Eslemnur
Fri 1 October 2010, 05:18 pm GMT +0200
Fesadın Kökü
İşte bu konuları gözden geçirdiğimiz zaman görüyoruz ki, dünyada fesadın kökü ve fitnenin aslı ve esası, insanın insanlar üzerinde kendisini İlâh yapmak istemesinden geliyor. İster bu Tanrı kılmak ve İlâh'lık iddiası, doğrudan doğruya olsun, isterse, doğrudan doğruya olmayıp vasıtalı bir şekilde olsun, bozgunun asıl kökü budur. Bu çeşmenin suyunu zehirleyen asıl zehirli maddenin madeni de burasıdır.
Hak Taalâ insan fıtratının bütün sırlarını İyi kullarına öğretmiştir. Binlerce sene tecrübeden sonra yine görülmüştür ki, insan yine de ne olursa olsun, herhangi bir şekilde bir ilâh kabul etmekten vazgeçmek istemiyor. Onun yaşayışında bir ilâh, bir Rab kabul etmemek imkânı yoktur. Allah'a bağlanmadığı takdirde, o zaman başka başka şeyler uydurup Rab ve İlâh diye bunlara bağlanacaktır. Böyle bir mecburiyetin dışına çıkmasına imkân yoktur. İşte bunun neticesinde de bir sürü yapmacık İlâhlar ve Rabler türemeğe başlamışlardır. Bu sahte İlâhlar ve Rabler her tarafta üreyip, dünya halkının başına belâ kesilmişlerdir. Şimdi, siz biraz olsun etrafınıza baktığınız takdirde göreceksiniz ki, milletlerden de bazıları, diğer bir milleti kendilerine Rab kabul edip işin içinden sıyrılmışlardır. Bunun gibi yine bir halk sınıfı diğer sınıflardan birini kendilerine Rab edinmişlerdir. Bütün bunlar bir tarafa dursun, memleketi idare eden partiler de kendilerini halka Rabb yahut ilâh mevkiine koydukları gibi, halk da bu güruha böyle bir paye vermiş durumdadır. Çıkarlarına böyle bir tutum elverişli geldiğinden, bu makama kene gibi yapışmışlardır. Böylece milletterin başına geçenler, şeytanın Hak Taalâ'ya karşı benlik ve varlık taslaması gibi, nefsanî uluhiyet makamının parlak koltuğuna kurulmuşlar ve bu sınıftan bazıları da millî şef ismi altında makamlarından kopmak istememişlerdir. Aynı zihniyeti taşıyan başka bir güruh da, milletlerinin basına diktatör kesilerek, Mâ alimtü leküm min ilahin gayrîye: Sizin için, kendimden başka bir İlâh olduğunu bilmiyorum."[32] teranesini tutturmuşlardır. İnsanlık camiası veya tek başına insan, her ne şekilde olursa olsun, hiçbir vakit ve hiçbir zaman ilahsız kalmamıştır.
İnsanın, insan üstündeki bu tür, şeytanvarî İlâhlık iddiasının neticesinde neler olduğunu, şu basit misal gözlerimizin önüne serebilir: İlahî irfan ve temyizden mahrum bir kimsenin polis müdürü veya herhangi bir idareci olduğunu farzedelim; bu şahıs kendiısini bir şey oldum zannederek, selâhiyetini nefsine âlet eder ve bir nevi uluhiyet iddiasına kalkışarak, gücünün yettiği kimselere karşı şiddet ve tahakküme yeltenir. Haklıyı haksız, haksızı haklı çıkarır. Ve bu şekilde adalet mülkünü tarumar eder. Ne oldum şarabını içtiğinden, benlik sarhoşluğunun ona daha neler yaptıracağını siz tasavvur buyurunuz...
Allah'a değil de nefsine tapanların bu kabil rububiyet ve uluhiyet iddiaları ile içtimaî hayat içinde kuvvet ve nüfuz mevkilerini ele geçirmeleri neticesinde, çok kere zulüm, isyan, gayri meşru menfaat temini, ölçüsüzlük. eğrilik ve sayılmayacak derecede rezaletler bir korkunç âfet gibi cemiyeti kırar geçirir. Fıtrî olarak temiz ve hür yaratılmış olan insanı, bin bir türlü esaret kanunları, zindanvarî ve ıstırap dolu bir hayata mahkum eder. Böyle bir icraatın neticesinde ise, o cemiyet geriliğin karanlık ve korkunç pençesinde yıkılışa mahkum olur, gider.
Doğrunun ve doğruluğun cevheri, Peygamber efendimiz (Hak Taalâ, O'na O'nun âline ve ashabına salavat ve selâm göndersin.) Ne kadar doğru buyurmuşlardır:
"Allahu Taalâ (azze ve celle) buyuruyor ki: Ben kullarımı temiz yarattım. Sonra şeytan gelip, onları yollarından saptırdı. Onlara helâl olan şeylerden kendilerini mahrum bıraktı." (Hadis-i Kudsî).
İşte insanların başlarına gelen belâların, musibetlerin, rezaletlerin ve fenalıkların dalbudak saldığı kök budur. Gerçek mânada bir ilerlemeye engel teşkil eden sebepler de bu noktadan çoğalıp yayılmaktadır. Ahlâkı bozan, ilmi, fikri kuvvetleri felce uğratan, medeni yasayışa zehir katan, cemiyet hayatını dejenere eden, siyasi ve iktisadi hayatı faziletten uzaklaştıran ve özrt olarak insanlığı insanlıktan uzaklaştıran hep bu korkunç meseledir. İnsanlık zincirinin ilk halkasından bu güne kadar, şer ve kötülüğün bu korkunç fideliği devam edegelmektedir. Maddî salgın hastalıklarından daha müthiş olan bu tahribatı durduracak tek bir çare vardır. İnsan, bu çeşitli ve türlü türlü uydurma Tanrıcıkları, ilâhları ve Rab'cikleri bir tarafa bırakarak, yalnız ve yalnız Cenab-ı Rab - ül - âlemi'ni Rabb olarak tanıması şarttır. O zaman, bu dertlerden bu belâlardan tamamiyle kurtulmuş olunur. Bundan başka ne çare ve ne de çıkar bir yol vardır. Hangi fikre, hangi felsefeye veya hangi doktrine sığınılırsa sığınılsın bu çeşitli ilâhlar. Onların ensesine binecek ve bunlardan kurtulamıyacaklardır.