- Evliliği ve aile hayatı

Adsense kodları


Evliliği ve aile hayatı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
Hadice
Tue 18 January 2011, 10:11 am GMT +0200
Evliliği ve Aile Hayatı


118. Muhammed (AS)’ın Hatice’ye nasıl tavsiye edildiğini ve onun dürüstlüğünün kendisini bu tüccar kadının gözünde ne denli aziz kıldığını görmüştük.

119. Bir yanda dul bir hanım vardı. Tarihçilerin çoğuna göre, o sıralarda kendisi kırk yaşında olmalıydı; ama İbn Habîb128 bize onun ancak yirmisekiz yaşında olduğunu ifade eder. Mensubu bulunduğu Esed kabilesi, her ikisi de Hıristiyan olan Osman ibn el-Huveyris gibi Bizanslılar nezdinde yüksek rütbeli bir devlet adamını ve Varaka ibn Nevfel gibi bir din adamını yetiştirmişti.129 Bazı rivayetlere göre, Varaka’nın kız kardeşi İncil’i bile okuyabiliyordu.130 Hatice’nin Teym kabilesinden Ebû Hâle ile yaptığı ilk evlilikten Hind adında bir oğlu olmuştu. Dul kalınca, Mahzum kabilesinden Atik ibn A’iz ile evlenmiş, ondan olan kızına da yine Hind adını koymuşlardı. Zengin ve güzel bir hanım olarak kendisini çocuklarına ve işine vermişti. İkinci kocasının ölümünden sonra, yapılan evlilik önerilerini hep reddetti.

120. Diğer tarafta ise, yirmibeş yaşına henüz girmiş genç bir adam vardı: Gururlu ama alçakgönüllü; yoksul ama iyilik sever; okur-yazar olmayan ama zeki ve dürüst bir insan. Bütün tarihçilerin oybirliğiyle belirttiklerine göre, Muhammed (AS)’ın iri, siyah gözleri vardı ve göz yuvarlağı kırmızı kılcal damarlarla doluydu. Gözleri çok keskin olduğu için, çıplak gözle Süreyya burcundaki onbir yıldızı sayabiliyordu. 131 Beyaz tenli olup, ağzı ve parlak dişleri “yakuttan bir kutu içindeki incileri” andırıyordu. Alnı geniş, başı iri, kaşları burnunun üst hizasında birbirine kavuşacak biçimde yay şeklindeydi. Göğüs hizasını geçmeyen sıkı ve adaleli bir karnı vardı. Bedeninde hemen hiç kıl yoktu. Saçları ne düz ne de kıvırcıktı. Avuçları dolgun olup, ayak tabanları yere bastığında çukurluk oluşturmayacak biçimde düzgündü. Geniş bir göğsü ve ince bacakları, uzun ve kemerli bir burnu vardı. Sesi pek tatlı ve oldukça berraktı; o kadar yavaş konuşurdu ki, telaffuz ettiği kelimeleri saymak mümkündü. Saçlarına özen göstermekten hoşlanırdı ve pek hoş bir sakal bırakmıştı. Zaman zaman omuzlarına kadar dökülen saçları gibi, sakalına da güzel kokular sürerdi. Bedeninin üst kısmı uzundu ve cemaat içinde çevresindekilerden daima daha yüksek görünürdü. Eğimli bir yerden inercesine çok hızlı yürürdü. Sahabelerinden birinin “ondördüncü gecesindeki aydan daha güzel” diye tasvir ettiği gibi, yakışıklı biriydi.132

