armi
Mon 11 January 2010, 07:24 pm GMT +0200
Evlilik, Evlilik Ve Bekârlıktan Hangisinin Hayırlı Olduğu Ve Kadınlarla İlgili Hükümler Hakkındadır
Allah Teala buyurdu ki: "İçinizdeki bekârları, köle ve cariyelerinizden evlenmeye uygun olanları evlendirin, eğer fakir iseler, Allah onları lütfü ile ihtiyaçlarını giderir. Çünkü Allah Geniş´tir, herşeyi hakkıyla Bilen´dir". (Nur/32)
Allah Teala, evlenme ihtiyacı olanlara evlenmeyi emrederken, kendisini koruyabilenleri özendirmiştir. Evlilik ihtiyaç olması durumunda farz iken, ihtiyaç duyulmadığı şartlarda sünnettir. Allah Teala, evlenecek kimselere ihtiyaçlarını karşılamayı da taahhüt etmiştir. Evlenecek kimsenin zengin olması, fakirin fakir iken duyduğu ihtiyacım gidermesi şeklinde ihtiyacının giderilmesine mani değildir. Zengin ecir bakımından fakir olabilir. Allah Teala da kendisini ecir bakımından müstağni kılar. Hüküm bakımından fakir olanı ise olumlu hüküm vererek müstağni kılar. Kişi, dağınıklık, yitiklik, evsizlik ve eşyasızlık gibi hususlarda fakir olabilir. Onu da bunları varederek müstağni kılar.
Allah Teala, bu tahhüdünü ilgili ayetin son kısmıyla teyid etmiştir: "Çünkü Allah Geniş´tir, herşeyi hakkıyla Bilen´dir". (Nur/32) Yani Allah Teala, onların her türlü fakirliğini giderecek kadar geniş bir zenginliğe sahiptir. İnsanlara düşen kendi halleriyle meşgul olmaktır. Mertebe ve derecelerine göre hallerinin İslahı bilmedikleri bir şekilde gerçeleştirilecektir.
Hasan el-Basri (ra) Ebu Said el-Hudri´den (ra) şu hadisi rivayet etmiştir: "Allah Resulü (sav), buyurduki: Geçim korkusuyla evliliğe yanaşmayan bizden değildir". Yine O, başka bir hadisinde şöyle buyurmaktadır: "Dindarlığından ve emanet duygusundan emin olduğunuz biri geldiğinde onu evlendirin. Böyle yapmazsanız yeryüzünde fitne ve büyük bir başıboşluk doğar".[1] Bir başka hadis de şöyledir: "Her kim Allah için nikahlar ve Allah için nikahlandırırsa Allah Teala´nın velayetini -dostluk ve korumasını- haketmiş olur". Bu, Allah Teala´nm velayetinin kazanılabileceği hallerin.en aşağı-sıdır. Çünkü velayet, bir çok makamdan oluşur ve her makam için de belli bir amel sözkonusudur.
Konuyla ilgili olarak Bişr (ra) hakkında şöyle bir hadise rivayet edilmiştir: Bir keresinde Bişr´e (ra), ´Halk senin hakkında konuşup duruyorlar1 denilmişti. O da, ´Ne konuşuyorlar ki?´ diye sormuştu. Onlar da, ´Sizin evlilik sünnetini terketmiş olduğunuzu söylüyorlar dediler. Bişr´in (ra) cevabı şöyle oldu: Ben, sünneti farz için ter-kediyorum´ dedi. Yine o, bir keresinde de şöyle demiştir: Bana engel olan, sırf Allah Teala´nın şu buyruğudur: "Kadınlar için sorumlulukları kadar hakları da vardır". O, şöyle derdi: Eğer bir tavuğa bakacak olsam, köprünün üzerindeki cellat gibi olmaktan endişe ederdim.
Bişr´e bu sorunun sorulduğu ve cevabın alındığı tarih Hicret´in ikiyüz yirminci yılıydı. O devirde öyle olunca yaşadığımız şu devirde ne yapmak gerekmez ki? Onun devrinde hem helal daha çoktu hem de evlenilebilecek temiz kızlar mevcuttu.
Yaşadığımız zamanda (Hicri IV. asır) fitneye düşmekten emin olan ve nefsinin günahlara sevketmediği bir mürid için evlenmemek daha hayırlı olabilir. Kafasından kadınlarla ilgili düşünceler geçmeyen, kalbi yoğunluğu kadınlar sebebiyle dağılıp bozulmayan, bu tür düşünceler kendisini hizmet yoluna yönelmekten alıkoymayan, fikir alışverişini sürdürüp nefsiyle kadınlar hakkında konuşmayan, gözü yasaklara kaymayan ve beyni onu istila edecek bir şehvetle tanışıp kaynaşmamış bir mürid için de evlilik tavsiye edilmeye değmez.
Cinsellikle ilgili günahların başı, erkek cinselliğinin işleyeceği bir takım kuruntu ve düşüncelerdir. Buna fikir yoğunlaşmasıyla doyurulan kalp şehveti denilebilir ve bu konudati günahların ilkderecesidir. İkinci günah, erkeğin cinsellik uzvunun harekete geçmesi ve kişinin eliyle tutulmaya ve kurcalanmaya başlamasıdır. Üçüncü günah kalpte şehvetin yer etmesidir. Dördüncü günah, şehvetin cinsellik uzvundan taşmasıdır. Cinsellik uzvuna sağ elle temas etmek mekruhtur.
Yukarıda naklettiğimiz hususlar gerçekleştiği takdirde kalp huşu halini terkedecek ve eksilmeye başlayacaktır. Kul bu duygu ve şehvetlerden etkilenmediği takdirde kendisi için halvet en güzel mekandır. Halvette varlığın lezzetiyle tanışacak, yaptığı muamelenin tadına varacaktır. Sürekli nefsine yönelecek ve kendi hali ile meşgul olarak başkalarının halleriyle ilgilenmeyecektir. Böyle birinin halinin başkasından beklenmesi, kendisinin eksilmesine veya o kimsenin başka hükümlere tabi olmasına yol açabilecek ve o kimse de bunu başaramayacaktır. Bu durumdaki mürid, kendi şeyta-myla beraber başka bir şeytanla daha uğraşmış ve kendi nefsine başka bir nefs daha katılmış olacaktır. Onun nefs mücahedesinde, nevasına ve düşmanına karşı sabrında gösterdiği çok zorlu bir çaba vardır.
Evliliğin tercih edilmeyişinin sebeplerinden biri de, kazanç kapılarının iyice bozulmuş olmasıdır. Bunların bir çoğunda günah iş-lemeksizin geçimlik kazanmak imkansız hale gelmiştir. Bilinçli bir müslüman olarak kazancının nereden kazandığının ve nereye harcadığının hesabını vermekle mükellef olacaktır. Eğer kazancı helalinden değilse bu kazanç onun aleyhine yazılacaktır. Hevası uğruna harcananlar da lehinde yazılmayacaktır. Bu noktada kadınların büyük çoğunluğu dini duyguları ve salahları bakımından kusurludurlar. Bunlara hakim olan hal cehalet ve hevadır. Evlenen birinin bunların boyunduruğu altına girmesinden emin olunamaz. Hevası-nı tatmin için girdiği bu cendere ahiretini kaybetmesine yol açabilecektir. Ama onları yanıltıp oyalayarak boyundurukları altına girmemesi ve bu suretle dünya hayatını çekilmez hale getirmesi de muhtemeldir.
Hasan el-Basri (ra) konuyla ilgili olarak şöyle demiştir: Allah´a yemin ederim ki bu zamanda hanımının bütün arzularına boyun eğen kimseler Allah Teala tarafından cehenneme atılacaklardır.
Evlilik konusunda bir diğer boyutta zenginlerin durumudur. Zenginler, fakirler karşısındaki cimrilikleri sebebiyle zulüm işleyen zalimler konumundadırlar. Onlar fakirlerin haklarını yerine getirmekte kusur etmekte ve üzerlerine düşen mesuliyetleri ifa etmemektedirler. Evlenmek isteyen kimse fakir ise, büyük zorluk, sıkıntı, çaba ve dertlerle karşılaşacak, geçim meselesinden dolayı bir takım afetlere maruz kalmaktan kurtulamayacaktır.
İbni Ömer´e (ra), imtihanın en ağırı sorulduğunda şöyle demiştir: Paranın az, geçindirilenlerin çok olması! Selef-i Salih´ten bir zat da şöyle demiştir: Ailenin küçük oluşu iki zenginlikten biri iken, ailenin kalabalık oluşu iki fakirlikten biridir. Çoluk çocuğun fazla oluşunun, helal şehvete gem vurulmayışmın, hırsın da yeterden fazlasını istemenin cezası olduğu söylenmiştir. Bunlar da tev-hid ehlinin cezalarıdır.
