sumeyye
Mon 26 September 2011, 04:02 pm GMT +0200
Giriş
1- Ömer İbni ef-Hattâb'ın şöyle dediği rivayet edildi:
Allah'ın Resulü buyurdu ki:
«— Ameller niyetlerle ölçülür. Ve herkes niyetine göre [işinin) karşılığını alır. Bu nedenle, Hicreti Allah ve Resulüne olan kişinin- muhacirliği Allah'a ve Resülünedir, ulaşacağı dünya (nimetine) veya niıkâhiiyacağı kadın için hicret eden kimsenin de hicreti onlardan birinedir.»
1- (...) Yahya bin Yamür'ün şöyle dediği rivayet edildi: «— Bir arkadaşımla beraber Resuiüliah «s.a.»in şeyrindeyken ansızın Abdullah ibn Ömer'i gördük. Arkadaşıma dönerek:
«— Ne dersin, O'na gidip kaderden soralım mı?» dedim. O da: «Evet» karşılığını verdi.
Ben: «— O halde bırak ben sorayım, çünkü ben onu senden daha çok tanırım,» dedim.
Böylece yamna yaklaştık, sordum :
«— Ey Ebu Abdurrahmân, bizler bu yerlere sık sık gelir gideriz ve «Kader diye bir şey yoktur» diyen birtakım insanların bulunduğu yerlere çok kez varırız. Böylelerine nasıl bir cevap verelim?»
İbnî Ömer:
•—Benden taraf onlara de ki, ben kendilerinden uzağım. Eğer bana ar^ka olacak yardımcılar bulsaydım, onlarla savaşırdım» İ'bni Ömer, Hz. Peygamberden, şu olayı bize anlatmağa başladı:
*— Birgün biz, ıblf gurup sahabe, Peygamber (s.a.) in yanındayd/t;. O sırada, yakışıklı, beyaz tenli, saçları omuzlarına kadar inmiş, güzel kokulu, üzerinde beyaz bir elbise olan bir genç çıka geldi ve Peygamber (s.a.) . e «Selam <sana ey Allah'ın Resulü» dedi. Sonra yanında bulunanlara dönerek «Selâm sizlere» diye selâm verdi. Peygamber (s.a.) ile birlikte bizler de selam aldık.
- Genç, Hz. Peygambere : .
«— Ey Allah'ın Resulü yaklaşabilir miyim?» diye sorunca, Peygamber (s.a.) :
«— Yaklaş cevabını verdi. Genç bir veya üki adım yaklaşıp oturdu. Sonra:
Peygamber (s.a.)'e tâzîmen tekrar kalkıp,
«— Yaklaşabilir miyimı ey Allah'ın Resulü,» diye sordu.
Peygamber (s.a.) ona:
«— Yaklaş,» deyince akadar yaklaştı ki diz kapaklarını onun diz kapaklarına dayadı ve :
«— Bana imandan haber ver,» dedi. Peygamber (s.a.):
«— İman, Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, Allah'a kavuşmaya, âhiret gününe, hayır ile şerrin Allah'ın takdir ile olduğuna inanmaktır,» diye cevap verdi.
Genç:
«— Doğru söylüyorsun,» dedi.
[Abdullah İbn Ömer) diyor kî, «Biz, adamın Peygamber, (s.a.)'e sanki biliyormuş gibi «Doğru söylüyorsu'n.» demesine hayret ettik.
Adam devamla:
«— Bana, İslâmın farzları nelerdir, onları söyle» dedi.
Peygamber (s.a.):
«—. Namaz kılmak, zekât vermek, yol 'bakımından gücü yetmesi halinde hac etmek, ramazan ayında oruç tutmak, ve bir de boy abdesti almak ibarettir,» karşılığını verdi.
Genç adam :
«— Doğru söylüyorsun,» dedi.
(İbn i Ömer) diyor ki:
«Biz bu gencin, «doğru söylüyorsun,' 'demesine 'hayret etti'k.»
Adam devam etti:
«— Bana ihsan nedir haber ver.»
Hz. Peygamber:
*— İhsan, Allah'ı görür gibi Allah için iş yapmandır (İbadet etmendir). Çünkü sen O'nu görrnesen de o seni görür,» buyurdu.
Adam:
«— O halde, bu şekilde yaparsam ben işlerimde ihsan ediciyim (öy-le mi?) diye sorunca, Peygamber (s.a.):
«— Evet» buyurdular.
Adam:
«—Doğru söylüyorsun, dedi ve devam etti: Bana Saat'ten (kıyametin zamanından) haber ver?»
Hz. Peygamber şöyle cevap verdi:
«— Bu konuda, kendisine sorulan kimse, sorandan daha bilgili değildir. Ancak, onun belirtileri vardır.» Peygamber (s.a.) buna deül olarak şu mealdeki âyeti okudu:
«Muhakkak kî, o saatin (kıyametin) İlmî Allah teâl'anın nezdindedir. Yağmuru (dilediği zaman ve mekânda) O yağdırır. Rahimlerde ne var (dişi mi, erkek mi) O bilir. Kişi yarın (hayır veya şer, ne îşliyeceğini) ne kazanacağını bilmez. Ve hiç bir kimse (zamanını bilmediği gibi) nerede öleceğini de bilmez, şüphesiz Ailah-ü azîmüşşân âlimdir, habîrdir. (Herşeyin iç yüzünü ve dış yüzünü bilir.» [2]
*— Doğru söylüyorsun,» dedi ve gözümüzün önünde çıkıp gitti.
