armi
Fri 8 January 2010, 05:09 pm GMT +0200
Gusül Abdesti ve Namaz
Su kabı sağ tarafa konulur, besmele çekilir ve kaba sokulmadan önce avuçlara üç kez su dökülerek eller yıkanır. Sonra tenasül uzvu yıkanır ve istinca yapılır. Ardından ayaklar dışında namaz abdesti gibi abdest alınır.
Sonra kaptan avuç dolusu su alınarak uyluğa kadar sağ tarafın önüne ve arkasına dökülür. Bu üç kez yapılır. Aynı şey sol taraf için de üç kez yapılır.
Vücudun ön ve arkası suyla iyice ovalanır. Sonra avuç dolusu su başa dökülür. Saçlar iyice ovulur ve hilallenir. Bu da üç kez yapılır. Saç dipleri de iyice ıslatılır. Sonra biraz eğilerek ayaklar yıkanır. Eğer kapta su varsa, bu da tüm vücuda tepeden boşaltılır. Bu esnada eller de vücudun ulaşılabilen kesimlerini iyice ovar. Eğer ayakların yıkanması Öne alınmışsa ve abdest alınırken ayaklar yıkan-mışsa bunda mahzur olmaz.
Gusülden sonra tekrar abdest almak gerekmez. Gusül esnasında, yıkamanın ardından tenasül uzvuna bir daha temas etmemek gerekir. Eğer temas olursa abdesti yeniden almak gerekir.
Gusül abdestinde mazmaza ve istinşakm unutulması halinde kılınacak namaz iade edilmelidir. Eğer bunlar namaz abdesti alırken unutulmuşsa namazın iadesi gerekmez.
Kişi gusül abdestinde tüm vücudunu dilediği şekilde, yıkayabilir. Tüm vücudu kapsaması şartıyla bu gusül de caizdir. Gusül abdesti esnasında veya başında abdest almamış kimsenin gusülden sonra tekrar abdest alması daha gtzel olur. Gusül niyetiyle nehre giren kişi de abdestini almış sayılır. Böyle birinin önceden abdest alarak nehre girmesi daha hayırlıdır. Ölünün yıkanması da gusül abdesti gibidir. [3]
İslam´ın İkinci Temeli Namaz:
Namazın farzları, namaza başlamadan önceki ve sonraki farzlar olarak iki kısma ayrılır:
Namaza başlamadan önceki farzlar, şu yedi farzdan ibarettir:
1. Beden temizliği;
2. Elbisenin temizliği;
3. Mekanın temizliği;
4. Avret mahallinin örtülmesi ki bu mahal göbek altından diz-kapaklarma kadar olan kısımdır.
5. Kıbleye yönelme;
6. Vaktin gelmiş olması;
7. Özür hali dışında ayakta durma. Namazın genelindeki farzları on iki farzdan ibarettir.
Allah Resulü (sav) buyurdu ki: "Namaz, cennetin anahtarıdır". [4]Yine O´ndan şu hadis rivayet edilmiştir: "Namazın girişi tekbir, çıkışı selamdır". [5]Namazın on iki farzından ilki niyettir. İkincisi ise, iftitah tekbiridir.
Arap dilinde tekbiri ifade edecek ´EfahV vezni dışında hiçbir kelime kalıbı mevcut değildir. Bu yüzden de onlar ´Allahü Ekber1 demişlerdir. Onlar ´Ekber=En büyük´ anlamında ´Kebir=Çok büyük´ kalıbını kullanmamışlardır. Onlar ´Kebir5 kelimesini (Azim=Ulu´ anlamında kullanmışlardır. Çünkü bu, sonradan Araplaştırılmış yabancı bir kelimedir. Araplar ´Allühü Kebbar=Allah çok büyüktür derler. Ancak bunu da (Ekber=En büyük´ anlamında kullanmamışlardır. Buradaki ´Ekber tazim gayesi ile yüceltme ihtiva etmekte] dir. İftitah tekbirinden sonra Fatiha suresi okunur
Sureye Besmele ile başlanır. Ardından rüku farzı gelir. Secde de iç huzura erme ve iki secde arasındaki oturum da namazın farzla^ tındandır. Son oturumdaki teşehhüt ve Allah Resulü´ne (sav) salatl ü selam da namazın farzlarındandır.
Son selam da namazın farzlarındandır. Allah Resulü (sav) bu yurdu ki: "Allah Teala, rüku ve secdede sırtını düz tutmayan şeye nazar etmez" [6] Başka bir hadislerinde ise şöyle buyurmakta dır: "Kişi rüku ve secdede sırtını dik tutmadıkça namazı eda olmuâ olmaz". [7] !
Allah Resulü (sav) rüku ve secdesinde sırtını dik tutmayan bil rini görmüştü. Ona ´Namazını iade et, çünkü senin kıldığın namaz olmadı´ buyurdu. Rüku ve secdesinde yine sakin olmadığım gördü ve namazını yeniden kılmasını emir buyurdu. Ardından da o kişiye rüku ve secdede sakin olmayı ve bu ikisinde gereken duruşu öğretti ve şöyle buyurdu: "Mafsalların sakinleşip yerli yerince oturacak şekilde eda et" [8]
Huzeyfe (ra) ve İbni Mesud (ra) rüku ve secdesini kemaliyle yapmaksızın namaz kılan bir adam görmüşlerdi. Kendi aralarında şöyle dediler: Eğer bu adam ölürse, Allah Resulü´nün (sav) fıtratından başka bir fıtrat üzere ölmüş olur.
Bunlardan birine dayandırılan hadiste şöyle dediği rivayet edilmiştir: Aynı kişiye, ´Ne zamandır böyle namaz kılıyorsun?´ diye sordu. O da, ´Kırk yıldan beri´ dedi. Bunun üzerine şöyle dedi: Sen kırk yıldan beri namaz kılmıyorsun.
Ka´bül Ahbar´dan da şu söz rivayet edilmiştir: Namaz, üç adet üçtebire taksim edilmiştir. İlk üçte biri temizlik, diğer üçte biri rüku, son üçte biri ise secdedir. Kim bunlardan birini eksiltirse, diğer üçte birler de kabul edilmez. Bir rivayette de şöyle denilmiştir: Her kimin namazı kabul edilmezse, bütün ibadetleri reddedilir. [9]
Namazın Sünnetleri:
Namazın oniki sünneti vardır: İftitah tekbirinde elleri kaldıran Elleri kaldırmanın şekli, avuçların omuz hizasında başparmakların kulak memelerine, parmakların da kulak çevresine getirilmesi Seklindedir. Elleri bu şekilde kaldırmak, Allah Resulü´nden (sav) ´konuyla ilgili rivayet edilen üç hadis-i şerife uygundur. j Bu hadislerde Allah Resulü´nün (sav) avuçlarım omuz hizasına letirdiği, baş parmaklarını kulak memeleri üzerine koyduğu ve barınaklarını da kulak çevresine getirdiği nakledilmiştir. [10] İftitah tekbirinin telaffuzu Allahü Ekber şeklindedir. Başka şekilde telaffuz edilmesi caiz değildir.
Tekbir getirildiği zaman, eller hızla ileri doğru itilmemelidir. Aynı şekilde omuzların ardına doğru da itilmemelidir. Tekbir getirildikten sonra eller yavaş ve yumuşak bir hareketle aşağı indirilmelidir.. Tekbir sona ermeden elleri indirmemek gerekir. Tekbirin bitmesinden sonra ellerini kulaklarında durdurmayıp yavaşça göbek altında bağlanacak şekilde indirir.
Kıraata başlamadan önce sağ el, sol elin üstüne gelecek şekilde bağlanır. Allah Resulü´nün (sav) bu konudaki sünneti şöyle nakledilmiştir: [11] O, tekbir getirdiği zaman, ellerini aşağı salardı. Kıraata başlamak üzere sağ elini sol elinin üstüne koyardı. Ellerin bağlanmasında, sağ elin sol el bileğini kavraması gerekir. Eller, göğüs altında bağlanır.
Allah Teala´ya gönülden yönelme (=Teveccüh): Bu meyanda O´nun şu buyruğunu yürekten okur: "Yüzümü bir hanif ve müslü-man olarak gökleri ve yeri Yaratan´a çevirdim. Ben şirk koşanlardan değilim". (En´am/79) Ardından da şu ayeti okur: "Namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi Allah içindir. O´nun hiçbir ortağı yoktur. Ve ben müslümanlardan biri olarak bununla emrolundum". (En´am/172) Sonra Sübhaneke21 okunur.
Bu dua ile ilgili muhtelif rivayetler mevcuttur. Cemaat namazı dışında bu rivayetlerin birleştirilerek okunması güzel görülmüştür.
