reyyan
Sat 9 June 2012, 12:08 pm GMT +0200
Ey Efendim, Süreyya yıldızım!
Ne olur bir kere görseydim yüzünüzü. Kör olsaydı gözlerim nurunuzdan, şu dünya nimetlerine bakamasaydım ama bir kere görseydim yüzünü. Kabe’nin örtüsü gibi simsiyah bir tülün arkasından sadece gölgenizi, güneşin incinerek yere düşürdüğü o mübarek gölgenizi görebilseydim. Sürebilseydim bir kere, ayağınızı bastıkça gül kokan o kum tanelerine yüzümü. Koşsam, ayağınızın altında toprak olan taşlar siper olsa da bana; korksam da günahlarımla kirletmeye eteğinizi, gül kokunuzu koklarken, dünya haram deseler de bana bir kere görseydim yüzünüzü.
Ey on sekiz bin alemin Efendisi! Kürekler aşkla çekilir gönüllerden sizin için, nurun taşar, sığmaz ve yerlere göklere, baharın her demi seni anlatırken, kışlarımız nurunla bir başka güzel. Ah Efendim, Hira da Cebrail karşısında titreyişinizin zerresine ben salınsaydım iplerde, boynum fedadır size, bu can yolunuza. Nasıl da kıydılar size Taif’deyken taş atan çocuklar, yazık olamadım alemlerin rahmetine siper; parçalanmayı göze alarak. Keşke benim ayaklarım kan gölüne batsaydı da sizin ayaklarınıza bir damla bile bulaşmasaydı Efendim! Göklere seyehat ettiğiniz o gece; bastığınız taş, bindiğiniz Burak ben olsaydım Efendim, Uhut ‘ta kırılan inci dişinizin yerine, kıranın bütün dişerini ben sökseydim tek tek. Hani alemlerin rahmeti o peygamberi; kureyşliler körpe bir sabah vakti kılıçlamak için geldiğinde yatağınızda Ali (r.a) vardı ya, işte onun yerinde ben olsaydım, delik deşik olsaydım da ben olsaydım onun yerinde. Diliniz, aynanız Kur’andı Efendim, Cibril’in size getirdiği vahiyleri kâtiplerinize yazdırırken, layık olmasam da üzerine yazılan o postlar ben olsaydım Efendim. Cümlenizi öyle bir doldururdunuz ki, anlayan gönüller dayanamazdı, gözler pınar olurdu; işte o muhabbetle dolu cümlenizin noktası değil virgülü ben olsaydım Sultanım. Acıdı yüreğiniz amcanız Hamza ya Uhut ta , ne gaddarca bir vahşet ki o vahşeti yapan Hint’e bakan gözleriniz ben olsaydım Efendim. Biricik anneniz Amine için, iki gözünüzün nuru evlatlarınız için, sizin için kalkan olan dedeniz Abdülmuttalip için, bütün ehlibeyt için döktüğünüz, kirpiğinizden toprağa düşmeden kuruyan o inci gibi göz yaşınız ben olsaydım Efendim! Hani mescitteydiniz sahabeyle, huzura dönmüştünüz de içeri o kâfirlerin yüz karası Ebu Cehil girmişti, incitmişti sizi sözleriyle, Ya Rasulallah keşke o sözleri sizin değil de benim kulaklarım işitseydi. Hani Sümeyye (r.a) biricik babasını, kardeşini, eşini kaybetmişti de savaşta yine sizi sormuştu, ancak sizi görünce rahatlamıştı;”Ya Rasulallah,siz varsınız ya,siz yaşıyorsunuz ya o bana yeter.”diyen sümeyye koşarak yanınıza gelmişti ya keşke,keşke ben onun yerinde olsaydım da bir kerecik görebilseydim yüzünüzü,Sultanım.
Ezanı okuyamadı Bilâl ,adınız geçerken, takıldı boğazına kuru bir düğüm.Ben Ya Rasulallah:Nasıl indiririm semadaki,o arşda dalgalanan nur isminizi yere!kurak çölleri:yerden bir ot bile bitmeyen,çocukları hastalıkla yiyen o çölleri Hacer’in İsmail’ini aradığı o çölleri siz gül bahçelerine çevirdiniz Efendim.ateş ve kum kokan o toprakları,siz çevirdiniz;nergis yasemin,papatya kokularına .
Ölüm geçidinde bile “Ümmeti” diyen Sultanım,ibrahim’in Hicaz’da Rabb’ine dönerek dua etmesi gibi Ya Rasulallah,sen de bize şefaatçi ol dar günümüzde.halk-ı kâinat koştu sana doğduğun gün, kundakta başladın salavata,melekler sana selam durdu da,biz Ya Rasulallah rahat düşkünü ümmetin, namaz kılmaktan ayaklarınızın şiştiği size, Ey Nebiler Nebisi gözleri uyumaktan şişen biz;layık bir ümmet olabildik mi?Olamadık Efendim,olamadık Sultanım size layık ümmet olamadık Efendim!ümidim ulu de Ya Rasulallah keşke, keşke yüzünüzü, cemalinizi bir kere görebilseydim…
NURSEL YEŞİLDAL
11- B
ARAKLI ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