- Fevkalâde yetkili mahkemede yargılama

Adsense kodları


Fevkalâde yetkili mahkemede yargılama

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Thu 10 March 2011, 12:18 pm GMT +0200
C- FEVKALÂDE YETKİLİ MAHKEMEDE YARGILAMA (MUHAKEME) USÛLÜ


Fevkalâde mahkeme hâkimine getirilen dâva üç durumdan birine girer, a) Ya bir hakkı kuvvetlendirmek, isbât etmek için. b) Ya bir hakkı zayıflatmak, düşürmek, ıskat ve iptal için, c) Ya bu iki maksadın dışında dâva açılır, duruşma ya­pılır.

a) Dâva bir hakkı kuvvetlendirmek, isbât için açılıyor ve hak­kı kuvvetlendirici 6 durum mevcutsa dâva konusu hak, kuvvet kazanır, isbât edilmiş olur.

aa) Hâkim yazılı olan hususta ve âdil şahitler huzurunda du­ruşma yapar. Burada hâkim iki şeye bakar. 1- Şahitlerin ifâdesini alır. 2- İnkâr edenin durumunu tesbit. Bu iki işi dâvâcı, hâkimden ister ve hâkim de istenilen bu hususları bir vazife olarak yerine getirir.

Fevkalâde mahkeme işlerine bakan hâkim, vezir veya eyâlet valisi ise dâvanın taraflarına, şahitlerin ifâdesine bakar, duruma göre bir karar verir. İsterse o bölgenin genel hâkimine gönderir, şahitlerin ve tarafların ifâdesi orada alınır, inkâr edenin inkârı orada tesbit edilir. Anlatıldığına göre:

Halîfe Me'mun'Pazar günleri mahkeme işlerine bakarmış. Bir gün mahkemesinde yırtık bir elbise içinde bir kadınla karşılaşır. Kadın Me'mun'a şu şiiri okur:

"Ey kendisini adaletten ayırmayan, âdil ve insaflıların en ha­yırlısı, ülkeleri aydınlığa kavuşturan halîfe,

Bir dul kadın sana vergi memurundan şikâyet ediyor. O, za­vallı kadının haklarına tecâvüz etti, halbuki kadının koruyucusu nâmına kimsesi yoktu.

Korunmuş arazîsine tecâvüz etti. Halbuki benim ne ehlim ne yavrularım vardır."

Me'mûn ellerini yavaşça oğuşturdu ve şu şiiri okudu:

"Anlattığın doğru ise bende sabır kalmamıştır, failine ceza ve­rilir. Bu olay kalbimi hasta ve üzüntülü yaptı.

Şimdi öğle namazı vaktidir. Git, hasmınla beraber duruşma günü gel.

Duruşma günü Cumartesi günüdür. O gün hüküm verir, neti­ceye ulaşırsam ne âlâ. Yoksa senin hakkın için Pazar günü de duruşma yaparım."

Kadın, gitti ve Pazar günü mahkemede hazır bulundu. Me'mun kadına,

- Hasmın kimdir? dedi. Kadın:

- Önünde ayakta duran, Emiru'l-Mürmininin oğlu Abbas, de­di.

Me'mun, hâkimi Yahya b, Eksem'e, bir rivayete göre de veziri Ahmed b. Ebî Halide dedi ki:

- Kürsüye otur, aralarındaki ihtilâfa bak. Me'mun kadısıyla kürsüye oturdu. Halîfenin huzurunda hâkim duruşmayı yaptı. Kadının sesi yüksek çıkınca, Me'mun'un adamları mâni olmak is­tediler. Me'mun:

-  Bırakın konuşsun. Hak konuşturur, bâtıl susturur, dedi. Hâkim, dâvâcı kadının sözlerini değerlendirdi. Şikâyetçi kadının bazı mallarını geri vermedi. Bu durum üzerine Me'mun, hâkime:

- Onun malının tamamını ver. Hak en doğru olandır. Kötü dü­şünceler insanı ihtirasa sürükler.

Me'mun olayı dinlediği şekilde hareket etti. İki sebepten ötürü de asıî dâvaya girmemiştir. Birincisi, dâvâlının oğlu oluşu ve bu durumda onun lehine hükmetme ihtimali. Çünkü yakın akraba dâvalarına girilip lehine hüküm verilmez. Ama aleyhlerine hü-küm verilebilir. İkincisi, taraflardan biri kadındır ve aralarında eşitlik yoktur. Hakkının alınmasında yardıma muhtaçtır. Oğlu­nun esasen mevkii yüksektir. Bu sebeplerledir ki verilen kararı bizzat infaz etmiştir.

