- Firavun Ailesinden Mümin Adamın Öyküsü

Adsense kodları


Firavun Ailesinden Mümin Adamın Öyküsü

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
meryem
Sat 11 December 2010, 04:38 pm GMT +0200
II- FİRAVUN AİLESİNDEN MÜMİN ADAMIN ÖYKÜSÜ

Kur'an'da Mümin Adamın Öyküsü
 
"And olsun ki, Musa'yı mucizelerimiz ve apaçık delillerle Firavun, Hâmân ve Karun'a gönderdik. Onlar: "Bu, yalancı sihirbazın biridir" dediler. Musa, katımızdan onlara gerçeği getirince, "Onunla beraber iman etmiş kimselerin oğullarını Öldürün, kadınlarını sağ bırakın" dediler. Ama inkarcıların hilesi elbette boşa gider.

Firavun, "Beni bırakın Musayı öldüreyim, o, rabbini çağırsın. Onun, sizin dininizi değiştirmesinden veya yer yüzünde bozgun çıkarmasından korkuyorum" dedi. Musa, "Şüphesiz ben, hesap görülecek güne inanmayan böbürlenenlerin hepsinden, benim de rabbim, sizin de rabbiniz olan Allaha sığınırım" dedi.

Firavun ailesinden olup da inandığını gizleyen bir adam dedi ki "Rabbim AUahtır, diyen bir adamı mı öldüreceksiniz? Oysa size rabbinizden belgelerle gelmiştir, eğer yalancı ise, yalanı kendisinedir, eğer doğru sözlü ise, sizi tehdit ettiklerinin bir kısmı başınıza gelebilir. Şüphesiz Allah, aşırı yalancıyı doğru yola eriştirmez".

"Ey milletim! Bugün memlekette hükümranlık sizindir, galip olanlar sizsiniz. Ama Allanın baskını bize çatınca, ona karşı kim yardım eder? "

Firavun;"Ben   size   kendi   görüşümden   başkasını söylemiyorum. Ben size ancak doğru yolu gösteriyorum" dedi.

İnanmış olan adam dedi ki; "Ey milletim! Şüphesiz ben sizin için, Nuh milletinin, Âd, Semud ve onlardan sonra gelenlerin   durumu   gibi,    peygamberleri   yalanlayan toplulukların    uğradıkları    bir    günün    benzerinden korkuyorum. Allah kullara zulüm dilemez.

Ey milletim! Feryad edeceğiniz günden sizin hesabınıza korkuyorum. Arkanıza dönüp kaçacağınız gün Allaha karşı sizi koruyan bulunmaz. Allanın saptırdığını doğru yola getirecek yoktur.

And olsun ki Yusuf da,  daha önce size belgelerle gelmişti. Size getirdiği şeylerden şüphelenip durmuştunuz. Sonunda   Yusuf   ölünce,"Allah   onun   ardından   hiçbir peygamber   göndermeyecek"   demiştiniz.   Allah,   aşırı şüpheciyi işte böyle saptırır.

Bunlar, Allanın âyetleri üzerinde kendilerine gelmiş bir delil bulunmadan tartışırlar. Bu, Allah katında da, inananların yanında da öfkeyi artırır. Allah büyüklük taslayan her zorbanın kalbini bundan dolayı mühürler."

Firavun, "Ey Hâmân! Bana bir kule yap; Belki yollara, göklerin yollarına erişirim de Musa'nın tanrısını görürüm. Doğrusu ben, onu yalancı sanıyorum" dedi. Firavun'a, kötü işi böylece güzel gösterildi ve doğru yoldan alıkondu. Firavun'ın hilesi elbette boşa gidecekti.

İnanan o kimse dedi ki:" milletim! Bana uyun, sizi doğru yola eriştireyim, milletim! Şüphesiz bu dünya hayatı geçicidir, ama ahiret, şüphesiz o kalınacak yurttur.Kim bir kötülük işlerse, ancak onun kadar ceza görür.Kadın veya erkek kim inanarak yararlı iş işlerse, işte onlar cennete girerler.Orada hesapsız şekilde rızıklanırlar.

Ey milletim! Nedir başıma gelen? Ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz beni ateşe çağırıyorsunuz. Siz beni Allahı inkar etmeye, bilmediğim bir şeyi ona ortak koşmaya çağırıyorsunuz.Ben ise, sizi güçlü olan, çok bağışlayan ASSaha çağırıyorum. Şüphesiz kendisine çağırdığınızın, bu dünyada da, ahirette de çağrısının olamayacağında, hepimizin Allaha döneceğinde, aşırı gidenlerin ateşlikler olduğunda şüphe yoktur.Size söylediğimi hatırlayacaksınız. Ben işimi Allaha bırakıyorum. Şüphesiz Allah kullan görür."

Allah o adamı, kurmak istedikleri tuzaktan korudu. Kötü azap Firavun'ın adamlarını sardı. Onlar, sabah akşam ateşe   sunulurlar.Kıyamet  günü   "Firavumn   adamlarını azabın en ağırına sokun" denir."[122]

 Firavun Ailesinden Mümin Olan Bu Adam Kimdir?
 
Tefsirciler ve tarihçiler, Firavun ailesinden mümin olan bu adamın kimliğini tesbitte, Firavun ve kavmi ile ilişkisinin ne olduğu, başlangıcı ve sonunun nasıl olduğu konusunda ihtilaf etmişlerdir.

Bazıları,Firavun'un   amcasının   oğlu   olduğunu   ve Firavun'dan    korkutuğu    için    imanını    gizlediğini söylemişlerdir.

Adının ne olduğunda ihtilaf etmişlerdir. Kimileri adının Şem'un olduğunu söylemiş, kimisi Hayr, kimisi Habrek

olduğunu söylemiş, kimileri de Şem'an veya Habib olduğunu söylerken, çok kişi d^ adının Hazafil olduğunu söylemiştir. [123]

Salebi, "Araisu'I-Mecalis" kitabında onun öyküsünden bir miktar anlatarak şöyle der: "Firavun'un yakınlanndandı. Marangozdu. Musa'nın içine konulması ve suya bırakılması için annesine sandığı yapan odur. Firavun'un hazine müdürlüğünü yüz yıl yapmış olduğu söylenir. Ancak Hz.Musa'yı Allah sihirbazlara galip getirdikten sonra imanını açığa vurmuştur. Sonucu sihirbazların sonucu gibi olmuştur. Firavun, onlarla beraber onu da alarak asmış ve öldürmüştür. Kansı Maşita, Firavun'un kızıdır. O da kendisi gibi mümindi. Onu öldürdükten sonra Firavun karısını da almış ve çocuklarıyla beraber öldürmüştür."[124]

 Doğrusu, Hakkında Bilgi Verilmeyen Kişilerdendir:
 
Firavun ailesinden mümin olan bu kişiyi sağlam güvenilir kaynaklarda aradığımız zaman, öyküsünün ayrıntıları hakkında bilginin bulunmadığını, adının da Kuran'da açıklanmadığını görürüz.

Kur'anda adı belirtilmediği gibi öyküsünün ayrıntıları da verilmemiştir. Hz.Peygamber de bunu açıklamamıştır. Ashap, adamın öyküsüne dalmaktan kaçınmış ve Kur'anın söyledikleriyle yetinmişlerdir.

Bu sebepten biz de Firavun ailesinden mümin olan bu adamın öyküsü ile ilgili Kur'an ve sahih hadisin söyledikleriyle yetiniyor, bunlarda verilen bilgilerin bize yeterli olduğuna inanıyor, ashap, tabiin ve objektif alimlere yeten bilgilerin bize de yeterli olduğuna inanıyoruz. Firavun ailesinden mümin olan bu adam, Kur'anda açıklanmayan (mübhem)lerdendir. Onun için, Allanın onu Kur'anda bilinmeyen olarak bıraktığı gibi kalması ve açıklanmamış yönlerini açıklamak için israiliyyata başvurmanın caiz olmaması gerekir.

Bilmediğimiz şeylere dalmak yerine, öyküsünden Kur'anda yer aian bilgilerle yetirmemiz gerekir.İman, davet, cüret ve cesaret, açıklama, etkileme ve cihadla ilgili ibret, ders, anlam ve görüntüleri Kur'andan alalım.

İmam Ibn kesir, adam hakkında ayrıntılara dalmamış, öyküsünden dersler ve ibretler çıkarmamız gerektiğini belirterek şöyle demiştir:

"Amaç, bu adamın imanını gizlediğini bilmemizdir. Firavun-Allahın laneti üzerine olsun-Musayı öldürmeğe kalkışıp kurmaylarının bu konuda düşüncelerini sorunca, mümin adam, Musa için korkmuş ve biraz okşayıcı, biraz da korkutucu bir konuşma ile Firavun'ı güzellikle bu işten vazgeçirmeye çalışmıştır."[125]

 Bu Adam, Firavun Ailesindendir:
 
Kur'anı Kerim'den, bu mümin adamın Firavunın ailesinden olduğunu anlıyoruz. "Firavun ailesinden imanını gizleyen mümin bir adam dedi ki..." Bu adam, egemen olan Firavun ailesinden olup Israiloğullarından değildir.

Firavunın yakınlarından ve has adamlarından olan bu adamın Allaha ve Musa'ya imanı seçmesi, bize bazı şeyleri anlatmaktadır. Şöyleki;

1- imanla çatışması durumunda her türlü kabile, aşiret, aile, soy ve millet bağlılıklarının ortadan kalkması. Çünkü iman şu veya bu kişi, şu veya bu aile, şu veya bu millet ayırımı yapmaz. İman kavramına göre insanlar ya mümin veya kafirdir.

