- Fıkıh Tedvini

Adsense kodları


Fıkıh Tedvini

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
seymanur K
Thu 13 October 2011, 04:26 pm GMT +0200
Fıkıh ve Usûl-i Fıkh'ın Tedvini:


İslâm hukukunun ana kaynağı olan ve nübüvvetin başlangıcın­dan Hz. Peygamber'in irtihâline kadar yirmiüç yılda perderpey gön­derilen Kur'ân âyetleri nazil oldukça, bizzat Hz. Peygamber tara­fından vahiy kâtiblerine, sahifeler halinde yazdırılıyordu. Kur'ân'ı baştan sonuna kadar ezber etmiş olan sahâbîlerin sayısı da çok kabarıktı. Hz. Ebu Bekr'in halifelik çağında, O'nun emriyle bu yazılı sahifeler, vahiy kâtiblerinden Zeyd b. Sabit başkanlığındaki heyet tarafından bir araya toplanmış ve elimizdeki mushaf haline geti­rilmişti. Hz. Osman devrinde, yine Zeyd b. Sâbit'in başkanlığında bir heyet tarafından gösterilen titiz bir gayretle bu mushaf çoğaltılmış ve büyük vilâyet merkezlerine gönderilmişti. [95]

Uzun zaman ezber ve rivayet yoluyla nakledilen Sünnet de, biz­zat Hz. Peygamber'in kendi çağında, küçük çaptada olsa, yazılmaya başlanmıştı. Hz. Peygamber'în, önceleri Kur'ân'la karıştırılması ihtimaliyle hadîslerin yazılmasını menettiği, sonraları da buna mü­saade buyurduğu, sahâbilerden bazılarının bir kısım hadîsleri yazıp topladıkları bilinmektedir. [96] Fıkıh ile ilgili bir kısım hüküm­lerin yazılmaya başlaması da, bizzat Hz. Peygamber devrinde görül­mektedir. Hz.  Peygamber'in zekâtla ilgili hükümlerin yazılmasını emrettiğini, bu yazıları valilere gönderdiğini ve bu arada Amrlı. Hazm'i Yemen'e vali olarak gönderirken ona, ferâiz (miras), sada­kalar (vergiler), diyet ve sair konulara ait hükümleri ihtiva eden yazılı bir talimat vermiş olduğunu biliyoruz. [97] Sahâbî ve tabiîler devrinde tefsir, hadîs ve fıkıh ile ilgili yazılı çalışmalarla birlikte ve küçük çapta tedvin faaliyetleri, Halîfe Ömer b. Abdilazîz (Ö. 101 H.) devrine kadar devam etmiş; bu Halîfe'nin, Medine kadı ve va­lisi Ebu Bekr b. Muhanımed b. Amr b. Hazm (Ö. 120 H.) başta ol­mak üzere, vilâyetlere yolladığı talimat sayesinde hızlanan tedvîh çalışmaları, hicrî ikinci yüzyılın ilk yansında hayli ilerlemiş­tir. [98] Hafız Zehebî, 143 H. yılı olaylarını anlatırken şöyle der:

“Bu çağda İslâm bilginleri tefsir, hadîs ve fıkıh ilimlerini tedvine başla­dılar, İbn-i Cürayc [99] Mekke'de tasnifler yaptı. Medine'de Mâlik, el-Muvatta'i telîf etti. İbn-i Ebî Arûbe [100] Hammed b. Seleme [101] ve diğerleri Basra'da eserler telîf ettiler. Küfe'de Ebu Hanîfe fıkıh ve re'yi tasnif etti. Şam'da Evzâî tasniflerde bulunurken, Yemen'de Ma'mer (b. Râşid) telifler yaptı. Süfyan Sevrî, Kitabü'l-Câmi'i yaz­dı. Bundan biraz sonra Hişam [102] kendi eserlerini telîf etti. Leys b. Sa'd ve Abdullah b. Lehî'a, sonra da İbn-i Mübarek, kadı Ebû Yûsuf ve İbn-i Vehb teliflerde bulundular. İlmin tasnif ve tedvini, bölümlere ayrılması hızlandı. Arap dilbilimi, tarih ve vak'alar hakkında eserler yazıldı. Bu çağdan önce bilginler hep ezbere (hıfza) dayanarak konuşuyorlar ve ilmi, tertiplenmemiş sahifelerden riva­yet ediyorlardı. Bu te'lifler sayesinde, Allah'a hamd olsun, ilim öğ­renmek kolaylaştı ve ezber işi azaldı.” [103]

