- Gündemden

Adsense kodları


Gündemden

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Sat 28 July 2012, 02:03 pm GMT +0200
Gündemden
Mostar Yazı İşleri • 81. Sayı / GÜNDEMDEN


KİRLİ SAVAŞIN EKİM MESAİSİ
PKK en kanlı dördüncü saldırıyı gerçekleştirdi


Türkiye, Ekim ayında ülkenin doğusundan gelen çok sayıda şehit haberiyle sarsıldı. Özellikle gerçekleşen iki saldırı kamuoyunda infiale neden oldu. 18 Ekim’de Bitlis Güroymak’ta mahkemeden dönen bir aileye eskortluk yapan polis aracına PKK’lılarca düzenlenen mayınlı saldırıda 5 özel harekât polisi şehit olurken, aralarında iki yaşında bir çocuğun da bulunduğu 5 sivil hayatını kaybetti. 19 Ekim’de ise PKK tarihin en kanlı saldırılarından birine imza atarak, Hakkari Çukurca ve Yüksekova’da güvenlik güçlerine ait sekiz noktaya eş zamanlı saldırı gerçekleştirdi. Saldırıda 26 asker şehit olurken, 19 asker yaralandı. Yaklaşık 200 PKK’lının gerçekleştirdiği ifade edilen saldırı, son 27 yılda PKK’nın askeri hedeflere gerçekleştirdiği en kanlı dördüncü saldırı olarak tarihe geçti. 20 Ekim’de ise Genelkurmay Başkanlığı, sitesinden yaptığı bir duyuruda, silahlı kuvvetlerin 22 taburla PKK’ya yönelik sınır içi ve ötesi harekât başlattığını açıkladı. 22 Ekim’de yeni bir açıklama yapan Genelkurmay, harekâtın ikinci günü itibarıyla 49 PKK’lının etkisiz hale getirildiği belirtti. 24 Ekim’de ise NTV kanalına konuşan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, son saldırılar kapsamında 270 PKK’lının etkisiz hale getirildiği ifade etti. Öte yandan PKK’nın yaptığı açıklamada, Ekim ayında Türk savaş uçaklarının bölgedeki PKK hedeflerine yönelik yaptığı hava saldırılarında 7 üst düzey örgüt yöneticisinin öldüğünü doğruladı. Açıklamada 20 Ekim’de Hakkari’de güvenlik güçlerine karşı gerçekleştirilen saldırıların bu ölümlere misilleme olarak gerçekleştirildiği ifade edildi. Öldüğü açıklanan isimlerden Rüstem Cudi’nin, son olarak PKK’nın 17 Ağustos’ta Hakkari Çukurca’da gerçekleştirdiği ve 9 askerin şehit olduğu mayınlı saldırının emrini verdiği ve güvenlik kuvvetlerince yoğun şekilde arandığı medyaya yansımıştı.

Şiddetin Ekim ayında son yıllarda görülmediği kadar artması kamuoyunun tepkisini beraberinde getirirken, Türkiye halkının 27 yıldır süregelen bu kirli savaşın son bulmasını istediği bir gerçek. Ekim ayı başında BDP’nin yemin boykotuna son vererek TBMM’ye dönmesi, sorunun siyaset ve diyalog kanallarıyla çözülmesi için bir umut doğurmuştu. Kürt sorununun çözümüne büyük oranda katkı sağlayacak yeni anayasanın yapımı için TBMM’de oluşturulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun ilk toplantısını yapacağı günün öncesinde gerçekleşen iki saldırıyla şiddetin zirve yapması, Türkiye’nin özlediği huzur ve barışa kavuşmaması için süreci manipüle edecek birilerinin varlığını net şekilde ortaya koydu. Medyaya yansıyan çeşitli haberlerde, PKK’lıların son dönemde yaptığı telsiz konuşmalarında ağırlıklı olarak Suriyeli PKK’lıların öne çıktığı belirtilirken, bu konuşmalarda özellikle PKK’nın üst düzey yöneticilerinden Suriye istihbaratıyla derin ilişkileri olan Dr. Bahoz Erdal kod adlı Fehman Hüseyin’in ön plana çıkması, “PKK’nın son dönemde şiddeti artırmasının arkasında Suriye mi var?” sorunu gündeme taşıdı. Sonuç olarak bu saldırıların ardından kimler olursa olsun, Türkiye bu şiddet sarmalında zor da olsa çıkacak. Bu süreç içerisinde, barışa doğru atılan her adımı baltalayacak kişi, örgüt ya da devletlerin de boş durmayacağı aşikâr. Bu noktada Türkiye kamuoyuna süreci sabırla karşılaması ve PKK sorunu ile Kürt sorununu birbirine karıştırmadan, sorunun barışçıl çözümüne her türlü katkıyı vermesi gerekiyor.