bb) Yazılı delil ile birlikte şahidin de bulunması. Bu tür dâvalarda 4 şeye bakılır. 1- Dâvâlı sıkıştırılır, sıkıştırmanın sonu­cu yasılı şeyi ikrar ederse, o belge dâvanın esası için delil teşkil eder. 2- Şâhidlerin yeri biliniyor, mahkemeye davetleri de güçlük arzetmiyorsa, mahkemede hazır bulunmaları istenir ve onlar dinlenir, 3- Dâvâlıya duruma göre üç misli veya daha fazla bir şart-ı cezaî ile dâva konusu şeyi ödemesi istenir. 4- Dâvaya bakılır. Eğer zimmette olan menkûl mal ise, dâvâlıya bir kefil bulması, teminat vermesi emredilir. Böylece mal Ödenir hale konulur. Gayr-ı menkûl, gelir getiren bir mal ise, mal hacredilir, geliri yed-i emîne bırakılır. Yed-i emine, hak sahibi tesbit edilince vermesi emredi­lir. El koyma süresi uzar, şahitlerin hazır bulunma ümidi de ol­mazsa, fevkalâde muhakeme işlerini yürüten hâkim dâvâlıyı taz­yik eder, malı hangi yolla kazandığını sorar, ona göre hüküm ve­rir.

Mâlik b. Enes, bu türlü dâvalarda dâvâlıya malı hangi yolla el­de ettiğim her durumda sorar, der. Şafiî ve Ebû Hanîfe buna lü­zum duymaz. Fevkalâde muhakeme işlerine bakan hâkim, dâva için münâsib ne ise onunla hareket eder. Yalnız bir şeye bağlanıp kalmaz. İhtilâfı halleden kararı imzalar ve o şekilde taraflara ve­rir. Eğer yalnız bir mes'elede durumu aydınlığa kavuşturmaksa, dînin gerektirdiği ne ise dâvâlılar arasında ona göre hüküm verir.

cc) İhtilâf konusu, yazılı belgeye dayanıyor ve o konuda şahitler de varsa, hâkim şahitlerin mahkemede hazır bulunması­nı ister. Şahitlerin durumlarını görür, onları üç halden birine göre değerlendirir. O şahitler masum ya kimselerdir, şahitlikleri din­lenir, bayağı kimselerdir. Durumlarını kuvvetlendirici bir şey de yoktur. Dâvâcı, hasmını korkutmak için onları şahitliğe zorlar. Hâkim bu durumda onlardan doğru söylemelerini temine çalışır. Yüzde yüz bir itibar yoktur. Yahut da orta durumlu şahıslardır. Hâkim durumlarını araştırdıktan sonra, şahitlikten önce veya sonra yemin verilmek suretiyle şahitlikleri muteber sayılır. Son iki grup şahidin şâhidîiğinde üç işlem vardır:

- Şahit ya bizzat olayı görmüş, duymuştur. Bu durumda hâkim bu şahitlikle hükmeder. 2- Ya o şahsın işittiği, hâkime söy­lenmiştir. O takdirde hâkim şahsı mahkemeye çağırır, ifâdesini alır. Kendince âdil bir şahit olduğu sabitse, şahitliği ile karar ve­rir. Yoksa ifâdesini nazara almaz. Son iki grup şahidin işittiği, âdil şahitlere ulaşmışsa bu takdirde hâkim âdil şahitlerin işittiği şeyleri araştırır. Hükmün geçerli olması için, âdil şahitlerle diğer­lerinin ifâdelerinin sıhhatini inceler, karşılaştırır, araştırmalar yapar.

dd) Dördüncü durumda; dâva konusu şey, hem yazılı belgeye ve hem de ölü şahitlerin şahitliğine bağlı ise, pek tabiî hâkim şahitlerin ifâdesine müracaattan mahrumdur. Yazı güvenilirse hâkim üç şeyi ele alır. 1- Davalıyı sıkıştırır, hakkı itirafa zorlar, adaletin gerektirdiği ne ise onu temine çalışır. 2- Hakikatin araş­tırılması, açıklanması babında malı hangi yollarla iktisab ettiğini araştırır. 3- Mülkün komşularından ve dâvanın taraflarından du­rumu sorar, hakkın aydınlanmasına, haklının tesbitine çalışır. Bu üç yoldan biri veya hepsi ile neticeye ulaşamazsa: Tarafların kabul ve hürmet edeceği birinin hakemliğine müracaat eder. Ve­ya dâva konusunda bilirkişi tâyin eder. Onların vereceği karara uymalarını, sulhl aşmalarını sağlar. Bilirkişi ve hakem ikiden biri lehine işi çözer ve hâkimin hükmü gibi ihtilâfı sona erdirir.

