- Güzelden Güzellik Gelir

Adsense kodları


Güzelden Güzellik Gelir

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Fri 28 October 2011, 02:38 pm GMT +0200
Güzelden Güzellik Gelir

Ağustos 2008 35.SAYI

İstediğimiz şey bizim için hayırlı değilse Allah onu vermeyebilir. Eğer başka bir şey verilmişse, hakkımızdaki hayır onda saklı demektir. Çünkü güzelden, kötülük zuhur etmez. Güzelden ancak güzellik, iyilik gelir.

Bir zamanlar Afrika’nın bir ülkesinde bir kral ve yanından hiç ayırmadığı bir arkadaşı varmış. Kralın arkadaşı, daima “Bunda da bir hayır var!” dermiş. Kral ve arkadaşı bir gün birlikte ava çıkmışlar. Arkadaşı tüfekleri doldurup, krala veriyormuş. Kral ateş ederken tüfeği geriye doğru patlamış ve başparmağı kopmuş. Arkadaşı yine aynı sözünü söylemiş: “Bunda da bir hayır var!” Kral öfkeyle bağırmış: “Bunda hayır filan yok! Görmüyor musun, parmağım koptu?” Ve arkadaşını zindana attırmış. Bir yıl kadar sonra kral yamyamların yaşadığı bir bölgede birkaç adamıyla avlanmaya çıkmış. Yamyamlar onları yakalamış. Tam pişirecekleri zaman, kralın başparmağının olmadığını fark etmişler. Bu kabile uzuvları eksik insanları yemezmiş. O yüzden kralı çözüp salıvermişler. Diğer adamlar ise kurtulamamış. Kendi kurtuluşunun kopuk parmağı sayesinde gerçekleştiğini anlayan kral, zindandan çıkardığı arkadaşına olayları anlatmış. “Haklıymışsın! Parmağımın kopmasında gerçekten de bir hayır varmış” diyerek özür dilemiş. Arkadaşı “Bunda da bir hayır var” deyince “Ne diyorsun, arkadaşımı zindanda tutmamın neresinde hayır olabilir?” demiş şaşkınlıkla kral. Adam “Düşünsene, ben zindanda olmasaydım seninle birlikte avda olurdum, değil mi?..” cevabını vermiş.

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri; “Hak şerleri hayr eyler / Zannetme ki gayr eyler / Mevla görelim neyler / Neylerse güzel eyler” der. Allah (c.c) Bakara Suresi, 216. ayet-i kerimesinde konuya şöyle dikkatlerimizi çeker: “Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” Her ne olursa olsun olanda hayır vardır. “Allah yanlış yaptı” denebilir mi? Bizimle ilgili her şeyi bilen ve kulunu çok seven mutlak merhametli bir Yaratıcı var. Efendimiz, çocuğunu kaybedip büyük aramalardan sonra bularak hasretle yüreğine bastıran bir kadını gösterip ashabına sorar: “Bu kadın çocuğunu ateşe atar mı?” “Hayır” yanıtı üzerine “Allah, kuluna karşı bu kadından çok daha fazla şefkatlidir” buyurur.

Merkez Efendi’nin talebe olduğu dönemde, hocası bir soru sorar: “Eğer Allah’ın yerinde olsaydınız ne yapmak isterdiniz?” Kimi “Ben olsaydım şöyle yapardım”, kimi “Şunları değiştirirdim” der. Sıra Merkez Efendi’ye gelir ve ondan herkesi şok eden, şu cümleler dökülür: “Ben her şeyi yerli yerinde, merkezinde bırakırdım; Allah neyi, nasıl yapıyorsa öyle...” O günden sonra asıl ismi unutulur ve Merkez Efendi lakabıyla tanınır.

İstekler en uygun zaman ve yerde gerçekleşir

Allah kulunu çok iyi tanır ve neyi, ne zaman, vereceğini iyi bilir. O’na teslim olunduğu takdirde, O’nun bizim için en iyisini dileyeceğinden kimsenin kuşkusu olmasın. Takıntılarımız, “Bizim için en iyi olanı, biz biliriz!” safsatasından doğar. Öte yandan yaşanan hiçbir şey tesadüfi değildir. Belki hararetle geçmişte yaptığımız ama unuttuğumuz dualarımıza, isteklerimize ulaştıracak şeylerdir başımıza gelmiş olanlar. Bunun yanında istediğimiz şey, bizim için hayırlı değilse Allah onu vermeyebilir. Eğer başka bir şey verilmişse, hakkımızdaki hayır onda saklıdır. Çünkü güzelden, kötülük zuhur etmez. Güzelden ancak güzellik, iyilik gelir.

