- Gündemdeki tarih

Adsense kodları


Gündemdeki tarih

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Tue 5 June 2012, 10:49 am GMT +0200
GÜNDEMDEKİ TARİH: Popülist mi, popüler mi?
H. Nejdet ERTUĞ • 56. Sayı / DOSYA KONUSU


Popüler tarih popüler olmak için yazılmaz. Onun da belirli ilkeleri vardır. Yani bilimdışı değildir. Ancak popülistler tarafından yazılan tarihin bilimsel ilkeleri olamaz. O halde popüler tarihi popülist olandan ayırıp bilimsel kılacak kıstaslar nelerdir?

Tarihin popüler olup olmamasına dair bir yazının herkesin okuyabileceği tarzda hazırlanan bir dergide yer alması ile medyanın yönlendirdiği ve belki medyanın da yönlendirildiği bir sanal dünya anlayışına dâhil olmakla, bilimsel olandan ve hakikatten uzaklaşmak olarak sorgulanabileceği kaygılandırıcıdır. Ancak kaygılarımızı bir kenara bırakmanın yolu saklanmak değil, bilgilerimizi paylaşmak ve sonuçlarını görmektir. Yazının başlangıcında nispeten uzun sayılabilecek bir giriş olması bu sebepledir.

Tarih insanın bizzat kendi eylemlerinden, tecrübelerinden oluşan olaylar bütünü olarak, menfi veya müspet göz ardı edemeyeceği bir olgudur. İnsan “zaman”la sınırlandırılmış bir varlıktır. Geçmiş, şimdi ve gelecek bu sebeple bir arada ve birbirine bağlı kavramlar olarak sorgulanır veya herhangi bir hadise özellikle determinist yaklaşımın baskınlığı sebebiyle yine bu kavramlara göre şekillendirilir. Kısaca kurgunun bizzat kendisi çoğunlukla tarihsellikle alâkalıdır.

Tarih ilkçağlardan beri insanın yapıp etmelerinin toplamı olarak günlük dilde aynı anlama gelmek üzere kullanılmaktadır. Ancak tarih yazımı ve tarih tasarımları söz konusu olduğunda ihtilaflar ortaya çıkar. Nitekim tarih felsefesinin ilk konusu da dünya tarihinin genel olarak anlamını sorgulayan felsefi sistemlerdir. İkinci konusunu ise hem tarihsel olanın, hem de bir bilim olarak tarihin bilgisel değeri ve yöntemlerinin sorgulanmasına dair görüşler oluşturmaktadır.

Tarih felsefesinin konularından bahsetmenin zorunluluğu, bugün tartışılan ve konuşulan tarihle ilgili her konunun köklerinin bu alanda bir tarihsel sürece dayalı olmasından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla tarih yazıcılığı her ne kadar ibare "tarih" kelimesini içinde taşıyorsa da doğrudan analitik tarih felsefesinin konusudur.

Rivayetçi, pragmatik ve araştırıcı tarih

Tarihçilerin –özellikle Türkiye'deki tarihçilerin– tarih metodu ile alâkalı kitaplarında derlediği şekliyle felsefî görüşlerin etkilerine göre teokratik, pozitivist, materyalist, idealist, hümanist, sezgici gibi tarih telakkileri bulunmaktadır. Tarih yazma tarzları da rivayetçi, pragmatik, araştırıcı tarih olarak sınıflanabilir.

Tarihin ilk dönemlerinden beri insanlar yapıp-etmeleri üzerine konuşmakta, yazmaktadır. İşte ilk dönemlerde sözle aktarılan (ki bugün sözlü tarihçilik de önemlidir) bilgiler bir müddet sonra mitlere, efsanelere dönüşerek, şiirsel bir anlatımla nakledilmiştir. Destansı tarzın Greklerde en önemli ve eski örneği Homeros'un Iliada ve Odysseus'udur. Daha sonraki evrede tarihî olayların hakikate yakın olarak nakline Heredotos'un Grek-Pers savaşlarını anlattığı eseri örnektir. Heredotos eserine istorias apodeisis (tanık olunan ve haber alınan şeylerin anlatılması) adını vermiştir ki istoria yani tarih kelimesi ilk kez onun tarafından yaşanmış insani olayların kaydedilmesi yoluyla edinilen bilgi anlamında kullanılmıştır. İşte tarihçilerin rivayetçi/nakilci tarih yazma tarzına da bu eser örnek gösterilmektedir. Rivayetçi tarihler olayları sadece nakleder, herhangi bir yorum yapmaz. Sebep-sonuç ilişkilerini araştırmaz. Rivayetçi tarihlere kilise tarihleri, vekayinameler, kronikler gibi sonraki asırlardan örnekler pek çoktur.