Sübhaneke Allahümme ve bi hantdike ve tebarekesmuke ve te´âla ceddüke vela ilahe ğayrük.
İmam aynı rekatte iki kez sekte yapamayacağı için, teveccüh babında okunması gerekenlerin tamamının okunabilmesi mümkün olmayacaktır. Bu durumda sadece Sübhaneke´yi ve imam sessiz kıraat ediyorsa Fatiha suresini okumakla yetinmelidir.
İmamın sesli kıraati esnasında Fatiha ve ayet okumaktan, rü ´ ku, secde ve secdeden başı kaldırmada imamdan önce hareket et inekten kesinlikle s akınımı alıdır.
Kıraate başlamadan önce istiazede bulunmak (=euzü besmele çekmek) de sünnettir. Fatiha´dan sonra Kur´an-ı Kerim´den bir sure veya herhangi bir sureden üç ayet okumak da namazın sünnetlerinden dir.
Allah Resulü (sav) böyle yapmış ve ashabına da bunu emretmiştir. Rüku´ya eğilmeden önce elleri kaldırarak tekbir getirmek de namazın sünnetlerindendir. Rükuda tesbihatta bulunmak sünnettir.
Bu tesbihat, üçten az olmamak üzere, yedi veya on kez olabilir. Üç rakamı için, kemaliyetin en alt sınırıdır, denilmiştir. Çünkü teşbihin kemaliyeti, on defa yapılmasmdadır.
Yüce Allah buyurdu ki: "Onlar tam ondur". (Bakara/196) Bu üç teşbih, eller dizlerin üzerine konulduktan sonra ve onları kaldırmadan önce yapılmalıdır. Aksi takdirde, nizami olarak tek bir tei bih okunmuş olur. İlk teşbih ve son teşbih eğilirken ve kalkarken eda edilmiş olur. Bu ise mekruh görülmüştür.
Rükuda parmakları ayırarak dizleri tamamen kavramak gerkir. Baş ne kaldırılmalı, ne de aşağı salmmalı, aksine sırt ile aynı hizada tutulmalıdır. Baş, rüku esnasında ne aşağı eğilmiş, ne de yukarı kaldırılmış gibi durmamalıdır.
Rükudan kalkılırken ´Semi´allahü limen hamiden´ sözüyle birlikte ellerin kaldırılması ve ´Allahümme Rabbena lekel hamd Imil´es sejnavati uel arz ve ma beynehüma ve mil´e ma şi´te min şey´in´ denilmesi de sünnettir.
Secde esnasında yapılan tesbihat da sünnettir. Bu teşbihlerin sayısı da on, yedi veya üç olabilir. Bunların asgarisi olan üç teşbih, alın yere kapandıktan sonra ve yerden kaldırılmadan önce yapılmalıdır. Aksi takdirde tek teşbih eda edilmiş olur, ilki alın yere ko nurken, sonuncusu da alın kaldırılırken yapılmış olur.
Tesbihatm üçten aşağı olması ise müstehap görülmemiştir, i Enes b. Malik (ra) dedi ki: Şu halifeniz -Ömer b. Abdülaziz (ra)-kadar namazı, Allah Resulü´nün (sav) namazına benzeyen başka birini görmedim. Biz onun arkasında namaz kılarken, rükuda da, secdede de onar kez tesbihatta bulunurduk.
O, secde esnasında başını avuçlarının arasına koyardı. Avuçları da açık olarak yere tamamen yapışırdı. Pazuları yanlarından ayrık dururdu. Sırtını dik tutar, karnım uyluğundan yüksek tutardı. Avuçlarıyla yere temas etmeyi müstehap görürdü. Avuçlar, yüzle beraber secde eder.
Secde, secdeden kalkma ve iki secde arasındaki kıyam için~elle-ri keldırmaksızm tekbir getirmek de sünnettir. Ardından da üç kez ´Rabbi´ğfîrli verhamni=Rabbim beni bağışla ve bana merhamet et´ der. Bu, İbni Ömer´den (ra) rivayet edilmiştir.
Eğer ´Rabbi´ğfir verham ve tecavez amma ta´lemu fe-inneke entel E´azzül-Ekrem=Rabbim affet, merhamet et, bildiğini bağışla, çünkü Sen en yüce ve en kerim olansın´ derse bu da caizdir ve İbni Me-sud´dan (ra) rivayet edilmiştir. ´Rabbi´ğfir li verhamni vehdini vec-burni ven´aşni=Rabbim beni bağışla, bana merhamet et, bana doğruyu göster, ihtiyacımı gider ve beni doğrult´ derse bu da güzeldir ve Ali b. Ebi Talib´den (ra) rivayet edilmiştir. İlk teşehhüd sünnettir.
Son selam da sünnettir. Selam lafzı ´Esselamü aleyküm ve rah-metullah´ şeklindedir. Selam verirken yanağı sağdan ve soldan görünecek şekilde olmalıdır. Selam verilirken boyun da omuzlar istikametine eğilerek çevrilir. Allah Resulü´nün (sav) selam verişi de bu şekildeydi. Selam verilirken vücut kıbleden çevrilmemeli, uyluk yerden kaldınlmamahdır.Cemaat namazına sonradan yetişmeyle ilgili hükümler:
Dört rekatlı namazlarda iki rekata, veya üç rekattı akşam namazında üçüncü rekata yetişen kişinin namaza nasıl katılacağını izah edeceğiz. Kıyamın bir bölümünde imama yetişen kişi, Fatiha-´ya başlamalı ve gerekirse, rükuya geç giderek Fatiha´yı tamamlamalıdır. İmam başını kendisinden önce rükudan kaldırmışsa o da imamın ardından başını kaldırır.
Namaza yetiştiğinde imamın kıyamı bitirerek rükuya gittiğini gören kimse, iftitah tekbirini getirdikten sonra bir tekbir daha getirerek rükuya eğilir. Bu durumda rekatı tamamlamış olur. Kendisi Fatiha dışındaki sureyi okurken imam rükuya giderse, kıraati ayet bitiminden keserek rükuya eğilmelidir.
İmama ilk kadede veya secdede yetişen kimse iftitah tekbirini getirdikten sonra tekrar tekbir getirerek oturur ve secdeye kapanarak imama uyar. İmam selam verdiği zaman tekbir getirmeksizin ayağa kalkar. Kıyam halinde Fatiha´yı okur. İmamla birlikte rükuya eğilmedikçe, bu şekilde yetişmesi rekatten sayılmaz. Eğer ellerini dizlerinin üstüne koymuş ve imam başını kaldırmadan önce bu rüknü layıkıyla yapmışsa, o zaman bir rekatı tamamlamış sayılır.
Farz bir namaza başlayan ve namaz esnasında başka bir namazı kılması gerektiğini hatırlayan kişinin yapması en uygun olan bu namazı tamamlaması, ardında da hatırladığı o namazı kılmasıdır. Bunu kıldıktan sonra da ilk kıldığını iade etmesi uygundur.
Mesela ikindi namazını imam ile kılan biri, namaz esnasında öğle namazını kılmadığını hatırlarsa, imamla ikindiyi tamamladıktan sonra öğle namazını kılar. Onu bitirdikten sonra da ikindi namazı tekrar kılar. Sahabeden bazı zatlar böyle yapmıştır. Bize en uygun görünen de budur.
Namazda unutarak konuşan veya dalgınlıkla dört rekatlı bir namazın ikinci rekatında selam veren kişi, teşehhüdü okuduktan sonra iki adet sehiv secdesi yapmalıdır. Bunu namazdan çok sonra, hatta mescidden çıkmasının ardından hatırlayan kimse, bize göre o namazı tekrar kılmalıdır.
Kasıtlı olarak konuşan, selam veren, kıbleye arkasına dönen, avret mahalli açılan, burnu kanayan veya abdest alırken başını meshetmeyi ya da yıkanması gereken uzuvlardan birini yıkamayı unuttuğunu farkeden kimse kıldığı namazı tekrar etmelidir.
Cemaati kaçıran bir kimse, farzı kendisi için nafile olmak üzere kılan biri çıktığında kendisi ona imam olmalıdır. Bu husus ihtilaftan uzak olmamakla beraber, cemaat namazının farziyetine girer. Bizce farz namazı nafile olarak kılacak birinin arkasında kıhn-maması gerekir. Nafile (sünnet) namazların cemaatle kılınmasını da mekruh görmemekteyiz.
Kıraatin sesli okunması gereken kısmını sessiz okumadan veya bunun aksinden dolayı sehiv secdesi gerekmez. Kişi üç ya da iki rekat mı kıldığı hususunda tereddüt ederse iki, üç ya da dört rekat mı kıldığı hususunda ki tereddütünde ise üç rekat kıldığını varsay-malıdır. Çünkü namazda yakin gerekir. Bu da az olanı esas almakla mümkün olur.
