- Hac Bölümü

Adsense kodları


Hac Bölümü

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Sun 9 October 2011, 07:49 pm GMT +0200
15-) Hac Bölümü
(Kitâbu'l-Hacc)
                                       
 
758-) İbni Ömer (r.a.)'dan. Bir kimse Rasûiüllah (s.a.v.)'e: "İhra­ma girmiş bir kişi hangi elbiseyi giyebilir?" diye sordu. Rasûiüllah (s.a.v.) de şöyle buyurdu: "Ne sarık sarınız, ne bornoz türü başlıklı elbise, ne don-şalvar, ne gömlek, ne de kapalı mest türü ayakkabı giyiniz. Ancak arkası açık terlik (na'l) türü bir şey bulamaz ise bun­ların topuktan aşağısını kessin. Ne za'feranla ne vers veren bit­ki) ile boyanmış bir elbise de giymeyiniz." [791]


759-) İbni Abbas (r.a.): "Rasûiüllah (s.a.v.)'i, hutbe verirken işit­tim, ihramlıyı kastederek: "Don-şalvar giymek, İzar bulamayana; ka­palı mest türü ayakkabı da, arkası açık terlik (na'l) türü bir şey bu­lamayan içindir" buyuruyordu" demiştir[792]


760-) Ya'lâ b. Ümeyye (r.a.) Hz. Ömer (r.a.)'a: "Hz. Peygamber (s.a.v.)'e vahiy inerken bana göstersen." dedim, Hz. Peygamber (s.a.v.) yanında bir bölük ashabı ile (Mekke üe Taif arasındaki) Cirâne'de iken bir adam geldi ve: "Ey Allah'ın Rasûlü, koku sürünmüş halde iken umre için ihrama giren bir kimse için ne dersin?" dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.) bir müddet sustu, kendisine vahiy gelmişti. Bu sırada Ömer (r.a.) Ya'lâ'ya işaret eti. Ya'lâ hemen geldi. Rasûiüllah (s.a.v.)'in üze­rinde kendisine gölgelik yapılmış bir kumaş vardı. Ya'lâ başını gölgeli­ğin içine koydu. Bir de baksa ki, Rasûiüllah (s.a.v.)'in yüzü kıpkırmızı °Jmuş hırıltılı ses çıkarıyordu. Sonra vahyin etkisi giderildi: "Umreden soran kimse nerede?" buyurdu. Adam çağrılıp getirildi, Rasûiüllah ..a ' "Üzerindeki kokuyu üç defa yıka cübbeni de çıkar ve »zerine hacda giydiğin şey/eri umrede de giy" buyurdu. [793]


761-) İbni Abbâs (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine halkı için: ul-Huleyfe'yi, Şam halkı için: Cuhfe'yi, Necd halkı için Karnu'l-Menâzil'i,Yemen halkı İçin: Yelemlem'i ihrama girme yeri (mikat) olarak belirledi. Bu yerler aynı zamanda buranın halkı olmayıp da, hac veya umreye bu yön­den gelenlerin de mikatıdır. Bu mikat yerleri ile Mekke arasında olanlar ise bulundukları yerden ihrama girerler, Mekkeliler de Mekke'den ihrama gi­rer." demiştir. [794]


762-) Abdullah b. Amr (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Rasûiüllah (s.a.v.): "Medine halkı, Zü'İ-Huteyfe'de ihrama girer. Şam halkı, Cuhfe'de ihrama girer. Necd halkı,  Kam'da ihrama girer

Rasûiüllah (s.a.v.)'in, Yemen halkı, Yeiemlem'de ihrama girer, diye bu­yurduğu da bana ulaştı"[795]

 

763-) Abdullah b. Ömer (r.a.)'dan: "Rasûiüllah (s.a.v.)'in telbiyesi "Lebbeyk Allahümme Lebbeyk. Lebbeyke Lâ Şerike Leke Lebbeyk. İnne'hHamde ve'n-Ni'mete Leke ve'i-Müfk. Lâ Şerike Leke («Allah'ım davetine icabet ettim, davetine icabet ettim. Senin hiçbir ortağın yoktur. Sana icabet ettim. Şüphesiz hamd, nimet ve ha­kimiyet senindir. Senin hiçbir ortağın yoktur)" şeklindedir." [796]

 

764-) İbni Ömer (r.a.): "Rasûiüllah (s.a.v.)'i saçını yapışkan bir mad­de ile birbirine toplamış yüksek sesle telbiye getirirken dinledim." demiştir. [797]

 

765-) Yine İbni Ömer (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.) mescidin yanın­dan başka bir yerde telbiye getirmedi." demiştir. Kendisi mescidden, Zü'1-Huleyfe'deki mescidi kasdetmiştir. [798]

 

766-) İbni Ömer (r.a.)'a: "Senin, tavaf ederken sadece Yemen tara­fındaki iki kenara (Rökn-ö YemânîYe) dokunduğunu gördük. İhramda da tabak­lanmış deriden terlik giyer gördük, san boya ile boyandığını gördük, Mekke de iken halk hilali gördüklerinde (zm-mcce'nin başmda) ihrama girerken senin Arafeden bir önceki gün (züi-mcce'nin 8. günü) ihrama girdiğini gördük" denildi. Abdullah b. Ömer (r.a.): "Şöyle açıklayayım, Kabe'nin kenarları hususunda Rasûiüllah (s.a.v.)'i sadece Yemen tarafındaki iki köşeye (Rükn-üdokunurken gördüm. TabakJanmış deriye gelince, ben Rasûiüllah (s.a.v.)'i üzerinde tüyleri kalmamış deriden terlik giydiğini ve bunun içinde de abdest aldığını gördüm dolayısıyla ben bunu giymeyi severim. Sarı boyaya gelince, ben Rasûlüllah (s.a.v.)'i bununla boyandığını gördüm bu nedenle ben bununla boyanmayı severim. Hilal konusuna gelince, ben Rasûlüllah (s.a.v.)'i bineğinin kendisini götüreceği zamana kadar (Arafat'a çıkmaya hareket edene kadar) ihrama girmediğini gördüm" demiştir. [799]

 

767-) İbni Ömer (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.)'i Zü'1-Huleyfe'de deve­sine bindiğini, devesi kalkıp doğrulana değin telbiye getirdiğini gör­düm." demiştir.

(Teibiye: Lebbeyk Allahümme Lebbeyk...demektir. 763 ve 838. haclisllere bakınız.) [800]

 

768-) Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hanımı Aişe (r.a.): "Rasûlüllah (s.a,v.) İhrama girerken ihramı için, (traş oiup, şeytan taşladıktan sonra) Kabe'yi' tavaf etmeden önce ihramdan çıkarken, ihramdan çıkışı için kendisine' koku sürerdim." demiştir. [801]

 

769-) Hz. Aişe (r.a.)î "Rasûlüllah (sia.v.ye ihrama girerken, İhramdan gkarken ellerimle (kanşık kotu) zerîre kokusu sürerdim." demiştir. [802]

 

770-) Aişe (r.a.): "Hz, Peygamber (s.a.v.)'in ihramda iken saç ay­rımındaki kokunun parıltısını sanki görür gibiyim" demiştir. [803]

 

771-) Hz. Aişe (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.)'e bulabildiği en gü­zel kokuyu kendisine sürerdim. Öyleki kokunun parıltısını sakal ve sa-Ç'nda hissederdik." demiştir.[804]

 

772-) "Rasûlüilah (s-a-v-)'e koku sürerdim, kendisi arını dolaşır (onlarla birleşir) sonra sabahleyin ihrama girmiş sırada ihramından kokular yayılırdı." demiştir.iken (avladığı) yaban eşeği hediye etmiş fakat Rasûlüllah kabul etmemiş. Yüzündeki üzüntüsünü görünce: "Biz onu ihramit olduğumuz için sana geri verdik, "buyurmuştur.

(Ebvâ ve Biveddân, Mekke ile Medine arasında bir yer ismidir. Bir sonra gelecek ci­lan hadiste ihramlının av etinden yiyebileceği hükmü çkarken, bu hadiste Efendimiz ken­disine getirilen avı ihramSı olduğu için geri çevirmiştir. Bunun sebebi için, ihramlı olanlara, av kendileri için avlanmadığından dolayı caiz olmuştur. Bu hadiste ise söz konusu avın Rasûlüllah (s.a.v.)'e niyetle avlandığından dolayı ihramlıya caiz olmadığından geri çevir­miştir, denilmiştir. Bir kısım âlimler ise bu hadisten hareketle her ne olursa olsun bütün hallerde ihramlıya av etinin haram olduğunu söylemişlerdir.) [805]

 

774-) Ebû Katâde (r.a.), şöyle demiştir: "Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikte yola çıktık, Kâha mevkiine vardığımızda kimimiz ihramlı kimimiz de ihram-sız idi. Arkadaşlanmın bir şeye baktıklarını gördüm, o tarafa baktım ne gö­reyim yaban eşeği. Hemen atımı eğerleyip mızrağımı alarak bindim ama kırbacım düşüverdi. Arkadaşlarıma: "Kırbacımı alıverin" dedim. Kendileri ihramlı idiler, bu yüzden: "Vallahi sana bu konuda yardım edemeyiz" dedi­ler. Ben de inip kendim aldım, atıma bindim ve bir tepenin gerisinde yaban eşeğine arkasından yetişip mızrağımla yaralayıp kestim. Daha sonra arka-daşlanma getirdim. Arkadaşlanmın bir kısmı: "Yiyiniz" dedi. Bir kısmı da: "Yemeyiniz" dedi, Hz. Peygamber (s.a.v.) ilerimizde idi, atımı mahmuzlayıp kendisine yetiştim: "Helaldir, buyurdu"[806]

 

