ecenur
Thu 6 May 2010, 11:12 pm GMT +0200
Hidaye Tercümesi / Fitre
(Mesken, elbise, ev eşyası, silâh ve hizmetçi gibi zaruri ihtiyaçlar dışında, nisap miktarında malı bulunan hür ve müslüman kimseye fitre vaciptir.) Zira Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ramazan bayramında verdiği bir hutbesinde; «Küçük, büyük her hür ve her köle basma buğdaydan yarım sa´ veyahut kuru hurma veya arpadan bir sa´ veriniz- ([1]) buyurmuştur. Ancak bu hadisi yalnız Sa´lebe b. Suayr el-Advî rivayet ettiği için Haber-i Vahid, yani tek kişi hadisidir. Haber-i Va-hid ise, kesinlik İfade etmediği için onunla farziyet değil, ancak vü-cûp sabit olur. Fitrenin yalnız hür ve müslüman olan kişiye vacip olmasının sebebi şudur: Çünkü kölenin malı yoktur. Malı olmayan kimse ise, başkasma verdiği herhangi bir şeyi ona temlik edemez. Fitrede ise -zekâtta olduğu gibi- temlik şarttır. Müslüman olmayan kimsenin de ibâdeti yoktur. Fitre vermek ise bir ibâdettir.
Fitrenin vücubu için nisap miktarı mala sahip olmanın şartı da: Çünkü Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) : «Sadaka ancak zenginlik sırtından olur» ([2]) buyurmuştur. Ancak kişinin malik olduğu nisabın, kendisiyle çoluk çocuğunun zaruri ihtiyaçlarından fazla olması şarttır. Çünkü, eğer fazla olmazsa harcanmak zorunda olduğu için yokmuş gibi olur. Fakat bu nisabın zekât düşen malların türünden olması şart değildir. Çünkü kişi herhangi bir maldan nisap miktarına malik olduktan sonra, malik olduğu nisap zekât düşen malların güründen olmasa bile zekât vermek zorunda değilse de, başkasından zekât alması caiz olmadığı gibi Fitre ve kurban vermekle de mükellef olur. Bu hadis -Malı kendisiyle çoluk çocuğunun bir günlük masrafından fazla olan kimseye fitre vaciptir» diyen î m a m-ı Şafii´ nin görüşüne karşı bir delildir.
Abdullah Ibn-i Ömer (Radıyallâhü anh)´dan -Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) fitreyi köle hür, büyük küçük, kadın erkek, her müslümana farz kıldı- mealinde rivayet olunan ([3]) hadise binaen (kişi kendisinin, küçük çocuklarının ve kölelerinin fitrelerini vermekle mükelleftir.) Zira küçük çocuklarla köleler kişinin velayeti altında oldukları gibi kişi onları beslemekle mükelleftir. Fitreye de baş sadakası denildiği için kişinin velayeti altında bulunan her bir baş için bir fitre vermesi gerekir. Bu de eğer köleler hizmet için beslenir ve küçük çocuklann da malı bulunmazsa böyledir. Eğer çocukların malı varsa - İmam Ebû H a -nife i!e îmam Ebü Yûsuf´a göre- fitreleri mallarından çıkarılır. Çünkü Şeriat fitreyi de gerekli masraflar arasına soktuğu için fitre de nafaka hükmündedir. Çocuğun malı bulunduğu zaman nasıl nafakası malından çıkıyorsa, fitre de öyledir.
îmam Muhammed ise: -Fitre de zekât gibi bir ibâdet olduğu için, zekât nasıl çocuğun malına düşmüyorsa, fitre de öyledir. Bunun için çocuğun babası çocuğun fitresini kendi malından vermek zorundadır. Şayet çocuğun malından çıkarırsa zamin oİur-demiştir. (Kadının fitresi kocasına vacip değildir.) Çünkü erkeğin, karısı üzerindeki velayeti noksan olduğu gibi, onun bütün masraflarım da ödemek zorunluğu yoktur. Nitekim evlilik ilişkileri dışında, erkeğin kadın üzerinde hiç ,bir velayet hakkı yoktur ve -tedavi masrafı gibi- cari olmayan masrafları da ona vacip değildir. (Büyük çocuklar) babalan tarafından beslenseler bile (fitreleri babalarına vacip değildir.) Çünkü babanın büyük çocuklar üzerinde hiç bir velayet hakkı yoktur. Şayet baba kendiliğinden büyük çocuğunun veyahut koca kendiliğinden karısının fitresini verirse, istih-sanen caizdir. Çünkü böyle durumlarda izin vermemek için hiç bir sebep yoktur. (Kişi, kendisiyle kitabet akdini yaptığı kölesinin fitresini vermek
zorunda değildir.) Çünkü kendisiyle kitabet akdi yapılan köle efendisinin velayeti altından çıkmış olur ve fakir olduğu için (kendisi de kendi fitresini vermek zorunda değildir.l Fakat kişi, kendisine : «Ben öldükten sonra sen hürsün- dediği kölesi ile, kendisinden çocuk doğurmuş olan cariyesinin fitrelerini vermek zorundadır. Çünkü bu köle ile câriye üzerinde her ne kadar artık bir tasarruf hakkı yoksa da, yine de velayeti altındadırlar.
