- Gündemden

Adsense kodları


Gündemden

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Mon 23 July 2012, 02:38 pm GMT +0200
Gündemden
Zeynep ÖCAL • 78. Sayı / GÜNDEMDEN


TBMM’DE YENİ DÖNEM
Yemin krizi aşıldı, sıra yeni Anayasa’da


12 Haziran seçimlerinin ardından CHP’den milletvekili seçilen Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal ile Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu adayı Hatip Dicle’nin Meclis’e girememesi yemin krizine neden oldu. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, ikinci "Ergenekon" davası kapsamında tutuklu olarak yargılanan Prof. Dr. Mehmet Haberal ile gazeteci-yazar Mustafa Balbay’ın tahliye taleplerini reddetmesinin ardından başlayan yemin krizi, CHP’li vekillerin yemin etmesiyle sonuçlandı. Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin Silahlı Terör Örgütü propagandası yapmaktan 1 yıl 8 ay cezaya mahkûm ettiği Dicle’nin cezasının onanmasının ardından Meclis’e girmemesiyse, Blok adayları tarafından yemin etmeyerek protesto ediliyor. Yemin krizi AK Parti ve CHP yöneticileri arasında gerçekleştirilen görüşmeler sonunda sonlandırıldı. AK Parti Grup Başkanvekili Nurettin Canikli, Ahmet Aydın ile Genel Başkan Yardımcısı Haluk İpek, CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın tarafından gerçekleştirilen görüşmelerde kaleme alınan metinde ise şu ifadeler yer alıyor: “Son seçimlerle birlikte yüzde 95 seviyelerinde yüksek bir temsil oranını yansıtan TBMM, milletimizin yeni bir anayasa yapılması talebiyle birlikte birleştirilerek değerlendirildiğinde, tüm siyasi partiler için uygun bir uzlaşma zemini oluşturmaktadır. Ortaya çıkan bu tarihi fırsat, toplumsal sözleşme tanımına uygun bir anayasa yapılması hedefi için kullanılmalıdır.” Uzun görüşmeler sonunda çözülen krizin ardından 61. hükümet güvenoyu alarak çalışmalarına başladı. TBMM’de 495 milletvekilinin katılımıyla gerçekleştirilen güvenoylamasında 322 milletvekili evet, 173 milletvekili de hayır oyu kullandı. 61. hükümetin yeni programı da Başbakan Erdoğan tarafından açıklandı. Programda milli birlik ve kardeşlik projesinin sürdürülmesi, istikrarlı büyüme, ulaştırma hedefi, YÖK’ün yapısının değiştirilmesi, sosyal yardımların arttırılması, mağdur kadınlara iş imkânı, 2-B arazilerinin düzenlenmesi maddeleri yer alıyor.