Peygamber (s.a.) bize :
«—O'nu bana çağırın?» diye emredince, biz de kalktık, arkasından çıktık, fakat hangi yöne gittiğini bilemedik ve hiçbir* şey de göremedik. Geri dönüp, Peygamber'e (s.a.) durumu anlattık. Hz. Peygamber de: «Bu, Genç adam. Cebrail aieyhfeselâmdir, sizlere genel esaslarını öğretmek üzere geldi. Allah’a yemin ederim ki, o bana kimin kılığında geldiyse muhakkak tanıdım. Yalnız bu sefer ki kılığında tanıyamadım.” buyurdular.
2- Abdullah b. Mesud’un şöyle dediği rivayet olundu:
«—Cibril aleyhisselam, genç bir adam kılığında Hz. Peygamber’e geldi. Ashabdan hiçbiri onu tanımadı. Üzerinde beyaz bir elbise vardı.
«—Selam sana ey Allah’ın elçisi» dedi.
Peygamber (s.a.) de onun selamını aldı. Genç tekrar konuştu:
«—Ey Allah’ın elçisi, dedi. Yaklaşabilir miyim?»
Peygamber (s.a.):
«—Yaklaş.» buyurdu.
Genç yaklaşarak, Hz. Peygamber’in ta yanına gelip, diz kapaklarını (O’nun diz kapaklarına dayadı). Ellerini Rasulullah’ın dizlerine koydu ve sordu:
«—Ey Allah’ın elçisi, iman nedir?»
Hz. Peygamber cevap verdi:
«—İman, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, hayır ile şer (her şeyin) Allah’ın takdiri ile olduğuna inanmadan ibarettir.»
Genç:
«—Doğru söylüyorsun», dedi.
Onun «doğru söylüyorsun» demesine hayret ettik, sanki bunları biliyormuş gibiydi.
Genç yine Peygamber (s.a.)’e:
«—Ey Allah’ın Rasulü, İslam’ın temelleri nelerdir?» diye sordu.
Hz. Peygamber buna şu cevabı verdi:
«—Namaz kılmak, zekat vermek, ramazan ayında oruç tutmak ve cünüplükten temizlenmektir.»
Genç:
«—Doğru söylüyorsun», dedi.
Bunları sanki bilmiyormuş gibi Hz. Peygamberi tasdik etmesine hayret ettik. Bundan sonra genç:
«—İhsan nedir?» diye sordu.
Peygamber (s.a.):
«—Allah’ı görür gibi kendisi için amel etmendir. Çünkü, sen onu görmesen de O seni görür.» buyurdu.
«—Kıyamet saati ne zamandır?» diye sordu.
Peygamber (s.a.):
«—Bu konuda, kendisine sorulan kimse, sorandan daha bilgili değildir.» cevabını verdi ve genç kalkıp gitti.
Hz. Peygamber, «onu bana getirin» deyince, aradık, fakat hiçbir şey göremedik ve gelip Hz. Peygamber’e durumu bildirdik. O zaman bize:
«—O Cebrail’dir, dininizin esaslarını öğretmek üzere size geldi.» buyurdu.
3- Atâ, Peygamber (s.a.)'in ashabından bazı kimselerin kendisine şöyle dediklerini rivayet etti:
Abdullah bin Revâhe'nin davar güden bir kadın çobanı vardı. Abdullah, «Bu davarların içerisinde bir koyuna özellikle iyi bakmasını çobana söylemişti. Çobanda gereğince İlgilenmiş, koyun iyice etlenmiş ve yağlanmıştı. Bir gün Çoban diğer koyunlarla, meşgul olduğu sırada, kurt gelerek, gizliden koyunu kapıp öldürmüştü. Daha sonra Abdullah geldi. Koyunun yok olduğunu gördü. Çoban O'na olanları anlattt. Bunun üzerine çobanı tokatladı. Fakat yaptığına,pişman oldu. Bunu Peygamber (a.s.)'e anlattı. Hz. Peygamber, bunun bu davranışını çok ağır buldu.»
Ve Ona:
«— İnanan bir kadının yüzüne vurdun,» diye çıkıştı. Abdullah:
«— O, Allah'ı tanımaz bir zencidir,» diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, kadını getirtti. Ve ona:
«— Allah nerededir?» diye sorunca, kadın: «— Göktedir,» dedi. «— Ben kimim?»
«— Allah'ın elçisi,» diye cevap verince,
«— İşte kadın mü'rmnedir, derhal azad et,» emrini verdi. Abdullah da ona hürriyetini verdi.
4- İbn-i Büreyde'nin babası şöyle rivayet etti:
Biz fbirgün) Hz. Peygamber'in yanında oturuyorduk. Arkadaşlarına
«— Kalkınız, beraberce komşumuz hasta yahudiyî sormağa gidelim.» buyurdular.
Peygamber (s.a.), hastanın yanma vardığında, onu can- çekişmekte buldu ve hatırını sorduktan sonra:
«— Allah'ın birliğine, benim de O'nun elçisi olduğuma şahadet eder mi'sin?» dedi.
Bunun üzerine hasta dönüp babasına baktı, babası susuyordu.