Ticaret için satın alınan kölelerin fitresi vacip olmaz.) Çünkü eğer vacip olursa, zekâtları nasıl sahiplerine vacip ise fitreleri de ona vacip olur ve bu itibarla kişiye bir maldan dolaya bir yıl içinde iki kez zekât lâzım gelmiş olur. îmam-ı Şafiî ise: -Vacip olur- demiştir. Çünkü ona göre fitre köleye vaciptir. Ancak kölenin malı olmadığı için efendisi ödemek korundadır. Bunun için bir yıl içinde bir maldan dolayı kişiye iki kez zekât lâzım gelmiş olmaz.
(İki kişi arasında müşterek bulunan kölenin fitresi ikisine de vacip değildir.) Çünkü her birinin bu köle üzerinde başlıbaşina velayet hakkı yoktur ve her biri kölenin bütün masraflarını yapmak zorunda değildir.
İmam Ebû Hanife´ye göre iki kişi arasında müşterek bulunan köleler birden fazla da olsalar yine hüküm böyledir.) Çünkü bu durumda da kölelerin herbiri, ikisi arasında müşterek olduğu için ortaklardan herbiri, onun üzerinde başlıbaşma velayet hakkına sahip değildir. Diğer iki imam ise: Köleler birden fazla olduğu için herbir ortağa başlıbaşma bir tane düşer. Bunun için herbirine birinin fitresi vacip olur» demişlerdir. Kimisi:
«Köleler birden fazla olduğu zaman da, taksim edilmeden aralarında müşterek oldukları için hiç bir ortağın bir köle üzerindeki velayeti tam değildir. Bunun için diğer iki îmam da. t m a m Ebû H a n i f e gibi fitrelerinin vacip olmadığı görüşündedirler- demiştir. (Müslüman olan kimse müslüman olmayan kölesinin de fitresini vermek zorundadır.) Zira hem yukarıda geçen hadis mutlaktır, hem de İbn-i Abbas (Radıyallâhü anh)´dan rivayet olunduğuna göre Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) : «Herbir hür basma ve -ister Yahudi, Hıristiyan veya Mecusi olsun- her bir köle başına yanmsa buğday, ya da bir sa´ kuru hurma veyahut arpa verin- ([4]) buyurmuştur. Hem de biz Hanefilere göre fitre köleye değil, kölenin efendisine vacip olur. Kölenin efendisi de burada müslüman olduğu için ibâdete ehildir. I m a m -1 Şafii ise: Müslüman olmayan kölenin fitresi efendisine vâcib değildir- demiştir. Çünkü ona göre kölenin fitresi efendisine değil, kendisine vâcib olur. Ancak efendisi ödemek zorundadır. Burada ise köle müslüman olmadığı için ibâdete ehil değildir ki fitre ona vacip olsun.
