ezelinur
Sat 27 February 2010, 01:50 pm GMT +0200
Evlenmede, eşler arasında denklik (küfüv) le ilgili bazı hususlar vardır:
1- Küfüvlüğün tanımı.
2- Nikâhın sıhhatj.lçin küfüvlük şart mıdır, değil midir?
3- Küfüvlük sadece erkek için mi söz konusudur? Yani erkek, denî (mertebece düşük) bir kadınla evlenirse, nikâh akdi sahih olur mu, yoksa küfüvlük eşlerin ikisi için de mi söz konusudur?
4- Küfüvlük konusunda karar mercîi kimdir?
Bu hususlarla ilgili olarak mezheblerin geniş açıklamaları aşağıya alınmıştır.
(30) Hanefîler, küfüvlüğü "bazı özel durumlarda erkeğin kadına eşit olmasıdır" şeklinde tanımlamışlardır. Bu özel durumlar altı tanedir: Soy, İslâmiyet, hürriyet, diyanet, mal ve sanat.
Neseb bakımından ednâ (düşük) olan erkek, kadının soy ve kabilesinden olmamakla bilinir. Şundan ki: İnsanlar arab ve acem (araplar dışındaki kavimler) olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Araplar da kendi aralarında Kureyşî ve Kureyşî olmayanlar olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Eşlerin ikisi de Kureyş kabilesine mensup iseler, neseb bakımından küfüvlük yerini bulmuş olur. Bu durumda kadın, Kureyş kabilesinin Hâşimî, erkekse Nevfelî kolundan olsa küfüvlük yine yerini bulmuş olur. Kadın arap olup da Ku-reyşten başka bir kabileye mensup olsa bile, küfüvlük yerini bulmuş olur. Çünkü arap olan her erkek, hangi kabileden olursa olsun, Bahil kabilesine mensup olsa bile, Kureyşî kadına küfüv olur.
Arap olmayanlara gelince onların bazıları bazılarına küfüv olur. Ama müslümanlık ve hürriyet bakımından aralarında farklılık meydana gelir. Kendisi müslüman olduğu halde babası kâfir olan bir kimse, hem kendisi, hem de babası müslüman olan bir kadına küfüv olamaz. Azâd edilen erkek, aslen hür olan kadına (bu kadının babası azâdlı biri olsa bile) küfüv olamaz. Çünkü bu kadının mertebesi, o erkeğin mertebesinden yüksektir. Dedesi değil de sadece babası hür olan bir erkek, hem babası ve hem de dedesi hüolan kadına küfüv olamaa. Aynı şekilde dedesi değil de sadece babası müslüman olan bir erkek, hertî babası ve hem de dedesi müslüman olan bir kadına küfüv olamaz. Ama kadının müslüman olan baba ve birçok dedeleri olup, erkeğin sadece baba ve dedesi müslüman olursa, bu erkek o kadına küfüv olur. Çünkü neseb, baba ve dedeyle tamamlanır. Aym şekilde kadının hür olan baba ve bir çok dedeleri olup, erkeğin sadece baba ve dedesi hür olursa, bu erkek o kadına küfüv olur. Neseb, İslâmiyet ve hürriyet bakımından küfüv olmanın anlamı işte budur.
Özetle Kureyşlilerin bazıları bazılarına küfüvdürler. Kureyşli olduktan sonra erkeğin kendisi şahsen müslüman olduktan sonra babası müslüman olmasa bile, hem kendisi hem de babası müslüman olan Kureyşli bir kadına küfüv olur. Yine kölelik ve hürriyet de nazar-ı itibâra alınmaz. Çünkü çoğunlukla araplar köle edilemezler.
Acemlere (arap olmayanlara) gelince, bunların neseblerinde müslümanlık ve hürriyet nazar-ı itibâra alınır. Ancak bu sadece karı-kocayı, baba ve dedesini ilgilendirir. Babası değil de sadece kendisi müslüman olan bir erkek, hem kendisi, hem de babası müslüman olan bir kadına küfüv olamaz. Babası değil de sadece kendisi azâd edilmiş olan bir erkek, hem kendisi ve hem babası hür olan bir kadına küfüv olamaz. Üzerinde ihtilâf edilmesi doğru olmayan hususlardan biri de, arap olmayan fakir, ama âlim bir erkeğin; câhil ama zengin, şerefli, asâletli bir arap kadına küfüv oluşudur. Çünkü ilmin şerefi, soy, asalet ve zenginliğin şerefinden daha yüksektir. Büyük âlim İbn Hümam ile "Nehr" adlı eserin yazarı ve diğer âlimler bu gerçeği kesin olarak belirtmişlerdir ki, doğrusu da budur.