2- Bu mümin adam diri ve sağlam bir kalbe, temiz bir fıtrata/yaratılışa sahipti. Yöneticiye yakınlıktan dolayı bu fıtratı bozulmamıştır. Kişi isterse ve gerçekleştirmek için ciddi olarak çabalarsa, konumu ne olursa olsun, iyilik, iman ve faziletini koruyabilir.

3- Bu mümin adam büyük bir imana sahiptir. Bu iman hayatını etkilemiş ve onu dünya ve içindekilerinin üstüne çıkarmış, hayatın görünüşlerine ve ve geçici makamlarına iltifat etmemeye, Allanın vereceklerini dünyanın her şeyine, hayatın geçici mevki ve makamına tercih etmeye götürmüştür. Onun için imanın gereklerini yiğitçe yerine getirmiş, bütün sıkıntı ve zorluklara cür'et, cesaret ve izzetle göğüs germiştir.

4- Firavunın evi, iman bakımından içeriden fethedilmiştir. Kendisi küfrün ve batılın temsilcisi idi. Sarayı da küfür ve batılın kalesiydi. Kendisi tanrılık ve rablık iddia ediyordu, insanları Allahın kulu olarak değil, kendisinin kulu olarak görüyordu. Ama Allah, Firavun'a oyun kurmak ve ve küfün zayıflığını göstermek için, onun yakınlarından bazı kişilerin kalplerini imana yöneltmiştir. İşte Firavumn ailesinden bu adam, imanı tercih ediyor, işte Firavumn kendi karısı, iman yolunda yürüyor!

5- Hz.Musa, çağrısında başarılı olmuştur. Çağrısını, düşmanının ileri saflarına kadar götürmüştür. Düşman karargahından olduğu anlaşılan bir adamı çağrısı için donatmıştır. Her halde bu mümin adam, düşmanın savaş planları hakkında Musa'ya Önemli bilgiler sağlamıştır.[126]

 Öykünün Sahneleri:
 
Firavun ailesinden olan mümin adamın öyküsünü anlatan âyetlere baktığımız zaman, öyküsünü dört sahne ve bir sonuca ayırdığını görürüz.

1- Birinci sahne: Firavun'un Musaya komplo kurması veya öldürmek istemesi.

2- lkinci sahne: Mümin adamın ortaya çıkması, Hz.Musa'yı savunması ve halkı etkileyen başarılı bir konuşma yapması.

3- Üçüncü sahne: Mümin adamın dediklerini kabul etmemeleri için Firavun'ın halkı meşgul etmesi.

4- Dördüncü sahne: Mümin adamın halkı kendisine uymaya çağırması.

5- Sonuç: Mümin adam işlerini Allaha havale ederek halkını terkedîyor.

Öykünün birinci sahnesi 23-27', ikinci sahnesi 28-35, üçüncü sahnesi 36-37, sonuç da 44-46. âyetlerinde anlatılmaktadır.

Her sahne kişiler ve olaylar sergileyen, hareketler ve pozisyonlar ortaya koyan, kuvvet, canlılık, tasvir ve etkiyle bize gerçekler ve anlamlar sunan birtakım görüntüler içermektedir.

iman, davet ve hareketle ilgili anlamlarını yakalamak için bölümlere, görüntülere ve tesbitlere analitik ve bir objektif bakış yapacağız. Çok nadir olanlar dışında edebiyat ve sanat tesbitlerine değinmeyeceğiz. Çünkü bunlar bu kitapta konumuz değildir. Allahtan yardım dileriz.[127]

 Birinci Sahne: Musa Allanın Davetini Tebliğ Ediyor, Firavun İse, Komplo Kuruyor:
 
Yüce   Allah   buyuruyor:   "Andolsun   ki   Musa'yı, mucizelerimiz ve apaçık âyetlerle Firavun,  Hâmân  ve Karun'a gönderdik. Onlar "Bu, yalancı sihirbazın biridir" dediler. Musa katımızdan onlara gerçeği getirince,"Onunla beraber   iman   etmiş   kimselerin   oğullarını   öldürün, kadınlarını sağ bırakın" dediler. Ama inkarcıların hilesi elbette boşa gider.

Firavun:"Beni bırakın da Musayı öldüreyim. O, rabbini çağırsın. Onun, sizin dininizi değiştirmesinden veya yeryüzünde bozgun çıkarmasından korkuyorum" dedi.

Musa,    "Şüphesiz   ben,    hesap   görülecek   güne inanmayan böbürlenenlerin hepsinden, benim de rabbim, sizin de rabbiniz olan Allaha sığınırım" dedi."[128]

Şüphesiz, Firavun ailesinden olan mümin adamın öyküsü bağımsız değildir. Belki Kur'anın birkaç suresinde geçen Hz.Musa ve Firavun öyküsünün bir halkasıdır. Bu adamın öyküsü sadece bu surede geçmektedr. Hz.Peygamber tarafından verilmiş iki adı vardır. Birinci adı Gafir, ikinci adı da Mümin'dir

Müminden maksat, kahramanımız olan bu adamdır. Belki de ona ikram etmek, tavrını tebrik etmek ve çağrılarında müminleri ona uymaya ve örnek almaya çağırmak için onun adıyla anılmıştır.

Mümin suresinde, Hz.Musanın Medyen'den gelmesi, Tur daŞı yanında vüce Allanın onunla konuşması, el ve asa mucizeleri, kardeşi Harun'la beraber Firavun'a 2itr erinin va Allaha davel edip Israiîoğullcrım serbest Uırdkrr.asıns söylemelerinin Allah tarafından emredilmesi anlatılmamaktadır. Sure bu ayrıntıları vermediği gibi,

Hz.Musa'nın Firavun'a karşı koyması, meydan okuma ve düello sahnelerini, sihirbazların inanmaları ve imanlarında sebat etmeleri, Musanın fsrailoğullarıyla beraber Mısır'dan çıkması, Firavun'ın onlara yetişmesi, onların kurtulması ve Firavunın ordusu ile beraber denizde helak olması sahnelerini de vermemektedir.

Mümin  veya  Ğafir  suresi,   mümin  adamın  tavrını sergilemiştir. Çünkü surede amaçlanan budur.[129]

 Sahnenin Görüntülerine Sanat Açısından Bir Bakış:
 
Birinci sahnede şu görüntüler bulunmaktadır:

a- İktidarda bulunan üç tağut/azgm Firavun, Hâmân ve Kârûn halka baskı ve zulüm yapıyorlar.

b- Hz.Musa, üç tağuta geliyor, onları Allaha inanmaya, zulüm, baskı ve bozgunculuğu bırakmaya çağırıyor.

c- Üç tağut, Hz.Musa'nın çağrısını red ediyorlar ve onu yalancı sihirbazlıkla suçluyorlar.

d- Hz.Musa, peygamber olduğunu ve doğru söylediğini kanıtlamak için âyet ve mucizeleri gösteriyor.

e- Tağutlar, Musa'nın taraftarlarına savaş açarak erkek çocuklannı öldürüyor ve kadınlarını sağ bırakıyorlar.

f- Tağut Firavun, Hz.Musa için komplo kuruyor ve öldürmek istiyor. Halkından da bunun için izin istiyor ve isteğini haklı göstermek için kendince makul sebepler ileri sürüyor.

ğ- Hz.Musa, Firavunın kendisine hazırladığı komploya karşı   koymak  için  Allaha  dayanıyor,   Ona   sığınıyor, Firavunın    kendisini    öldürmek    istemesinin    gerçek sebeplerini ve kişiliğindeki sapmanın sırrını açıklıyor.

Bu görüntü ile birinci sahne tamamlanıyor. Bu da gayet mükemmel, etkileyici, sanatsal ve objektif bir sonuç perdesi oluyor.

Bu sahnede Hz.Musa görevini tamamlıyor, rabbine sığınarak ve ona güvenerek âyetlerin sanatsal anlatımından anlaşıldığı gibi, halkından ayrılıyor. İşte bu büyük iman azığıyla Firavun'ın hayatına kıymak için kurduğu komploya karşı koyuyor, yiğitlik, cesaret, sebat ve cihadla Firavunın kendisine de karşı çıkıyor.

âyetler, sanki okuyan müminlere Hz.Musa'nın bu tavrını örnek olarak sunuyor ve uymaları için onlarda bu davet ve iman gerçeğini yerleştirmek istiyor.

Bu sonuçtan daha edebi ve sanatsal bir sonuç bulamayacağımız gibi, iman ve davet alanında bu bitişten daha güzel bir bitiş de bulamayız.[130]

 
Tağutiann Hakka Karşı Koyma Yolları:

 
Hz.Musa, halkına ve Firavun'a Allahtan âyetler getirdi ve doğru söyleyen bir peygamber olduğunu gösteren mucizeler gösterdi. Ama onlar, getirdiği aydınlık ve açık hakka boyun eğecekleri, ona uyup dinine girecekleri yerde, yalanladılar, yalancılık ve sihirbazlıkla suçladılar. Kendisine yalancı ve sihirbaz, dediler.

Bu çirkin tavrı takınanlar ve aşağılık suçu işleyenler, keşke onu yalanlamak ve karşı çıkmakla kalsalardı. Ama ne gezer! Bundan daha kafir, daha azgın ve daha bozguncu bir aşamaya geçtiler.

Ona karşı amansızca savaştılar. Bunun için de hiçbir Örf, ahlak ve kanunla bağdaşmayan alçakça bir yol izlediler.Taraftarlarını vurarak onunla savaştılar. İman edenlerin erkek çocuklarını öldürün ve kadınlarını sağ bırakın, dediler.