121. Hatice bu ticaret vekiline karşı duygusal bir yakınlık hissetmekte gecikmedi. İş görüşmeleri nedeniyle onu sık sık evine davet ediyordu. Giderek, ona mevsim meyvelerinden ve hazırda bulunan diğer yiyeceklerden oluşan hediyeler göndermeye başladı. Muhammed (AS) ise, utanma ve hayâ duyguları içinde, gözleri hep eğik dururdu. Hatice, bir süre çekimser kaldıktan sonra, bir gün sırrını Nufeyse adlı kız arkadaşına açmaya ve uygun bir şekilde kimseye hissettirmeden gereğini yapmasını rica etmeye karar verdi. Tarihçilerin ifadesine göre,133 Nufeyse hem bir mevlât (şehre sonradan gelmiş bir yabancı veya azatlı) hem de muvellede (Arap olmayan bir aileden doğma) idi. Suheylî, bize onun bir kâhine olduğunu bildirmektedir.134 Acaba bu onun Yahudi kökenli olduğunu mu göstermektedir? Babasından pek az bahsedilir; kaynaklarda, daha çok Münye adında bir anne ya da büyükannenin kızı olarak geçmektedir. Muhtemelen bu durum, biraz göz ardı edilen toplumsal nedenlerden kaynaklanmaktadır. Taşıdığı misyona çok uygun biriydi. Zira, bulunduğu konum gereği, saygın bir kadının yapamayacağı biçimde, şehrin sokaklarında bir erkekle oldukça rahat bir biçimde konuşabilirdi. Muhammed (AS)’ın, bu kadını ikisinin de aynı anda yaptığı bir ziyaret sırasında Hatice’nin evinde tanımış olması mümkündür.

122. Herşeye rağmen, Nufeyse, bir gün Muhammed (AS) ile samimi bir biçimde konuşma fırsatı bulmuş ve ona: “Artık belli bir yaşa geldin; sen iyi bir ailedensin ve sahip olduğun güzel huyları herkes biliyor, peki o halde niçin evlenmiyorsun? Uygun bir kızı rahatça bulabilirsin.” Muhammed (AS), ayrı bir ev kurmaya imkânlarının elvermediğini söyleyerek özür diledi. Ama Nufeyse şöyle devam etti: “Peki, hem zengin hem de iyi bir aileye mensup zengin bir kız bulsan?” Bunun üzerine çok şaşıran Muhammed (AS): “Bu kim olabilir ki?” dediğinde, Nufeyse: “Hatice!” karşılığını verdi. Muhammed (AS) tekrar söz alarak: “Onun beni kabul etmesi imkânsız! Şehrin tüm zenginleri onun peşinde, o ise herkesi reddediyor.” Nufeyse ona güvence verdi: “Eğer önerim hoşuna gittiyse, bu işi bana bırak! Ben, ortak dostumuza konuyu açıp onu ikna ederim.” Muhtemelen, Muhammed (AS), böyle bir güvenceyi veren birinin bu konuda görevlendirilmiş olduğunu hissetmişti.

123. Daha sonra, Hatice düğün töreni için bir tarih belirledi. Belirlenen gün geldiğinde, Muhammed (AS), beraberinde amcası Ebû Talip ve diğer yakınları olduğu halde, nişanlısının evine geldi. Büyük bir kutlama için her şey hazırdı. Hatice, Ficâr savaşları sırasında babasını kaybettiği için, nikâh işlemleri için hukuken amcası Amr ibn Esed’in onayı gerekmekteydi. Bazı tarihçiler, törenin seyri hakkında bazı bilgiler vermektedirler. Şayet bunlar sağlam bilgilerse, o dönemde Mekke’nin toplumsal hayatı ve kadınların durumu hakkında bizleri biraz olsun aydınlatmış olacaklardır.

