- Gündemden

Adsense kodları


Gündemden

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Sun 8 July 2012, 03:04 pm GMT +0200
Gündemden
Selçuk Uygur • 71. Sayı / GÜNDEMDEN


WIKILEAKS DEPREMİ
251 bin gizli belge görücüye çıktı


Wikileaks’i çoğumuz ilk defa Nisan ayında ABD ordusunun Afganistan’da sivilleri katlettiğini gösteren bir görüntü kaydı yayınlamasıyla duymuştuk. Temmuz ayında ise bu kez ABD’nin Irak’ı işgali ve burada gerçekleşen sivil katliamlara dair 90 bin belgenin yine Wikileaks tarafından yayınlanması dünya kamuoyunda derin bir sarsıntıya neden oldu. Wikileaks’in son büyük habercilik başarısı geride bıraktığımız Aralık ayında gerçekleşti. İnternet sitesi tüm dünyadaki ABD elçiliklerindeki diplomatların ABD Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği 251 bin belgeyi yayınlamaya başladı. Belgelerin içeriklerinin paylaşılmasıyla birlikte belgelerde adı geçen tüm ülkelerde önemli siyasi sarsıntılar ve tartışmalar yaşandı. Bu denli büyük bir belge sızdırma olayı son olarak Vietnam Savaşı döneminde yaşanmıştı. Dönemin ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü Robert McNamara’nın başkanlığında bir ekibin hazırladığı gizli belgeler, Saygon’daki Amerikan elçiliğinde müsteşar olarak çalışan Neil Sheehan tarafından 1971’de New York Times gazetesi muhabiri Daniel Elsberg’e sızdırılmıştı. Bu belgeler ise ideolojik fanatizmden başka meşruluğu olmayan Vietnam Savaşı’nın bitmesinde büyük rol oynamıştı. Şimdi yeni Neil Sheehan olarak gösterilen Wikileaks’in kurucusu Julian Assange, bundan çok daha ses getiren bir olaya imza atarak dünya tarihine geçti. Belgelerin içeriği genel hatlarıyla ABD’nin gizli politikaları ve diplomatların görevli oldukları ülkelerin politikacılarına dair dedikodularından oluşuyor. ABD bu rezalet karşısında “diplomatların kendi görüşüdür, resmî dış politikamızı yansıtmaz” kartını oynamış olsa da, otoriteler, ABD dış politikasının her konuda büyük ölçüde bu belgelere dayandığını ifade ediyorlar. Şimdi dünya diplomasisi ve siyaseti açık bir yol ayrımında. Bu noktadan sonra ya Assange gibi gazetecilik sorumluluğunu yerine getiren isimler büyük bir baskıyla karşılaşarak sindirilecekler, ya da siyaset ve diplomasi şeffaflaşacak, daha özgür bir basın ortaya çıkacak.

