reyyan
Wed 2 November 2011, 09:12 pm GMT +0200
Fetih Destanı
Mayıs 2005 - 77.sayı
Cahit TANYOL kaleme aldı, KAPAKTAKİLER bölümünde yayınlandı.
29 Mayıs, Konstantin'in İstanbul olmasının yıldönümü. Tarihin şahit olduğu en büyük fetihlerden birinin, çağ kapatıp çağ açan bir fethin. Aziz şehitlerin, mübarek gazilerin yazdığı bu destan satırlara nasıl dökülebilir, o ruhun görkemi nasıl dile gelir? Cahit Tanyol'un Kuruluş ve Fetih Destanı'nı okurken bu soru belli ölçüde cevabını buluyor. Fetih gününüzü o destandan bir bölümle kutluyoruz.
Karar
Merhum Sultan Mehemmed Han yirmi bir yaşında padişah idi. Bir yıl sonra Edirne'de vezirleri, bilgin ve bilgeleri, arif ve erenleri topladı. Kostantiniyye fethin birbirine danıştılar. Bir çok sözler söyleştiler. Hiç birisi bu denlu bir savaşa rıza göstermedi. Söz birliği ettiler kim, genç padişahı bu sevdâdan alalar ve derûnuna kuşku salalar.
İçlerinden bir bölük etti: “Kostantiniyye fethi Mehdi'nindir, andan başka kimesne alamaz.” Bir bölük etti: “Kâfir askerlerine haber salunur ki, bizi arkadan vuralar.”
Akşemseddin bunların ayak diretmesini işitti, söze koşup ulaştı. Anlara cevap verdi kim “ Öncileyin İstanbul'u Sultan Mehemmed fetheyler , sonra andan Beni Asfer (sarı ırk) alır, Beni Asfer elinden yine Mehdi alır ve anda kalır.” dedi.
Paşalar beyler ayak dirediler. Bir çok mubahase oldu, söz uzun gitti
...Ve Akşemseddin etti
Baktı Hünkârın yüzüne
Gördü kim âyetler ışıl ışıldı
Ve arkasında dururdu
ordu ordu
kalabalık
Gördü kim gün ağardı
Gördü kim ağaran günün ötesinde
Süt beyaz ordular vardı
ve uğulduyordu ortalık
göklere dek
Akşemseddin kelâma ağaz etti
Dedi kim
sultanım
gerektir cenk
Bu kuşku niye
Resul'un emri sende, kastı sendedir
Müyesserdir bu erle bu serdara
feth-i Kostantiniyye
Başın çevirdi Hünkâr
hocası Molla Gürânî'ye
Padişahlar hocası
söze yetti
Ağır ağır kelâma ağaz etti
Dedi kim beliii
Şeyhin kerameti var
mahal kalmadı şekke
Bir savaş türküsü mırıldanır gibi
döküldü dudaklarından
İNNA FETAHNA LEKE
Genç Padişah
Bir derin nefes aldı
Ulular ulusu Akşemseddin
Kemikli elleriyle tel tel
sakalını sıvazladı.
Akibet Sultan Mehemmed Şeyhin sözüne itibar etti
Ve feth için revan olundu yola
Haberler salındı sağa ve sola
Bütün bir âlem-i İslâm
Hadis-i Nebevî'ye
uyarak etti kıyam
Büyük namaz
Edirne'de büyük toplar dövüldü, Sultan Mehmed topçularla sabahlara kadar çalıştı.
Altı Nisan'da İstanbul Surlarına varıldı.
Genç padişah, ermişler sultanı Akşemseddin Hazretleri'ni ve hocası Molla Gürânî'yi , Akbıyık Sultan'ı Cebe Ali'yi, vezirlerini, beylerini, kola aldı; ordusunu dolaştı. Bir surlara, bir tepeleri ve sahraları dolduran insan harmanlarına baktı.
Öğle yaklaşıyor, güneş deniz üstünde sedefleşiyordu. Tekbir sadâları her tarafta bir çeşme gibi akıyordu. Gülbânk , kudüm sesleri havada rüzgâr olmuştu, surlara dalga dalga çarpıyordu.
Bizans dinliyordu, Bizans bakıyordu, Bizans görüyordu, Bizans korkuyordu...
