seymanur K
Wed 21 September 2011, 03:57 pm GMT +0200
Fedailer Hareketi (1850-1900)
1856 Islahat Fermanı'yla gayri müslimlere özel okul ve benzeri imkanlar tanınınca zımmiler devlet içinde devlet olmuşlardı. Bunlara seyirci kalmayıp İslam için endişesi olan müslümanlar, Şeyh Ahmed'in çevresinde toplanarak faaliyete başladılar. Gayri müslimlere tanınan bu imkanlarla birlikte halife (!) Abdulmecid, onlara marşlar besteleyerek balolarda fahişe kadınlarla rahathkla oturup kalkabiliyordu. 55 milyon civarında olan Osmanlı nüfusunun 23 milyonu zımmiydi. Özellikle Rumeli yakasında zımmiler korkunç boyutlara varmışlardı. Antakya, Lübnan ve Suriye'de Nuseyri ve Dürziler, Mardin ve Hakkari civarında Süryani ve Hasturiler Fransa ile elele vermiş, isyan için bütün şartları hazırlamışlardı. Şirk ve zulüm bir kene gibi Osmanlı'nın sırtına yapışmış kanını emiyordu. İngiltere, Fransa, İtalya ve Rusya bu şirk ve zulüm yarasasının karanlığıdır. Onlarla hayat bulup, onlarla hareket ediyorlardı. Şeriat gibi insanların bütün ihtiyaçlarına cevap verebilecek olan İlahi hükümler varken, beş-on zalimin heva ve hevesi ülkede kanun olarak ilan edilmişti. Şeriat kanunları göstermelik olarak sadece karı-koca kavgası ile talak ve nikah gibi hususlarda söz sahibiydi.
Sadece lafta kalan İslam hükümlerinin durumunu gören ulemanın İngiltere, Fransa ve Rusya'nın kontrolünde gelişen bu şirk ve zulüm kasırgasına karşı direnmeleri kaçınılmaz olmuştu. Şirk ve zulme karşı harekete geçmek isteyen ulema, müderris Ahmed'in etrafında toplanarak Kayserili Şeyh Emir Ali'den, Muhammed Bahailddin'e; Sakarya Şeyhinden, Şeyhul İslam Ataullah Efendiye kadar uzanan isyan çizgisindeki eksiklikleri tetkike koyuldular.
Müderrislerin başlattığı muhalefet çalışmaları kısa zamanda ordudan bir kaç paşa, tekkelerden bir kaç şeyhin katılmasıyla geniş tabanlı bir kitle hareketine dönüştü. Böylelikle müderrisler aracılığı ile öğrenciler, subaylar aracılığı ile askerler, mutasavvıflar aracılığı ile de sufiler harekete katılmış oldu. Hareketin şura ve danışma konseyinin başkam Süleymaniyeli Ahmed, kendilerine 'Fedailer' adının verilmesi ve gizli bir cemiyet kurarak saltanat sahiplerine karşı ayaklanma gibi suçlamaları duyunca, arkadaşlarına şunları söylemiştir:
"Hayatınız boyunca şirk ve zulme boyun eğmeyin. Yeryüzünde tekebbür ederek Allah'ın şeriatına karşı ayaklananları kendinize dost edinmeyin. Bu günden itibaren bizim için ızdırap dolu günler başlayacak. Ümmeti nsk ve fücur ile islam'dan ayırmak isteyenlerden merhamet istenmez. Bize düşen görev, Osmanlı'nın etrafını saran şirk ve zulüm ile cihad etmektir. Osmanlı bürokratları sadece bir kukladır. Asıl mühür emperyalistlerin elindedir."
Bunları duyan İslami hareket öncüleri batıyı ve yerli işbirlikçilerini şiddetle reddederek, devlet ve hilafet anlayışını eleştirip, saltanatı sorgulamaya çekerler. Müderris, subay ve mutasavvıflardan müteşekkil olan hareket her tarafa sesini duyurunca Fedailer, iktidarın tahtası haline gelir. Bu arada koltuklarının sallandığını gören bürokratlar, suikast suçlamasıyla kolluk kuvvetlerini Fedaileri yakalayıp hak ettikleri cezayı (!) vermek için operasyona çıkartırlar. Bütün medrese, tekke ve zaviyelerden yüzlerce müslümani toplayarak Kuleli'ye kapatıp işkenceye tabi tutulur. Cafer Dem Paşa gibiler işkenceyle şehit edilir.