TÜRK FUTBOLUNDA BİR İLK
Türkiye şikeyle hesaplaşıyor


Futbolda şike iddialarıyla başlayan soruşturma ve tutuklamalar, spor dünyasını sarstı. “Futbolun Ergenekonu” olarak nitelenen operasyonlarda, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım tutuklandı. Operasyonlar Fenerbahçe’nin 28. haftada oynadığı Eskişehirspor maçı ve son hafta şampiyonluğunu ilan ettiği Sivasspor maçının incelemeye alınmasıyla başlayarak genişletildi. Soruşturmanın başlaması 2010 yılına dayanıyor. İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Trabzon, Eskişehir, Sivas, Giresun, Diyarbakır, Mersin ve Bolu’da aynı anda başlayan operasyonda, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ın yanı sıra aralarında Sivasspor Kulübü Başkanı Mecnun Odyakmaz, Fenerbahçe Asbaşkanı Şekip Mosturoğlu, Fenerbahçe Mali İşler Müdürü Tamer Yelkovan, Fenerbahçe Amatör Şubeler Koordinatörü Cemil Turan, Beşiktaş Asbaşkanı Serdal Adalı, Beşiktaş Teknik Direktörü Tayfur Havutçu, Eskişehirspor Teknik Direktörü Bülent Uygun, Eskişehirspor Sportif Direktörü Ümit Karan’ın da bulunduğu çok sayıda spor kulübü yöneticisi ve futbolcu tutuklandı. Şike konusunda yaşanan bu gelişme, bir “ilk” olarak değerlendiriliyor. Soruşturmanın ardından ortaya çıkan ihtimaller arasında, ligin ertelenmesi ve Türkiye’yi Avrupa kupalarında temsil edecek takım sayısının UEFA ile sürdürülen görüşmeler sonrasında 3’e inmesi ihtimali var. Futbolu sarsan “şike operasyonu”nu değerlendiren Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, tutuklanan kulüp başkanlarına ‘suçlu’ muamelesi yapılmamasını istedi. “Tutukluluk saygınlıktan bir şey götürmemeli. Kimse peşinen suçlu veya suçsuz ilan edilmesin” diyen Kılıç, bu kişilere ünlülerin yaptığı ziyaretin de normal karşılanması gerektiğini söyledi. Bakanlık olarak operasyon konusunda bilgi sahibi olmadıklarını söyleyen Kılıç, “Çok net ifade edeyim. Şu anda federasyon yetkilileri bile şahsımdan daha çok bilgi sahibi” dedi. Süper Lig’in başlama tarihinin bir ay ileriye atılabileceğini de söyleyen Bakan Kılıç, bu konuda federasyona bir telkinde bulunmadıklarını da ekledi. Soruşturma kapsamında basına yansıyan bilgilerde soruşturmanın genişleyerek devam edeceği belirtiliyor.

TERÖR TIRMANIŞTA
Kürt sorununda gergin dönemeç


12 Haziran seçimlerinde Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu adayı olarak milletvekili seçilen Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin Yüksek Seçim Kurulu tarafından düşürülmesi ve diğer Blok milletvekillerinin TBMM’de yemin etmeme kararı almaları siyasi arenada bir gerginliği beraberinde getirdi. Bu gerginliği ise Diyarbakır Silvan’da 13 askerin şehit edilmesi ve aynı gün BDP’nin demokratik özerklik ilanı takip etti. Diyarbakır’dan gelen çatışma haberinin ardından Demokratik Toplum Kongresi (DTK) toplantısının sonuç bildirisinden “Demokratik Özerlik” ilanı çıkması, “Kürt sorunun sert bir dönemece girmesi ve uzlaşma konusunda gerileme yaşanması” değerlendirmesine neden oldu. DTK Eş Genel Başkanı Aysel Tuğluk tarafından açıklanan kararda, “Uluslararası insan hakları belgelerinin tanımladığı haklar ışığında ortak vatan anlayışı temelinde toprak bütünlüğüne ve demokratik ulus perspektifi temelinde Türkiye halklarının ulusal bütünlüğüne bağlı kalarak, Kürt halkı olarak Demokratik Özerkliğimizi ilan ediyoruz” denildi. Demokratik Toplum Kongresi'nin (DTK) ilan ettiği demokratik özerklik, 'Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku' milletvekilleri arasında da derin bir çatlak oluşturdu. Kürt hareketinin önemli isimleri tek taraflı olarak alınan özerklik kararına tepki gösterdi. Demokratik özerkliği eleştiren isimler arasında Leyla Zana, Altan Tan, Şerafettin Elçi ve Ertuğrul Kürkçü bulunuyor. “Demokratik Özerklik”e hükümetin yanıtı ise Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ'dan geldi. Bozdağ açıklamasında, ''Demokratik özerklik ilanına ilişkin açıklama, eskilerin ifadesiyle keemlen yekündür, yani yok hükmündedir. Siyasi, hukuki anlamda bir kıymeti yoktur'' dedi.

