- Gençlik Dönemi ve Ölüm

Adsense kodları


Gençlik Dönemi ve Ölüm

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
saniyenur
Sun 22 January 2012, 11:53 am GMT +0200
2- Gençlik Dönemi ve Ölüm

Ergenlik üzerine yapılan çalışmalar, ergenliğin pek çok boyutunu ele almış olmasına rağmen, bu dönemdeki ölüm kav­ramı genellikle ihmal edilmiştir. Zira bu alanda otorite sayılan araştırmacılar, “ölüm”, “ölmek”, “ölümlülük” konusunu çok az ele almışlardır. Ölümün yaşlılığa ilişkin oluşu ile ilgili oluşan ka­lıplaşmış yargı, bu konudaki araştırmaları da etkilemiş görül­mektedir [710].

Gelişim dönemleri açısından ölümle ilgili olarak önemli bir husus, genellikle ölüm korkusunun ilk olarak ergenlikte açı­ğa vurabilen bir korku olmasıdır. Mesela bu konuda yapılan bir araştırmada, 12 yaşından itibaren deneklerin 1/4'ünün bu kor­kuyu hissettikleri tespit edilmiş, bu konuda cinsiyet ve çevre farkının önemli olmadığı görülmüştür [711]. Ergenlerin ölümle il­gili tutumları konusunda belki de en önemli nokta, ölümün duygu yüklü birtakım özel fikirlere sahip olan ergenin, kimliği­nin muhtevasında bulunan benlik ve acelecilik duygusu ile herşeye bir mâna verme isteği ve pozitif değerlere engel teşkil etme­sidir. Yani ölüm, oluşum halinde bulunan bir insanın önüne bir engel olarak çıkmaktadır. Ancak ergen için ölüm, anlamsız bir görünüm arzetse bile, kendi benliğinde uzak zaman diliminde, zihinsel olarak zayıf bir şekilde de olsa yapılanmıştır [712].

Esasen ergenlerin ölümden çok fazla kopuk oldukları söylenemez. Mesela 42 gencin katıldığı bir araştırmada, onlara belli resimler gösterilip, o resimlerle ilgili hikayeler anlatmaları istenmiş ve 32 gencin hikayelerinde ölüm temalarının tekrarlan­dığı görülmüştür [713]. Yine Favez-Boutonier'e göre “ergenlik çağında ölüm düşüncesi çok sık görülür. Ancak ergen ölümü bir çeşit kayıtsızlıkla görür. Ölüme duyulan ilgi ile ölüme meydan okuma birlikte ortaya çıkar. Ergen için korkunç görülen şey, öl­mek değil ihtiyarlamaktır [714]. Ayrıca bu dönemde dinî yönelim­ler de yavaş yavaş aklî bir zemine oturmaya başlamaktadır. Zira çocukluktan getirilen inançlar, bir tenkide tabi tutularak, bazı şüpheler ortaya çıkmakta, bu şüphelerle dinî inanç sorgulanmaya başlanmaktadır. Bu cihetle kararsızlık ve şaşkınlık içerisinde içgüdüsel olarak Allah'a yönelen ergen, dinî inanç ve değerleri önemsemeye başlamakta, bunların ifade ettikleri mânaları, ölü­mü, cennet ve cehennemi, kaderi, insanlar arası eşitsizlikleri, ilk olarak derinlemesine düşünmeye girişmektedir [715]. Bu mânada çocuklarda olduğu gibi ergenlerde de ölümü mânalandırma ko­nusunda dinî yönelimlerin olumlu katkısının olduğu görülmek­tedir. Şöyleki samimi bir şekilde daha dindar olan ergenlerin, çoğunluk akranları böyle olmamasına rağmen, ölümü daha sık ve hayatın bir parçası olarak düşündüklerini tespit eden bazı araştırmalar/bulunmaktadır [716].