Konuyla ilgili bir rivayette şöyle denilmiştir: "Yalnızlık, kötü eşten daha hayırlıdır". Bundan anlaşılan salih eşin yakini imana sahip oluşudur. Halbuki eşlerin çoğunda yakini iman şüphededir. Kadınların büyük çoğunluğu, gerek arzuların baskın gelmesi, gerekse dünya sevgisinin fazla olması sebebiyle salah ve istikametten uzaktırlar. İlgili bir rivayette şöyle buyrulmaktadır: "Kadınlar arasındaki salih kadın, kargalar arasında göğsü beyaz olan karga gibidir". Lokman (as) da oğluna vasiyetinde şöyle demektedir: Ey oğul, kötü kadından sakın! Öyle bir kadın, seni erkenden kocatır. Kadınların kötülerinden de sakın! Onlar asla hayra çağırmazlar. Sen kadınların hayırlısı karşısında dahi tetikte ol!
Allah Resulü (sav) de bir hadisinde hanımlarına şöyle buyurmaktadır: wEy hanımlar, sizler Yusuf peygamber´in (as) karşısına çıkanlar gibisiniz. Ebu Bekir-i Sıddık (ra) sizi imametten çevirdiğinde hevaya meylettiniz, aldanma ve gösterişe kapıldınız. Tıpkı Züleyha´nın Yusufu arzulamasında olduğu gibi hareket ettiniz". O hadise de Yusuf un hiç bir dahli olmaksızın sırf onun tahrik ve kışkırtmasının eseriydi. Burada Züleyha (as) kınanmakta, Allah Re-sulü´nün (sav) hanımları da ona benzetilmektedir.
Allah Teala, Resulü´nün (sav) bir sırrını ifşa ettiklerinde onlarla ilgili olarak şöyle buyurmuştur: "Şimdi ikiniz de ey Peygamber eşleri, eğer kalplerinizin matlup olan durumdan kayması sebebiyle Allah´a tevbe ederseniz ne âlâ!". (Tahrim/4) Burada kalplerinin hevaya meyletmesinden dolayı tevbe etmeleri istenmektedir. Ardından da şöyle buyurmaktadır: "Yok eğer hislerinize mağlup olup Peygamber´e karşı birbirinize arka çıkarsanız bilin ki Allah da O´nun yardımcısıdır, Cebrail de, salih müminler ve melekler de O´nun yardımcılarıdır". (Tahrim/4) Kadınların en hayırlıları olan Allah Resulü´nün (sav) pâk eşleri böyle olunca, cehalet, heva ve dalalet denizinde yüzen kadınların durumu ne olmaz!
Rivayete göre Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: "Bir kadın tarafından yönetilen toplum felah bulmaz".[2]Allah Teala, bazı hanımlar ve çocukların düşmanlığını haber verirken de şöyle buyurmuştur: "Muhakkak eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar vardır, onlara karşı dikkatli olun". (Teğabün/14) Yani nevalarına ve çarpık fikirlerine meyletmeniz sebebiyle hanımlarınız ve çocuklarınız sizler için ahiret aleminin en büyük düşmanlarından olabileceklerdir. Onların Kıyamet´ten çok Önce dünya hayatında da düşman olmaları mümkündür. Kişi onların arzularına muhalefet ettiğinde ve kendileriyle ilgili olarak ilmin gereklerine göre hareket ettiğinde de ona düşman olacaklardır.
İbrahim b. Edhem (ra) şöyle demiştir: Kadınlara boyun eğmeye alışan kimseler asla iflah olmazlar. Bişr b. el-Hars da (ra) şöyle demiştir: Eğer çoluk çocuğum olsaydı, köprünün üstünde cellatlık yapmaktan endişe ederdim. Her halükârda gerek sıkıntının hafifliği, gerek taleplerin azlığı, gerek isteklerin sınırlılığı gerekse şer*i hükümlerden birinin sakıt oluşundan dolayı yalnızlık hali kalp için daha dinlendirici, kişinin kaygıları için de daha hafiftir. Selef-i Salih zorlukla eda edecekleri hükümleri iskât etmeyi tercih ederlerdi. Bu tür hususları da nrsat bilirlerdi.
Yalnız yaşayan kimseler; mal biriktirme, para toplama, çoluk çocuğu gözetme, evde uyuma zarureti, hesaba çekilmede azalma, haber almaya çalışma ve Allah Resulü´nün (sav) nehyettiği türden bilgilerin peşine düşme gibi hususlarda sınırlama sözkonusudur. Bütün bunlar, kötü bir hanımla yaşarken düşünülemeyecek hususlardır.
Zahidlerin dünya hayatında gösterdikleri zühdün sebebi; kalp huzuru, tasalardan sıyrılma ve talepkârlıktan kurtulma rahatlığına ulaşabilmektir.
Bu ümmet için ahir zaman olarak nitelenen Kıyamet´in kopmasına yakın dönemde bekârlık mubah görülmüş, hatta Özendirilmiş-tir. Konuyla ilgili bir hadiste Allah Resıüü´nün şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "İkiyüzüncü yıldan sonra bekârlık mubah görülür. Hatta sizden birinin deve veya köpek eğitmesi, çocuk eğitmekten daha hayırlı olur". Meşhur bir hadiste ise şöyle buyrulmaktadır: "İkiyüzüncü yıldan sonra insanların en hayırlısı sırtındaki yükü hafif, hanımı ve çocukları olmayan kimselerdir".
Bir diğer hadis ise şöyledir: "İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecektir ki, adamın helaki hanımı, ana-babası ve çocukları eliyle olacak; kendisini fakirlikle ayıplayacak ve takatinin üstünde beklentiler yükleyeceklerdir. O da dinini tehlikeye atacak bir takım yollara girecek ve oralarda helak olacaktır" Bu gibi durumlarda kadın, erkek için bir tür ceza olabilir.
Geçmiş peygamberlerin kıssaları arasında şöyle bir olay nakledilmiştir: Bir topluluk Yunus Peygamber´in (as) huzuruna girmişti. O da kendilerini misafir etmişti. Onlar evdeyken sürekli girip çıkıyor, bu arada hanımının rahatsız edici hareketlerine maruz kalıyor, hakarete uğruyordu. Ö ise devamlı sükut ediyordu. Misafirler buna çok şaşırdılar ve işin içyüzünü kendisine sormak istediler, O da, bir süre beklemelerini istedi. Sonra onlara şunu anlattı: Bu duruma hiç şaşırmayın! Çünkü ben Allah Teala´dan ahirette vereceği cezayı dünyada iken vermesini niyaz ettim. O da bana, ´Senin cezan filan kızı falandır, onunla evlen´ buyurdu. Ben de onunla evlendim ve gördüğünüz gibi ona karşı sabrediyorum.
Bekârlıkla ilgili söylediklerimiz, zinaya düşmekten korkmayanlar içindir. Bekâr kalması halinde zinaya düşme endişesi bulunan kimsenin bir cariye ile evlenmesi daha hayırlıdır. Cariye ile evlenme hususunda sabır göstermesi de, evlenmesinden hayırlıdır. Yüce Allah´ın şu buyruğundan çıkan anlam da budur: "Bu, içinizde zinaya düşmekten korkanlar içindir". Kişinin cinsellikle ilgili duygu ve düşünceleri iyice artıp giderek bayağılaştığı ve kalbi fısıltılarla dolduğu, farzları eda etmesine engel olmaya başladığı zaman cariye ile evlenmesi yine hayırlıdır. Hür bir kadınla evlenmeye imkanı olan kimsenin cariye ile evlenmesi haram kılınmıştır.
Bir gün îbni Abbas´ın (ra) meclisi dağıldıktan sonra bir genç kalmıştı. Oturduğu yerden kalkmıyordu. İbni Abbas (ra), ´Bir ihtiyacın mı var?´ diye sorunca, ´Evet, ancak halkın huzurunda söylemekten utandım´ dedi. İbni Abbas (ra), ´Öyleyse şimdi sor1 dedi. Genç, ´Sizi çok sever ve sayarım´ dedi. İbni Abbas (ra), ´Gerçek ilim adamı baba yerine geçer. Ondan utanma sıkılma olmaz. Babana ne anlatabiliyorsan, bana da anlat. Benden utanmana gerek yok´ dedi. Genç adam şöyle dedi: Allah size merhamet buyursun, ben hanımı olmayan bir gencim, zinaya düşmekten korkuyorum, kendi kendimi tatmin etmiş de olabilirim. Bunlardan dolayı bana günah yazılır mı? İbni Abbas (ra) yüzünü ondan çevirdi ve TJf üf, bunları yapacağına bir cariyeyle evlenseydin daha hayırlı olurdu. Elbette bunlar da zinadan daha hayırlıdır" dedi.
Irak ulemasına göre on dirhem (32 gr. gümüş) parası olan kişinin cariyeyle evlenmesi haramdır. Hicaz ulemasından bazılarına göre ise üç dirhemi olan kimsenin cariyeyle evlenmesinin helal değildir. Said b. el-Müseyyeb´in (ra) arkadaşlarına göre ise, iki dirhemi olan kimsenin cariye ile evlenmesi haramdır. Ulemadan bir zat ise şöyle demiştir: İnsanlann en ahmağı, kendisi hür olmasına karşın bir cariye ile evlenendir. İnsanlann en akıllısı ise hür bir kadınla evlenen köledir. Çünkü bu onu kısmen azat ettirirken kısmen de köle hükmünde tutar. Kendisi hür olurken çocuğu köle hükmünde olur.