775-) Ebû Katâde (r.a.) anlatır: "Hudeybiye yılında Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikte yola çıktık. Arkadaşlarım ihrama girdi fakat ben gir­memiştim. Bu Sırada (Mekke Üe Medine arasında bulunan) Gaykâ'da düşman Oİdu-ğu haberini aldık. Bunun üzerine o tarafa gönderildik. Arkadaşlarım bir yaban eşeği görmüş, birbirlerine gülüyorlardı. Ben de baktım, onu gör­düm. Hemen atımı üzerine salıp vurarak yakaladım. Arkadaşlarımdan yardım istedim (ihramlı olduklarından) bana yardım etmek istemediler. Sonun­da bu avdan hepimiz yedik. Düşman bizi Rasûlüllah'ın bulunduğu hattan keser endişesiyle dönüp Rasûlüllah (s.a.v.)'e ulaştım. Yolda atımı kah koşturuyor kah kendi yürüyüşüne bırakıyordum. Bu sırada gece yarısı Gıfâr kabilesinden bir kimse ile karşılaştım: "Rasûlüllah (s.a.v.)'i nerede bırakmıştın?" dedim: "Ta'han'da. Kendisi Sukyâ'da öğle uykusuna yata-

Cağını Söylemişti." dedi. (Ta'han: Mekke yolu üzerinde subaşıdır. Sukyâ ise Mekke ile Medi­ne araanda bir koydur.) Nihayet Rasûlüllah (s.a.v.)'e ulaşıp yanına geldim ve: "Ey Allah'ın Rasûlü, ashabın beni gönderdiler, sana Allah'ın selâm, bere­ket, ve rahmetini söylüyorlar. Şu anda kendileri düşmanın sizinle arala­rındaki hattı kesmesinden endişe ediyorlar. Onları beklesen." dedim. O da bekledi, ben: "Ey Allah'ın Rasûlü, yaban eşeği avladık, yanımda geri kalanı vardır?" dedim. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.) ashabına: "Haydigelin, yiyin, "buyurdu. Kendileri bu sırada ihramlı idiler. [807]

 

776-) Diğer bir rivayette ise: "Rasûlüllah (s.a.v.)'e geldiklerinde: "Bu ava saldırmasını sizden emreden veya avı işaret eden biri var mıdır?" buyurdu. Onlarda: "Hayır." dediler. Rasûlüllah (s.a.v.): "O halde onun etinden geri kalanını yeyiniz." buyurdu.

(İhramda iken avlanmanın yasaklığı konusunda Allah şöyle buyurur: «Ey îman edenler, ihramda iken av öldürmeyiniz. Sizden kim bilerek öldürürse öldürdüğünün dengi olan bir hayvan cezası vardır. İçinizden iki adi! kişinin karar vereceği, Kabe 'ye u-laşacak bir kurban yahut yoksuilan doyurma keffareti ya da buna denk oruçtur.» (Maide: 95) [808]

 

777-) Hz. Aişe (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Beş hayvan vardır ki bunların tümü fâsıktir, harem bölgesinde bile öldürülür. Bunlar karga, çaylak, akrep, fare, saldırgan köpektir, "buyurmuştur. [809]

 

778-) İbni Ömer (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.), şöyle buyur­muştur: "Beş hayvan vardır ki bunlar harem bölgesinde iken de ihramlı iken de öldürülmesinde bir sakınca yoktun Fare, ak­rep, karga, çaylak ve saldırgan köpek"[810]

 

779-) Hz. Peygamber (s.a.v. )'in hanımı Hafsa (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.), şöyle buyurmuştur: "Beş hayvan vardır ki bun­ların tümü fâsıktır, öldürülmelerinde bir sakınca yoktur: Akkarga, çaylak, fare ve saldırgan köpek"

Diğer bir rivayette ise: "Alamazda öldürülmesinde de bir sa yoktur" ilavesi vardır.

 (Bu hayvanlara fâsık denilmesinin sebebi kelimenin sözlük anlamından dolayı­dır. Fâsık, keiime anlamı olarak çıkan demektir. Bu hayvanların harem bölgesinde bi­le öldürülmesine müsade edildiğinden dolayi öldürme yasağı içerisinden çıkan hay­vanlar olduğu için fâsık (=çıkan) denilmiştir. Yahut da İnsanlara zararları dokunup faydalı olmaktan çıktıklarından dolayı da fâsık denilmiştir.

Söz konusu hayvanların hadiste beş tanesi zikredilmişse de, diğer hadislerde başka hayvanların zikredilmesi nedeniyle sayı sekize kadar çıkmaktadır. Diğer hay­vanlarla birlikte öldürülmesi bildirilen hayvanların başlıcaları şunlardır: Akrep, yılan, fare, keler, çaylak, karga, alaca karga, saldırgan köpek.

Hadiste bildirilen hayvanların dışındaki zararlı hayvaniar da buna kıyasla öldürülebîlir, denilmiştir. Söz gelimi çaylağa kıyasla kartal, şahin; saldırgan köpeğe kıyas­la aslan, kaplan, sırtlan, pars vs.Bir kısım âlimler ise öldürülebiiir hayvanlann sadece hadislerde bildirilenlerle sınırlı olduğunu söylemişlerdir. Ancak değişik hadislerde farklı hayvanîann zikredilmesi öldürüle­cek hayvanlann sınırlı olmadığını gösterir. Zarar verme ve saldîrgan olma ortak özellikleri olduğu için bunlara benzeyenler de zararlı olduğu sürece öldürülür.) [811]

 

780-) Ka'b b. Ucre (r.a.) anlatır: "Hudeybiye'de Rasûtüilah (s.a.v.) başımın ucunda durdu, bu sırada başımdan bitler uçuşuyordu. Bunun üzerine: "Başındaki haşereler seni rahatsız ediyorlar her­halde?" buyurdu: "Evet" dedim: "O halde başını tıraş et." buyur­du. «İçinizden hasta olan veya başında rahatsızlığı olan kimse oruç, sadaka veya kurbandan olmak üzere fidye verir.» (Bakara: 196) ayeti benim hakkımda indirildi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.): "Üç gün oruç tut, yahut altı fakire bir ferak sadaka verya da kolayına gelen bir kurban kes. "buyurdu.

(Ferak üç sa1 karşılığı ölçü birimidir. Bir sa' yaklaşık üç kg.'dır.) [812]

 

781-) Yine Ka'b b. Ucre (r.a.)'dan gelen bir başka rivayette ise: "Ayet Özellikle benim hakkımda indi, ama sizi de içerisine alır." demiştir. [813]

 

782-) İbni Abbas (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.), ihramlı iken hacamat olmuştur. [814]

 

783-) İbni Buhayne (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) ihramlı ikenLahyu Cemel'de başının ortasından hacamat oldu." demiştir.(Lahyu Cemei Mekke ile Medine arasında Medine'ye daha yakın bir mevkidir. Hacamat, belirli usullerle vücudun belirli yerlerinden kan almaktır. Hacamat hakkında aeniş bligi için DİA "Hacamat" maddesine veya "Sahîh-i Buharı" Muhtasarı Tecrîd-i Sarih" isimli çalışmamadaki 1964. hadisin açıklamasına bakabilirsiniz.) [815]

 

784-) Abdullah b. Huneyn anlatır: "Abdullah b. Abbâs (r.a.) ile Misver b. Mahrame (r.a.) Ebva denilen yerde anlaşmazlığa düştüler. Abdullah b. Abbâs (r.a.): "İhramlı başını yıkayabilir." dedi. Misver (r.a.) ise: "İhramlı başını yıkayamaz." dedi. Bunun üzerine Abdullah b. Abbâs (r.a.) beni Ebû Eyyüb e!-Ensârî (r.a.)'a gönderdi. Kendisini kuyunun başındaki iki direk a-rasında bir elbise ile perdelenmiş yıkanırken buldum, selâm verdim: "Bu gelen kimdir?" dedi: "Ben, Abdullah b. Huneyn. Abdullah b. Abbâs, beni "Rasûlüllah (s.a.v.) ihramlı iken başını nasıl yıkardı?" diye sormam için sa­na gönderdi." dedim. Ebû Eyyûb (r.a.) elini elbiseye koyup aşağı indirdi, bu suretle başını gördüm. Sonra kendisine su döken kimseye: "Su dök" dedi. O da başına su döktü. Sonra ellerini öne ve arkaya çekerek başını oğuşturdu: "Rasûlüllah (s.a.v.)'i böyle yaparken gördüm," dedi. [816]

 

785-) İbni Abbâs (r.a.) anlatır: "Arafat'ta hac sırasında bir adam Rasûlüllah (s.a.v.)'in yanında vakfe yaptığı sırada birden devesinden düşüp, boynu kırıldı (ve öldü) Hz. Peygamber (s.a.v.): "Su ve Si dr ile yıkayıp iki bez (ihramı) içerisine kefenleyin koku sürmeyin başını da örtmeyin, çünkü o kıyamet günü (ihramıyia) telbiye getirerekdiriltilecektir. "buyurdu."

