- Gündemden

Adsense kodları


Gündemden

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Thu 19 July 2012, 12:17 pm GMT +0200
Gündemden
Zeynep ÖCAL • 76. Sayı / GÜNDEM


12 HAZİRAN GENEL SEÇİMLERİ
Yeni TBMM ve Hükümet oluşacak


Türkiye 12 Haziran’da yapılacak seçimlere kilitlendi. 50 milyon 189 bin 930 seçmenin oy kullanacağı seçimlerde, 15 siyasi partinin yanı sıra siyasi partilerden ve bağımsızlardan toplam 7695 aday milletvekili olabilmek için yarışacak. Seçim öncesi siyasi partilerin seçim vaatleri ekonomik önceliklere göre şekillenirken, ortaya çıkan çirkin iddialar ve kasetler ise seçim maratonuna gölge düşürdü. TBMM’nin 24. dönem üyelerini belirlemek üzere yapılacak seçimler sonrası ise TBMM’yi yoğun bir gündem bekliyor. 550 yeni üyeli Meclis’in gündeminde çoğunlukçu, katılımcı ve özgürlükçü yeni bir anayasa yapılması, Avrupa Birliği ile müzakerelerin hızlandırılması ve Kürt sorununda yeni adımlar atılmasını gerekli kılan başlıklar bulunuyor. Seçim sonrasında oluşacak yeni hükümeti bekleyen konular arasında ise ekonomik bunalım ve siyasi belirsizlik ortamının sürdüğü komşu devletlerle ilişkilerin yeniden düzenlenmesi, AB politikasının gözden geçirilmesi, sivil bir anayasa hazırlanması, Kürt sorununda savaş politikasından vazgeçilmesi ve bölgenin ekonomik kalkınma hedeflerinin sürdürülmesi var.

ÇILGIN PROJE
“Kanal İstanbul” kafaları karıştırdı


İlk olarak Hıncal Uluç’un köşesinde yazdığı ve uzun süredir açıklanması beklenen “Çılgın Proje” Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklandı. İstanbul’a yeni bir kanal yapımını öngören Kanal İstanbul projesi, Karadeniz ve Marmara (Çatalca-Silivri) arasında açılacak. İnşaat sektörüne 50 milyar dolarlık yatırım imkânı doğurması beklenen proje için “Belediye Başkanı olduğum günlerden hayalim” diyen Başbakan Erdoğan, projeyi şu sözlerle tanıttı: “Dünyanın içinden nehir geçen nice şehirler vardır, içinden deniz geçen yegâne şehir İstanbul'dur. Artık İstanbul içinden iki deniz geçen bir şehre dönüşecek bu projeyle. İki yarım ada ve bir ada oluşacak. Karadeniz ve Marmara arasına yaklaşık 45-50 kilometre uzunluğunda bir kanal yapıyoruz. İstanbul'a 'Kanal İstanbul'u kazandırıyoruz. Panama, Süveyş kanalıyla kıyas dahi kabul etmeyecek yüzyılın en büyük projelerinden biri için kolları sıvıyoruz. Kanalın su derinliği yaklaşık 25 metre, genişlik 150 metre civarında olacak. Taban genişliği ise 120 metreyi bulacak. Kanaldan bugün dünyanın en büyük gemileri geçebilecek. Kanal üzerine inşa edeceğimiz köprülerle kara ve demiryolu ulaşımı hiçbir kesintiye uğramayacak.” Projenin açıklanmasının ardından ise kamuoyu ikiye bölündü. Kanal sayesinde Boğaz trafiğinin azalacağını iddia edenlere karşılık, çevreciler kanalın İstanbul Boğazı’nın dokusunu tamamen yok edeceğini savundu. Çevrecilerin balık türlerinin yok olacağı, projeden ekosistemin etkileneceği itirazlarına, Çevre Bakanı Veysel Eroğlu yanıt verdi. Eroğlu, Kanal İstanbul’un dengeyi bozmayacağını söyleyerek, “Ağaç kesilecekse onun 5 katı kadar ağacı dikeriz” açıklamasına bulundu. Projenin yapımına 2013’te başlanması ve 2023’da bitirilmesi bekleniyor.