Şayet köle müslüman olup da efendisi müslüman olmazsa, o zaman ne bize ve ne de Im&m-ı Şafii´ye göre kölenin fitresi vâcib olmaz. (Eğer bir kimse bir köleyi muhayyerlik şartıyla satın alırsa, sonunda o köle kimin olursa fitresi o kimseye vâcib olur.) Yani eğer muhayyerlik süresi içinde bayram günü fecir sökerse, köle sonunda satıcı ile alıcıdan hangisinin olursa fitresi o kimseye vâcib olıfr. Imam-ı Şafii: -Muhayyerlik süresinde kölenin nafakası nasıl alıcıya ait ise, fitresi de ona aittir- demiştir. Biz diyoruz ki: Muhayyerlik süresi içinde kölenin kimin olacağı belli olmadığı için mülkiyeti mevkuftur. Yani eğer geri verilirse satıcının mülkiyetine döner, geri verilmezse, akit tarihinden itibaren alıcının mülkü olduğu anlaşılmış olur. Fakat nafaka öyle değildir. Çünkü nafaka acil bir ihtiyaç olduğu için bekletilemez. Bunun için alıcıya aittir. Ticaret malının zekâtı da bu ihtilâfa göredir.[5]
Fitrenin Miktarı Ve Ne Zaman Vacip Olduğu
(Fitre buğdaydan, buğday unundan, kavurulmuş buğday kavutundan, kuru üzümden yanm sa (520 dirhem), arpadan, kuru hurmadan bir sa (1040 dirhemidir.)imam Muhammed ile tmam Ebû Yûsuf kuru üzümü de arpa gibi saymışlardır, ki îmam Ebû Hani-f e´ den de bu yolda bir rivayet vardır. Birinci rivayet ise el-Cami-ussağiyr´indir. tmam-ı Şafii, Ebû Said-i Hudri (Radıyallâhü anhümâ)´ın: -Peygamber Efendimiz tSallallahü Aleyhi ve Sellem) zamanında biz fitreyi bayram günü her çeşit yiyecekten bir sa´ olarak verirdik. Bizim normal olarak yemeğimiz de arpa, kuru üzüm, keş ve kuru hurma idi» ([6]) mealindeki hadisine dayanarak : «Fitre her çeşit yiyecekten bir sa´dır- demiştir. Bizim ise delilimiz, yukarıda geçen Sa´lebe b. Suayr e 1 - A d v i´ nin hadisidir ve bizim ise delilimiz, ashaptan aralarında Hulefa-i Raşidin´in de bulunduğu büyük bir cemaatın görüşüdür. İmam Şafiî´ nin dayandığı Ebû Said-i Hudri´ nin hadisi ise -Biz kendi isteğimizle fazla verirdik» mânâsına mahmuldür. imam Muhammed ile İmam Ebû Yûsuf: «Kuru üzüm ile Hurma biribirine yakındırlar» demişlerdir. İmam Ebû Hanife ise -Kuru üzüm de buğday gibi hepsi yiyilen bir yiyecektir. Arpa ile hurma ise öyle değillerdir. Çünkü hurmanın çekirdeği ile arpanın kepeği atılır. Bunun için buğday ile hurma arasında fark vardır» demiştir. Arpa unu ile, kavurulmuş. arpa kavutu da arpa hükmündedirler.
Her ne kadar birtakım hadislerde -Buğday unudan yanın sa´ ve arpa unundan bir sa1» diye geçiyorsa da, un ile kavutta ihtiyatan evlâ, hem miktar hem değere bakılmasıdır. Yani eğer un veya kavu-dun değeri tanesinden daha düşük olursa yarım şa´ buğdayın veya bir sa1 arpanın değerini tutan miktarda un veya kavudun verilmesi daha evlâdır. Fakat bu ihtimal çok zaif olduğu için el-Camiussa-ğiyr buna değinmemiştir. Ekmekte de -sahih olan kavle göre- değere bakılır. Sonra İmam Ebû Hanife´ den gelen rivayete göre yarım sa´ buğdayda muteber olan, ağırlıktır. Yani eğer buğday hafif olup yarım sa´ı 520 dirhem gelmezse, fitre için yarım sa´ kâfi gelmez. İmam Muhammed ise: «Ağırlığa değil, miktara bakılır» demiştir. İmam Ebü Yûsuf tan gelen rivayete göre fitre için un, buğdaydan, para da undan evlâdır, ki Fakih Ebû Cafer de bu görüşü benimsemiştir. Zira un, buğdaydan, para da undan daha çok ve daha çabuk iş görür. Ebû Bekir el-A´meş´-den ise: -Buğday daha evlâdır. Çünkü un ile para vermenin cevazında ihtilâf edilmiştir. Nitekim İmam-ı Şafii ne un ve ne de paraya cevaz vermemiştir» diye rivayet olunmaktadır. (İmam Ebir Hanife ile îmam Muhammed´e göre sa´ sekiz Bağdat rıtlıdır.) îmam Ebû Yûsuf ise: -Beş ntıl ile bir rıtılın üçtebiridir» demiştir, ki İmam Şafii de bu görüştedir. Zira Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) = -Bizim sa´ımız sa´lann en küçüğüdür- ([7]) buyurmuştur. Biz