Böylece fıkıh ve İslâmî ilimler tedvin edilirken “Usûl-i Fıkh” da îmam Şafiî (Ö. 204 H.) tarafından tedvin edilmiştir. Şafiî'nin”er-Risâle” adlı ölmez eseri, bize kadar ulaşan ilk fıkıh usûlü'dür. O, bu eserinde Kitab, Sünnet, îcmâ', kıyas, istihsân, haber-i vâhid, nâsih ve mensûh hakkında cedelci bir ilim adamı sıfatıyla esaslı bir şekilde bilgi vermiş ve şahsî görüşlerini ortaya koymuştur. Mekke, Medine ve Irak fıkıh ekollerinin görüş ve ihtilâflarını çok iyi bilen ve büyük bir sentez gücüne sahip olan Şafiî, tam bir isabet ve cesaretle fıkıh usûlü ilminin esaslarını tesbit etmiştir. [104]

Gerçekten Şafiî'nin çağı, İslâmî ilimlerin tedvin çağıdır. Bu çağda Basra ve Küfe dil ekolleri nahiv kaidelerini koy­muş, Halil b. Ahraed Aruz ilmini meydana getirmiş ve Câhiz, edebî tenkit usûlünü tesbite çalışmıştır. Bu durumda fıkh'ın istinbat kai­deleri de tesbit edilmeli ve açıklığa kavuşturulmalıydı. İşte Şafiî; fakîhlerin, hüküm istinbat ederken kullandıkları, fakat dağınık hal­de bulunan metod ve ölçüleri ele alıp bir disiplin haline getirmiştir. Şafiî'nin bu durumu, tıpkı Aristo'nun mantık ilmini tedvinine benzer. [105]

Gerçi Şafiî'den önce İmara Ebu Yûsuf (Ö. 182 H.) ve İmam Muhammed (Ö. 189 H.)'in usûl-i fıkh'a dair eser yazdıkları rivayet edi­lirse de, bunlar bize kadar ulaşmamıştır. [106]

Daha sonra fıkıh gibi fıkıh usûlü konusunda da bütün mez­hep bilginlerince ciltleri aşan eserler yazılmıştır.

Burada, kısaca, tedvin konusunda Şiîler'in görüşlerine de değin­mek istiyoruz. Bazı kaynaklara göre Hz. Ali, Kur'ân'ı nüzul sırasına uyarak tertip ve cem etmiştir. Kendisinden sonra bu mushaf, evlatları taarfından muhafaza edilmiştir. El-Fihrist'de İbn-i Nedim, bu mushafı, Ebû Ya'lâ Hamza el-Huseynî'nin yanında gördüğünü söy­ler. [107] Şiî kaynaklar, bu hususu tamamen kabul ettiği gibi, [108] Hz. Ali'nin bütün fıkıh meselelerini bizzat Hz. Peygamber'in imlâ­sıyla (diktesiyle) yetmiş arşın uzunluğunda olan bir deri üzerine yazdığım ve “Camia” adını alan bu kitab veya sahîfenin Ehl-i Beyt tarafından uzun zaman saklandığını ileri sürer. [109]

Öte yandan sünnî kaynaklara göre de, Hz. Ali'nin bazı hüküm­leri ihtiva eden “sahîfe” si (kitapçığı) bulunduğu rivayet edilir. [110] Hz. Ebu Bekr gibi diğer sahâbîlerden bazısının da böyle bir kısım hadîs ve hükümleri içine alan risalelere sahip oldukları göz önüne alınırsa [111] aynı şeyin Hz. Ali için de normal bulunduğunu kabul etmek gerekir. Ancak bütün fıkıh meselelerini Hz. Ali'nin bizzat Peygamber (s.a.v.)'den yazmış olması, mübalağalı bir iddiadır.