BİR KEZ DAHA SARSILDIK
Van’ı 7.2’lik deprem vurdu


Doğu Anadolu illerinden Van, son yılların en büyük depremlerinden biriyle sarsıldı. Merkez üssü Van’ın Erçiş ilçesine bağlı Tabanlı köyü olan deprem, Richter ölçeğine göre 7.2 şiddetinde gerçekleşti. Deprem sonrasında ilk belirlemelere göre 300’den fazla vatandaşımız hayatını kaybederken, 1000’den fazlası yaralandı. Yüzlerce binanın yıkıldığı depremde binlerce bina da hasar aldı. Ortaya bu acı bilançonun çıkmasında, Türkiye’nin önde gelen sorunlarından biri olan sağlıksız yapılaşma etkin olurken, devletin ve ülke halkının bölgeye tez elden yardıma koşması, özellikle ölü sayısının artmasına engel oldu. Van’ın yaralarını bir an önce sarmak adına ülke olarak her türlü yardımı sürdürmemiz gerekiyor. Diğer yandan bir deprem ülkesi olan Türkiye’nin, yaşanan her büyük depremde acı tablolarla karşılaşmaması adına, artık gereken önlemlerin büyük bir kararlılıkla uygulanması gerekiyor. Ülkede deprem bilincinin oluşturulması, sağlıksız yapılaşmanın önüne geçilmesi ve afet iletişimi noktasındaki eksiklerimizin hızla giderilmesi, aynı manzaralara yeniden şahit olmamamız açısından büyük önem taşıyor.

LİBYA’DA BİR DEVİR SONA ERDİ
Kaddafi’nin hazin sonu


Libya’nın devrik lideri Muammer Kaddafi 20 Ekim’de doğduğu kent Sirte’de linç edilerek öldürüldü. Arap Baharı’nın etkisiyle 16 Şubat’ta başlayan halk isyanı sonucu karışık günler yaşayan Libya’yı 42 yıl yöneten Kaddafi’nin linç sonucu öldürülmesi çeşitli tartışmaları beraberinde getirdi. Hatırlanacağı üzere, Libya’da isyanın öncülüğünü yapan Ulusal Geçiş Konseyi’ne bağlı güçler 23 Ağustos’ta başkent Trablus’u ele geçirmiş, Kaddafi o tarihten itibaren kayıplara karışmıştı. 20 Ekim’de Libya’nın Sirte kentinde bir konvoy eşliğinde yolculuk yaptığı tespit edilen Kaddafi, ülkedeki NATO güçlerine bağlı Fransız savaş uçaklarınca konvoyuna yapılan saldırı sonucu yaralı ele geçirildi. Olay sonrası Kaddafi’yi yakalayan Libyalı isyancıların, Kaddafi’yi tedavi etmeksizin ve yargılamaksızın linç ederek öldürdükleri görüntülerin açığa çıkmasıyla çeşitli tartışmalar yaşandı. Kaddafi’nin akıbetine uğrayanlar arasında oğlu Mutassım da bulunuyordu. Kaddafi ve oğlunun öldürüldükten sonra cesetlerinin halkın ziyaretine açılması ve bu ziyaretlerde fotoğraf çekilmesine izin verilmesi, ortaya hoş olmayan manzaraları çıkarttı. Kaddafi’nin Cezayir’e kaçan karısı Safiye Kaddafi ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Navi Pillay, Kaddafilerin yargılanmaksızın öldürülmelerine tepki gösterirken, olay hakkında BM bünyesinde bir soruşturma açılmasını talep ettiler. Soruşturmanın açılıp açılmayacağı şimdilik belirsizliğini koruyor. Öte yandan bir belirsizlik de Kaddafi’nin naaşının nereye defnedileceği noktasında yaşanıyor. Kaddafi’nin mezarının yandaşlarınca bir türbeye dönüştürülmemesi ve ülkenin Kaddafili geçmişinin bir an önce silinmesi adına, naaşın nereye defnedildiğinin açıklanmaması ya da ağırlık bağlanarak Akdeniz’e bırakılması gündeme gelen tartışmalar arasında bulunuyor. Ölümüyle birlikte Libya ve dünya siyasetinde bir dönemin kapanmasına neden olan Kaddafi 1942’de Sirte’de doğmuş, 1 Ekim 1969’da henüz 27 yaşında genç bir yüzbaşı olduğu Libya ordusunda bir grup subayla birlikte Kral I. İdris yönetimini devirerek iktidara geçmişti. Kaddafi’nin ölümüyle birlikte başlayan sürecin, ülkeyi özgürlük, huzur ve istikrar ortamına kavuşturup kavuşturmayacağı ise şimdilik belirsizliğini koruyor.