BALYOZ DAVASI BAŞLADI
İlk kez bir darbe planı yargılanıyor


Türkiye, uzun bir süredir gündemini meşgul eden “Balyoz Harekât Planı”nı, 20 Ocak’ta Taraf gazetesinin manşet haberiyle duymuştu. İçerdiği Çarşaf, Sakal, Suga ve Oraj kod adlı eylem planları, 5 bin sayfalık belge ve çok sayıda CD’yle adli soruşturma konusu olan plan, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilerek davaya dönüştürülmüştü. Aralarında emekli ve muzavvaf generallerin de bulunduğu 196 sanıklı dava, 16 Aralık’ta İstanbul Silivri’de görülmeye başlandı. 968 sayfalık iddianamede sanıklara "Türkiye Cumhuriyeti yürütme organını cebren ıskat ve vazife görmekten cebren men etmeye teşebbüs etmek" suçlaması yöneltilirken, eski Türk Ceza Kanunu’nun 61/1. maddesine dayanılarak "eksik teşebbüs" nedeniyle cezalarda indirim yapılması istendi ve her sanık için 15 yıldan 20 yıla kadar hapis talep edildi. Bir numaralı sanığın eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan olduğu dava, Türkiye’de bir darbe girişiminin ilk kez plan aşamasında yargılanmaya başlandığı dava olarak tarihe geçti. Yakın tarihte iki askeri darbe ve çok sayıda muhtıranın gerçekleştiği ülkemizde, bir darbenin henüz plan aşamasında yargılanması, askerî vesayetten çok çekmiş ülkemizde halk iradesi ve hukukun üstünlüğüne dayalı yönetim anlayışının gelişmesi adına oldukça önemli bir gelişme. Bu olumlu gelişmeye rağmen, yakın tarihte gerçekleşmiş askerî darbeler ve verilen muhtıraların sorumlularının halen yargıya taşınmamış olması, ülke olarak bir ayıbımızı ortaya koyuyor. Şüphesiz ki, Balyoz Davası’nın görülmeye başlanması ve bu davada sanık konumunda bulunan üç generalin geçtiğimiz ay bağlı bulundukları bakanlarca açığa alınmaları sivil irade ve siyasetin güçlenmesi, askerî vesayetin gücünü yitirmesi açısından önemli. Fakat bu gelişmeler yeterli değil. 12 Eylül’de gerçekleşen referandumla kabul edilen darbecilerin yargılanmasının önünü açan kanun maddesinin, Türkiye’de gerçekleşen tüm darbe ve muhtıraların sorumluları için bir an önce işletilmesi gerekiyor. Adalet, hakkaniyet ve hukukun üstünlüğünü sağlamak adına bu girişim bir zaruret. – Sadık Şanlı

TBMM İÇİŞLERİ KOMİSYONU’NDAN BÜYÜK HATA
Ruhsatlı silah alma yaşı 18’e indi


TBMM İçişleri Alt Komisyonu’nda kabul edilen Silah Yasa Tasarı’na göre, ruhsatlı silah satın almak için 21 yaşını doldurmuş olmak şartı 18’e indirildi. Tasarının TBMM’de kabul edilmesi durumunda 18 yaşını doldurmuş olanlar istemeleri durumunda beş silaha sahip olabilecek. Tasarı, bireysel silahlanmayı ve toplumsal şiddeti artıracağı gerekçesiyle kamuoyunun tepkisine neden olurken, AKP Grup Başkanvekili Suat Kılıç, tasarının kamuoyunda yanlış anlaşıldığını ve silahlanmanın asla teşvik edilmeyeceğini söyledi. Kılıç aynı zamanda silah ruhsatı almanın koşullarının heyet raporu, nerolojik ve psikolojik muayenelerden geçilmesi şartına bağlı olacağını belirtti. Özetle, bu muayenelerden başarıyla geçenler, istemeleri durumunda silah satın alabilecekler. Kılıç’ın söyleminin aksine tasarının bireysel silahlanmayı artıracağı bir gerçek. Bu noktada Avrupa devletlerinin geçmiş deneyimlerinden yararlanmakta fayda var. Silah alımında yaş sınırının düşürülmesiyle birlikte Avrupa ülkelerinde gençler tarafından birçok okul basma, cinayet ve yaralama olayı gerçekleştirilmiş, Avrupalılar yaptıkları hatadan çark ederek yasaları yeniden sertleştirilmişlerdi. Tasarının 2,5 milyon ruhsatlı, 7,5 milyon ruhsatsız silahın bulunduğu ülkemizde silahları ruhsat ile denetim altına alma amacını taşıması olumlu fakat silah satın alma yaşının indirilmesinin toplumsal açıdan kabul edilebilir bir yanı yok. İçişleri Komisyonu Başkanı Ziyaettin Akbulut, tasarının TBMM’nin yoğun programı nedeniyle 2011 seçimlerine kalabileceğini ve kamuoyunun eleştirilerinin mutlaka göz önüne alınacağını belirtse de, bu tatminkâr bir açıklama değil. Temennimiz o ki, silah satın alma yaşı düşürülmez ve Avrupa’nın en sert silah yasasına sahip ülkesi Almanya’da olduğu gibi silahlara imal edildiği anda belirli işaretler konularak, ruhsatlandırılmaları esnasındaki şartlar ağırlaştırılır. Ayrıca silahları satın alan ve kullananlara ait bilgilerin merkezî bir veri bankasında saklanmasıyla polis teşkilatının da bu silahları izlemesi daha mümkün hale gelebilir. Aksi takdirde son yıllarda artan bireysel ve toplumsal şiddet oranında büyük bir artış yaşanması kaçınılmaz hale gelir.