ee) Davacının elinde; dâvâlıya âit bir yazı, sened bulunur, dâvâcı buna istinaden dâva açarsa: Hâkim dâvâlıdan, yazının kendisine âit olup olmadığını sorar. Dâvâlı kendine ait olduğunu itiraf ederse, yazı muhtevasının doğru olup olmadığını sorar; dâvâlı onu da kabul ederse borcu ikrar etmiş olur. İkrarı ile ilzam edilir. Yazıyı kabulle beraber, yazı muhtevasını kabul etmezse, hâkim örfe itibar ederek yazı muhtevasının da doğruluğuna hük­meder. Fakat hukukçuların tamâmı, yazıyı kabulün, borcu kabul anlamına gelmediğini savunurlar. Hâkime düşen görev, yazının muhtevasına bakması, ne şekilde ve sebeple yazıldığını araştır­masıdır. Dâvâlı, "Ben yazıyı bana ödünç para vermesi için yazdım. Halbuki Ödünç para vermedi." veya "Sattığım malın bedelini ver­mesi için yazdım ama bedeli vermedi..." diyebilir. Duruma göre hâkim dâvâlıyı sıkıştırmak suretiyle ve deliller aramakla netice­ye ulaşmaya çalışır. Tarafları sulha davet eder, sulhl aşmazlarsa yemin vermek suretiyle ihtilâfı çözer, kararını verir. Dâvâlı yazıyı inkâr ederse, bilirkişi huzurunda dâvâlıya yazı yazdırmak sure­tiyle yazıları karşılaştırır. Benziyorsa ona ait olduğuna hükme­der. Bazı hukukçular önce yazı yazdırmanın aleyhindedirler. Dâvâlı itirafa zorlanır. Sonra yazı yazdırılır. Yazı, benzemiyorsa bu defa dâvâcı sıkıştırılır. Her ikisi bir hakeme havale edilir, sulu­laşmaları istenir. Sulhl aşmazlarsa yemin teklif etmek suretiyle aralarında kesin hüküm verilir.

ff) Dâvanın esası hesâb-ı carîlerin tetkiki, hesapların kontro­lü ise: Bu nevi dâvalar, ticarî alandadır. Hesabın durumu iki şekil­de olur. Ya dâvâlı veya davacının hesabıdır.

1- Davacının hesabı söz konusu ise: Şüphe taşıması zayıftır. Hâkim, davacının hesabının intizamına, doğruluğuna bakar. He­sapta hîle ve fesat ihtimâli varsa, hesâb-ı câri nazara alınmaz, dâvanın zayıf oluşunu gösterir. Hesaplar muntazam, doğru ve kuvvetli ise, şahitlerle birlikte, dâvâlı da tazyik edilerek ifadesi alınır, durumun tetkiki için hesaplar bilirkişiye1 havale edilir. Ve­receği rapora göre hüküm verilir.

2- Dâva konusuna esas olan hesaplar dâvâlıya aitse, bu du­rumda dâva daha kuvvetlidir. Hesapları yazan ya dâvâlıdır, ya­hut kâtibidir: Yazı dâvâlıya aitse fevkalâde mahkeme hâkimi, yazının kendine âit olup olmadığını dâvâlıdan sorar, itiraf ederse, muhtevasının ne olduğunu bilip bilmediği de sorulur. Ne olduğunu ikrar ederse, doğruluğunu bilip bilmediği sorulur. Bunu da ikrar ederse hesabın doğruluğunu kabul etmiş sayılır. Dâva konusu şeye, hükmedilir. Yazının kendisine ait olduğunu kabullenir, fakat muhtevasını bilmediğini söylerse, hâkim örfe dayanarak dâvâlı aleyhine hükmeder. Çünkü hesâb-ı carîler rastgele yazılan hesaplardan daha sıhhatli sayılır. Fakat hukuk­çulardan bir grup bu tatbikatın aleyhindedirler. Daha önce de istiktâba karşı oldukları belirtilmişti. Dâvâlı, yazının doğruluğu­nu itiraf etmedikçe hakkında kesin hüküm verilmez. Bilirkişiye havale edilir. Bilirkişi raporuna dayanan mahkeme kararı ile dâva sona erer.

Yazı, dâvâlının kâtibine aitse, sual ona yöneltilir. Fakat kâtibe sual sormaya geçmezden önce, dâvâlıya dâva hakkında sorular sorulur. Dâvâlı yazı muhtevasını itiraf ederse, dâva karara bağlanır. Dâvâlı hesap muhtevasını itiraf etmezse, kâti­bine hesaplar hakkında sorular sorulur. Kâtip de inkâr ederse şüphe zayıflar. Kâtip hakikaten töhmet altında ise sıkıştırılır. Güvenilir birisi ise tazyik edilmez. Bunun üzerine kâtip, yazının doğruluğunu itiraf ederse, dâvâlı aleyhine şahit olmuş olur. Adil bir katipse, şahitliğiyle dâvâlı aleyhine hükmedilir. Duruma göre şahitle birlikte davacıya da bir tamamlayıcı yemin teklif edilir. Çünkü muhakeme anındaki durum fevkalâde yetkili mahkeme­lerde hükümlerin değişik oluşuna tesir eder. Her bir duruma göre de sıkıştırmada, tazyikte bir sınır vardır ve hâkim bunu aşamaz. Şahitlerin, tarafların derecesine göre durumları ayırt edilir, taz­yik altında bulundurmada bu, esas olur.[88]




[88] El-Ahkâmu’s-Sultaniyye, Ebu’l-Hasan Habib, Bedir Yayınevi, 1/ 168-174.