcib değildir. Zira bu durumda olan kimseye yolculuğunun hepsinde azık ve bineğe sahiptir, denemez. Sonra, haccm farziyeti için varlığı şart olan azık ve binitin, kişinin hacca gidip gelinceye kadar çoluk çocuğunun -mesken, hizmetçi, yiyecek ve giyecek gibi- bütün zorunlu ihtiyaçlanndan fazla olması da şarttır. Zira hac şeriatın emrettiği bir ibadettir. Çoluk çocuğun nafakası ise kul hakkıdır Kul hakkı şeriatın emrinden önce gelir.
Mekke ve çevresinde oturan kimseler için binite sahip olmak şartı yoktur. Çünkü Mekke ve çevresinde oturanların hac me-nasikini yaya olarak yerine getirmelerinde fazla bir zorluk yoktur. Onlar için haccın menasikini yerine getirmek de nihayet cuma namazına gitmek gibidir.
Bunlardan başka, aynca yolun emniyetli olması da şarttır. Zira hacca gidebilmek yolun emniyetli olmasına bağlıdır. Ancak bu şart –kimisi-: «Vücubun şartıdır. Hatta eğer kişi, yol emniyetli olmadığı için hacca gitmemiş ise, öldükten sonra yerine bir başkasının gitmesini vasiyet etmek zorunda değildir» demiştir, ki îmam.
Ebû Hanif e´ den rivayet olunan görüş bu yoldadır. Kimisi: «Vücubun değil, haca yerine getirmenin şartıdır. Zira Peygamber Efendimiz, (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), âyette geçen «güç-ü yalnız azık ve binitle açıklamıştır.» demiştir. ([5]) (Hacca gitmek istiyen kadının beraberinde ya kocasının, ya da kendisiyle evlenmesi caiz olmayan bir yakın akrabasının bulunması şarttır. Evi Mekke den üç günlük veya daha fazla mesafede olan kadın için bunlarsız hac yoluna çıkmaz caiz değildir.) İ m a m -1 Şafii: «Eğer beraberinde başka kadın arkadaşları bulunur ve bu kadınların hepsi güvenilir kimseler olursa, kadının eşliğinde kocası veya yakın akrabası bulunmazsa bile, caizdir. Çünkü beraberinde bunca emin kadınlar bulununca kendisi için herhangi bir tehlike mevcut değildir- demiştir. Biz ise; «Hiç bir kadın eğer beraberinde kendisiyle evlenmesi caiz olmayan bir yakm akrabası bulunmazsa hac yoluna çıkmasın- ([6]) hadisine dayanıyoruz. Kaldı ki beraberinde yakm akrabası bulunmayan kadın için -beraberinde başka kadınlar bulunsa bile- yine tehlike vardır. Hatta beraberinde başka kadınların bulunması tehlikeyi daha da arttırır. Nitekim bunun içindir ki, bir yabancı kadının yanında yalnız kalmak, beraberinde bir başka kadın bulunsa bile caiz değildir. Fakat eğer evi Mekke´ den üç günlük mesafeden daha az olsa, o zaman beraberinde kocası veya yakm akrabası bulunmasa da caizdir.
(Eğer hacca gitmek istiyen kadının beraberinde yakm bir akrabası bulunursa, kocası onu hacca gitmekten alıkoyamaz.) î m a m -1 Şafii: «Alıkoyabilir. Çünkü kadın hacca gidip dönünceye kadar kendisi bekâr hayatını yaşamak zorunda kalmış olur» demiştir.
Biz diyoruz ki: Farz olan ibadetlerin ifası yolunda erkeğin hakkı söz konusu değildir. Hac da farz olan bir ibadettir. Hatta eğer kadına hac farz olmamış veyahut onun ikinci gidişi olursa, kocası onu yolundan alıkoyabilir. Ancak -demişlerdir ki- Eğer kadının beraberindeki yakın akrabası helâl, haram bilmiyen ve güvenilmez bir kimse olursa o zaman kocası onu gitmekten alıkoyabilir.