EKONOMİK BÜYÜME SÜRÜYOR
Türkiye son çeyrekte yüzde 5.5 büyüdü


Türkiye İstatistik Kurumu, Türkiye ekonomisinin yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 5.5 büyüdüğünü açıkladı. 9 aylık dönemde büyüme yüzde 8.9 olarak hesaplanırken, sanayi üretim endeksi ise Ekim ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 9.8 oranında arttı. Bakanlar Kurulu’nun 2011 yılı programında yaptığı düzeltme üzerine satın alma gücü paritesine göre kişi başına milli gelir 2 bin 354 dolar artışla 15 bin 392 dolara çıktı. Düzeltme ile toplam milli gelir de 171.1 milyar dolar artarak 1 trilyon 119 milyon dolara ulaştı. Milli gelir oranlarına göre dünyada 16. sırada yer alan Türkiye, düzeltme sonrası Endonezya’yı geçerek 15. sıraya yerleşti. Ülkemizde ekonomik alanda yaşanan bu gelişme, 2023 yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında yer alma hedefine Türkiye’yi bir adım daha yaklaştırdı. Bundan sonraki süreçte yapılması gereken ise ekonomik büyümenin başta enerji, ulaşım, inşaat ve sanayi sektörleri olmak üzere tüm iş alanlarında gerçekleştirilecek yatırımlarla ve istihdamlarla ülke geneline yayılarak kalıcı hale getirilmesi. Böylece 2023 hedefine ulaşmak kolaylaşırken, ekonomik büyüme ve istikrarda süreklilik sağlanacak.

ABD İKİYÜZLÜLÜĞÜ
Irak’ın nükleer enerji üretimine onay


Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın başkanlığında yaptığı toplantı sonucu Irak’a uygulanan 19 yıllık “gıda karşılığı petrol programı”nı tümden kaldırma kararı aldı. Irak hükümetine kendi petrol ve doğalgaz gelirleri üzerindeki kontrol yetkisini 30 Haziran 2011 itibariyle geri verme kararına da varılan toplantıdan şaşırtıcı bir karar daha çıktı. Buna göre Irak, nükleer enerji üretimi yapabilecek. Bu sonuç ise nükleer enerji üretmek isteyen İran’a karşı dünyayı ayağa kaldıran ABD’nin, Irak için neden böyle bir izin verdiği sorusunu akla getiriyor. Konu hakkında öne çıkan değerlendirmelere göre, bu gelişmenin iki önemli sebebi var. Bunlardan ilki ABD’nin iç siyaseti ile ilgili. Hatırlanacağı üzere kısa bir süre önce ABD’nin içine girdiği borç batağı Irak’taki harcamalar ile birleşince Obama üzerinde büyük bir kamuoyu baskısı oluşturmuş. ABD’de yapılan son federal seçimlerde Cumhuriyetçilerin birçok bölgeyi Demokratlardan almalarının hemen ardından Obama, başkanlık seçimlerini kurtarma ümidiyle ABD’nin Irak’tan yakın zamanda tümüyle çekileceğini açıklamıştı. Obama böylece, ABD halkının çoğunluğunun destek vermediği Irak’ın işgaline tamamen son vererek azalan kamuoyu desteğini artırmak yoluna gidecek. Diğer önemli neden ise işgal sonrası henüz siyasi ve ekonomik istikrarın sağlanamadığı Irak’tan ABD’nin çekilmesiyle oluşacak otorite boşluğunu kimin dolduracağının henüz belirsizliğini koruması. Uzmanlara göre bu konjonktürde ABD’nin çekilmesi sonrası, silah gücü yüksek fakat nüfus gücü az olan İsrail ile ABD’nin kontrol etmekte zorlandığı İran’ın dizginlenebilmesi için Irak’a büyük bir görev düşüyor. ABD, tıpkı Hindistan ve Pakistan’ın nükleer enerjiyle birbirlerine karşı dengelendikleri gibi Irak’a nükleer izni vererek İsrail ve İran’a karşı bir güç dengesi sağlamayı amaçlıyor. Burada merak edilen İran’ın bu gelişmeye nasıl tepki vereceği. İran bu durumu sineye çekerek Batılı ülkelerle olan nükleer enerji görüşmelerine devam mı edecek, yoksa bu durumu kendi nükleer enerji üretim programının haklılığı konusunda mı kullanacak? Sonuç her ne olursa olsun, bu kararın bölgedeki dengeleri kısa ve uzun vadede değiştireceği aşikâr.