Kalplerinde gizlenen kin, hile ve intikam duygularını gösteren bir yol! Bu kin ve intikam duygusu o katı kalpleri doldurmuş, onlan her türlü iyilik, acıma, insanlık ve rahmet duygularından soyutlamıştır.

Acaba neden erkek çocukları öldürüyor ve kadınları sağ bırakıyorlar? Davetin yolunda durmak ve başka ^kimseler arasında yayılmasını önlemek için yapıyorlar. Yani başkalarına gözdağı vermek için bu cinayetleri işliyorlar. Çünkü başkaları bu durumu görecek, çağrıyı kabul etmeden önce kendi çocukları ve kadınları için korkarak çok çok düşüneceklerdir. Müminler üzerinde ezici bir baskı meydana getirmek için böyle yapıyorlar. Başka yollardan daha çok üzecek ve insanlarda zayıflık noktası sandıkları bir noktadan vurmak için bunu yapıyorlar. Bu uygulama belki de insanları daveti ve davetçiyi terketmeye götürecektir.

Bu nokta, aile ve çoluk çocuk noktasıdır. Gerçekten de insanın zayıf olduğu bir noktadır. Bu noktaya baskı ve işkence gerçekten acıklı ve ızdırapfıdır. Birtakım kişileri gerçekten hakkı bırakmaya da götürebilir.

Ne varki suçsuz kadın ve çocuklarla savaşmak, tağutiann zulüm ve haksızlığını gösterir. Çünkü suçsuz insanları cezalandırıyorlar. Bu yol, aynı zamanda tağutiann kin, nefret ve barbarlıklarını da gösterir. Çünkü savaşmaya güçleri olmayan ve savaş için hiçbir hazırlığı bulunmayan suçsuz ve güçsüz zayıf çocuklarla savaşıyorlar.

Bunun her türlü acıma ve insanlıktan yoksun bir yol oluğunu söylemedik mi?! Bunun hiçbir hak, hukuk, örf ve ahlakla bağdaşmadığını söylemedik mi? Fakat hakka ve hakkın mensuplarına karşı savaşırken, batılın mensupları ne zaman kanun, örf, ahlak ve insanlık tanımışlardır ki?

Evet, "onunla beraber olanların erkek çocuklarını öldürün ve kadınlarını sağ bırakın" yolu, Firavun'a ve kavmine özgü bir yol değildir. Bu yol süregelen ve yaygın olan bir yoldur. Batılın mensupları onu hakkın sahiplerine karşı daima kullanıyorlar. Tarihin belleği, kin dolu bu şeytanca yolun nice acımasız, barbar ve acıklı örneklerine tanık olmuştur![131]

 Firavun, Musa'yı Öldürmek İçin Neden Halktan İzin İstiyor?
 
Firavun, bütün kin ve düşmanlığını Hz.Musa'ya yöneltti. Davetini baltalamak için kendisini öldürmek istedi.Bunun için   halkından   izin   istedi."Firavun,   bırakınız   Musa'yı öldüreyim, rabbini çağırsın, dedi".

Musa'yı Öldürmek için Firavun'in halkından izin istemesi çok ilginç! Halbuki dilediği gibi onlar hakkında hüküm veriyor, içlerinden kimse de ona muhalefet etmiyordu. Tanrı ve rab olduğunu iddia ettiği zaman bile, her türlü görüşlerinde kendisiyle beraber idiler. O halde, Musayı öldürmek için onlardan izin istemesinin anlamı nedir?

Herhalde bu izinle halkının kamuoyuna çok saygılı olduğunu,  onlara danışarak karar verdiğini göstermek

istiyordu.

Belki de bu önemli işe onları da kendine ortak etmek, Musa'nın kendi düşmanı olduğu kadar onların da düşmanı olduğunu sezdirmek ve davanın kendi davaları olduğunu söyleyerek hamiyet damarlarını kabartmak istiyordu.

Firavun'dan hesap sormayı ve niçin böyle yaptın? demeyi akıllarına  getirmemeleri  için  belki  de  Musa'yı öldürmenin   sorumluluğunu   onların   üzerine   yıkmak istiyordu.

Şüphe yokki tağutlar nerede olursa olsunlar, hakka karşı savaşırken, hak önderlerini ve adamlarını öldürürken Firavun'm izlediği yolu izlerler. İnsanların kanını, günahını, < öldürme suçunu yüklenmede halklarını da ortak ederler. Anketler ve istatistikler yaparlar, röportajlar ve görüşmeler düzenlerler, bunları kullanarak kamuoyu oluştururlar ve bütün bunlardan istedikleri kararları çıkarırlar. Ondan sonra da "Halk böyle istiyor, bu kararlar halk adına ve onun yararı için alınmıştır" propagandasını yaparlar.[132]

 "Musa, Rabbini Çağırsın" Diyen Firavun'ın Küstahlığı:
 
Firavun, Musayı öldürmek istiyor, ama rabbini hiç hesaba katmıyor, ondan korkmuyor, saygı göstermiyor. Bunu da "Rabbini çağırsın" sözüyle dile getiriyor.

Bu küstahça söz, Firavun'ın edepsizliğini, küstahlığını ve soytarılığını göstermektedir. Musa'nın rabbini inkar ediyor ve küçümsüyor. Musa, rabbini çağırsın, Firavun için bu vız gelir, bu onu hiç mi hiç korkutamaz ve öldürmekten kendisini alıkoyamaz, diye düşünüyor.

Allahtan korkmamak, bütün tabutların hakkın davetçilerine karşı savaşma ve onları işkencelerle öldürmeye kalkışmalarının sebebidir. Bu tağut Allaha inanmış olsaydı, ona saygı gösterip ondan korksaydı, Allahın dostlarına eziyet etmezdi.

Allahın erleriyle savaşan tağutlar, Firavunın bu barbarca sözünü tekrar ederler. Kimileri bunu dilleriyle söyler, kimileri de uygulama ve davranışlarıyla sergilerler.

Bir vakit, bazı tağutlar Allahın davetçilerini zindanlara doldurarak türlü işkenceler yaptılar. O arada davetçilerden biri Allaha yönelerek ondan yardım istemiş ve "Ey Allahım!" demişti. Ona işkence yapan azgın cellad ise, "Rabbin gelse, onu da seninle beraber zindana atarım" demişti. Şüphesiz bunu söylerken cellad, Firavundan daha facir, daha zalim, daha küstah ve daha alçaktı![133]

 Firavun, Bunları Dini ve Güvenliği Korumak İçin Yaptığını İddia Ediyor:
 
Firavunın halkına sunacağı ve Musayı öldürmeyi haklı göstereceği sebepler ne olabilir? Onları şöyle sıralıyor: "Dininizi değiştirmesinden veya yer yüzünde bozgunculuk yapmasından korkuyorum".

İki tane sebep; Biri dini korumak! Musa dinin düşmanı, ama Firavun, dinin koruyucusu!

Diğeri ise, güvenliği korumak! Musa güvenlik düşmanı, Firavun ise güvenliğin bekçisi![134]

Halkına " En yüce rabbiniz benim ve benden başka bir ilahınızın olduğunu bilmiyorum" diyen kafir Firavun, dinin bekçisi ve Musa tarafından gelecek her türlü tehdite karşı onun koruyucusu oluvermiş!

Küfrü ve azğınlığıyla bozguncu, zorbalık ve despotluğuyla yıkıcı olan Firavun din, ıslah, iyilik, hayır, refah ve güvenliğin bekçisi ve davetçisi oluvermiş!

Firavunın bu gerekçesini, hakka ve mensuplanna karşı savaşan bütün tağutlar kullanmaktadırlar. Tağut, kendini halka mümin ve mütedeyyin olarak sunuyor, iman ve erdemlerin bekçisi olarak gösteriyor, ahlak ve dürüstlük için titrediğini söylüyor. Kalkınma, ilerleme ve bolluk için gece gündüz çalıştığını halka propaganda ediyor.

Allaha çağıran hakkın davetçilerini ise, yıkıcı ve bozguncu, sapan ve saptıran, Allah, din, millet ve vatan düşmanı, şeytanın işbirlikçileri ve fitnenin başı olarak sunuyor. Bu sebepten şeytanca (î)hedeflerini gerçekleştirmeden önce yok edilmeleri gerekir, diye propaganda yapıyor.[135]

Seyyid   Kutup,   Firavun'ın,   Musayı   öldürmeyi   ve davetçilere  karşı tağutları  kullanmayı haklı göstermesi

konusunda şöyle demektedir:

"Putperest kafir Firavun'ın, Musa için "dininizi değiştirmesinden veya yer yüzünde bozgunculuk çıkarmasından korkuyorum" demesi kadar komik bir şey var mıdır? Bozguncu her tağutun ıslahatçı her davetçi için kullandığı söz aynı değil mi? Hakkın güzel yüzüne karşı küstah batılın söylediği söz! Huzurlu imana karşı şüpheler uyandırmak için alçak aldatmacılık aynı sözü kullanmıyor mu?

Mantık aynıdır. Hak ve batıl, iman ve küfür, ıslah ve bozgunculuk her zaman ve her yerde karşı karşıya geldikçe tekrar eden aynı mantık! Hikaye eski, ama tekerrür ediyor, zaman zaman yeniden sergileniyor"[136]


Musa, Rabbine Sığınıyor:

 
Musa, Firavun'ın komplo, tuzak, kin ve saldırılarına acaba nasıl karşı koyacak? Şöyle dedi: "Hesabın görüleceği güne inanmayan her kibirliden benim de, sizin de rabbinize sığındım"

Musa, Rabbine sığınmış, ona dayanmış, tevekkül ederek işlerini ona havale etmiştir. Çünkü Allanın kendisine yeteceğini, onun kefili olduğunu, kendisini koruyup kurtaracağını, Firavunın hile ve saldırısından koruyacağını biliyor.