de -Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) iki ntıl olan bir müd su ile abdest alır ve sekiz ntıl olan bir sa´ su ile de guslederdi» mealinde rivayet olunan ([8]) hadise dayanıyoruz. Hem de H z. öme r´in sa´ı da sekiz ntıl idi. Kaldı ki,, İmam Ebü Yûsuf un dayandığı hadis sahih de olsa, bu hadiste sa´lann en küçüğü olduğu buyurulan sa´ -otuz iki n-tıl olan Rıtl-ı Haşimi´den küçüktür» demek istemiştir. Çünkü o zaman M e d i n e´ de bu sa1 kullanılırdı. (Fitre bayram günü fecrin sökmesiyle vacip olur.) î m a m -1 Şafii: -Ramazanın son günü güneşin batması ile vacip olur- demiştir. Buna göre Ramazanın son günü güneş battıktan sonra dünyaya gelen çocuğun veya müslümanhğı kabul eden kimsenin fitreleri, bize göre vacip olur. İmam-ı Şafii´ye göre vacip olmaz. Ramazanın son günü güneş battıktan sonra ölen kimsenin fitresi ise bize göre vacip olmaz, İmam-ı Şafiî´ye göre vacip olur. İmam-ı Şafii: -Fitre İFTAR kelimesinden gelmedir. Oruç tutmamak demek olan İftar da, oruç ayı olan Ramazanın bitmesiyle caiz olur. Ramazan da son gününün güneşi batınca bitmiş olur. Bunun için fitre, Ramazanm son günü güneşinin batması ile vacip olur- demiştir. Biz diyoruz ki: Oruç tutmamak demek olan iftarın cevazı, Şevval ayı birinci gününün fecri sökünce başlar. Çünkü fecir sökmeden önce henüz gece olduğu için ne oruç tutmak, ne de tutmamak zamanı değildir. Zira oruç tutmakla tutmamak gündüzlere mahsustur. Bunun için fitre, Şevval ayının birinci günü fecir sökünce vacip olur. (Fitreyi bayram günü bayram namazına gitmezden Önce vermek müstahaptır.) Çünkü Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bayram günü namazgaha çıkmazdan önce fitrelerini çıkarırdı. Hem de fitre, fakirin -hiç değilse- bayram günü avuç açmak zorunda kalmamasını amaçlayan bir emir olduğuna göre, bayram namazından Önce fakire verilmelidir ki o da herkes gibi sevinç ve gönül huzuru içinde namaza gidebilsin. (Fitre şayet bayram gününden önce de verilse caizdir.) Zira fitre baş sadakası olduğu için o da mal sadakası olan zekât gibi vücübundan önce verilebilir ve sahih olan kavle göre, vücübundan ne kadar zaman önce verilebilmesi için bir sınır da yoktur. Kimisi: -Ramazanın ancak son yansında-, kimisi de.- «Son on gününde verilebilir- demiştir,
(Fitrenin vücûbu, fitreyi bayram günü vermemekle sakıt olmaz ve) aradan ne kadar zaman geçerse geçsin İyine de vermek gerekir.) Zira fitre hikmet ve gayesi bilinen bir ibadettir, bunun için hangi vakitte verilse ondan güdülen gaye yerine gelmiş olur. Kurban ise öyle değildir. Çünkü kurbanı bayram günlerinde kesmenin vücûbundaki´ hikmet bilinemez. Bunun için eğer bayram günlerinde kesilmezse vücûbu sakıt olup kazaya kalamaz.[9]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Ebû Davud (Zekât) C. İS. 235
[2] İmam Ahmed, Ebû Hüreyre (R.A.)´dan. Mtisned cilt 2 sh. 230
[3] Buharî C. 1 S. 204, Müslim C. 1 S. 317
[4] Darekutnl. Fakat ona «Mecum kelimesi yoktur; Nasb-ürraye C. 2. S. 412
[5] Şeyhü´l-Îslâm Burhanüddîn Ebu´l-Hasan Ali b. Ebû Bekir Merginânî, Hidaye Tercümesi, Kahraman Yayınları: 1/246-249.
[6] Buharî 1/204, Müslim I/3I8, Nesaî 1/348
[7] Hadis bu lafızla gariptir. Ancak îbn-i Hibbani le Beyhaki Ebû Hüreyre (R.öA.´dan «Peygamber Efendimiz (S.A.V.)´e :- Ya Resülallah, sapimiz sa´lann en küçüğüdür. MüdÛümüz ise mtiddlerin en büyüğüdür, dediler. Peygamber Efendimiz (S.A.V.) :-Allah´ım bizim sa´ımıza bereket koy, bizim azımıza ve çoğumuza bereket koy ve bir bereketle birlikte bize iki bereket ver, diye duâ etti.» şeklinde bir hadis nakletmektedirler. Byhakî cilt 4 sh. 171
[8] Darkutnl sh. 226 ce Ebû Davud l/H
[9] Şeyhü´l-Îslâm Burhanüddîn Ebu´l-Hasan Ali b. Ebû Bekir Merginânî, Hidaye Tercümesi, Kahraman Yayınları: 1/249-252.