Pragmatik tarih yazıcılığı ise geçmişte yaşanılan iyi ve kötü olaylardan ibret alarak toplumu eğitmek amacıyla ortaya çıkmıştır. Nitekim öğretici, faydalandırıcı bir tarih yazma tarzıdır. İnsani olaylardan günün şartlarına uygun biçimde dersler çıkaran yorumlar içerir. Grek tarihçi Thukidides "istoria" sözcüğünden rivayetçi tarihten bir adım daha ötede geçmişte kalan insani, toplumsal olayları sadece kaydetme değil yorumlama ve değerlendirme faaliyetini anlamaktadır. Peleponnes Savaşları’nı anlattığı eseri tarihçiliğe dair teorik bilgiler de içermektedir ki, pragmatik tarz tarihçiliğin ilk örneği sayılmaktadır. Kendisi hem savaşları hem de Atina'nın savaş neticesinde vahim durumunu gördüğünden bunun sebeplerini belirtmiş ve Atina'nın yeniden imarı için öneriler sunmuştur.

Pragmatik tarihçilik toplumların gelişmesi ve ilerlemesi için tarihi yorumlama gibi bir maksatla yazılmaktadır. Dolayısıyla her ne kadar yanlış bilgiler içermese de bu tarz tarihlerin özellikle milliyet söz konusu olduğunda kötü hadiseleri görmezden gelerek sadece iyi hadiseleri seçmesi eksik tarafıdır. Eksik taraflarından diğeri de tarihin sadece büyük adamların ve yüceltilmiş kurumların etrafında şekillendirilmesidir.

Tarih yazıcılığında üçüncü tarz araştırıcı tarih yazımıdır ki, bugün tarihçilerin pek çoğu bu tarzı benimsemiştir. Bu tip tarih yazıcılığında insanlık evrensel bir kültür çerçevesi içinde ele alınır. Yani din ve millilik unsurları tarihçi üzerinde etkili olmamalıdır. Toplumsal olaylar daimi bir oluş içindedir, tarih tekerrür edemez. Her hadise birçok başka hadise ile ilişkili olabilir. Toplumsal olaylarda bütün kurumların etkileri eşit şekilde araştırılır. Yani iktisadi, dinî, sosyal, maddi ve sair bütün sebepleri ile bir hadise veya hadiseler bütünü değerlendirilir.

Popülist mi, popüler mi?


Buraya kadar söz konusu edilenler en genel hatlarıyla tarih ve tarih yazıcılığı üzerine özet bilgilerdir. Ancak tarih yazıcılığının ayrıca “hikâyeci” (narrative) ve analitik veya yapısalcı olmak üzere iki esas altında incelenebileceğini de belirtmek gerekir. Burada “hikâyeci” kelimesinden kasıt elbette salt bir edebi tür olarak hikâye değildir. Dolayısıyla maalesef bazı kişilerin karıştırdığı gibi hikâyeci tarih uydurma tarih değildir. Nitekim hikâyeci tarihin İngilizcedeki karşılığının "story" değil, “narrative” olmasına dikkat edilmelidir. Hikâyeci tarih bir tek belirleyici kurguya odaklanır. Kişileri çevreleyen şartlardan ziyade kişilerin eylemleri anlatılır ve analizden çok tasvirlere yer verilir. Ancak bu iki tarzın birbirinden kesin çizgilerle ayrılması mümkün değildir. Anlatı (narrative) analitik, tahlilî bir tarih yazımının/kurgusunun da başlıca öğelerindendir.

Tarih anlatımı ve yazıcılığında temel sorun tarihsel olaylar arasındaki bilinemezlerin hikâyenin kurgusunun tamamlanabilmesi için tarihçi tarafından nasıl doldurulduğudur. Tarihçi hadiselerin akışına nasıl, ne ölçüde ve ne gerekçelerle müdahale edebilir? Tarihçi kendi döneminde yaşayan bir kişi olarak ne ölçüde objektif olabilir? Tarihte sübjektivizmin rolü nedir, tarih salt bir kurgu mudur, hakikat değil ama en azından hakikate yakın tarih olabilir mi ve benzeri sorular hâlâ sorunlarımızdır.