Hz.Musa'nın bu büyük iman tavrı, tağutların kin ve düşmanlıklarıyla karşılaşan her davetçi tarafından izlenen ve örnek alınan bir tavır olmalıdır. Allahtan başka hiçbir kimsesi yoktur. Ancak ona sığınmak ve koruması altına girmek kendisini kurtarır. Bu da açıkça imanın şartı ve ifadesidir. Böyle yapmaz da zayıf ve zavallı insanlara sığınması ise, imanına gölge düşürür, inancını bozar. Zaten onların yanında ne bir çözüm, ne de kurtuluş bulur.

Her davetçi dili ile Hz.Musanın "Benim de, sizin de rabbinize sığındım" sözünü tekrar eder. Onu yaşanan hayatın gerçekleri olarak bizzat yaşar.[137]

 Hz. Musa, Tağutların Ruhsal Yapısını Ortaya Koyuyor:
 
Hz.Musanın "Hesabın görüleceği güne inanmayan her kibirliden benim de, sizin de rabbinize sığındım" sözü, tağutların tavır ve tutumlarını çok güzel açıklamakta, çok doğru   analiz   etmekte,   her   tağutun   psikolojisini   ve azgınlaşmasının sebebini çok net ortaya koymaktadır.

Tağutluğun   iki   sebebi   vardır;   Sahibini   tekebbüre barbarlığa ve saldırganlığa sürükler.

Biri,  tekebbür/ululuk taslamadır.  Tağutları  cinayet işlemeye  ve  hayatta  bozgun  yapmaya  sevkeden,   ele geçirdikleri haram kazançları ve kendilerini kuşattıkları boş gösterişleri   bırakmaktan   onları   alıkoyan   tekebbürün kendisidir. Onların hakkı dinlemesini, boyun eğerek hakka uymalarını  engelleyen  bu  ululuk taslama/tekebbürdür. Çünkü hakkı ancak mütekebbir olan kişi rededer ve hakkı taşıyanlara karşı ancak mütekebbir kişiler savaşır.

Diğeri, hesabın görüleceği ahiret gününe inanmamaktır. Tağut kişiler, her şeyin dünya hayatından ibaret olduğunu sanır, kuvvetinin kalıcı ve egemenliğinin sürekli olacağını düşünür. Tağut kişi hesap gününe inanmış ve o günde görülecek hesaptan korkmuş olsaydı, elbette azgınlığını ve tağutluğunu bırakırdı. Cinayetlerin ve sapıklıkların sebebi, hesap gününe inanmamaktır.

İnsan için emniyetin supabı ve hayatı güzelleştirmenin temeli,     ahiret    gününe    imandır.    Tağut    kişileri azgınlıklarından alıkoymaya, hakkı kabul edip ona teslim olmalarını sağlamaya hesap gününe inanmak yeterlidir.   

Yaptıklarının bir gün hesabını vereceğine ve cezasını çekeceğine inanmayan insanı kötülük işlemekten ve haksızlık yapmaktan alıkoyacak başarılı bir sistem yahut güç yoktur. Mikrop saçan ve her türlü hastalığa davetiye çıkaran bir toplumda cezaların ağırlaştırılması, sadece suç işleme yollarının ve şekillerinin değişmesine yol açar. Bir süre sonra da eski tas eski hamam olduğu anlaşılır. Bu kez yeni suçlara yeni ağır cezalar getirilir. Ama kötülük üremeye devam eder ve yeni suçlar, yeni suçlular ortaya çıkar. Bunlar için de yeni ağır cezalar getirilir. Cezalar önlemeye yetmediği için ceza ve tutukevleri suçluları almaz olur. Bunu çözmek için af yasaları çıkarılır ve suçlular tekrar topluma salınır. Anlayacağınız, ağa takılanların canı biraz yanar, ama okyanusta kaçanların yaptıkları yanma kâr kalır. Bu kısır döngü böyle devam eder. Çünkü insanlar yaptıklarının hesabını birgün AUaha vereceğine ve cezasını sonsuz cehennem ateşinde çekeceğine inanmamaktadır. [138]

 Mümin Adamın Uygun Zamanda Ortaya Çıkması:
 
Yüce Allah buyuruyor:" Firavun ailesinden imanını gizleyen mümin bir adam "Rabbim Allahtır" dediği için mi bir adamı öldüreceksiniz? dedi!"

Bu    adam    imanını    gizliyordu.Sonra    inandığını açıklamaya   mecbur   kaldı.inandığını   açıklamaya   onu mecbur eden şeyin, Firavun'ın "Bırakın Musayı öldüreyim, rabbini çağırsın" sözü olduğu anlaşılıyor. Çünkü bu sözü doğrudan doğruya Musa'nın hayatı için bir tehdit saymıştır. Musa,   onun   lideridir.   Davet  liderinin   hayatı  tehlike altındadır. Bu da davetin kendisini tehlekeye sokmaktadır. Bütün bunlara rağmen imanını gizlemeye devam edecek midir? Davet lideri öldürülürse ve davetin kendisi ortadan kaldırılırsa,    gizlediği    imanı    artık    ona    ne    yarar sağlayacaktır?

O güne kadar imanını gizlemesi caiz olmuşsa, şartlar ona elverişli olduğu içindir. Ama şimdi böyle birşey yapması caiz değildir.

Bu mümin adam,  en tatlısı en acı olan iki tercih arasında kalmıştır; Ya davetçi ve davet ortadan kaldırılsa

da selamet ve afiyetini tercih ederek imanını gizlemeye devam edecekti.

Ya da, kendisini deşifre ederek eziyete ve tehlikeye atmış olsa da imanını açıklayacak, liderini ve davetini savunmak için ileri atılacaktır.

Adam, ikinci seçeneği tercih etmiştir. İmanını daha önce gizlemede büyük adam olduğu gibi, açıklamada da büyük adam olduğunu göstermiştir.

Herhalde bu mümin adamın davetle ilgili bu imani tavrı, bize Allaha davet etmenin ölçülerinden bir ölçü, cfavetçüer için zorunlu olan bir ders ve her davetçi için "Davetini ne zaman gizleyeceği, ne zaman açıklayacağı" konusunda bir bilgi vermektedir.

Bazı   davetçilerin   davetlerini   zaman   zaman gizlemeleri   hem   hoş,   hem   güzeldir.   Ama   bu insanların    tavırlarını    belirtmelerini,iman    ve davetlerini açıklamalarını gerektiren yeni şartlar ortaya çıkabalilir. Bu şartlarda kişinin imanını ve davetini   gizlemekte   ısrar   etmeyi   tercih   etmesi, gerçeği     gizlemek,     bir     nevi     korkaklık     ve cesaretsizlik olabilir, yahut selamet ve afiyeti tercih etmesi veya dünyayı seçmesi yahut kişisel çıkarını davetin çıkarından Önde tutması olabilir.

Şüphe yok ki davetin yararı, davetçilerin kişisel çıkarlarından önce gelir. Bazı şartlarda davetin gizlenmesi ve açığa vurulmaması tedbir, hüner ve uzak görüşlülük ise, başka şartlarda da İmanı ve daveti açığa vurmak ve savunmak daha çok zekilik, hüner, uzak görüşülük,hatta yiğitlik, cesaret ve sebat olmaktadır.

Her davetçi davetini ne zaman gizleyeceğini, ne zaman açığa vuracağını bilmeli, her ikisi arasında dengeli, objektif ve yiğit bir şekilde uyum ve ahenk sağlamalıdır. Davetini gizlerken veya açıklarken Ölçüsü, daima davetin Varan, güçlenmesi, ilerlemesi ve galip gelmesi olmalıdır.[139]

 
İkinci Sahne: Mümin Adamın Musa'yı Savunması Ve Halka Başarıyla Seslenmesi:

 
Yüce Allah buyuruyor:" Firavun ailesinden inancını gizleyen bir adam dedi k: Rabbim Allahtır, diyen bir adamı mı öldüreceksiniz? Oysa, size rabbinizden belgelerle gelmişti. Eğer yalancı ise, yalanı kendinedir. Eğer doğru söylüyorsa, sizi tehdit ettiklerinin bir kısmı başınıza gelebilir. Şüphesiz Allah, aşırı yalancıyı doğru yola eriştirmez.

Ey milletim! Bugün memlekette hükümdarlık sizindir, galip olanlar sizsiniz. Ama Allanın baskını bize çatınca, ona karşı bize kim yardım eder?

Firavun: "Ben size kendi görüşümden başkasını söylemiyorum, ben size ancak doğru yolu gösteriyorum" dedi.