Ardından da selam vermeden önce iki kez sehiv secdesi yapmalıdır. Sehiv secdelerini takiben ikinci kez ´tahiyyat´ okumalıdır. Bu durumda namazı tamamlamış olur. Kişi sehiv secdesi yapmayı unutursa, eğer bunu kısa süre sonra veya mescidden çıkmadan önce hatırlarsa bana göre bu iki secdeyi yapmalı ve ´tahiyyat´ı okuyarak selam vermelidir. Eğer vakit çok geçmiş veya mescidden çıkmışsa secde lüzumu düşmüş olur.
Karanlıktan veya yeterli bilgisi olmayışından dolayı kıble hakkında şüpheye kapılan kimse,kıbleyi tesbit etme noktasında bütün çabasını sarfeder. Eğer namazı eda ettikten sonra kıblenin yanlış olduğu ortaya çıkarsa, bize göre en uygun olan, namazın iade edilmesidir. Namazın fazla kılınması halinde selamdan sonra, eksik kılınması halinde ise selamdan önce sehiv secdesi yapmak müste-haptır. Eksiklik veya fazlalık hallerinin her ikisinde de sehiv secdesini selam vermeden önce yapmak da güzeldir. Bütün bunlar Allah Resulü´nden (sav) rivayet edilmiştir. Kişi namazda iken şüphe değil de bir vehme kapılırsa veya vehmi giderek artarsa, kesinlikle selamdan sonra sehiv secdesi yapmalıdır.
Zaruri hallerden dolayı temizlik eksikliği veya namazın farzlarından birinin eksikliği ile namaz kılan kimse, mümkün olabilecek en kısa sürede bu namazı iade etmelidir.
Kıldığı elbisede necaset bulunduğunu sonradan gören kimse müteakip namazın vakti girmeden Önce bu namazı tekrar kılmalıdır. Eğer vakit geçmiş ise, iade etmesi gerekmez. Kişi, necaseti gördüğü an namazı iade ederse bize göre daha doğru yapmış olur.
Kusurları veya kaçırması sebebiyle kılması gereken birçok namazı olan kişinin bunları bir sıralama içinde ardarda kılması daha uygundur. Mümkün olursa bir günün namazları tek bir vakitte veya muhtelif vakitlerde sırasına uygun olarak kıhnabilir. Bu namazlar, namaz kılınması mekruh görülmüş vakitlerde kıhnmamahdır.
Namaz esnasında elbisesinde bir necaset bulunduğunu veya kıbleye tam olarak yönelmemiş olduğunu farkeden kimse üstünde
dış elbisesini atarak ve yönünü kıbleye tam çevirerek namazını sürdürmelidir. Bu namazı iade etmesi daha güzeldir. [12]
Namazın Erkan Ve Adabı:
Namazdan önce dişleri misvaklamak, namazın faziletlerindendir. Bir hadiste Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Dişleri mis vaki ayarak kılman bir namaz, misvaklamaksı-zın kılınan namazdan yetmiş kat daha üstündür [13]
Namaza başlamadan önce Nas suresini okumak da müstehap görülmüştür. Çünkü bu sure, namaz kılan için şeytana karşı bir kalkandır. Her rekatta Fatiha suresini okumadan önce ´euzü besmele´ okumak da müstehaptır. Çünkü kişi Kur1 an okumaktadır ve her rekat da bir namazdır.
Tekbir esnasında parmakları birleştirmek de namazın faziletlerindendir. Kıyam esnasında topukları birleştirmeyerek ayrı tutmak da müstehaptır. Kıyam esnasında iki topuk arasında dört parmak kalınlığında bir mesafe bırakılmalıdır. Bu mikdar müstehap görülmüştür.
İlk müslünıanlar, imamın tekbir esnasında parmaklarını bitiştirip bitiştirmediklerine ve ayaklarını ayırıp ayırmadıklarına titizlikle bakarlardı. Onlar, imamın bu iki hareketine göre fıkıh bilgisine hükmederlerdi.
İbni Mesud (ra) namaz kılan birinin kıyamda topuklarını birbirine yapıştırdığını gördüğünde şöyle demiştir: Eğer topuklarım aralamış olsaydı, sünnete uygun hareket etmiş olurdu. Bir hadislerinde de Allah Resulü´nün (sav) namazda ayaklardan birini dikmeyi ve topukları birbirine yapıştırmayı sakındırdığı rivayet edilmiştir.
Hadiste geçen ´safan=dik tutma´ kelimesi şu ayet-i kerimede yer almaktadır: "Bir ayağını tırnağı üzerine kaldırıp diğer üçü üzerinde duran iyi cins atlar". (Sad/31) Burada bahsi geçen atlardır. ´Sa-fed=Bağlayan´ kelimesi de şu ayet-i kerimede geçmektedir: "Kıyamet gününde suçluların birlikte zincire bağlandıklarını görürsün". (İbrahim/49)
Ulemadan bir zatın, tekbir getirirken parmaklarını ayırdığını görmüştüm. Kendisine bunu sorduğumda şu açıklamayı getirdi. Allah Resulü´nden (sav) rivayet edilen bir hadiste, "O´nun tekbir getirdiğinde parmaklarım tam bir şekilde yaydığı" rivayet edilmiştir.[14] Hadisteki yayma ´neşr´ fiilinin teyid içerecek şekilde masdarıyla verilmesi böyle yapmanın doğruluğunu muhtemel kılmaktadır.
Buradaki yayma fiiliyle parmakların tam olarak aralanması kasdedilmiş olabilir. Çünkü yayma fiilinin (=neşr) özündeki mana açarak yaymak şeklindedir. Çünkü ayırma ´tefrika´ fiili, ´neşr5 ve ´bess´ fîilerine karşılık olarak da kullanılmıştır. Bu meyanda Yüce Allah´ın şu buyruğu gösterilebilir: "Döşenmiş halılar vardır". (Ğaşi-ye/16) Buradaki asıl murad, ayrılıktır. ´Bess´ fiilinin manasıyla ilgili şu ayete de bakılabilir: "Etrafa serilmiş kelebekler gibi". (Ka-ria/4) Bu ayetteki "bess´ fiili, şu ayetteki ´neşr/intişar5 fiiliyle aynı manadadır: "Tıpkı etrafa yayılmış çekirgeler gibi". (Kamer/7) ´Neşr1 fiili T^ess´ fiiliyle aynı manada olduğuna göre ´bess´ fiilinin ayrılma anlamına geldiği de açıktır. Allah Resulü´nün (sav) parmaklarını yayması, ayırması anlamındadır.
İshak b. Raheveyh´e Allah Resulü´nün (sav) namazda parmakları yaymaya dair buyruğunun ne anlama geldiği sorulduğu zaman, parmakları açarak birleştirme olduğunu söylemiştir. O, bununla parmakların avuçların içine kıvrılarak sıkılmaması gerektiğini bildirmek istemiştir. Bizce bu görüş güzeldir. Çünkü kıvırarak sıkma, yaymanın zıddıdır.
Ulema arasında üç zatın tekbir esnasında parmaklarını ayırdıklarını gördüm. Mescid-i Haram´m imamı Ebu´l-Hasan onlardan biridir. O, fıkıh bilgisi çok derin bir zat idi. Üç alimin de parmaklarım bitiştirdiklerini gördüm. Ebu´l-Hasan b. Salim ve Ebu Bekir el-Acuri de onlardandı. Galib zannıma göre, büyük fıkıhçı Ebu Zeyd de parmaklarını ayıranlardandı.
Namaz esnasında Fatiha suresinin sonunda ´Amin´ demek de namazın faziletlerindendir. Bu hususta Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "İmam, ´veleddallin´ dediğinde ´Amin´ deyiniz. Kim ´amin´ derken meleklerin ´amini´ne tevafuk ederse geçmiş günahları bağışlanır".[15] Allah Resulü (sav) ´amin´ derken sesini yükseltirdi.
´Amin´ kelimesinin telafuzzuyla ilgili iki rivayet mevcuttur. Bunlardan birinde baştaki ´a´ harfinin uzatılması ve kısaltılması şeklindedir. Her iki halde de ´mim´harfinin şeddesiz olması gerekir. Aksi takdirde mana değişerek ´yönelme/kasdetme´ şeklinde olur. Tıpkı Yüce Allah´ın şu buyruğunda olduğu gibi: "Kabe´ye yönelenlere". (Maide/2)
Elleri bileklere bastırarak birbiri üstüne koyup göbek altı ile göğüs arasında bir yerde bağlamak da namazın adabmdandır. Bu, namazın huşu´undandır. Ulemadan bir zat şöyle demiştir: ´Bu duruşu, Aziz olanın huzurunda teslimiyet ve boyun eğiş sayarım´. Allah Resulü (sav) de bunun, önceki peygamberlerin de sünnetlerinden biri olduğunu bildirmiştir.