ŞİDDET TIRMANIŞTA
Yine saldırılar, yine ölümler…


Kastamonu’da Başbakan Tayyip Erdoğan’ın seçim konvoyuna gerçekleştirilen silahlı saldırı, Şırnak’ta iki polis memurunun şehit edilmesi ve Tunceli’de 7, Şırnak’ta 12 PKK’lının öldürülmesi seçim öncesi gerginliğin yükselmesine neden oldu. Miting için Kastamonu’ya gelen Başbakan Erdoğan’ın seçim otobüsü ve beraberindeki araçlardan oluşan konvoya düzenlenen saldırıda, Recep Şahin isimli polis memuru şehit olurken, Metin Kuş isimli polis memuru yaralandı. PKK’nın ilk kez dolaylı yoldan “başbakanlık makamını hedef aldığı” olay, İçişleri Bakanı Osman Güneş tarafından “Operasyonlara karşı gerçekleştirilmiş bir eylem” olarak yorumlandı. Saldırıları kınayan Başbakan Erdoğan ise seçimler sonrasında Kürt meselesiyle ilgili adım atmaya devam edeceklerini belirterek, “Kürt sorunu dediğimiz olay kıyamete dek bu başlıkla devam mı edecek? Söylediğimden bu yana biz birçok mesafe aldık. Asimilasyon diye bir olay kaldı mı? Üniversitelerde de bölümler açıldı.” dedi. Son gelişmeler üzerine Diyarbakır’da yerel bir televizyon kanalında konuşan Devlet Bakanı ve Başbakan yardımcısı Bülent Arınç ise Kürt sorununun çözümü noktasında şimdiye yaptıklarının 10 katını 12 Haziran sonrası yapacaklarını belirtti.

YÜKSEK ÖĞRETİME GEÇİŞ SINAVI
Şifre yok, tartışma var


1 milyon 520 bin öğrencinin girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı’nda “şifre” iddiasının ardından olayla ilgili soruşturma başlatan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, yaptığı soruşturma sonrası “takipsizlik” kararı verdi. ÖSYM, mahkemeye verdiği savunmada sınavın iptalini gerektirecek bir unsur olmadığını ve şifre iddialarının asılsız olduğunu bildirmişti. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ise açıkladığı bilirkişi raporunda "YGS-2011 sınavında kamuoyunda şifre olarak adlandırılan uygulama vardır. Şifre olarak bilinen uygulama, kullanılan programın eksikliğinden, ÖSYM TAB çalışanlarının program kullanımı hakkında yeterliliğe sahip olmaması ve YGS koordinatörünün gerekli denetimi yapmaması ve kapalı dönemde görülen eksikliklere müdahale etmemesinden kaynaklanmaktadır. Bahse konu formülasyon ile 40 soruluk matematik testinde bulunan 29 sorudan 15, 25 net elde etme imkânı bulunmaktadır. Ancak YGS-2011 sınavında hiçbir adayın yukarıdaki formülasyondan istifade ederek haksız avantaj sağladığına dair bulguya rastlanmamıştır." ifadesine yer verdi. Savcılık ayrıca ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ali Demir hakkında soruşturma izni istedi. Savcılığın açıklaması sonrası sınavda kimi öğrencilere haksız avantaj iddiası boşa çıkarken, olan, mevcut tartışmalar nedeniyle 1 ay kaybeden öğrencilere oldu. Tartışmaların tedirgin ettiği öğrenciler ve aileleri adına bir açıklama yapan Aile Danışma Merkezi Müdürü Şahin Çiftçi, “YGS’de asıl şifre sakin olmak” dedi. Öğrencilerin yaşananlardan etkilenerek ikinci sınavda başarısız olabileceklerine dikkat çeken Çiftçi, “Bu tür konularda kamuoyuna bilgi aktarımı daha farklı yöntemlerle olmalı, aksi takdirde öğrencilerin de psikolojisi etkileniyor” diye ekledi. Tartışmaları değerlendiren Başbakan Erdoğan ise YGS'deki şifre iddialarının ideolojik olduğunu belirterek, “Şifre diye bir şey yok. Öğrencilere yapılmış bir haksızlık yok. Süreç sadece ÖSYM Başkanı tarafından iyi yönetilemedi” açıklamasında bulundu. Yapılan açıklamalar kamuoyunun bir bölümünü tatmin etmemiş olmalı ki, bu kez de YGS sonuçlarının hatalı olduğuyla ilgili bazı iddialar ortaya atıldı. İddialar üzerine ÖSYM'ye yapılan itiraz sayısı 20 bini aştı. Yapılan itirazların nasıl sonuçlanacağı merakla bekleniyor.