İSRAİL – HAMAS GÖRÜŞMESİ
Görüşmelerden esir takası anlaşması çıktı


Mısır’ın başkenti Kahire, Ekim ayında İsrail ve Hamas yönetimlerinin arasında imzalanan tarihî bir anlaşmaya ev sahipliği yaptı. Karşılıklı esir takasında bulunmak amacıyla bir araya gelen taraflar, Mısır’ın arabuluculuğunda anlaşmaya vardılar. 12 Ekim’de yapılan anlaşmanın ardından yapılan açıklamada, İsrail’in 5.5 yıldır Hamas’ın elinde rehin tutulan Gilad Şalit isimli askerinin serbest bırakılması karşılığında 1027 Filistinli tutukluyu kademeli olarak serbest bırakmayı kabul ettiği açıklandı. Dünyanın nefesini tutarak izlediği takasta ilk adım 18 Ekim’de atıldı. Hamas’ın İsrailli onbaşı Gilad Şalit’i serbest bırakmasının ardından, 280’i müebbet hapisten tutuklu olan 450 Filistinli mahkûm İsrail tarafından serbest bırakıldı. Anlaşma kapsamında İsrail’in geriye kalan 577 Filistinli tutukluyu yakın bir zamanda bırakması bekleniyor. Anlaşmada Türkiye’nin de yapıcı etkilerde bulunduğu açıklanırken, İsrail’in bölgede istemediği, aralarında bir kadının da bulunduğu 10 Filistinli mahkûm Türkiye’ye getirildi. Mısır’da gerçekleşen tarihî takas sonrası bir açıklama yapan Hamas Siyasi Büro Şefi Halid Meşal, Mısır dışında sürece katkıda bulunan Türkiye’ye teşekkür ederken, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez de, Türkiye’nin oynadığı rolün kendisini şaşırttığını belirtti. Peres, “Her şeyi bir tarafa bırakıp olayın insani boyutunu siyasetin önüne koydular. Bana söylediklerine göre bunu Türkiye Başbakanı Erdoğan yapmış” sözleriyle Türkiye’nin katkısının altını çizdi. Tarafların anlaşmasını memnuniyetle karşılayan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise “Bunu insani bir mesele olarak gördüğümüz için her aşamada katkı vermeye çalıştık. Bölgede tansiyonu düşürücü ve insanların ailelerine kavuşmasını sağlayıcı olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyoruz” sözleriyle konuyu değerlendirdi. İsrail ve Filistin yönetimlerinin anlaşmasına dünyadan olumlu tepkiler yükselirken, iki tarafın yapıcı yaklaşımlarının sürmesi ve iki devletli bir çözümle sorunların giderilerek bölge barışının acilen sağlanması adına diyalogun kesilmemesi büyük bir temenni olarak öne çıktı.