Kendi kendine tatmin yoluyla boşalma (=istimnâ), mekruh, hatta haram olarak nitelenmiş ve hakkında bir takım ağır ifadeler bulunan hadisler rivayet edilmiştir. Bir hadiste Allah Resulü´nün şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Muhakkak Allah Teala ümmetlerden birini cinsel uzuvlanyla oynamaları sebebiyle helak etmiştir", İsmail b. Ebban bu hadisi Enes b. Malik´e (ra) isnad etmiştir.
Ebu Muhammed´e kadınlar hakkında bir soru sorulmuştu. Şöyle cevap verdi: Onlardan uzak durmada gösterilen sabır, onlarla birlikteyken gösterilecek sabırdan daha hayırlıdır. Onlarla birlikteyken gösetirlecek sabır ise cehennemde gösterilecek sabırdan daha hayırlıdır!
Ulemadan bir zat ise şöyle demiştir: Bekârlıkla uğraşmak, kadınlarla uğraşmaktan daha hayırlıdır. Basralı alimlerden yakin ve vera´ sahibi biri de evlilik hakkında sorulan bir soruya şöyle cevap vermiştir: Zamanımızda geçim vasıtalarının azlığı, helalin azlığı ve kadınlardaki bozulmanın çokluğu nedeniyle vera´ sıfatım gereği evliliği mekruh görürüm. Bilâhare aynı soru tekrar sorulmuştu. O zaman da şöyle cevap verdi: İnsanlar türlü afetlere kapılmış halde, kazançlar çoğunlukla haram, ameller gösterişten öte gitmiyor ve insanlar dinlerini sermaye edip yiyorken evlenmeyi mekruh görüyorum. Ancak dişi bir eşek gördüğünde kamış kanla dolduğu için onun üzerine çıkmaktan başka çaresi olmayan eşek gibi bir tabiata sahip olan kimselerin evlenmesi uygundur. Hatta böylelerinin evlenmeleri daha faziletlidir.
Konuyla ilgili olarak Katade´den (ra), Allah Teala´mn "Bize gücümüz yetmeyeni yükleme" (Bakara/286) buyruğuyla ilgili şöyle bir tefsir rivayet edilmiştir: Buradaki güç yitirilemeyen şey, cinsi münasebet arzusudur. Ikrime (ra) ve Mücahid (ra) ise, "Muhakkak insan zayıf yaratıldı" (Nisa/28) ayetinin tefsirinde, kadınlardan uzak durma noktasında sabır gücünden mahrum olarak yaratılmasının kasdedildiğini söylemişlerdir. Feyyaz b. Nüceyh ise şöyle demiştir: Erkeğin kamışı ayaklandığında aklının üçte ikisi gider. Bazıları, aynı durumda dininin üçte birinin gittiğini söylemişlerdir.
İbni Abbas´ın (ra), "Karanlık çöktüğünde gecenin şerrinden" (Felak/3) ayetinin tefsirinde ayaklanan tenasül uzvunun kasdedildiğini söylediği rivayet edilmiştir. Ancak bu rivayetin başka bir lafzında ayaklanmadan çok, saban misali tarlaya girme halinin kas-dedildiği söylenmektedir.
Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kişi evlendiği zaman dininin yarısını muhafaza etmiş olur. Diğer yarısında Allah´tan korksun!". Bera b. Azib´in (ra) duası ise şöyledir: Kulağımın, gözümün, kalbimin ve menimin şerrinden Sana sığınırım". Meni biriktiği zaman yumurtaları şişirir ve çıkmaya çalışır. Onun da kalbi bozmasından endişe edilmiştir. Onunla ilgili rahatsızlıklar kana benzer. Kan, omurlara yükseldiğinde orada pişirilerek ağartılır ve Allah´ın izniyle beyaz bir tohum olarak çıkar.
Muaviye´nin (ra) meclisinde kadınlar hakkında konuşulmuş ve bir topluluk onları kötüleyen konuşmalar yapmışlardı. Bunun üzerine Muaviye onlara şöyle demiştir: Böyle yapmayın! Hastaya bakmada, ölüyü uğurlamada, evlere hayat vermede onlar gibisi yoktur. Erkeklerin de en çok muhtaç oldukları onlardır!
"Biz arzın üzerindekileri onlar için süs kıldık" (Kehf/7) ayetinin tefsirinde de ´Onlar* ile kasdedilenin kadınlar olduğu söylenmiştir.
İbni Abbas (ra) şöyle derdi: Gencin ibadeti ancak evlilikle kemale erer. O, İkrime ve Küreyb gibi gençlerin ergen olmalarından sonra kendilerini çağırarak İsterseniz sizi evlendiririm, çünkü kul zina ettiğinde kalbindeki iman nuru sökülüp alınır derdi.
Ömer (ra), Ebu´Zevaid´e şöyle demiştir: Evlenmene mani olan ya yaşlı bir bunak veya bir günahkârdır! Horasan alimlerinden biri, kendi şeyhlerinden salih bir zat hakkında şunu nakletmiştir. Şeyh, İbnü´l-Mübarek´in (ra) arkadaşlarından biriyle Abadan´a yolculuk ediyordu. İbnü´l-Mübarek´in (ra) arkadaşı, kendi sıfatlarını ve ahlakını anlatmaya başlamıştı. Bu arada çok evliliğinden de bahsetti. Her zaman iki veya üçten az hanımının bulunmadığım belirtti. Bu özelliği sebebiyle kınandı. Bunun üzerine şöyle dedi: Sizden biri Allah´ın huzurunda veya meclisinde oturup O´nunla karşı karşıya geldiğinde aklına bir şehvet veya başka bir fikir geldiği oluyor mu? diye sordu. Onlar da ´Evet, çok oluyor dediler.
Bunun üzerine şöyle dedi: Ömrümde bir kez dahi sizin yaşadığınızı yaşamayı göze alsaydım asla evlenmezdim. Ama ben hatırıma gelen her türlü fikri derhal uyguladım ve bir daha gelmesini önledim. Ardından amelime daha rahat bir kafa ve kalple devam ettim. Kırk yıldır aklıma günah veya isyana dair bir fikir gelmiyor.
Ulemadan bir zat, cahillerden birinin sufileri tenkid ettiğini işitmişti. Kendisine şöyle dedi: Be adam, sufileri gözünden düşüren nedir? Cahil adam, ´Yemeği çok yiyorlar* dedi. Alim, ´Onlar gibi acıksan, sen de onlar gibi yerdin". ´Sonra?´ dedi. ´Çok evleniyorlar!* Alim şöyle dedi: Sen de namusunu onlar gibi korumaya çalışsan, onlar gibi çok evlenirdin. ´Başka bir şey var mı?´ diye sorunca, cahil kişi, ´Söze çok kulak veriyorlar!´ dedi. Alim de, ´Onların baktıkları ve düşündükleri gibi bakıp düşünebilsen sen de onlar gibi işitmeye çalışırdın´ dedi.
Ulemadan birine Kur"an okuyucularının neden çok yedikleri, kadınlara çok yanaştıkları ve tatlılardan daha çok hoşlandıkları sorulmuştu. O da şöyle cevap verdi: Onlar uzun süre aç kalırlar. Her an hazır yemekleri olmaz. Bu yüzden de buldukları zaman çok yerler. Tatlıları çok sevmeleri, eskiden alkol ve değişik türden nef-sani lezzetleri bolca tatmış olmalarından dolayı özlem duymamaları içindir. Nefsani nazlarını tatlı üzerinde yoğunlaştırmış oldukları için tatlıya düşkünlük gösterirler. Kadınlarla birlikte olmalarına gelince, onlar zahirde gözlerini kısan, kalplerinde ise şehvani fikirleri kısıtlayan kimselerdir. Bu noktaya ulaşabilmek için de alışılandan fazla sayıda nikahlanmak zorunda kalmışlardır. Onlar, diğer insanlara göre uzuvlarına daha çok kısıtlama getiren kimseler ve gözlerini sürekli kısan kimseler oldukları için bunu da anlayışla karşılamak gerekir.
Cüneyd-i Bağdadi (ra) şöyle derdi: Yemeğe nasıl ihtiyaç duyarsam, cinsi münasebete de öyle ihtiyaç duyarım. Allah Resulünün (sav) ashabının zahidlerinden ve alimlerinde biri olan Abdullah b. Ömer (ra), çok oruç tutar ve orucunu yemekten önce cinsi münasebet ile açardı. Onun akşam namazını eda etmeden Önce münasebette bulunup gusül abdesti aldıktan sonra namaz kıldığı da vakidir. Hatta bir defasında yatsı namazından önce dört cariyesi ile münasebette bulunduğu rivayet edilmiştir.