Usame Bin Ladin’e operasyon

ABD’nin çeşitli suçlar isnat ederek Irak, Pakistan ve Afganistan’da aradığı ve bu yüzden bu ülkelerde bir savaş kuşağı oluşturduğu Usame Bin Ladin, yapılan bir operasyon sonucunda öldürüldü. ABD tarafından 11 Eylül saldırılarının sorumlusu ilan edilen ve hakkında arama kararı çıkarılan Usame Bin Ladin’in, Pakistan’ın Abbottabad kenti yakınlarında bir evde yaşadığının tespit edilmesi üzerine operasyonun gerçekleştiği belirtildi. 1957 yılında Riyad’da doğan Usame bin Ladin, Yemen'den Suudi Arabistan'a göç eden işadamı Muhammed bin Ladin'in oğluydu. Cidde'deki Kral Abdülaziz Üniversitesinde mühendislik ve ticaret okurken 1973 yılından itibaren İslami gruplarla ilişkiye girdi. Sovyetlerin 1979 yılında Afganistan'ı işgal etmesi üzerine, o dönemde Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinde çok taraftar bulan cihat çağrısına katılan Bin Ladin, Suudi yetkililerin yardımıyla Afgan mücahitlere lojistik desteğin öncülerinden oldu. Afganistan’daki mücadelesiyle Bin Ladin, dünyada Batı karşıtı cihadın sembolü olmuştu. Sovyet karşıtı gerillanın arka üssü olan Pakistan'ın Peşaver kentine yerleşen Usame bin Ladin, bu direnişin başlıca örgütleyicilerinden Filistinli Abdullah Azam ile tanıştı. Sovyet işgalinden sonra 1989 yılında ülkesine bir kahraman olarak dönen Bin Ladin, cihat ile ilgili konferanslar düzenledi. Suudi yönetimi, eleştirileri ve muhalefete desteği nedeniyle 1992 yılında pasaportunu iptal edince Sudan'a yerleşen Bin Ladin, ABD ve Suudi ailesini kınayan fetvalar yayımlayınca 1994 yılında Suudi vatandaşlığını da kaybetti. Sudan, uluslararası baskılar üzerine 1996 yılında Bin Ladin'in ülkeyi terk etmesini istedi. Bin Ladin bundan sonra Afganistan'da görüldü. ABD'nin yakalanması için 25 milyon dolar ödül koyduğu Usame bin Ladin, El Kaide’ye isnat edilen hiçbir eylemi açıkça üstlenmemişti. Bin Ladin’i aramak iddiasıyla Irak, Pakistan ve Afganistan’i işgal eden ABD güçleriyse, 2002’den bu yana rakamları tam olarak açıklanamayan büyük sivil kayıplara, ölümlere ve zarara neden oldu. 2 Mayıs tarihinde öldürülen Usame bin Ladin’in naaşı ise “kamuoyunun tepkisinden çekindiği(!)” gerekçesiyle ABD tarafından ağırlık bağlanarak Hint Okyanusu’na bırakıldı.

ORTADOĞU
Suriye ve Libya’da sular durulmuyor


Ortadoğu’da Ocak ayından itibaren başlayan “Arap Baharı”nın etkilediği ülkeler arasında bulunan Suriye ve Libya’da çatışmalar durmadı. Seçim takvimi nedeniyle Türkiye gündeminin dışına düşse de, iki bölgede muhalefetle hükümet güçleri arasındaki çatışmalarda çok sayıda insan hayatını kaybetti. NATO’nun müdahale ettiği Libya’da Brega kentine düzenlenen ve Libya hükümetinin 11 imamın öldüğünü, 45 kişinin de yaralandığı açıkladığı bir saldırı yaşandı. NATO, saldırıyı “komuta ve kontrol için kullanılan bir merkezin hedef alınması” sözleriyle açıkladı. Libyalı muhaliflerin siyasi organı Geçici Ulusal Konsey (GUK) ABD’yle temasa geçerek, gelecek ayları kapsayan dönem için, 3 milyar dolar desteğe ihtiyaçları olduğunu bildirdi. GUK başkanı Mahmud Cibril başkanlığındaki heyette bulunan, Ali Tarhuni, bu miktara maaş giderleri, gıda, ilaç ve benzerleri için ihtiyaçlarının olduğunu söyledi. Tarhuni, silah yardımına da şiddetle ihtiyaçlarının olduğunu, ancak şimdiye değin hiçbir ülkenin kendilerine silah vermediğini belirtti. Suriye’de yaşanan yoğun çatışmalardan kaçan mülteciler ise Türkiye’ye sığınma talebinde bulundu. Reuters’in haberine göre Suriye’de insan hakları gruplarının açıkladığı veriler doğrultusunda, muhaliflere karşı sürdürülen sindirme politikası devam ediyor. Suriye’de hükümet güçleri Humus kentine girdiklerini açıklarken, hükümet karşıtı gösterileri güçle bastıran Beşar Esad yönetimi sahil kenti Banyas’ta ve gösterilerin merkezi konumundaki Dera’nın dışındaki köylerde de operasyonlara devam etti. Yerel insan hakları örgütleri “Dera’da katliam yapıldığını” açıklarken, Esad yönetimi bütün muhalif ayaklanmaları ‘terörist eylemler’ olarak nitelendiriyor. Suriye’de protestolarda şimdiye kadar en az 500 kişinin öldüğü 2500 kişinin de gözaltına alındığı öne sürülüyor.