(Mesken, elbise, ev eşyası, silâh ve hizmetçi gibi zaruri ihtiyaçlar dışında, nisap miktarında malı bulunan hür ve müslüman kimseye fitre vaciptir.) Zira Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ramazan bayramında verdiği bir hutbesinde; «Küçük, büyük her hür ve her köle basma buğdaydan yarım sa´ veyahut kuru hurma veya arpadan bir sa´ veriniz- ([1]) buyurmuştur. Ancak bu hadisi yalnız Sa´lebe b. Suayr el-Advî rivayet ettiği için Haber-i Vahid, yani tek kişi hadisidir. Haber-i Va-hid ise, kesinlik İfade etmediği için onunla farziyet değil, ancak vü-cûp sabit olur. Fitrenin yalnız hür ve müslüman olan kişiye vacip olmasının sebebi şudur: Çünkü kölenin malı yoktur. Malı olmayan kimse ise, başkasma verdiği herhangi bir şeyi ona temlik edemez. Fitrede ise -zekâtta olduğu gibi- temlik şarttır. Müslüman olmayan kimsenin de ibâdeti yoktur. Fitre vermek ise bir ibâdettir.
Fitrenin vücubu için nisap miktarı mala sahip olmanın şartı da: Çünkü Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) : «Sadaka ancak zenginlik sırtından olur» ([2]) buyurmuştur. Ancak kişinin malik olduğu nisabın, kendisiyle çoluk çocuğunun zaruri ihtiyaçlarından fazla olması şarttır. Çünkü, eğer fazla olmazsa harcanmak zorunda olduğu için yokmuş gibi olur. Fakat bu nisabın zekât düşen malların türünden olması şart değildir. Çünkü kişi herhangi bir maldan nisap miktarına malik olduktan sonra, malik olduğu nisap zekât düşen malların güründen olmasa bile zekât vermek zorunda değilse de, başkasından zekât alması caiz olmadığı gibi Fitre ve kurban vermekle de mükellef olur. Bu hadis -Malı kendisiyle çoluk çocuğunun bir günlük masrafından fazla olan kimseye fitre vaciptir» diyen î m a m-ı Şafii´ nin görüşüne karşı bir delildir.
Abdullah Ibn-i Ömer (Radıyallâhü anh)´dan -Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) fitreyi köle hür, büyük küçük, kadın erkek, her müslümana farz kıldı- mealinde rivayet olunan ([3]) hadise binaen (kişi kendisinin, küçük çocuklarının ve kölelerinin fitrelerini vermekle mükelleftir.) Zira küçük çocuklarla köleler kişinin velayeti altında oldukları gibi kişi onları beslemekle mükelleftir. Fitreye de baş sadakası denildiği için kişinin velayeti altında bulunan her bir baş için bir fitre vermesi gerekir. Bu de eğer köleler hizmet için beslenir ve küçük çocuklann da malı bulunmazsa böyledir. Eğer çocukların malı varsa - İmam Ebû H a -nife i!e îmam Ebü Yûsuf´a göre- fitreleri mallarından çıkarılır. Çünkü Şeriat fitreyi de gerekli masraflar arasına soktuğu için fitre de nafaka hükmündedir. Çocuğun malı bulunduğu zaman nasıl nafakası malından çıkıyorsa, fitre de öyledir.
îmam Muhammed ise: -Fitre de zekât gibi bir ibâdet olduğu için, zekât nasıl çocuğun malına düşmüyorsa, fitre de öyledir. Bunun için çocuğun babası çocuğun fitresini kendi malından vermek zorundadır. Şayet çocuğun malından çıkarırsa zamin oİur-demiştir. (Kadının fitresi kocasına vacip değildir.) Çünkü erkeğin, karısı üzerindeki velayeti noksan olduğu gibi, onun bütün masraflarım da ödemek zorunluğu yoktur. Nitekim evlilik ilişkileri dışında, erkeğin kadın üzerinde hiç ,bir velayet hakkı yoktur ve -tedavi masrafı gibi- cari olmayan masrafları da ona vacip değildir. (Büyük çocuklar) babalan tarafından beslenseler bile (fitreleri babalarına vacip değildir.) Çünkü babanın büyük çocuklar üzerinde hiç bir velayet hakkı yoktur. Şayet baba kendiliğinden büyük çocuğunun veyahut koca kendiliğinden karısının fitresini verirse, istih-sanen caizdir. Çünkü böyle durumlarda izin vermemek için hiç bir sebep yoktur. (Kişi, kendisiyle kitabet akdini yaptığı kölesinin fitresini vermek
zorunda değildir.) Çünkü kendisiyle kitabet akdi yapılan köle efendisinin velayeti altından çıkmış olur ve fakir olduğu için (kendisi de kendi fitresini vermek zorunda değildir.l Fakat kişi, kendisine : «Ben öldükten sonra sen hürsün- dediği kölesi ile, kendisinden çocuk doğurmuş olan cariyesinin fitrelerini vermek zorundadır. Çünkü bu köle ile câriye üzerinde her ne kadar artık bir tasarruf hakkı yoksa da, yine de velayeti altındadırlar.