Tarihle alâkalı bu temel ancak son derece kısaltılmış bilgilerden sonra son günlerde çok sözü edilen ancak kanaatimce popüler tarih mi, popülist tarih mi sorusunu akla getiren tarihlerden bahsedebiliriz. Bu tarz bir yazının çerçevesini genişletmemek için popüler kelimesinin köklerine ve popülizmin değişim evrelerine temas edemeyeceğiz. Ancak ve sadece akademik ve popüler olan arasındaki farktan bahsedilebilir. Popüler kelimesine anlam yüklerken genel olarak tarihin bizzat kendisi ile tarih yazarı ve içinde bulunduğu zaman/mekân açıları esas alınmaktadır. Birincisinde popüler tarihe, bizzat tarihteki sıradan insanların tarihi olarak anlam verilmektedir, yani tarihin konusunu daha ziyade bireyler ve halk oluşturmaktadır. Tarih yazarı açısından bakıldığında eğer tarih yazarı tarihî kurguyu geniş halk kitlelerine duyurmak amacıyla yapıyorsa buna da popüler tarih anlamı verilmektedir. Yalnız Türkiye'de elbette kesin sınırlarla olmamakla birlikte popüler tarih denildiğinde akla gelen halkın okuyup anlayabileceği ve belki bir açıdan pragmatist tarih anlaşılmaktadır. Bu yazıda popüler tarihe yüklenen anlam da budur. O halde, niçin tarih popülerleştirilme çabası içinde ele alınmaktadır? Sorunun cevabı bizzat akademik tarih yazımının niteliklerinde görülebilir. Akademik tarih yazımının evrenselleşmiş belirli usulleri (kaynak iç ve dış tenkitleri, dipnot belirtme zorunluluğu ve saire) bulunmaktadır. Her bilim şubesinin kendine has bir de terminolojisi vardır ki meslekten olmayanların çoğunlukla anlaması mümkün değildir. Yine ideal anlamda akademik tarih yazımında kurgu bir tek motive edici ana unsura bağlanamaz. "Şimdi, yaşanılan an" tarih yazarı için esas olamaz. Yani yaygın akımlar dikkatle eleştirilir. Mesela rönesans ve reform devirleri üzerine çalışan, düşünen bir tarihçi, Ortaçağ’ın karanlık çağlar olduğu genel yargısından uzak durmak zorundadır. Onun için çağların karanlık veya aydınlık olması gibi bir hissediş olmamalıdır. Son olarak denilebilir ki “Geçmişte kalanlar hep geridedir ve şu an hep ileridedir” çizgisel bakış açısı bile onu yanıltabilir. Burada kastettiğimiz tarihsel yöntemin akademik tarihçilikte çok katı kurallarının bulunmasıdır. Zaten popüler tarihlerin sorgulanması onların belge ve kaynakları kullanmayışları değil, kullanıştaki yöntemlerine dairdir. İşte "gerçek" akademik tarihçilerin ve belki genel olarak akademisyenlerin ortak sıkıntısı, yazdıkları eserlerde bahsedilen bilimsel şartlara riayet etmek için fazla sayıda dipnotlara, herkesin anlayamayacağı zorunlu terminolojilere başvurmaları ve kurgularının kimi zaman güncel olma imkânının bulunmayışı gibi sebeplerin hitap ettikleri kitleyi azalttığıdır. Bununla birlikte bilim olarak tarih alanında popüler tarih yazıcılığı (yani, geniş kitlelere hitap edebilmek için yazılan tarihler) diye bir tarz hoş görülmez. Özellikle de popüler tarih, daha geniş bir kitleye hitap edebilmek gayretiyle kurgusu, hadiselerin seçimi mevcut şartlara göre düzenlenen anlatı olarak algılanıyorsa denilebilir ki bu tarz anlatının tarih biliminde yeri yoktur. Yalnız tarih anlatımı hakkını elbette tarih bilimi ve akademik tarihçilere münhasır kılmak da mümkün değildir.

Popüler eserler ister tarih, ister biyoloji ve sair alanlardan olsun, bu maksatla meseleleri daha genel bir çerçevede ve akademik detaylara girmeden mümkün olduğunca çok kimse tarafından anlaşılır hale getirme çabası ile kaleme alınırlar. Ancak bunu yaparken de bilimsel anlamda özellikle yöntemle ilgili birtakım eksiklikleri bünyelerinde barındırmak zorunda kalırlar. Bu tarz eserler Avrupa ve Amerika'da pek çoktur. Elbette burada kastedilen daha fazla kitleye ulaşabilmek gayesiyle genelleştirilmiş eserlerdir. Bu eserler, her ne kadar akademik çevrelerce kabulü güç olsa da tarihin öğrenilmesi açısından büyük bir boşluğu doldurmaktadırlar. Mesela Reşat Ekrem Koçu’nun G maddesine kadar getirebildiği meşhur İstanbul Ansiklopedisi hâlâ birçok kimseye esin kaynağı olabilmektedir. Bununla birlikte popüler eser tabirini bazen herkesçe bilinen muteber bilimsel eser anlamında da görmek mümkündür.

Popüler tarihin ilkeleri


Burada asıl sorgulanması gereken konu bazı tarihçilerin “popüler tarih mi, popülist tarih mi” ayrımına düşmeleridir. Popüler tarih popüler olmak için yazılmaz ve belli ilkeleri vardır. Yani bilimdışı değildir. Ancak popülistler tarafından yazılan tarihin bilimsel ilkeleri olamaz. Çünkü bu tarz tarihi yapanlar kendilerini veya savundukları fikirleri maksatlı ve belki biraz da hileli şekilde popüler kılmayı hedeflemektedir. Bu tarz popülizmde toplumsal, siyasal ve medyatik dayatmaları, formları, program paketlerini bilim dışı dahi olsa bilimsel gösterme gayretine düşen ve belki bir kez buna kendini kaptıran kişilerin artık bilimsel ilkelerini muhafaza etmesi herhalde pek zordur.