Bir ezan sesiyle hava duruldu. Akşemseddin Eyüp sahrasının her yandan görünür bir tepesine ağır ağır ilerledi . Mavi gök kubbesi, sanki duvarları ufukta son bulan tanrısal bir tapınak oldu. Ağaçlar hışırtısını, deniz mırıltısını ve rüzgâr uğultusunu kesti.
Genç padişah Sultan Mehmed , Akşemseddin'in hemen arkasında idi. Sağında ve solunda ümerâ ve erleri, bilgin ve vezirleri vardı. Namaza kıyam ettiler. Yüz bin kişi bir anda saf oldu; insan bedenlerinden yapılı duvarlar, ovanın iniş ve çıkışlarına uyarak, ufka doğru uzanıyordu. Bir anda beyaz sarıklar, iri kavuklar bu insan gövdelerinden kurulmuş duvarlar üstünde birer sütun başlığı oluvermiş ve Eyüp Sahrasının ortasında canlı bir tapınak kurulmuştu. Allahu Ekber sadâlarının dalgalandırdığı bu canlı tapınak karşısında Bizans surları yoksul bir yıkıntıyı andırıyordu.
Akşemseddin imam, cami tamam, cemaat tamdı.
...Ve aylardan yedi Nisandı
gün cuma
vakit kuşluk
Bir insan ormanıyla dalgalandı boşluk
Yüz binlerin alnı secdede
İnsan değil sanki bunlar
bir canlı tekbirdi
Toprak çıldırdı sevincinden
Eyüp sahrası din değiştirdi
Gülbânk tekbir davul kudüm
Bir cezbede İklim-i Rum
Ehli tevhid'e uyup gitti
İnsan bedenleri duvar duvar
saf saf
Secdeye kapanan yüzleri bir bir
Sanki melekler eyliyordu tavaf
Bir namaz kılındı ki o gün
bildiğiniz namaz değil
Bir niyaz edildi ki o gün
bildiğiniz niyaz değil
Bir tekbir çekildi ki yıkıldı gök kubbesi
Varna'dan Niğbolu'dan karıştı şehitlerin sesi
Kıyam
rükû
secde
Allahu ekber sadâsiyle yer gök geldi vecde
İnanç dalgaları akıyordu çeşmelerden
oluk oluk
Bir anda bir ateş rüzgârı oldu kalabalık
Akşemseddîn
hutbesin tamam etti
erenlerim
Genç Padişah söze yetti
şahbazlarım
Bir anda taş gibi dondu ortalık
Ve elin kaldırdı göklere
Ve başın surlara çevirdi
Bu hem dua
hem emirdi
Akşemseddin
ak elleriyle sıvazladı
omuzlarını Pâdişah'ın
Huzurunda kıyam durdu
Ve tuttu ellerini
şöyle buyurdu
...
Şeriatın
şeriatların en güzeli
Girdiğin her ülkede
toprağı ayıran çit
Ve sınıflar silinmeli
Yeryüzünde haşre dek senin adın
Senin adaletin bilinmeli
Sen hem işçi hem hükümdar
Berhudar ol
berhudar ol
berhudar
Senin bayrağın gök olsun
senin bayrağın ateş
Senin bayrağın altında
batmasın güneş
Ve senin gölgende
Kamu mezhepler dinler
Korunsun haşredek
Ayrı dillerle göklere kalkan eller
Elin ak
yüzün ak
işin ak
Gölgenin düştüğü yerde
bölüşülmez toprak
Sen hem işçi hem hükümdar
berhudar ol
berhudar ol
berhudar
Bu namaz değil bir seferdi
Hakikatte
Bizans o gün çöküverdi
Kuşatma hazırlığı
Askerler yerli yerine konuldu Hisardan Kasımpaşa sırtlarına, Kâğıthane deresinden Eyüp ve Tokmak tepesine kadar dağ taş insandı.