Esasen ergenlerin ölümle ilgili tutumlarına dinî yönelim­lerin etkili olup olmadığı kesin bir şekilde ortaya konmuş değil­dir. Bazı araştırmacılara göre, dindar olsun veya olmasın ergen­lerin kendi veya başkalarının ölümüyle ilgili düşüncelerinde pek fazla farklılık yoktur. Onların çoğunluğunun “ölümü ne sıklıkla düşünüyorsunuz?” sorusuna cevabı “hiçbir zaman” veya “çok nâdir”dir. Ölümle ilgili düşünceler, dindar ve dindar olmayan gençlerde birbirine oldukça benzemektedir. Mesela onlara göre ölüm ve uyku çoğu zaman eşit sayılmaktadır. Ergenler tarafın­dan uyumaya giderken hissedilen korkulardan bahsedilmiş, ebeveynlerinin ölümüyle ilgili kaygılar sık sık tekrarlanmış, kendi ölümleri ise, sık sık cezalandırılmanın bir parçası olarak görülmüştür Bu konuda aralarında fazla bir fark olmamakla bir­likte, yine de dindar gençler, ergenliğin son yıllarında kendi ölümlerini daha sık düşünmekte, kişisel ölümle bilinçli olarak daha fazla ilgilenmekte ve hastalandıkları zaman dindar olma­yanlara nazaran ölümü daha çok düşünmektedirler. Dindar olmayan gençler ise daha çok ölümü bir kaza neticesi olarak dü­şünürken, aynı zamanda onu daha korkunç bir şekilde düşün­me eğilimi göstermektedirler. Yine dindar gençler inandıkları öte hayatın olmama ihtimaliyle ve varsa da kendilerinin buraya ulaşamama olasılıklarıyla kaygılanırlarken, dindar olmayanlar ise hayatlarının önemli hiçbir şey başaramadan biteceğinden kaygılanmaktadırlar [717].

Ergenler, hararetli bir şekilde günübirlik olarak yaşamak­tadırlar. Geçmiş ve geleceğin, herikisi de onlara bir nevi soluk gözükmektedir. Gerçek olmakla birlikte, herşey onlarm hayatın­da bir öneme ve değere sahiptir. Onlar doğrudan doğruya şim­diki hayat veya oldukça müphem bir gelecek içinde kendilerini hissederler. Üzerinde çalışma yapılan ergenlerin çoğunluğu, faz­la açık bir yapıda olmamakla birlikte, onlar için geleceğin uzak olduğu izlenimini vermişlerdir. Onlar için sübjektif hayat çizgisi merkezinden uzak bölgeye karşı tutumlar, belirgin bir şekilde negatif bir karakteri ortaya koymaktadır. 15-16 ve 17 yaşmdakilerin çoğunluğu uzak zaman alanlarını, riskli, tatsız ve belli po­zitif bir değerden yoksun olarak görmektedirler. Onlarda uzak gelecekten daha açık bir yapı, bilişsel farkında olma açısından daha geniş bir yer kapladığından dolayı, geçmişe verilmiştir. Bu­nunla birlikte tuhaf bir şekilde yüzeysel bir fonksiyonellik sevi­yesinde değerlendirilebilecek olan geçmiş zaman alanı, böyle di­rekt gözlemlere imkan tanımayan uzak zaman alanına dikkate değer bir benzerlik taşımaktadır. Geçmiş de riskli ve nahoş bir durum olarak görülmektedir. Keza o da bir değere sahiptir ve ergenin şahsi kimliğinden emin olmadığı karışık bir durum bu­nun için de sözkonusudur. [718]

Ergenlerin şekillenmekte olan bakış açıları, hayat ve ölü­me göre olan perspektifleri, büyük ölçüde kültürel temelden etkilenmektedir. Kültürel unsurların, şahsi inançların da birleşme­siyle oluşan son şekilleri, büyük ölçüde onların gelecek dene­yimlerini de etkileyecektir. Zira gelecek reel olarak belirsizdir. Umutlar, büyük ölçüde istek ve korkularla biçimlendirilen gele­cekte, insanın gelecek tecrübelerinin bir nevi yönünü tayin etmektedir. Dolayısıyla bu inançlar ile ileriye dönük umutlar ara­sında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Burada şunu da belirtmek gerekir ki, insanın basit bir şekilde dış güçler tarafından biçimlendirildiğini iddia etmek doğru değildir. Ancak burada vurgu­lanmak istenen, biyokimyasaldan psikolojiye kadar, herşeydeki organizma fonksiyonlarının dış ve iç güçlerin bir sentezi oldu­ğudur. Bu mânada ergenlerin, ölümden korkarak ondan kendilerini sakındırmak istedikleri söylenebilir. Ayrıca onların baskın kültürel tutumlar çerçevesinde, ruhî hayatlarının organize edil­mesinde ölümün de etkisinde olduklarını söylemek mümkün­dür [719].

