- Genel terim olarak din

Adsense kodları


Genel terim olarak din

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sidretül münteha
Mon 17 January 2011, 03:50 pm GMT +0200
GENEL TERİM OLARAK DİN

Buraya kadar Kur'an-ı Kerim, "Din" kelimesini ilk Arapların dilindeki yaygın mânâlara yakın bir anlam da kullanmıştır. Fakat biz, daha sonra Kur'an-ı Kerim'in bu kelimeyi kapsamlı bir terim olarak kullandığını, bu terimle her ne olursa olsun, kişinin yüksek bir otoriteye boyun eğdiği, itaatini ve uyulmasını kabul ettiği, hayatında kanun, kaide ve sınırları ile bağlı bulunduğu, kendisine itaat etmede büyüklük, mükâfaat ve derecelerde ilerleme umduğu, isyan halinde de zillet, aşağılık ve kötü sonuçtan korktuğu bir hayat nizamını kastettiğini görüyoruz. İhtimal ki, dünya dillerinin hiçbirinde bu anlamı hakkiyle ifade edecek, bu derecede toplayıcı ve kapsayıcı bir terim yoktur. Aşağı yukarı (state) kelimesi, bu mefhumu karşılayacak durumdadır. Fakat, "Din" kelimesinin mânâ hudutlarını kap-sayabilmesi için, daha çok genişliğe muhtaçtır. Aşağıdaki âyetlerde "Din" kelimesi, işte bu kapsamlı manâsıyla kullanılmıştır.

"Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'a (1) ve âhiret gününe (2) inanmayan, Allah'ın ve Peygamberinin haram ettiği şeyleri haram tanımayan, (3) Hak dini din olarak kabul etmeyen kimselerle, zelil ve hakir (olmuş bir halde) kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar muharebe edin." (Tevbe, 29).((1)Allah'a inanmayan" ifadesi birinci ve ikinci mânâlardadır 2-Âhiret gününe inanmayan" ifadesi dördüncü mânâdadır 3-Allah'ın ve Peygamberi'nin haram ettiği şeyleri haram tanımayan" ifadesi, üçüncü mânâdadır)("Hak din" ifadesi ise, bütün mânâları kapsamaktadır)

Bu ayetteki    "Hak Din" tâbiri, ilk üç cümlede, mânâlarını bizzat bu terimin koyucusu olan Allah (c.c.) tarafından açıklanan ıstılâhî bir tâbirdir. Biz de dipnotlarda verdiğimiz izahlarla Allahu Teâlâ'nın bu âyette din kelimesini dört mânâda kullandığını, sonra da bu dört mânâyı  tabiri ile karşıladığını belirttik.

"Firavun "Bırakın beni dedi, Musa'yı öldüreyim; varsın Rabbine yalvarsın! Çünkü Ben O'nun, dininizi değiştireceğinden, yahut yeryüzünde fesat çıkaracağından korkuyorum." (Mümin, 26)

Kur'an-ı Kerim'deki, Hazret-i Musa ile Firavun kıssasına ait tafsilat gözden geçirildiğinde, bu âyetlerde din kelimesinin sadece dindarlık ve itikadı fırka mânâsına gelmeyip, aynı zamanda bu kelime ile devlet ve medeniyet düzeni de kastedildiği, şüphesiz olarak ortaya çıkar. Zaten Firavun'un da korktuğu ve açıkça söylediği husus şuydu: Eğer Hazret-i Musa (a.s.) bu davetinde muvaffak olursa, devlet el değiştirecek; Firavunların hakimiyetine, yürürlükteki örf ve kanunlara dayalı hayat nizamı, kökünden sökülecektir. Sonra da; ya değişik temellere dayalı bir başka nizam hakim olacak veya o’nun yerine herhangi bir nizam hakim olmayacak, bütün memleketi bir anarşi ve karışıklık kaplayacaktır.

"Hak Din Allah indinde İslâm'dır." (Âl-i İmrân, 19).