Çetin savaşlar oldu... Hendekler şehitlerle doldu. Kale düşmedi, kapılar açılmadı. Ol zaman bir haber çıktı ki Frengistan'dan kâfirlere yardım vardır. İstanbul'a büyük gemiler geldi, denildi. Ulema ve ümera cem oldu, meşveret kuruldu. Bütün Diyar-ı Rum ve Mısır ve İran hep ayakta idiler. Hepsi Kostantiniyye fethinin müjdesini dört gözle beklerlerdi. Sultan Mehemmed Han kâfirin dayanmasına kati üzüldü. Bir kısım vezirler ve beyler kuşatmanın kaldırılmasını söylediler, “almak ümidi yoktur” dediler. Bir kısım vezirler savaşa devam dilediler.
Söz Akşemseddin'e ulaştı. Akş emseddin “zafer nasiptir” dedi. Molla Gürânî'ye soruldu, “zafer nasiptir” dedi. Zağanos Paşa'ya danı ş ıldı . “Zafer nasiptir” dedi. Ve daha bir çokları da savaşta ayak dirediler. Padişah'ın gönlü de onlarla birlikti.
Kapılarda büyük cenk oldu. Surlar ve hisarlar top ateşine tutuldu. Gök duman kesildi. Elli üç gün kanlı dövüş oldu, hendekler, kapılar cesetlerle doldu. Gaziler üzerine kızgın yağlar döküldü. Toplar duvarlarda büyük gedikler açtı, kâfirin hisarları söküldü, sabaha dek yeniden örüldü.
Paşalar, vezirler Padişah'ı savaşa ara versin deyu sıkıştırdılar: “Bir dervişin sözüyle nice asker helak ettirdin ve denlû hazine telef eyledin, fetholmak ümidi kalmadı” dediler.
Padişah, Akşemseddin'in çadırına haber saldı. Veziri Veliyeddin oğlu Ahmed Paşa'yı Şeyh'e yolladı, “ Kal'ayı feth etmek ve düşman üzerinde zafer var mıdır?” diye sordurdu. Akşemseddin : “Bu kadar yiğit ve İslâm Ümmeti ayağa kalksın, elbette fetih vardır!” dedi.
Padişah bu kadar işarete kanaat etmedi. “Vaktin saatin söylesin” deyu haber saldı.
Akşemseddin gördü kim, Padişah Hazretleri dardadır. Başın secdeye koyup dua etti. Sonra çadırından çıktı. Padişaha vardı. Bütün vezirler oradaydı. Yalnız kapılarda savaşanlar gelmedi. Potea Kapısından ( Cibali Kapısı) hücum ve tekbir sesleri, Orea Kapısından (Şehitler Kapısı - Yeni Cami Kapısı) Allah Allah sedaları meclise geldi. Padişah, Akşemseddin Hazretlerinden “ tâbir -i vakt ” diledi. Akşemseddin etti: “Bu gece her tarafta ateşler yakıla, şenlikler yapıla ve askere zafer tebşir edile!” dedi.
Akşamdı, bulutlara vuran kızıllık Liküs deresinde (Bayrampaşa deresi) toplanan şehit kanlarına karışmıştı. Gök kızıllığı altında surlar sanki ateşten bir duvardı. Akşemseddin genç Padişahın yüzüne baktı. Gözleri çakmak çakmaktı, yüzünde bir bulut kızıllığı vardı.
Günün doğduğu yerde, gece gibi karanlık bir bulut göğe doğru ağdı. Bizans'ı doğudan ve batıdan iki gece sardı. Ömrü şu iki gece arasında dalgalanan kızıllıktaydı.
...
Bir derin sükût oldu
Ve bir yıldız kaydı
Akşemseddin
günleri bir bir saydı
Dedi ki
Mayıs yirmi dokuz
gün salı
vakit fecir
Düşecek burçlar hisarlar bir bir
Avarlar Kapısında büyük cenk olacak
Ve Bizans
İman-ı Muhammed'le yoğrulacak
...Ve çadırına çekildi. Şeyhin bu tebşiri bütün orduya duyuruldu. Harman harman ateş yakıldı. Tekbir salındı, davul çalındı, oklar atıldı. Askerler, dervişler, beyler yerlerinde duramaz oldular. Sultan Mehemmed Han, beyaz bir türkmen atının üstünde bütün kapıları dolaştı. Asker, Padi ş ahın görünce çılgına döndü, surlar alkışla yıkandı. Yiğit Padişahlarının uğruna ölmeye can attılar.