Hz. Peygamber tekrar sordu:
«— Allah'ın birliğine, benimde O'nun elçiöi olduğuma şahadet eder misin?»
Hasta yine babasına baktı, babası oğluna:
«— Şehadet et,» diye izin verince.
Genç:
«— Allah'dan başka hiçbir ilâh olmadığına Muhammed'in O'nun Resulü olduğuna şahadet ederim,» deyince,
Peygamber (s.a.î şöyle dua etti:
*— Harnd O Allah'a ki, bir canlıyı Ateşten kurtarmasına sebep oldum.»
Diğer bir rivayette şöyle dendi:
Hz. Peygamber birgün arkadaşlarına:
«— Kalkınız, beraberce komşumuz yahudiyl sormağa gideHm,» buyurdu.
Gittiklerinde, Peygamber ts.a.), onu can çekişmede buldu.
Ona: «Aliah'dan başka hiçbir ilâh olmadığına şahedet eder misin» diye sordu.
Hasta:
«— Evet,» dedi,
Hz. Peygamber:
«— Benim Allah'ın Resulü, olduğuma şahadet eder misin?» deyince hasta babasına baktı. Hz, Peygamber tekrar aynı soruyu sordu. Râvl, olayı bundan sonra yukarıdaki hadiste geçtiği giıbi anlattı ve sonunda, Hz Peygamber şöyle dua etti:
*— Hamd O Allah'a iki, bir canlıyı ateşten 'kurtarmasına sebep oldum.»
5- Ebû Hureyre nin r.a. şöyle dediği rivayet edildi: 16
Peygamber (s.a.), buyurdu ki:
«Cİnsan soyundan) Her doğan, (İslâm) yaratılışı üzerine doğar. Sonra, anası ve babası onu yahudi veya nasranî yaparlar.»
Hz. Peygambere soruldu:
«— Ya Resûlâllah, çocukken ölenler ne olacak?»
Peygamber (s.a.) buna:
«— Hayatta kalsaydılar neler yapmış olacaklardı, tamları Allah hakkıyla bilir.»
6- Cabir r.a. şöyle dediği rivayet edildi:
Peygamber (s.a.) buyurdu, ki:
«— insanlar Allah'dan başka ilah olmadığına sa'hactet edinceye kadar kendileriyle dövüşmekle emrolundum. Bunu dedikleri zaman, kan ve mallarını benden korurlar. Ancak bu sözün hakkı müstesnadır. Ve on'ların giz-ledi'kleri şeye dair olan hesapları Allah'a aittir.
7- Ebû Zübeyr'in şöyle dediği rivayet edildi. Cabir bin Abdullah:
«— Sizin şirk saydığınız günahlar hangileridir?» diye sordum. Cevap verdi:
«Ebû Saîd dedi 'ki: Peygamber s.av'e sordum: Ey Allah'ın Resulü dedim. Bu ümmette iküfre varan Ibir ıgünaih varmıdır?»
Cevap verdi:
«— Allah'a ortak koşmanın dışında, (küfre varan bir günah) yoktur.»
8- Tavûs'un şöyle dediği rivayet edildi:
Bir adam İbn Ömer'e gelerek sordu:
«— Ey Ebû Abdurrahman ne dersiniz, kistlerimizi kıranlar, duyarlarımızı delenler, mallarımıza tecavüz edenler, yaptıkları bu işlerle kâfir oldular mı?
İbn Ömer, «Hayır» diye cevap verince, ada-m tekrar sordu: «— Değersiz görüşlerle, fasit te'viilerie kanımızın helâl olduğuna inanıp, kanımızı dökenler hakkında ne ders kriz, kâfir oldular mı?»
İbn Ömer cevabında şöyle dedi:
«— Allah'a herhangi bir şey ortak koşmadıkları müddetçe, hayır.»
Tavus dedi ki, bu sırada ben İbn Ömer'in parmağını salladığını gördüm, şöyle diyordu:
«Muhammed (s.a.v)'in sunneti budur.»
Bu hadîs (dıştan mevkuf görünürse de) diğer bir topluluk tarafından doğrudan Peygamber (s.a.v)'den rivayet edilmiştir.
9.-Abdullah in şöyle dediği rivayet edildi:
Peygamber (s.av'in arkadaşı Ebû-d-Derdâ anlatırken- işttiım. Dedi ki-: Birgün, Hz. Peygamber ıbemi 'bineğinin ardına alımış gidiyordu'k. iB'ir ara bana:
«— Ey Ebû-d-Derdâ, Allah'dan başka Allah olmadığına, benim de Allah'ın Resulü olduğuma şahadet eden cennete girmeğe hak kazanır.» diye buyurunca, ben:
«— Zina etse, çalsa da mı? dedim. Buna Peygamber (s.a.) bir müddet cevap vermeden yoluma devam etti ve sonra:
«— Allah "dan başka Allah olmadığına, benim de Allah'ın Resûiü olduğuma şahadet eden, cennete girmeğe hak kazanır,» buyurdu.
Ben:
«— Zina etse ve çalsa da mı?» diye sordum. Bir müddet benimle konuşmadan yola devam etti, ve barca:
«— AHah'dan başka Allah olmadığına, benim de Allah'ın Res&I'ü olduğuma şehadet eden cennete girmeğe hak kazanır,» buyurdu. Ben tekrar ettim: «— Zina etse çalsa da mı?»