(İhramda İken vefat eden kimsenin kefenlenmesi konusunda değişücyaklaşrm-lar vardır. İmam Safi, Ahmed b. Hanbel ve bir kısım âlimler yukarıdaki hadisi deli! getirerek İhramda iken vefat eden kimsenin başı açık olarak ihramıyla defnedileceğini söylemişlerdir. Diğer tarftan İmam Mâlik, İmam Azam Ebû Hanife ve bir kısım âlimler ise bu hadisdeki uygulamanın gene! değil özel bir uygulama oldu­ğunu belirterek ihramda iken vefat eden kimsenin kefenlenmesinde farklı uygulama­ya tabi tutulmayacağını belirtmişlerdir.) [817]

 

786-) Hz. Aişe (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.) Dubâa bintü Zübeyrln yanı­na girdi ve: "Herhalde haccetmek istemiştin?" dedi. O da: "Vallahi hastalıktan başka hiçbir (mazeret) bulamıyorum" dedi. Bunun üzerine: "Sen hocanı yap ve: "Allah 'im, ihramdan çıkış yerim beni alıkoyduğun yere kadar olsun" diyerek şart koş " buyurdu. (Kureyş kabilesinden oian) °ubâa, (Köleasıih) Mikdâd b. Esved'in hanımı idi." demiştir. [818]

 

787-) Hz. Aişe (r.a.): "Zü'l-Hiccenin hilalini gözetleyerek Medine'­den hacc etmeye çıktık. Rasûlüllah (s.a.v.): "Kim umre için ihrama girmek isterse girsin. Eğer ben de yanımda kurban getirmemiş ofsaydım umre için ihrama girerdim" buyurdu. Müslümanların bir kısmı umre için diğer bir kısmı da sadece hac için ihrama girdi. Ben umre için ihrama girenlerdendim. Arefe günü, bana âdetimi görürken ulaştı ben de durumu Hz. Peygamber (s.a.v.)'e ilettim: "O zaman umreni bırak saçını çöz ve tara sonra da Hac için ihrama gir" buyurdu. Ben de böyle yaptım. Mina'dan ayrıldıktan sonraki gelen ve Hasbe'de konaklanılan gece geldiğinde kardeşim Abdurrahman b. Ebi Bekr'i (umre ihramına girmem için) benimle gönderdi. Ten'im mevkisine çık­tım. Bozduğum umrenin yerine tekrar umre için ihrama girdim." demiş­tir. (Hadisi Hz. Aişe (r.a.)'dan rivayet eden) Hişam b. Urve: "Başladığı ilk umreyi bozmasından dolayı ne kurban, ne oruç ne de sadaka verme gibi dini bir ceza geldi." demiştir. [819]

 

788) Hz. Aişe (r.a.) anlatır: "Sadece haccetme niyetiyle Medine'­den çıktık (Mekke yakınlarındaki) Şerifte bulunduğumuzda âdetim geldi. Bu sırada Rasûlüllah (s.a.v.) yanıma girdi ben ağlıyordum: "Neyin var âdet mi gördün?" buyurdu "Evet" dedim. O da: "Bu, Allah'ın, Â-dem'in kızlarına yazdığı bir yazgıdır. Kalk hacctn gereklerini yerine getir ancak Kabe'yi tavaf etme" buyurdu. Rasûlüllah (s.a.v.) hanımları namına sığır kurban etti" demiştir. [820]

 

789-) Hz. Aişe(r.a.) anlatır: "Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikte hac zama­nındaki hac aylannda ve hac gecelerinde Medine'den haccetmek için gktık (Mekke yakmianndaki) Şerifte konakladık. Rasûlüllah (s.a.v.) ashabının karşısına çıktı ve: "Sizden kimin yanında kurbanı yoksa (hac niyetini bozup önce) umre yapmak istiyorsa hac niyetini bozup önce umre yapsın, an­cak kurban getirmiş ise hac niyetine devam etsin," buyurdu. Bu­nun üzerine ashabtan, hac niyetini bozup önce umre yapan da oldu, yap­mayan da oldu. Rasûlüllah (s.a.v.) ve ashabından bir kısım kimseler ki bunlar kurban getirme imkanına sahip kimselerdi, yanlarında kurbanlarıolduğundan umre yapamadılar. Sonra Rasûlüllah (s.a.v.) benim yanıma girdi, ben de ağlıyordum: "Ey kadın, seni ağlatan nedir?" buyurdu: "Ashabına söylediğin sözünü duydum, ben umre yapmaktan alıkonuldum." dedim: "Neyin var?"dedi: "Namaz kılamam" dedim: "Sana zararı yok. Çünkü sen Âdem'in kızlarından bir kadınsın. Allah, onlara yazdığı yazgıyı sana da yazdı. Haccını yap belki Allah seni umre ile de nzıkiandınr."buyurdu. Neticede hacılarla Arafat'a çıktık, farz tavafı yap­tım, sonra Mina'dan son dönüşte beraber yola gktım. Muhassab'a indiğin­de kendisiyle biz de inip konakladık. (Kardeşim) Abdurrahman b. Ebî Bekr'i çağırıp: "Kardeşinle harem sınırlarından çık, umre için ihrama gir­sin (umreden) sonra ihramdan çıkın ve buraya gelin, ben gelene ka­darikinizi burada bekliyorum."'dedi. Umre için yola çıktık, ihram ye­rinden ayrılıp, tavafı da bitirdikten sonra seher vakti yanına geldim: "Um­reyi bitirdiniz mi?" buyurdu: "Evet" dedim. Ashabına Medine'ye hareket etmelerini bildirdi, arkasından halk hareket edip Medine'ye doğru yürüdü." [821]

 

790-) Yine Hz. Aişe (r.a.)'dan gelen bir başka rivayette ise: "Hz. Peygamber (s.a.v.) ile birlikte sadece hacc etmek fikriyle yola çıktık. Mekke'ye geldiğimizde Kabe'yi tavaf ettik. Hz. Peygamber (s.a.v.) kur­ban getirmeyenlerin ihramdan çıkmasını emretti, bunun üzerine kurban getirmeyenler ihramdan çıktı. Hanımları da kurban getirmediklerinden ihramdan çıktılar. Safiyye de: "Hac kervanını Medine'ye hareketten alı­koyduğumu zannediyorum." dedi. (Çünkü veda tavafını yapmadan adeti gelmişti.) Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.): "Hayda! Sen kurban bayramı gününde farz tavafını yapmadın mıydı?" buyurdu: "Evet yaptım" dedi: "Öyleyse sorun yok, haydi yola koyul" buyudu. [822]

 

791-) Abdurrahman b. Ebi Bekir (r.a.)'dan. Hz. Peygamber kendi­sine Hz. Aişe (r.a.)'yı bineğinin arkasına bindirip Ten'im'den ihrama gi-np umre yaptırmasını emretmiştir. [823]

 

792-) Câbir b. Abdullah (r.a.) anlatır: "Hz. Peygamber (s.a.v.) ve as~ abl hac için ihrama girmiş ve Hz. Peygamber (s.a.v.) ile Talha'nın dışındahiçbir kimsenin yanında kurbanı yoktu. Ali de (görevli gittiği) Yemen'den ya­nında kurbanı ile geldi ve: "Hz. Peygamber (s.a.v.)'in girdiği ihram şekliyle ihrama girdim" dedi. Hz. Peygamber (s.a.v,) yanında kurbanı oianiarın dı­şındaki ashabına, hac niyetiyle girdikleri ihramlarını umreye çevirmelerini, tavaf edip tiraş oiarak ihramdan çıkmalarını emretti. Onlar da: "Etekleri­mizden meni damlar haldeyken Mina'ya mı gideceğiz?" dediler. (Burada söyle­nilmek istenilen, bir kimse hac !çln Mekke'ye gelip, ihrama girdiğinde hac ibadeti bitene değin ihramlıya haram şeyler hiçbir zaman helâl olamaz, bunun en üst noktası da cinsi birleşmedir. Ashab ihrama gir­miş, şimdi de bu ihramdan çıkmalan bir süre ihramsız dolaşmaları isteniliyordu, bunu biraz yadırgamışlardı) Bu söz Hz. Peygamber (s.a.v.)'e ulaştı, o da: "Geçmişte size em­rettiğim şeyin durumunu önceden biiebiiseydim, ben de kurban getirmezdim. Eğer yanımda kurban olmasaydı, ben de ihramdan"buyurdu.

(Geçmişte size emrettiğim şeyin durumu demek "şimdi öğrendiğim hac ayla­rında umrenin de yapılabileceğini önceden öğrenebilseydtm." demektir.) [824]

 

793-) Cabir b. Abdullah (r.a.), şöyle demiştir: "Hz. Peygamber (s.a.v.), Ali'ye ihramında kalmasını emretti. Ali b. Ebû Talib, Yemen'deki görevinden gelmişti. Hz. Peygamber (s,a,v.), kendisine: "Ey Ali ne ile ihrama gir­din?"'buyurdu: "Hz, Peygamber (s.a.v.)'in girdiği ihram ile" dedi: "Kurba­nını getir ve ihramlı kal" buyurdu. Ali de kurbanını getirdi." [825]

 

794-) Câbir b. Abdullah (r.a.)'dan. Sürâka b. Mâlik b. Cu'şum (r.a.) Rasûlüliah (s.a.v.)'le Akabe Cemresi'ne taş atarken karşılaşmış ve: "Ey Al­lah'ın Rasûlü, hac aylarında umre yapmak sadece size mahsus bir şey mi­dir?" demiş, o da: "Hayır, sonsuza «^Aenfcase "buyurmuştur. [826]

 

795-) Hz, Aişe (r.a.)'dan. Kureyş ve Kureyş'e tâbi olanlar Müzdeiife'de vakfe yaparlar, kendilerine: "Hums" adı verilirdi. Bu arada diğer Araplar ise Arafat'ta vakfe yaparlardı. İslâm gelince, Allah Pey­gamberine Arafat'a çıkıp orada vakfe yapmasını emretti. İşte bu emir: «Sonra insanların dönüp geldikleri yerden, siz de dönüp geli­niz...» (Bakara: 199) ayetindedir." [827]

 

796-) Cübeyr b. Mut'im (r.a.) anlatır: "Devemi kaybetmiştim, arefe günü aramaya çıktım, bir de baktım ki Hz. Peygamber (s.a.v.) Arafat'ta vakfe yapmaktadır, ben: "Vallahi, bu Hums'dur, onun buradane işi var?" dedim.