Ticaret için satın alınan kölelerin fitresi vacip olmaz.) Çünkü eğer vacip olursa, zekâtları nasıl sahiplerine vacip ise fitreleri de ona vacip olur ve bu itibarla kişiye bir maldan dolaya bir yıl içinde iki kez zekât lâzım gelmiş olur. îmam-ı Şafiî ise: -Vacip olur- demiştir. Çünkü ona göre fitre köleye vaciptir. Ancak kölenin malı olmadığı için efendisi ödemek korundadır. Bunun için bir yıl içinde bir maldan dolayı kişiye iki kez zekât lâzım gelmiş olmaz.
(İki kişi arasında müşterek bulunan kölenin fitresi ikisine de vacip değildir.) Çünkü her birinin bu köle üzerinde başlıbaşina velayet hakkı yoktur ve her biri kölenin bütün masraflarını yapmak zorunda değildir.
İmam Ebû Hanife´ye göre iki kişi arasında müşterek bulunan köleler birden fazla da olsalar yine hüküm böyledir.) Çünkü bu durumda da kölelerin herbiri, ikisi arasında müşterek olduğu için ortaklardan herbiri, onun üzerinde başlıbaşma velayet hakkına sahip değildir. Diğer iki imam ise: Köleler birden fazla olduğu için herbir ortağa başlıbaşma bir tane düşer. Bunun için herbirine birinin fitresi vacip olur» demişlerdir. Kimisi:
«Köleler birden fazla olduğu zaman da, taksim edilmeden aralarında müşterek oldukları için hiç bir ortağın bir köle üzerindeki velayeti tam değildir. Bunun için diğer iki îmam da. t m a m Ebû H a n i f e gibi fitrelerinin vacip olmadığı görüşündedirler- demiştir. (Müslüman olan kimse müslüman olmayan kölesinin de fitresini vermek zorundadır.) Zira hem yukarıda geçen hadis mutlaktır, hem de İbn-i Abbas (Radıyallâhü anh)´dan rivayet olunduğuna göre Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) : «Herbir hür basma ve -ister Yahudi, Hıristiyan veya Mecusi olsun- her bir köle başına yanmsa buğday, ya da bir sa´ kuru hurma veyahut arpa verin- ([4]) buyurmuştur. Hem de biz Hanefilere göre fitre köleye değil, kölenin efendisine vacip olur. Kölenin efendisi de burada müslüman olduğu için ibâdete ehildir. I m a m -1 Şafii ise: Müslüman olmayan kölenin fitresi efendisine vâcib değildir- demiştir. Çünkü ona göre kölenin fitresi efendisine değil, kendisine vâcib olur. Ancak efendisi ödemek zorundadır. Burada ise köle müslüman olmadığı için ibâdete ehil değildir ki fitre ona vacip olsun.