İbni Abbas (ra) şöyle demiştir: Bu ümmetin en hayırlısı, en çok nikahlanandır. Süfyan b. Uyeyne (ra) şöyle demiştir: Çok kadınla evlilik dünyaya düşkünlük sayılmaz. Çünkü Ali (kv) ashabın zühd bakımından en ilerisi olmasına rağmen dört hanımı ve on yedi odalığı vardı. Evlilik, yaşanan bir sünnet, bütün peygamberlerin de (as) sahip oldukları ahlakın vazgeçilmez parçası idi. Peygamberler tarihinde anlatıldığına göre zamanın birinde ibadet ve niyazda çok ileri gidip zamanının bütün insanlarını geçmiş bir abid vardı. Onu bu sıfatı her yerde anlatılırdı. O zamanın peygamberine anlatıldığında şöyle dedi: Bir sünneti terketmemiş olsa, gerçekten çok güzel ve üstün bir insan!
Bu söz o abidin kulağına gidince tasalandı ve şöyle dedi: Sünneti terkettikten sonra gece gündüz ibadetimin ne yararı olur ki? Ardından o peygamberin yanına gitmek üzere yola çıktı. Peygamberin yanına ulaştığı zaman kendisine o sünnetin hangisi olduğunu sordu. Peygamber de, ´evlilik sünneti´ olduğunu söyledi. Abid durumu şöyle açıkladı: Evliliği kendime ne yasak ettim ne de ondan imtina ettim. Evlenmemin önündeki tek engel geçim sıkmtısıydı. Çünkü ben hiç bir şeyi olmayan bir fakirim. Karnımı bugün o, yarın şu doyurur. Evlenip de aldığım hanımı zora sokmak istemediğim içinVbuğüne kadar evlenmedim. Peygamber, ´Sırf bu yüzdendidemek?´ dedi ve ´Sana kendi kızımı veriyorum!´ diyerek onu kızıyla evlendirdi.
Geçmiş peygamberlerin kıssaları arasında anlatılan hadiselerden biri de şudur: Yahya b. Zekeriya (as) bir hanımla evlenmiş, ama ona asla yaklaşmamıştı. Onun bu davranışının sebeb-i hikmeti babında bir çok görüş rivayet edilmiştir. Bunlardan birine göre gözünü kısmak için onunla evlenmiştir. Diğerine göre gösterdiği sabrın fazileti yüzünden böyle yapmaktadır. Bu, bütün faziletlerin birleştirilmesi demekti. Bir başkasına göre ise sünneti yerine getirmiş olmak için evlenmişti.
Bişr b. el-Hars (ra), Ahmed b. Hanbel´in (ra) kendisine üstün olduğunu düşünür ve şöyle derdi: Üç noktada üstüme çıktı: Evvela hem kendisi, hem de ailesi için helal rızık kazanma noktasında. Çünkü ben, sadece kendim için helal rızık kazanmaktayım. İkinci olarak nikahta gösterdiği genişlikte. Çünkü ben nikahta kendimi çok sınırladım. Üçüncü olarak o herkesin imamı oldu, bense hala nefsim için yalnızlık peşinde koşuyorum.
Anlatıldığına göre Ahmed b. Hanbel (ra), hanımı Ümmü Abdullah´ın ölümünden sonra sadece bir gece bekâr kalmış ertesi gece evlenmiştir. Bişr b. el-Hars (ra), bu konuda hakkında söylenenlere cevap niteliğinde bir delile sahipti. Bir keresinde, ´Hakkında konuşuyorlardenildiğinde şöyle demişti: ´Ne konuşuyorlarmış?´ ´Sünneti terkettiğini söylüyorlar denilince şu cevabı vermiştir: Onlara şunu söyleyin: Bişr, farzla meşgul olduğu için sünnete vakit bulamamaktadır! Evlenmeyişinden dolayı kınandığı başka bir ortamda ise şöyle demiştir: Beni bundan meneden Allah Teala´nm şu ayetinden başkası değildir: "Kadınların sorumlulukları olduğu gibi hakları da vardır".
Bu söz Ahmed b. Hanbel´in (ra) yanında söylendiği zaman şöyle demiştir: Nerede Bişr gibiler? Tarak dişi düzgün adamlar!
Bişr (ra) vefatından sonra rüyada görülmüş ve durumu sorulmuştu. Şunları söylemiştir: İlliyyun´da yetmiş derece yükseltildim ve peygamberlerin makamlarını gördüm. Ama evlilerin yerlerini göremedim. Rabbim bana sitem ederek şöyle buyurdu: Bana bekâr olarak kavuşmanı istemiyordum! Kendisine Ebu Nasr et-Tem-mar´m (ra) durumu sorulduğunda ise şunu haber vermiştir: Benden yetmiş derece daha yukarı çıkarıldı. ´Hangi ameli sayesinde? Biz seni daha üstte bilirdik´ denilince şunu söylemiştir: Kız çocuklarına ve ailesine karşı gösterdiği sabrından dolayı!
İbni Mesud´un (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: On gün sonra öleceğimi bilsem, yine de evlenmek ister ve Rabbim´le bekâr olarak karşılaşmak istemezdim.
Muaz b. Cebel´in (ra) hanımı veba salgınında ölmüştü. Kendisi de hasta idi. Ama çevresindekilere ´Beni evlendirin, Rabbim´le bekâr olarak karşılaşmak istemiyorum´ demiştir.
Sahabe´den bir başka zat ise kendisini Allah Resulü´nün (sav) hizmetine adamıştı. Sürekli evini temizler ve ihtiyaçları için kapısında beklerdi. Allah Resulü (sav), kendisine, ´Evlensen daha iyi olmaz mı?´ diye sorunca, ´Ey Allah Resulü, ben fakir biriyim, hiç bir şeyim yok. Hem evlendiğimde senin hizmetinden de mahrum kalırım´ demişti. Allah Resulü (sav), o zaman sükut etti. Bir müddet sonra aynı soruyu tekrar sordu. Adam aynı cevabı verdi. Ama bir müddet bunun üzerinde düşündü ve kendi kendine, ´Dünyam ve ahiretim için daha uygun ve beni Allah Teala´ya yaklaştıracak olanı Allah Resulü (sav) daha iyi bilir. Eğer üçüncü kez yine söylerse o zaman evlenirim´ dedi.
Bir müddet sonra Allah Resulü (sav) ´Daha evlenmiyor musun?´ diyerek sözünü tekrarladı. Sahabi de, ´Ey Allah Resulü, beni evlendir´ dedi. Bunun üzerine Allah Resulü (sav) şöyle buyurdu: Falan oğullarına git ve onlara, ´Beni Allah Resulü gönderdi. Size kızınızı benimle evlendirmenizi söylüyor de, buyurdu. Sahabi, ´Ama benim hiç bir varlığım yok ya Resulellâh!´ deyince, Allah Resulü (sav) Sa-habe´ye, ´Kardeşiniz için beş dirhem (=16 gr) altın toplayın´ buyurdu. Altın hemen toplandı ve sahabi denilen yere gitti. Onlar da kızlarını kendisine nikahladılar.
Allah Resulü (sav) sahabisine, ´Ziyafet ver buyurunca, ´Ey Allah Resulü, param yok ki´ dedi. Bunun üzerine Allah Resulü (sav) ashabına, ´Kardeşiniz için bir keçi parası toplayın´ buyurdu. Onlar da keçi parasını topladılar. Sahabi, bir keçi alıp güzel ziyafet sofrası kurdu. Allah Resulü´nü (sav) ve ashabını da yemeğe davet etti.[3]
Meşhur bir hadiste de Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğurivayet edilmiştir: "Varlığı olan evlensin [4] Bir başka hadiste ise şöyle buyurmaktadır: "-Münasebet ya da maddi- Gücü olan evlensin". [5] Çünkü evlilik, gözü saklama ve namusu koruma bakımından daha güvenlidir. Bu imkanı bulamayan kimse ise Allah Resulü´nün (sav) tavsiyesine uyarak oruç tutmalıdır. Çünkü oruç, onun için cinselliğin törpüsüdür. [6] Hadiste geçen *Vicâ´ kelimesi, boğaların iğdiş edilmesi kullanılan bir kelime olup insanlar açısından cinselliğin törpülenmesini ifade etmektedir.
Evliliği teşvik eden hadislerden birinde de Allah Resulü (sav) şöyle buyurmaktadır: "Evleniniz çoğalmız, Kıyamet günü diğer ümmetlere karşı çokluğunuzla övüneceğim. Düşük çocuklarınız ve emzirenler de dahil". [7] Bir diğer hadiste ise şöyle buyurmaktadır: "Beni seven, sünnetime -nikaha- sarılsın". Ebu Said el-Hudri de (ra) O´nun şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Geçim korkusuyla evlenmeyen bizden değildir".
Ömer de (ra), çok evlenirdi ve ´Evliliği çocuklar için yaparım´ derdi. Selef-i Salih´ten bir topluluğun evlilikte güttükleri niyet buydu. Onlar nesillerinin devamı ve çocuklarının olması için evlenirlerdi. Çocuklarının yaşadıkları takdirde Allah Teala´yı birlemesini, O´nu zikretmesini, ölmeleri halinde yüklerini hafifletmelerini temenni ederlerdi. Nitekim Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: "Sabi çocuk, anne babasını boyunlarından tutarak cennete sokar" [8] Bu anlamda şöyle bir bilgi nakledilmiştir: Sabi çocuğa, ´Cennete gir" denilir. Ama o, cennetin kapısında durur ve öfkeli bir şekilde bekler. ´Anne babam olmadıkça ben de girmem!´ der. Bunun üzerine, ´Onun anne babasını da cennete koyun´ diye nida ediler.
