- Gündemden

Adsense kodları


Gündemden

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Fri 10 August 2012, 12:48 am GMT +0200
Gündemden
Handan ÖZ • 87. Sayı / GÜNDEMDEN


12 Eylül ve 28 Şubat’a balans ayarı
12 Eylül darbesinin müsebbipleri yargı önünde. 28 Şubat sorumluları adlî soruşturmayla karşı karşıya. Benzer müdahalelerle ilgili olarak gerisinin çorap söküğü gibi geleceğini düşünmek mümkün. Üstelik Meclis’te konuyla ilgili bir araştırma komisyonu kurulması için varılan siyasî mutabakat da başlı başına tarihî bir olay. Ancak sonuç alınabilmesi için adalet mekanizmasının hızlı ve etkin çalışması gerekiyor. Yargı sürecine 27 Nisan’ı da eklemek yerinde bir davranış olacak. Zira hiçbir benzeri müdahale veya girişim millî iradenin bilgisi dışında kalmamalı. Öte yandan, 12 Eylül davasına destek verenlerin iş 28 Şubat soruşturmasına gelince mesafeli duruşları anlaşılabilir, ama kabul edilebilir değil. 28 Şubat’ın daha yakın bir geçmişte cereyan ettiği düşünüldüğünde bugün hâlâ sistem üzerinde canlı ve doğrudan etkisi bulunduğunu veya sistemle göbek bağı olduğunu söylemek gerekiyor. Ama bu bağın kesilme vakti geldi. Bu sebeple, 28 Şubat post-modern darbesine yönelik soruşturmanın Türkiye için tarihî bir fırsat olduğunu ifade edebiliriz. Bu soruşturmanın askerle sınırlı kalmayıp, siyaset, medya ve büyük sermayedeki uzantılarından da hesap sorulması ise fırsatın kaçırılmaması adına önem taşıyor. 28 Şubat’ın kudretli generali Çevik Bir’in “demokrasiye balans ayarı” olarak nitelediği post-modern darbeye karşı “demokrasinin balans ayarı” gerçekleştirilmek isteniyorsa, yapılması gerekenin bu olduğunu hatırlatmaya bile gerek yok.

4+4+4 sistemiyle seçmeli Kur’an ve Siyer dersi
12 yıllık zorunlu eğitim yasalaştı ve çok önemli bazı değişiklikleri de beraberinde getirdi Özellikle Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber (s.a.v)’in hayatını konu alan Siyer’in seçmeli ders olarak okutulacak oluşu, bir İslam toplumunda genç nesillerin dinini öğrenmesi ve yaşayabilmesi açısından gelecek adına önemli bir moral değer. Üstelik yönetici elitin, toplumun manevi değerlerine Batılı oryantalistler gibi her daim tepeden baktığı, mesafeli durduğu, hatta yasakçı bir anlayışla yaklaştığı ülkede, son yıllarda yaşanan değişimin yansıması olarak bu derslerin yasa ile teminat altına alınması paha biçilemez bir durum. Her ne kadar bu kazanıma karşı aykırı sesler yükselse de, bu sesler, toplumsal kabul nedeniyle cılız kalmaya ve kısılmaya mahkûm. Öte yandan kabul edilen yasa ile birlikte yürürlüğe giren uygulamalarla ilgili olarak derslerin uzmanlarca, modern eğitim sistemine paralel ve zamanın ruhuna uygun verilmesine dikkat edilmesi gerekiyor. Dünyada 197 ülkenin en gelişmişleri arasında gösterebileceğimiz 30’unda 4+4+4 yürürlükte iken giriş ve adaptasyon sürecindeki aksaklıklar bahane edilerek sistemi toptan reddetmenin anlamsızlığını da not etmiş olalım.

