seymanur K
Thu 22 September 2011, 04:54 pm GMT +0200
4- Feraizi Hareketi (1820-1870)
Bu hareket, İslami vecibelerin zorunlu olmasının karşılığı olan 'Farz'dan türetilmiş bir isimdir. Anlaşılan odur ki, bu hareketin öncüleri olan Hacı Şeriatullah ve oğlu Muhsinler, Allah'ın dinini kendi bölgelerinde hakim kılmayı kendilerine zorunlu ve farz olarak telakki etmiş ve bu ismi kendilerine seçmişlerdi.
Bu seçkin mücahidler Bengal adında küçük bir kasabada şirk, tasavvuf mistisizmi ve efsanelerine dalmış halkı yeniden kurtarmaya azmetmiş ve bu görevi kendilerine bir 'farz' şeklinde telakki etmişlerdi. Tasavvuf efsaneleri bu bölgede o kadar kökleşmiş ve o kadar şekillenmişti ki, şeyhlere ve onun müridleri olan sufilere insan üstü güçler izafe ediliyordu. Onlara göre bu kişiler, ölülere can verebilir, istediğinin canını alabilir, aynı anda bir çok beldeleri dolaşıp gelebilir ve gelecekte vukubulacak olayları haber verebilirdi. İşte bu üstünlükleri (!) dolayısıyla bir 'pir'in türbesini ziyaret, bir nevi Kabe'yi tavaf etmekti. Tasavvuf adı altında bir çok sapık uğraşlar verilmiş, kabirler türbelere dönüştürülerek üzerinde mumlar yakılmış, yüzü kadın gibi heykeller yapmışlardı. Kısacası Bengal kasabasının halkı böylesine Hint hurafelerinin oyuncağı haline getirilmişti.
İşte bütün bu tezad ve olumsuzlukları omuzlamak gerçekten hafif bir görev değildi. Şeriatullah, bitmek tükenmek bilmeyen bir enerji ile insanlara Allah'ın dinini anlatıyor, gece-gündüz, köy-kasaba demeden mücadele veriyordu. Verdiği mücadele çağdaş öncülerin verdiği mücadelenin bir benzeri olduğu için İngilizler onun hareketine 'Hint Vehhabiliği' sıfatını yakıştırmışlardı. Halbuki Vehhabiler Hanbeli fıkhını taklid ederken, Feraiziler Hanefi fıkhını taklit ediyorlardı. Böylesine bir isim takarak müslümanları başka şekilde göstermeleri yeni bir olay değildi. İnsanlığın ilk yıllarından günümüze kadar İslam düşmanları tarafından sürdürülen bir faaliyetti bu. Bugün Yahudi siyonizmi ile hıristiyan emperyalizminin elindeki en büyük koz da budur. Bunlar nerde İslami bir faaliyet ve İslami bir hareket gördülerse, onu hemen halk arasında sevilmeyen bir isimle isimlendirirler. 'Çamur tutmasa dahi iz bırakır' mantığıyla hareket etmektedirler. İşte Feraiziler hakkında yapılanlar da bunlardan ibaretti.
Halbuki Feraiziler, kendilerinden önceki Ahmet ve İsmail Şehitlerin yolunu adım adım takipetmekteydiler. Aralarındaki fark, Feraizilerin içtihat konularında Hanefi mezhebini taklid etmeleri ve köylü olmaları; Şehitlerin de yeniden içtihat taraflısı ve şehirli olmalarıydı. Vehhabi diye bilinen Muhammed b. Abdulvahab da bunlardan pek farklı düşünmüyordu. Ancak bu hareketi daha sonra ismine nisbetle Vahhabilik olmuş, özellikle efsane ve hurafe sahibi olan tasavvufçular tarafından karşı çıkılmış ve saptırılmıştır.
Feraizi hareketinin önderi olan Şeriatullah, cahiliyeye karşı mücadeleye girdiğinde karşısına ilk çıkanlar, mevcut nizamın koruyucusu olan muhafazakar ve bel'am ulema olmuştu. Tarih sürecinde, cahili siyasi nizamı ayakta tutan zaten hep bunlar olmuştu. Ancak o yiğit mücahid Şeriatullah, onların davranışlarına aldırmadan mücadelesine devam etmiş ve bir çok hizmetler geride bırakarak vefat etmişti. (1838)
Şeriatullah'ın bıraktığı yerden İslami hareketin öncülüğünü oğlu Muhsin üstlendi. Muhsin'in idaresi altında toplanan Feraiziler, devlet içinde adete devlet olmuşlardı. Özellikle İngiliz ve Hind ağalarını oldukça rahatsız etmiş ve en büyük düşmanları haline gelmişlerdi. Bu nedenle İngilizler bu yiğit müslümanları; 'bağnaz ve gerici', 'Bengali'nin haricileri' ve 'bid'at sahipleri' olarak itham ediyorlardı. Bütün bu iddialarının arkasında yatan gerçek, mücahidlerin İngiliz ve Hint ağalarına karşı tavizsiz, net ve dalkavukluktan uzak bir siyaset izlemeleriydi. Bunun için İngiliz ve Hind diktatörleri bu olumlu hareketi pasifize etmek için bel'am ulema tarafından bir fetva yayınlattılar. Fetvanın içeriği, Hint Yarımadasını 'Darul İslam' olarak gösteriyordu. Gerekçe de, ülkede müslüman halkın bulunmasıydı. Ülke 'Darul İslam' olunca, baş kaldıran da asi oluyordu. İşte istedikleri suçlamayı bu yolla daha rahat yapıyorlardı. (Günümüz hile ve desiseleri düşünülsün...)
Feraiziler, yılmadan usanmadan, samimi ve bilinçli olarak mücadelelerine devam ettiler, İngiliz ve yerli işbirlikçileri tarafından defalarca tutuklanıp acımasız işkencelere maruz bırakıldıkları halde hareketi 1862 yılına kadar sağlıklı bir biçimde devam ettirdiler. Daha sonra Muhsin'in ölümüyle hareketin lidersiz kalması ve muhafazakar ulemanın resmi diktatörlerle işbirliği yaparak muhalefetlerini sürdürmeleri eklenince hareket dağılmıştı. Hareket dağılmıştı, ancak ürün olarak bir çok meşhur simalar ve eserler geride bırakılmıştı. Artık o yiğit öncülerin açtığı çığır kapanmayacak, Mehmet Ali Cevheri, Mevlana Şibli Süleyman En-Nedvi ve Seyyid Ebul Hasan En-Nedvi gibi alim ve müellifler tarafından kıyamete kadar uzatılacaktı bu çığır. [196]
[196] Beşir İslamoğlu, İslami Hareketin Tarihi Seyri, Denge Yayınları, İstanbul, 1993: 222-225.