Öte yandan farkında olmadan büyük bir cüretle küstahlık yapıyoruz: Allah’ı yargılıyoruz! Birinin başına gelen sıkıntıdan dolayı vahvahlanıp, keşkeleri sıralamaya girişiyoruz. Oysa hiç kimse kulunu Allah’tan daha fazla sevmiyor. Hiç kimse Allah’tan daha merhametli değil. Hiç kimse Allah’tan daha adil değil. O halde sınırlı beyin ve ilmimizle, sınırsız bir aklı ve ilmi nasıl yargılayabiliriz?

Her ne yaşanıyorsa Yaratan tarafından gönderilmiştir. İlaç bazen acı, bazen tatlı olur. Sonuçta acı olan ilaç da bizim için şifayı barındırır. Allah, kuluna zulmetmek ya da sadece acı çektirmek için sıkıntı vermez. Acı, oldurur. Sıkıntı üç nedenle verilir: Ya günahlara kefaret, ya manevi derecenin yükselmesi, ya da Allah’ı ve ahireti hatırlatmak için. Mevlana; “Dert; Allah’ı gizlice anmana vesile olacaksa, tüm dünya malından yeğdir. Dertsiz dua, soğuktur. Dertli dua; gönülden, aşktan gelir” der.

“Şimdi o hastalık için Allah’a şükrediyorum”

Bazı insanlar vardır ki, dertlerine çare ararken Allah’a kavuşur. Bizim gördüğümüz gelecek birkaç adım ötesini geçemez. Oysa hoşlanmadığımız bir şeyin hakkımızda hayır olduğunu görmek için bazen yıllara ihtiyaç duyarız. O zaman “İyi ki böyle olmuş” deriz. Ve bir zamanlar yaptığımız hayıflanmalar için utanırız. Panik atak olan bir arkadaşım, bu hastalığı neticesinde tesettüre girip İslami bir hayat yaşamaya başladıktan yıllar sonra, “Şimdi o hastalık için Allah’a şükrediyorum” demişti. Oysa o hastalığı yaşadığı ilk dönemlerde ne büyük sıkıntılar, belki de isyanlar içinde olmuştu.

Nice insanlar, terk ettikleri manevi vazifelere, başlarına gelen sıkıntılardan sonra yeniden döner. Bu anlamda sıkıntılar bir uyarı vazifesi görür. Bu haliyle onlar ne büyük lütuftur. Cehennem yollarında yürürken, Allah’ın kendisine davetiyesi gibidir onlar.

Tabii bunlar, cüzi irademizi kullanıp, tüm sebeplere yapıştıktan sonraki sonuç için geçerli. Bir yangında kurtuluş mücadelesi yerine, oturup yanmayı beklemek ve neticeyi de “Bu, Allah’ın takdiridir” diye göstermek, doğru bir düşünce ve davranış olamaz. Allah’ın taktir ettiği hayır, üzerimize düşen her şeyi yaptıktan sonra, irademiz dışında başa gelende mevcut. Hayata ve olaylara böyle bakıldığında tüm sıkıntı dağları, sabun köpüğü gibi dağılır.

Hayatı sadece bu dünyadan ibaret görürsek, sıkıntılar yakamızı bırakmaz. Oysa bu dünya hayatın sadece küçük bir bölümünü içeriyor. Asıl hayat, öteye ait. Dolayısıyla hayatı, ilk ve ikinci bölüm olarak bir bütün şeklinde düşünürsek, sıkıntılar sonsuzluk potasında eriyip yutulabilir kıvama gelir. Her anımızda bizi olduran, terbiye eden Rabbimiz bir şeyi takdir etmiş ise, hayır ve mutluluğumuz onda saklıdır. Bu dünyada olmasa da, inşallah sonsuz hayatta onu göreceğiz.

Rabia SULUK