(Kadının yakın akrabası -Mecusilikten başka- hangi dinden olursa olsun kadın onunla birlikte hacc yoluna çıkabilir. Ancak eğer Mecusî olursa onunla birlikte çıkamaz.) Zira mecûsilikte yakın akrabalık evlenmeye mâni değildir. Eğer kadının yakın akrabası çocuk veya deli olursa -kadını koruyamadığı için- kadın onunla birlikte çıkamaz. Ergenlik çağına yaklaşıp da henüz ergenleşmemiş olan kız da, büyük kadınlar gibi eğer beraberinde bir yakın akrabası bulunmazsa hacca gidemez. Şu da bilinmelidir ki: kadının beraberinde yakm akrabasının bulunması şart olduğuna göre, yakın akrabasının yol masrafı kadına aittir. Ancak kadının yakın akrabası eğer bulunmazsa, kadına hacc vacip mi olmaz, yoksa vacip olur da edası mı gerekmez? diye ihtilâf etmişlerdir.
(İhrama girdikten sonra ergenlik çağma giren çocuk ile azatla-nan kölenin devam ettikleri hacc, farz olan haccuı yerini tutmaz.) Zira bunlar ihrama girerken hacc kendilerine farz olmadığı için başladıkları hacc nafile olup farza dönüşemez. (Fakat eğer çocuk daha Arafat´a gitmemişken ihramını yenileyip farz niyetini getirirse caizdir. Kölenin ise böyle de yapması caiz değildir.) Zira çocuk ibadete ehil olmadığı için, ihrama girmekle başlamış olduğu haccı yüklenmiş olmaz. Köle ise ibadete ehil olduğu için ihrama girmekle başladığı haccı yüklenmiş olur ve dolayısiyle onu bozamaz.[7]
Bir Fasıl
(Haccın inikatları, yani hacca giderken ihrama girmeden geçilmesi caiz olmayan semtler beş tane olup Medine tarafından gidenler için Zülhuleyfe, Irak tarafından gidenler için Zatuırk, Şam tarafından gidenler için Cuhfe, Necid tarafından gidenler için Karen ve Yemen tarafından gidenler için de Yelemlem denilen semtlerdir.) Zira Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) mikat olarak bu yerleri belirtmiştir. ([8]) Bunun için hacca giden kimse, bu yerlerden hangisine varırsa, ihrama girmeden daha öteye geçemez". Fakat bu yerlere varmadan ihrama girmenin bir sakıncası yoktur. Evi bu raikatlann berisinde olan kimsenin, ister Hacc veya umre niyetiyle, ister başka maksatla olsun M e k k e´ ye gitmek isterken, bu beş semtten birine vardığı zaman -biz Hanefilere göre- ihrama girmesi gerekir. Zira Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm); «Hiçbir kimse ihrama girmeden mikati geçemez- ([9]) buyurmuştur. Hem de ihrama girmenin bu kutsal olan yere saygı göstermek olduğuna göre, hacc veya umre niyetiyle veyahut başka maksatla M e k k e´ ye gidenler arasında fark bulunmaması lâzım gelir. (Mikatlann Ötesinde oturan kimseler ise, Mekke´ye herhangi bir iş için gitmek istediklerinde ihrama girmeden gidebilirler.) Çünkü bunların Mekk e´ye gidip gelmeleri çok olduğu için eğer her bir gitmede ihrama girmekle mükellef tutulurlarsa zor olur. Bunun için bunlar da Mekke´ nin içinde oturanlar gibi ihrama girmeden M e k k e ´ ye girip çıkabilirler. Fakat Hacc veya umre niyetiyle M e k k e ´ ye gitmek istedikleri zaman ihrama girmeleri gerekir. Çünkü M e k k e´ ye her zaman Hacc veya umre niyetiyle gidilmediği için, bu maksatla giden kimselerin ihrama girmekle mükellef tutulmalarında zorluk yoktur. (Kişinin bu inikatlara varmadan da ihrama girmesi caizdir.) Zira Cenâb-ı Hak. -Başladığınız Hac ve umreyi tam olarak yapın» ([10]) buyurmuştur. Hac ve umrenin tam olarak yapılması da, Hz. Ali ile Abdullah Ibn-i M e s u d´ un yorumlarına göre kişinin hac veya umreye giderken kapısı önünden ihrama girmesidir. Hatta mikata varmadan ihrama girmek, daha zor olduğu ve K â b e´ ye karşı olan saygı onda daha fazla bulunduğu için daha sevaplıdır. Fakat î m a m Ebû Hanife´ den : «Mikata varmadan ihrama girmenin daha sevaplı olması