İnanmış adam dedi ki:"Ey milletim! Şüphesiz ben sizin için   Nuh  milletinin,   Ad,   Semud  ve   onlardan   sonra gelenlerin   durumu   gibi,    peygamberleri   yalanlayan toplulukların    uğradıkları    bir    günün    benzerinden korkuyorum. Allah, kullara zulüm dilemez". Ey Milletim! Ahu   figan   gününden   sizin   hesabınıza   korkuyorum". Arkanıza dönüp kaçacağınız gün Allaha karşı sizi koruyan bulunmaz. Allanın saptırdığını doğru yola getirecek yoktur. And olsun ki Yusuf da, daha önce size belgelerle gelmişti. Size getirdiği şeylerden şüphelenip durmuştunuz. Sonunda Yusuf ölünce,  Allah onun ardından hiçbir peygamber göndermeyecek,  demiştiniz.  Allah,  aşırı şüpheciyi işte böylece   saptırır.   Bunlar,   Allanın   âyetleri   üzerinde kendilerine gelmiş bir delil bulunmadan tartışırlar. Bu, Allah katında da, inananların yanında da öfkeyi artırır. Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini bundan dolayı mühürler"[140]

Mümin adam tam zamanında ortaya çıktı ve imanını açıkladı. Firavunın azgınlığına karşı koydu ve Musa'yı başarılı bir şekilde savundu. Çağrısını halka başarılı bir şekilde sundu, onlara başarılı bir konuşma yaptı ve bunun için gayet güzel yollar izledi.

Üslubunu ve kelimelerini isabetli bir şekilde seçerek dinleyicilere davetini aşama aşama ve perde perde anlattı. Ne söylediklerini biliyor ve bir program içinde düşüncelerini sunuyordu.

Davet yapmanın ve halkı etkilemenin yolu ve şekli konusunda   davetçilere   çok   mükemmel   bir   örnek sunmaktadır.  Davet eden ve  davetinde başarılı  olmak isteyen her davetçinin onu örnek alması ve yolunu izlemesi gerekir.

Mümin adam, çağrısı yumuşaklık ve nezaketle yaptı, sözlerini belirledi, adım adım ilerledi ve aşama aşama yol aldı.   Adımları,   aşamaları   ve   pozisyonları   sıra   ile gerçekleştirdi ve başarılı bir çağrı yaptı.

Kur'anın sunuşundan anlaşıldığına göre Firavun'ın emrettiği, yasakladığı ve Musa'ya tuzak hazırladığı bir anda, Mümin adam sahneye çıkıyor. Firavun, konuşan tek kişiydi. Herkes onu dinliyordu. O da şişiyor, kabarıyor, köpürüyor, tehdit ediyor, ürkütüyor ve küstahlaşıyordu.

Mümin adam Firavun'a meydan okuyarak karşısına çıktı. Halka etkileyici bir konuşma yaptı. Onları kendi tarafına çekmeye başladı. Attığı her adım ve geçtiği her aşamada Firavunı zor duruma düşürüyor, sıkıştırıyor ve susturuyordu. Halka hiçbir delile dayanmayan, mantıklı ve ikna edici olmayan mütekebbir, despot, azgın ve zorba bir kişi olduğunu gösteriyordu.

Kendisi   yavaş   yavaş   sahneye   hakim   olurken, Firavun'nın sesi gittikçe kısılıyor ve sahneden çekiliyordu. Konuşmasını, açıklama ve çağrısını bitirdiğinde Firavun sahneden kayboldu. Sahnede yalnız mümin adam kaldı ve davet ederek, öğüt vererek ve yönlendirerek konuşmasını sürdürdü.   Herkes   onun   söylediklerini   dinliyor   ve açıklamalarından etkileniyordu.

Görevini tamamladıktan, kendini ve davetini halka tanıttıktan sonra sahneden ayrıldı. Rabbine tevekkül ederek ve işlerini ona havale ederek sahneyi terketti ve perde kapandı.

Mümin adam imanını gizlerken ne kadar başarılı olmuşsa, ondan sonra imanını açıklarken başarısı daha büyük olmuştur. İmanını ne kadar büyük zeka ve hünerle gizlemişse, onu daha büyük bir zeka ve hünerle açıklamıştır. İmanını ne kadar yiğitçe gizlemişse, onu açıklaması daha çok yiğitiçe olmuştur.[141]

 İkinci Sahneden Görüntüler:
 
Birinci sahne çok mükemmel bir iman perdesiyle bitmiştir.Bu perdede Musa rabbine sığınmış, işlerini ona havale etmiş, Firavun'ın her türlü hile ve zararına karşı ona güvenmiştir.

ikinci sahne de Firavun'ın ailesinden mümin adam için çok mükemmel bir iman perdesi ile bitmektedir.Bu perdede mümin adam Musa'yı savunuyor, Firavunın ve halkının Musayı Öldürme isteklerini protesto ediyor.

Yüce Allah, sahneye çıkacak ve kendini seyircilere tanıtacak olan mümin adamı, "Firavun ailesinden imanını gizleyen bir adam dedi ki..."diye takdim ediyor.

ikinci sahnede şu perdeleri tesbit edebiliriz:

a- Mümin adamın ortaya çıkması, halkının Musayı öjdürme isteklerini eleştirmesi ve böyle bir cinayeti işlemeye kalkışmaktan sakındırması.

b- Firavun'ın   sahneye   çıkması   ve   halkına   kendi görüşünden  başka  görüş,   gittiği  yoldan  başka  yolun 'olamıyacagını, kendilerinin onunla beraber yürümekten başka seçeneklerinin bulunmadığını söylemesi.

c- Firavundan sonra mümin adamın sahneye çıkması, halka uzun bir konuşma yapması, onlara geçmişi hatırlatması, kiyamet gününün olacağını söylemesi ve konuşmasında etkili olmak için bütün etkileme faktörlerini kullanması.

Bu üç perdede mümin adamın halkın karşısında uzun süre kaldığını, konuşmasının kapsamlı olduğunu görürken, Firavunın sahnede kısa bir süre kaldığını, az söz söylediğini,tekebbür, azgınlık ve uranlık sergilediğini, başkalarına hor ye hakir olarak baktığını görüyoruz.[142]

 Mümin Adamın Davet Konuşmasına Bir Bakış:
 
Mümin  adam,  davet konuşmasında türlü  faktörler kullanmış, değişik konular işlemiş, konuşmasında prensipler ve   gerçekler  sunmuştur.Mümin   adamın  tarih,   kültür, psikoloji,    anianm,   çağı   ve   sosyal   yasaları   bildiği anlaşılmaktadır. Açıklamalarına kısaca bir göz atalım;

l- "Bir adamı mı öldürüyorsunuz?" sözüne bakalım.

Mümin adam, sahnede kükreyip gürleyen ve "Bırakınız Musayı Öldüreyim,  rabbini çağırsın"sözleriyle Musanın Öldürülmesini istiyen Firavun'i görmezlikten gelmiş ve Firavunın  kendisinden  İzin  istediği  halka  yönelmiştir. Firavunı görmezlikten geldi, dedik. Çünkü konuşmasından hedefi   o   değildir.   Zira   Firavun'ın   kendisine   icabet etmeyeceğini   ve   söylediklerini   kabul   etmeyeceğini bilmektedir. Vaktini onunla niçin öldürsün? Konuşmasını dinlemesi   umulan   ve   kabul   etmesi   beklenen   halka yönelmelidir!

"Bir adamı mı öldürüyorsunuz?"sözleriyltr, öldürecek olan Firavun olduğu halde, niçin halka "Öldürüyorsunuz" diyor? Çünkü Firavun, öldürmek için onlardan izin istiyor.Bu isteğini kabul ederlerse,suça kendileri de ortak olacaklar. Onlar da onun gibi katil olacaklardır.[143] Mümin adam, kalkışmakta oldukları böyle bir şeyden onları sakındırmak istiyor ve Firavunın isteğini kabul edecek olurlarsa Musa'nın Öldürülmesinden kendilerinin sorumlu olacağını belirtiyor. Çünkü öldürmeyi onaylayan ve göz yuman kişi de, bizzat öldürme işine katılmasa da, katildir. Haksız yere öldürülen kişiye yardım etmeyen ve öldürülmesine ses çıkarmayan kişi de katildir. Çünkü susarak katilin cinayeti işlemesine yardımcı olmuştur.

2- "Bir adamı mı öldürüyorsunuz?!". Evet, bu yadırgama ve kınama üslubuyla! Bu üslupla önce tarafsızlığını göstermek istiyor. Onları ikna edebilemk için bir defada imanın bütün kartlarını önlerine açmak istemiyor. "Allahın Rasulu Musa'yı mı öldürüyorsunuz? Ben onun dinindeyim" demiyor. Bunun yerine, onu hiç tanımıyormuş gibi "Bir adamı mı öldürüyorsunuz?" diyerek atarafsızlığını göstermeye çalışıyor.

3- "Rabbim Allahtır, dediği için"! Öldürülmeyi hak ettiği suçu nedir acaba? "Rabbim Allahtır" demesi suç mudur?[144] Ardından kendisi onu ve çağrısını tanımaları için veciz bir şekilde, "Rabbim Allahtır, diyor" sözleriyle halka takdim ediyor.

Sonra gizli bir yolla, içinde bulundukları durumdan yavaşça uzaklaştırmak için onlara yadırgayın bir işaret veriyor. Bu adam "Rabbim Allahtır" diyor.Siz ise "Rabbimiz firavun'dır" diyorsunuz. İki söz arasında dağlar kadar fark var!

4- "Rabbinizden size açık delillerle geldi". Çağrısının hak olduğunu kanıtlayacak delilleri vardır. Delilleri size rabbinizden getirmiştir.Rabbiniz Allahtır, yoksa iddia ettiğiniz gibi Firavun değildir. "Rabbinizden" diyerek rablerinin Firavun değil, Allah olduğunu da onlara hatırlatmış oluyor.

5- "Yalan söylüyorsa, yalanı kendisinedir. Ama doğru söylüyorsa, olacağını söylediği şeylerden bazıları başınıza gelir".