Yeni teşvik paketi: Nokta atışı!
Bölgesel gelişmişlik farklarını ortadan kaldırmak üzere hazırlanan teşvik paketinde en büyük destek Güney Doğu ve Doğu Anadolu illerine çıktı. Anlaşılan yeni paket Kürt Sorunu’nu kökten bitirmeye yönelik gayretlerden biri olacak. Hatta kısa vadede paketin olumlu sonuçları ortaya çıkmaya başladı bile. Uzun yıllar boyu ihmal edilen bu illere yapılan yatırımlar paketin açıklanmasıyla birlikte büyük bir artış gösterdi. Girişimciler Organize Sanayi Bölgeleri’nde yatırım için kuyruklar oluşturmaya başladı. Hepsi bu değil. Yeni teşvikler kapsamında öncelikle carî açığın azaltılması amacıyla ithalat bağımlılığı yüksek ara mallara ve ürünlere yatırım özendiriliyor, üretim teşvik ediliyor. Genel, bölgesel, büyük ölçekli ve stratejik yatırım teşvikleri gibi alt başlıkları bulunan paket Türkiye’nin ekonomik vücudunu ihya edecek gibi görünüyor. Paket kapsamındaki stratejik yatırım teşvikleriyle dış politikada en büyükler arasında yerini almayı hedefleyen Türkiye, ekonomik alanda da eş-aktör olmaya hazırlanıyor. Bölgesel sistem yerine il esaslı bölgesel teşvikler nokta atışıyla terörle kanayan yara hâline gelen illere taze kan taşıyor. Dahası, hem kalkınma, hem yeniden yapılanma ve hem de sanayi için yeniden dönüşüm…

İran’la al takke ver külâh
İran nükleer silâh üretmediğini savunuyor. Amerika ve İsrail tersini iddia ediyor. Ve bu hikâye yıllardır sürüp gidiyor. Hikâyenin yeni bölümünde İstanbul’da bir araya gelen İran ve 5+1 delegeleri toplantıdan gülerek çıktı ama kimin neden güldüğü belli değil. Zira ortada somut bir netice yok. Öte yandan, Türkiye’nin müzakerelere ev sahibi olmakla birlikte katılmayışı gayet manidar. Amerika-İran çekişmesi bizi ister istemez etkiliyor. Ama Türkiye bu kez Brezilya-İran-Türkiye görüşmeleriyle kıyaslanınca daha temkinli davranıyor. Tarafların oyalama taktiğini sürdürecekleri öngörüsünde bulunmak zor değil. Görünen o ki; AB, İran’a yaptırım uygulamaya başlayacak. Ve Amerika’nın, İran’la petrol alışverişinde bulunan ülkelere ambargo uygulanması yönünde yeni geçirdiği kanun Türkiye’nin petrol ihtiyacının yüzde 40’ını İran’dan karşıladığı düşünülürse bizi de sıkıntıya sokabilir. Fakat Amerika bu yıl seçimlere gidecek. Dolayısıyla Obama hükümeti stratejik çözüm odaklı hareket etmek istiyor. Görüldüğü gibi çok yönlü çok seçenekli bir durumla karşı karşıyayız. Kaç takke kaç külâh var, hepsi oyundaki aktörlere yeter mi, bunu da zaman gösterecek.

Bosna’da kalbimiz ağrıyor…
Srebrenica katliamının üzerinden 17 yıl geçti… Akan sular durulur, derler ama çağıldayan suların durulduğu henüz görülmemiş. Katliam kurbanlarının yakınları görevde ihmali bulunan Birleşmiş Milletler’e (BM) karşı dava açarak hak aramak isteyince önlerine set çekildi. Toplu mezarlarda yatan binlerce insanın kemikleri sızlıyor, kalbimiz ağrıyor. Buna rağmen Lahey Bölge Mahkemesi’nin her zamanki yanlı tavrıyla hem BM’nin dava edilemeyeceği yönünde karar verirken hem de görevde ihmali bulunan Hollanda’yı temize çıkarırken vicdanı hiç sızlamadı. Adalet ve vicdan dengesini kuramayan her mahkeme eksik, yarım, hatalı. Sormak gerekiyor: Mahkeme’ce koruma altına alınması gerekenler kurumlar mı, yoksa mağdurlar ve kurbanların hakları mı? Karar Bosnalıları durdurmaya yetmez. Acıyla palazlanan insanı kim veya ne durdurabilir ki? İşte şimdi, Bosnalı anneler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidiyorlar, çünkü adaletin er ya da geç tecelli edeceğine gönülden inanıyorlar. Biz de…