ancak, sakıncalı bir duruma girmiyeceğinden emin olan kimseler içindir» diye söylediği rivayet olunmuştur. (Mikatlann ötesinde oturanların mikatı, Harem denilen kutsal çevrenin sınırlan ile inikatlar arasında kalan yerlerdir.) Zira bunlar için kapıları önünden ihrama girmek caiz olduğuna göre, mikat-larla Harem´in sınırları arasında kalan her yer için inikattır. (Mekke´de olanlar için ise, hac mikatı Harem´in içi, umre mikatı da Harem´in dışıdır.) Zira Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm). Ashabından kimisine Mekke´ nin içinde hac ihramına girmelerini emrettiği halde, muhterem eşi H z . Â i ş e ´ nin umre ihramına girmesi için kardeşine onu T e n ´ i m´ e götürmesini emretmişti. T e n´ i m ise, Harem´in dışında olan bir semtin adîdir. Hem de haccın rükünlerinden biri A r a f a t´ ta durmak olduğuna, Arafat´ın da Harem´in dışmda bulunduğuna göre, hac Harem´in dışında bulunduğuna göre, hac Harem´in içinden Harem´in dışına doğru bir yolculuk olur. Umre ise; Harem´in içinde eda edildiği için umre ihramına Harem´in dışındaki her yerde girilebilir.[11]
Bir Fasıl
İhrama Girmek.
Bir Fasıl
Kıran Haccı
Temettü Haccı
İhramda Yasak Olan Herhangi Bir Şeyi Yapmanın Hükmü.
Bir Fasıl
Bir Fasıl
Bir Fasıl
İhramsız Olarak Mikata Geçmek.
İhramda İken Bir Diğer İhrama Da Girmek.
HACC BAHSİ
(Hac. köle, deli ve çocuk olmayan ve vücudunda herhangi bir sakatlık veya hastalık bulunmayan kimseye -eğer hacca gidip dö-nünceye kadar yol masrafını ve çoluk çocuğunun oturacakları meskenden başka, yiyecek ve giyecek gibi zarurî ihtiyaçlarını karşılayacak kadar varlığı bulunur ve yol da emniyetli olursa- vaciptir.) Yani farzdır. Çünkü haccın farziyeti Kur´an-ı Kerim´in; -Beyt´e gidebilme gücüne sahip olan kimseler için Beyt´i ziyaret etmek Allah´ın gerekli kıldığı bir görevdir- ([1]) ayeti ile sabittir.
(Hacc kişiye, ömründe yalnız bir defa vaciptir.) Zira Peygamber Efendimiz CAleyhiVsalâtü ve´s-selâm) :
- Hacc her yıl mı vardır, yoksa bir kez midir? diye sorulmuş. Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) :
«Hayır, yalnız bir kezdir. Bir kezden fazlası isteğe bağlıdır» ([2]) bu-yurmuştur. Kaldı ki haccm vücubuna sebep Beytullah olduğuna ve Beytullah´m da bir tane bulunduğuna göre, vücubunun tekrarı için sebep yoktur.
Sonra -İmam Ebû Yûsuf´a göre- haccm vücubu fevridir. Yani vacip olduğu ilk yılda yerine getirilmesi gerekir. Aksi takdirde günah işlenmiş olur. îmam Ebû Hanife´ den de bu görüşte olduğunu gösteren bir söz naklolunmuştur. îmam Muhammed ile îmam-ı Şafiî ise: «Fevri değildir. Çünkü bütün ömürde bir kere vacip olduğuna göre onun vakti bütün ömürdür. Kişi namazı, nasıl vaktinden istediği saatte kılabilir ve bundan dolayı günah işlemiş olmuyorsa, hacca da ömrünün istediği yılında gidebilir ve bundan ötürü günah işlemiş olmaz- demişlerdir, imam Ebû Yûsuf ise; -Haccın yılda belli bir zamanı bulunduğuna ve yılın her ayında hacca gidilemediğine göre, eğer vacip olduğu ilk yılda gidilmezse bir yıl beklemek gerekecektir. Bir yılda ise, ölüm nadir olmadığı için ihtiyatın gereği, vacip olur olmaz gitmektir. Namaz vakti ise öyle değildir. Zira namaz vakti kısa olduğu için onda ölüm nadirdir- demiştir. Haccın vücubu için deli ve çocuk olmamanın şartına gelince; Zira Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) :
•Hangi köle âzatlanırsa, on defa bile hacca gitmiş olsa, İslâm´ın rüknü olan haccı bir daha yapması gerekir ve hangi çocuk ergenlik çağına girerse, on defa bile hacca gitmiş olsa, İslâm´ın rüknü olan Haccı bir daha yapması gerekir- ([3]) buyurmuştur. Kaldı ki hacc bir ibadettir. Köle ile çocuk ise ibadet ile mükellef değillerdir.
