hafiza aise
Mon 28 March 2011, 06:20 pm GMT +0200
55. Gecenin Sonunda Dua Etmenin Fazileti
100. Ebu Hureyre (r.a)'tan rivayet edilmiştir: Resululiah (s.a.v) şöyle buyurmaktadır:
Rabbîmiz, her gece, gecenin son üçte biri kaldığında en alt ya inip:
Hani Bana dua eden kimse? Onun duasını kabul edeyim ! Hani Benden istek dileyen? Onun istediğini vereyim! Hani Benden bağışl ma dileyen? Onu bağışlayayım!' buyurur. [965]
(Birinci rivayet)
Bu hadisfn bu şekildeki metnin)i, Buhârî ile Müslim rivayet etmiştir. Müslim'in bir rivayeti şu şekildedir:
Şüphesiz ki Allah, mühlet verir. Gecenin ilk üçte biri [966] gittiği vakit en alt semaya inip: [967]
Var mı bağışlanma dileyen! Var mı tevbe eyleyen! Var mı isteyen! Var mı dua eden!1 buyurur. (Bu durum,) tan yeri aydınlamncaya kadar (böyle devam eder).[968]
Yine Müslim'in başka bir rivayeti de şu şekildedir:
Gecenin yarısı yada üçte ikisi geçtiği zaman şanı pek yüce olan Allah, en alt semaya inip:
Var mı isteyen? (İstediği şey ona) verilecek! Dua eden var mı? Duası kabul edilecek! Bağışlanma isteyen var mı? Ona mağfiret olunacak! buyurur. (Bu durum,) sabah aydmlamncaya kadar (böyle devam eder). [969]
Yine Müslim'in diğer bir rivayeti ise şu şekildedir:
Allah, her gece, [970] en alt semaya inip:
Melik, Benim! 'Melik, Benim Var mı Bana dua eden? Onun duasını kabul edeyim! Var mı Benden isteyen? İstediğini vereyim! Var mı Benden mağfiret dileyen? Onu affedeyim!1 buyurur. (Bu durum,) tan yeri ağanneaya kadar (böyle devam eder). [971]
Yine Müslim'in buna benzer başka bir rivayeti daha var.
Yine Müslim'in diğer bir rivayetinde şu ifade yer almaktadır:
Daha sonra (yüce Allah): Yoksul ve zalim olmayan (Allah')a, kim ödünç (borç) verecek' buyurur. [972]
Yine Müslim'in buna benzer diğer bir rivayeti daha var. Bu rivayetin içerisinde ise şu ifade yer almaktadır:
Sonra şanı pek yüce olan Allah, iki elini yayıp:
Yoksul ve zalim olmayan (Allah)a, kim ödünç (borç) verecek buyurur.[973]
Ebu Dâvud, birinci rivayeti nakletmiştir. Tirmizî ise, beşinci rivayeti nakletmiştir.
[965] Buhârî, Teheccüd 14, Deavât 14, Tevhid 35; Müslim, Salâtu'l-Musâfirîn 168-172 (758); Ebu Dâvud, Tatavvu' 21 (1315), Sünnet (4733); Tirmizî, Deavât 78 (3493); Nesât (el-Kübrâ), Amelü'1-Yevm vel-Leyl 6/123 (10310, 10311, 10312, 10313), 6/124 (10314, 10317), 6/125 (10318, 10319, 10320), Amelü'1-Yevm ve'l-Leyl 1/339 (477, 478, 479), 1/340 (480), 1/341 (483, 484,485), 1/342 (486); İbn Mâce, İkâme 182 (1366); Ahmed b. Hanbel, 2/282, 487
[966] Hadisin rivayetleri arasında bazı farklılıklar var. Çünkü hadisin bazı rivayetlerinde, "gecenin son üçte biri kaldığında iner" denilirken, bazılarında "gecenin İlk üçte biri geçtiği zaman iner", bazılarında "gecenin yarısı yada üçte ikisi geçtiği zaman iner" ve bazılarında "gece yarısı yada gecenin son üçte birinde iner" ifadeleri var. Tirmizî (ö. 279/892) gibi bazı muhadisîere göre; bu rivayetlerin hepsi sahihtir. Nevevî (ö. 676/1277)'de, "Resuluüah (s.a.v)'in bu vakitlerin hepsini ayrı ayrı zamanlarda söylemiş olması mümkündür" diyerek Tirmizî'nin görüşüne katılmıştır, (ç)
[967] Nuzûl Hadisi" diye bilinen bu hadis, kütüb-ü s itte de ve onun dışındaki sahih hadis kitaplarında sayıları yirmiye kadar ulaşan bir sahabi topluluğundan rivayet edilmiştir. Bu hadisin çeşitli varyantlarında yüce Allah hakkında "Nuzûl", "Hubût", "Sakin olmak", 'Yukarı çıkmak" gibi ifadeler geçmektedir.