Allah Teala buyurdu ki: "İçinizdeki bekârları, köle ve cariyelerinizden evlenmeye uygun olanları evlendirin, eğer fakir iseler, Allah onları lütfü ile ihtiyaçlarını giderir. Çünkü Allah Geniş´tir, herşeyi hakkıyla Bilen´dir". (Nur/32)
Allah Teala, evlenme ihtiyacı olanlara evlenmeyi emrederken, kendisini koruyabilenleri özendirmiştir. Evlilik ihtiyaç olması durumunda farz iken, ihtiyaç duyulmadığı şartlarda sünnettir. Allah Teala, evlenecek kimselere ihtiyaçlarını karşılamayı da taahhüt etmiştir. Evlenecek kimsenin zengin olması, fakirin fakir iken duyduğu ihtiyacım gidermesi şeklinde ihtiyacının giderilmesine mani değildir. Zengin ecir bakımından fakir olabilir. Allah Teala da kendisini ecir bakımından müstağni kılar. Hüküm bakımından fakir olanı ise olumlu hüküm vererek müstağni kılar. Kişi, dağınıklık, yitiklik, evsizlik ve eşyasızlık gibi hususlarda fakir olabilir. Onu da bunları varederek müstağni kılar.
Allah Teala, bu tahhüdünü ilgili ayetin son kısmıyla teyid etmiştir: "Çünkü Allah Geniş´tir, herşeyi hakkıyla Bilen´dir". (Nur/32) Yani Allah Teala, onların her türlü fakirliğini giderecek kadar geniş bir zenginliğe sahiptir. İnsanlara düşen kendi halleriyle meşgul olmaktır. Mertebe ve derecelerine göre hallerinin İslahı bilmedikleri bir şekilde gerçeleştirilecektir.
Hasan el-Basri (ra) Ebu Said el-Hudri´den (ra) şu hadisi rivayet etmiştir: "Allah Resulü (sav), buyurduki: Geçim korkusuyla evliliğe yanaşmayan bizden değildir". Yine O, başka bir hadisinde şöyle buyurmaktadır: "Dindarlığından ve emanet duygusundan emin olduğunuz biri geldiğinde onu evlendirin. Böyle yapmazsanız yeryüzünde fitne ve büyük bir başıboşluk doğar".[1] Bir başka hadis de şöyledir: "Her kim Allah için nikahlar ve Allah için nikahlandırırsa Allah Teala´nın velayetini -dostluk ve korumasını- haketmiş olur". Bu, Allah Teala´nm velayetinin kazanılabileceği hallerin.en aşağı-sıdır. Çünkü velayet, bir çok makamdan oluşur ve her makam için de belli bir amel sözkonusudur.
Konuyla ilgili olarak Bişr (ra) hakkında şöyle bir hadise rivayet edilmiştir: Bir keresinde Bişr´e (ra), ´Halk senin hakkında konuşup duruyorlar1 denilmişti. O da, ´Ne konuşuyorlar ki?´ diye sormuştu. Onlar da, ´Sizin evlilik sünnetini terketmiş olduğunuzu söylüyorlar dediler. Bişr´in (ra) cevabı şöyle oldu: Ben, sünneti farz için ter-kediyorum´ dedi. Yine o, bir keresinde de şöyle demiştir: Bana engel olan, sırf Allah Teala´nın şu buyruğudur: "Kadınlar için sorumlulukları kadar hakları da vardır". O, şöyle derdi: Eğer bir tavuğa bakacak olsam, köprünün üzerindeki cellat gibi olmaktan endişe ederdim.
Bişr´e bu sorunun sorulduğu ve cevabın alındığı tarih Hicret´in ikiyüz yirminci yılıydı. O devirde öyle olunca yaşadığımız şu devirde ne yapmak gerekmez ki? Onun devrinde hem helal daha çoktu hem de evlenilebilecek temiz kızlar mevcuttu.
Yaşadığımız zamanda (Hicri IV. asır) fitneye düşmekten emin olan ve nefsinin günahlara sevketmediği bir mürid için evlenmemek daha hayırlı olabilir. Kafasından kadınlarla ilgili düşünceler geçmeyen, kalbi yoğunluğu kadınlar sebebiyle dağılıp bozulmayan, bu tür düşünceler kendisini hizmet yoluna yönelmekten alıkoymayan, fikir alışverişini sürdürüp nefsiyle kadınlar hakkında konuşmayan, gözü yasaklara kaymayan ve beyni onu istila edecek bir şehvetle tanışıp kaynaşmamış bir mürid için de evlilik tavsiye edilmeye değmez.
Cinsellikle ilgili günahların başı, erkek cinselliğinin işleyeceği bir takım kuruntu ve düşüncelerdir. Buna fikir yoğunlaşmasıyla doyurulan kalp şehveti denilebilir ve bu konudati günahların ilkderecesidir. İkinci günah, erkeğin cinsellik uzvunun harekete geçmesi ve kişinin eliyle tutulmaya ve kurcalanmaya başlamasıdır. Üçüncü günah kalpte şehvetin yer etmesidir. Dördüncü günah, şehvetin cinsellik uzvundan taşmasıdır. Cinsellik uzvuna sağ elle temas etmek mekruhtur.
Yukarıda naklettiğimiz hususlar gerçekleştiği takdirde kalp huşu halini terkedecek ve eksilmeye başlayacaktır. Kul bu duygu ve şehvetlerden etkilenmediği takdirde kendisi için halvet en güzel mekandır. Halvette varlığın lezzetiyle tanışacak, yaptığı muamelenin tadına varacaktır. Sürekli nefsine yönelecek ve kendi hali ile meşgul olarak başkalarının halleriyle ilgilenmeyecektir. Böyle birinin halinin başkasından beklenmesi, kendisinin eksilmesine veya o kimsenin başka hükümlere tabi olmasına yol açabilecek ve o kimse de bunu başaramayacaktır. Bu durumdaki mürid, kendi şeyta-myla beraber başka bir şeytanla daha uğraşmış ve kendi nefsine başka bir nefs daha katılmış olacaktır. Onun nefs mücahedesinde, nevasına ve düşmanına karşı sabrında gösterdiği çok zorlu bir çaba vardır.
Evliliğin tercih edilmeyişinin sebeplerinden biri de, kazanç kapılarının iyice bozulmuş olmasıdır. Bunların bir çoğunda günah iş-lemeksizin geçimlik kazanmak imkansız hale gelmiştir. Bilinçli bir müslüman olarak kazancının nereden kazandığının ve nereye harcadığının hesabını vermekle mükellef olacaktır. Eğer kazancı helalinden değilse bu kazanç onun aleyhine yazılacaktır. Hevası uğruna harcananlar da lehinde yazılmayacaktır. Bu noktada kadınların büyük çoğunluğu dini duyguları ve salahları bakımından kusurludurlar. Bunlara hakim olan hal cehalet ve hevadır. Evlenen birinin bunların boyunduruğu altına girmesinden emin olunamaz. Hevası-nı tatmin için girdiği bu cendere ahiretini kaybetmesine yol açabilecektir. Ama onları yanıltıp oyalayarak boyundurukları altına girmemesi ve bu suretle dünya hayatını çekilmez hale getirmesi de muhtemeldir.
Hasan el-Basri (ra) konuyla ilgili olarak şöyle demiştir: Allah´a yemin ederim ki bu zamanda hanımının bütün arzularına boyun eğen kimseler Allah Teala tarafından cehenneme atılacaklardır.
Evlilik konusunda bir diğer boyutta zenginlerin durumudur. Zenginler, fakirler karşısındaki cimrilikleri sebebiyle zulüm işleyen zalimler konumundadırlar. Onlar fakirlerin haklarını yerine getirmekte kusur etmekte ve üzerlerine düşen mesuliyetleri ifa etmemektedirler. Evlenmek isteyen kimse fakir ise, büyük zorluk, sıkıntı, çaba ve dertlerle karşılaşacak, geçim meselesinden dolayı bir takım afetlere maruz kalmaktan kurtulamayacaktır.
İbni Ömer´e (ra), imtihanın en ağırı sorulduğunda şöyle demiştir: Paranın az, geçindirilenlerin çok olması! Selef-i Salih´ten bir zat da şöyle demiştir: Ailenin küçük oluşu iki zenginlikten biri iken, ailenin kalabalık oluşu iki fakirlikten biridir. Çoluk çocuğun fazla oluşunun, helal şehvete gem vurulmayışmın, hırsın da yeterden fazlasını istemenin cezası olduğu söylenmiştir. Bunlar da tev-hid ehlinin cezalarıdır.
Konuyla ilgili bir rivayette şöyle denilmiştir: "Yalnızlık, kötü eşten daha hayırlıdır". Bundan anlaşılan salih eşin yakini imana sahip oluşudur. Halbuki eşlerin çoğunda yakini iman şüphededir. Kadınların büyük çoğunluğu, gerek arzuların baskın gelmesi, gerekse dünya sevgisinin fazla olması sebebiyle salah ve istikametten uzaktırlar. İlgili bir rivayette şöyle buyrulmaktadır: "Kadınlar arasındaki salih kadın, kargalar arasında göğsü beyaz olan karga gibidir". Lokman (as) da oğluna vasiyetinde şöyle demektedir: Ey oğul, kötü kadından sakın! Öyle bir kadın, seni erkenden kocatır. Kadınların kötülerinden de sakın! Onlar asla hayra çağırmazlar. Sen kadınların hayırlısı karşısında dahi tetikte ol!
