sumeyye
Wed 16 February 2011, 09:50 pm GMT +0200
Hac Yolculuğu:
Şâh Veliyyullah, on iki yıllık bir tedris hayatından sonra otuz yaşında, siyasî kargaşalara ve yol güvenliğinin bulunmamasına rağmen deniz yoluyla 1143 senesinde Hicaz’a gitti. Bu yolculuğu ile o, manevi iştiyakını gidermenin yanında ilmini artırmak, İslâm âlemini tanımak ve ufkunu genişletmek istiyordu. Bu vesileyle İslâm âleminin kalbini ve merkezini tanıyacak, dünyanın dört bir yanından oraya gelen seçkin insanların, değerli âlimlerin ilim ve irfanlarından yararlanacak, tecrübe ve fikirlerinden istifade edecekti. Onun bu yolculuğunun ve orada ikametinin, ilim, fikir, irşad ve tecdit hayatında çok Önemli tarihî bir yeri vardır. Bu, onun hayatı için yeni bir kapı, iki dönem arasını kesin ayıran bir çizgi kabul edilir. On dört ay kadar süren bu ikameti esnasında ilmî ve aklî melekeleri -şayet Hindistan’da kalacak olsaydı hiçbir zaman ulaşamayacak olduğu- en yüksek mertebesine çıkmıştır. Elbette ki böyle bir gelişme için Haremeyn-i Şerîfeyn gibi evrensel bir mekana ihtiyaç vardı. Bu esnada hadis ilmini geniş ve derinlemesine etüd etti. Çeşitli ülke ve şehirlerden buraya toplanmış olan büyük hadis üstadlarından bu ilmi ikmal etti. Onun ıslâh ve büyük tecdîd faaliyetinin köşe taşım buradaki hadis tahsili teşkil eder. Son asırlarda çok az insanın ulaşabildiği içtihad mertebesine ulaşması yine bu sayede olmuştur. Şeriatın sırlarına vakıf olması, onun maksat ve gayelerine ulaşması, hadis ile fıkhı birleştirme konusundaki başarısı ise, asırlardır hiçbir kimsenin ulaşamadığı bir nokta olmuştur.
15 Zilkade günü Mekke’ye giren Şah Veliyyullah Dihlevî, ulema ve öğrencilerin isteği üzerine Mescid-i Haram’da, Hanefî mihrabının yanında ders vermeye başladı. Pek çok insan bu derse katıldı.
Şah Veliyyullah Dihlevi’ın Haremeyn-i Şerîfeyn’deki Hocaları:
Şâh Veliyyullah, Mekke ve Medine’deki hocalarını, mürşidlerini tanıtmak, onların hayat hikayelerinden söz etmek için “İnsânu’l-ayn fi meşâyihi’l-Haremeyn” adında bir risale yazmıştır. Bu risalede özel mürşidi olan ve kendisine büyük iyiliği dokunan sevgili hocası Şeyh Ebû Tâhir Muhammed b. İbrahim el-Kürdî el-Medenî’ye geniş yer ayırmıştır. Özel değer taşıyan hocaların, mürşidlerin, üstün yetenekli öğrenciler üzerinde derin tesiri olur, onların duygu, düşünce ve görüşlerinde derin izler bırakır. Şeyh Ebû Tâhir de öyle olmuş ve Şah Veliyyullah Dihlevî üzerinde önemli etkide bulunmuştur.
Bu zat, büyük bir muhaddis olmasına rağmen sufiyyeye karşı hüsnüzannı vardı, onları eleştirmekten, ayıplamaktan geri dururdu.
Burada bir noktaya temas etmekte yarar vardır. Şeyh Ebu Tâhir’in babası Şeyh İbrahim el-Kûrânî, Şeyhülislâm İbn Teymiyye’yi müdafaa eden bir âlimdi. Aynı zamanda o, mutasavvıflardan sâdır olan ve ilk bakışta hulul, ittihad (birleşme) ve ayniyet ifade eden sözlerini de teville savunurdu.
İmam Şâh Veliyyullah’ın kitaplarında Şeyhülislâm îbn Teymiyye’yi övmesi ve onu savunmasında, Ebû Tâhir’den hadis almış olmasının elbette bir payı ve etkisi olacaktır. Tabiîdir ki Ebû Tâhir de bu tavrı babası Şeyh İbrahim el-Kûrânî’den tevarüs etmiş olacaktır.
Şah Veîiyyullah Dihlevî, Şeyh Ebû Tâhir el-Medenî’den muhtemelen bütün sûfi hırkalarını havi bulunan hırka (hil’at) da giyindi.
Şah Veliyyullah Dihlevî’nin Hicaz’daki ikinci üstadı, kendisinden icazet aldığı Mekke müftüsü Şeyh Taceddin el-Kal’î’dir. Hadis konusunda ilminin çoğunu Şeyh Abdullah b. Salim el-Mısrî’den öğrendi. Sahîhayn’ı, Şeyh el-Uceymî’ye okudu ve ondan genel mutlak icazet aldı. Şeyh Ahmed en-Nahlî, Şeyh Muhammed Vefdullah el-Mâlikî ve daha başkalarından da icazet aldı.