124. Nakledildiğine göre, Hatice, belki de Muhammed (AS)’ın fakirliği yüzünden itiraz etmesinden çekinerek, önceden amcasının iznini almaya cesaret edememişti. Ailenin diğer üyeleri gibi onu da davet etmiş, ama toplantının gerçek amacını belirtmemişti. Muhammed (AS)’ın amcası ise, töre gereği, söz almak için Hatice’nin işaretini beklemekteydi. Yenilip içildi. Hatice, özellikle amcasının içkisine dikkat ediyordu. Sarhoş olmaya başlayınca, yeğeni onun üzerine güzel bir kaftan geçirip, üzerine safranla hazırlanmış halûk denen bir koku sürdü ve Ebû Talib’e işaret etti. Yine, töre gereği ayağa kalkan Ebû Talip, usûlen kızın aile büyüğünün rıza göstermesini istedi. Yaptığı konuşmada, Muhammed (AS)’ın, hiçbir Mekkeli gencin kendisiyle boy ölçüşemeyeceği üstün niteliklerine göndermelerde bulundu. Ayrıca, onun zengin biri olmadığını, ancak zenginliğin zaten gölge gibi geçici bir şey olduğunu, iki gencin birbirlerini çok sevdiğini ve anlaştıklarını ekleyerek, onları birleştirmekten daha güzel bir şey olamayacağını söyledi. Hatice’nin yeğeni ve yakın dostu Varaka ibn Nevfel de işin iç yüzünü biliyordu. O da kalkıp, “Muhammed’in, çökmesi için burnuna sopayla vurulmaya ihtiyaç duymayan soylu bir deve gibi olduğunu” söyleyerek, öneriyi desteklediğini belirtti. Hatice’nin amcası, bu evliliğe onay verdiğinin bir göstergesi olarak yerinden hiç kımıldamadı. Alışılagelmiş alkış ve kutlamalar arasında, davetliler yeni evlilerin başına atılması adet olan kuru hurma ve şekerleri kapıştılar. Ancak akşama doğru yaşlı amca uykusundan uyandı ve, şaşkın bir halde, parfüm ve kokulu tütsülerin, tören giysilerinin ve müziğin ne anlama geldiğini sordu. Hatice, şöyle dedi: “Sen beni bugün, şehrin ileri gelenleri huzurunda, Abdullah’ın oğlu Muhammed’le evlendirdin ya!” Yaşlı amca ile aslında bağımsız bir hayat süren yeğeni arasında bazı sert tartışmalar yaşandı (hatta İbn Sa’d, her iki taraftan bazı genç akrabaların silahlarına davrandıklarını, ama bunları kullanmaya gerek kalmadığını söyler). Ama Amr, damadın yüksek seviyeli soylu bir insan olduğunu ve Hatice’nin de ondan asla vazgeçmek istemediğini görünce, susması gerektiğini anlayıp, gönül rızası ile, kocanın karısını kendi evine götürmesine izin verdi.135

125. Yazarlardan kimilerinin kabul, kimilerinin ise red ettiği bu olay hiç de olmayacak bir şey değildir. Ama gerçekten meydana gelmiş ise, bu, Mekke toplumunda çok az rastlanan bir olaydır. Her halde, Muhammed (AS) ve ailesi, bir kadını yanıltmak gibi bir işe asla kalkışmamışlardır. Ayrıca Hatice’nin tek yaptığı da, amcasının fakirliğe karşı gösterdiği önyargılara rağmen, sadece kendi hakkını savunmaktı. Bu olay, İslam’dan önce olmuştu.

126. İbn Hişâm’a göre,136 bu nikâh sırasında üzerinde anlaşılan mehir (kocanın, hanımının ailesine değil de, bizzat kendisine ödediği meblağ) yirmi dişi deveden ibaretti. Bir başka tarihçi olan İbn Habîb’e göre 480 dirhem, aynı yazara ait başka bir rivayette ise 500 dirhem gümüş idi. Adet olduğu üzere, gelinin eve gelişinde damat bu evliliği kutlamak için, rivayete göre iki deve kesilip ikram edilmiştir ki, bu da düğüne en az ikiyüz kişinin davet edildiğini göstermektedir.

127. Birkaç günlük bir aradan sonra, Muhammed (AS) artık karısının yanında kalmak üzere amcasının evini terk etti. Onun evlilik hayatı en mutlu evliliklerden biri olmuştur. Nitekim, bugün bile, en azından Hindistan ve Türkiye’deki Müslümanlar arasında nikâh kıyılırken, imam, diğerlerinin yanı sıra şu duayı da okur: “ALLAH bu çifte, Adem ile Havva ... ve Muhammed ile Hatice arasında gerçekleşen sevgi ve muhabbetin aynısını nasip etsin.” On yıllık süre içinde Hatice altı çocuk dünyaya getirdi. İlki, Kâsım adını verdiği oğlu idi, fakat henüz yürümeye başladığı sıralarda, süt çocuğu iken vefat etti. Evlilikleri 595 yılında (hicretten 28 yıl, ilahi tebliğ görevinden ise 15 yıl önce) gerçekleşmişti. Kâsım muhtemelen hicretten 27 yıl önce dünyaya gelmişti. İbn Hazm’a göre (s. 38), Hatice, bu ilk oğluna dedelerinden biri olan Abdu’l-Uzzâ (tanrıça Uzza’nın kulu) adını vermiş, ancak Muhammed (AS) bu tür isimlerden hoşlanmadığı için, Kâsım (taksim eden, sadaka dağıtan) olarak değiştirmişti.