Bilgeli davet üslubu budur.Davet edilenlerin davete ve sahibine ilgi göstermelerini ve önemsemelerini istiyor. Onları tarafsızlık ve objektiflikle buna çağırıyor, düşünüp akıllarını çalıştırmalarını söylüyor.

Musa, ya yalan söylüyor veya doğru söylüyor. Üçüncü bir ihtimal var mıdır? Objektif ve tarafsız görünmek için yalan söyleme ihtimalini de gündeme getiriyor. Yalan söylüyorsa, yalancılığının cezasını kendisi çeker. Onun yüzünden Allah onları sorguya çekmeyecektir. bir şey doğru çıkarsa, o zaman ne yapacaklardır? "Doğru söylüyorsa, olacağını söylediği şeylerden bazıları başınıza gelir".

"'Şüphesiz Allah, aşın giden ve yalan söyleyen kimseyi doğru yola iletmez" derken, doğru söylemiş olma ihtimalini tercih etmiş olmaktadır. Allah, Musayı doğru yola ilettiği ve mucizelerle desteklediğine göre, o doğru söylüyor, yalan söylemiyor.

6- "Ey milletim! Bugün memlekette hükümranlık sizindir, galip olanlar da sizsiniz. Allanın cezası başımıza gelirse, bize kim yardım eder?"

Bilge davetçi, dünyevi uyggarhk ve ekonomi faktörünü kullanıyor. Bu da hepsini ilgilendiriyor. Çünkü mülk ve egemenliklerini  yitirmek  istemiyorlar.   Musa'ya   eziyet ederlerse, Allah onlardan intikam alacak, onlara azap ve ceza   indirecektir.   O   zaman   kendilerine   kim  yardım edecek? Firavun mı?!

Milletine şirin görünme ve onlara kendini yakın gösterme çabasına dikkat edelim. Kendini onlardan biri saymak, durumlarının kendisini ilgilendirdiği ve çıkarlarını korumaya özen gösterdiği imajını vermek için sergilediği sempatik tavırlarına bakalım."Ey milletim" sözlerinden, "Allahm cezası başımıza gelirse" diyerek kendini onlarla beraber saymasından anlaşılmaktadır.

7- "Ey milletim! Sizin için, Ahzabın başına gelen gün gibi bir günden korkarım".

Allahm vadettiğini gerçekleştiren ve uyaran tarih faktörünü kuiîanmaktadır.Onlara sanki şöyle diyor: Geçmiş tarihe dönün ve araştırın. Nuh, Âd, Semud ve onlardan sonra gelen kafir kavimleri Allahm nasıl yokettiğine bakın. Bunlar Allaha küfretmiş, peygamberlere ve müminlere işkence yapmışlar. Allah onlara cezasını vermiş,helak edip yok etmiştir. Onlara hiçbir kimse de yardım etmemiştir.Ey milletim! Söylediklerimin doğru olduğunu anlamanız için tarihe bakınız.

8- "Ey milletim!  sizin için ahu figanların yükseldiği,

arkanızı dönüp kaçacağınız  günden  korkarım.  Allahm azabından sizi hiçbir kimse kurtaramaz".

Kiyamet gününde insanların birbirlerine seslendiği, ama kimsenin kimseye cevap veremediği ve herkesin arkasını dönüp kaçtığı günde onları bekleyen azaba uğramalarından endişe etmektedir.Dünyada onları Allanın cezasından hiçbir kimse korumadığı gibi, kiyamet günü de onları hiçbir kimse korumayacaktır .Allahm peygamberi Musa'ya nasıl eziyet ederler?!

9- "Yusuf, önceden açık belgelerle size gelmişti. Ama size gtirdikleri hakkında hala şüphe içinde bulunuyorsunuz. Ölünce    de,    Allah    ondan    sonra    air    peygamber göndermeyecektir, dediniz."

İman ve tarihle ilgili bir tesbit! Onlara Hz.Yusuf'u hatırlatıyor, ona karşı nail olumsuz bir tavır takındıklarını, peygamberliğinden nasıl şüphelendiklerini ve ölümünden dolayı sevindiklerini, ondan sonra nasıl peygamberliğin kesildiğini söylediklerini hatırlatıyor. Atalarının bu tutumlarını onlar biliyorlar. Mümin adam onlara sadece hatırlatıyor. Bütün bunlar tarih faktörünün kullanımıdır.

İnanç faktörü olarak da Hz.Musa'nın peygamberliğini ispatlamak     için      Hz. Yusuf'un      peygamberliğini kullanmaktadır.

Hz.Musa, soy ve peygamberlik yönünden Hz .Yusuf la bağlantılıdır. Nesep yönünden onunla bağlantılı olduğunu kesin biliyorlar. Çünkü biri Hz.Yakub'un oğlu, diğeri de çok sonra gelen torunlanndandır.

Peygamberlik yönünden de, Hz.Yusuf'un Allanın rasulü olduğu sabit olursa, Musa'nın peygamberliği de sabit olacaktır. Önceden Yusuf'u açık belgelerle gönderen Yüce Allah, şimdi açık belgelerle Musa'yı göndermektedir.

Sonra, " Size getirdiklerinden hala şüphe içindesiniz" diyerek başka bir şeyi de hedeflemektedir. Hz.Yusuf'a karşı şüphe ve inkara dayanan tavırlarını hatırlatmakta ve aynı tavrı Hz.Musa'ya karşı tekrarlamamalarını istemektedir. Niçin aynı tavır içinde olsunlar? Hiç öğüt almazlar mı?

Davetçi mümin bu perdede birtakım faktörleri, anlamlan ve tespitleri kullanmaktadır. Bunlar psikolojik, tarihsel, ekonomik, sosyal, uygarlık ve inançla ilgili faktörlerdir.

Teşvik etme, korkutma ve hatırlatma üslubunu birlikte kullanmakta, geniş bilgisini, etkili hitabetini, objektifliğini ve dinleyicilerin kalplerine ulaşmak için parlak zeka ve aklını kullanmaktadır.   Gerçekten  de  dinleyicilerin  kalplerine ulaşmıştır![145]

 Üçüncü Sahne: Firavun, Halkı Mahsus Oyalıyor:
 
Yüce Allah buyuruyor:" Firavun dedi ki; Ey Hâmân, bana bir kule yap. Belki yollara, göklerin yollarına erişirim de Musanın ilahını görürüm. Doğrusu, ben onun yalan söylediğini sanıyorum. Bu şekilde Firavun'a kötü işi süslü gösterildi ve doğru yoldan alıkondu. Firavun'nın hilesi elbette boşa çıkar"[146]

İkinci sahnede, gördüğümüz gibi Firavun ailesinden olan mümin adam halkın kalbine ulaşmayı ve etkilemeyi başarmıştır. Kaplerine etkileyici yumuşak dokundurmalarda bulunmuştur. Firavun'ın sahnede etkili olmasının ve başarılı konuşma yapmasının önüne geçmiştir. Çünkü Firavun, 'halkın karşısına daima tekebbür, ululuk taslama ve kabadayılıkla çıkmıştır.

Firavun, mümin adamın halka ulaştığını ve onları etkilediğini farketmiş, ipin ucunun elinden kaçmasından, halkın kendisi yerine mümin adama ve çağrısına yönelmesinden korkmuş gibidir.

Bu sebepten Musayı öldürmek için halktan izin istemekten geri adım atmak zorunda kalmış ve sinsice çirkin bir harekete yönelmiştir. Halkı meşgul etmek ve mümin adamdan uzaklaştırmak için dinleyicilere saçma bir senaryo sunmuştur.

Veziri Hâmân'm kendisine göğün eşiğine kadar yükselen yüksek bir kule yapmasını, orada Musa'nın ilahını aramak istediğini söylemiştir. Musa'nın ilahını görmeyeceği kesindir. Fakat Musa'nın "Rabbim Allahtır" derken güya yalan söylediğini halka göstermek ve onu savunan mümin adama da Musanın gerçek yüzünü göstermek istemektedir![147]

 Hâmân ve Kulesi:
 
Hâmân adı Kur'anda altı kez geçmektedir. Hepsinde de Firavunla beraber anılmaktadır. Bu da Firavun'in yanında çalıştığını, yakın adamlarından olduğunu, emir ve talimatlarını yerine getiren danışmanı olarak iş yaptığını göstermektedir.

Hâmân hakkında bütün bildiklerimiz bunlardır. Kur'an ve sahih hadisin verdiği bilgiler dışında başka yerlerden de bilgi aramayacağız.

Firavun ailesinden mümin adamın öyküsünde Fir'anın Hânıân'dan kendisine bir kule yapmasını istediğini görüyoruz. Kasas suresi bu kuleye işaret etmekedir:

"Firavun dedi ki; Ey ileri gelenler! Sizin benden başka bir tanrınızın olduğunu bilmiyorum. Ey Hâmân! Benim için toprak üzerine bir ateş yak, tuğla hazırlayıp bana bir kule yap, çıkar belki Musanın tanrısını görürüm. Doğrusu, onu yalancılardan sanıyorum"[148]

Bu âyetten anladığımıza göre kule tuğladan yapılmış ve Firavun, orada Musanın tanrısını aramak için göklerin yollarına ulaşmak istiyormuş gibi göstermeye çalışmıştır.[149]

 Firavun, Kuleyi Niçin Yaptırmıştır?
 
Firavunın bu aktörlüğüyie halkın dikkatlerini başka tarafa çekmek ve mümin adamı dinlemekten uzaklaştırmak istediğini söylemiştik. Ama bunu nasıl yapacak ve hangi hedefler güdecektir?