Selefin salihînin bir kısmı, bu tür müteşabih hadis ve ayetleri olduğu gibi kabul etmiş, bu tür müteşabihlerde geçen el, yüz, inmek gibi kelimelerin, yaratıklarda olan ele, yüze ve inmeye benzemediğini, fakat mahiyetini ancak Allah'ın bileceği bir inme, bir el ve yüz olduğunu söyleyerek icmali bir te'vil yoluna gidip yüce Allah'ı mahlukatına benzetmekten, O'na keyfiyet ve kemiyet isnadından kaçınmışlardır.
Selefi salihinden sonra gelen müteahhirin alimlerine göre; bazı müteşabih ayet ve hadislerin, bazı hallerde Islsam'ın genel çerçevesine, akla, Arap dili gramerine uygun, yüce Allah'a layık bir şekilde tafsilî olarak te'vil etmişlerdir.
Müteahhirin alimleri, bu yolu seçerken hiçbir şekilde selefin yolundan ayrılmayı düşünmemişlerdir. Ancak içinde bulundukları şartlar onları buna zorlamıştır. Çünkü sahabe, Hz. Peygamber {s.a.v) ile birlikteliğin verdiği bir imkanla bu tür konularda tereddütlere düşmekten oldukça uzaktı. Zamanla çeşitli mezheplerin ortaya çıkmasıyla ortam tamamen değişmiş ve bu tür nasları yüce Allah'a uygun bir şekilde, aklı tatmin edici ve mü'minleri zararlı akımların etkisinden koruyucu bir te'vil yoluna gitme zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Hatta bunlardan bazıları: "Eğer biz, selefi salihinin şartları içerisinde bulunmuş olsaydık, asla bu tür ihtilaflı konulara girmezdik" demişlerdir.
[968] Bununla birlikte müteahhirin alimlerinin müdekkîkleri, yaptıkları te'vilin, yegane ve en isabetli bir te'vil olduğunu söylemekten de kaçınmışlar ve "Bu kelimelerin en doğru manaî^ Allah bilir" demişlerdir.
İmam Mâlik, "nüzûl"u iki şekilde te'vil ettiği rivayet edilmektdir:
1. "Allah'ın emri", "rahmeti", "melekleri nazil olur" demektir.
2. 'Yüce Allah'ın Dua edenin Duasını kabul etmesi, ona lütuf ve merhametle muamele etmesi" demektir.
İmam Kurtubî {ö. 671/1273) gibi bazı alimler; "yunzilü" fiili, "indirir" manasına müteaddi (=geçişli) bir fiil olduğundan, bu fiile bîr meful takdir ederek bu cümleyi, "Allah, {bir melek) İndirir" şeklinde tamamlamışlardır. Kurtubî (ö. 671/1273), bu görüşüne delil olarak, "Sonra (Allah,) bir münadiye; Duâ eden yok mu? demesini emreder" şeklinde Nesâî (Ö. 303/915)'de geçen rivayeti göstermektedir.
Bazılarına göre ise, "nüzul" fiili, bazı rivayetlerde, "yetenezzelü" şeklinde "tenezzül" anlamında geçtiğinden dolayı buradaki inmenin, "manevi nüzul" olduğunu belirtmişlerdir. Çünkü yüce Allah'ın azamet ve celali, fakir ve hakir kimselere Önem vermemeyi gerektirdiği halde yüce Allah, bir lütuf olarak onların hallerine rahmet buyurmayı tenezzül eder. Aynî (Ö. 855/1451)'ye göre ise, "nüzul" kelimesi; Ham, kavi, ikbâl, teveccüh, bir hükmün ortaya çıkması gibi çeşitli manaları olan müşterek bir kelime olduğu için bu kelimenin, yüce Allah'ın, kendisiyle vasıflanması caiz olan bir manada yorumlanması en doğru bir harekettir, (ç)
[969] Müslim, Salâtu'I-Musâfirîn 170 (758)
[970] Bu hadis; gece namazının ecir ve sevabının büyük olduğunu, gece namazını özellikle gecenin son saatlerinde kılmanın daha faziletli olduğu, bu vakitlerde yapılan duaların ve istiğfarların daha makbul olduğu, dolayısıyla mümin kullara bu vakitlerde uyanık olmaları tavsiye edilmektedir, (ç)
[971] Müslim, Salâtu'l-Musâfirin 169 (758)
[972] Müslim, Salâtu'l-Musâfirîn 171 (758)
[973] Müslim, Salâtu'l-Musâfirîn 171 (758)