HAMAS İLE EL FETİH ANLAŞTI
Filistin’de birlik dönemi


Filistin’de istikrarın inşası için Hamas ile El Fetih, ulusal birlik hükümet kurma konusunda uzlaşarak çalışmalara başladı. Mısır’ın gözlemciliğinde taraflar arasında varılan mutabakat uluslararası düzeyde yankı bulurken, Hamas liderlerinden Mahmut Zahar, İsrail ile "müzakereye hayır, uzlaşıya hayır" politikalarında bir değişiklik olmayacağını bildirdi. Anlaşma İsrail’de kaygı ve öfkeyle karşılanırken “Barışa vurulmuş bir darbe” olarak nitelendirildi. Dışişleri Bakanı Lieberman, “Filistinliler kırmızı çizgiyi aştı” derken, Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas ile Başbakan Fayyad’ın seyahat özgürlüklerine kısıtlama getirebileceklerini, topladıkları vergileri Filistin yönetimine vermeyi durdurabileceklerini söyledi. Savunma Bakanı Ehud Barak da içinde Hamas’ın yer alacağı bir hükümeti asla kabul etmeyeceklerini belirterek, "bir tehdit durumunda gerekirse demir yumruk kullanacakları” tehdidinde bulundu. Hamas ile El Fetih arasında Kahire’de varılan anlaşmayla, her iki tarafın da uzlaşacağı isimlerle ulusal birlik hükümeti kurulması, bir yıl içinde seçimlere gidilmesi öngörülüyor. Taraflar, "nitelikli ve bağımsız" üyelerden oluşan hükümetin kurulması ile Filistin Ulusal Konseyi'nin canlandırılması yönünde adımların atılmasını ele alacak. Filistin topraklarındaki ve dışındaki Filistinlileri temsil eden, Filistin Kurtuluş Örgütü'nün parlamentosuna eşdeğer olarak nitelenen Ulusal Konsey yıllardır toplanamıyordu.

YENİ BİR SANSÜR MÜ?
İnternette filtre tartışmaları


İnternet sisteminde 22 Ağustos’tan itibaren başlayacak olan “filtre” sistemi geniş yankı uyandırdı. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, “İnternetin Güvenli Kullanımına İlişkin Usul ve Esaslar Taslağı”nı onaylayarak, “İnternetin Güvenli Kullanımına İlişkin Usul ve Esaslar”ın 22 Ağustos 2011’de yürürlüğe girmesine karar verdi. 22 Ağustos'ta devreye girecek sistemle internete 4 filtre tipinden biri seçilerek girilecek. Filtreyi aşmak ya da aşmaya çalışmak suç sayılacak. Uygulamaya göre internet servis sağlayıcıları filtrelerin aşılmasını engellemekle sorumlu tutuluyor, aksi halde onlara da ağır para cezaları öngörülüyor. “Aile, çocuk, yurtiçi ve standart paket”ten oluşacak 4’lü filtre sistemiyle aile ve çocukların internetin zararlı etkilerinden korunmasını hedefliyor. Uygulama, benzerlerine Çin, Küba, İran gibi ülkelerde rastlandığı için yoğun eleştiri alırken, “İnternette sansüre” hayır sloganıyla başlayan tepki, 10 ilde protestolara neden oldu. Gelişmeler üzerine IPS İletişim Vakfı-Bianet, 13 Nisan 2011 tarihinde “yürütmenin durdurulması” talebiyle, söz konusu usul ve esaslara karşı Danıştay’a iptal davası açtı. Vakıf, Danıştay’a yaptığı başvuruda BTK’nın aldığı yeni kararın yasal dayanaktan yoksun olduğunu ve Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle tanınan temel hak ve özgürlükleri ölçüsüz şekilde kısıtladığını belirtti. Vakıf adına başvuruda bulunan avukat Ayşe Altıparmak, BTK’nın keyfi bir şekilde yasaklı siteler listesi hazırlayabildiğini, çocukları zararlı içerikten korumak için ebeveynlerin yerine devlet eliyle karar verilmesinin doğru bir uygulama olmadığını belirterek, “Gerek Avrupa Birliği gerekse Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Komisyonu çocuklar gibi zarar görmesi mümkün grupları korumak için yasal önlemler almaktansa özdenetim yollarına gidilmesini teşvik etmektedir” dedi. Türkiye, BM desteğiyle Freedom House tarafından Nisan 2011’de yayınlanan İnternette Özgürlük Raporu’nda , internet özgürlüğünün kısıtlı olduğu ülkeler arasında yer alıyor. Rapora göre, son internet yasaklarıyla birlikte Türkiye kötü puan kategorisindeki puanını 42’den 45’e yükseltti.