(Bilindiği gibi Hz. İbrahim (a.s.) haccın nasıl yapılacağını etrafındakilere Öğret­miş, ondan sonra geien nesiller hac ibadetinin şeklini kısım kısım bozup değiştirmiş­lerdir. Bu değişikliklerden birisi de güya İbrahim (a.s.)'ın yakınları Arafat'a vakfeye gitmeyip Mekke'de harem sınırlarında vakfe yaparlar, düşüncesidir. Bu kimselere de "Hums" denilmiştir. (Bir önceki hadise bakınız) Bir nevi ruhban aristokrat sınıf oluyor. Kureyş kabilesi kendilerinin Hums olduğunu iddia ederdi, Efendimiz (a.s.) hac konu­sunda, İbrahim (a.s.)'ın uygulamalarına ters düşen keyfi birtakım davranışları kaldır­dığı gibi "Hums" uygulamasını da kaldırmıştır. Cahiliye uygulamalarından bir diğeri de güya Kabe'yi tavaf eden kimseler kendi elbiseleri ile tavaf edemezler, ancak Hums olan kimselerin elbiselerini giyerek tavaf edebilirlerdi. Hums olan erkek veya kadın hac için gelenlere iltifat oiarak tavaf süresince elbiselerini verirler, böylece ta­vaf yapmış olurlardı. Eğer hacılar Hums kimselerden elbise alamazlarsa kendi elbise­leriyle tavaf edemeyeceklerinden dolayı çıplak olarak tavaf etmeleri gerekirdi.) [828]

 

797-) Ebû Musa (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Rasûlüliah (s.a.v.)'in ya­nına geldim, kendisi Bahtâ'da devesini çökertmiş konaklıyordu: "İhrama ne niyetle girdin?" buyurdu: "Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ihrama girdiği niyetle" dedim: "Kurbanlık getirdin "buyurdu: "Hayır" dedim: "O zaman, Kabe'yi tavaf et Safa ve Merve arasını say et sonra da ih­ramdan buyurdu, Ben de Kabe'yi tavaf ettim, Safa ve Merve arasını say ettim sonra kabilemden bir hanımın yanına geldim. Başımı tarayıp yı­kadı. Ebû Bekir'in halifeliği dönemlerde halka bu şekilde fetva veriyordum, Ömer'in halifeliği dönemde de halka bu şekilde fetva veriyordum ki, bir haç mevsiminde ayakta dururken bana bir kimse geldi ve: "Müminlerin Emirtnjr., hac ibadeti konusunda yeni bir şey getirdiğini bilmiyorsun her­halde" dedi. Ben de: "Ey insanlar, her kime bir fetva vermiş isek biraz ya­vaş olsun. Bakın işte Müminlerin Emin yanınıza gelmektedir, kendisinin di­yeceklerine uyunuz" dedim. Yanımıza geldiğinde: "Ey Müminlerin Emiri, hac ibadeti konusunda getirdiğini yeni bir şey nedir?" dedim: "Eğer, Allah-m kitabın alırsak Allah: «Hac ve umreyi, Allah için tamam yapınız buyurmuştur. (Bakara:196) (Allah başlanılan bir şeyin tamamlanmasını emretmekte­dir.) Eğer Peygamber'imizin (s.a.v.)'in sünnetini aiırsak Hz. Peygamber (s.a.v.), kurban kesene değin ihramdan çıkmamıştır." dedi."

Diğer bir rivayette ise şöyle demiştir: "Rasûlüllah (s.a.v.), beni Yemen'e göndermişti. Kendisinin hacc yaptığı yılda onunla buluştum. Rasûlüllah (s.a.v.), bana: "Ey Ebû Musa, ihrama girdiğinde nasıl niyet ettin?" buyurdu: "Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ihrama girdiği ni­yetle ihrama girdim" dedim: "Kurbanlık getirdin mi?" buyurdu: "Hayır" dedim: "Haydi git. Kabe'yi tavaf et Safa ve Merve arasını say et sonra da ihramdan buyurdu"[829]

 

798-) İmrân b. Husayn (r.a.): "Allah'ın Kitabında hacda, umreden de faydalanmayı belirten ayet indirilmiştir. Biz bu şekilde bir haca Rasûlüllah (s.a.v,) ile birlikte yaptık, Kur'ân'da bunu haramlayan hiçbir hüküm indirmemiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.) de bunu yasaklamadı, neticede vefat etti. Ama bir kimse kendi görüşü ile dilediğini yapıp söylüyor" demiştir. [830]

 

799-) İbni Ömer (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.) veda haccında umre ile haca birleştirerek temettü haca yaptı ve Kabe'ye kurban getirdi. Zü'i-Huleyfe mevkisinden yanındaki kurbanı önüne kattı. Rasûlüllah (s.a.v.) (bura­da hac işine) başladı ve umre için telbiye getirdi, sonra da hac için telbiye ge­tirdi. Halktan Kabe'ye kurban kesenler kurbanlarını önüne kattı, kimisi de Kabe'ye kurban getirmemişti. Hz. Peygamber (s.a.v.) Mekke'ye geldiğinde halka: "Sizden kim Kabe'ye kurban getirdiyse haccını tamamlayana değin ihramlıya haram olan şeyler kendisine helâl olmaz. Kim kur­ban getirmediyse Beytullah'ı tavaf edip Safa ve Merve'yisay etsin, saçını kesip ihramdan çıksın. Sonra da hac için ihrama girsin. Kim kesecek kurban bulamaz ise hac süresinde üç gün, evine döndü­ğünde de yedi gün oruç tutsun, "buyurdu." demiştir.

(Yüce Allah Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurur: «Hac ve\umreyi Allah için tamam­layın. Eğer engellenmiş olursanız kolayınıza gelen kurban kesin- Kurban yerine va­rıncaya kadar saçınızı kesmeyiniz... Güvene kavuştuğunuz zaman umre ile haca bir­leştirerek umreden de istifade etmek isteyen kolayına gelen kurbanı keser. Kurban kesemeyen ise hac süresinde üç gün, döndüğünüzde de yedi gün oruç tutar bu tam olarak nn gündür. Bu ailesiMescid-iHaram'da oturmayanlar içindir.» (Bakara: ı%)[831]

 

800-) Urve b. Zübeyr'den, o da Âişe (r.a.)'dan. İbni Ömer (r.a.), tarafından rivayet edilen bir önceki hadiste anlatılan; Hz. Peygamber (s.a.v.)'irı umre ile birlikte hac yaptığı ve kendisiyle birlikte halkm da temettü haccı yaptığı Âişe (r.a.)'dan da bildirilmiştir. [832]

 

801-) Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hanımı Hz. Hafsa (r.a.)'dan. Ken­disi: "Ey Allah'ın Rasûlü, Sen umrenden dolayı ihramdan çıkmazken, umre ile ihramdan çıkan kimselerin durumu nedir?" demiş, o da: "Ben saçımı toparlayıp yapıştırdım, kurbanımı belirledim, artık kur­banımı kesene değin ihramdan çıkamam, "buyurmuştur. [833]

 

802-) Nâfî'den. Abdullah b, Ömer (r.a.) kargaşa (fitne) döneminde umre niyetiyle Mekke'ye giderken: "Eğer Kabe'ye ziyaretten alıkonulur-sam, Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikte yaptığımız gibi yaparım" dedi ve umre için ihrama girdi (hac için ihrama girmedi.) Çünkü Rasûlüllah (s.a.v.) de Hudeybiye yılında (hac için değil) umre için ihrama girmişti. Daha sonra Abdullah b . Ömer durum değerlendirmesi yaptı (hacdan alıkonulma nedeniyle

ihramdan çıkma ile umreden alıkonulma nedeniyle ihramdan çıkmayı kastederek): "Bunlarınikisinin de hükmü aynıdır" dedi ve arkadaşlarına döndü: "Bunların ikisi­nin de hükmü aynıdır. Şahit olun ki ben umreyle birlikte hacca niyet et­tim" dedi. Kabe'ye vardığında umre ve hac için tek tavaf etti ve bu ta­vafı yeterli görüp kurban kesti.

(Hadisimizde sözü edilen kargaşa döneminden maksat, Yezid'in Şam ordusu­nun Kabe'yi kuşatma altına aldığı ve daha sonra mancınıkla topa tuttukları zamandır. Bu sırada Kabe kuşatma altında olduğundan dolayı İçeriye kimsenin girmesine izin verilmiyordu. Dolayısıyla Abdullah b. Ömer (r.a.) da hac ibedetini tam vapıp yapa-mayacağmı tam olarak bilemediğinden önceden durum değerlendirmesi yapmıştı. Kuşatma altındaki Kabe'ye girmeyi başardığında ise kısa tutup geri çekilmiştir.) [834]

 

803-) Nâfî'den. Abdullah b. Ömer (r.a.), Haccac-ı Zalimin Abdullah b.Zübeyr (r.a.)'ın üzerine yürüdüğü zamanlar hac yapmak istedi. Kendisine:insanlar arasında savaş vardır seni Kabe'yi ziyaretten alıkoymalarından

korkuyoruz" denildi. O da: "Sizin için, Allah'ın Rasûlünden alacağınız güzelvardır. Rasûlüllah (s.a.v.)'in yaptığı gibi yapanm. Ben, umreye niyetettiğime sizi şahit  dedi ve yola Çlktl, (İhrama girilen Zü'l-Huleyfeye yakın bölge oian) Beydâ topraklannın kenanna vardığında: "Hac ve umrenin durumu birdir. Ben, umremle birlikte hac etmeye niyet ettim ve sizi buna-şahit tu­tuyorum" dedi ve Yolu üzerindeki Kadîd'den Mekke'de hac için kesilecek bir kurban aldı ve hem umre hem hac niyetiyle ihrama girip hareket etti. Mekke'ye vardığında Kabe'yi tavaf etti Safa ve Merve arasını say yaptı bu ibadetleri attırmadı, kurbanını kesmedi, tıraş olmadı ihramdan da çıkmadı nihayet kurban bayramı günü geldiğinde kurbanını kesti traş oldu. İlk yap­tığı tavafın hem umresi hem de haccı için yeteceği görüşüne vardı. Abdullah b. Ömer (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.), böyle yaptı" dedi.[835]

 

804-) Enes (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Hz. Peygamber (s.a.v.)'i hac ve umreye birlikte telbiye getirirken işittim." (Yani girdiği ihrama hem um­re yapmak hem de hac yapmak için girmiştir) Hadisi Enes (r.a.)'dan rivayet eden Bekir b, Abdullah: "Bunu Abdullah b. Ömer'e söyledim: "Sadece hac i-çin ihrama girdi" dedi. Tekrar Enes ile karşılaştım ve Abdullah b. Ömer­'in söylediğini ona anlattım. Bunun üzerine Enes: "Siz bizi çocuk mu sayıyorsunuz, Rasûlüllah (s.a.v.)'i: "Umre ve Hac için telbiye getiriyorum"ö\ye buyururken işittim" dedi."

(Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ifrad haca mı yoksa kıran haccı mı yaptığı konu­sunda değişik yaklaşımlar vardır. îfrad haccı yaptı diyenler hac ve umreyi birleştir-medi, demektedirler. Kıran haca yaptı diyenler, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in Önce İfrad hacana niyet ettiğini daha sonra umreyi de içine katarak kıran haccına çevirdiğini, söylemişlerdir. Yanında kurban getirmeyenlere umre yapıp ihramdan çıkmalarını da­ha sonra hac için tekrar ihrama girmelerini söylemiştir ki, bu da temettü haca olur, kendisi kurban getirdiğinden ihramına devam etmiştir. Gerek kıran haccı gerekse İfrad haccın tek ihramla yapıldığından dolayı kimilerine göre Efendimiz ifrad haccı yapmış kimilerine göre kıran haccı yapmıştır.) [836]

 

805-) İbni Ömer (r.a.)'a: "Umre tavafı için Kabe'yi tavaf edip de Safa ve Merve'yi say etmeyen bir kimse hanımına yaklaşabilir mi?" diye soruldu, o da bunun üzerine: "Hz. Peygamber (s.a.v.) (umre için Mekke'ye) geldi, Kabe'yi yedi kere tavaf etti, Makam-ı İbrahim'in arkasında iki re­kat namaz kıldı ve Safa ile Merve'yi say yaptı. Rasûlüllah (s.a.v.)'de si­zin için güzel bir örnek vardır." demiştir. [837]

 

806-) Muhammed b. Abdurrahman'dan. Irak halkından bir kimse kendisine: "Urve b. Zübeyr'e, "Hac için ihrama giren bir kimse Kâbeyi tavaf ettiğinde ihramdan çıkabilir mi çıkamaz mı?" diye bir soruver. Eğer "ih­ramdan çıkamaz" derse, bir kimse "çıkabileceğini söylüyor" de" demiş. Muhammed b. Abdurrahman, şöyle devam eder: "Bu soruyu, Urve'ye sor­dum: "İhramdan çıkamaz. Hac için ihrama giren ancak hac bitiminde ih­ramdan çıkabilir." dedi: "Ama bir kimse bunun olabileceğini söylüyordu?" dedim: "İyi söylememiş" dedi. Arkasından soruyu soran kimse benimle karşılaştı ve ne cevap verdiğini sordu. Verilen cevabı kendisine bildirdim, o da: "Ona de ki: "Bir kimse, Rasûlüİlah (s.a.v.)'in bunu yaptığını söyledi. Esma ve Zübeyr'in yaptığına ne dersin?" dedi. Ben de, Urve'ye gittim ve bu durumu bildirdim: "Bu kimse kimdir?" dedi: "Bilmiyorum" dedim: "Niye kendisi gelip de bana sormuyor? Herhalde bu adam Iraklı olmalı" dedi: "Bilmiyorum" dedim: "Bu kimse doğru söylememiştir. Rasûlüllah (s.a.v.), haccetmiştir. Bununla ilgili bilgileri bana Âişe anlattı. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in Mekke'ye geldiğinde ilk yaptığı şey abdest alıp Kabe'yi tavaf et­mek olmuştur. Doha sonra Ebû Bekir de haccetmiş, onun da ilk yaptığı şey Kabe'ye tavaf etmek olmuş bundan başkası olmamıştır. Sonra Ömer de aynısını yapmıştır. Daha sonra Osman da haccetti. Onun da ilk yaptığı şey Kabe'yi tavaf olduğunu bundan başkası olmadığını gördüm. Daha sonra Muaviye ve Abdullah b. Ömer de aynısını yaptı. Sonra babam Zübeyr b. Avvâm ile birlikte haccettim. Onun da ilk yaptığı şey Kabe'yi tavaf oldu bundan başkası olmadı. Sonra Muhacir ve Ensarın da böyle yaptığın bun­dan başka bir şey yapmadığını gördüm. Böyle yaptığını gördüğüm en son kimse Abdullah b. Ömer'dir. Hac için girdikleri ihramdan umre ile çıkmadı-taf- İşte Abdullah b. Ömer aralarındadır. Bunu ona sormazlar mı! Geçmiş-terin hepsinin Mekke'ye ayak bastıklarında yaptığı ilk şey Kabe'yi tavaf olup bunun ardından ihramdan çıkmamalarıdır. Annemin ve teyzemin (teyzesi, hz.) Mekke'ye geldiklerinde ilk yaptıkları şeyin Kabe'yi tavaf olduğunu bunun ardından ihramdan çıkmadıklarını gördüm. Annem, bana şunu bil­dirmişti. Kendisi, teyzem, babam Zübey, falan, falan kimseler sadece umre gelmişler, Kabe'nin rukunlannı selamladıktan sonra da ihramdan çık-. . Bu konuda seninle konuşan doğruyu söylememiş, yanılmıştır."

 (Hac yapmak için girilen ihramdan ancak hac ibadeti bittikten sonra çıkılacağını ifade eden bu hadis ifrad hacandan söz etmektedir. Bilindiği gibi ifrad hacctnda sa­dece haccedilir. Temettü haccında olduğu gibi, hac için gelinen Mekke'de önce umre yapılıp arkasından ihramdan çıkılıp daha sonra Arafat'a çıkılacağı zaman tekrar ih­rama girilmez. Mekke'ye gelirken girdiği ihramdan, ancak Arafat'tan dönüp tavaf, say ve diğer hususlar tamamlandıktan sonra çıkılır.) [838]

 

807-) Esma bintü Ebî Bekir (r.a.) Muhassab'daki Hacûn mevkisine her defa uğrayışında: "Allah, Muhammed'e salât eylesin, kendisiyle işte şuraya konaklamıştık. O gün yükümüz az idi, bineğimiz ve erzağımız az idi. Ben, kız kardeşim Aişe, Zübeyr, falanca ve falanca kimselerle umre yapmıştım, Beytullah'a el sürüp tavaf ettiğimiz zaman ihramdan çıkmış­tık. Sonra öğleden sonra hac için ihrama girmiştik." demiştir. [839]

 

808-) İbni Abbâs (r.a.): "Cahiliye döneminde müşrikler, hac ayla­rında umre yapmanın yeryüzünde en büyük günah olduğu görüşünde idiler. Muharrem ayını da Saferayı yapar: "Devenin arkasındaki yara iyi olur, izi kalmaz, Safer ayı da çıkarsa umre yapmak isteyene umre helâl olur." derlerdi.

Hz. Peygamber (s.a.v.) ve ashabı Zü'l-Hicce'nin dördüncü gecesi­nin sabahında hac için ihrama girmiş olarak geidi ve ashaba umre yapmalarını emretti, bunu kendilerinin nazarındaki alışageldikleri uygu­lamaya karşı çok büyük bir şey olarak gördüler ve: "Ey Allah'ın Rasûlü, ihramdan bu çıkışta hangi şeyler helâl olur?" dediler. (Yani onlar ihramiıyahac bitene kadar yasaklar devam eder biliyorlardı. Zira umre için ihrama girip umreden sonra ih­ramdan çıkılsa bile ihram yasaklarının devam ettiğini zannediyorlardı) Rasûlüllah (s.a.v.)de: "İhramdan çıktıktan sonraki bütün helâller şimdi de (hac içinihrama girene kadar) helâldir. "buyurdu.

(1888. hadisin açıklamasında görüleceği gibi müşrikler kendi kafalarından bir­takım şeyler getirerek bunu din olarak sunmuşlardı. İncelediğimiz hadiste bunlardan ikisi açıklanmaktadır. Müşrikler hac aylarında umre yapmazlardı. Hz. Peygamber (s.a.v.) bu yanlış inancı silerek hac ayında umre yapmıştır. 834. hadiste de cahiliyye döneminde Medine halkının, Safa ve Merve arasını say etmeyi günah saydıkları anla­tılmıştır. İslâm, aslı olmayan bu inançları kaldırmıştır.

Bir diğer husus ise içerisinde savaşın yasak olduğu haram ayların yerlerinin değiştirilmesidir. Bu haram aylardan Zü'I-Ka'de, Zü'l-Hicce ve Muharrem ayları peş peşe gelmektedir. Savaş ve kargaşa ortamına alışık olan müşrikler, peş peşe üç ay savaş yapmadan duramazlar, savaşmak İstedikleri zaman Muharrem ayını Safer ayı

sayarak haram aylardan çıktıklarını belirtir ve bu ayda savaş yaparlardı. İbrahim (a.s.) Kabe'nin bulunduğu bölgenin güvenli ve emniyetli olması için dua etmişti. (Ba­kara: 126) Bu aylar, haram ayiar olarak adlandırılmıştır; çünkü Hz. İbrahim (a.s.) za­manından beri, hacıların Kabe'ye barış ve güven içinde gidip-gelmeleri için bu aylar­da cinayet, hırsızlık ve her türlü kanuna karşı davranış şekli yasaklanmıştır. Fakat zamanle Araplar, hile ile bu yasağı çiğnemeye başladılar. Kendi isteklerine uydurmak için ayların normal sırasını değiştirdiler. Eğer hırsızlık yapmak veya kan dökmek is­terlerse haram ayı çiğniyorlar ve yerine başka bir ayı haram ay yapıyorlardı. Müşrik­ler menfaatleri söz konusu olduğunda ben yaptım oldu, mantığı ile değil ayların ye­rini, bazen yılı bile değiştirip 14 ay yapmışlardı. İslâm geldiğinde bu ayları bir düzene koymuş, yılı da on iki ay olarak belirlemiştir.) [840]

 

809-) İbni Abbas (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) ve ashabı Zü'l-Hicce ayının dördüncü günü hac için telbiye getirerek Mekke'ye geldi. Kendisi, yanında kurbanlık getirmeyenlerin hac için girdikleri ihramı umreye çevirmelerini emretti" demiştir[841]

 