Allah Resulü (sav) de bir hadisinde hanımlarına şöyle buyurmaktadır: wEy hanımlar, sizler Yusuf peygamber´in (as) karşısına çıkanlar gibisiniz. Ebu Bekir-i Sıddık (ra) sizi imametten çevirdiğinde hevaya meylettiniz, aldanma ve gösterişe kapıldınız. Tıpkı Züleyha´nın Yusufu arzulamasında olduğu gibi hareket ettiniz". O hadise de Yusuf un hiç bir dahli olmaksızın sırf onun tahrik ve kışkırtmasının eseriydi. Burada Züleyha (as) kınanmakta, Allah Re-sulü´nün (sav) hanımları da ona benzetilmektedir.
Allah Teala, Resulü´nün (sav) bir sırrını ifşa ettiklerinde onlarla ilgili olarak şöyle buyurmuştur: "Şimdi ikiniz de ey Peygamber eşleri, eğer kalplerinizin matlup olan durumdan kayması sebebiyle Allah´a tevbe ederseniz ne âlâ!". (Tahrim/4) Burada kalplerinin hevaya meyletmesinden dolayı tevbe etmeleri istenmektedir. Ardından da şöyle buyurmaktadır: "Yok eğer hislerinize mağlup olup Peygamber´e karşı birbirinize arka çıkarsanız bilin ki Allah da O´nun yardımcısıdır, Cebrail de, salih müminler ve melekler de O´nun yardımcılarıdır". (Tahrim/4) Kadınların en hayırlıları olan Allah Resulü´nün (sav) pâk eşleri böyle olunca, cehalet, heva ve dalalet denizinde yüzen kadınların durumu ne olmaz!
Rivayete göre Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: "Bir kadın tarafından yönetilen toplum felah bulmaz".[2]Allah Teala, bazı hanımlar ve çocukların düşmanlığını haber verirken de şöyle buyurmuştur: "Muhakkak eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar vardır, onlara karşı dikkatli olun". (Teğabün/14) Yani nevalarına ve çarpık fikirlerine meyletmeniz sebebiyle hanımlarınız ve çocuklarınız sizler için ahiret aleminin en büyük düşmanlarından olabileceklerdir. Onların Kıyamet´ten çok Önce dünya hayatında da düşman olmaları mümkündür. Kişi onların arzularına muhalefet ettiğinde ve kendileriyle ilgili olarak ilmin gereklerine göre hareket ettiğinde de ona düşman olacaklardır.
İbrahim b. Edhem (ra) şöyle demiştir: Kadınlara boyun eğmeye alışan kimseler asla iflah olmazlar. Bişr b. el-Hars da (ra) şöyle demiştir: Eğer çoluk çocuğum olsaydı, köprünün üstünde cellatlık yapmaktan endişe ederdim. Her halükârda gerek sıkıntının hafifliği, gerek taleplerin azlığı, gerek isteklerin sınırlılığı gerekse şer*i hükümlerden birinin sakıt oluşundan dolayı yalnızlık hali kalp için daha dinlendirici, kişinin kaygıları için de daha hafiftir. Selef-i Salih zorlukla eda edecekleri hükümleri iskât etmeyi tercih ederlerdi. Bu tür hususları da nrsat bilirlerdi.
Yalnız yaşayan kimseler; mal biriktirme, para toplama, çoluk çocuğu gözetme, evde uyuma zarureti, hesaba çekilmede azalma, haber almaya çalışma ve Allah Resulü´nün (sav) nehyettiği türden bilgilerin peşine düşme gibi hususlarda sınırlama sözkonusudur. Bütün bunlar, kötü bir hanımla yaşarken düşünülemeyecek hususlardır.
Zahidlerin dünya hayatında gösterdikleri zühdün sebebi; kalp huzuru, tasalardan sıyrılma ve talepkârlıktan kurtulma rahatlığına ulaşabilmektir.
Bu ümmet için ahir zaman olarak nitelenen Kıyamet´in kopmasına yakın dönemde bekârlık mubah görülmüş, hatta Özendirilmiş-tir. Konuyla ilgili bir hadiste Allah Resıüü´nün şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "İkiyüzüncü yıldan sonra bekârlık mubah görülür. Hatta sizden birinin deve veya köpek eğitmesi, çocuk eğitmekten daha hayırlı olur". Meşhur bir hadiste ise şöyle buyrulmaktadır: "İkiyüzüncü yıldan sonra insanların en hayırlısı sırtındaki yükü hafif, hanımı ve çocukları olmayan kimselerdir".
Bir diğer hadis ise şöyledir: "İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecektir ki, adamın helaki hanımı, ana-babası ve çocukları eliyle olacak; kendisini fakirlikle ayıplayacak ve takatinin üstünde beklentiler yükleyeceklerdir. O da dinini tehlikeye atacak bir takım yollara girecek ve oralarda helak olacaktır" Bu gibi durumlarda kadın, erkek için bir tür ceza olabilir.
Geçmiş peygamberlerin kıssaları arasında şöyle bir olay nakledilmiştir: Bir topluluk Yunus Peygamber´in (as) huzuruna girmişti. O da kendilerini misafir etmişti. Onlar evdeyken sürekli girip çıkıyor, bu arada hanımının rahatsız edici hareketlerine maruz kalıyor, hakarete uğruyordu. Ö ise devamlı sükut ediyordu. Misafirler buna çok şaşırdılar ve işin içyüzünü kendisine sormak istediler, O da, bir süre beklemelerini istedi. Sonra onlara şunu anlattı: Bu duruma hiç şaşırmayın! Çünkü ben Allah Teala´dan ahirette vereceği cezayı dünyada iken vermesini niyaz ettim. O da bana, ´Senin cezan filan kızı falandır, onunla evlen´ buyurdu. Ben de onunla evlendim ve gördüğünüz gibi ona karşı sabrediyorum.
Bekârlıkla ilgili söylediklerimiz, zinaya düşmekten korkmayanlar içindir. Bekâr kalması halinde zinaya düşme endişesi bulunan kimsenin bir cariye ile evlenmesi daha hayırlıdır. Cariye ile evlenme hususunda sabır göstermesi de, evlenmesinden hayırlıdır. Yüce Allah´ın şu buyruğundan çıkan anlam da budur: "Bu, içinizde zinaya düşmekten korkanlar içindir". Kişinin cinsellikle ilgili duygu ve düşünceleri iyice artıp giderek bayağılaştığı ve kalbi fısıltılarla dolduğu, farzları eda etmesine engel olmaya başladığı zaman cariye ile evlenmesi yine hayırlıdır. Hür bir kadınla evlenmeye imkanı olan kimsenin cariye ile evlenmesi haram kılınmıştır.
Bir gün îbni Abbas´ın (ra) meclisi dağıldıktan sonra bir genç kalmıştı. Oturduğu yerden kalkmıyordu. İbni Abbas (ra), ´Bir ihtiyacın mı var?´ diye sorunca, ´Evet, ancak halkın huzurunda söylemekten utandım´ dedi. İbni Abbas (ra), ´Öyleyse şimdi sor1 dedi. Genç, ´Sizi çok sever ve sayarım´ dedi. İbni Abbas (ra), ´Gerçek ilim adamı baba yerine geçer. Ondan utanma sıkılma olmaz. Babana ne anlatabiliyorsan, bana da anlat. Benden utanmana gerek yok´ dedi. Genç adam şöyle dedi: Allah size merhamet buyursun, ben hanımı olmayan bir gencim, zinaya düşmekten korkuyorum, kendi kendimi tatmin etmiş de olabilirim. Bunlardan dolayı bana günah yazılır mı? İbni Abbas (ra) yüzünü ondan çevirdi ve TJf üf, bunları yapacağına bir cariyeyle evlenseydin daha hayırlı olurdu. Elbette bunlar da zinadan daha hayırlıdır" dedi.
Irak ulemasına göre on dirhem (32 gr. gümüş) parası olan kişinin cariyeyle evlenmesi haramdır. Hicaz ulemasından bazılarına göre ise üç dirhemi olan kimsenin cariyeyle evlenmesinin helal değildir. Said b. el-Müseyyeb´in (ra) arkadaşlarına göre ise, iki dirhemi olan kimsenin cariye ile evlenmesi haramdır. Ulemadan bir zat ise şöyle demiştir: İnsanlann en ahmağı, kendisi hür olmasına karşın bir cariye ile evlenendir. İnsanlann en akıllısı ise hür bir kadınla evlenen köledir. Çünkü bu onu kısmen azat ettirirken kısmen de köle hükmünde tutar. Kendisi hür olurken çocuğu köle hükmünde olur.