1- Bu senaryosuyla halka temel meseleyi unutturmak istemektedir. O da mümin adamın ortaya koyduğu başarılı çağrıdır. Firavun, bu senaryosuyla onları başka bir şeyle meşgul etmek ve kendisinin peşinden gitmelerini sağlamak istiyor.

2- Aradan geçecek uzun zaman içinde halka çağrıyı ve mümin adamın söylediklerini unutturmak istemektedir. Kulenin yapımı uzun zaman alacak ve halkı uzun süre meşgul   edecektir.   Firavun,   "Cambaza   bak"   oyunu

oynamaktadır. Kule yapımından maksat, olayı geciktirmek ve çok sonraya atmaktır. Bu olayı anlatırken kullanılan kelimeler bile sahnenin uzamasına sanki katkıda bulunmaktadır."Ey Hâmân! benim için çamurun üzerine ateş yak, bana bir kule yap".

Senaryonun uzunluğuna bakalım; Tuğla ocağının yapılması, sonra toprağın çamur yapılması, sonra çamurun altına ve üstüne ateşin yakılması, sonra tuğla olması için çamurun yakılması, sonra pişen tuğlaların kule yapımında kullanılması.

Uzun sürecek bina işlemlerinden sonra Firavun kuleden yavaş yavaş çıkacak, oradan göklerin sebeplerine ve yollarına varacak ve Musanın tanrısını düşüne düşüne arayacak, sonra orada bulduğunu anlatmak için uzun süren yolculuğundan halka dönecek! Nasıl? Kısa bir yolculuk değil mi? (Hele Rus astronotu Yuri Gagarin'in uzaya gittiği zaman gökte Allahı aradığı gibi yahut türkü söyleyerek eşeğini arayan Nasreddin Hoca'nın aradığı gibi ararsa, o zaman sonucu bekleyen halk da herhalde onu oramaya çıkarlar.IS)

Bütün bu uzatma ve geciktirmeler olurken, halk Firavunın uzun yolculuğunun sonucunu bekleyecek! Böylece mümin adamın sergilediği delilleri de unutacaklar.

3- Firavun'ın kule yaptırmaktan amacı.mümin adamın açıkladığı delillerin halk üzerindeki etkisini, geçerliliğini ve tazeliğini yitirmesini sağlamaktır. Halk, henüz taze ve sıcak olduğu için o delilleri düşünmektedir. Ama üzerinde düşünmek yerine, kulenin yapımıyla meşgul olurlarsa, çağrı bir numaralı gündem olmaktan çıkıp halk için ikinci derecede önemli başka bir gündem haline gelecektir.

O zaman zihinlerinde soğuyacak ve sönecektir, donuk ve soğuk teorik bir meseleye dönüşecektir.Kısaca, bu senaryo ile Firavun, gündemi değiştirmeğe çalışmaktadır.

4- Firavun, halkın karşısında ciddi araştıran, programlı ve objektif görünmek istiyor, Musa'yı, aradığı tanrısını bulamadığı için yalanladığını söylemek istiyor. Kulenin yapılmasında ve Musa'nın tanrısını aramasında ciddi olduğunu göstermek istiyor.[150] Halbuki bütün bunlarda saçmalamakta, göz boyamakta ve halkla dalga geçmektedir.

Kulenin yapımında harcanacak malları,  tüketilecek enerji    ve    emekleri    ve    kaybedilecek    zamanları düşündüğümüz  zaman-kule  yapmaktan  hedeflediği  de bunlardır- tağutların halkın aklını nasıl horladığını, gözlerini saçma şeylerle nasıl boyadığını, gerçekleri unutturmak için onları   çok  basit   şeylerle   nasıl   oyaladığını   ve   yarar sağlamayacak   işlerde   zaman   ve   enerjilerini   nasıl tükettiklerini çok iyi anlarız.  Saçma ve gülünç bu tür senaryolarla halkın genç kuşaklarını, zamanını, enerjisini, servetlerini,  gibi  nelerini  harcamıyorlar  ki!  Tağutların şehvetlerini  tatmin   etmek  için  bu  değerlerden  neler kaybedilmiyor ki![151]

 Mümin Adamın Mantığı Karşısında Firavun'ın Geri Adını Atması:
 
Mümin   adamın   mantığı,   güzel   açıklamaları   ve muhataplarını etkilemesi karşısında Firavun'ın geri adım attığını âyetlerden anlıyoruz. Geri adım atmasının sebebi, adamın   ortaya   koyduğu  delillerle  ikna  olduğu  yahut çağrısını kabul etttiği için değildir. Bunun sebebi, mümin adamın kitleleri yanına çekmemesi ve onların huzurunda kendisine yenilmiş görünmek istememesidir. Geri adım attığını şundan anlayırouz;

a- Daha önce, "Bırakınız,  Musayı öldüreyim,  rabbini çağırsın" diyordu. Şimdi ise, bu istekten geri adım atıyor ve Musa'nın tanrısını arama bahanesiyle kulenin yapılmasını «istiyor.

b- Daha  önce,   Musa'yı  öldürmek için  halktan  izin istiyordu.   Şimdi   ise,   göklerde   yapacağı   yolculuğun sonucunu kendilerine bildirmek için halkından bekleme ve tarafsızlık istemektedir.

c- Daha önce, Musa'nın sihirbsaz ve yalancı olduğunu kesin olarak söylüyordu. Şimdi ise,"Onu yalancı sanıyorum" diyerek zan ve tahminle konuşmaktadır.

Zalim ve tağut Firavun aslında ancak rabbine sonsuz güven ve iman besleyen mümin adamın gücü karşısında geri adım atmaktadır. Egemenlik ve iktidar sahibi olduğu halde, maddi gücü olmayan mümin adam karşısında geri adım atması aynı zamanda fikri yenilgisini de göstermektedir.

Barbar ve mağrur batılın karakteri budur. Açık, sağlam ve güçlü hakla yüzleştiği zaman, hak ile batıl arasında fikri bir mücadele veya düello sözkonusu olduğu zaman, mutlaka hak sabit ve muzaffer, batıl ise zayıflamış ve yenilmiş olarak çıkar[152] . Düşünce olarak yenik düşen batıl, hapis, dayak, işkence, terör ve öldürme gibi barbarlık yollarına başvurur.

Eski, orta ve yeni, tarihin bütün devirlerine sorur% si2e bu söylenenlerin gerçek oluduğunun delillerini gösterir.[153]

 Dördüncü Sahne: Mümin Adanı, Halkı Kendisine Uymaya Çağırıyor:
 
Yüce Allah buyuruyor : "Mümin adam dedi ki; Ey milletim! Bana uyun, sizi doğru yola eriştireyim. Ey milletim! Şüphesiz bu dünya hayatı geçicidir, ama ahiret, doğrusu işte o, kalınacak yurttur.Kim bir kötülük işlerse, ancak onun kadar ceza görür. Kadın veya erkek, kim inanarak yararlı iş işlerse, işte onlar cennete girerler. Orada hesapsız şekilde rızıklanırlar.

Ey milletim! Nedir başıma gelen? Bön sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz beni ateşe çağırıyorsunuz. Siz beni Allahı inkar etmeye, bilmediğim bir şeyi ona ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise, sizi güçlü olan, çok bağışlayan Allaha çağırıyorum. Beni kendisine çağırdığınızın, bu dünyada da, aherette de çağrısının olamayacağında, hepimizin Allaha döneceğinde, aşırı gidenlerin ateşlikler olduklarında şüphe yoktur"[154]

Mümin adam akıllı ve zekidir. Firavun'ın kule yapmaktan amacının ne olduğunu kavramıştır. Firavunın bu kurnaz ve çirkin hamlesine, hazırlanmış bir davet hareketiyle karşılık vermiştir. Kendisini ve Firavun'ı dinleyen insanlardan kendisine inanmalarını, kısaca kendisine uymalarını istemektedir.

Teorik olarak onlarla yeterince konuşmuş, ikna etmek ve etkilemek için elinden geldiği kadar çaba göstermiştir. Şimdi bu açıklama, tartışma ve konuşmalardan amaç olanı gerçekleştirmek istiyor. O da kendisine uymaları ve davetini tercih etmeleridir.

Onlara karşı delillerini ortaya koymak ve "bilmiyorduk" diyecekleri bir şey bırakmamak için çağrısını onlara öz ve özet olarak açıklamakta, önemli gerçeklerini ve temellerini anlatmaktadır. "İnanmış adam: Ey milletim! Bana uyunuz, sizi doğru yola ileteyim, dedi".

Ama ne zaman onlardan kendisine uymalarını istemiştir? Bunu onlardan ilk görüşmesinde istememiştir. Böyle bir şey yapsaydı, sözlerinden halk şaşkına döner, çağrısından hayret eder ve o anda kendisini terkederlerdi.

Onlardan ancak düşünülmüş, hesaplanmış ve özenle hazırlanmış bir dizi görüşmeden sonra, onları etkilemek için etkili bir dizi faktörü kullanarak akıl ve kalplerine ulaştıktan sonra kendisine uymalarını istemektedir.

insanları kendisine uymaya çağırması, bir açıdan Firavun'a meydan okumak ve Firavun'ın halkına yaptığı çağrıyı red etmek sayılır. Firavun daha önce onlara "Size sadece görüşümü söylüyorum ve sizi ancak doğru yola iletiyorum" demişti.

Ama şimdi, mümin adam onlara " Ey milletim! Bana uyun, ben sizi doğru yola ileteyim" demektedir.