Ali (kv) Kevser suresinin "Rabbin için namaz kıl ve kurban kes" (Kevser/2) ayetini tefsir ederken şöyle demiştir: Bu, sağ elin sol el üzerine konulumasıdır. Onun ilminin derinliği ve marifetinin letafeti burada ortaya çıkmaktadır. Zira göğsün altında ´NamY adı verilen bir damar vardır. Bu damar, ancak ilim sahipleri tarafından bilinir.
Ali (kv) bu ayetteki Venhar=nahr et´ emrini, elleri ´nam denen bu damarın üzerine koy şeklinde anlamıştır. Tıpkı İdmığ=beyni yarala´ kelimesinin ´esıb ed-dimağ´ ifadesiyle-aym manaya gelmesi gibi. Ali (kv) ilgili ayetteki kelimeyi, bazılarının anladığı gibi canlıyı boğazlamak anlamında ele almamıştır. Zira burada namazdan bahsedilmektedir.
Ulemadan bazıları da bunu ´boğazını kesme´ anlamında görmüşlerdir. Onlara göre ayetteki ´nahr´, canlı boğazının kesilmesidir. "Nahr yutağın altındaki can damarını ifade etmekte ve namazda da eller oraya konmamaktadır. Dil alimlerinden bir kısmına göre Ven-har´ emri, bir hareketle kıbleye yönelmeyi ifade etmektedir. Bize göre bu da bir görüştür.
Namazda ayaklar üzerine oturulup dizler dikilmem elidir. Bu, dil ehlinin ´ik´a´ kelimesiyle ilgili yaklaşımıdır. Dizlerini çökertip ayak parmaklarını dik tutarak da oturmamalıdır. Bu da hadis ehlinin aynı kelimeyle ilgili görüşüdür. Elbisenin eteklerini salmak ve çekiştirmekten uzak durmalıdır. Etekleri salmak yani ´sedl´, elbisenin uç kısımlarını yere doğru salmaktır. Buna bir harf değiştirilerek ´sedn´ de denilmiştir. Kişi, elbisesinin etek kısımlarını salıp uzattığı zaman, her iki kelime de kullanılarak tarif edilebilir. Ka-benin örtüsünü giydirenlere ´Sidânetü´l-Ka´be´ yani Kabe örtüsünü onun üzerinden yayıp aşağı salanlar denir. Bu, dil ehlinin görüşüdür.
Hadis ehline göre ise, ´sedl´, elbiseyi örtü gibi alarak elleri onun altına sokmak, rüku ve secdeye bu şekilde gitmektir. Onlara göre hakiki mana budur. Çünkü yahudiler ibadetlerini böyle yapmaktaydılar. Müslümanların onlara benzemeleri bu hükümle sakındırılmış oldu. ´Kamîs´ olarak bilinen giysi de böyledir. Eller onun içindeyken rüku veya secdeye gidilmemelidir. Ne kadar geniş olsa da bundan s akimim alı dır. Secdede ellerin karnisin içine sokulması mekruhtur.
Fukahadan bir zat ´sedl´ hakkında üçüncü bir görüş belirterek şöyle demiştir: ´Sedl´, izar denilen ve bedenin belden aşağısını örten elbisenin orta kısmının baş üzerine konularak sağ ve sol uçlarının aşağı sallanıp omuzların örtülmemesidir. Sonraki ulemaya ait olan bu görüşün bence hiçbir kıymeti yoktur. İlk iki görüş ilgilenmeye layıktır. Çünkü her ikisi de ilk devir ulemasının görüşlerine dayanmaktadır.
Elbiseyi çekiştirmek de sakıncalı görülerek nehyedilmiştir. Bu, secdeye gidilirken elbisenin ön veya arka kısmını çekiştirmek şeklinde olur. Kamis olarak isimlendirilen ve üst kısma giyilen giysinin kenarlardan sıkıştırılması da, yukarıdaki fiil Kapsamına girdiği için mekruh görülmüştür. Bunun mekruhluğu, Ahmed b. Han-bel´den (ra) de rivayet edilmiştir.
Ömer b. Hattab´m (ra) çocuklarından birinden bununla ilgili ruhsat bulunduğuna dair bir görüş "rivayet edilmiştir. Buna göre Allah Resulü (sav), sarığını karnisinin üzerine kuşanarak namaz kılmıştır. Çekiştirme fiili, saç için de sözkonusu olabilir. Saçları uzun olan kimse, onlara toka ve benzeri bir şey takarak namaz kılmam alıdır.
Bir hadis-i şeriflerinde Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Yedi uzuv üzerine secde etmekle, saçları ve elbiseyi bağlamamakla emrolundum".[16] Allah Resulü (sav), namazda eli böğre ve elleri bele koymayı da nehyetmiştir. Kıyam esnasında pazılar bedenden uzak tutulmalıdır.
Secdeye giderken şöyle bir sıralama takip edilmelidir: Yere önce dizler, ardından eller, ardından yüz temas etmelidir. Yüzde de alın ve burun yere temas etmelidir ki bu ikisi tek bir uzuv sayılmıştır. Kalkılırken, ayak uçları üzerinde kalkılın alıdır. Kişi eğer zayıf bünyeli ise, kalkarken ellerini yere dayanak yapabilir.
Namazda, sağa sola meyi edilmemelidir. Göz ucuyla da olsa sağa sola bakılmamak dır. Gözünü secde ettiği noktaya dilemelidir. Eğer böyle yapmazsa, yüzünü kıble istikametine çevirmelidir. Namaz esnasında bedenin hangi bir yeriyle oynanmamalıdır.
Said b. el-Müseyyeb´den şu hadise nakledilmiştir: O, namazda sakalıyla oynayan birini görmüştü. Bunun üzerine şöyle dedi: Bu kişinin kalbinde huşu olsa, uzuvlarında da huşu olurdu. Allah Re-sulü´nden de (sav) bu mealde bir hadis-i şerif rivayet edilmiştir.
Namazda bazı rükünleri aralıksız eda etmek de nehyedilmiştir. Bunlar beş adettir. İkisi imama, ikisi imama uyan kişiye, biri de her ikisine birden düşer.
İmama düşenler şunlardır: İftitah tekbirinden hemen sonra kı-raata başlamak; Kıraatin hemen ardından rükuya eğilmek.
İmama uyan cemaata düşenler ise şunlardır: iftitah tekbirini imamın tekbirinden hemen sonra almak; Selamı imamın selamının hemen ardından vermek.
Sonuncusu ise, farz selamının hemen ardından nafile selamını vermek. Bu ikisi arasında bir süre bulunmalıdır. Bir zat şöyle demiştir: Selam vermek kesmek, tekbir getirmek bağlamaktır.
Bir rivayette de şu hususlar yeralmıştır: Namazda, şeytandan kaynaklanan yedi şey vardır: Uyuklamak, vesvese, esneme, kaşıntı, sağa sola dönme, birşeyle oynama.
Bir zat ise bunlara sehiv ve kuşkuyu ilave etmiştir. Seleften bir zat şöyle demiştir: Dört şey vardır ki namazda olmaması gereken batıl işlerdendir: Sağa sola dönmek, yüzü ovmak, yumurtaları düzeltmek ve insanların önünden gelip geçtiği bir yerde namaz kılmak. Başka bir zat bu hususlara şunu ilave etmiştir: İlk safta yer varken ikinci safta namaza durmak.
İdrarını tutan, büyük abdestini bekleten ve mestleri dar olan kimsenin namaz kılması da nehyedilmiştir. Çünkü bunlar, inşam
meşgul eden hususlardır. Aynı şekilde öfkeli ve bir hususta kaygılı kimsenin namaz kılması da mekruh görülmüştür. Bir şeye acil ihtiyacı olan kimsenin durumu da böyledir.
Bunların rahatlaması halinde kılacakları namaz, kalblerinin mutmain olması bakımından daha sağlıklı olacaktır. Karnı aç ve aklı yemekte olan birinin namazı yemekten sonra kılması daha doğru olur.
Allah Resulü (sav) buyurdu ki: "Yemek hazırlandığında ve namaz vakti girdiğinde, yemekten başlayın".26 Eğer vakit darsa veya kişinin kalbi mutmain ise, namaz öne alınabilir.