Haccın vücubu için, ayrıca hasta olmamak ve vücutta herhangi bir sakatlığın bulunmaması da şarttır. Çünkü hastalık veyahut vücutta bir sakatlığın bulunması halinde yolculuk yapmak ya büsbütün imkânsızdır, ya da zordur. Dinde ise zorluk yoktur. İmam Ebû Hanife´ye göre, iki gözden kör olan kimseye -beraberinde kendisine yardıma olacak bir kimsesi bulunsa bile- hacc vacip değildir. Diğer iki imâm ise: «Beraberinde kendisine yardım edecek bir kimse bulunursa vaciptir- demişlerdir, ki bu mesele namaz bahsinde de geçti. Kötürüm olan kimseye ise, eğer yardımcısı bulunursa, imam Ebû Hanife´ den «Vaciptir. Çünkü kötürüm, yolda kendisine yardım edecek bîr kimse bulunduğu zaman binmek için araç bulan kimseye benzer», t m a m Muhammed´ den ise: «Vacip değildir. Çünkü eğer yardımcısı onu sırtına almazsa kendisi yürüyemez. İki gözden kör olan kimse ise öyle değildir. Zira iki gözden kör olan,kimse, yolunu şaşırmış olan kimse gibi eğer ona kılavuzluk edilirse bizzat yürüyebilir» diye söyledikleri rivayet olunmaktadır. Haccın vücubu için, hac yolculuğunda gerekli olan azık ve binite sahip olmak da şarttır. Zira Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-sa-lâtü ve´s-selâm)´e «Haccm farziyetini bildiren âyette geçen -Beyt´e gidebilme gücü-nden murat nedir?» diye sorulduğunda, Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) «Azık ve binittir» diye cevap vermiştir. ([4]) Buna göre, eğer kişi ancak, kendisiyle bir başkasının sırayla binebilecekleri bir biniti kirahyabiliyorsa, kendisine hac vâcib değildir. Zira bu durumda olan kimseye yolculuğunun hepsinde azık ve bineğe sahiptir, denemez. Sonra, haccm farziyeti için varlığı şart olan azık ve binitin, kişinin hacca gidip gelinceye kadar çoluk çocuğunun -mesken, hizmetçi, yiyecek ve giyecek gibi- bütün zorunlu ihtiyaçlanndan fazla olması da şarttır. Zira hac şeriatın emrettiği bir ibadettir. Çoluk çocuğun nafakası ise kul hakkıdır Kul hakkı şeriatın emrinden önce gelir.
Mekke ve çevresinde oturan kimseler için binite sahip olmak şartı yoktur. Çünkü Mekke ve çevresinde oturanların hac me-nasikini yaya olarak yerine getirmelerinde fazla bir zorluk yoktur. Onlar için haccın menasikini yerine getirmek de nihayet cuma namazına gitmek gibidir.
Bunlardan başka, aynca yolun emniyetli olması da şarttır. Zira hacca gidebilmek yolun emniyetli olmasına bağlıdır. Ancak bu şart –kimisi-: «Vücubun şartıdır. Hatta eğer kişi, yol emniyetli olmadığı için hacca gitmemiş ise, öldükten sonra yerine bir başkasının gitmesini vasiyet etmek zorunda değildir» demiştir, ki îmam.