"Kim İslâm'dan başka bir din ararsa, ondan bu (din) asla kabul olunmaz..." (Âl-i İmrân, 85)

"O, Resulünü hidâyetle, Hak Din ile, sırf o Din'i her dine galip kılmak için gönderendir. İsterse müşrikler hoş görmesin" (Tevbe, 33).

"Yeryüzünde bir fitne kalmayıncaya ve Din tamamıyla Allah'ın oluncaya kadar, onlarla muharebe edin..." (Enfâl, 39).

"Allah'ın yardımı ve fetih gelince, insanların grup grup Allah'ın dinine girdiklerini görünce, hemen Rabbini hamd ile teşbih ve tenzih et. O'nun y ar Ilgamasını iste. Şüphesiz ki O, tevbeleri çok kabul edendir." (Nasr, 1-3).


Bütün bu âyetlerdeki "Din" kelimesi ile kastedilen mânâ, ameli, ahlâki, fikri, itikadî... her cephesini içine alan kapsamlı ve mükemmel bir hayat nizamıdır.

Allah ilk iki âyette, kendi nazarında arzu edilen doğru hayat nizâmının Allah'a itaat ve kulluk esasına dayalı bir nizâm olduğunu açıklıyor. Allah'tan başka bir otoriteye itaat üzerine kurulan diğer nizâmlara gelince, onlar Allah katında makbul değildir. Zaten bu nizâmların, tabiatları icâbı makbul olma imkanları da yoktur. Çünkü bu, insanın Allah'ın kulu, kölesi ve O'nun mülkünde ancak bir tabi oluşundandır. Bunun için insanın, Allah'tan başka bir otoriteye kulluğu veya Allah'ın dışında bir varlığa tâbi olması kabul edilemeyecek bir durumdur.

Üçüncü âyette Allah (c.c) Rasûlünü (s.a) insan hayatı için bu doğru Hak Nizâm'ı kurmak üzere gönderdiğini ve risaletinin gayesinin, bu Nizâm'ı diğer nizamlardan üstün kılmaktan ibaret olduğunu açıklamaktadır.

Dördüncü âyette Allah, (c.c.) İslâm dinine inanan müminlere fitne yok edilinceye, diğer bir tabirle Allah'a isyan esası üzerine kurulan bütün nizamlar yok edilinceye, bütün kulluk ve itaat nizamı sırf Allah için oluncaya kadar, yeryüzündekilerle savaşmayı ve bundan hiçbir suretle vazgeçmemeyi emretmektedir.

Son olarak beşinci âyette ise Allahu Teâlâ, Peygamberi'ne (s.a.) yirmi üç senede devamlı bir mücadele ve çalışmadan sonra, İslâm'ın bilfiil bütün boyutlarıyla iktisâdi, siyâsî, içtimaî, tâlimi, ahlâkî, fikrî ve akîdevî bir nizam olarak oluştuğu, İslâm devriminin tamamlandığı ve Arap Yarımadası'nın her tarafından gelen çok sayıda topluluğun bu nizâma dahil olduğu sırada -ki Peygamber, gönderilmiş bulunduğu risâlet vazifesini yerine getirmiş idi- O'na şöyle hitab etti: "Senin risâletinde gerçekleşmiş bu büyük işi kendi çalışmanla olmuş zannetme; o takdirde aldanırsın. Ancak noksanlıktan ve ayıptan münezzeh, kemâl sıfatı ile benzersiz olan senin Rabbin, bunu gerçekleştirendir. Öyle ise O'nu hamd ile tesbih et ve son derece mühim olan bu işi yapmanda seni muvaffak kıldığından dolayı şükret ve O'ndan şunu dile: Yâ Rab! Senin hizmetini ifa etmekle görevli bulunduğum yirmi üç sene zarfında, yapmam gereken şeyler hususunda olabilir ki benden kusurlar ve hatalar sâdır olmuştur; beni affet!"

Dualarımızın sonu: "Hamd, âlemlerin Rabbi içindir."