Başka bir hadiste de Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Sizden biri kızdırılmış iken namaza katılmamalı ve öfkeli iken namaz kılmamalıdır". Hasan el-Basri (ra) şöyle deç-di: Kalbin katılmadığı bir namaz, ilahi cezaya daha yakındır[17]
Su kabı sağ tarafa konulur, besmele çekilir ve kaba sokulmadan önce avuçlara üç kez su dökülerek eller yıkanır. Sonra tenasül uzvu yıkanır ve istinca yapılır. Ardından ayaklar dışında namaz abdesti gibi abdest alınır.
Sonra kaptan avuç dolusu su alınarak uyluğa kadar sağ tarafın önüne ve arkasına dökülür. Bu üç kez yapılır. Aynı şey sol taraf için de üç kez yapılır.
Vücudun ön ve arkası suyla iyice ovalanır. Sonra avuç dolusu su başa dökülür. Saçlar iyice ovulur ve hilallenir. Bu da üç kez yapılır. Saç dipleri de iyice ıslatılır. Sonra biraz eğilerek ayaklar yıkanır. Eğer kapta su varsa, bu da tüm vücuda tepeden boşaltılır. Bu esnada eller de vücudun ulaşılabilen kesimlerini iyice ovar. Eğer ayakların yıkanması Öne alınmışsa ve abdest alınırken ayaklar yıkan-mışsa bunda mahzur olmaz.
Gusülden sonra tekrar abdest almak gerekmez. Gusül esnasında, yıkamanın ardından tenasül uzvuna bir daha temas etmemek gerekir. Eğer temas olursa abdesti yeniden almak gerekir.
Gusül abdestinde mazmaza ve istinşakm unutulması halinde kılınacak namaz iade edilmelidir. Eğer bunlar namaz abdesti alırken unutulmuşsa namazın iadesi gerekmez.
Kişi gusül abdestinde tüm vücudunu dilediği şekilde, yıkayabilir. Tüm vücudu kapsaması şartıyla bu gusül de caizdir. Gusül abdesti esnasında veya başında abdest almamış kimsenin gusülden sonra tekrar abdest alması daha gtzel olur. Gusül niyetiyle nehre giren kişi de abdestini almış sayılır. Böyle birinin önceden abdest alarak nehre girmesi daha hayırlıdır. Ölünün yıkanması da gusül abdesti gibidir. [3]
İslam´ın İkinci Temeli Namaz:
Namazın farzları, namaza başlamadan önceki ve sonraki farzlar olarak iki kısma ayrılır:
Namaza başlamadan önceki farzlar, şu yedi farzdan ibarettir:
1. Beden temizliği;
2. Elbisenin temizliği;
3. Mekanın temizliği;
4. Avret mahallinin örtülmesi ki bu mahal göbek altından diz-kapaklarma kadar olan kısımdır.
5. Kıbleye yönelme;
6. Vaktin gelmiş olması;
7. Özür hali dışında ayakta durma. Namazın genelindeki farzları on iki farzdan ibarettir.
Allah Resulü (sav) buyurdu ki: "Namaz, cennetin anahtarıdır". [4]Yine O´ndan şu hadis rivayet edilmiştir: "Namazın girişi tekbir, çıkışı selamdır". [5]Namazın on iki farzından ilki niyettir. İkincisi ise, iftitah tekbiridir.
Arap dilinde tekbiri ifade edecek ´EfahV vezni dışında hiçbir kelime kalıbı mevcut değildir. Bu yüzden de onlar ´Allahü Ekber1 demişlerdir. Onlar ´Ekber=En büyük´ anlamında ´Kebir=Çok büyük´ kalıbını kullanmamışlardır. Onlar ´Kebir5 kelimesini (Azim=Ulu´ anlamında kullanmışlardır. Çünkü bu, sonradan Araplaştırılmış yabancı bir kelimedir. Araplar ´Allühü Kebbar=Allah çok büyüktür derler. Ancak bunu da (Ekber=En büyük´ anlamında kullanmamışlardır. Buradaki ´Ekber tazim gayesi ile yüceltme ihtiva etmekte] dir. İftitah tekbirinden sonra Fatiha suresi okunur
Sureye Besmele ile başlanır. Ardından rüku farzı gelir. Secde de iç huzura erme ve iki secde arasındaki oturum da namazın farzla^ tındandır. Son oturumdaki teşehhüt ve Allah Resulü´ne (sav) salatl ü selam da namazın farzlarındandır.
Son selam da namazın farzlarındandır. Allah Resulü (sav) bu yurdu ki: "Allah Teala, rüku ve secdede sırtını düz tutmayan şeye nazar etmez" [6] Başka bir hadislerinde ise şöyle buyurmakta dır: "Kişi rüku ve secdede sırtını dik tutmadıkça namazı eda olmuâ olmaz". [7] !
Allah Resulü (sav) rüku ve secdesinde sırtını dik tutmayan bil rini görmüştü. Ona ´Namazını iade et, çünkü senin kıldığın namaz olmadı´ buyurdu. Rüku ve secdesinde yine sakin olmadığım gördü ve namazını yeniden kılmasını emir buyurdu. Ardından da o kişiye rüku ve secdede sakin olmayı ve bu ikisinde gereken duruşu öğretti ve şöyle buyurdu: "Mafsalların sakinleşip yerli yerince oturacak şekilde eda et" [8]
Huzeyfe (ra) ve İbni Mesud (ra) rüku ve secdesini kemaliyle yapmaksızın namaz kılan bir adam görmüşlerdi. Kendi aralarında şöyle dediler: Eğer bu adam ölürse, Allah Resulü´nün (sav) fıtratından başka bir fıtrat üzere ölmüş olur.
Bunlardan birine dayandırılan hadiste şöyle dediği rivayet edilmiştir: Aynı kişiye, ´Ne zamandır böyle namaz kılıyorsun?´ diye sordu. O da, ´Kırk yıldan beri´ dedi. Bunun üzerine şöyle dedi: Sen kırk yıldan beri namaz kılmıyorsun.
Ka´bül Ahbar´dan da şu söz rivayet edilmiştir: Namaz, üç adet üçtebire taksim edilmiştir. İlk üçte biri temizlik, diğer üçte biri rüku, son üçte biri ise secdedir. Kim bunlardan birini eksiltirse, diğer üçte birler de kabul edilmez. Bir rivayette de şöyle denilmiştir: Her kimin namazı kabul edilmezse, bütün ibadetleri reddedilir. [9]
Namazın Sünnetleri:
Namazın oniki sünneti vardır: İftitah tekbirinde elleri kaldıran Elleri kaldırmanın şekli, avuçların omuz hizasında başparmakların kulak memelerine, parmakların da kulak çevresine getirilmesi Seklindedir. Elleri bu şekilde kaldırmak, Allah Resulü´nden (sav) ´konuyla ilgili rivayet edilen üç hadis-i şerife uygundur. j Bu hadislerde Allah Resulü´nün (sav) avuçlarım omuz hizasına letirdiği, baş parmaklarını kulak memeleri üzerine koyduğu ve barınaklarını da kulak çevresine getirdiği nakledilmiştir. [10] İftitah tekbirinin telaffuzu Allahü Ekber şeklindedir. Başka şekilde telaffuz edilmesi caiz değildir.
Tekbir getirildiği zaman, eller hızla ileri doğru itilmemelidir. Aynı şekilde omuzların ardına doğru da itilmemelidir. Tekbir getirildikten sonra eller yavaş ve yumuşak bir hareketle aşağı indirilmelidir.. Tekbir sona ermeden elleri indirmemek gerekir. Tekbirin bitmesinden sonra ellerini kulaklarında durdurmayıp yavaşça göbek altında bağlanacak şekilde indirir.
Kıraata başlamadan önce sağ el, sol elin üstüne gelecek şekilde bağlanır. Allah Resulü´nün (sav) bu konudaki sünneti şöyle nakledilmiştir: [11] O, tekbir getirdiği zaman, ellerini aşağı salardı. Kıraata başlamak üzere sağ elini sol elinin üstüne koyardı. Ellerin bağlanmasında, sağ elin sol el bileğini kavraması gerekir. Eller, göğüs altında bağlanır.
Allah Teala´ya gönülden yönelme (=Teveccüh): Bu meyanda O´nun şu buyruğunu yürekten okur: "Yüzümü bir hanif ve müslü-man olarak gökleri ve yeri Yaratan´a çevirdim. Ben şirk koşanlardan değilim". (En´am/79) Ardından da şu ayeti okur: "Namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi Allah içindir. O´nun hiçbir ortağı yoktur. Ve ben müslümanlardan biri olarak bununla emrolundum". (En´am/172) Sonra Sübhaneke21 okunur.
Bu dua ile ilgili muhtelif rivayetler mevcuttur. Cemaat namazı dışında bu rivayetlerin birleştirilerek okunması güzel görülmüştür.