«— Zina etse ve çalsa da, buyurdu, ve Bbü d-Derdâ'nın inat ve İsrarına rağmen,» diye ilâve etti.
Râvî, Abdullah dedi ki:
«— Ebû-d-Derdâ bunu söylerken, şahadet parmağıyla burnunun ucunu gösterdiğini hâlâ görür gabiyim.»
10.-Ebû Müslim el-Hevlânî'nin şöyle dediği rivayet olundu.
Muaz [İbn Cebel) Hımıs'ta konakladığı zaman genç bir adam gelerek sordu :
«— Yakınlarının hallerini soran, herkese karşı iyi olan-, doğru söyliyen, emaneti koruyan, yemesinde, içmesinde, namusunu korumada temiz ve arık olarak yaşayan, gücü oranında iyi işler yapmakta olan, ancak bü-tür bunların yanısıra Allah'ın birliği ve -sıfatları ve onun elçisi hakkında kuşkusu bulunan bir kimsenin durumuna ne dersin?
Muaz: ,
«— Bu cuşfcu, onun yaptığı bütün bu işleri netices'iz bırakır,» diye cevap verdi.
Soru sahibi yine sordu :
«— Bir insan .ki, her çeşit günahı işler, kan döker, namuslara ve halkın mallanma tecavüz eder. Bununla beraber Allah'dan başka Allah olmadığına, Mıiharnmed'in O'nun Icudu ve elçisi olduğuna, kuşku ve gösterişten uzak olarak inanır. Böylesi hakkında ne dersin?»
Muaz şu cevabı verdi:
«— 'İmanından ötürü 'kurtulacağını) umarım ve (bu 'azgınlıklarından dolayı da ateşte yanacağından 'korkarım.» Bunun üzerine «onu sahibi :
«—Allah'a yemin ederim ki, yapulan bütün iyi işleri silip süpüren o kuşku ise, gösterişten ve kuşkudan uzak olan bu imana, bütün bu yasaklara uymamak zarar vermez,» dedi ve oradan ayrıldı.
Muaz arkasından şöyle konuştu:
«— Sünneti (Allah ve Resulünün yolunu) bu gençten daha iyi bilenin bulunacağını sanmam,»
11-Huzeyfenin şöyle dediği rivayet edildi:
Elbise eskidiğinde nasıl rengini atar yok olursa, İslâmda silinip gidecek. Geride ihtiyar adamın- veya ihtiyar bir kadının, «Bundan önce, Allah1-dan başka Allah yoktur» diyen bir takım insanlar vardı. Şeklindeki konuşmaları kalacak. Fakat kendileri de «Allah'dan ba-şka Allah yoktur,» demi-yecekJer.
(Huzeyfe'nin bu sözlerini duyan) Sıla bin Züfer dedi ki:
«— Ey Abdullah. Oruç tutmadıkları, namaz kılmadıkları, hac yapmadıkları, zekât vermedikleri haide, yalnızca, «Allah'dan başka Mâni yoktur» demeleri onların- işine yarayacak?»
Cevap verdi:
«— Bununla onlar, ateşten kurtulacaklar,» dedi ve ikinci bir sefer sesini yükselterek, «ey Sıla, bununla onlar ateşten kurtulacaklar,» diye konuştu.
12-Yezîd'in şöyle dediği» rivayet olundu :
Bir zamanlar ben de Haricîlerim inançlarını benimsiyordum. Birgün, Peygamber (s.a.)'in ashabından birine sorduğumda, Nebi {s.aj'in dedikleri', benimkinin tam tersi olduğunu açıklayınca; ona, «Allah, beni sayenizde kurtardı» dedim.
13-Ebû Hanife (r.a.)'a şöyle dedi:
Biz. Alkame ile birlikte Atâ bin Ebî Rebâh'ın yarımdaydık. Alkame, Atâ1-ya sordu:
«— Ey Bbû Muhammed», dedi, «bizim ülkemizde», insanlar:
«— biz mü'miniz» denken kesinlik bildiren bir dil kullanmaktan çekinerek, «Ibiz ancak Allah dilerse, mü'miniz,» derler.
Atâ:
«— Onların, biz gerçekten mü'm'iniz» dememelerinde ne sakınca var?» diye sordu:
Alıkame :
«— Diyorlar ki, eğer kendimizde imanın varlığını kesinlikle söyHye-cekolursak, kendimizi cerrnetli'k yapmış oluruz.»
Atâ:
«— Süfohanelİah. Bu düşünce, şeytanın hîle, düzen ve oyunları, olup inançlarında kuşku içeri'sine düşmeleri için kurduğu tuzaklardır. Ve Allah'im en büyük lütuf ve İhsanı olan i'slâmdan onları uzaklaştırmaya ve Peygamber (s.a.)'in gittiği yoldan gitmemeğe zorlar. Hz. Peygamberin arkadaşlarını gördüm, imantannm varlığını kat'iyetle ifade ediyorlar, ve bunu böyle olduğunu da Alla'h'ın- elçisinden naklediyorlardı. Onlara de ki: «Biz gerçekten mü'min 'kimileriz,» desinler, fakat; «Biz şüphesiz cennetliklerdeniz,» demesinler. Çünkü, Allah teâlâ, gö'klerdeki ve yerdeki yaratıklarını cezalandırmayı dilerse, cezalandırır. Bundan ötürü yine de onlara zul-, medici olmaz.»
