- Giriş

Adsense kodları


Giriş

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Wed 21 September 2011, 01:17 pm GMT +0200
GİRİŞ


 
PEYGAMBER (S.A.V.)'İN İSMETİ, SÜNNETİN LÜGAVÎ VE ISTILAHI TANIMI
 

I. Peygamberlerin Masum Oluşu
 


Peygamberlerin masumiyeti konusu, çok yönlü bir konu­dur. Burada bizi ilgilendiren husus, peygamberlerin tebliğ vas­fına zarar getirecek şeylerden uzak oluşlarıdır. Zira sünnetin hüccet değeri buna bağlıdır. Bu sebebden konunun bu yönünü işlemekle yetineceğiz. [46]

 
A. Peygamberlerin, Tebliğ Vasfına Zarar Getirecek Şeylerden Uzak (Masum) Oluşu
 

Peygamberlerin (S.A.V.) tebliğ vasfını zedeleyen şeylerden uzak olması gerekir. Mesela ilahî mesajı gizlemek, nazil olan herhangi bir hükmü bilmemek, ilahî hükümlerde şüpheye ka­pılmak, ilahî hükmün tebliğinde ihmalkârlık yapmak, risâletin başlangıcında ve sonrasında şeytanın kendilerine melek sure­tinde görünüp, onları aldatması, vesvese yoluyla onların zihinle­rine hakim olması, Allah (c.c.)'dan aktardıkları herhangi bir ha­berde bilerek yalan uydurma, gerek sözlü ve fiilî beyanlarda ge­rekse ihbarı ve inşâî açıklamalarda indirilen ilahî hükme aykırı bir beyanda bulunmaktan münezzehidirler.

Bundan dolayıdır ki, bütün dinlerin mensupları peygam­berlerin, tebliğ vasfına halel getirecek hususlardan berî olduğu konusunda ittifak halindedirler. Bunun delili ise risalet ve risaletin dayandığı mucizelerdir.

Mucizeler, Cenab-ı Hakk'ın peygamberlerin risalet davasını tasdik etmek için onlara bahşettiği özelliklerdir. Mucizeler, âdeta Cenab-ı Hakk'ın "elçilerim benden naklettikleri hususlarda doğ­ru söylüyorlar." beyanı yerine geçen bir delâlete sahiptir. Şayet peygamberlerden tebliğ vasfına halel getirecek bir şeyin sadır olması mümkün olsaydı, mucizenin delâleti geçersiz olur ve ilahî risaletle güdülen amaç kaybolurdu.[47]

Cenab-ı Hakk, Rasûlü'nün en ufak bir ihmalkârlık yapması durumunda risaleti tebliğ etmemiş olacağını bildirmiş ve onun bütün yaratıklara karşı koruma altında olduğunu beyan etmiştir.

"Ey Rasûl, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni İnsan­lardan koruyacaktır.[48]

Cenab-ı Hakk, Peygamberini bütün saptırmalardan veya risaleti tebliğ konusundaki engellemelerden de koruyacağını bildirmiştir.

"Allah'ın lütfü ve esirgemesi olmasaydı, onlardan bir güruh seni saptırmaya yeltenmişti. Onlar yalnızca kendilerini saptırır­lar, sana hiçbir zarar veremezler. Allah sana Kitab'i ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğini öğretmiştir. Allah'ın lütfü gerçekten büyük olmuştur. [49]

Keza Cenab-ı Hakk, elçisinin herhangi bir şey uydurması durumunda ona en şiddetli azabı İndirip onu helak edeceğini beyan etmektedir.

"Görebildikleriniz ve göremedikleriniz üzerine yemin ede­rim ki, hiç şüphesiz o {Kur'an) çok şerefli bir elçinin sözüdür. Ve o bir şair sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz. O bir kahin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz. O, alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damannı kopanrdık. Hiçbiriniz de buna mani olamazdı­nız. [50]

Bununla birlikte Cenab-ı Hakk, Rasûlü'nün ilahî mesajı, gereği gibi tebliğ ettiğine ve sadık bir elçi olduğuna, kendisine emrolunanlan yerine getirip İnsanları hakka ve sırat-ı müsta­kime çağırdığına şehadet etmektedir.

"Muhakkak ki sen sırat-ı müstakime hidayet edersin. [51]

"Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî peygamber'e uyanlar (var ya), işte o peygamber onlaraiyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar."[52]

"Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muham-med Sallallâhu Aleyhi ve Sellem), sapmadı ve batıla inanmadı; o arzusuna göre de konuşmaz. O (bildirdikleri) vahiyden başkası değildir. [53]

"Bu gün size dininizi ikmâl ettim, üzerinize nimetimi ta­mamladım ve sizin için din olarak İslam'ı beğendim. [54]

Bu ayet Peygamber (S.A.V.)'in hayatının son dönemle­rinde nazil olmuş bir ayet-i kerimedir.