Sübhaneke Allahümme ve bi hantdike ve tebarekesmuke ve te´âla ceddüke vela ilahe ğayrük.
İmam aynı rekatte iki kez sekte yapamayacağı için, teveccüh babında okunması gerekenlerin tamamının okunabilmesi mümkün olmayacaktır. Bu durumda sadece Sübhaneke´yi ve imam sessiz kıraat ediyorsa Fatiha suresini okumakla yetinmelidir.
İmamın sesli kıraati esnasında Fatiha ve ayet okumaktan, rü ´ ku, secde ve secdeden başı kaldırmada imamdan önce hareket et inekten kesinlikle s akınımı alıdır.
Kıraate başlamadan önce istiazede bulunmak (=euzü besmele çekmek) de sünnettir. Fatiha´dan sonra Kur´an-ı Kerim´den bir sure veya herhangi bir sureden üç ayet okumak da namazın sünnetlerinden dir.
Allah Resulü (sav) böyle yapmış ve ashabına da bunu emretmiştir. Rüku´ya eğilmeden önce elleri kaldırarak tekbir getirmek de namazın sünnetlerindendir. Rükuda tesbihatta bulunmak sünnettir.
Bu tesbihat, üçten az olmamak üzere, yedi veya on kez olabilir. Üç rakamı için, kemaliyetin en alt sınırıdır, denilmiştir. Çünkü teşbihin kemaliyeti, on defa yapılmasmdadır.
Yüce Allah buyurdu ki: "Onlar tam ondur". (Bakara/196) Bu üç teşbih, eller dizlerin üzerine konulduktan sonra ve onları kaldırmadan önce yapılmalıdır. Aksi takdirde, nizami olarak tek bir tei bih okunmuş olur. İlk teşbih ve son teşbih eğilirken ve kalkarken eda edilmiş olur. Bu ise mekruh görülmüştür.
Rükuda parmakları ayırarak dizleri tamamen kavramak gerkir. Baş ne kaldırılmalı, ne de aşağı salmmalı, aksine sırt ile aynı hizada tutulmalıdır. Baş, rüku esnasında ne aşağı eğilmiş, ne de yukarı kaldırılmış gibi durmamalıdır.
Rükudan kalkılırken ´Semi´allahü limen hamiden´ sözüyle birlikte ellerin kaldırılması ve ´Allahümme Rabbena lekel hamd Imil´es sejnavati uel arz ve ma beynehüma ve mil´e ma şi´te min şey´in´ denilmesi de sünnettir.
Secde esnasında yapılan tesbihat da sünnettir. Bu teşbihlerin sayısı da on, yedi veya üç olabilir. Bunların asgarisi olan üç teşbih, alın yere kapandıktan sonra ve yerden kaldırılmadan önce yapılmalıdır. Aksi takdirde tek teşbih eda edilmiş olur, ilki alın yere ko nurken, sonuncusu da alın kaldırılırken yapılmış olur.
Tesbihatm üçten aşağı olması ise müstehap görülmemiştir, i Enes b. Malik (ra) dedi ki: Şu halifeniz -Ömer b. Abdülaziz (ra)-kadar namazı, Allah Resulü´nün (sav) namazına benzeyen başka birini görmedim. Biz onun arkasında namaz kılarken, rükuda da, secdede de onar kez tesbihatta bulunurduk.
O, secde esnasında başını avuçlarının arasına koyardı. Avuçları da açık olarak yere tamamen yapışırdı. Pazuları yanlarından ayrık dururdu. Sırtını dik tutar, karnım uyluğundan yüksek tutardı. Avuçlarıyla yere temas etmeyi müstehap görürdü. Avuçlar, yüzle beraber secde eder.
Secde, secdeden kalkma ve iki secde arasındaki kıyam için~elle-ri keldırmaksızm tekbir getirmek de sünnettir. Ardından da üç kez ´Rabbi´ğfîrli verhamni=Rabbim beni bağışla ve bana merhamet et´ der. Bu, İbni Ömer´den (ra) rivayet edilmiştir.
Eğer ´Rabbi´ğfir verham ve tecavez amma ta´lemu fe-inneke entel E´azzül-Ekrem=Rabbim affet, merhamet et, bildiğini bağışla, çünkü Sen en yüce ve en kerim olansın´ derse bu da caizdir ve İbni Me-sud´dan (ra) rivayet edilmiştir. ´Rabbi´ğfir li verhamni vehdini vec-burni ven´aşni=Rabbim beni bağışla, bana merhamet et, bana doğruyu göster, ihtiyacımı gider ve beni doğrult´ derse bu da güzeldir ve Ali b. Ebi Talib´den (ra) rivayet edilmiştir. İlk teşehhüd sünnettir.
Son selam da sünnettir. Selam lafzı ´Esselamü aleyküm ve rah-metullah´ şeklindedir. Selam verirken yanağı sağdan ve soldan görünecek şekilde olmalıdır. Selam verilirken boyun da omuzlar istikametine eğilerek çevrilir. Allah Resulü´nün (sav) selam verişi de bu şekildeydi. Selam verilirken vücut kıbleden çevrilmemeli, uyluk yerden kaldınlmamahdır.Cemaat namazına sonradan yetişmeyle ilgili hükümler:
Dört rekatlı namazlarda iki rekata, veya üç rekattı akşam namazında üçüncü rekata yetişen kişinin namaza nasıl katılacağını izah edeceğiz. Kıyamın bir bölümünde imama yetişen kişi, Fatiha-´ya başlamalı ve gerekirse, rükuya geç giderek Fatiha´yı tamamlamalıdır. İmam başını kendisinden önce rükudan kaldırmışsa o da imamın ardından başını kaldırır.
Namaza yetiştiğinde imamın kıyamı bitirerek rükuya gittiğini gören kimse, iftitah tekbirini getirdikten sonra bir tekbir daha getirerek rükuya eğilir. Bu durumda rekatı tamamlamış olur. Kendisi Fatiha dışındaki sureyi okurken imam rükuya giderse, kıraati ayet bitiminden keserek rükuya eğilmelidir.
İmama ilk kadede veya secdede yetişen kimse iftitah tekbirini getirdikten sonra tekrar tekbir getirerek oturur ve secdeye kapanarak imama uyar. İmam selam verdiği zaman tekbir getirmeksizin ayağa kalkar. Kıyam halinde Fatiha´yı okur. İmamla birlikte rükuya eğilmedikçe, bu şekilde yetişmesi rekatten sayılmaz. Eğer ellerini dizlerinin üstüne koymuş ve imam başını kaldırmadan önce bu rüknü layıkıyla yapmışsa, o zaman bir rekatı tamamlamış sayılır.
Farz bir namaza başlayan ve namaz esnasında başka bir namazı kılması gerektiğini hatırlayan kişinin yapması en uygun olan bu namazı tamamlaması, ardında da hatırladığı o namazı kılmasıdır. Bunu kıldıktan sonra da ilk kıldığını iade etmesi uygundur.
Mesela ikindi namazını imam ile kılan biri, namaz esnasında öğle namazını kılmadığını hatırlarsa, imamla ikindiyi tamamladıktan sonra öğle namazını kılar. Onu bitirdikten sonra da ikindi namazı tekrar kılar. Sahabeden bazı zatlar böyle yapmıştır. Bize en uygun görünen de budur.
Namazda unutarak konuşan veya dalgınlıkla dört rekatlı bir namazın ikinci rekatında selam veren kişi, teşehhüdü okuduktan sonra iki adet sehiv secdesi yapmalıdır. Bunu namazdan çok sonra, hatta mescidden çıkmasının ardından hatırlayan kimse, bize göre o namazı tekrar kılmalıdır.
Kasıtlı olarak konuşan, selam veren, kıbleye arkasına dönen, avret mahalli açılan, burnu kanayan veya abdest alırken başını meshetmeyi ya da yıkanması gereken uzuvlardan birini yıkamayı unuttuğunu farkeden kimse kıldığı namazı tekrar etmelidir.
Cemaati kaçıran bir kimse, farzı kendisi için nafile olmak üzere kılan biri çıktığında kendisi ona imam olmalıdır. Bu husus ihtilaftan uzak olmamakla beraber, cemaat namazının farziyetine girer. Bizce farz namazı nafile olarak kılacak birinin arkasında kıhn-maması gerekir. Nafile (sünnet) namazların cemaatle kılınmasını da mekruh görmemekteyiz.
Kıraatin sesli okunması gereken kısmını sessiz okumadan veya bunun aksinden dolayı sehiv secdesi gerekmez. Kişi üç ya da iki rekat mı kıldığı hususunda tereddüt ederse iki, üç ya da dört rekat mı kıldığı hususunda ki tereddütünde ise üç rekat kıldığını varsay-malıdır. Çünkü namazda yakin gerekir. Bu da az olanı esas almakla mümkün olur.