EKONOMİK BÜYÜME SÜRÜYOR
Türkiye büyüme hızında dünya birincisi


Son yıllarda önemli bir büyüme ivmesi yakalayan Türkiye ekonomisinin büyüme hızı ilk çeyrekte de artarak devam etti. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, ekonomi ilk çeyrekte yüzde 11 büyüme kaydetti. Böylece küresel krizin ardından hızla toparlanarak geçen yıl yüzde 8,9 oranında büyümeyi başaran Türkiye, dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi oldu.
Türkiye’yi yüzde 9,9 ile Arjantin, yüzde 9,7 büyüme ile oranı Çin izledi. TÜİK verilerine göre, yılın ilk üç ayında gayri safi yurtiçi hasıla 284 milyar 868 milyon liraya ulaştı. Ekonomi 2010’un son çeyreğinde yüzde 9.2, 2010'un tamamında ise yüzde 8.9 büyümüştü. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) değeri ilk çeyrekte bir önceki döneme göre yüzde 1.4 artış gösterdi. Yılın ilk çeyreklik döneminde, cari fiyatlarla GSYH 284 milyar 868 milyon lira oldu. TÜİK’in verilerine sektörel bazda bakıldığında ilk çeyrekte imalat sanayii üretiminde yüzde 12,3, inşaat sektöründe yüzde 14,8, toptan ve perakende ticarette yüzde 17,2, ulaştırma ve haberleşmede yüzde 12,2 büyüme dikkat çekti. Sabit fiyatlarla bakıldığında geçen yılın ilk çeyreğinde ekonomi yüzde 12, ikinci çeyrekte yüzde 10,3, üçüncü çeyrekte yüzde 5,2, dördüncü çeyrekte de yüzde 9,2 büyüme göstermişti. Yılın tamamında ise ortalama büyüme yüzde 8,9’u bulmuştu. TÜİK verilerinden yapılan hesaplamaya göre, mart ayı itibarıyla son bir yıllık dönemde (dört çeyrek) cari fiyatlarla yıllık Gayri Safi Yurtiçi Hasıla 1 trilyon 148 milyar 391,4 milyon lirayı aştı. GSYH’deki bu artışla birlikte, kişi başına düşen gelir 15 bin 731 lira oldu. Bu rakam ne kadar kişisel bazda karşılığını bulmasa da, Türkiye’nin ekonomik büyümesinin sürmesinin önümüzdeki dönemde tüm ülke vatandaşlarına somut yansımalarının olacağı belirtiliyor.