Fıkıh usûlü'nün tedvînî konusunda da Şiîler, ilk önce Ehl-i Beyt imamları'ndan Muhammed Bakır ve oğlu Ca'fer es-Sadık'ın bu ilmi tedvin ettiğini ileri sürerler. Özellikle Âyetullah Seyyid Ha­san Sadr (Ö. 1354 H.) [112] şöyle der:

“Fıkıh usûlünü ilk tesîs eden, İmam Muhammed Bakır ve oğlu Ca'fer er-Sadik olup bunlar, tale­belerine bu ilmin kaidelerini imlâ (dikte) ettirmişlerdir.  [113]

Âyetullah Seyyid Hasan Sadr'in bu sözlerini nakleden Muham­med Ebu Zehra, şu mütalâada bulunmaktadır: Âyetullah Seyyid Hasan Sadr, adı geçen iki Ehl-i Beyt imamının fıkıh usûlünü tedvin ettiğini değil, kaidelerini yazdırdığını söylemektedir. Biz ise, Şafiî'­nin bu ilmi, bizzat bölümlere ayırarak tedvin ettiğini ve böylece bu konuda öncülük şerefinin ona ait olması gerektiğini söylüyoruz. Yoksa, istinbât kaidelerini ilk defa Şafiî icat etti demiyoruz; çünkü bu kaidelerin bir kısmı sahâbî ve tabiî müctehidlerince de kulla­nılmaktaydı. [114]

İmam Zeyd b. AH (Ö. 122 H.)'ye nisbet edilen “Mecmû'u'1-Fık-hı'l-Kebîr”in, [115] Şîa'nın Zeydiyye koluna ait olduğu ve bu eserin imam Mâlikin Muvatta'ından elli yıl önce yazıldığı göz önüne alınırsa, fıkh'ın tedvinine Şiîlerin, Ehl-i Sünnet'ten önce başladığını kabul etmek gerekir. [116] Ancak îmam Zeyd'den bu kitabı Ebu Halid Amr b. Halid el-Vâsıtî'nin tek başına, ondan da İbrahim b. Zibrikân et-Teymî'nin yine tek başına rivayet edişi [117] ve eserin şekil ve muhteva bakımından Hanefî fıkhının etkisinde kaldığı [118] düşünülürse, bu eseri, İmam Zeyd'den rivayet yoluyla Ebû Hâlîd'in tertip ve tasnif ettiği anlaşılır. Eserin metninde yer alan “Zeyd b. Ali bana anlattı”, “Zeyd b. Ali'ye sordum” gibi Ebû Hâlid'e ait sözler de bunu göstermektedir. [119]

Fıkh'ın tedvini konusunda şunu da belirtmek isteriz:

Burada kullandığımız “tedvin” deyimi, te'lîf ve tasnif anlammadır. Fıkıh, hiç bir zaman, modern bir hukuk çalışması olan taknin (codification) anlamında tedvîn edilmemiş, yani belirli maddeler halinde resmen kanunlaştırılmamıştır. Tâhicrî II. yüzyılın ikinci yarısın­da Abbasî Halîfesi Ebû Ca'fer el-Mansur (Ö. 158 H.), memleketin her tarafında kazâî birliği sağlamak için İmam Mâîik'ten bir eser telifini istemişti. O da, bir fıkıh ve hadîs mecmuası olan, Medineliler'in gelenek ve tatbikatını da içine alan el-Muvatta'ı tedvîn et­mişti. Eser bitmeden el-Mansur ölmüş, yerine geçen el-Mehdî (Ö. 169 H.) ve Harun er-Reşîd (Ö. 193 H.) aynı fikri uygulamak istemiş­se de, İmâm Mâlik, insanlara kazâî hükümlerinde kolaylık sağla­mak ve onları kendi kitabına bağlanmak zorunda bırakmamak için buna razı olmamıştır. [120]

Böylece fıkıh, kitapları târih boyunca bir bakıma ilmî ictihâdlar müdevvenâtı olarak kalmış, müftî ve kadılar fıkıh kitapların­dan istediklerine başvurarak fetva (Lâtincesi: responsa prudentium) ve kaza (yargı) vazifelerini yerine getirmişlerdir. Bu arada Os­manlı İmparatorluğun'da, şer'î hukukla birlikte idâri, malî, cezaî, gümrük, vergi ve sair örfî hukuk sahalarında padişahların isdar ettiği emir ve fermanlardan meydana gelen kanun-namelere de işa­ret etmek gerekir ki, bunlar arasında Fâtih Sultan Mehmed (Ö. 1481 M.) ve Kanunî Sultan Süleyman (Ö. 1566 M.) devrinde tanzim ve tedvîn edilen kanun-namelerin tetkiki enteresan sonuçlar verir kanısındayız. [121]