Aikame:
«— Ebû Mühammed. Melekler ki, Allah'a karşı biran bile karşı gelmedikleri halde, Allah, onları cezalandırmış oluyorsa yine de onlara zulmetmiş olmuyor Öyle mi?»
Atâ :
«— Evet.»
Alikame :
«— şu açı'klamamız bizim için gerçekten önemli. Bunları daha ayrıntılı nasıl öğrenelim?»
Atâ:
«— Ey kardeşim oğlu. İşte kaderciler, bu yüzden sapıttılar. Aman ne onların dediklerini demeyesin. Çünkü onlar, Allah'ın düşmanları, Allah'ın ve Resulünün bu konudaki sözlerini kabul etmeyenlerdir. Allah Teâlâ Nebisine şöyle demedimi: «De ki öyleyse (mademki böyle bir hüccetiniz yok) tam ve kat'î burhan Allah teâlânındır. Deseydi hepinize imam tevfik ve hidayet ederdi.» [3]
A ikame:
«—Ya Ebû Muhammetl. Burayı bize öyle açtkia ki, kalplerimizdeki kuşkuyu tamamen giders'in.»
Atâ:
«— Allah tealâ meleklerine, kendisin-e itaat etmeyi hidayet ederek, bunu yapmağa muvaffak kılıp, onları bu hususta kararlı, ve azimli yaptıktan sonra, emir ve yasaklarına uyacak şekilde zorlamadı mı?
Alikame:
«— Evet.» . Atâ:
«— İşte bütün bunlar, Allah'ın onlara lütuf ve ihsanı mıdır?»
Alkamıe :
«— Evet.»
Atâ:
«— bu nimetlerin karşılığını Allah onlardan istemiş olsa buna güçleri yetmez. İşte Allah onları şü'kür erindeki bu noksanlıktan dolayı cezs-landırsa zulmetmiş olmaz.»
14 -Cabir'in şöyle dediği rivayet edildi:
Surâkâ bin Malik, Peygamber (s.a.)'e sordu:
«— £y Allah'ın elçisi,» dedi. «Bize dinimizin esaslarını açıklayın. Sanki biz şimdi yaratılmışız gibi, şu konuda hiçbir şey bilmiyoruz. Bugün yapmakta olduğumuz bir işr kalemlerin yazıp, mürekkeplenin kuruduğu işler arasında mı, yoksa karşılayacağımız [yeniden meydana gelecek) işler içinde midir?»' ,
Peygamber (s.a.) :
«— Hayır, kalemlerin yazıp, mürekkeplerin kuruduğu işler içindedir,» cevabını verdi.
Sürâka :
«— Şu halde iyi amel işlemeye çaba göstermenin ne anlamı kah-yor?» diye sordu.
Peygamber (s.a.):
«— İyi ameller yapmaya çalışınız. Çünkü herkese işlemesi takdir edilen işi yapmak yolları kolaylaştırılmıştır,» diye açıkladıktan- sonra şu âyeti okudu: (meali) :
«— Sundan sonra kim verir ve sakınırsa o en güzeli de tasdik ederse, biz de onu en kolaya hazırlarız. Ama kim Cimrilik eder, kendisini müstağni görür ve en güzeli yalan sayarsa, biz de onu en güç oian İçin hazır-yacağız.»[4].
15-Sâd (bin Ebî Vakkas)'in şöyle dediği- rivayet edildi.
Peygamber (s.a.) buyurdu ki:
«— Her insanın dünyaya geldiğinden ölümüne kadar yapacağı herşeyi ve sonra da ne ile karşılaşacağını, azîz ve ceiîl olan Allah muhakkak yazmıştır.»
Denildi ki:
«— Şu halde, iyf iş yapmakta çaba göstermenin* anlamı nedir, ey Allah'ın Resulü.»
Hz. Peygamber:
«— İyi iş yapmağa çalışınız. Çünkü herkese yapması takdir edilmiş olan iş kolaylaştırılmış oluyor. Cennetlik olanlara, cennete gideceklerin yapması gereken işleri yapmak kolaylaştırıldığı gi'bL Cehenneme gidecek olanlara da cehennemliklerin yapacağı işler kolaylaştırır,» diye açıkladı.
Ensârdan biri şöyle konuştu:
«— İşte şimdi iyi davranışlarda bulunmakla yükü-mlü tutulmanın hikmeti ortaya erkti,» (veya ameiin hakkı verü'di.)
16-Sâd bin Ebî Vakkas'm şöyle dediği Oğlu Musâb tarafrndan rivayet edildi.
Peygamber (s.a.) buyurdu ki:
«— Her insan doğumundan ölümüne kadar ne yapacağını, sonra da nelerle karşılaşacağını Allah şüphesiz yazmıştır.»
Ensârdan biri:
« Şu halde, iyi yahut kötü iş yapmanın anlamı nedir, ey A'IIah'rn el-çfsi?» diye sordu.
Peygamber (s.a.)
«— İyi iş yapmayı bırakmayınız. Çünkü herkese yapması takdir edilen işi yapmak kolay! aştırıl ir. Nitekim şakilerden olan kimseye, onların yaptığı işleri yapmak kolaylaştınlır; Sakilerden olan kimseye de sakilerin yaptığı işleri yapma'k kolaylaştınlır,» buyurdu.