Sahte ürün satana Bakanlık teşhiri!
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı baldan sonra et ve süt mamullerinde sahteciliğe teşebbüs edenleri teşhir edince şöyle bir silkelendik. Bir de baktık ki; at etinden yabancı gıdaya, kanatlı etinden iç organlara kadar her şey olmaması gerektiği yerde ve güzel ambalajlar içinde tüketiciyi aldatmaya hazırlanıyor. Bu sahtekârlık yeni bir şey değil. Mesela daha önce de kırmızı pul biberin içine kiremit tozu karıştırıldığını duymuştuk. Akla hayale gelmeyen ne yöntemler var kim bilir… Aldatmacalar insanlık tarihi kadar eski ama bu duruma karşı önlem ve inisiyatif alınması, adeta kendilerine meydan okunması ülkemizde görülen yeni bir durum. Hoş, teşhir edilen müesseselerin başka isim altında geri gelmeleri ihtimali de var. Dolayısıyla bu duruma karşı, -gerekirse- teşhirle birlikte sahtekârların ticaretten men edilmesine kadar varacak bir dizi yaptırımın uygulanması caydırıcılık açısından önem arz ediyor. Tabii, bu yaptırımların yalnızca yetkili organlar tarafından uygulanması yeterli değil. Perakende ve toptan alış-satış yapan insanlar olarak bu mallara rağbet etmemenin, sahtekârlıkları önlemek adına ayrı bir vatandaşlık görevimiz olduğunu sürekli hatırımızda tutmamız gerekiyor.


Çeviri

Türkiye, Suriye krizine Kürt istikrarı perspektifinden bakıyor*


Suriye Ulusal Konseyi, Türkiye’nin Suriye’ye nüfuz etmesi ve Kürt meselesini bir dereceye kadar kontrol edebilmesi için en iyi yol olabilir.

GÖRÜNÜŞE BAKILIRSA TÜRKİYE Suriye’ye müdahale için bütün seçenekleri göz önünde bulunduruyor; hatta muhalifleri silahlandırmayı bile. Ancak Ankara’nın Suriye’deki Kürt sorunun gelişmesini izlemede bir başarı gösterememesi ve Beşşar Esed’in iktidar mücadelesi, diğer grupların kendi gündemlerini aşılamalarına zemin hazırladı.


SURİYE’DE KÜRT NÜFUSUN yoğun bulunduğu bölgelerde PKK Türkiye’ye karşı silâhlı cephesini genişletiyor. Irak’taki Kürdistan bölgesinin liderleri siyasî nüfuzlarını burada artırmaya ve Suriye’de bir Kürt bölgesinin kurulması için kampanyalarına devam ediyorlar.

SURİYE’DE PKK VE IRAKLI KÜRTLERİN GÜNDEMİ Türkiye’deki Kürt Sorunu’yla ilgili “Pandora’nın Kutusu’nu” açabilir, Kürtlerin özerklik talebini güçlendirebilir ve silahlı çatışmayı şımartabilir. Türkiye alarm durumunda ve içeride kendi topraklarında bir krizden kaçınabilmek için Suriye’deki durumu etkilemek için elinden ne gelirse yapıyor.

ESED REJİMİNİN DÜŞÜŞÜNÜ Suriye’deki Kürtleri etkilemek için bir fırsat olarak gören Türkiye, Suriye Ulusal Konseyi’ni kendi topraklarında misafir ederek Kürt Sorunu’yla ilgili görüşmeleri denetlemeyi umuyordu. İdeal durumda, Esed’in düşüşünden sonra Kürt hakları “Suriye devlet birliği” içerisinde tanınabilir. Böylece Suriyeli Kürtler özerklik elde etmekten alıkonulabilir, PKK’nın Suriye kolu Demokratik Birlik Partisi (DBP) hafife alınabilir ve Türkiye’nin kendi Kürt ayrılıkçı hareketinin önü kesilebilir.

TÜRKİYE, IRAKLI KÜRTLERE Suriye’deki Kürt partilerinin görüşmeleri kabul etmelerini sağlayacakları konusunda güveniyordu. Ancak Türkiye’nin stratejisi geri tepti. Esed iktidarını Türkiye’nin beklediği gibi kaybetmedi. Iraklı Kürtler kendi gündemlerini öne çıkarıyor ve Esed PKK’ya Suriye’de sağladığı serbestlikle mücadelesini sürdürüyor.

SURİYE ULUSAL KONSEYİ Kürt üyelerini muhafaza edemedi. Ocak ayında Kürt partileri Suriyeli muhaliflere verdikleri desteği geri çektiler ve 11 Kürt partisi daha sonra Iraklı Kürtlerin şemsiyesi altındaki Kürt Ulusal Konseyi’nde bir araya geldiler. Suriye Ulusal Konseyi’nde sadece birkaç Kürt üye kalırken, görüşmeleri şekillendirme meşruiyetini kaybetti.