Sarayın çevresinde dalkavukluk ve bel'amlığı ile meşhur olan Şeyhül İslam (!) Saduddin Efendiler, Fedailerin vücutlarını topyekün yeryüzünden kaldırmak için fetvalarını hazırlayıp erkenden saltanat sahibi Abdulmecid'e sunmuşlardı. Abduhnecid insafa gelmiş olmalı ki, cemiyetin başındaki Şeyh Ahmed ve diğer öncüleri müebbed hapse mahkum ederken, diğerlerim de affetmişti. Müebbed hapse çarptırılanların bir kısmı zindanda işkencelerden can çekişirken, bir kısmı da sonradan sürgüne gönderilmişti.
Fedailer hareketi, bazı muhafazakarların yazdığı gibi, sadece zamanın padişahına başkaldırma olayı değildir.
Aksine hareket, Batının hayranı olan üçüncü Selim ile ikinci Mahmud döneminde Şeyhul İslam Ataullah tarafından 'Nizam-ı Cedid'e karşı ayaklanma ile başlamıştı. Daha o günlerde saltanat sahipleri zevku sefaya dalmış, memleketi bir güruh zalim ve fasıka terketmişlerdi. Avrupa'dan getirilen komutanların yönetiminde kurulan Nizam-ı Cedid ile Yeniçeri ve Fransa'nın etkisi altında reformlar düzenleyen saraya karşı Ataullah gibi alimler seyirci kalmayıp haddini bildirmişlerdi.
Fedailerin verdiği mücadele radikal bir mücadele olmamakla beraber, kendilerinden sonrakilere önemli bir mesaj bırakıyordu. Hareket, kitleleri harekete geçirecek güçlü bir potansiyele ulaşmadan ve geniş bir tabana yayılmadan söndürülmeye çalışılmıştır. Ama yine de kendilerinden sonra İslami hareketi devam ettirmek isteyen İttihad-ı Muhammedi'ye ve Şeyh Said hareketlerine ilham kaynağı olmuştur.
İttihad-ı Muhammediye [207] Osmanlı'nın son günleri sayılabilecek 31 Mart olayı dönemlerinde hüküm sürer. İttihad-ı Muhammediye tarihi süreç içerisinde legal olarak çalışmasına rağmen pek taban oluşturamamıştır. Ancak, Fedailer ile Said Nursi gibi mücahidler arasında bir köprü görevini yapmıştır.
Şunu da belirtelim ki yıllar boyu müslüman kitlelere sözde tarih şuuru kazandıran bazı yazarlar dahi olaylara Türk-Müslüman-Demokrat mantığıyla yaklaşmış olayları çarpıtmış, hatta teşkilatın lideri olan Derviş Vahdeti ile diğer mücahit ulemanın darağacında sallandırılmış bir hünermiş gibi yazabilmişlerdi. Yine bunların yarıışını ittihatçılara ve saltanat sahiplerine boyun eğmediği için bazı mücahid ulemayı da gerici yobaz diye nitelendirebiliyorlardı. Evet, tarih gerçekten çok karanlıktır. Hele İslam'ın lehine bir hareket oluşturulmuş sa, şer güçler ve müstek-birler tarafından hemen tersyüz edilmiştir. Bugün İslami hareketin geçmişteki mücadelesini çarpıtmadan verebilmiş kaç tane tarihçi bulabilirsiniz? Çünkü böyle bir hareketin tarihi seyrini değiştirmeden yazabilecek kişi, başta saltanat sahiplerini ve müstekbirleri karşısına almalıdır. Zira İslami hareket öncelikle saltanat sahiplerinin ve müstekbirlerin iç yüzünü dışa aksettirmekle işe başlar. Buna elbetteki müstekbirler rıza göstermeycekler. Artık doğruları yazabilecek tarihçilerin hayatlarına son verme gibi sebepleri sıralamanın bir anlamı yoktur. Bu amaçla bize yıllardır tarih şuuru kazandırmak isteyen tarihçileri de İslami hareketin sağlıklı oluşumu için iyi tanımamız gerekir. [208]
[207] Bu Cemiyet, Derviş Vahdeti adlı bir alim tarafından Anadolu'da kurulur. Hz. Muhammed (sav) cemiyetin reisi kabul edildiğinden bu ismi almıştır.
[208] Beşir İslamoğlu, İslami Hareketin Tarihi Seyri, Denge Yayınları, İstanbul, 1993: 240-244.