Ensarî şöyle konuştu:
«— Şimdi, iyi işfer yapmakla emroiunmanm hikmeti ortaya çıktı.» dedi.
Diğer bir rivayette şöyle dendi:
«— Çalışınız. Herkese {takdir olunanı yapmak'te kolaylâştrr. Cennetlik olan bir kimseye cennetliklerin yaptığı işleri yapmak, kolaylaştırıldığı gibi, Ateş ehlinden olana da, Ateş ehlinin yaptığı işleri yapmak kolaylaştirılır.»
Ensârî şöyle konuştu;
«İyi işler yapmakla emrolummanın hikmeti şimdi ortaya çıktı.»
17-.ibn Ömer'in şöyle dediği rivayet edildi:
Peygamber (s.a.) buyurdu ki:
«— Kader diye birşey yoktur» diyen bir takım insanlar gelecek. Bir müddet sonra, bu inançtan çıkıp zındıklığa varacaklar. Onlarla karşılaştığınızda, selâm vermeyiniz, hastalandıkları zaman sormaya gitmeyiniz; öldükleri zamanda namazlarını kılıp, gömülürken hazır bulunmayınız. Çünkü onlar Deccal'm partisinden olup, bu ümmetin mecûsîleridir. Ve onları, Ateş'te mecusîler arasına katmağa (takdir ve kazası gereğince) Allah'ın hakkıdır.
18.-İbn Ömer'in şöyle dediği rivayet edildi:
Peygamber (s.aj buyurdu ki:
«Kader diye bir şey yoktur diyen bir takım insanlar türeyecek. Daiıa sonra onlar bu inançlarından çıkıp zındıklığa varacaklar. Onlara rastladığınızda, selam vermeyiniz; hastalaırdi'klan zaman sormaya 'gitmeyiniz; öldükleri vakit de cenazelerinde 'hazır 'bulunmayınız. Çünkü oniar Deccâl'in' taraflarıdır ve bu ümmetin mecusileridir. Onları mecusiler arasına katmak (takdir ve kazası gereğince) Allah'ın hakkıdır.
19-İbn Ömer'in öyle dediği rivayet edildi:
Peygamber (s.a.) buyurdu ki:
«Kaderi inkâr edenlere Allah lanet etsin. Allah tarafından benden önce gönderilen her Peygamber, onların bu kötü inançlarından, kendi ümmetlerini sakındırmışlar ve Allah'ın rahmetinden uzak kalmaları için onlara beddua etmiştir.»
20-Bürayde'nin şöyle dediği oğlu tarafından rivayet edildi:
Peygamber (s.a.) buyurdu ki:
«— Kaderi inkâr edenlere Allah lanet etsin. Hiç bir nebi resul yoktur ki, onlara lanet etmiş ve kendi ümmetini onlarla konuşmaktan sakındırmış olmasın.»
21-İbn Ömer'in şöyle dediği rivayet edildi:
Peygamber (s.a.) buyurdu ki:
«— Kaderi inkâr edenler bu ümmetin mecusileridir. Onlar Deccâl'ın yardimcılarıdır.»
22.-Cabir İbn Abdullah Hz. Peygamber'den rivayette şöyle demiştir:
«— Allah Teâlâ, Muhammed (s.a.) şefaatiyle bir kısım mü'minl&ri Ateşten çıkarır.»
(Râvi) Yezid Cabir'e şöyle sordum dedi
«— Allah Teâlâ buyuruyor ki, onlar, ondan (cehennemden) hiç bir zaman çıkacak değiller.» [5]
Cabi-r cevap verdi ve:
«— Âyeti baş tarafından oku. Zira, «Küfredenler... diye başlayan âyet, ancak kâfirler hakkında inmiştir,» karşılığını verdi.
Diğer bir rivayette şöyle dedi:
(Günahları sebebiyle cehennemde bulunan) mü'minlerin bir kısmı Muhammed (s.a.Tın şefaatiyle oradan çıkarlar.
(Râvî) Yezîd, Cabir'e şöyle dedi:
«— Allah teâlâ buyuruyor ki: Onlar ondan hı'ç bir zaman çrkacak değiller.»
Cabir cevap verdi:
«— Âyetin baş tarafını (yan'i) «Küfredenleri...' -oku; zira onlardan maksat kâfirlerdir.»
Diğer bir rivayette Yezîd şöyle demiştir:
Cabir'e şefaat konuşunda sordum dedi ki:
«— AİIah, bir kısım mü'minleri günahlarından ötürü bir müddet cezalandırdıktan sonra, Muhammed (s.aj'irr şefaatiyle oradan çıkarır.» o zaman ben dedim.
«— Aziz ve Celîl olan Allah'ın sözü nerede kalır...»
Bundan sonra konuşmalar yukarıda olduğu gibi sürdü.
23. Huzeyfe'nin şöyle dediği rivayet edildi:
Peygamber (s.a.) buyurdu:
«— Allah'ın birliğine iman edenlerden bir kısmı, cehenn-ern ateşinde yanıp kömür giıbi' olduktan sonra, Allah Teâlâ onları orsdan çıkartır, cennete yerleştirir. Cennetin yerlileri onları bu yanrklarıyle tanır. «Cehennemden gelenler» diye isim verirler. Onlar bu sıiyahlrktan temizlenmek için Allah'a yalvarırlar, Allah da bunu onlardan giderir.