Ardından da selam vermeden önce iki kez sehiv secdesi yapmalıdır. Sehiv secdelerini takiben ikinci kez ´tahiyyat´ okumalıdır. Bu durumda namazı tamamlamış olur. Kişi sehiv secdesi yapmayı unutursa, eğer bunu kısa süre sonra veya mescidden çıkmadan önce hatırlarsa bana göre bu iki secdeyi yapmalı ve ´tahiyyat´ı okuyarak selam vermelidir. Eğer vakit çok geçmiş veya mescidden çıkmışsa secde lüzumu düşmüş olur.
Karanlıktan veya yeterli bilgisi olmayışından dolayı kıble hakkında şüpheye kapılan kimse,kıbleyi tesbit etme noktasında bütün çabasını sarfeder. Eğer namazı eda ettikten sonra kıblenin yanlış olduğu ortaya çıkarsa, bize göre en uygun olan, namazın iade edilmesidir. Namazın fazla kılınması halinde selamdan sonra, eksik kılınması halinde ise selamdan önce sehiv secdesi yapmak müste-haptır. Eksiklik veya fazlalık hallerinin her ikisinde de sehiv secdesini selam vermeden önce yapmak da güzeldir. Bütün bunlar Allah Resulü´nden (sav) rivayet edilmiştir. Kişi namazda iken şüphe değil de bir vehme kapılırsa veya vehmi giderek artarsa, kesinlikle selamdan sonra sehiv secdesi yapmalıdır.
Zaruri hallerden dolayı temizlik eksikliği veya namazın farzlarından birinin eksikliği ile namaz kılan kimse, mümkün olabilecek en kısa sürede bu namazı iade etmelidir.
Kıldığı elbisede necaset bulunduğunu sonradan gören kimse müteakip namazın vakti girmeden Önce bu namazı tekrar kılmalıdır. Eğer vakit geçmiş ise, iade etmesi gerekmez. Kişi, necaseti gördüğü an namazı iade ederse bize göre daha doğru yapmış olur.
Kusurları veya kaçırması sebebiyle kılması gereken birçok namazı olan kişinin bunları bir sıralama içinde ardarda kılması daha uygundur. Mümkün olursa bir günün namazları tek bir vakitte veya muhtelif vakitlerde sırasına uygun olarak kıhnabilir. Bu namazlar, namaz kılınması mekruh görülmüş vakitlerde kıhnmamahdır.
Namaz esnasında elbisesinde bir necaset bulunduğunu veya kıbleye tam olarak yönelmemiş olduğunu farkeden kimse üstünde
dış elbisesini atarak ve yönünü kıbleye tam çevirerek namazını sürdürmelidir. Bu namazı iade etmesi daha güzeldir. [12]
Namazın Erkan Ve Adabı:
Namazdan önce dişleri misvaklamak, namazın faziletlerindendir. Bir hadiste Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Dişleri mis vaki ayarak kılman bir namaz, misvaklamaksı-zın kılınan namazdan yetmiş kat daha üstündür [13]
Namaza başlamadan önce Nas suresini okumak da müstehap görülmüştür. Çünkü bu sure, namaz kılan için şeytana karşı bir kalkandır. Her rekatta Fatiha suresini okumadan önce ´euzü besmele´ okumak da müstehaptır. Çünkü kişi Kur1 an okumaktadır ve her rekat da bir namazdır.
Tekbir esnasında parmakları birleştirmek de namazın faziletlerindendir. Kıyam esnasında topukları birleştirmeyerek ayrı tutmak da müstehaptır. Kıyam esnasında iki topuk arasında dört parmak kalınlığında bir mesafe bırakılmalıdır. Bu mikdar müstehap görülmüştür.
İlk müslünıanlar, imamın tekbir esnasında parmaklarını bitiştirip bitiştirmediklerine ve ayaklarını ayırıp ayırmadıklarına titizlikle bakarlardı. Onlar, imamın bu iki hareketine göre fıkıh bilgisine hükmederlerdi.
İbni Mesud (ra) namaz kılan birinin kıyamda topuklarını birbirine yapıştırdığını gördüğünde şöyle demiştir: Eğer topuklarım aralamış olsaydı, sünnete uygun hareket etmiş olurdu. Bir hadislerinde de Allah Resulü´nün (sav) namazda ayaklardan birini dikmeyi ve topukları birbirine yapıştırmayı sakındırdığı rivayet edilmiştir.
Hadiste geçen ´safan=dik tutma´ kelimesi şu ayet-i kerimede yer almaktadır: "Bir ayağını tırnağı üzerine kaldırıp diğer üçü üzerinde duran iyi cins atlar". (Sad/31) Burada bahsi geçen atlardır. ´Sa-fed=Bağlayan´ kelimesi de şu ayet-i kerimede geçmektedir: "Kıyamet gününde suçluların birlikte zincire bağlandıklarını görürsün". (İbrahim/49)
Ulemadan bir zatın, tekbir getirirken parmaklarını ayırdığını görmüştüm. Kendisine bunu sorduğumda şu açıklamayı getirdi. Allah Resulü´nden (sav) rivayet edilen bir hadiste, "O´nun tekbir getirdiğinde parmaklarım tam bir şekilde yaydığı" rivayet edilmiştir.[14] Hadisteki yayma ´neşr´ fiilinin teyid içerecek şekilde masdarıyla verilmesi böyle yapmanın doğruluğunu muhtemel kılmaktadır.
Buradaki yayma fiiliyle parmakların tam olarak aralanması kasdedilmiş olabilir. Çünkü yayma fiilinin (=neşr) özündeki mana açarak yaymak şeklindedir. Çünkü ayırma ´tefrika´ fiili, ´neşr5 ve ´bess´ fîilerine karşılık olarak da kullanılmıştır. Bu meyanda Yüce Allah´ın şu buyruğu gösterilebilir: "Döşenmiş halılar vardır". (Ğaşi-ye/16) Buradaki asıl murad, ayrılıktır. ´Bess´ fiilinin manasıyla ilgili şu ayete de bakılabilir: "Etrafa serilmiş kelebekler gibi". (Ka-ria/4) Bu ayetteki "bess´ fiili, şu ayetteki ´neşr/intişar5 fiiliyle aynı manadadır: "Tıpkı etrafa yayılmış çekirgeler gibi". (Kamer/7) ´Neşr1 fiili T^ess´ fiiliyle aynı manada olduğuna göre ´bess´ fiilinin ayrılma anlamına geldiği de açıktır. Allah Resulü´nün (sav) parmaklarını yayması, ayırması anlamındadır.
İshak b. Raheveyh´e Allah Resulü´nün (sav) namazda parmakları yaymaya dair buyruğunun ne anlama geldiği sorulduğu zaman, parmakları açarak birleştirme olduğunu söylemiştir. O, bununla parmakların avuçların içine kıvrılarak sıkılmaması gerektiğini bildirmek istemiştir. Bizce bu görüş güzeldir. Çünkü kıvırarak sıkma, yaymanın zıddıdır.
Ulema arasında üç zatın tekbir esnasında parmaklarını ayırdıklarını gördüm. Mescid-i Haram´m imamı Ebu´l-Hasan onlardan biridir. O, fıkıh bilgisi çok derin bir zat idi. Üç alimin de parmaklarım bitiştirdiklerini gördüm. Ebu´l-Hasan b. Salim ve Ebu Bekir el-Acuri de onlardandı. Galib zannıma göre, büyük fıkıhçı Ebu Zeyd de parmaklarını ayıranlardandı.
Namaz esnasında Fatiha suresinin sonunda ´Amin´ demek de namazın faziletlerindendir. Bu hususta Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "İmam, ´veleddallin´ dediğinde ´Amin´ deyiniz. Kim ´amin´ derken meleklerin ´amini´ne tevafuk ederse geçmiş günahları bağışlanır".[15] Allah Resulü (sav) ´amin´ derken sesini yükseltirdi.
´Amin´ kelimesinin telafuzzuyla ilgili iki rivayet mevcuttur. Bunlardan birinde baştaki ´a´ harfinin uzatılması ve kısaltılması şeklindedir. Her iki halde de ´mim´harfinin şeddesiz olması gerekir. Aksi takdirde mana değişerek ´yönelme/kasdetme´ şeklinde olur. Tıpkı Yüce Allah´ın şu buyruğunda olduğu gibi: "Kabe´ye yönelenlere". (Maide/2)
Elleri bileklere bastırarak birbiri üstüne koyup göbek altı ile göğüs arasında bir yerde bağlamak da namazın adabmdandır. Bu, namazın huşu´undandır. Ulemadan bir zat şöyle demiştir: ´Bu duruşu, Aziz olanın huzurunda teslimiyet ve boyun eğiş sayarım´. Allah Resulü (sav) de bunun, önceki peygamberlerin de sünnetlerinden biri olduğunu bildirmiştir.