İSRAİLLİ ASKERLERDEN BİR İLK
27 askerden zulüm itirafları


İsrailli eski askerler, İsrail ordusunun Batı Şeria ve Gazze’deki operasyonlarıyla ilgili önemli itiraflarda bulundular. “Sessizliği Bozma” adlı İsrailli örgüt, askerlerin itiraflarını İşgal Toprakları adıyla kitap haline getirdi. Kitabın önemi, 27 askerin ilk defa kimliklerini gizlemeden konuşmasından kaynaklanıyor. Kitapta anlatılanlar ise İsrail vahşetini net olarak ortaya koyuyor. Askerler, kapıları havaya uçurmak için kullanılan bombaların kapı çalınmadan önce yerleştirildiği, arkasından kapının çalındığından bahsediyorlar. Kapı açılırken ise bomba patlatılıyor ve kapıyı açan Filistinli parçalanıyor. Bunun dışında tanklara bağlanan canlı kalkanlar, sokağın ortasında sebepsiz “vur!” emirleriyle yok edilen hayatlar başta olmak üzere birçok itirafa yer veriliyor. Askerlerin anlattığı olaylar malumun ilanı olmakla birlikte, uluslararası arenada İsrail’e karşı hukuki bir yaptırımın kapısını aralayıp aralamayacağı şimdilik net değil. Acı olan bu tür olayların her gün yeniden yaşanmaya devam etmesi. İsrail, halihazırda iki devletli çözümü yokuşa sürerek bölgede ve dünyada gerilimi sürdürmeye devam edeceğini mevcut politikalarıyla ortaya koyuyor. İsrail büyük ihtimalle ABD’de gelecek seçimleri kazanması beklenen Cumhuriyetçilerin koyu desteği ile Batı Şeria’yı ilhak etmeye devam edecek. Bu yüzden Filistin’de süren İsrail zulmü ve vahşetini bir an önce durdurmak için Türkiye başta olmak üzere dünya devletlerinin daha aktif bir rol üstlenmeleri gerekiyor.