24 -Ebû Saîd'in şöyle dediği rivayet edildi.
«...Ümit edebilirsin, Rabbin seni bir ma'kam-ı mahmüd'a gönderecek [6] (mealindeki) âyeti, Peygamber [s.a.] şöyle açı'kladı:
«Makamı mahmud, 'Şefaattir1 mü'rninlerden bir kısmını günahlarından ötürü Allah cezalandırır, sonunda da Muhammed (s.a.V'in şefaatiyle kurtu-ılurlar ve doğruca «ebedî hayat» adlı bir nehre getirilerek orada yıkanırlar. Bundan sonra da Cennette yerleşirler. Cennette, onlara, «Cehennemden gelenler» adiyle çağrılmaları nedeniyle, Allah'a dua ederler. Böylece, {onların da taşıdıkları) bu isiım yok olur.»
Diğer bir rivayette de şöyledir:
«— Allah, iman ve kıble sahibi olanlardan bir kısmını, Muhammed (s.a.)'in şefaatiyle, cehennem halkından ayırarak kurtarır. İşte (âyette geçen) mökam-ı mahmûd bu şefaattir. Doğruca, 'Ebedi hayat adlı bir ırmağa getirilip atılırlar. Orada taptaze sebiller ve renkler alarak acur gibi içerisine (çarçabuk) yeşerirler. Sonra ırmaktan çıkıp cennete girerler. Orada «Cehennemden gelenler» diye çağrılırlar. Bu yüzden, bu ismin (alınlarından) siiln-mesi için Allah'a yalvarırlar. Allah Teâlâ da onlardan bu ismi kaldırır.»
Diğer bir rivayette de yukarıdalki hadimle ayni anlamda olup ancak sonunda şu ilâve vardır: «Onlara kaldırılan ' İsim yerine, Allah'ın azadlıları» adı verilir.
25-Ebû Saîd el-Hudrî'nin şöyle dediği rivayet edîl'di:
Peygamber (s.a.)'i'n «...Ümit edebilirsin, Rafobin servi maikam-ı mahmûd'a gönderecektir,» (mealindeki) âyeti okudu, ve buyurdu ki:
«— Allah Teâlâ iman ve kıble sahibi olanlardan bir kısmını, Muham-med (s.a.)'in şefaatiyle Ateş'ten çıkarır. İşte (âyette geçen) makam-ı mah-mûd bu şefaattir. Bunlar, doğruca -Ebedî Hayat» adlı bir ırmağa getirilip atılırlar. Orada yepyeni şekiller ve renkler atarak acur gibi (çarçabuk) ye-şerirler. O ırmaktan çıkıp, cennete girerler. Orada «Cehenrrenrden gelenler» diye çağrılırlar, kendilerinden bu İsmin kaldırılması için Allah'a yalvarırlar. İsim de silinip gider.»
26-İbn Abbâs'in şöyle dediği rivayet edildi: Peygamber (s.a.) buyurdu ki:
«— Bir kısmı mü'nrmler kıyamet gününde, günahları nedeniyle Ateş'e atılırlar. Oradaki müşrikler bunlara:
«—• Allah'a Peygarrvber'e inanmanız size ne yarar sağladı; biz ve siz bir evde cezalandırılmaktayız,» derler.
Azız ve Celîl olan Allah müşriklere kızarak:
«— Allah'dan başka ilâh yoktur,» diyen bir tek kişi, Ateş'te kalmasın emrini verir. Onlar da akarlar. Bu sırada, kömür gibi kabarıncaya kadar yanmışlardır. Ancak onların gözlen (müşrrklerinki gibi) ne gömgök olmuş ne de yüzleri kararmıştır. Oıadan doğruca cennet kapısı önünde akan bir ırmağa getirilip, yıkanırlar. Böylece hertüriü fesat, azgınlık ve eziyet onlarda yok olur. Sonra da cennete girerler Melek onlara seslenir:
«— Tertemiz geldiniz; artrk hepiniz sonsuz kalmak üzere girin buraya.»
Cennete onlar, «Cehennemden gelenler» diye çağrılırlar, Allah'a dua ederler. Utanç verici bu ismi Allah onlardan kaldırır. Bundan böyle o isimle hiç çağrılmazlar.
Cehennemden çukarlarken, kâfirler:
«Ah. Molaydı bizde müslüman alsaydık,» diye feryat ederler. Azîz ve Celîl olan Allah'ın şu sözü onların böyle diyeceklerini bildirir.
«— Çoğu kâfirler bir zaman olur müslümar? olmayı temenni ederler."
'
27-Abdullah İbn Mes'ûd'ün şöyle dediği rivayet edildi.
Bir adam, Peygamber (s.a.)'e gelerek sordu:
«— Ey Allah'ın .elçi'Si, Tanrı'n in birliğine inanan'iardan hiç kimse cehennemde kalmayacak mı?»
Peygamber (s.a.) cevap verdi:
«— Evet, kalacak. O da, Cehennemin tâ dibinde olup:
«— Ey rahmeti ve ihsanı sonsuz olan Allah'ım,» diye feryâd eder, O kadar bağırır ki Cibrî (Aleyhi'sselâm) sesini duyar, ve bu biçfan yardım isteyişe şaşakalır. «Acaba ne oluyor, acaba, ne oluyor...» der. Nihayet dayanamaz, Rahman'in arşının önüne kadar giderek secdeye varır. Allah te-berake ve teâlâ:
«— Ey Cibril, kaldır başını,» der kaldırır.