Kendi kendine tatmin yoluyla boşalma (=istimnâ), mekruh, hatta haram olarak nitelenmiş ve hakkında bir takım ağır ifadeler bulunan hadisler rivayet edilmiştir. Bir hadiste Allah Resulü´nün şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Muhakkak Allah Teala ümmetlerden birini cinsel uzuvlanyla oynamaları sebebiyle helak etmiştir", İsmail b. Ebban bu hadisi Enes b. Malik´e (ra) isnad etmiştir.
Ebu Muhammed´e kadınlar hakkında bir soru sorulmuştu. Şöyle cevap verdi: Onlardan uzak durmada gösterilen sabır, onlarla birlikteyken gösterilecek sabırdan daha hayırlıdır. Onlarla birlikteyken gösetirlecek sabır ise cehennemde gösterilecek sabırdan daha hayırlıdır!
Ulemadan bir zat ise şöyle demiştir: Bekârlıkla uğraşmak, kadınlarla uğraşmaktan daha hayırlıdır. Basralı alimlerden yakin ve vera´ sahibi biri de evlilik hakkında sorulan bir soruya şöyle cevap vermiştir: Zamanımızda geçim vasıtalarının azlığı, helalin azlığı ve kadınlardaki bozulmanın çokluğu nedeniyle vera´ sıfatım gereği evliliği mekruh görürüm. Bilâhare aynı soru tekrar sorulmuştu. O zaman da şöyle cevap verdi: İnsanlar türlü afetlere kapılmış halde, kazançlar çoğunlukla haram, ameller gösterişten öte gitmiyor ve insanlar dinlerini sermaye edip yiyorken evlenmeyi mekruh görüyorum. Ancak dişi bir eşek gördüğünde kamış kanla dolduğu için onun üzerine çıkmaktan başka çaresi olmayan eşek gibi bir tabiata sahip olan kimselerin evlenmesi uygundur. Hatta böylelerinin evlenmeleri daha faziletlidir.
Konuyla ilgili olarak Katade´den (ra), Allah Teala´mn "Bize gücümüz yetmeyeni yükleme" (Bakara/286) buyruğuyla ilgili şöyle bir tefsir rivayet edilmiştir: Buradaki güç yitirilemeyen şey, cinsi münasebet arzusudur. Ikrime (ra) ve Mücahid (ra) ise, "Muhakkak insan zayıf yaratıldı" (Nisa/28) ayetinin tefsirinde, kadınlardan uzak durma noktasında sabır gücünden mahrum olarak yaratılmasının kasdedildiğini söylemişlerdir. Feyyaz b. Nüceyh ise şöyle demiştir: Erkeğin kamışı ayaklandığında aklının üçte ikisi gider. Bazıları, aynı durumda dininin üçte birinin gittiğini söylemişlerdir.
İbni Abbas´ın (ra), "Karanlık çöktüğünde gecenin şerrinden" (Felak/3) ayetinin tefsirinde ayaklanan tenasül uzvunun kasdedildiğini söylediği rivayet edilmiştir. Ancak bu rivayetin başka bir lafzında ayaklanmadan çok, saban misali tarlaya girme halinin kas-dedildiği söylenmektedir.
Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kişi evlendiği zaman dininin yarısını muhafaza etmiş olur. Diğer yarısında Allah´tan korksun!". Bera b. Azib´in (ra) duası ise şöyledir: Kulağımın, gözümün, kalbimin ve menimin şerrinden Sana sığınırım". Meni biriktiği zaman yumurtaları şişirir ve çıkmaya çalışır. Onun da kalbi bozmasından endişe edilmiştir. Onunla ilgili rahatsızlıklar kana benzer. Kan, omurlara yükseldiğinde orada pişirilerek ağartılır ve Allah´ın izniyle beyaz bir tohum olarak çıkar.
Muaviye´nin (ra) meclisinde kadınlar hakkında konuşulmuş ve bir topluluk onları kötüleyen konuşmalar yapmışlardı. Bunun üzerine Muaviye onlara şöyle demiştir: Böyle yapmayın! Hastaya bakmada, ölüyü uğurlamada, evlere hayat vermede onlar gibisi yoktur. Erkeklerin de en çok muhtaç oldukları onlardır!
"Biz arzın üzerindekileri onlar için süs kıldık" (Kehf/7) ayetinin tefsirinde de ´Onlar* ile kasdedilenin kadınlar olduğu söylenmiştir.
İbni Abbas (ra) şöyle derdi: Gencin ibadeti ancak evlilikle kemale erer. O, İkrime ve Küreyb gibi gençlerin ergen olmalarından sonra kendilerini çağırarak İsterseniz sizi evlendiririm, çünkü kul zina ettiğinde kalbindeki iman nuru sökülüp alınır derdi.
Ömer (ra), Ebu´Zevaid´e şöyle demiştir: Evlenmene mani olan ya yaşlı bir bunak veya bir günahkârdır! Horasan alimlerinden biri, kendi şeyhlerinden salih bir zat hakkında şunu nakletmiştir. Şeyh, İbnü´l-Mübarek´in (ra) arkadaşlarından biriyle Abadan´a yolculuk ediyordu. İbnü´l-Mübarek´in (ra) arkadaşı, kendi sıfatlarını ve ahlakını anlatmaya başlamıştı. Bu arada çok evliliğinden de bahsetti. Her zaman iki veya üçten az hanımının bulunmadığım belirtti. Bu özelliği sebebiyle kınandı. Bunun üzerine şöyle dedi: Sizden biri Allah´ın huzurunda veya meclisinde oturup O´nunla karşı karşıya geldiğinde aklına bir şehvet veya başka bir fikir geldiği oluyor mu? diye sordu. Onlar da ´Evet, çok oluyor dediler.
Bunun üzerine şöyle dedi: Ömrümde bir kez dahi sizin yaşadığınızı yaşamayı göze alsaydım asla evlenmezdim. Ama ben hatırıma gelen her türlü fikri derhal uyguladım ve bir daha gelmesini önledim. Ardından amelime daha rahat bir kafa ve kalple devam ettim. Kırk yıldır aklıma günah veya isyana dair bir fikir gelmiyor.
Ulemadan bir zat, cahillerden birinin sufileri tenkid ettiğini işitmişti. Kendisine şöyle dedi: Be adam, sufileri gözünden düşüren nedir? Cahil adam, ´Yemeği çok yiyorlar* dedi. Alim, ´Onlar gibi acıksan, sen de onlar gibi yerdin". ´Sonra?´ dedi. ´Çok evleniyorlar!* Alim şöyle dedi: Sen de namusunu onlar gibi korumaya çalışsan, onlar gibi çok evlenirdin. ´Başka bir şey var mı?´ diye sorunca, cahil kişi, ´Söze çok kulak veriyorlar!´ dedi. Alim de, ´Onların baktıkları ve düşündükleri gibi bakıp düşünebilsen sen de onlar gibi işitmeye çalışırdın´ dedi.
Ulemadan birine Kur"an okuyucularının neden çok yedikleri, kadınlara çok yanaştıkları ve tatlılardan daha çok hoşlandıkları sorulmuştu. O da şöyle cevap verdi: Onlar uzun süre aç kalırlar. Her an hazır yemekleri olmaz. Bu yüzden de buldukları zaman çok yerler. Tatlıları çok sevmeleri, eskiden alkol ve değişik türden nef-sani lezzetleri bolca tatmış olmalarından dolayı özlem duymamaları içindir. Nefsani nazlarını tatlı üzerinde yoğunlaştırmış oldukları için tatlıya düşkünlük gösterirler. Kadınlarla birlikte olmalarına gelince, onlar zahirde gözlerini kısan, kalplerinde ise şehvani fikirleri kısıtlayan kimselerdir. Bu noktaya ulaşabilmek için de alışılandan fazla sayıda nikahlanmak zorunda kalmışlardır. Onlar, diğer insanlara göre uzuvlarına daha çok kısıtlama getiren kimseler ve gözlerini sürekli kısan kimseler oldukları için bunu da anlayışla karşılamak gerekir.
Cüneyd-i Bağdadi (ra) şöyle derdi: Yemeğe nasıl ihtiyaç duyarsam, cinsi münasebete de öyle ihtiyaç duyarım. Allah Resulünün (sav) ashabının zahidlerinden ve alimlerinde biri olan Abdullah b. Ömer (ra), çok oruç tutar ve orucunu yemekten önce cinsi münasebet ile açardı. Onun akşam namazını eda etmeden Önce münasebette bulunup gusül abdesti aldıktan sonra namaz kıldığı da vakidir. Hatta bir defasında yatsı namazından önce dört cariyesi ile münasebette bulunduğu rivayet edilmiştir.
İbni Abbas (ra) şöyle demiştir: Bu ümmetin en hayırlısı, en çok nikahlanandır. Süfyan b. Uyeyne (ra) şöyle demiştir: Çok kadınla evlilik dünyaya düşkünlük sayılmaz. Çünkü Ali (kv) ashabın zühd bakımından en ilerisi olmasına rağmen dört hanımı ve on yedi odalığı vardı. Evlilik, yaşanan bir sünnet, bütün peygamberlerin de (as) sahip oldukları ahlakın vazgeçilmez parçası idi. Peygamberler tarihinde anlatıldığına göre zamanın birinde ibadet ve niyazda çok ileri gidip zamanının bütün insanlarını geçmiş bir abid vardı. Onu bu sıfatı her yerde anlatılırdı. O zamanın peygamberine anlatıldığında şöyle dedi: Bir sünneti terketmemiş olsa, gerçekten çok güzel ve üstün bir insan!