İlkokul çağındaki çocuk ve sonraki yıllarda ergen için ölüm, gelişmekte olan ilişkilerini ve kimliğini engelleyecek bir darbe mânası taşımaktadır. Bu mânada onlar için ölüm, sağlıklı bedeni yitirme, geleceğe ilişkin tasarılarını gerçekleştirememe, hayatın zevklerinden mahrum olma ve kendilerini gerçekleştire­meme kaygılarını içermektedir [720]. Zira eğer bir genç dünyadan, hayattan ve gelecekten korkarsa, herkes onu kınar. Duygusuz, nevrozlu korkak bir kaçak olarak yargılar [721]. Genç için önemli olan, önünde bulunan uzun geleceği, kendi hayat değerlerinin aktüelleştirilmesi için kullanmak ve bu yolda fizikî ve zihnî enerjisini harcamaktır. Bu konuda o, yetişkin dünyasının eşiğin­dedir. Neden ölümü düşünsün ki? Yaygın kanaate göre ergenler, çocukluğun değişken dünyasıyla, yetişkinliğin değişmezliği ara­sında tereddütte kalan bir geçiş dönemindedirler. Bu geçiş dö­neminde, bütün fonksiyonların dışa yansıyan görünümlerinin hemen hemen hepsinde, birtakım değişiklikler vuku bulmakta­dır. O kendisini, geçmiş ve geleceği hesaba katarak duygusal ve zihinsel olarak belli bir şekle sokmaya uğraşmakta, toplumun bir üyesi olarak yeni bir mevkiye ulaşmaya gayet etmektedir [722]. Bu cihetle hayattan büyük bir zevk alan ergenlik çağı genci, has­talık, kaza ve ölüm gibi olayları hatırladıkça, kendi hayatının geleceğine ve kendi kaderine tam manasıyla hakim olamadığını düşünerek, tasalanmaktan kendini alamamaktadır. Halbuki ergen, bütün zamanını geleceğini şekillendirmek için kullanmak istemektedir [723]. Bu mânada son çocukluk döneminde bulunan çocuklar ile ergenlerin ölüm karşısındaki tutumları arasında bü­yük benzerlikler bulunmaktadır. Nitekim yapılan araştırmalar, ergenlerin çocukluk çağlarından kalma korkularının çoğunu muhafaza ettiklerini göstermiştir. Mesela kaza ve yaralanmalarla ilgili korkuların 1/3'ü yetişkinlik yıllarına kadar sürüp gitmekte­dir [724]. Ancak ergenlik dönemine girildiğinde, çocukluktan fark­lı olarak ergenin kendi ölümü, merkezi ilgi ve kaygı konusu ha­line gelmektedir [725].