KIBRIS SORUNU
Rumlara ve AB’ye Ankara’dan sert eleştiriler


2012 Temmuz’unda Kıbrıs Rum Kesimi'nin Avrupa Birliği (AB) dönem başkanlığını üstlenecek oluşu, Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun sert eleştirilerine neden oldu. Erdoğan ve Davutoğlu, "Kıbrıs Rum tarafı, adada bir çözüm olmadan 2012'de AB'nin dönem başkanlığını üstlenirse, AB ile ilişkiler donma noktasına gelir" görüşünde birleşti. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, AB sürecinde iki önemli engel olduğunu belirtip, bunlardan birinin Kıbrıs sorununda hâlâ bir çözüme ulaşılamaması, ikincisinin başta Fransa olmak üzere bazı ülkelerin blokajları olduğunu söyledi. Davutoğlu, Rumların 2004'te Annan Planı’na 'hayır' demesine rağmen AB’ye alınmasını eleştiri konusu yaparken, inisiyatif geliştiren tarafın Kıbrıs Türk tarafı olduğunu hatırlattı. Açıklamaları sırasında rest olarak da nitelenebilecek ifadeler kullanan Davutoğlu, Kıbrıs Rum Kesimi’nin adım atması durumunda çözüme ulaşılacağını belirterek, "Hem kapsamlı çözüme ulaşılmış olacak hem Türklerin de içinde olduğu şekliyle yeni Kıbrıs devleti Türkiye-AB ilişkilerinde büyük bir atılım yapma imkânı sağlayacak. Hem de AB'nin Türkiye ile giriştiği stratejik vizyon hayata geçirilebilecek. Eğer bu olmazsa, yani Kıbrıs Rum tarafı bu müzakereleri geciktirerek gelecek sene 2012 Temmuz'unda tek taraflı olarak dönem başkanlığını alırsa, bu sadece adada bir çözümsüzlük anlamına gelmez. Aynı zamanda Türkiye ile AB ilişkilerinin tıkanıklığın ötesinde donma noktasına gelmesi anlamına gelir. Biz Rum yönetiminin çözüm olmadan üstleneceği bir dönem başkanlığında Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin sürdürülebileceği kanaatinde değiliz. Yani o dönem için bizim herhangi bir şekilde Güney Kıbrıs Rum yönetimi dönem başkanlığını muhatap almamız söz konusu değildir." ifadesinde bulundu. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne resmî gezide bulunan Başbakan Erdoğan da Kıbrıs Rum Kesimi’ni adım atmaya davet ederek, sorunun çözülmemesi halinde AB ile ilişkilerin dondurulacağını açıkladı. Açıklamalar, KKTC Dışişleri Bakanı Hüseyin Özgürgün tarafından dönüm noktası olarak nitelendi. 2012 yılından önce Kıbrıs sorununun çözülmesi gerektiğini söyleyen Özgürgün, adada varılacak kapsamlı bir çözüm sonucunda ortaya çıkacak olan yeni ortaklığın, AB dönem başkanlığını üstlenmesi gerektiğini kaydetti.   kadar kişisel bazda karşılığını bulmasa da, Türkiye’nin ekonomik büyümesinin sürmesinin önümüzdeki dönemde tüm ülke vatandaşlarına somut yansımalarının olacağı belirtiliyor.

Mavi Marmara raporuna ‘uzlaşma’ engeli

İsrail ordusunun 31 Mayıs 2010 tarihinde Gazze’ye yardım götüren Mavi Marmara gemisine baskın yaparak 9 Türk vatandaşını öldürmesiyle sonuçlanan “Mavi Marmara Krizi” için hazırlanan raporun yayınlanma tarihi ertelendi. Birleşmiş Milletler tarafından yayımlanacak raporun ertelenmesine İsrail ve Türkiye yetkililerinin konuya ilişkin mutabakat sağlayamamasının neden olduğu bildirildi. Raporda, İsrail’in Mavi Marmara saldırısına izah getiremediği, uyarıda bulunmadan aşırı güç kullandığı, yolculara kötü muamelede bulunduğu gibi unsurların yer aldığı dışarıya sızan bilgiler arasında. Türkiye’ye yönelik suçlamaların yer almadığı raporda geçen bilgiler arasında, İsrail komandolarının Mavi Marmara gemisine yaptığı müdahalenin gereksiz olduğu, komandoların uyarıda bulunmadan ve aşırı güç kullanarak gemiye saldırdıkları, İsrail’in gemide insanların ölmesinin hesabını veremediği, kurbanlara yakın mesafeden pek çok kez ateş edildiği, gemideki yolcuların ciddi anlamda kötü muameleye maruz kaldıkları, taciz edildikleri ve mallarına el konduğu kaydediliyor. Yeni Zelanda eski başbakanı Geoffrey Palmer ve Kolombiya’nın eski cumhurbaşkanı Alvaro Uribe’nin Cenevre, Londra, İstanbul ve Amman’da 100’ü aşkın görgü tanığının ifadelerini aldıktan sonra hazırladığı rapor Türk tarafının tezlerine yakın pek çok ifadeye yer veriyor. Buna göre Palmer ve Uribe, baskın sırasında İsrail askerlerinin “Önceden ikaz ve uyarıda bulunmadan harekete geçerek aşırı güç kullandığına” kanaat getiriyor. Mavi Marmara’da hayatını kaybeden dokuz kişinin bedeninde birden fazla kurşun izi bulunması ve kurbanlara çok yakından ateş edilmiş olması bu görüşü destekliyor. Palmer ve Uribe’ye göre Türkiye, İsrail’in özür dilemesi ve ölenlerin ailelerine tazminat ödenmesinde sonuna kadar ayak direyecek. İsrail ise uzlaşmaya yatkın görünüyor, ancak Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman’ın sert tavrı bu konuda adım atılmasını engel oluyor.