Yine Osmanlı İmparatorluğu'nun sonuna doğru (1869-1876 M. yıllarında) büyük bir ilim ve devlet adamı olan Ahmed Cevdet Pa­şa (1822-1895 M.)'nın gayretiyle fıkh'm medenî hukuk ve borçlar hukuku ile hukuk muhakeme usûlü “ adı altında bir ilim heyeti tarafından tedvin edilmiş ve res­men yürürlüğe konmuştur. Ancak medenî hukuka giren aile ve miras hukuku Mecelle'de yer almamıştır. [122]

Türk Kanun-ı Medenîsinin 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girmesiyle memleketimizde mer'iyyetten kaldırılmış olan Mecelle, “1851” maddeden ibaret olup ilk maddesi fıkh'ın tarif ve taksîmi, bundan sonra gelen 99 maddeside hukukun genel prensiplerini teş­kil etmektedir. [123]




[95] Buhâri, el-Câmi'u's-Sonîh, c. III  s. 257, c. IV, s. 398; M. Hamîdullah, İslama Giriş, s. 22-24;  Mustafa Sadık   er-Râfii, I'câzü'I-Kur'ân,, 3. bası, Mısır,  192”, s. 35,40,

[96] M.Y. Musa, Târihu'l-Fıkhil-İslâmî, Kahire, 1958, s. 171,172 vd.;  M. Hamîdullah, a.g.e.. s. 31.

[97] M.Y. Musa, a.g.e., s. 183,134; M. Hamîdullah, a..g.e., s. 32.

[98] A. Emin, Fecru'l-İslâm, s, 221; M.Y. Mûsâ,- a.g.e., s. 176,177.

[99] Abdulmelik b. Abdilazîz (ö. 1150 H.)

[100] Ebu'n-Nadr el-Adevî Sald b. Ebî Arûbe (ö. 156 H.).

[101] Ölümü : 167 H

[102] Zehebî, bununla ya Hişam b. Urve b. Zübeyr'i (ö. 146 H.) veya Hişam b”. Hassan el-Ezdi (ö. 147 H.) yi kasdetmektedir. Belki de bununla Hü­seyin b. Beşir (ö. 183 H.) kas de dilmektedir. M.Y. Musa, a.g.e., s, 177, (6) Numaralı dipnot; s. 179, (1) numaralı dipnot

[103] M.Y. Musa, a.g.e., s. 177, 178; Şuyûti, Târihul-ulefâ, 3. bası, M. Muhyiddin Abdulhamid neşri, Kahire, 1964, s. 261.

[104] Şafiî'nin er-Risâle'si birkaç kere basılmış olup A. Muhammed Şakir tarafından yapılan tahkik ve talikatli neşir (Halebi Matbaası, Kahire. 1840) çok kıymetlidir. er-Risalenin bu basımı, Majid Khaddûrî ta­rafından “rIslamic Jurispıudence: Shafi'î'a Risala” adı ile önsöz ve dipnotlarla îngilizceye çevirilmiş ve Johns Hopkins Press, Baltimo­re, Maryland (U.SA.),, 1961,'de basılmıştır.

[105] İbn-i Haldun, Mukaddime, c. I, s. 379; M.Y. Musa, a.g.e., s, 287; M.E. Zehra,, a.g.e., s. 13,15; Tarihu'l-Meaâhibi'l-Fıkhiyye, s. 272,273.

[106] M.Y. Mûsa, a.g.e., s. 288.

[107] M. Sadık er-Râfiî, İ'câzü'I-Kur'ân, s. 36.

[108] Haşim Ma'ruf el-Hasenî, Târihul-Fıkhı'l-Ca'ferî, Beyrut (t.y.), a. US.

[109] H.M. el-Hasenî, a.g.e., s. 127,128 vd.

[110] Buhârî, el-Câmi'u's-Sahih, c. IV, s. 324 (Diyât:24), 425 (İ'tisam:5).

[111] M.Y. Mûsa, Tarihu'l-Fıkhı'I-İslâmî  s. 184; M. Hamîdullah, İslama Giriş, s, 32,33.