100. Ebu Hureyre (r.a)'tan rivayet edilmiştir: Resululiah (s.a.v) şöyle buyurmaktadır:
Rabbîmiz, her gece, gecenin son üçte biri kaldığında en alt ya inip:
Hani Bana dua eden kimse? Onun duasını kabul edeyim ! Hani Benden istek dileyen? Onun istediğini vereyim! Hani Benden bağışl ma dileyen? Onu bağışlayayım!' buyurur. [965]
(Birinci rivayet)
Bu hadisfn bu şekildeki metnin)i, Buhârî ile Müslim rivayet etmiştir. Müslim'in bir rivayeti şu şekildedir:
Şüphesiz ki Allah, mühlet verir. Gecenin ilk üçte biri [966] gittiği vakit en alt semaya inip: [967]
Var mı bağışlanma dileyen! Var mı tevbe eyleyen! Var mı isteyen! Var mı dua eden!1 buyurur. (Bu durum,) tan yeri aydınlamncaya kadar (böyle devam eder).[968]
Yine Müslim'in başka bir rivayeti de şu şekildedir:
Gecenin yarısı yada üçte ikisi geçtiği zaman şanı pek yüce olan Allah, en alt semaya inip:
Var mı isteyen? (İstediği şey ona) verilecek! Dua eden var mı? Duası kabul edilecek! Bağışlanma isteyen var mı? Ona mağfiret olunacak! buyurur. (Bu durum,) sabah aydmlamncaya kadar (böyle devam eder). [969]
Yine Müslim'in diğer bir rivayeti ise şu şekildedir:
Allah, her gece, [970] en alt semaya inip:
Melik, Benim! 'Melik, Benim Var mı Bana dua eden? Onun duasını kabul edeyim! Var mı Benden isteyen? İstediğini vereyim! Var mı Benden mağfiret dileyen? Onu affedeyim!1 buyurur. (Bu durum,) tan yeri ağanneaya kadar (böyle devam eder). [971]
Yine Müslim'in buna benzer başka bir rivayeti daha var.
Yine Müslim'in diğer bir rivayetinde şu ifade yer almaktadır:
Daha sonra (yüce Allah): Yoksul ve zalim olmayan (Allah')a, kim ödünç (borç) verecek' buyurur. [972]
Yine Müslim'in buna benzer diğer bir rivayeti daha var. Bu rivayetin içerisinde ise şu ifade yer almaktadır:
Sonra şanı pek yüce olan Allah, iki elini yayıp:
Yoksul ve zalim olmayan (Allah)a, kim ödünç (borç) verecek buyurur.[973]
Ebu Dâvud, birinci rivayeti nakletmiştir. Tirmizî ise, beşinci rivayeti nakletmiştir.
[965] Buhârî, Teheccüd 14, Deavât 14, Tevhid 35; Müslim, Salâtu'l-Musâfirîn 168-172 (758); Ebu Dâvud, Tatavvu' 21 (1315), Sünnet (4733); Tirmizî, Deavât 78 (3493); Nesât (el-Kübrâ), Amelü'1-Yevm vel-Leyl 6/123 (10310, 10311, 10312, 10313), 6/124 (10314, 10317), 6/125 (10318, 10319, 10320), Amelü'1-Yevm ve'l-Leyl 1/339 (477, 478, 479), 1/340 (480), 1/341 (483, 484,485), 1/342 (486); İbn Mâce, İkâme 182 (1366); Ahmed b. Hanbel, 2/282, 487
[966] Hadisin rivayetleri arasında bazı farklılıklar var. Çünkü hadisin bazı rivayetlerinde, "gecenin son üçte biri kaldığında iner" denilirken, bazılarında "gecenin İlk üçte biri geçtiği zaman iner", bazılarında "gecenin yarısı yada üçte ikisi geçtiği zaman iner" ve bazılarında "gece yarısı yada gecenin son üçte birinde iner" ifadeleri var. Tirmizî (ö. 279/892) gibi bazı muhadisîere göre; bu rivayetlerin hepsi sahihtir. Nevevî (ö. 676/1277)'de, "Resuluüah (s.a.v)'in bu vakitlerin hepsini ayrı ayrı zamanlarda söylemiş olması mümkündür" diyerek Tirmizî'nin görüşüne katılmıştır, (ç)
[967] Nuzûl Hadisi" diye bilinen bu hadis, kütüb-ü s itte de ve onun dışındaki sahih hadis kitaplarında sayıları yirmiye kadar ulaşan bir sahabi topluluğundan rivayet edilmiştir. Bu hadisin çeşitli varyantlarında yüce Allah hakkında "Nuzûl", "Hubût", "Sakin olmak", 'Yukarı çıkmak" gibi ifadeler geçmektedir.