ETA’DAN TARİHÎ KARAR
ETA 43 yıl sonra silah bıraktı


İspanya'nın kuzeydoğusundaki Bask bölgesinin bağımsızlığı için silahlı mücadele yürüten ETA, 43 yıllık mücadelenin ardından silah bıraktığını açıkladı. ETA’dan yapılan açıklamada, Baskların yaşadığı İspanya ve Fransa’nın Bask bölgesinde yeni bir siyasi dönem başladığı ifade edilirken, “Siyasi sorunlara demokratik ve adil çözüm bulabilmek için tarihî bir fırsatla karşı karşıyayız” denildi. Açıklamada “silah bırakmakta kararlı olduğunu ve açık bir vaatte bulunduğunu” vurgulayan ETA, İspanya ve Fransa hükümetlerine “çatışmanın sonuçlarını çözüme kavuşturmak için direk bir diyalog yolu açılması” çağrısında bulundu. ETA’nın açıklamasının ardından bir değerlendirmede bulunan İspanya Başbakanı Rodrigues Zapatero, kararı, “Bu, demokrasinin, yasaların ve aklın bir başarısı” sözleriyle değerlendirdi. Zapatero, açıklamasında, “Bu son, tüm siyasi partilerin birlik olmasının bir neticesidir” sözleriyle, ETA’ya silah bırakma kararı aldıran en önemli etkenlerden birinin altını çizdi. İspanya'nın demokrasi tarihindeki tüm hükümetlere, başbakanlara ve başta kendi dönemindekiler olmak üzere tüm içişleri bakanlarına yaptıkları çalışmalar için teşekkür eden Zapatero, ETA'ya karşı mücadelede Fransa’nın işbirliğinin de önemli olduğunu ifade etti. Kurulduğun günden bu yana yaptığı eylemlerle kimi İspanyol kaynaklarına göre 829 kişinin ölümüne ve çok sayıda insanın yaralanmasına neden olan ETA, Avrupa Birliği terör örgütleri listesinde de yer alıyordu. Son olarak 5 Eylül 2009 tarihinde ateşkes ilan eden ETA, ateşkes kararını 10 Ocak 2011'de yaptığı bir açıklamayla “kalıcı, genel ve doğruluğu uluslararası alanda kanıtlanabilir” boyuta taşımıştı. ETA’nın silah bırakması dünya kamuoyunda olumlu bulunurken, bu durumun son dönemde şiddeti artıran PKK’ya örnek olmasını ve şiddetle değil siyasetle ve diyalogla sorun çözmek için silah susturması temennisinde bulunuyoruz.

AB – TÜRKİYE İLİŞKİLERİ
2011 Türkiye İlerleme Raporu açıklandı


Avrupa Komisyonu’nun hazırladığı 2011 Avrupa Birliği Türkiye İlerleme Raporu açıklandı. Türkiye’de yaşanan bir yıllık gelişmelere dair değerlendirmelerin yer aldığı rapor, Avrupa Birliği Komisyonu Genişlemeden Sorumlu Komiseri Stefan Füle tarafından duyuruldu. Füle düzenlediği basın toplantısında, “Türkiye anahtar ülke, Avrupa Birliği ile ilişkilerde ortaya yeni pozitif bir ajanda koymalı” sözleriyle Türkiye’nin AB için öneminin altını çizdi. Ağırlıklı olarak Türkiye’nin yeni anayasa, yargı reformları ve ordu-sivil ilişkilerine dair değerlendirme ve tavsiyelerin yer aldığı raporda, aralarında ifade ve basın özgürlüğü ile Ergenekon ve darbe planları yargılamalarına dair pek çok ayrıntı yer aldı. Raporda, Türkiye’de geride kalan bir yıllık süre içerisinde askerî vesayetin geriletilmesine yönelik yapılan çalışmalar ve askerin siyasete müdahalesinin azalmasına yönelik gelişmeler olumlu bulunurken, bu konuda yapılması gereken çeşitli reformlara da değinildi. Türkiye'nin yargı alanında özellikle geçen yılki Anayasa paketinin uygulanmasıyla ilerleme sağlamaya devam ettiğine değinilen raporda, Adalet Bakanlığı'nın HSYK üzerindeki etkisinin azaldığı da kaydedildi. İlerleme raporunda öne çıkan yorumlardan biri de Türkiye’nin yeni anayasa sürecini değerlendiren ifadelerdi. Raporda bu konu, “Yeni anayasa, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlık haklarına saygıyı güvence altına alan kurumların istikrarını güçlendirecek ve aralarında Kürt meselesinin de bulunduğu köklü sorunların çözülmesini sağlayacaktır. Hükümet ve muhalefet, özgürlükleri merkezine alan yeni anayasa için çalışma konusunda taahhütte bulundular. Anayasanın hazırlanması sürecinde tüm siyasi partiler ve sivil toplum dâhil en geniş istişarelerin gerçekleştirilmesinin güvence altına alınmasına azami dikkat edilmelidir” sözleriyle değerlendirildi. Ergenekon davası ve darbe planı davalarının Türkiye’nin demokratikleşmesi ve bir hukuk devleti yolunda önemli bir fırsat olduğunun altı çizilen raporda, kamuoyunda, süren davaların meşruiyetiyle ilgili endişelere neden olabilecek uygulamalardan da kaçınılması gerektiğinin altı çizildi. İlerleme raporunda, Türkiye’de gerçekleşen yüksek sayıda ifade özgürlüğü ihlali ve basın özgürlüğünün pratikte kısıtlanmasının doğurduğu endişeye de yer verilirken, “Türkiye'de ceza yasaları büyük ölçüde sorunlu ve ifade özgürlüğünü orantısız şekilde kısıtlamaya açık. Basın kanunu ve Atatürk'ü koruma kanunu da ifade özgürlüğünü kısıtlamada kullanılıyor” açıklamasında bulunuldu. Bu kapsamda Türk Ceza Kanunu'nun 125, 214, 215, 216, 220, 226, 285, 288, 314 ve 318’inci maddeleriyle Terörle Mücadele Kanunu'nun 6'ncı ve 7'nci maddelerinin değiştirilmesinin talep edildiği raporda, ülkedeki belirgin kutuplaşma atmosferinde “uzlaştırıcı rolünü sürdürmesi” nedeniyle Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den övgüyle söz edildi.