[112] Ayetullah. Seyyid Hasan Sadr'ın bu konuya dair yazmış olduğu “Te'sîsu'ş-Şîa u ulûmi'l-İslâms adlı eser;, 1370 H. yılında Irak'ta basılmıştır. (M.Y. Musa, a.g.e., s.  189, (2) numaralı dipnot)

[113] M.E. Zehra, Usûlü'1-Fıkh, s. 14.

[114] M.E. Zehra, a.g.e., s. 14,15; M. Hamîdullah, “Usûl-i Fıkh'ın Târihi”, İslâm Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, c. II, cüz: I, Çev. Fuad Sezgin, İstanbul, 1957;, s. 2.

[115] Bu eserin bir nüshasının Arapça menti, “Corpus Juris di Zaid İbn Ali” adı ile E, Griffini tarafından İtalyanca önsöz ve dipnotlarla Milano'da 1919 da neşredilmiştir. E. Griffini'in neşrinden 113 yıl önce, İmam Zeyd'in, el-Mecmû'una Şerefuddin el-Huseyn el-Haymî es-San'ânî (ö. 1221 H. 1806 M.) tarafından yazılan “er-Ravdu'n-Nadir Şerhû Mecmu'i'1-Fikhi'l-Kebîr” adlı eser, (Matbaatu's-Saade,  Kahire,  1348,1349 )'de basılmıştır. (Bak.  M.Y.  Mûsa,  a.g.e.,  194,

196,29-9;  Brockelmann, GAL., S. I, s. 313.314.)

[116] İ. Goldziher, “Fıkıh; İslâm Ansiklopedisi, c. IV, s.

[117] M.Y. Mûsa,  a.g.e.,” S.   194,195.

[118] M.Y.  Mûsa,  a.g.e.,  s.  197.

[119] M.E. Zehra, Târihul-Mezâhibi'l-Fıkhıyye, Mattaaatu Muhaymer, Kahire (t.y.), s. 512; el-İmani Zeyd: Hâyâtuhu ve Asruhu, Daru'l-

Fİkri'l-Arabî yayını, Kahire (t.y.), s. 293 vd., 273 vd.

[120] M.E. Zehra,. Tarihu'l-Mezahibi'l-Fıkhıye, s.  220,221.

İstanbul, 1957;, s. 2.

[121] Bu eserin bir nüshasının Arapça menti, “Corpus Juris di Zaid İbn Ali” adı ile E, Griffini tarafından İtalyanca önsöz ve dipnotlarla Milano'da 1919 da neşredilmiştir. E. Griffini'in neşrinden 113 yıl önce, İmam Zeyd'in, el-Mecmû'una Şerefuddin el-Huseyn el-Haymî es-San'ânî (ö. 1221 H. 1806 M.) tarafından yazılan “er-Ravdu'n-Nadir Şerhû Mecmu'i'1-Fikhi'l-Kebîr” adlı eser, (Matbaatu's-Saade,  Kahire, 1348,1349 )'de basılmıştır. (Bak.  M.Y. Mûsa, a.g.e., 194,

196,29-9;  Brockelmann, GAL., S. I, s. 313.314.)

[121] İ. Goldziher, “Fıkıh; İslâm Ansiklopedisi, c. IV, s.

[121] M.Y. Mûsa,  a.g.e.,” S.   194,195.

[121] M.Y.  Mûsa,  a.g.e.,  s.  197.

[121] M.E. Zehra, Târihul-Mezâhibi'l-Fıkhıyye, Mattaaatu Muhaymer, Kahire (t.y.), s. 512; el-İmani Zeyd: Hâyâtuhu ve Asruhu, Daru'l- Fikri'l-Arabî yayını, Kahire (t.y.), s. 293 vd., 273 vd.

[121] M.E. Zehra,. Tarihu'l-Mezahibi'l-Fıkhıye,  s.  220,221.

[121] Ömer Lutfi Barkan, “Kanun-Nâme”, İslâm Ansiklopedisi, c. VI,  s. 185 vd.

[122] S.Ş. Ansay, Hukuk Târihinde İslâm Hukuku, s. 50,51.

[123] Dr. Abdulkadir Şener, İslam Hukukunun Kaynaklarından Kıyas, Istıhsan Ve Istıslah, Diyanet İsleri Başkanliği Yayınları: 25-30.