Sultanım, efendim, emirim
Yirmi iki yaşında cihangirim
Önümde tek sen ol yeter
Uğrunda bin kerre öleyim
emir ver
dediler . Ve Padişahı sevince boğdular.
Ferman
...Ve fecir sökmek üzeredir
Dalgalandı birden insan denizi
Çepçevre bütün surda
Gün çözüldü yay gerildi
Otağ-ı Hümâyundan ferman verildi
Gök tanık, yer tanık olsun
Bilinsin haşre dek
nasıl can verildi
İnsanlar
-ölüme rağmen-
kendi cesetlerini çiğneyerek
Surlara saldırdılar akın akın
Belli ki
Bir büyük olay vardı fecre yakın
Gece
bir kara bulut ve gök gürültüsü vardı
Ayasofya kubbelerini
dört bir yandan
Şehit oymakları sardı
Böylece
Bizans'ın üstünde kol kol
ölüler dövüştüler
Surlar ve hisarlar yıkılmadan önce
Ve sanki
onların dudaklarındaki
son söz
Allahu ekber
Karanlığa çarparak bulutlaştı
Ve sonra
Bir yıldırım kasırgası oldu
çenber çenber
Deniz dayanamadı taştı
Yıldırım çekildi
bulut dağıldı
Ufuk aklaştı aklaştı
Başladı son hücum kasırgası
ordular yaklaştı
yaklaştı
Sura tırmanan yiğit râyet oldu
Atıldı, vuruldu, kalktı yürüdü
Toprağa düştü âyet oldu
Askerlerinin en yiğidi en genci
Yirmi iki yaşında sultan
Altında beyaz türkmen atı
Bir elinde gürz bir elinde kalkan
Atıldı safların ilk katına
Bakışlarında rüzgârlanıyordu
en büyük inan
Ardında yirmi bin yeniçeri
Gülbânk çeker, pala tutar elleri
Bunu görür nasıl dayanır insan
Nitekim şehitler bir bir
kalktı mezarlarından
Giyindiler kendi bedenlerini
Kıyametsiz haşroldu
Irmaklar gibi aktılar
bir bir ardından
Evrene bir yeni düzen neşroldu
Kösemen bir dervişin aydınlığını
Alıp götürdü fecre erenler yığını
Kapılarda
Fecir sökmek üzredir
ha söktü ha sökecek
Kapılarda başladı bir ulu cenk
Potea Kapısında
Cübbü Ali
Çalarak def ve kudüm
İki bin derviş ile etti hücum
Cümleten şehit oldu
Allah'a şükür ki unutuldu
Bizi bilmiş olsalardı eğer
toprak kudururdu
Fecir sökmek üzredir
ha söktü ha sökecek
Kapılarda başladı bir ulu cenk
Orea Kapısında
Germeyanoğlu Kâmikâr
Üç bin yiğitle hücuma kalktı
Ecel onlara etmedi kâr
Cümleten şehit oldu
Kendi kanlarıyla kefenlenip
Kendi kanlarıyla yıkandılar
Allah'a şükür
Allah'a şükür ki unutuldu
Bizi bilmiş olsalardı eğer
Toprak kudurur
kudururdu
Fecir sökmek üzeredir.
ha söktü ha sökecek
Liküs vadisinde başladı bir ulu cenk
Ne kelâma sığar ne merâma
ULUBATLI HASAN adlı yiğit kişi
Allah'ın adın andı
ve sonra
Şehit harmanlarının üstünden
Sura tırmandı
Ard arda üç kerre şehit oldu
Kâr etmedi ne taş, ne gülle, ne ateş
Kanının kızıllığı vursun diye evrene
Doğmadı o gün güneş
Ve işte böyle öldüler
Kendi kanlarıyla kefenlenip
kendi kanlarıyla gömüldüler
Fecir sökmek üzeredir
söktü
gedikler yerle bir oldu
Ve Bizans ebediyyen çöktü
Destanımız ne bir masal
ne âyettir
İnsanlar inanınca böyle yaşar
böyle ölür
Küffara kıyamettir.
Cahit Tanyol, Kuruluş ve Fetih Destanı, Semerkand Yay, 2004