ADBUSTERS’IN ÇAĞRISI SES GETİRDİ
Wall Street’te kriz protestoları


ABD’de 2007 yılında itibaren gözlemlenmeye başlayan ve 2008’de pek çok dünya ülkesini etkisi altına alan küresel ekonomik krizin etkileri dinmek bilmiyor. Son dönemde Yunanistan, İzlanda ve İtalya gibi ülkelerde ekonomileri iflasın eşiğine getiren kriz nedeniyle birçok ülkede sokak protestoları başlamıştı. Bu protestolar son olarak AB’ye sıçradı. Kanada'nın Vancouver kentindeki eski bir binanın bodrum katında çıkarılan Adbusters isimli kültür dergisinin 17 Eylül’de yaptığı “Wall Street'i işgal edin” çağrısıyla harekete geçen ABD’li protestocular, ABD'nin ve küresel ekonominin kalbinin attığı Wall Street'te tüm dünyanın ilgisini çeken protesto eylemlerine başladılar. Adbusters’ın çağrısında yer verdiği “Her şeyin bir zamanı var. Şimdi değilse ne zaman?” sorusunun protestocuları harekete geçirmekte etkili olduğu belirtilirken, Amerikan ve dünya kapitalizminin merkezi Wall Street’te bulunan Freedom Plaza (Özgürlük Plazası) göstericiler tarafından işgal edildi. Binlerce göstericinin tutuklandığı protestoların, dünyayı sistemik bir krize sürükleyen neo-liberal politikaları ve büyük şirketleri daha da büyüten, dünyadaki yoksulluğu ise tırmandıran sistemi hedef aldığı kaydediliyor. Adbusters'ın “çadırını da al gel” tavsiyesine uyarak Wall Street’i mesken edinen protestocuların, barışçıl gösterilerine rağmen polisin kötü muamelesiyle karşılaşmaları tepkilere neden olurken, protestoların ABD ve Kanada dâhil 78 ülkede ve 868 şehirde etkili olduğu belirtiliyor. Dünyadaki protestolara öncülük eden Wall Street’in bulunduğu ABD’de, işsizlik oranının yüzde 9.1 olduğu ifade edilirken, işsiz sayısında başı yüzde 16.8’lik oranla siyahların, yüzde 11.3’lük oranla ise Latin kökenlilerin çektiği ifade ediliyor. Wall Street protestolarından Türkiye henüz etkilenmezken, Ekim ayı içinde Türkiye’de yapılan zamlarda krizin yoğun etkisinin olduğu belirtiliyor.