Bu söz o abidin kulağına gidince tasalandı ve şöyle dedi: Sünneti terkettikten sonra gece gündüz ibadetimin ne yararı olur ki? Ardından o peygamberin yanına gitmek üzere yola çıktı. Peygamberin yanına ulaştığı zaman kendisine o sünnetin hangisi olduğunu sordu. Peygamber de, ´evlilik sünneti´ olduğunu söyledi. Abid durumu şöyle açıkladı: Evliliği kendime ne yasak ettim ne de ondan imtina ettim. Evlenmemin önündeki tek engel geçim sıkmtısıydı. Çünkü ben hiç bir şeyi olmayan bir fakirim. Karnımı bugün o, yarın şu doyurur. Evlenip de aldığım hanımı zora sokmak istemediğim içinVbuğüne kadar evlenmedim. Peygamber, ´Sırf bu yüzdendidemek?´ dedi ve ´Sana kendi kızımı veriyorum!´ diyerek onu kızıyla evlendirdi.
Geçmiş peygamberlerin kıssaları arasında anlatılan hadiselerden biri de şudur: Yahya b. Zekeriya (as) bir hanımla evlenmiş, ama ona asla yaklaşmamıştı. Onun bu davranışının sebeb-i hikmeti babında bir çok görüş rivayet edilmiştir. Bunlardan birine göre gözünü kısmak için onunla evlenmiştir. Diğerine göre gösterdiği sabrın fazileti yüzünden böyle yapmaktadır. Bu, bütün faziletlerin birleştirilmesi demekti. Bir başkasına göre ise sünneti yerine getirmiş olmak için evlenmişti.
Bişr b. el-Hars (ra), Ahmed b. Hanbel´in (ra) kendisine üstün olduğunu düşünür ve şöyle derdi: Üç noktada üstüme çıktı: Evvela hem kendisi, hem de ailesi için helal rızık kazanma noktasında. Çünkü ben, sadece kendim için helal rızık kazanmaktayım. İkinci olarak nikahta gösterdiği genişlikte. Çünkü ben nikahta kendimi çok sınırladım. Üçüncü olarak o herkesin imamı oldu, bense hala nefsim için yalnızlık peşinde koşuyorum.
Anlatıldığına göre Ahmed b. Hanbel (ra), hanımı Ümmü Abdullah´ın ölümünden sonra sadece bir gece bekâr kalmış ertesi gece evlenmiştir. Bişr b. el-Hars (ra), bu konuda hakkında söylenenlere cevap niteliğinde bir delile sahipti. Bir keresinde, ´Hakkında konuşuyorlardenildiğinde şöyle demişti: ´Ne konuşuyorlarmış?´ ´Sünneti terkettiğini söylüyorlar denilince şu cevabı vermiştir: Onlara şunu söyleyin: Bişr, farzla meşgul olduğu için sünnete vakit bulamamaktadır! Evlenmeyişinden dolayı kınandığı başka bir ortamda ise şöyle demiştir: Beni bundan meneden Allah Teala´nm şu ayetinden başkası değildir: "Kadınların sorumlulukları olduğu gibi hakları da vardır".
Bu söz Ahmed b. Hanbel´in (ra) yanında söylendiği zaman şöyle demiştir: Nerede Bişr gibiler? Tarak dişi düzgün adamlar!
Bişr (ra) vefatından sonra rüyada görülmüş ve durumu sorulmuştu. Şunları söylemiştir: İlliyyun´da yetmiş derece yükseltildim ve peygamberlerin makamlarını gördüm. Ama evlilerin yerlerini göremedim. Rabbim bana sitem ederek şöyle buyurdu: Bana bekâr olarak kavuşmanı istemiyordum! Kendisine Ebu Nasr et-Tem-mar´m (ra) durumu sorulduğunda ise şunu haber vermiştir: Benden yetmiş derece daha yukarı çıkarıldı. ´Hangi ameli sayesinde? Biz seni daha üstte bilirdik´ denilince şunu söylemiştir: Kız çocuklarına ve ailesine karşı gösterdiği sabrından dolayı!
İbni Mesud´un (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: On gün sonra öleceğimi bilsem, yine de evlenmek ister ve Rabbim´le bekâr olarak karşılaşmak istemezdim.
Muaz b. Cebel´in (ra) hanımı veba salgınında ölmüştü. Kendisi de hasta idi. Ama çevresindekilere ´Beni evlendirin, Rabbim´le bekâr olarak karşılaşmak istemiyorum´ demiştir.
Sahabe´den bir başka zat ise kendisini Allah Resulü´nün (sav) hizmetine adamıştı. Sürekli evini temizler ve ihtiyaçları için kapısında beklerdi. Allah Resulü (sav), kendisine, ´Evlensen daha iyi olmaz mı?´ diye sorunca, ´Ey Allah Resulü, ben fakir biriyim, hiç bir şeyim yok. Hem evlendiğimde senin hizmetinden de mahrum kalırım´ demişti. Allah Resulü (sav), o zaman sükut etti. Bir müddet sonra aynı soruyu tekrar sordu. Adam aynı cevabı verdi. Ama bir müddet bunun üzerinde düşündü ve kendi kendine, ´Dünyam ve ahiretim için daha uygun ve beni Allah Teala´ya yaklaştıracak olanı Allah Resulü (sav) daha iyi bilir. Eğer üçüncü kez yine söylerse o zaman evlenirim´ dedi.
Bir müddet sonra Allah Resulü (sav) ´Daha evlenmiyor musun?´ diyerek sözünü tekrarladı. Sahabi de, ´Ey Allah Resulü, beni evlendir´ dedi. Bunun üzerine Allah Resulü (sav) şöyle buyurdu: Falan oğullarına git ve onlara, ´Beni Allah Resulü gönderdi. Size kızınızı benimle evlendirmenizi söylüyor de, buyurdu. Sahabi, ´Ama benim hiç bir varlığım yok ya Resulellâh!´ deyince, Allah Resulü (sav) Sa-habe´ye, ´Kardeşiniz için beş dirhem (=16 gr) altın toplayın´ buyurdu. Altın hemen toplandı ve sahabi denilen yere gitti. Onlar da kızlarını kendisine nikahladılar.
Allah Resulü (sav) sahabisine, ´Ziyafet ver buyurunca, ´Ey Allah Resulü, param yok ki´ dedi. Bunun üzerine Allah Resulü (sav) ashabına, ´Kardeşiniz için bir keçi parası toplayın´ buyurdu. Onlar da keçi parasını topladılar. Sahabi, bir keçi alıp güzel ziyafet sofrası kurdu. Allah Resulü´nü (sav) ve ashabını da yemeğe davet etti.[3]
Meşhur bir hadiste de Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğurivayet edilmiştir: "Varlığı olan evlensin [4] Bir başka hadiste ise şöyle buyurmaktadır: "-Münasebet ya da maddi- Gücü olan evlensin". [5] Çünkü evlilik, gözü saklama ve namusu koruma bakımından daha güvenlidir. Bu imkanı bulamayan kimse ise Allah Resulü´nün (sav) tavsiyesine uyarak oruç tutmalıdır. Çünkü oruç, onun için cinselliğin törpüsüdür. [6] Hadiste geçen *Vicâ´ kelimesi, boğaların iğdiş edilmesi kullanılan bir kelime olup insanlar açısından cinselliğin törpülenmesini ifade etmektedir.
Evliliği teşvik eden hadislerden birinde de Allah Resulü (sav) şöyle buyurmaktadır: "Evleniniz çoğalmız, Kıyamet günü diğer ümmetlere karşı çokluğunuzla övüneceğim. Düşük çocuklarınız ve emzirenler de dahil". [7] Bir diğer hadiste ise şöyle buyurmaktadır: "Beni seven, sünnetime -nikaha- sarılsın". Ebu Said el-Hudri de (ra) O´nun şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Geçim korkusuyla evlenmeyen bizden değildir".
Ömer de (ra), çok evlenirdi ve ´Evliliği çocuklar için yaparım´ derdi. Selef-i Salih´ten bir topluluğun evlilikte güttükleri niyet buydu. Onlar nesillerinin devamı ve çocuklarının olması için evlenirlerdi. Çocuklarının yaşadıkları takdirde Allah Teala´yı birlemesini, O´nu zikretmesini, ölmeleri halinde yüklerini hafifletmelerini temenni ederlerdi. Nitekim Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: "Sabi çocuk, anne babasını boyunlarından tutarak cennete sokar" [8] Bu anlamda şöyle bir bilgi nakledilmiştir: Sabi çocuğa, ´Cennete gir" denilir. Ama o, cennetin kapısında durur ve öfkeli bir şekilde bekler. ´Anne babam olmadıkça ben de girmem!´ der. Bunun üzerine, ´Onun anne babasını da cennete koyun´ diye nida ediler.