Ebû Hanif e´ den rivayet olunan görüş bu yoldadır. Kimisi: «Vücubun değil, haca yerine getirmenin şartıdır. Zira Peygamber Efendimiz, (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), âyette geçen «güç-ü yalnız azık ve binitle açıklamıştır.» demiştir. ([5]) (Hacca gitmek istiyen kadının beraberinde ya kocasının, ya da kendisiyle evlenmesi caiz olmayan bir yakın akrabasının bulunması şarttır. Evi Mekke den üç günlük veya daha fazla mesafede olan kadın için bunlarsız hac yoluna çıkmaz caiz değildir.) İ m a m -1 Şafii: «Eğer beraberinde başka kadın arkadaşları bulunur ve bu kadınların hepsi güvenilir kimseler olursa, kadının eşliğinde kocası veya yakın akrabası bulunmazsa bile, caizdir. Çünkü beraberinde bunca emin kadınlar bulununca kendisi için herhangi bir tehlike mevcut değildir- demiştir. Biz ise; «Hiç bir kadın eğer beraberinde kendisiyle evlenmesi caiz olmayan bir yakm akrabası bulunmazsa hac yoluna çıkmasın- ([6]) hadisine dayanıyoruz. Kaldı ki beraberinde yakm akrabası bulunmayan kadın için -beraberinde başka kadınlar bulunsa bile- yine tehlike vardır. Hatta beraberinde başka kadınların bulunması tehlikeyi daha da arttırır. Nitekim bunun içindir ki, bir yabancı kadının yanında yalnız kalmak, beraberinde bir başka kadın bulunsa bile caiz değildir. Fakat eğer evi Mekke´ den üç günlük mesafeden daha az olsa, o zaman beraberinde kocası veya yakm akrabası bulunmasa da caizdir.
(Eğer hacca gitmek istiyen kadının beraberinde yakm bir akrabası bulunursa, kocası onu hacca gitmekten alıkoyamaz.) î m a m -1 Şafii: «Alıkoyabilir. Çünkü kadın hacca gidip dönünceye kadar kendisi bekâr hayatını yaşamak zorunda kalmış olur» demiştir.
Biz diyoruz ki: Farz olan ibadetlerin ifası yolunda erkeğin hakkı söz konusu değildir. Hac da farz olan bir ibadettir. Hatta eğer kadına hac farz olmamış veyahut onun ikinci gidişi olursa, kocası onu yolundan alıkoyabilir. Ancak -demişlerdir ki- Eğer kadının beraberindeki yakın akrabası helâl, haram bilmiyen ve güvenilmez bir kimse olursa o zaman kocası onu gitmekten alıkoyabilir.
(Kadının yakın akrabası -Mecusilikten başka- hangi dinden olursa olsun kadın onunla birlikte hacc yoluna çıkabilir. Ancak eğer Mecusî olursa onunla birlikte çıkamaz.) Zira mecûsilikte yakın akrabalık evlenmeye mâni değildir. Eğer kadının yakın akrabası çocuk veya deli olursa -kadını koruyamadığı için- kadın onunla birlikte çıkamaz. Ergenlik çağına yaklaşıp da henüz ergenleşmemiş olan kız da, büyük kadınlar gibi eğer beraberinde bir yakın akrabası bulunmazsa hacca gidemez. Şu da bilinmelidir ki: kadının beraberinde yakm akrabasının bulunması şart olduğuna göre, yakın akrabasının yol masrafı kadına aittir. Ancak kadının yakın akrabası eğer bulunmazsa, kadına hacc vacip mi olmaz, yoksa vacip olur da edası mı gerekmez? diye ihtilâf etmişlerdir.