Nitekim Peygamber (S.A.V.) de kendisi hakkında bu isti­kamette şehadette bulunmuş ve ne pahasına olursa olsun tebliğ görevine bağlı olduğunu beyan etmiştir.

"Cenab-ı Hakk'ın size emrettiği hiçbirşey yoktur ki, size bil­dirmiş olmayayım. Cenab-ı Hakk'ın sîzi sakındırdığı hiçbir şey yoktur ki sizi ondan sakındırmış olmayayım. [55]

Peygamber (S.A.V.) amcası Ebu Talib'e hitaben şöyle bu­yurmuştur:

"Ey amca, Allah'a yemin olsun ki bu işten vazgeçmem için güneşi sağıma, ayı da soluma koysalar, Allah bu dini galip kılıncaya ya da ben bu uğurda yok oluncaya kadar bunu terk etmem [56]




[47] Mucizenin delaleti konusu kitapta bir kaç kez geçmektedir. Bu ifade kısmen kapalı olduğu İçin konuyla ilgili açıklayıcı bir iktibasta bulunmak istiyoruz. İmam Şa'rânî, ei-Yeuakît ve'l-Cevâhir adlı eserinde Ebu Tahİr el-Kazvînî'ye ait Sirâcu'İ-UkûI adlı eserden naklen şunları kaydeder: "Bilmiş ol ki, enbiyâ­nın nübüvvetinin kat'î delili mucizelerdir. Mucize, Cenabı-ı Hakk'ın hariku­lade bir tarzda peygamberlik davasında bulunan bir insanı teyid ederek ya­rattığı bir fiildir. Bu fiil, Cenab-ı Hakkın mezkur insanın davasını tasdik sa­dedinde 'sen benim elçimsin' sözü mesabesindedir. Bu tıpkı birinin herkes tarafından itaat edilen bir sultanın huzurunda bütün insanlara hitaben 'ey insanlar! Ben şu gördüğünüz sultanın elçisiyim. Doğruluğumun delili de sul­tanımızın [şimdi] yerinden kalkıp başındaki tacı indirmesidir' demesi üzerine sultanın hemen kalkıp tacını indirmesi örneğine benzer. Sultanın buradaki davranışı 'evet sen benim elçimsin' sözü mesabesinde bir fiildir." Kazvînî, şöyle devam eder:

"Ancak burada üç hususa riayet edilmesi gerekir: 1-Fiİün harikulade [adeti ve alışılmışı aşan] bîr nitelikte olması "2-Nübüvvet davası eşliğinde olması

3-Başkasının muâraza edebileceği bir seviyeden uzak olması Zira örnekte adı geçen sultan, başkasının sözü üzerine tacını kaldıracak o-lursa ya da kısa bir süre sonra [kendiliğinden] tacını çıkaracak olursa, bu durum elçilik iddiasında bulunan şahsa delil teşkil etmez. Dolayısıyla her üç husus birlikte ancak risalet davasında bulunan şahsın iddiasına deli! teşkil edip sözlü onay mesabesine geçer. Bu tıpkı sözlü emare ve hal karinelerin­den insanda oluşan bilgiye benzer." el-Yeuâkît ue'L-Ceuâhir, Beyrut, Daru İhyâi't-Turâsi'l-Arabî, t.y, 284-285 burada dikkat edilmesi gereken diğer bir nokta Peygamber (Saİlallâhu Aleyhi ve Â]İhi SellemJ'in nübüvvetine delâlet eden mucize mefhumunun Kur'an ve kevnî harikuladeliklerle sınırlı olma­dığı; bilakis onun yüce ahlakı ve bütün sîretinin de bu çerçeveye dahi! ol­duğu hususudur. Bkz. Bediuzzaman Said Nursî, Mektubât, s. 163,180 vd.; Sözler, 219 vd. -Çeviren-

[48] Maide, 67

[49] Nisa, 113

[50] el-Hakka, 38-47

[51] Şura, 52

[52] Araf, 157

[53] Necm, 1-4

[54] Maide,3

[55] Hadisi, Şafiî er-Risalede rivayet etmiştir. Ahmed Şakir, hadisin sahih oldu­ğunu belirtmiştir. Bkz. 87,93,103

[56] Hadisi İbni İshak, Siyre'sinde nakletmektedir. Muhammed Salih Ekinci, Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, Rağbet Yayınları: 39-42.