Eslemnur
Fri 1 October 2010, 05:36 pm GMT +0200
Habeşistan Hicretinde Yanlış İstidlal
Konuyu kapamadan önce bir kere de Habeşistan muhacereti hadisesine bir göz atalım:
Bu hadise, bize şunları anlatmaktadır: Habeşistanda gayrı - müslim bir hükümdar vardı. Hazret-i Resûl-ü Ekrem de, Müslümanlardan bir cemaati oraya gönderdi. Bazılarının düşüncesine göre güya bunlar, o ülkenin vatandaşı olacak, artık oraya yerleşip, orada barınıp yaşayacaklardı. Sonra, yine bu sahabe-i kiram, o ülkenin hükümdarına sadakat gösterecek, orada barınıp gideceklerdi. Yine onlar, bu hükümdarın idaresi altında kendi akidelerinde serbest olacaklar, istedikleri gibi ve istediklerine ibadet edecekler, hem de bu hükümdara, komşulardan biri saldırırsa, bu müslümanlar da bu hükümdarın hasmına karşı zafer kazanması ve muvaffak olması için dua (!) edeceklerdi.
Fakat bu vak'ayı bu şekilde anlamak ve bu tarzda değerlendirerek anlatmak tamamen hatalıdır. Plânı tersinden çizmek ve hesabı yanlış yapmak, hatalı yola düşmekten başka bir şey değildir.
Şimdi, meselenin izahına geçelim:
1.Hazret-i Resul-ü Ekrem, müslümanlardan bir cemaatı Habeşistan'a hicret etmek için, yola çıkardığı zaman, Habeşistan hükümdarının: Hıristiyanlar arasında, en salih, en temiz kimse olduğu dikkate alınmalıdır. Nitekim, hadis-i şerif'te gidecek olan muhacirlere, Habeşistan divan'ın vaziyetini anlatırken, Zat-ı Saadetlerinin şu şekilde beyanda bulunduklarını görüyoruz:
"Ve hiye arzü sıdkun: Orası doğruluk ülkesidir."
2.Müslüman muhacirlerin o ülkeye gidişlerinden maksat, ülkenin tebaası, vatandaşı olmak, o ülkeye yerleşip daimî barınıp kalmak değildi. Zat-ı Saadetleri, Habeşistan'a hicret, edecek olanlara, hicretlerinden Önce şöyle bir müjde vermişlerdi:
"Lev haractüm, ilâ arz'il - Habeşe, hattâ yac'ala'llahü-leküm ferecan ve mahreca: İnşallah siz Habeşistan ülkesine varıncaya kadar, Hak Taalâ sîze bir kurtuluş ve bir çıkış yolu ihsan eder.
Buradan şu mesele açık bir şekilde anlaşılıyor ki, o zaman şu hususlar düşünülmüştü: Müslümanlar uğradıkları ağır eza ve cefâya dayanamıyacak bir hâle gelmişlerdi. Bunun için Zat-ı Saadetleri geçici olarak, sahabelerinin bir parça nefes alabilecekleri bir yer aramışlardı. Nihayet Habeşistan'ı bu maksada uygun bulmuşlardı. Bu ülkede, Müslümanlar, bir müddet için baskıdan kurtulup, küfre karşı tekrar derlenip toplanabilirlerdi. Nitekim netice de bu şekilde olmuştur.
Hâdisenin gerçek yüzü bu olduğuna göre, o zaman, müslümanların sırf bir akide serbestliği yüzünden, gayrı - müslim bir hükümdar ülkesine gitmelerine ve o hükümete sadakat gösterip tebaa olmaya ve işin en feci tarafı olan, istikbâle ait bir gayeleri olmadan yaşamalarına imkân ve ihtimal verilebilir mi?
Bu müslüman muhacirler, Habeşistana vardıktan pek az sonra; Mekke kâfirleri de onların arkasından, bir sefaret heyeti yola çıkardı. Bu heyet Necâşî (Habeşistan hükümdarı) ndan, bu cemaatı Mekke'ye geri göndermek talebinde bulundu. Elimizdeki Siyer: Resul-ü Ekrem'in hayatına ait kitaplarda ve muhaddislerin hepsinin müttefik olarak beyanlarına göre, o ara Necâşî ile Hazret-i Cafer Radiyallahü Tealâ anh (Cafer ibni Ebî - Tâlib, peygamber efendimizin amcazadesi ve Hazret-i Ali'nin büyük kardeşi) arasında cereyan eden konuşmalar şu şekilde anlatılmıştır:
Necâşî yalnız Kur'an-ı Kerim'deki beyanların Hazret-i İsâ (A.S.) tarafından tasdik edilmiş olduğunu bildirmekle etmeyip, Hazret-i Resul-ü Ekremin (S. A.V.) in dahi nübüvvetini kabul etti. Hâl böyle olunca, Necâşî'nin müslüman olup olmadığı hakkında artık ne gibi bir şüphe ve tereddüte mahal kalmış olabilir?