(İhrama girdikten sonra ergenlik çağma giren çocuk ile azatla-nan kölenin devam ettikleri hacc, farz olan haccuı yerini tutmaz.) Zira bunlar ihrama girerken hacc kendilerine farz olmadığı için başladıkları hacc nafile olup farza dönüşemez. (Fakat eğer çocuk daha Arafat´a gitmemişken ihramını yenileyip farz niyetini getirirse caizdir. Kölenin ise böyle de yapması caiz değildir.) Zira çocuk ibadete ehil olmadığı için, ihrama girmekle başlamış olduğu haccı yüklenmiş olmaz. Köle ise ibadete ehil olduğu için ihrama girmekle başladığı haccı yüklenmiş olur ve dolayısiyle onu bozamaz.[7]
Bir Fasıl
(Haccın inikatları, yani hacca giderken ihrama girmeden geçilmesi caiz olmayan semtler beş tane olup Medine tarafından gidenler için Zülhuleyfe, Irak tarafından gidenler için Zatuırk, Şam tarafından gidenler için Cuhfe, Necid tarafından gidenler için Karen ve Yemen tarafından gidenler için de Yelemlem denilen semtlerdir.) Zira Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) mikat olarak bu yerleri belirtmiştir. ([8]) Bunun için hacca giden kimse, bu yerlerden hangisine varırsa, ihrama girmeden daha öteye geçemez". Fakat bu yerlere varmadan ihrama girmenin bir sakıncası yoktur. Evi bu raikatlann berisinde olan kimsenin, ister Hacc veya umre niyetiyle, ister başka maksatla olsun M e k k e´ ye gitmek isterken, bu beş semtten birine vardığı zaman -biz Hanefilere göre- ihrama girmesi gerekir. Zira Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm); «Hiçbir kimse ihrama girmeden mikati geçemez- ([9]) buyurmuştur. Hem de ihrama girmenin bu kutsal olan yere saygı göstermek olduğuna göre, hacc veya umre niyetiyle veyahut başka maksatla M e k k e´ ye gidenler arasında fark bulunmaması lâzım gelir. (Mikatlann Ötesinde oturan kimseler ise, Mekke´ye herhangi bir iş için gitmek istediklerinde ihrama girmeden gidebilirler.) Çünkü bunların Mekk e´ye gidip gelmeleri çok olduğu için eğer her bir gitmede ihrama girmekle mükellef tutulurlarsa zor olur. Bunun için bunlar da Mekke´ nin içinde oturanlar gibi ihrama girmeden M e k k e ´ ye girip çıkabilirler. Fakat Hacc veya umre niyetiyle M e k k e ´ ye gitmek istedikleri zaman ihrama girmeleri gerekir. Çünkü M e k k e´ ye her zaman Hacc veya umre niyetiyle gidilmediği için, bu maksatla giden kimselerin ihrama girmekle mükellef tutulmalarında zorluk yoktur. (Kişinin bu inikatlara varmadan da ihrama girmesi caizdir.) Zira Cenâb-ı Hak. -Başladığınız Hac ve umreyi tam olarak yapın» ([10]) buyurmuştur. Hac ve umrenin tam olarak yapılması da, Hz. Ali ile Abdullah Ibn-i M e s u d´ un yorumlarına göre kişinin hac veya umreye giderken kapısı önünden ihrama girmesidir. Hatta mikata varmadan ihrama girmek, daha zor olduğu ve K â b e´ ye karşı olan saygı onda daha fazla bulunduğu için daha sevaplıdır. Fakat î m a m Ebû Hanife´ den : «Mikata varmadan ihrama girmenin daha sevaplı olması ancak, sakıncalı bir duruma girmiyeceğinden emin olan kimseler içindir» diye söylediği rivayet olunmuştur. (Mikatlann ötesinde oturanların mikatı, Harem denilen kutsal çevrenin sınırlan ile inikatlar arasında kalan yerlerdir.) Zira bunlar için kapıları önünden ihrama girmek caiz olduğuna göre, mikat-larla Harem´in sınırları arasında kalan her yer için inikattır. (Mekke´de olanlar için ise, hac mikatı Harem´in içi, umre mikatı da Harem´in dışıdır.) Zira Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm). Ashabından kimisine Mekke´ nin içinde hac ihramına girmelerini emrettiği halde, muhterem eşi H z . Â i ş e ´ nin umre ihramına girmesi için kardeşine onu T e n ´ i m´ e götürmesini emretmişti. T e n´ i m ise, Harem´in dışında olan bir semtin adîdir. Hem de haccın rükünlerinden biri A r a f a t´ ta durmak olduğuna, Arafat´ın da Harem´in dışmda bulunduğuna göre, hac Harem´in dışında bulunduğuna göre, hac Harem´in içinden Harem´in dışına doğru bir yolculuk olur. Umre ise; Harem´in içinde eda edildiği için umre ihramına Harem´in dışındaki her yerde girilebilir.[11]