Başlıca sorun ise analitik olmayan anlatıların tarihsel gerçekliği saptırıp saptırmadığı ve tarih algısını istenilen bir yöne maksatlı olarak kanalize edip etmediğidir. İnsanlar ister bilim insanı ister araştırmacı-yazar veya başka mesleklerden olsunlar daha popüler olmayı ya da itibarı önemserler. Bu insanın tabiatında aslidir. Ancak tehlike "itibar"ın yegane amaç haline gelmesiyle başlar. Özellikle itibara meftun bilim insanları bir müddet sonra bilimin ilkelerini unutarak toplumun güncel isteklerini ilke edinebilirler. Bunun en önemli sakıncası mevcut toplumsal yapının isteklerinin aslında her zaman hakikati göstermediğidir. Gelişme çoğu zaman toplumun alışkanlıklarını kırarak mümkün olmaktadır. Nitekim bilimsel gelişmelerin mesela Kopernik'in, Bruno'nun, Galileo'nin tepkiyle karşılanması buluşlarının, görüşlerinin Hıristiyan kilisesi geleneğinde mevcut sistemi sarsmasından kaynaklanmaktadır. Muhtemelen şimdi herkese dünyanın merkezi olmadığı fikri tuhaf gelmese de dört, beş asır önceleri bu sebeple insanlar yakılabilirdi. Şu halde denilebilir ki, gerçek her zaman mevcut anın içinde açıkça ve herkesçe görülmüyor olabilir. Kanaatimce popüler tarihin en önemli sakıncalarından biri tarihsel gerçekliğin çözümlendiği ve artık kesin olarak bilinir olduğu algısını vermesidir. Çünkü nihayet tabandan gelen bilme isteklerine verilecek cevaplar daha açık olmalıdır.

Tartışmalı konular topluma ne kazandırır?

Ancak daha da önemlisi akademik olarak kabul görmüş ve doğruluğu eleştirilmiş hadiseleri, tekrar bilim adamlarınca tartışılıp çoğunlukça kabul edilmeden doğrudan toplumun, meslekten olmayanların huzurunda tartışmaya açmak zihinleri karıştırmakta ve en önemlisi de insan hayatını bilinçaltlarına belirsizlik ve güvensizliği yayarak kaosa sürüklemektedir.

Tarihsel eleştiri açısından bakıldığında popüler tarihlerin hangi biçimlerde ortaya çıkabileceğini görmek önemlidir. Nitekim popüler tarihlerin farklı biçimlendirmeleri bulunmaktadır. Bu içeriklerin artırılması mümkün olmakla birlikte temel olarak üç kısımda incelenebilir. Mesela ilki tabandan gelen tarih bilme isteklerini karşılamak üzere düşünmek, tartışmak ve yazmaktır. İkincisi yine tabandan gelen tarih bilme isteklerinin karşılanması sırasında bilgilerin içsel mesajının tabanın isteklerine göre kurgulanmasıdır. Üçüncü olarak popüler tarih tabandan gelmeyen ama salt biçimlendirme amacıyla kendiliğinden gelişmiş gibi görünen ilgi çekici konularla ve genel bir tezin kabulü ile tabanın bilinçaltlarına yüklenmesini içerebilir.

Popüler tarih eleştirisi tarihsel seçkilere nasıl değer yüklendiği, seçkileri belirleyici unsurun ne olduğu, bütüncül bir yaklaşım sergileniyor görünüyorsa hangi değer altında ele alındığı gibi hususların sorgulanmasını içermelidir. Yine tarihsel olayları tartışanların ve tartışmalarının nitelikleri ile mevcut yapısal sorunların karşılaştırılması ve tarihsel söylemin nereye doğru götürülmeye çalışıldığının görülmesi de önemlidir. O halde özellikle yapılması gereken popülist yaklaşımların bilimsel çevrelerde dikkatli bir şekilde eleştiriye tabi tutulması ve tartışmaların değil, sonuçların geniş kitlelere ifade edilmesidir.

Tarih toplum için önemlidir, ancak burada Nietzsche'nin de Tarihin Yaşam Üzerine Yararı ve Zararı’nın başlangıcına koyarak esas aldığı Goethe'nin "Etkinliğimi çoğaltmaksızın ya da doğruca yaşamıma mal olmaksızın bana öylece öğretilmiş olan her şeyden nefret ediyorum" sözlerini hatırlamak gerekiyor.