810-) Şu'be anlatır: "Bize, Ebû Hamza Nasr b. İmrân ed-Dubeiyy şöyle anlattı: "Temettü haca yaptım ama birtakım kimseler bana, bunu yasakladı. Bunun üzerine İbni Abbâs (r.a.)'a sordum. Bana yapmamı emretti, arkasından bir rüya gördüm ki iki kişi bana: "Kabul görmüş bir hac, kabul edilmiş bir umre" diyorlardı. İbni Abbâs (r.a.)'a anlattım: "Hz. Peygamber (s.a.v.)'in sünnetidir." dedi ve bana: "Yanımda dur, sana malımdan bir hisse vereyim." dedi. Hadisi anlatan Şu'be: "Niçin hisse veriyor?" dedim, o da: "Gördüğüm rüya için." dedi." [842]

 

811-) İbni Cüreyc, şöyle demiştir: "Ata, İbni Abbas'm: "Her kim, Kabe'yi tavaf ederse gerek hac için olsun gerek hac dışında olsun ih­ramdan çıkar" dediğini bana bildirdi. Ata'ya: "Bunu neye dayanarak söylüyor?11 dedim: "Yüce Allah'ın: «Sonra onun ihramdan çıkış yeri Kabe'dir» rHacc: 33) sözüne" dedi: "Ama bu, Arafat'taki vakfeden sonra değil mi?" dedim: "İbni Abbas, bunun Arafat'tan sonra da önce de ola­bileceğini söylerdi. Bu dayanağı, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in veda hac­ında ihramdan çıkmalarını emretmesinden almaktadır" dedi"[843]

 

812-) Muaviye (r.a.): "Ben Rasûiüllah (s.a.v.)'in saçını mişkas ile kestim." demiştir.

(Mişkas hakkında çeşitli tarifler yapılmış, enli uzun ok, ensiz uzun ok denilmiş­tir. Burada söz konusu olan saç kesiminde kullanılabilen kesici bir alet olmasıdır.) [844]

 

813-) Enes (r.a.)'dan. Ali, Yemen'den (Mekke'ye) gelmiş. Hz, Pey­gamber (s.a.v.), ona: "İhrama hangi niyetle girdin?" d\ye sormuş, o da: "Peygamber (s.a.v.)'in, girdiği niyetle" demiş, o da: "Eğer ya­nımda kurban getirmemiş olsaydım (Arafat'a çıkana kadar) ihramdan çıkardım " buyurmuştur. [845]

 

814-) Enes b. Mâlik (r.a.)'a: "Hz. Peygamber (s.a.v.) kaç kez umre yaptı?" diye soruldu: "Dört kez: Müşriklerin engellediği Zü'l-Ka'de ayındaki Hudeybiye Umresi, ertesi yıl anlaşma gereği Zü'l-Ka'de ayındaki umresi (Ka­za umresi,) -zannederim, Huneyn Savaşı'nda ganimetleri dağıttığı sıradaki Grâne Umresi'dir." dedi: "Kaç kez hac yaptı?11 dedim: "Bir kez" dedi. [846]

 

815-) Zeyd b. Erkâm (r.a.)'a: "Hz. Peygamber (s.a.v.) kaç gazve yapmıştır?" denildi: "On dokuz" dedi: "Sen, kendisiyle kaç gazvede bu­lundun?" denildi: "On yedi" dedi (ravi): "Hangisi ilk gazvedir?" dedim: "Uşeyr veya Uşeyra gazvesi" dedi. [847]

 

8I6-) Zeyd b. Erkam (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) on dokuz gazve yaptı. Kendisi Hicret'ten sonra bir defa hacc etti o da Veda Hac-cı'dır, bundan sonra hacc etmedi." demiştir[848]

 

817-) Tabiînden Mücâhid anlatır: "Urve b. Zübeyr ile birlikte mescide girmiştim, baksam ki Abdullah b. Ömer (r.a.) Hz. Aişe (r.a.)'nın odasına doğ­ru oturmuş bu sırada bir kısım kimseler mesddde Kuşiuk Namazı kılıyorlardı. Onlann bu namazlannı sorduk, o da; "Bid'attır." dedi. Sonra arkadaşım: "Rasûiüllah (s.a.v.) kaç kez umre yaptı?" dedi: "Dört kez, bunlardan birisi de Receb ayında idi." dedi. Biz kendisine karşı gkmak istemedik. Bu sırada Mü'minlerin Annesi Aişe (r.a.)'nın odasında dişlerini misvakiadığını duyduk, hemen Urve kalkıp (teyzesine): "Ey Anneciğim, Ey Mü'minlerin Annesi, EbuAhdurrahman'ı (ibni ömeri) duymuyor musun?" dedi. O da: "Ne söylüyor? Rasûlüliah (s.a.v.) dört kez umre yaptı, bunlardan birisi de Recebdadır" diyor dedi. Hz. Aişe (r.a.): "Aliah, Ebû Abdurrahman'a (tom Ömer'e)etsin. Rasûlültah'ın yaptığı umrenin hepsinde bulundu, halbukiReceb ayında asla umre yapmamıştı," dedi. [849]

 

818-) İbni Abbas (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Hz. Peygamber (s.a.v.) (^candan döndüğünde) ve "Ümmü Sinan" denilen Ensariı bir kadına: "Bizimle birlikte haccetmiş olmana engel olan nedir?" buyurdu. Kocası Ebû Sinan'ı kastederek: "Falancanın babası var ya, işte onun su çeken iki deve­si vardı. Bunlardan birisiyle kendisi ve oğlu haccetti, diğeriyle de işçimiz arazimizi suluyor." dedi: "Ramazan ayında bir umre, (sevapça) bir hac­ca veya benimle bir hacca eşittir''buyurdu"

Diğer bir rivayette ise "bir hacc yerini tutar" buyurmuştur.

(Ramazan ayında yapılacak umrenin hacca eşit olması, bu aydaki umreden elde edilecek sevabın önemine dikkat çekmek için olabilir. Yoksa üzerinde hac farzı olan bir kimsenin Ramazanda umre yapmasıyla farz yerine gelmiş olamaz. Nitekim bu konuda icma oluşmuştur. Bu tür özendirmelerin bir benzeri, İhlas suresini oku­manın Kuran'ın üçte birini okumaya denk olduğunu belirten hadistir.

Hadiste bildirilen hükmün sadece ilgili sahabeye özel bir hüküm mü yoksa ümmetin geneiine ait bir hüküm mü olduğu kesin değildir. Aynî, bu konudaki görüşleri zikrettikten sonra hükmün genel olduğunu belirtir.

Hadisteki ifadeler Ebû Dâvûd'da geçen bir hadiste, isminin Ümmü Ma'kıl olduğu bildirilen hanım sahabi için söylenmiştir, âsik: 79) Hadisin sonunda Ümmü Ma'kıl Ümmü Ma'kıl'ın, yukarıdaki hadiste geçen Ümmü Sinan olduğu söylen­mektedir. Bakınız. Aynî, vm. 293) [850]

 

819-) Abdullah b. Ömer (r.a.)'dan: "Rasûiüllah (s.a.v.) Medine'den çıkarken Zü'l-Huleyfe Mescidi'nin yanındaki ağaçlı yoldan çıkar, girer­ken de ağaçh yoldan Medine'ye daha yakın olan Muarras'tan girerdi. Yine Rasûlüllah (s.a.v.) Mekke'ye çıkarken Zü'l-Huleyfe'deki ağaçlık mescidinde namaz kılar, Mekke'den gelirken de yine Zü'l- Huleyfe'de belinin içinde namaz kılar, sabaha kadar burada gecelerdi." [851]

 

820-) İbni Ömer (r.a.)'dan Rasûlüllah (s.a.v.)'in Mekke'ye Bathâ vadisindeki yukarı yokuş yolu Kedâ'dan girdiği, aşağı yokuş yoldan çık­ağı rivayet edilmiştir. [852]

 

821-) Âişe (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.), Mekke'ye girdiğinde yukarı tarafından girir, çıktığında da aşağı tarafından çıkardı.Hadisin ravilerinden Hişam b. Urve: "Babam her iki yönden de gi­rerdi ama daha çok Kedâ'dan girerdi." Demiştir[853]

 

822-) Âişe (r.a.)'dan, Hz. Peygamber (s.a.v.), Mekke fethi yılında Mekke'ye Kedâ'dan girmiş, Mekke'nin yukarısı Küdâ'dan çıkmıştır. [854]

 

823-) Abdullah b. Ömer (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.), Tuvâ'da sabaha kadar geceledi sonra Mekke'ye girdi" demiştir. Abdullah b. Ömer (r.a.) da böyle yaparmış. [855]

 

824-) Abdullah b. Ömer (Nâfîye) şunları da anlatmıştır: "Hz. Peygamber (s.a.v.) Mekke'ye gideceğinde Zû Tuvâ'da konaklar sabah ola­na kadar geceyi burada geçirerek sabah namazını burada kılardı. Rasûlüllah (s.a.v.)'in namaz kıldığı yer burada yapılan mescidde değil de bunun altında bulunan büyük tepe üzerindedir. [856]

 

825-) Yine Abdullah b. Ömer (Nâfîye) şunları da anlatmıştır; "Hz. Peygamber (s.a.v.) Kabe tarafındaki yüksek dağ ile kendisi arasında kalan dağa çık 1 iki yol ağzını kıblesine alıştır. (Abdullah b. ömer (r.a.) bu­rada namaz kılarken iki yol ağzını kıblesine alarak) burada yapılan mescidi tepenin

eteğindeki namazgahının soluna almış olurdu. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in namaz kıldığı yer siyah tepe üzerindeki mescidin altındadır, tepeden on arşın veya buna yakın ayrılıp seninle Kabe arasına düşen dağın iki yol ağzını kıblene alarak namaz kılarsın." [857]

 

826-) İbni Ömer (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.), Kâbeyi ilk tavaf et­tiğinde ilk üç şavtta koşar adımlarla son dörtte de yürüyerek tavaf e-der, Safa ve Merve arasını sayy ettiğinde mesil kısmında koşar adımlar­la say ederdi. [858]

 