128. Hatice’nin önceki kocalarından dünyaya gelen çocuklarından daha önce bahsetmiştik. Ancak, Muhammed (AS)’ın aile hayatında onlardan çok az söz edilir. Muhtemelen, şehirdeki gelenek ve göreneklere göre bu çocukların bakımını babalarının yakınları üstlenmişlerdi, ancak ara sıra annelerini ziyaret etmek için geliyorlardı. Hatice’nin ilk kocası Ebû Hâle’den olan oğlu Hind’in, üvey babası Muhammed (AS)’ın kutlu yüzünü anlatırken duyduğu heyecan ve duyarlılık yüklü cümleleri (bk. § 120), Muhammed (AS)’ın, henüz küçükken annesini ziyarete geldiğinde üvey oğluna ne denli kibar ve şefkatli davrandığını göstermektedir.

129. Sütanne Halîme’nin de, oğlunun böylesine güzel bir hanımı, zengin bir yuvası ve uygun bir hayat için gerekli her şeyinin olduğunu görmekten çok mutlu olması gerekirdi. Hatta, gelininin kendisine gösterdiği aşırı ilgiden ziyadesiyle memnun olsa gerekti. Suheylî’nin ifadesine göre,137 düğünden sonra süt oğlu Muhammed (AS)’i görmeye geldiği zaman, Hatice ona çok sayıda dişi deve hediye etmişti. Bu yüzden, yaşlı kadın yuvasına minnet ve şükran duyguları ile dönmüştü. İbn Sa’d’e göre,138 muhtemelen daha sonraki bir zamanda, Halime, kuraklık yüzünden çektiği sıkıntıları anlatmak için Hatice’nin yanına geldiğinde, bu defa 40 koyun ve bir binek devesi almıştı.

130. Muhammed (AS)’ın, hanımını büyük bir şefkatle sevdiğine hiç şüphe yoktur. Daha sonraları Medine’de, Hatice’nin vefatının ardından Muhammed (AS) yeniden evlendiğinde, gözbebeği genç eşi Ayşe, zaman zaman üzüntü ve kıskançlık duygusuna kapılırdı; zira Muhammed (AS), genç karısının ifadesiyle “yıllar önce ölüp gitmiş şu Mekkeli yaşlı kadın”a olan sevgi ve şefkatinden bahsetmeden duramıyordu.139

131. Evliliği ile ilâhi tebliğ görevine başladığı zaman arasında geçip giden şu onbeş yıllık süre boyunca acaba kendisine nasıl davranılmıştı? Hatice, bu konuyla ilgili olarak şunları söylemektedir: Kutsal tebliğle ilgili ilk vahiy kendisine geldiğinde Muhammed (AS) dehşete kapılmış ve bunun, o denli nefret ettiği şeytanın bir aldatmacası olmasından korkmuştu. Bunun üzerine, Hatice kendisini şu sözlerle yatıştırmaya çalıştı: “Korkma! ALLAH seni asla kötülüğe atmayacaktır: ALLAH sana sadece iyilikle muamele edecektir. Zira sen yakınlarına yardım ediyor, ailene bakıyor, hayatını dürüstçe kazanıyor, başkalarının doğruluktan ayrılmamalarını sağlıyor, yetimlere sığınacakları bir yer veriyor, hakikati söylüyor, emanete ihanet etmiyorsun; hiçbir dayanağı olmayanların imdadına koşuyor, yoksullara iyilik için çırpınıyor ve herkese kibarca davranıyorsun.”140

132. Kime ve hangi amaçla söylendiğini göz önünde bulundurarak yapılan bu konuşma, Muhammed (AS)’ın hanımının servetine el sürmediğini, ancak ailesini geçindirmeye yetecek kadar kazanç sağladığını bize açıkça göstermektedir. Kendi hesabına ticaretle uğraşmakla birlikte, tabii ki hanımının ticarî işleriyle eskisi gibi ilgilenmeyi de sürdürmüş olmalıdır. Zira Mekkelilerde kadının serveti evlilikle birlikte asla kocanın malı olmaz, bu malların mutlak mülkiyeti yine kadına ait olmaya devam ederdi.