KÜRT ULUSAL KONSEYİ’nin nezaretinde Iraklı Kürtler Suriyeli Kürt partiler üzerindeki siyasî etkilerini genişletmiş bulunuyorlar. Suriye Kürt talepleri daha önceleri özerk yönetimle sınırlı olmasına rağmen Kürt Ulusal Konseyi’nin yönetim kadrosu Suriye’de Irak usulü bir Kürt bölgesi vizyonuyla daha fazla özerklik çağırısında bulunuyor.

SURİYE’DE KRİZ devam ederken Iraklı Kürtler Kürt Ulusal Konseyi’ni Kürt taleplerinin tek temsilcisi olarak yetkilendiriyor. Iraklı Kürtler yakın gelecekte Suriye’yi yönetme arzusunu duyan herhangi bir siyasî unsurun meşru iktidarı sağlayabilmesi için Kürtlere ihtiyaç duyabileceğinin bilincindeler. Konsey bahsi yükseltebilir ve yalnızca kendilerinin daha fazla özerklik talebini kabul edecek bir mukabil/mevkidaş arayışına gidebilirler.

KEZA PKK da kendi gündemini genişletiyor ve Esed PKK’yı Suriye cephesinde askerî varlığını genişletecek ve güçlendirecek bir müttefik olarak görüyor. Geçtiğimiz birkaç ay içinde, PKK’ya Suriye’nin kuzeybatısında Şam’ın Afrin bölgesindeki faaliyetlerde bulunmaları için kayıtsız şartsız yetki verilmişti. Afrin’den doğuya doğru genişleyen DBP Suriye-Türkiye sınırındaki Ras el Ayn ve Ayn el Arab kentlerinde yeni bürolar açıyor. PKK şimdi Suriye kolunun büyümesini, batı Suriye’den Irak’ın doğusuna kadar bir alan içinde silahlı cephe kurmak üzere kullanabilir.

SURİYE KRİZİ’NİN uzun süreli iç çatışmaya tırmanması, PKK için özellikle nüfuzunu Suriye’de artırması ve güçlenmesi için en iyi fırsat olmuştur. Kürt bölgeleri silahlı çatışmanın içine çekilirse bu durum DBP’nin bölgede kök salmasına yardım edebilir. Suriye’de silahlı tek Kürt partisi olarak DBP Kürt sivillerin koruyucusu olarak meşruiyet kazanmaya çalışabilir.

TÜRKİYE, SURİYE KRİZİ’NE uluslararası cephe çerçevesinde adım atmış bulunuyor. Ancak şu ana kadar müdahaleye destek, hem askerî hem insanî anlamda, dirençle karşılaşıyor. Dolayısıyla yenice güç kazanan Suriye Ulusal Konseyi, Türkiye’nin Suriye’ye nüfuz etmesi için ve Kürt meselesini bir dereceye kadar kontrol edebilmesi için en iyi yol olabilir.

SURİYE ULUSAL KONSEYİ şimdi rejime karşı Hür Suriye Ordusu’nu düzenleme sorumluluğunu üstlenebilecek bir askerî büro açıyor. Bununla Türkiye, Hür Suriye Ordusu’na destek kanalize edebilir, kuzey Suriye illerini kontrol altında tutarak Konsey’in kendisine bağlılığını güven altına alabilir ve PKK’nin silâhlı ilerlemesine ket vurabilir.

TÜRKİYE AYRICA SURİYE’DEKİ meşru tek muhalif unsur olarak Suriye Ulusal Konseyi’ni, Kürt üyelerini kendi katına geri alabilmek için yeniden şekillendirme ve Suriye’deki Kürt meselesiyle ilgili görüşmelerde denetim yetkisini tekrar ele geçirme umudu taşıyabilir.

SURİYE ULUSAL KONSEYİ üzerinden silahlı destek sağlamak Türkiye’nin PKK ve Iraklı Kürt gündemlerini durdurmasına hizmet edebilir. Fakat Suriye’de devrimin rejimi alaşağı etmesine yardımcı olmak yerine Türkiye Suriye’yi daha geniş bir iç çatışmaya sürükleme riskini alıyor.

* Orijinal adı “Turkey Eyes Syrian Crisis Through Lens of Kurdish Stability” olan bu makale, Carnegie Ortadoğu Merkezî analistlerinden Maria Fantappie tarafından National gazetesi için kaleme alınmıştır.