Ali (kv) Kevser suresinin "Rabbin için namaz kıl ve kurban kes" (Kevser/2) ayetini tefsir ederken şöyle demiştir: Bu, sağ elin sol el üzerine konulumasıdır. Onun ilminin derinliği ve marifetinin letafeti burada ortaya çıkmaktadır. Zira göğsün altında ´NamY adı verilen bir damar vardır. Bu damar, ancak ilim sahipleri tarafından bilinir.
Ali (kv) bu ayetteki Venhar=nahr et´ emrini, elleri ´nam denen bu damarın üzerine koy şeklinde anlamıştır. Tıpkı İdmığ=beyni yarala´ kelimesinin ´esıb ed-dimağ´ ifadesiyle-aym manaya gelmesi gibi. Ali (kv) ilgili ayetteki kelimeyi, bazılarının anladığı gibi canlıyı boğazlamak anlamında ele almamıştır. Zira burada namazdan bahsedilmektedir.
Ulemadan bazıları da bunu ´boğazını kesme´ anlamında görmüşlerdir. Onlara göre ayetteki ´nahr´, canlı boğazının kesilmesidir. "Nahr yutağın altındaki can damarını ifade etmekte ve namazda da eller oraya konmamaktadır. Dil alimlerinden bir kısmına göre Ven-har´ emri, bir hareketle kıbleye yönelmeyi ifade etmektedir. Bize göre bu da bir görüştür.
Namazda ayaklar üzerine oturulup dizler dikilmem elidir. Bu, dil ehlinin ´ik´a´ kelimesiyle ilgili yaklaşımıdır. Dizlerini çökertip ayak parmaklarını dik tutarak da oturmamalıdır. Bu da hadis ehlinin aynı kelimeyle ilgili görüşüdür. Elbisenin eteklerini salmak ve çekiştirmekten uzak durmalıdır. Etekleri salmak yani ´sedl´, elbisenin uç kısımlarını yere doğru salmaktır. Buna bir harf değiştirilerek ´sedn´ de denilmiştir. Kişi, elbisesinin etek kısımlarını salıp uzattığı zaman, her iki kelime de kullanılarak tarif edilebilir. Ka-benin örtüsünü giydirenlere ´Sidânetü´l-Ka´be´ yani Kabe örtüsünü onun üzerinden yayıp aşağı salanlar denir. Bu, dil ehlinin görüşüdür.
Hadis ehline göre ise, ´sedl´, elbiseyi örtü gibi alarak elleri onun altına sokmak, rüku ve secdeye bu şekilde gitmektir. Onlara göre hakiki mana budur. Çünkü yahudiler ibadetlerini böyle yapmaktaydılar. Müslümanların onlara benzemeleri bu hükümle sakındırılmış oldu. ´Kamîs´ olarak bilinen giysi de böyledir. Eller onun içindeyken rüku veya secdeye gidilmemelidir. Ne kadar geniş olsa da bundan s akimim alı dır. Secdede ellerin karnisin içine sokulması mekruhtur.
Fukahadan bir zat ´sedl´ hakkında üçüncü bir görüş belirterek şöyle demiştir: ´Sedl´, izar denilen ve bedenin belden aşağısını örten elbisenin orta kısmının baş üzerine konularak sağ ve sol uçlarının aşağı sallanıp omuzların örtülmemesidir. Sonraki ulemaya ait olan bu görüşün bence hiçbir kıymeti yoktur. İlk iki görüş ilgilenmeye layıktır. Çünkü her ikisi de ilk devir ulemasının görüşlerine dayanmaktadır.
Elbiseyi çekiştirmek de sakıncalı görülerek nehyedilmiştir. Bu, secdeye gidilirken elbisenin ön veya arka kısmını çekiştirmek şeklinde olur. Kamis olarak isimlendirilen ve üst kısma giyilen giysinin kenarlardan sıkıştırılması da, yukarıdaki fiil Kapsamına girdiği için mekruh görülmüştür. Bunun mekruhluğu, Ahmed b. Han-bel´den (ra) de rivayet edilmiştir.
Ömer b. Hattab´m (ra) çocuklarından birinden bununla ilgili ruhsat bulunduğuna dair bir görüş "rivayet edilmiştir. Buna göre Allah Resulü (sav), sarığını karnisinin üzerine kuşanarak namaz kılmıştır. Çekiştirme fiili, saç için de sözkonusu olabilir. Saçları uzun olan kimse, onlara toka ve benzeri bir şey takarak namaz kılmam alıdır.
Bir hadis-i şeriflerinde Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Yedi uzuv üzerine secde etmekle, saçları ve elbiseyi bağlamamakla emrolundum".[16] Allah Resulü (sav), namazda eli böğre ve elleri bele koymayı da nehyetmiştir. Kıyam esnasında pazılar bedenden uzak tutulmalıdır.
Secdeye giderken şöyle bir sıralama takip edilmelidir: Yere önce dizler, ardından eller, ardından yüz temas etmelidir. Yüzde de alın ve burun yere temas etmelidir ki bu ikisi tek bir uzuv sayılmıştır. Kalkılırken, ayak uçları üzerinde kalkılın alıdır. Kişi eğer zayıf bünyeli ise, kalkarken ellerini yere dayanak yapabilir.
Namazda, sağa sola meyi edilmemelidir. Göz ucuyla da olsa sağa sola bakılmamak dır. Gözünü secde ettiği noktaya dilemelidir. Eğer böyle yapmazsa, yüzünü kıble istikametine çevirmelidir. Namaz esnasında bedenin hangi bir yeriyle oynanmamalıdır.
Said b. el-Müseyyeb´den şu hadise nakledilmiştir: O, namazda sakalıyla oynayan birini görmüştü. Bunun üzerine şöyle dedi: Bu kişinin kalbinde huşu olsa, uzuvlarında da huşu olurdu. Allah Re-sulü´nden de (sav) bu mealde bir hadis-i şerif rivayet edilmiştir.
Namazda bazı rükünleri aralıksız eda etmek de nehyedilmiştir. Bunlar beş adettir. İkisi imama, ikisi imama uyan kişiye, biri de her ikisine birden düşer.
İmama düşenler şunlardır: İftitah tekbirinden hemen sonra kı-raata başlamak; Kıraatin hemen ardından rükuya eğilmek.
İmama uyan cemaata düşenler ise şunlardır: iftitah tekbirini imamın tekbirinden hemen sonra almak; Selamı imamın selamının hemen ardından vermek.
Sonuncusu ise, farz selamının hemen ardından nafile selamını vermek. Bu ikisi arasında bir süre bulunmalıdır. Bir zat şöyle demiştir: Selam vermek kesmek, tekbir getirmek bağlamaktır.
Bir rivayette de şu hususlar yeralmıştır: Namazda, şeytandan kaynaklanan yedi şey vardır: Uyuklamak, vesvese, esneme, kaşıntı, sağa sola dönme, birşeyle oynama.
Bir zat ise bunlara sehiv ve kuşkuyu ilave etmiştir. Seleften bir zat şöyle demiştir: Dört şey vardır ki namazda olmaması gereken batıl işlerdendir: Sağa sola dönmek, yüzü ovmak, yumurtaları düzeltmek ve insanların önünden gelip geçtiği bir yerde namaz kılmak. Başka bir zat bu hususlara şunu ilave etmiştir: İlk safta yer varken ikinci safta namaza durmak.
İdrarını tutan, büyük abdestini bekleten ve mestleri dar olan kimsenin namaz kılması da nehyedilmiştir. Çünkü bunlar, inşam
meşgul eden hususlardır. Aynı şekilde öfkeli ve bir hususta kaygılı kimsenin namaz kılması da mekruh görülmüştür. Bir şeye acil ihtiyacı olan kimsenin durumu da böyledir.
Bunların rahatlaması halinde kılacakları namaz, kalblerinin mutmain olması bakımından daha sağlıklı olacaktır. Karnı aç ve aklı yemekte olan birinin namazı yemekten sonra kılması daha doğru olur.
Allah Resulü (sav) buyurdu ki: "Yemek hazırlandığında ve namaz vakti girdiğinde, yemekten başlayın".26 Eğer vakit darsa veya kişinin kalbi mutmain ise, namaz öne alınabilir.
Başka bir hadiste de Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Sizden biri kızdırılmış iken namaza katılmamalı ve öfkeli iken namaz kılmamalıdır". Hasan el-Basri (ra) şöyle deç-di: Kalbin katılmadığı bir namaz, ilahi cezaya daha yakındır[17]