133. O sıralarda bir kıtlık baş göstermiş ve belki de bu sırada Halîme, sütoğlundan yardım istemeye gelmişti. Kitabında bu konuya değinen Taberî’nin bize anlattığına göre, Ebû Talib’in, kıtlık nedeniyle büyük bir aileyi geçindirmek için katlandığı tüm zorlukları gören Muhammed (AS), daha zengin durumda olan bir başka amcası Abbas’a gidip ona şöyle söyledi: “Ebû Talip şu sıralarda çok güç durumda; benim yapacağım gibi, senin de onun çocuklarından birini yanına alman gerçekten çok iyi olacaktır.” Bu konuşmadan sonra Ca’fer, Abbas tarafından, Ali de Muhammed (AS) tarafından evlat edinildi.141

134. Arabistan’da bitip tükenmeyen baskınlardan biri sırasında Zeyd ibn Hârise adlı genç bir Arap savaşta tutsak düşmüş ve köle olarak satılmıştı. Birçok el değiştirdikten sonra, zavallı genç nihayet Mekke’ye geldi ve Muhammed (AS), hanımının da rıza göstermesiyle, onu satın aldı. Bir süre geçtikten sonra, kölenin yakınları zavallı oğullarının bulunduğu yeri öğrenip, yanlarında fidye için yeterli miktarda para olduğu halde Mekke’ye geldiler. Zeyd’in babası ve amcası Muhammed (AS)’ın huzuruna varıp, ziyaretlerinin sebebini açıkladıklarında, o, onlara şöyle buyurdu: “Size karşı büyük bir yakınlık duymaktayım. Ancak oğlunuz burada tıpkı kendi çocuğum gibi; bunu kendisine sorunuz; eğer sizinle birlikte gitmek isterse, sizden hiçbir fidye almaksızın onun ayrılmasına izin vereceğim.” Durumu oğullarına sorduklarında, onlara şöyle dedi: “Ben efendimin şahsında gördüğüm bazı şeyleri herkese ve her şeye tercih ederim.” Zeyd’in bu sözlerinden etkilenen Muhammed (AS), Ka’be’ye gidip, herkesin gözü önünde, Zeyd’i azat ettiğini ve onu evlat edindiğini ilan etti. Zeyd’in babası ve amcası üzgün bir durumda, ama çocuklarının durumundan gayet emin, huzur içinde kendi yurtlarına döndüler.142


128 Muhabber, s. 79, Belâzurî, Ensâb, I, § 177.

129 İbn Hişâm, s. 143-144; Mus’ab, Neseb, s. 207-210.

130 Belâzurî, Ensâb, I, § 139.

131 Murtaza Zebidî, Tâcu’l-’Arûs’da yirmisekiz yıldızdan söz etmektedir (Bk. Se-Rı-Vav maddesi).

132 Tirmizî, Şemâ’il, Belâzurî, I, § 831-852; İbn Sa’d, 1/2, s. 120-131.

133 Taberî, I, 1129.

134 Suheylî, I, 123.

135 İbn Sa’d, I/I, s. 84-85.

136 İbn Hişâm, s. 1001.

137 Ravz, I, 111.

138 Tabakât, I/I, s. 71.

139 Suheylî, I, 159.

140 Buhârî, I: 1 (No 3); Belâzurî, I, § 190, 193.

141 I, s. 1163-1164; İbn Hişâm, s. 159.

142 Suheylî, I, 164; İbn Cevzî, el-Muctebâ mine’l-Muctenâ, s. 46-49.


ceren
Mon 11 April 2016, 04:23 am GMT +0200
Esselamu aleykum.Peygamber efendimiz evelndigi kadinalra deger vermis onlari el ustunden tutmus Allahin istedigi sekilde korumuş sevmis ve deger vererek mutlu etmistir.Rabbim bizleri peygamber efendimizin yolunda giden ve islama uygun evlilik yapip helal daire de yasayan kullardan eylesin bizleri inşallah..

✿ Sevgi ✿
Mon 11 April 2016, 05:09 am GMT +0200
  Aleyna Ve Aleykümüsselăm. Peygamberimiz ( S.A.V ) herşeyde olduğu gibi evlilik konusunda da bizlere çok güzel örnek olmuştur. Mevlam bizleri Peygamberimiz'in yolundan hiiç ayırmasın ve hakkıyla gidenlerden eylesin inşaAllah. Amin
 Paylaşım için Allah Razı olsun..