LİBYA TEMAS GRUBU
Libya için uluslararası kamuoyu harekete geçti


Libya’da hükümet güçleri ve muhalifler arasında başlayan çatışmalarla ortaya çıkan iç savaş, Libya Temas Grubu’nun dördüncü toplantısında değerlendirildi. Türkiye’nin ev sahipliğinde İstanbul’da yapılan toplantı, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun yanı sıra NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen ve ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın da aralarında bulunduğu 30'u aşkın ülke ve örgütün temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşti. Toplantıda öne çıkan başlıklar ateşkes ilan edilmesi talebi, yeni bir siyasal yapının oluşturulması için taraflara söz verilmesi oldu. NATO ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye hükümetinin 1 Ağustos’ta Ramazan başlamadan önce soruna çözüm bulunması talebini dile getirdi. Toplantı sonrasında bilgi veren Davutoğlu üç konu üzerinde durulduğunu belirtti; siyasal krizin bitirilmesi, yeni bir siyasal yapının oluşturulması ve insani yardımların ulaştırılmasının sağlanması. Toplantıda tarafları bilgilendirme görevini BM Güvenlik Konseyi Libya Özel Temsilcisi Abdelilah El Hatib üstlendi. Libya’da16 Şubat’tan itibaren gelişen olaylarda Bingazi'de göstericilerle Libya devlet başkanı Muammer Kaddafi’ye bağlı silahlı güçler arasında çatışmalar çıkmış, ülkede yükselen şiddet olayları ise bir iç savaşa dönüşerek NATO’nun bu ülkeye müdahalesine neden olmuştu. Libya’da Kaddafi halen görevini bırakmamakla birlikte, yakın bir gelecekte ülkede bir yönetim değişikliğine kesin gözüyle bakılıyor.

SURİYE
Ne ölümler ne de isyan hız kesiyor


Suriye’de muhalifler tarafından ekonomik ve siyasi taleplerle başlatılan isyan ve çatışmalar devam etti. Muhaliflerin düzenlediği gösteriler güvenlik güçlerinin sert müdahalesiyle karşılaşırken, ölenlerin sayısı hakkında uluslararası kamuoyuna tam bir rakam açıklanmıyor. Suriye’de yaşanan olaylar hakkında düzenli olarak bilgi veren Yerel Koordinasyon Komiteleri Aktivistleri, Temmuz boyunca, başkent Şam’da 23, Humus’ta 7, çeşitli bölgelerde 14 kişinin öldürüldüğünü açıkladı. 16 Temmuz Gençlik Hareketi de, Baas rejiminin katliamlarını tel'in etmek için “Suriye sınırındaki Hatay'da buluşalım” çağrısı yaptı. İstanbul ve Ankara'da cuma namazından sonra Suriye elçiliğinin ve konsoloslukların önünde basın açıklaması yapan Hareket, Suriye sınırındaki mültecileri de ziyaret etti. Suriye’de yaşanan gelişmeler dünyada yaşayan Baas muhalifleri tarafından “endişe verici” görülüyor. Protestolar sırasında “Haydi Beşar bırak artık” anlamına gelen bir marşla eylem yapan göstericilerin marşı, dünya çapında Suriyeliler tarafından paylaşıldı, New York Times tarafından işlendi. Haberde, 4 Temmuz’da Hama’daki Asi Nehri’nde bulunan çok sayıda rejim karşıtının cesetleri arasında İbrahim Kaşhuş adlı bir inşaat işçisi tarafından söylenen marşın, Kaşhuş’un ses tellerinin sökülmesi ve öldürülmesinin ardından yaygınlaştığı belirtildi.