Gördüğü şeyleri en iyi bilen Allah Teâlâ olmasına rağmen Cibril'e sorar:
«— Seni bu kadar şaşırtan şey nedir?»
Cibril:
«Ya Ra'bbi. Cehennemin dibinden gelen bir ses duydum. Sesin sa-hiıbi, «Ey rahmeti ve ihsanı sonsuz olan Allah'ım,» diye feryâd ediyordu. İşte beni çok çok şaşırtan bu ses İdi,» dedi.
Allah Teâlâ, Cibril'e şöyle der:
«— Ey Cibril, (Cehennem bekçisi) Mafik'e git, «el-Hannan ve el-Menn' ân.' diye feryâd eden kulumu çıkarın.»
Cibril Aleyhisselam cehennemin kapılarından birine giderek çalar. Ma-li'k çıkar. Cibril Aleyhisselâm ona:
«— Allah tebârake ve Teâlâ emr ediyor. 'el-Hennân ve el-Mennân1 diye feryâd edeni çıkaracaksın,» der.
Maiük cehenneme girerek çök ararsa da bulamaz. Halbuki Mli'k, cehen-nemdekHerini, annenin çocuklarını tanımasından daha iyi tanımaktadır. Çıkar getir. Cibril'le der'ki:
«— Doğrusu cehennem öyle bir çatırdıyİa patlayıp fışkırıyor ki, ne taşı demirden ne de demiri insandan ayırt edebiliyorum.»
Cübrîl geri döner, Rahmân'm arşı önünde secdeye varır. Allah tebara-ke ve Teâlâ ona:
*«— ya Cibrîl kaldır başını. Niçir okulumu getirmedin?» diye sorar:
Cübrîl:
«— Ey AH ah mı, 'Malik -diyor ki, cehennem öyle b'tr çatırdıyİa patlayıp fışkırıyor1 ki, taşı demirden, demiri de İnsandan ayırt edemiyorum.»
Allah tebareke ve teâlâ şu emri verir:
«—'Malik'e'söyle kulum; cehennemin şu kadar derinliğinde, gizli o bu faian yerin şu köşesinde bulunmaktadır.»
Cibril tekrar Malike gelerelk haber verir. Malik yeniden cehenneme girer adamı tarif edilen yerde başaşağı atılmış, başı ayaklarına ön saçla-rıyle bağlanmış, elleri boynunda kenetli, üzerine yılanlar, akrepler toplanmış bir durumda bulur. Onu tutup bütün kuvvetiyle çeker, yılanlar ve akreplerden kurtarır. Tekrar'kuvvetle çeker zincirler ve bukağılar kopar. Sonra onu ateşten alıp:
«— (Hayat suyuna sokar ve Cibril'e teslim eder. Cibrî! onun perçeminden tutup. Rahman'm arşı önüne kadar sürükleyerek götürür. Yolda Cibril'in karşılaştığı her melelk topluluğu, bu kulu görmekten sıkılırlar. Cibril arşı Rahman'in önünde secde eder. Allah tebarake ve Teâlâ:
«— Ey Cibril kaldır basını,» diyerelk diğerine döner:
«— 'Kulum. Seni güzel bir yaratılış He yaratmadım mı, sana elçi gön-dermedi<m mi; O, sana kitabımı okumadı mı; sana iyiyi yapmanı emretmedi mi?» diye sorar. Kul da hepsinin doğru olduğunu söyler.
Cenab-ı Hak, . .
«— O halde niçin şu günahları işledin?»
Kul,.
«— Tanrım. Günahlarımla kendi kendime zulmettim ve nihayet şu şu nedenlerle senelerce cehennemde bırakıldım. Buna rağmen senden asla üm'idimi kesmedim. Rabbhn. Sana «rahmeti ve ihsanı sonsuz Allahım,» diyerek yalvardım. Böylece beni bu ceza evinden kerem ve İhsanınla kurtardın. Bana merhamet et,» der. Bunun üzerine Allah Teâlâ:
«— Meleklerim. Şahİd olunuz, bu kulumu yargıladım,» buyurur.
28 -Enes Ibn Mâlik'in şöyle dediği rivayet edildi:
«— Peygamber (s.a.)'e sorduk, Allah'ın elçvsi,» dedlki «Kıyamet gününde kimlere şefaat edersin?»
«— Büyük günah sahiplerine; pek çok günah işlemiş olanlara ve adam öldürenlere,» buyurdu.
29 -Kays bin Ebî Mâtim'in rivayetine göre Cerîr bin Abdullah şöyle demiştir:
Allah'ın Elçisi buyurdu ki:
«— Sizler kıyamet gününde Rabbınızi, Bedir gecesinde şu ayı istediğiniz yerde apaçık gördüğünüz gübi, göreceksiniz. O halde iyi düşünün. Güneş doğmadan ve batmadan- önceki namazlarınızı kaçırıpta (şeytana) yemlrneyi'niz.» Râvî) Hammâd'a göre bunlar sabah ile akşam namazlarıdır.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] İmam-ı A'zam Ebû Hanîfe, Müsned, Emin Yayınları:
[2] Lokman 31, 34.
[3] Enam: 149
[4] Leyi: 5-10. .
[5] Mâide: 37 30
[6] Hicr: 2