Ergenliğin ölüm karşısındaki özel tutumunu, ergenliğe özgü benmerkezcilikle açıklayanlar da vardır. Şöyleki, ergenin kendi kişisel özerkliğine olan inancı, ergende kendisinin ölümle karşılaşmayacağı inancına dönüşmekte ve ölüm başkalarının ba­şına gelebilir ancak kendi başına asla gelmez şeklinde yorum­lanmaktadır [726]. Mesela Kastenbaum tarafından ergenler üzerinde yapılan bir araştırmada, yalnız kalma ve karanlık bir odada bulunma ile ölümün nasıl olması gerektiği konusuyla ilgili fikir­ler arasında yakın ilişki olduğu tespit edilmiştir. Bu araştırmaya göre ergenler ölümü akla getiren deneyimlere çok az tahammül göstermekte ve bu duruma çok kısa bir süre katlanabilmektedirler. Halbuki ergen, bütün zamanını geleceğini şekillendirmek için kullanmak istemektedir. Ancak bazı ergenler, bu tasvire uy­mamaktadırlar. Onlar bilinçli bir şekilde hem uzaktaki gelecekleriyle hem de ölümle ilgilenmektedirler. Bu konuda psikolojik olarak diğer akranlarından farklı olan [727] bu ergenler, ölüm dü­şüncesini yaşadıkları anın işlerinden ayrı tutmak yerine, hayat­larını belli gayeler ve deneyimler vasıtasıyla yapılandırmaya ça­lışmaktadırlar. Ölüm ihtimali onlar için çok canlıdır. Onlar er­genliğin o geçiş dönemindeyken bile verdikleri kararlara ölüm ihtimalini aktif olarak katmaktadırlar. Bu gençlerin yaşlandıkları zaman ölümü, baskın hayat felsefelerinde onu ihtiva edebilecek şeylerden karakteristik bir şekilde sakınan akranları gibi karşıla­maları, oldukça şüphelidir. Bu ergenlerin yaşlandıkça kendileri­ni, ölümün insan hayatındaki yerinin ehemmiyetini vurgulayan daha geniş bir perspektif içerisinde bulmaları ve ölümle kendi­leri arasında nispeten fazla zaman olmadığını kavramaktan fazla etkilenmemeleri oldukça muhtemeldir. Ancak bu iki grup ara­sındaki aktüel farklılıkları belirlemek için daha fazla çalışmalara ihtiyaç olduğunu belirtmek gerekir [728].

Ülkemizde 15-17 yaş ergenlerinin kaygı ve korkuları üze­rine yapılan bir araştırmada, deneklerin yaklaşık %71'i, ölüm­den sonra olacaklardan kaygılandıklarını belirtmişlerdir. İstatis­tiksel analizler sonucu bu konuda cinsiyet faktörünün ölümle il­gili kaygılarla anlamlı bir ilişkisi bulunmuş, fakat bu ilişki zayıf görülmüştür [729]. Bu araştırmada deneklerin %40.1'i yanarak, boğularak, hastalanarak, acı çekerek ölmekten her zaman, %25.4'ü bazen korktuklarını, %34.5'i hiçbir zaman korkmadık­larını ifade etmişlerdir. Böylece deneklerin yarısından fazlasının ölümün türünden korktukları ortaya çıkmış, bu konuda cinsiyet faktörünün fazla etkili olmadığı görülmüştür. Yine deneklerin yaklaşık yarısının, genç ölmekten korktukları belirlenmiştir [730]. Bu bulgular Alexander-Adlerstein tarafından yapılan çalışmada ulaşılan sonuçlarla da paralellik arzetmektedir. Zira bu araştır­maya göre de gençler daha ziyade ölüm hadisesinin ürkütücülüğünden korkmaktadırlar. Buna göre, sevilen birisinden ayrılma, ölümle uygun bir şekilde yüzleşememe ve toprağa gömülecek olma, gencin başlıca ölüm kaygılarının kaynağını oluşturmakta­dır [731].

Lester ve Kam tarafından yaş ortalaması 20 (17-23) olan 100 denek üzerinde yapılan bir çalışmada; yakın bir zamanda bir kayıp tecrübesi yaşamış öğrencilerde kendi ölümleriyle ilgili fikirlerin daha canlı olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca deneklerin bir ölüm nedeni olarak bazı özel hastalıkları düşünerek, kendi­lerini avutmaya çalışmaya yatkın oldukları, ölümü dehşetli ve ızdıraplı bir şey olarak hayal etmeye ve mezarlıklarla kederlenmeye daha eğilimli oldukları gözlenmiştir [732]. Yüksekokul öğ­rencileri üzerinde yapılan başka bir çalışmada ise, 1 ve 2. sınıf öğrencilerinin, 3 ve 4. sınıf öğrencilerinden daha çok korku his­settikleri tespit edilmiştir. [733] Bu bulgudan hareketle yaş ilerle­yip yetişkinliğe yaklaştıkça, ölümle ilgili kaygıların azalmaya başladığı sonucu çıkarılabilir.

Netice olarak ergenlerin ölüme karşı genel tutumları, bas­kın olan bir hayat görüşünün yapılanmasından ziyade, ikincil bir fiziki organizasyon şeklinde görülmektedir. Ergen için önemli olan şimdiki zamandır. Geçmiş ve gelecek nispeten ger­çek dışıdır. Ergen için sadece ölüm değil, uzak gelecek de genel­de belli bir pozitif değerden mahrumdur. Hatta mazi de bulanık ve belirsiz bir şey olarak karşılanmaktadır. Zira bu dönemde er­gen şahsi kimliğinden çok emin değildir [734].