İmam Ahmed (Ahmed ibni Hanbel rahmetullahu aleyh) Abdullah ibni Mes'ûd (R.A.) den rivayetle, — Abdullah ibni Mes'ûd, Necâşî ile müzakere meclisinin şahsen şahidiydi. — Necâşî'nin sözlerini aynen şu şekilde nakletmektedir:
Dedi: "Merhaba bi - küm, ve li - men ci'tüm min in-dihi, eşhedü ennehü resul'Allah'i ve innehü el-leziy ne-cidü fi'l - İncile ve innehü'l - leziy beşşere bihi 'ibnü Meryeme:
Size merhaba sizi gönderene de merhaba; O'nun Allah resulü olduğuna ben şehadet ederim. İşte İncil'de bulmakta olduğumuz kimse de odur. İşte yine Hazret-i İsa' ibni Meryem'in de müjdelediği şahıs odur."
Şimdi nasıl olur da bu sözleri söyleyen ve böyle konuşan birisine siz kalkıp da gayrı - Müslim dersiniz?
Beyhakî, Amr ibn-i As'ın kendisinden rivayet eder ki: (Amr ibni As, Müslümanları Mekkeye geri, çevirmek için, Mekkeliler tarafından gönderilmiş bulunan heyete dahildi. Bu heyet Necâşî ile konuşarak ve Necâşî'den Müslümanlara Habeşistan'da, barınmak müsaadesi verilmemesini sağlıyacak ve onları Mekke'ye geri getirmek için çalışacaktı.)
Amr ibni As bu meseleyi aynen şu lafızlarla nakletmiştir:
"Gelip "Mekke halkına şu şekilde bilgi verdim: Eshame (Habeşistan hükümdarının ismi) şöyle zannediyor ki, bu arkadaşınız (hakikaten) Peygamberdir."
Hakikat bu merkezde iken, Resul-ü Ekrem'in Peygamberliğini kabul eden, ikrar veren bir kimseye nasıldâ kalkıp gayrı - Müslimdir diyebiliriz.
İbn-i Hişam, Siret-i Nebevî'de Amr ibni As'ın İslâm'ı kabul etmesi bahsinde şu hâdiseyi ileri sürüyor ve Amr ibn-i As'ın o zamanki vak'aya ait şu cümlelerini anlatıyor:
"Benim sözümü dinle ve O'na tâbi ol. Elbetteki O (Hazret-i Resûl-ü Ekrem) hak , üzerinedir. Elbette ki, kendi muhaliflerine galip gelecektir. Nitekim Musa da Firavun'a ve onun ordusuna galip gelmişti."
Bu hâdiseden de anlaşıldığına göre, Amr ibni As, ilk evvelâ Necâşî'nin tebliği ile, kendi kalbinde iman hareketini uyandırmıştır.
Allâme Abd el-Birr, İsti'ab'da şu hutbeyi nakleder:
Necâşî, Hazret-i Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) le Hazret-i Umm-ü Habibe'nin (Radiyallahü Taalâ Anha) nın gıyaben nikâhını kıydığı zaman açık bir şekilde şu sözleri söyledi:
"Muhammed'in (S.A.V.) Allah'ın Resulü olduğuna şehadet ederim.
İşte, İsa ibni Meryem (aleyhi selâm) in geleceğini haber verdiği bu zattır."
Bunların hepsinden daha mühim ve daha istinadlı rivayet Buharî ile Müslim'in müttefikan rivayet ettikleri şu hadis-i şeriftir:
"Necâşî'nin vefat haberi gelince, Hazret-i Resûl-ü Ek-rem, onun için gıyabî cenaze namazı kıldı ve buyurdular:
Bugün salih bir kimse vefat etmiştir. Kalkınız da kardeşiniz Eshame için namaz kılınız."
Bütün bu kesin ve gayet kuvvetli delillerden sonra, Habeşistan hicretinin asıl sebepleri açık olarak meydana çıkmış oluyor. Bu husustaki bazı kimselerin yapmış olduğu istidlalin de hatalı olduğu anlaşılmış olması, lâzım gelir.