Konuşması ve çağrısı, cesaretni ve atılganlığını gösterir. Değilse, Firavunın çağırışını nasıl red eder veya ondan farklı nasıl bir tercih yapabilir? Bulunduğu yerde ona nasıl meydan  okuyabilir  ve  nasıl  yolundan  başka  bir  yola gidebilir?

İki adamın, yani Firavun'ın ve mümin adamın söylediklerini karşılaştıracak olursak, aralarında şu farkları görürüz; Firavun mütekebbir, adam mütevazi. Finavn halka seçim ve tercih hakkı tanımazken, adam, halka tercih ve seçim hakkını tanımaktadır. Firavun, "Size görüşümden başkasını söylemiyorum" diyerek onlara yukarıdan bakar, onları horlar, küçümser ve akıllarını yok sayarken, adam "Ey   milletim!"   diyerek   halka   yakınlık   ve   sempati göstermektedir.

Firavun, halkın düşünme,araştırma ve yolu bulma hürriyetlerini yok ediyor, onların yerine kendisinin düşündüğünü söylüyor. Onlan ise, sözlerini tekrar eden ve görüşüne uymaktan başka düşünemeyen birer köle sayıyor.

Mümin adam, onlara araştırma, düşünme ve seçme hürriyetini veriyor, bilerek doğru yola eriştirecek bağımsız bir kişiliğe sahip olmalarını istiyor. "Ey milletim! Bana uyarsanız, sizi doğru yola eriştireyim" diyerek seçim hakkını tanıyor.

Mümin adamın onlarla konuşması biraz uzamış, işin gerçeğini ve kimin doğru, kimin yalan söylediğini anlamaları için kendisi ve dini hakkında onlara bilgiler vermiştir.

Bu tanıtmada önce iman üzerinde, dünya ve ahiret üzerinde ve ahiretin yanında dünyanın yeri üzerinde yoğunlaştığını, böylece kalplerini ahirete bağladığını ve gözlerinin ona yönelmesini sağladığını görüyoruz.[155]

 Davetçi, İki Çağrıyı Karşılaştırıyor:
 
Dinleyicilere   iki   çağrı   yapılmaktadır;   Biri,"Size düşündüğümden başkasını söylemiyorum ve sizi ancak doğru yola iletiyorum" diyen Firavunın çağrısı. Diğeri de, "Ey milletim! Sizi doğru yola eriştireyim" diyen mümin adamın çağrısı.

iki çağrı birbirine zıt. Biri cennete, diğeri cehenneme çağrı. Bu durumda insanlar şaşırıp kalır ve nasıl seçim yapacaklarını bilemezler.

Mümin adam, halkına yolu götermek ve olabilecek her türlü kapalılık ve karışıklığı gidererek güzel tercih yapmalarına yardımcı olmak için iki çağrıyı; kendi çağrısını ve Firavunın çağrısını karşılaştırarak şöyle demektedir:

"Ey milletim! Nedir başıma gelenler? Ben izi kurtuluşa çağırıyorum, siz ise beni ateşe çağırıyorsunuz. Siz beni Allahı inkar etmeye, bilmediğim bir şeyi ona ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, güçlü olan, çok bağışlayan Allaha çağırıyorum. Şüphesiz beni kendisine çağırdığınızın bu dünyada da, ahirette de çağrısının olmadığında, hepimizin Allaha döneceğinde, aşırı gidenlerin ateşlikler olduğunda şüphe yoktur"

İki   çağrıyı   karşılaştırmasına   baktığımızda   şunları görüyoruz:

1- lki çğrı vardır. Bunların üçüncüsü yoktur. Hakkın çağırışı ve batılın çağrısı. Allaha inanmaya çağrı ve ona ortak koşmaya çağrı. Allaha itaat etmeye çğrı ve ona isyan etmeye çağrı.

2- Her iki çağrıya uymanın bağlayıcı sonuçları olacaktır. Kim hakkın çağrışma uyarsa, ona iman edip itaat ederse, cenneti kazanır, iyi olanı gerçekleştirir ve kurtulur. Kim de batılın çağrısını kabul eder, Allahı dışlar ve ona isyan ederse, zarar eder ve helak olup cehenneme girer.

Davetçi mümin, her iki çağrının doğuracağı sonuçları ortaya koyarak, "Nedir başıma gelen? Ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz ise beni ateşe çağırıyorsunuz" diyerek halkın anlayışsızlığına karşı şaşkınlığını belirtmektedir.

Davetçi mümin, birini diğerinden ayıran şeyleri belirterek iki çağrıyı tanıtmaktadır: "Siz beni Allaha küfretmeye,  bilmediğim  bir şeyi ona  ortak koşmaya çağırıyorsunuz" sözleriyle Firavunın çağrısını tanıtırken, Ben  ise  sizi  çok  güçlü,   çok  bağışlayıcı  olan  Allaha çağırıyorum" sözleriyle de kendi çağrısını tanıtmatadır.

4- Halka "Ey milletim!" demesi, onların gönlünü kazanmak ve etkilemek içindir. Kendisinin onlardan ve onların da kendisinden olduğunu sezdirmek için, kendilerinin milleti ve onun da milletten biri olduğunu belirtmek için hâla onlara sempatik görünmeğe ve yakınlığını göstermeye çalışmaktadır.

5- "Beni ateşe çağırıyorsunuz" sözünde çok güzel bir nüans bulunmaktadır. Onu ateşe kim çağırdı? Halkı değil, Firavun'nın kendisidir. 0 halde onlara niçin siz beni ateşe çağırıyorsunuz, demiştir? Halbuki onlar kendisini ateşe çağırmadılar.

Daha önce "Rabbim Allahtir, dediği için bir adamı mı öldürüyorsunuz?" derken, onları Bravun'ın işine ortak ettiği gibi, burada da Firavunın ateşe yaptığı çağrıya onları ortak etmektedir. Çünkü Firavunın ateşe çağrısını kabul ederlerse, onlar da bu çağrıya ortak olacaklardır. Zira bu çağrısını eleştirmemiş ve karşı çıkmamışlardır. Onun için ateşe çağrının yapılmasına, bu çağrının açıklanmasına, propaganda edilmesine, sonucuna ve kıyamet günü doğacak cezasına onlar da ortak olurlar.

Mümin adam, çağrıyı onlara nisbet etmekle sanki onları Firavunın çağrısını red etmeye, ona karşı çıkmaya, sonra da kendilerini kurtuluşa çağıran adamın çağrısına uymalarını istemektedir.

6- Allahm çağrısını kendilerine tanıtıp sonucunu bildirirken O'nun iki ismini dile getirmiştir. "Ben sizi çok güçlü (Aziz) ve çok bağışlayıcı (Gaffar) olan Allaha çağırıyorum" demiştir.

Bu iki ismin seçilmesi, çok yerinde olmuştur, işlenen konu için çok uygundur.

Şüphesiz Allah çok güçlü, çok kuvvetlidir.Kendisine inanan ve çağrısını kabul edenlere güç ve kuvvet verir.Bununla batıla karşı koyar ve ona karşı cihad eder.

izzet, yani çok güçlü olmak, Firavun'a karşı, onun batıl, ' azgınlık ve barbarlığına karşı koymak için en uygun sıfattır.

Çok bağışlama ise, çağrısını kabul edip icabet edenlerin geçmişte işledikleri bütün küfür ve günahlarını bağışladığı için, iman ettikten sonra imanlı yeni bir hayata başlaması için bağışlaması sebebiyle çok yerinde gelmiştir.

Halkın Allaha inanmaya teşvik edilmesidir bu. Çok güçlü ve çok bağışlayıcı olan Allaha inanmaları durumunda, aziz ve değerli olacaklar, Allanın yanında üstün bir yerde olacaklar,    Allah    onların    tevbelerini    kabul    edip bağışlayacaktır.

7- Mümin adamın "Şüphe yok ki beni çağırdığınız şeyin ne dünyada, ne ahirette hiç bir çağrısı olamaz" sözü, Firavunın   her   türlü   kuvvet,   etkinlik   ve   eylemden soyutlanması,   ne   dünyada,   de   ahirette   bu   şeylerin hiçbirisine sahip olmadığının ilan edilmesidir.

İnsan hayret ediyor! Görünürde her türlü maddi güçten yoksun mümin bir adam, en zalim, en barbar, en azgın ve tağut bir kişi olan Firavun'ın karşısına çıkıyor. Egemenlik ve iktidar dahil, maddi her türlü güç, kudret ve imkana sahip olan, insanların tanrısı olduğunu iddia edecek kadar azgınlaşan Firavuna karşı koyuyor! İman, cesaret ve yiğitlikle karşısında duruyor, sebat ve üstünlükle meydan   okuyor!    O   maddi   kuvvet   ve   gövde

gösterilerinden hiç korkmuyor! Sonra daha ilginç bir aşamaya geçerek Firavun'ı her türlü kuvvet ve etkileme faktörlerinden soyutluyor!

Mümin adam, Firavun'ın egemenlik, iktidar ve çağrısına gerçek iman gözlüğüyle bakmış, kuvvet ve etkiden yoksun olduğunu tesbit etmiş, ne dünyada, ne ahirette bir çağrısının olamıyacağını görmüştür. Halktan biri gibi olan Firavun'nın tek başına dünyada da, aherette de bir şey yapma gücüne sahip olmadığını gözlemlemiştir.

Mümin adam, Firavunı kuşatan maddi görünümlere aklanmamış, nüfuz eden imanlı bakışıyla varlık, hayat, hak ve hayrın gerçeklerine inmiş ve Firavun'nın bütün bunlardan yoksun olduğunu görmüştür. Halk desteğini ondan çektikten