sidretül münteha
Mon 21 March 2011, 04:05 pm GMT +0200
FETVALARLA ÇAĞDAŞ HAYAT
Önsöz Yerine
1- Fıkıh Ve Fetva
Önsöz Yerine
1- Fıkıh Ve Fetva
"Fıkıh" Arapça "fe-ku-he" maddesinden gelir. Sözlük anlamı ile "bir şeyi iyi kavramak, anlayışlı olmak, bilmek" demektir. Bu açıdan "ilim’den biraz farklıdır. "İlim" nasıl olursa olsun bilmek, "fıkıh" ise, işin esprisini kavramak, inceden inceye bilmek, demektir. "Fıkıh" sonradan şeriat ilimlerini (Kitap ve Sünneti) bilmeye ad olmuştur. Daha sonra da hüküm isteyen furû meselelerine ve onları bilmeye denmiştir. Rasûlullah (sav) döneminde "fıkıh", bugünkü tahsîsî (spesifik) anlamında değildi. Meselâ o:
"Allah kime hayır dilerse onu dinde fakîh kılar", "İnsanlar madenler gibidirler. Cahiliyette seçkin olanları, fıkhettikleri takdirde İslâm'da da seçkin olanlardır." İbn Abbas için:
"ALLAH'ım, onu dinde "fakîh" kıl ve ona Kur'ân'ın te'vilini öğret" buyururlarken "fıkhı", hep bu genel anlamda, yani iyice anlama ve kavrama anlamında kullanmıştır. Fıkıh, tabiîn dönemine kadar bu anlamda kullanılmış olacak ki, İmam Azam onu:
"Kişinin lehine ve aleyhine olan şeyleri bilmesidir" diye tarif etmiş ve itikad esaslarından bahseden eserine "el-Fıkhu'l-Ekber" yanî, iyi anlaşılması gereken en önemli meseleler adını vermiştir. Daha sonra, ilimlerin çok detaylı ihtisas dallarına ayrılmasıyla da fıkıh, "şer"î ve amelî meseleleri bilmektir" diye tanımlanmıştır.
Her ne olursa olsun, fıkıhla ilgisi olmayan bir müslüman düşünülemez. İşte bu mülahaza ile bizler "fıkıh" penceresini biraz aralayacak ve onun genellikle tahsîsî anlamıyla, günübirlik mes'elelerimize çare arayacağız. Şimdilik yapacağımız sadece nakil anlamında fıkıhtır. Yani bizler şu anda, fıkıhla meşgul olduğumuz için mecazî mânâda fakihiz. Halimize, şu ana kadar aldığımız yola, yapılması gerekenlere göre yaptıklarımıza baktığımızda hakiki anlamda fakîh, yani müctehid olamayacağımızdan korkuyoruz. Ama ALLAH'ın lütfûnu, bize: "Ya Rab, bizi muttakilere imam kıl" diye dua öğretmesini ve O'nun sonsuz hazinesini düşündükçe yani olana değil, oldurana baktıkça da bunun zor olmadığını görüyoruz ve istiyoruz.
İşin diğer yönüne gelince:
"Fetvaya en cüretkâr olanınız ateşe de en cüretkâr olanınizdır" hadîs-i şerifini biliyorum. Bu cüretkârlığı göze alamam. Onun için yazacaklarım terim anlamıyla "fetva" olmayacaktır. Çünkü gerçek anlamı ile "fetva" "müfti 'nin işidir. Müftî ise müctehid olmalıdır. Biz şimdilik müctehid olmadığımıza göre yapacağımız işe de "fetva" vermek değil, fıkıhtan verilmiş fetvalardan aktarmalarla güncel meselelerimize çareler teklif etmek olacaktır. Şimdilik müctehid değiliz, dememiz iddialı olarak karşılanmamalıdır. Çünkü biz bunu söylerken kendimizi değil, işaret ettiğimiz gibi verecek olanı düşünerek söylüyoruz. O'nun vergisine sınır getirme hakkına sahip değiliz.
Yukarıda söylediğimiz gibi, yazmaya çalışacaklarımız, hakiki anlamda "fetva" olmayacağı için sorulan bir meselede soru ile sınırlı kalmayacak ve meselenin muhtemel boyutlarını da hesaba katarak her türlü ihtimale cevap aramayı deneyeceğiz. Esas alacağımız mezhep Hanefî Mezhebi olacak ve sorularda açıklık olmadıkça hepsini bu mezhebe göre sorulmuş sayacağız. Ancak mukayese ve "hîn-i hacette" istifade imkânı için başka mezheplerin görüşlerini de verdiğimiz olacaktır.
Bulabildiğimiz kadarı ile, verdiğimiz her hükmün, Kitap'tan ve Sünnet'ten delilini de zikretmeye çalışacağız. Böylelikle hem mesele daha iyi anlaşılmış olacak hem de "ölen de bir delille ölecek, yaşayan da bir delille yaşayacak" [1].
Okuyanların duaları bereketîyle O'nun tevfikini umuyoruz.
Dr. Faruk Beşer [2]
[1] En’fal: 8/42
[2] Doç. Dr. Faruk Beşer, Fetvalarla Çağdaş Hayat, Nün Yayıncılık, İstanbul 1997: 13-15.