[710] Krş. Cüeli, Ölüm, s. 258

[711] Tome, le groupe familcale, Paris 1976'dan nakleden: Özkan, 15-17 Yaş Ergenlerde, s. 15. 

[712] Bk. Kastenbaum, Time and Death in Adolescence, s. 105.

[713] Bk. jersild, Gençlik Psikolojisi, s 139.

[714] Favez-Boutonier, “Sexualite a l'adolascence”, l'Ecole des Parents, Pa­ris, 1976, s. 14'ten nakleden: Özkan, 15-17 yaş Ergenlerde, s. 10-11.

[715] Krş. Hökelekli, Din Psikoloji, 269; Jersild, Gençlik Psikolojisi, s. 387-389.

[716] Bk. Kastenbaum, Time and Death in Adolescence, s. 108-110.

[717] Bk. Alexander-Adlerstein, Death and Religion, s. 276-277, 279.

[718] Bk. Kastenbaum, Time and Death in Adolescence, s. 104.

[719] Bk. KasEenbaum, Time and DeaLİı in Adolescence, s. 112

[720] Krş. Gençtan, Çağdaş Yaşam, s. 124-125; Hökelekli, Ölüm ve Ölüm Ötesi Psikolojisi, s. 156.

[721] Ktş. Jung, The Soul and Death, s. 4.

[722] Bk. Kastenbaum, Time and Death in Adolescence, s. 99.

[723] Bk. Jersild, Gençlik Psikolojisi, s. 194; Kastenbaum, Time and Death in Adolescence, s. 108.

[724] Bk. Jersild, Gençlik Psikolojisi, s. 190-192.

[725] Krş. Hökelekli, Olum ve Ölüm Ötesi, s 155.

[726] Bk. Özkan, 15-17 Yas Ergenlerde, s. 11.

[727] Bu araştırmadaki deneklerin %14'i böyledir.

[728] Bk. Kastenbaum, Time and Death in Adolescence, s. 108-110.

[729] Bk. Özkan, 15-17 Yaş Ergenlerde, s. 59.

[730] Bk. Özkan, 15-17 Yaş Ergenlerde, s. 57-58.

[731] 465  Bk. Alexander-Adlerstein, Death and Religion, s. 279

[732] Bk. Lester-Kam, Effect of Friend Dying, s.

[733] Bk. Brubeck-Beer, Depression, Self-Esteem, Suicide, s. 759.

[734] Krş. Murhpy, Discussion, s. 323. Yrd. Doç. Dr. Faruk Karaca, Ölüm Psikolojisi, Beyan Yayınları: 207-215.


ceren
Sun 19 April 2015, 10:05 pm GMT +0200
Aleykümselam.Rabbim razı olsun paylaşımdan Saniye abla.Ergenlik dönemi gençlerin hayatı anlama,algılama ve çok takmadıkları istediklerini yaptıkları dönemdir.Özgürleşmeye çalıştıkları ve dinden uzaklaştıkları dönemdir.Ve bu yüzden ölüm düşüncesinden uzaklaşırlar.

besiye7A
Sun 19 April 2015, 10:13 pm GMT +0200
ergenlik dönemi gençlerin hayat anlamında algılama ve tanımadıklarını istediği yaptıkları dönemdir çokpaylaşım için teşekkürler

HALACAHAN
Wed 1 March 2017, 04:22 pm GMT +0200
Aleykum selam gencken olum insanin aklina gelmiyor. ancak olumun ne zamn gelecegini bilemiyiruz haliyle ibadetleinzi hakkiyla yaomaya çalışmalı yiz

Bilal2009
Wed 1 March 2017, 06:37 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam Rabbim bizlere hayırlı bir ömür ve hayırlı bir ölüm nasip eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun

Sevgi.
Sun 21 January 2018, 03:00 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam ölüm sadece yaşlı insanlar için değil herkes için vardır gençlerde ölecektir kendimizi bu psikolojiye alıştıralım inşaAllah