ARSENİKTE YAŞAYAN CANLI BULUNDU
Bilim dünyasında büyük gelişme


Amerikan Uzay Araştırmaları Kurumu NASA, geride bıraktığımız ay önemli bir bilimsel gelişmeyi dünya kamuoyu ile paylaştı. NASA'nın Washington'da bulunan merkez binasında yapılan basın toplantısında, uzun bir süredir Kaliforniya’da bulunan Mono Gölü’nde yapılan bir araştırmanın sonuçları paylaşıldı. Bilim tarihinde önemli bir dönüm noktasını oluşturan araştırma sonucuna göre, Arizona State Üniversitesi’nden astrobiyolog Dr. Felisa Wolfe Simon, gölde, bugüne dek tüm yaşam formlarında var olan biyo-moleküler yapıdan ayrışan bir bakterinin keşfedildiğini belirtti. GFAJ-1 adı verilen bakterinin bugüne kadar eşine rastlanmamış bir şekilde DNA’sında yaşam için en gerekli elementlerden biri kabul edilen fosforun yerine arsenik bulundurduğunu ifade eden Simon, "Tüm teoriler değişti. Dünya üzerinde bildiğimizden tamamen farklı bir moleküler yapıya sahip olarak yaşayabilen bir organizma var” yorumunda bulundu. Araştırmayı gerçekleştiren bilim insanları ise hayatta kalmak için altı temel element olan azot, fosfor, hidrojen, oksijen, kükürt ve karbon dışında kalan arseniği kullanan organizmanın bulunmasının çok büyük bir keşif olduğunu ve çok titiz bir çalışma yürütüldüğünü belirttiler. Gezegenimizdeki canlıların tamamı için ölümcül olarak kabul edilen arsenikle beslenen bir canlı bulmasıyla birlikte, uzay araştırmalarında birçok yenilik yaşanacağı ve önümüzdeki yıllarda daha somut bilgiler alınabileceği konusunda büyük bir umut doğmuş oldu.

KERKÜK TÜRKÜLERİ ÖKSÜZ KALDI
Abdurrahman Kızılay’ı ebediyete uğurladık


Halk müziğimiz ve Kerkük türkülerinin büyük ismi bestekâr, derleyici ve yorumcu Abdurrahman Kızılay geçtiğimiz ay tedavi gördüğü Ankara’da solunum yetmezliği nedeniyle hayatını kaybetti. 1938 yılında Kerkük’te doğan Türkmen sanatçının asıl adı Abdurrahman Ömer İbrahim idi. Çocuk yaşta halk müziğine ilgi duyan sanatçı, Abdulvahit Küzecioğlu, İzzettin Nime ve Reşit Küle Rıza başta olmak üzere birçok Kerküklü ustadan halk müziği eğitimi aldı. 1950'lerin ortalarından itibaren Kerkük Kızılay'ında gönüllü olarak çalışmaya başlayan sanatçı, 1960 yılında Türkiye’ye gelerek Ankara Devlet Konservatuarı'nda kontrbas bölümüne girdi ve altı yıl eğitim gördü. 1974 yılında Türk vatandaşlığına kabul edilerek, Kızılay’a yararlı hizmetlerinden dolayı Kızılay soyadını alan sanatçı, müzikal çalışmalarıyla Kerkük türküleri ve hoyratlarının Türkiye ve dünyada yakından tanınmasını sağladı. Ayrıca önemli bir ud sanatçısı olan Kızılay, “Altın Hızma Mülayim”, “Aynaya Baktım Saç Beyaz Olmuş”, “Evlerinin Önü Boyalı Direk”, “Dağlar Başın Alaydım”, “Baba Bugün Dağlar Yeşil Boyandı” gibi geniş kitlelerce tanınan birçok türkünün bestekârlığını, derlemesini ve yorumculuğu üstlendi. Kerkük Türküleri başta olmak üzere birçok solo albüm çalışması bulunan Kızılay, son olarak Mehmet Özbek ile birlikte Türkülerin Dilinden ve Mum Kimin Yanan Kerkük isimli albümlere imza attı. Geçtiğimiz yıllarda dergimiz Mostar’ın okurlarına hediye olarak verdiği Mum Kimin Yanan Kerkük isimli CD’siyle okurlarımızın da yakından tanıdığı Kızılay’a Mostar dergisi olarak Cenab-ı Allah’tan rahmet, kederli ailesi ve sevenlerine de sabr-ı cemil niyaz ederiz. – Sadık Şanlı