827-) İbni Abbâs (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.) ve ashabı (Kaza umresi Mekke'ye geldi. Müşrikler: "Muhammed, Medine'nin humma hasta kendilerini yıpratmış bir halde size geliyor." dediler. Bunun üzerinePeygamber (s.a.v.) ashaba tavafta ilk üç şavtı koşar adımlarla (remelNe) yapmalarım (Yemen tarafı ile Haceru'l-Esved'in bulunduğu) İki köşede İse yürü­yerek tavaf etmelerini emretti. Şavtların tamamını koşarak yapmalarını emretmemesi sadece ashaba karşı şefkatinden dolayıdır." demiştir. (Şavt, Kabe'nin etrafını bir kere dolanmaktır.) [859]

 

828-) Abdullah b. Abbas (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.), müşriklere gücünü göstermek için Kabe'de ve ve Safa ile Merve arasında sayy (remel) yaptı" demiştir. [860]

 

829-) Abdullah b. Ömer (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Kabe'nin ye­men tarafındaki iki köşesinin dışında, Rasûlüllah (s.a.v.)'i Kabe'nin kö­şelerini selamlarken görmedim"[861]

 

830-) İbni Ömer (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.)'i şu iki köşeyi (Ye­men köşesi ile Haceru'i-Esved köşesini) selâmlar gördüğümden bu yana bunları selamlamayı ne zorlukta ne de rahatlıkta terk etmedim." demiştir. [862]

 

831-) Hz. Ömer (r.a.) Haceru'l-Esved'e gelip öpmüş ve: "Şüphesiz ben biliyorum ki, sen ne faydası ne de zaran olan bir taşsın. Eğer Hz. Pey­gamber (s.a.v.)'in seni öptüğünü görmeseydim, seni öpmezdim." demiştir.

(Hz. Ömer (r.a.)'ın Haceru'l-Esved'e bu şekilde tutum sergilemesinin nedeni, Allah'tan başka şeylere tapma geleneğinin henüz zihinlerde yıkılmadığı endişesinden dolayı söylenmiştir. Zaten kendisi Allah'tan başka herhangi bir şey şirk'e götürme endişesi taşırsa onu hemen ortadan kaldınr yasaklardı. Altında biat edilen ağaca kutsiyet tanıma girişimlerini gördüğünde onu kestirmesi gibi.

Hz. Ömer Efendimiz, bu taşı sadece Hz. Peygamber (s.a.v ' Aü diye öpmüş­tür. Onun bu hareketi Hz. Peygamber (s.a.v.)'e olan saygı ve dolayıdır, nun bu hareketinden Hz. Peygamber (s.a.v.)'in bağlayıcı olmayan davranışlarını sırf onun sevgisi nedeniyle yapmanın güzel olacağını anlamaktayız. Yapılıp yapılma­ması serbest olan davranışları sırf, Hz. Peygamber (s.a.v.) yaptı diye ona ittiba et-mek- için yapmaktan bir sevap beklenebilir.) [863]

 

832-) İbni Abbâs (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) veda haccında deve üzerinde tavaf etti, Haceru'hEsved köşesini ucu eğri bir değnekle selâmlıyordu." demiştir, [864]

 

833-) Ümmü Seleme (r.a.): Rasûlüllah (s.a.v.)'e rahatsız olduğumu söyledim: "Halkın gerisinde binek üzerinde tavaf et" buyurdu. Ben de böyle tavaf ettim. Rasûlüllah (s.a.v.) Kabe'nin yanında namaz kılıyor "Ve't-Tûri ve Kitabin mestur..." (suresini) okuyordu," demiştir. [865]

 

834-) Urve b. Zübeyr anlatır: "Aişe (r.a.)'a bir soru sordum ve: "Allah Tealâ'nın "Safa ve Merve tepeleri, Allah'ın (emrine itaati belirlemek için koyduğu) işaretlerdendir. Dolayısıyla kim hac veya umre yaparsa bu ikisi­nin arasını say etmesinde bir günah yoktur." (Bakara: ıes) ayeti hakkın­daki görüşün nedir? Vallahi (benim bu ayetten anladığım) Safa ve Merve ara­sını say etmeyi terk etmesi hiçbir kimseye günah getirmez şeklindedir." dedim. Aişe (r.a.): "Ey yeğenim, söylediğin güzel olmadı. Eğer burada­ki maksat senin yorumladığın gibi olsaydı, "Bu ikisinin arasını say et­memenizde bir günah yoktur." şeklinde olması gerekirdi. Lakin bu ayet Ensar hakkında inmiştir. Ensar Müslüman olmadan önce (Cuhfe yakınların­daki) Müşellel mevkisinde, taptıkları "Menât'ut-Tâğıye" için ihrama girer­lerdi. Onlara göre ihrama giren bir kimse Safa ve Merve arasını say ederse günaha girer diye sıkıntıya düşerlerdi. Ancak, Müslüman olduk­larında bunun hükmünü Rasûlüllah (s.a.v.)'e sordular:  "Ey Allah'ın Rasûlü, biz, Safa ve Merve arasını say etmemizden dolayı günaha girilir diye sıkıntıya düşerdik." dediler.  Bunun üzerine Allah:   «Safa ve Merve tepeleri, Allah'ın (emrine itaati belirlemek için koyduğu) işaretlerin-dendir...» ayetini indirdi." demiştir.

Yine Aişe (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.) bu iki tepenin arasında say yapmıştır. Bu nedenle hiçbir kimsenin bu ikisinin arasında say yapmayı terk etmesi uygun değildir." demiştir. [866]

 

835-) Enes (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Ensar, Safa ve Merve ara­sını say yapmayı iyi görmezdi. Neticede «Safa ve Merve tepeleri Allah'm (emrine itaati belirlemek için koyduğu) işaretlerdendir. Dolayısıyla hac veya umre yaparsa bu ikisinin arasını say etmesinde bir günah yoktur.» (Bakara: ıes) âyeti indi." [867]

 

836-) İbni Abbas (r.a.)'ın azatlısı Kurayb, Üsâme b. Zeyd (ra.)'dan anlatır. Üsâme (r.a.), şöyle demiştir: "Arafat'at inerken, Rasûlüllah (s.a.v.)'in terkisinde idim. Müzdelifeden önceki soldaki dağ yoluna geldiğinde, devesini durdurdu arkasından küçük abdest bozdu sonra yanıma geldi kendisine abdest suyu döktüm kısa bir şekilde abdest aldı. Kendisine: "Ey Allah'ın Rasûlü, namaz?" dedim: "Namaz ileride"buyurdu. Rasûlüllah (s.a.v.), bineğine binde Müzdelife'ye var­dığında orada namaz kıldı sonra kurban bayramı sabahında Fadl, Rasûlüllah (s.a.v.)'in terkisine bindi"

Kurayb, şöyle devam eder: "Abdullah b. Abasın'ın, Fadl'dan anlat­tığına göre Rasûlüllah (s.a.v.) cemrelere varana değin sürekli telbiye getirmiştir"[868]

 

837-) İbni Abbâs (r.a.)'dan: "Üsâme (r.a.) Arafat'tan Müzdelife'ye ge­lirken, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in terkisinde idi, sonra Müzdelife'den Minâ'ya kadar Fadl'ı terkisine aldı. Her ikisi de Hz. Peygamber (s.a.v.)'in Akabe Cemresini taşiayana değin sürekli teîbiye getirdiğini söylemiştir." [869]

 

838-) Enes (r.a.)'a telbiyenin keyfiyyeti hakkında: "Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikte iken nasıl yapıyordunuz?" diye sorulmuş: 'Telbiye okuyan rahatlıkla telbiye okur, kimse karşı çıkmazdı, tekbir getiren de rahatlıkla tekbir getirir kimse karşı çıkmazdı." demiştir. . (Telbiye: "Lebbeyk Allahümme Lebbeyk, Lebbeyke Lâ şerike leke Lebbeyk, frne'l-Hamde ve'n-Ni'mete leke ve'l-Mülk, lâ şerîke lek" (=ANah'ım davetine icabet ettim, davetine icabet ettim. Senin hiçbir ortağın yoktur. Sana icabet ettim. Şüphesiz namd, nimet ve hakimiyet senindir. Senin hiçbir ortağın yoktur) demektir.

Tekbir: "Aliahu Ekber Allahu Ekber, Lâ ilahe illallâhu Vallahu Ekber, Allahu tkber ve Illlâhi'l-Hamd" demektir.

Tekbir, Kurban Bayramı'nda sıkça söylenir, Telbiye özellikle hacda Arafafa gkarken ' ann ihrama girmesiyle başlayan ve ihramdan çıkma zamanına kadar sıkça söyledikle­rdir. Tekbir Ramazan Bayramı'nda da namazgaha giderken söylenir.) [870]

 

839-) Üsâme b. Zeyd (r.a.) anlatır: "Hz. Peygamber (s.a.v.) hacı­ları Arafattan hareket ettirdi, (Müzdeiifeden önceki) dağ yoluna varınca inip küçük abdest bozdu, bir abdest aldı ama fazla özen göstermedi."Ey Al­lah'ın Rasûlü, namaz?" dedim: "Alamaz iferde " buy urâu. Müzdelife'ye gelince indi yine abdest aldı, bu sefer abdestine Özen gösterdi, arka­sından kamet getirildi. Akşam namazını kıldı sonra herkes konakladığı yerde devesini çökertti, arkasından yatsı için kamet getirildi ve yatsı namazını kıldı, her iki namaz arasında bir namaz kılmadı"[871]

 

840-) Üsâme b. Zeyd (r.a.)'a Rasûlüllah (s.a.v.) veda haccında Arafat'tan inerken nasıl yürüdüğü sorulmuş, o da: "Hızlı ile yavaş arası yürür, geniş alan bulduğunda da süratli yürürdü." demiştir. [872]

 

841-) Ebû Eyyûb (r.a.)'dan. Kendisi, veda haccında Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikte Müzdelİfe'de akşam namazı ile yatsı namazını kılmıştır. [873]

 

842-) İbni Ömer (r.a.) (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.), yolculukta ace­leye düştüğünde akşam namazı ile yatsı namazını birleştirirdi" demiştir. [874]

 

843-) Abdullah b. Mes'ûd (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Rasulüllah (s.a.v.)'i (Muzdeüfe'deki) akşamla yatsıyı birleştirdiği iki namazın dışında, bir namazı kılarken hep kendi vaktin de kılar gördüm. O gün sabah namazını da vaktinden önce kıldı."