Şayet köle müslüman olup da efendisi müslüman olmazsa, o zaman ne bize ve ne de Im&m-ı Şafii´ye göre kölenin fitresi vâcib olmaz. (Eğer bir kimse bir köleyi muhayyerlik şartıyla satın alırsa, sonunda o köle kimin olursa fitresi o kimseye vâcib olur.) Yani eğer muhayyerlik süresi içinde bayram günü fecir sökerse, köle sonunda satıcı ile alıcıdan hangisinin olursa fitresi o kimseye vâcib olıfr. Imam-ı Şafii: -Muhayyerlik süresinde kölenin nafakası nasıl alıcıya ait ise, fitresi de ona aittir- demiştir. Biz diyoruz ki: Muhayyerlik süresi içinde kölenin kimin olacağı belli olmadığı için mülkiyeti mevkuftur. Yani eğer geri verilirse satıcının mülkiyetine döner, geri verilmezse, akit tarihinden itibaren alıcının mülkü olduğu anlaşılmış olur. Fakat nafaka öyle değildir. Çünkü nafaka acil bir ihtiyaç olduğu için bekletilemez. Bunun için alıcıya aittir. Ticaret malının zekâtı da bu ihtilâfa göredir.[5]
Fitrenin Miktarı Ve Ne Zaman Vacip Olduğu
(Fitre buğdaydan, buğday unundan, kavurulmuş buğday kavutundan, kuru üzümden yanm sa (520 dirhem), arpadan, kuru hurmadan bir sa (1040 dirhemidir.)imam Muhammed ile tmam Ebû Yûsuf kuru üzümü de arpa gibi saymışlardır, ki îmam Ebû Hani-f e´ den de bu yolda bir rivayet vardır. Birinci rivayet ise el-Cami-ussağiyr´indir. tmam-ı Şafii, Ebû Said-i Hudri (Radıyallâhü anhümâ)´ın: -Peygamber Efendimiz tSallallahü Aleyhi ve Sellem) zamanında biz fitreyi bayram günü her çeşit yiyecekten bir sa´ olarak verirdik. Bizim normal olarak yemeğimiz de arpa, kuru üzüm, keş ve kuru hurma idi» ([6]) mealindeki hadisine dayanarak : «Fitre her çeşit yiyecekten bir sa´dır- demiştir. Bizim ise delilimiz, yukarıda geçen Sa´lebe b. Suayr e 1 - A d v i´ nin hadisidir ve bizim ise delilimiz, ashaptan aralarında Hulefa-i Raşidin´in de bulunduğu büyük bir cemaatın görüşüdür. İmam Şafiî´ nin dayandığı Ebû Said-i Hudri´ nin hadisi ise -Biz kendi isteğimizle fazla verirdik» mânâsına mahmuldür. imam Muhammed ile İmam Ebû Yûsuf: «Kuru üzüm ile Hurma biribirine yakındırlar» demişlerdir. İmam Ebû Hanife ise -Kuru üzüm de buğday gibi hepsi yiyilen bir yiyecektir. Arpa ile hurma ise öyle değillerdir. Çünkü hurmanın çekirdeği ile arpanın kepeği atılır. Bunun için buğday ile hurma arasında fark vardır» demiştir. Arpa unu ile, kavurulmuş. arpa kavutu da arpa hükmündedirler.
Her ne kadar birtakım hadislerde -Buğday unudan yanın sa´ ve arpa unundan bir sa1» diye geçiyorsa da, un ile kavutta ihtiyatan evlâ, hem miktar hem değere bakılmasıdır. Yani eğer un veya kavu-dun değeri tanesinden daha düşük olursa yarım şa´ buğdayın veya bir sa1 arpanın değerini tutan miktarda un veya kavudun verilmesi daha evlâdır. Fakat bu ihtimal çok zaif olduğu için el-Camiussa-ğiyr buna değinmemiştir. Ekmekte de -sahih olan kavle göre- değere bakılır. Sonra İmam Ebû Hanife´ den gelen rivayete göre yarım sa´ buğdayda muteber olan, ağırlıktır. Yani eğer buğday hafif olup yarım sa´ı 520 dirhem gelmezse, fitre için yarım sa´ kâfi gelmez. İmam Muhammed ise: «Ağırlığa değil, miktara bakılır» demiştir. İmam Ebü Yûsuf tan gelen rivayete göre fitre için un, buğdaydan, para da undan evlâdır, ki Fakih Ebû Cafer de bu görüşü benimsemiştir. Zira un, buğdaydan, para da undan daha çok ve daha çabuk iş görür. Ebû Bekir el-A´meş´-den ise: -Buğday daha evlâdır. Çünkü un ile para vermenin cevazında ihtilâf edilmiştir. Nitekim İmam-ı Şafii ne un ve ne de paraya cevaz vermemiştir» diye rivayet olunmaktadır. (İmam Ebir Hanife ile îmam Muhammed´e göre sa´ sekiz Bağdat rıtlıdır.) îmam Ebû Yûsuf ise: -Beş ntıl ile bir rıtılın üçtebiridir» demiştir, ki İmam Şafii de bu görüştedir. Zira Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) = -Bizim sa´ımız sa´lann en küçüğüdür- ([7]) buyurmuştur. Biz