Selefin salihînin bir kısmı, bu tür müteşabih hadis ve ayetleri olduğu gibi kabul etmiş, bu tür müteşabihlerde geçen el, yüz, inmek gibi kelimelerin, yaratıklarda olan ele, yüze ve inmeye benzemediğini, fakat mahiyetini ancak Allah'ın bileceği bir inme, bir el ve yüz olduğunu söyleyerek icmali bir te'vil yoluna gidip yüce Allah'ı mahlukatına benzetmekten, O'na keyfiyet ve kemiyet isnadından kaçınmışlardır.
Selefi salihinden sonra gelen müteahhirin alimlerine göre; bazı müteşabih ayet ve hadislerin, bazı hallerde Islsam'ın genel çerçevesine, akla, Arap dili gramerine uygun, yüce Allah'a layık bir şekilde tafsilî olarak te'vil etmişlerdir.
Müteahhirin alimleri, bu yolu seçerken hiçbir şekilde selefin yolundan ayrılmayı düşünmemişlerdir. Ancak içinde bulundukları şartlar onları buna zorlamıştır. Çünkü sahabe, Hz. Peygamber {s.a.v) ile birlikteliğin verdiği bir imkanla bu tür konularda tereddütlere düşmekten oldukça uzaktı. Zamanla çeşitli mezheplerin ortaya çıkmasıyla ortam tamamen değişmiş ve bu tür nasları yüce Allah'a uygun bir şekilde, aklı tatmin edici ve mü'minleri zararlı akımların etkisinden koruyucu bir te'vil yoluna gitme zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Hatta bunlardan bazıları: "Eğer biz, selefi salihinin şartları içerisinde bulunmuş olsaydık, asla bu tür ihtilaflı konulara girmezdik" demişlerdir.
[968] Bununla birlikte müteahhirin alimlerinin müdekkîkleri, yaptıkları te'vilin, yegane ve en isabetli bir te'vil olduğunu söylemekten de kaçınmışlar ve "Bu kelimelerin en doğru manaî^ Allah bilir" demişlerdir.
İmam Mâlik, "nüzûl"u iki şekilde te'vil ettiği rivayet edilmektdir:
1. "Allah'ın emri", "rahmeti", "melekleri nazil olur" demektir.
2. 'Yüce Allah'ın Dua edenin Duasını kabul etmesi, ona lütuf ve merhametle muamele etmesi" demektir.
İmam Kurtubî {ö. 671/1273) gibi bazı alimler; "yunzilü" fiili, "indirir" manasına müteaddi (=geçişli) bir fiil olduğundan, bu fiile bîr meful takdir ederek bu cümleyi, "Allah, {bir melek) İndirir" şeklinde tamamlamışlardır. Kurtubî (ö. 671/1273), bu görüşüne delil olarak, "Sonra (Allah,) bir münadiye; Duâ eden yok mu? demesini emreder" şeklinde Nesâî (Ö. 303/915)'de geçen rivayeti göstermektedir.
Bazılarına göre ise, "nüzul" fiili, bazı rivayetlerde, "yetenezzelü" şeklinde "tenezzül" anlamında geçtiğinden dolayı buradaki inmenin, "manevi nüzul" olduğunu belirtmişlerdir. Çünkü yüce Allah'ın azamet ve celali, fakir ve hakir kimselere Önem vermemeyi gerektirdiği halde yüce Allah, bir lütuf olarak onların hallerine rahmet buyurmayı tenezzül eder. Aynî (Ö. 855/1451)'ye göre ise, "nüzul" kelimesi; Ham, kavi, ikbâl, teveccüh, bir hükmün ortaya çıkması gibi çeşitli manaları olan müşterek bir kelime olduğu için bu kelimenin, yüce Allah'ın, kendisiyle vasıflanması caiz olan bir manada yorumlanması en doğru bir harekettir, (ç)
[969] Müslim, Salâtu'I-Musâfirîn 170 (758)
[970] Bu hadis; gece namazının ecir ve sevabının büyük olduğunu, gece namazını özellikle gecenin son saatlerinde kılmanın daha faziletli olduğu, bu vakitlerde yapılan duaların ve istiğfarların daha makbul olduğu, dolayısıyla mümin kullara bu vakitlerde uyanık olmaları tavsiye edilmektedir, (ç)
[971] Müslim, Salâtu'l-Musâfirin 169 (758)
[972] Müslim, Salâtu'l-Musâfirîn 171 (758)
[973] Müslim, Salâtu'l-Musâfirîn 171 (758)