Diğer bir rivayet "Vaktinden önce karanlıkta kıldı" şeklindedir, [875]

 

844-) Aişe (r.a.): "Müzdelife'ye indik, bu sırada hanımı Şevde Hz. Peygamber (s.a.v.)'den kalabalık olmadan önce hareket edip ayrılmak için izin istedi -Kendisi (cüsseli olduğu için) yavaş yürüyen bir kadındı- bu­nun için kendisine izin verdi, o da kalabalık olmadan önce ayrıldı, biz ise sabah olana kadar burada kaldık, sonra Rasûlüllah (s.a.v.)'in kafile-siyle hareket ettik, Rasûlüllah (s.a.v.)'den Sevde'nin izin istediği gibi ben de izin isteseydim, bu bence sevinilecek şeylerin tümünden daha iyi olurdu." demiştir. [876]

 

845-) Esma   bintü   Ebî   Bekir   (r.a.)'nın   azatlısı   Abdullah   b. "n'dan  Esma bintü Ebî Bekir (r.a.) namazı birleştirme gecesinde delife'de indi ve namaza durdu. Bir süre namaz kıldı sonra: "Evla-A1' gözden kayboldu mu?" dedi, ben de: "Hayır" dedim. Bunun üzerine bir süre daha namaz kıldı ve: "Ay gözden kayboldu mu?" dedi. Ben de: "Evet" dedim: "Harekete geçiniz." dedi, bunun arkasından ce­maat harekete geçti, biz de hareket edip, şeytan taşlama yerine kadar yürüdük. Buraya vardıktan sonra konaklayacağı yere gidip, burada sa­bah namazını kıldı. Ben kendisine: "Ey Anneciğim, bana öyle geliyor ki, norma!  süreden  erken geldik." dedim.  O da:  "Evladım,  Rasûlüllah (s.a.v.) kadınlar için böyle durumlarda müsade vermiştir." dedi.

(Böyle durumlardan kasıt, Arafat'tan Mİna'ya gelmek belki de hac ibadetinin en zor olan kısmıdır. Kalabalık nedeniyle halk çok sıkıntı çekmektedir. Bu nedenle ka­dınların varacağı yere rahat ulaşabilmeleri için normal vakitten önce hareket etmele­rine müsade edilmiştir.) [877]

 

846-) İbni Abbas (r.a.): "Rasûîüllah (s.a.v.), beni, Müzdelife'den yükünün içerinde veya zayıf kimselerin yanına gönderdi. " demiştir[878]

 

847-) İbn Şihab'dan. Salim b. Abdullah, şunları bildirmiştir "Abduf-lah b. Ömer, ailesindeki zayıf kimseleri önce gönderir, geri kalan ce­maat ise Müzdelife'deki el-Meş'âru'l-Haram'da gece vakfeye dururdu. Burada akıllarına gelen dualarla Allah'ı zikrederlerdi. Sonra imam (yö­netici) gelip gelip vakfeye durmadan ve oradan ayrılmadan önce ora­dan ayrılırlardı. Cemaatin kimisi Mina'ya sabah namazından önce kimisi de sonra varırdı. Oraya vardıklarında cemreleri taşlarlardı. İbni Ömer: "Böyle önce gidenler hakkında Rasûlüllah (s.a.v.), ruhsat verdi" derdi." [879]

 

848-) Abdullah b. Mes'ûd (r.a.) vadinin içinden taş atmış, kendisine Bir kısım kimseler vadinin yukarısından taş atıyorlar" denilmiş, oda: "Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin olsun ki, burası ürme (Hac ibadetinin büyük bir kısmım içeren) Bakara Suresi indirilenin taş attığıyerdir." demiştir. [880]

 

849-) Yine bir başka rivayette ise Abdullah b. Mes'ûd (r.a,) büyük cemreye varıp Kabe'yi soluna, Mina'yı da sağına alarak yedi taş atrniş ve: "Kendisine Bakara Suresi indirilen işte böyle taş attı." demiştir.

(Cemre, yığın demektir, atılan taşların oluşturduğu taş yığını anlamına gelir. Mina'da birbirlerine farklı uzaklıkta üç cemre vardır: Birinci Cemre (Küçük Cemre,) Orta Cemre, Büyük Cernre (Akabe Cemresi.) Küçük Cemre Mina tarafında, Büyük Cemre (Akabe) Mekke tarafındadir. Küçük Cemre ile Orta Cemre arası yaklaşık 160 m. orta cemre ile büyük cemre arası 115 m. Mina İle Kabe arası ise 7 km. Mina-Arafat (Cebeli Rahme) arası yaklaşık 17 km.'dır.Küçük ve Orta Cemre arasında ayakta durma, zikir ve dua yapmak içindir, bu­nun hükmü caizdir, terk etmede bir sakınca yoktur, denilmiştir.Atlan taşlar nohut büyüklüğünde çakıl taşıdır. Sayısı 70 adettir. Bunlardan 7 tanesi bayramın birinci günü Büyük Cemre'ye (Akabe) kuşluk vaktinde atılır. Geri ka­lan 63 taş her cemreye 7 taş üzerinden üç gün bayramın 2. 3. ve 4. günü atılır. Her gün 21 taş olmak üzere 21 x 3 = 63 taş atılır.) [881]

 

850-) Yine İbni Ömer (r.a.)'dan. Rasûiüllah (s.a.v.): "Allah'ım saç­larını tamamen kestirenlere merhamet eyle" buyurdu. Oradakiler de: "Ey Allah'ın Rasûlü, saçlarını kısaltanlara da" dediler, o da: "Allah'ım saçlarını tamamen kestirenlere merhamet eyle." buyurdu. Oradaki­ler yine: "Ey Allah'ın Rasûlü saçlarını kısaltanlara da" dediler, o da: "Saç-lannr kısaltanlara da merhamet eyle. "buyurduğu rivayet edilmiştir. [882]

 

851-) Ebû Hureyre (r.a.): "Rasûiüllah (s.a.v.): "Allah'rm saçları-nr tamamen kestirenleri bağışla"buyurdu. Oradakilerde: "Saçlarını kısaitanları da" dediler, o da: "Allah'ım, saçlarını tamamen kesti­renleri bağışla, "buyurdu. Oradakiler yine: "Saçlarını kasaltanlan da." dediler. Rasûiüllah (s.a.v.) üç defa dedikten sonra: "Saçlarını k/sal-tanları da bağışla, "buyurdu." demiştir. [883]

 

852-) Abdullah İbni Ömer (r.a.): "Rasûiüllah (s.a.v.) yaptığı hac-cında saçlarını tamamen kestirdi." demiştir. [884]

 

853-) Enes (r.a.)'dan. Rasûiüllah (s.a.v.) başını tıraş ettiğinde saç telinden ilk alan Ebû Talha olmuştur.

(Hadisin diğer rivayetlerinde bu tıraşın veda haccında olduğu bildirilir. Sanabe' Efendimizin saç tellerini alıp yanında saklamıştır, Hz. Peygamber (s.a.v.) ile teberruhakkında "Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh" isimli çalışmamızdaki l945SUhadistn açıklamasına bakabilirsiniz.) [885]

 

854-) Abdullah b. Amr (r.a.)'dan. Rasûiüllah (s.a.v.) Veda Haccında, halkın soru sorması için Mina'da konakladı, kendisine bir adam geldi ve: "Bilmeyerek kurban kesmeden önce traş oldum?" dedi: "Git kurbanı kes bir sakıncası yok"buyurdu. Başka birisi geldi: "Bilmeyerek şeytan taş­lamadan önce kurban kestim?" dedi: "Git şeytan taşla bir sakıncası buyurdu. Kendisine sorulan, önce yapılmış veya sonraya bırakılmış her soruya: "Yap bir sakınca yok" buyurmuştur. [886]

 

855-) İbni Abbas (r.a.)'dan, Hz. Peygamber (s.a.v.)'e, kurban kesme, traş olma ve şeytan taşlama konusunda önce veya sonra ya­pıldığı bildirildiğinde: "Sakıncası yok" buyurmuştur[887]

 

856-) Abdulaziz b. Rufey1 anlatır: "Enes b. Mâlik (r.a.)'a soru sor­dum ve: "Hz. Peygamber (s.a.v.)'den aklında tuttuğun bir şeyi bana bildirsen: Zü'l-Hicce'nin sekizinci günü öğle ve ikindiyi nerede kıldı?" dedim: "Mina'da" dedi. Ben: "Mina'dan dönüş günü (zoı-Hicctfnm on üçüncü günü) nerede kıldırdı?" dedim: "Muhassab'ta kıldırdı, ama sen hac emir­lerinin yaptığı gibi yap." dedi. [888]

 

857-) Âişe (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Abdah vadisine inmek dini bir uygulama (sünnet) değildir. Rasûiüllah (s.a.v.)'in buraya inmesi çık­tığında çıkış için burasının daha uygun olması nedeniyledir."

Diğer bir rivayet ise şöyledir "Ebû Bekir, Ömer ve Abdullah b. Ömer buraya iniyorlardı. Âişe ise böyle yapmaz ve: "Rasûiüllah (s.a.v.), buraya Ç'kış için daha uygun bir konaklama yeri olduğu için inmiştir" dedi"[889]

 

858-) İbni Abbâs (r.a.): "Muhassab'ta kalmak hac ibadetinden değildir, burası sadece Rasûiüllah (s.a.v.)fin konakladığı bir yerdir." demiştir.

(Muhassab Mekke ile Mina arasında, iki dağ arasında bulunan Mekke'nin yukak genişliktir. Efendimiz (a.s.) Muhassab mevkisinin Hacûn mıntıkasında ye