de -Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) iki ntıl olan bir müd su ile abdest alır ve sekiz ntıl olan bir sa´ su ile de guslederdi» mealinde rivayet olunan ([8]) hadise dayanıyoruz. Hem de H z. öme r´in sa´ı da sekiz ntıl idi. Kaldı ki,, İmam Ebü Yûsuf un dayandığı hadis sahih de olsa, bu hadiste sa´lann en küçüğü olduğu buyurulan sa´ -otuz iki n-tıl olan Rıtl-ı Haşimi´den küçüktür» demek istemiştir. Çünkü o zaman M e d i n e´ de bu sa1 kullanılırdı. (Fitre bayram günü fecrin sökmesiyle vacip olur.) î m a m -1 Şafii: -Ramazanın son günü güneşin batması ile vacip olur- demiştir. Buna göre Ramazanın son günü güneş battıktan sonra dünyaya gelen çocuğun veya müslümanhğı kabul eden kimsenin fitreleri, bize göre vacip olur. İmam-ı Şafii´ye göre vacip olmaz. Ramazanın son günü güneş battıktan sonra ölen kimsenin fitresi ise bize göre vacip olmaz, İmam-ı Şafiî´ye göre vacip olur. İmam-ı Şafii: -Fitre İFTAR kelimesinden gelmedir. Oruç tutmamak demek olan İftar da, oruç ayı olan Ramazanın bitmesiyle caiz olur. Ramazan da son gününün güneşi batınca bitmiş olur. Bunun için fitre, Ramazanm son günü güneşinin batması ile vacip olur- demiştir. Biz diyoruz ki: Oruç tutmamak demek olan iftarın cevazı, Şevval ayı birinci gününün fecri sökünce başlar. Çünkü fecir sökmeden önce henüz gece olduğu için ne oruç tutmak, ne de tutmamak zamanı değildir. Zira oruç tutmakla tutmamak gündüzlere mahsustur. Bunun için fitre, Şevval ayının birinci günü fecir sökünce vacip olur. (Fitreyi bayram günü bayram namazına gitmezden Önce vermek müstahaptır.) Çünkü Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bayram günü namazgaha çıkmazdan önce fitrelerini çıkarırdı. Hem de fitre, fakirin -hiç değilse- bayram günü avuç açmak zorunda kalmamasını amaçlayan bir emir olduğuna göre, bayram namazından Önce fakire verilmelidir ki o da herkes gibi sevinç ve gönül huzuru içinde namaza gidebilsin. (Fitre şayet bayram gününden önce de verilse caizdir.) Zira fitre baş sadakası olduğu için o da mal sadakası olan zekât gibi vücübundan önce verilebilir ve sahih olan kavle göre, vücübundan ne kadar zaman önce verilebilmesi için bir sınır da yoktur. Kimisi: -Ramazanın ancak son yansında-, kimisi de.- «Son on gününde verilebilir- demiştir,
(Fitrenin vücûbu, fitreyi bayram günü vermemekle sakıt olmaz ve) aradan ne kadar zaman geçerse geçsin İyine de vermek gerekir.) Zira fitre hikmet ve gayesi bilinen bir ibadettir, bunun için hangi vakitte verilse ondan güdülen gaye yerine gelmiş olur. Kurban ise öyle değildir. Çünkü kurbanı bayram günlerinde kesmenin vücûbundaki´ hikmet bilinemez. Bunun için eğer bayram günlerinde kesilmezse vücûbu sakıt olup kazaya kalamaz.[9]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Ebû Davud (Zekât) C. İS. 235
[2] İmam Ahmed, Ebû Hüreyre (R.A.)´dan. Mtisned cilt 2 sh. 230
[3] Buharî C. 1 S. 204, Müslim C. 1 S. 317
[4] Darekutnl. Fakat ona «Mecum kelimesi yoktur; Nasb-ürraye C. 2. S. 412
[5] Şeyhü´l-Îslâm Burhanüddîn Ebu´l-Hasan Ali b. Ebû Bekir Merginânî, Hidaye Tercümesi, Kahraman Yayınları: 1/246-249.
[6] Buharî 1/204, Müslim I/3I8, Nesaî 1/348
[7] Hadis bu lafızla gariptir. Ancak îbn-i Hibbani le Beyhaki Ebû Hüreyre (R.öA.´dan «Peygamber Efendimiz (S.A.V.)´e :- Ya Resülallah, sapimiz sa´lann en küçüğüdür. MüdÛümüz ise mtiddlerin en büyüğüdür, dediler. Peygamber Efendimiz (S.A.V.) :-Allah´ım bizim sa´ımıza bereket koy, bizim azımıza ve çoğumuza bereket koy ve bir bereketle birlikte bize iki bereket ver, diye duâ etti.» şeklinde bir hadis nakletmektedirler. Byhakî cilt 4 sh. 171
[8] Darkutnl sh. 226 ce Ebû Davud l/H
[9] Şeyhü´l-Îslâm Burhanüddîn Ebu´l-Hasan Ali b. Ebû Bekir Merginânî, Hidaye Tercümesi, Kahraman Yayınları: 1/249-252.