Sanatta küfüv olmaya gelince; bu, erkeğin ailesinin sanatının, kadının ailesinin sanatına örf ve âdet açısından küfüv olmasıdır. Meselâ terzilik sanatı halk arasında dokumacılık sanatına nisbetle daha üstün ise; dokumacı bir erkek, terzinin kızına küfüv olamaz. Veya dokumacılık halk arasında terzilikten daha üstün olarak kabul ediliyorsa, terzi bir erkek, dokumacının kızına küfüv olamaz. Bunda ölçü, sanatın halk nazarında gördüğü itibara göredir.
Mal bakımından küfüvlüğe gelince; âlimler bu konuda görüş ayrılışına düşmüşlerdir. Bazıları, erkeğin zenginlik bakımından kadına eşit olmasının şart olduğunu söylemişlerdir. Bazıları da demişlerdir ki: Tarafların aralarında, mehr-i misilden peşin olarak verilmesini kararlaştırdıkları kadarım erkeğin Ödeyecek güçte olması gerekir; peşin olanla bilâhare verilmesi kararlaştırılan meblağların tamamım önceden vermeye muktedir olması gerekmez. Eğer sanat sahibi değilse, beraberinde bir aylık nafakanın da bulunması gerekir. Yok eğer böyle olmayıp günlük olarak yeterince kazanabiliyorsa, bu erkek de mal bakımından kadının dengi olur. Bu sonuncu görüş zâhirü´r-rivâye olup sahihtir. Ancak kadının kendine denk olmayan birisiyle evlenmesi durumunda velînin bu evliliği fesh edebileceği yetkisine dayanarak, evlenme akdi esnasında kadın için velînin varlığını şart koşmamış olan Hanefîlerin görüşünü göz önünde bulundurmak gerekir. Bu hükmü göz önünde bulundurarak zengin bir kadınla evlenecek olup da sadece mehre ve bir aylık nafakaya sahip olan bir erkeği çevrenin önemsemediğim farz edelim. Bu durumda malî açıdan küfüvlük anlamsız olacaktır. Bu gibi durumlarda kadı´nm dinî maslahatları ciddiyetle göz önünde bulundurması ve mefsedeti bertaraf edecek kararlar alması gerekir. Bu durumda maslahat, sadece birinci görüşe uymak-taysa, o görüşe göre hareket etmenin bir sakıncası kalmayacaktır. Şunu da belirtelim ki, zamanımızda küfüvlüğün halk arasında yalnızca malî açıdan değerlendirildiğini görmekteyiz. Ancak mal sayesinde kişi, kendi hanımının ve ailesinin şerefini koruyabilir. Mübtezelliğe ve uygunsuz durumlara düşmekten ancak mal sayesinde koruyabilir. Hanbelîlerden Üstad Meraî´nin şu sözleri çok hoşuma gider:
Küfü vlük altı şeydpdir dediler,
Bu dediğiniz çok önceleriydi dedim.
Günümüz insanlarına gelince bunlar,
Paradan başka bir şey bilmezler."
Birinci görüşü âlimler her ne kadar doğrulamamışlarsa da, zamanımızda buna göre amel etmek gerekmektedir.
Din bakımından küfüv olmaya gelince; bu, araplarda da arap olmayanlarda da nazar-ı itibâra alınır. Fâsık bir erkek, salih bir insanın sâliha olan kızına küfüv olamaz. Babası fâsık olan sâliha bir kadm, fâsık olan bir erkekle bizzat kendisi akid yaparak evlenirse, sahih olur. Babası bu evliliğe itiraz edemez. Çünkü kendisi de fâsıktır. Aym şekilde sâlih bir insanın fâsık kızı, bizzat kendisi akid yaparak fâsık bir erkekle evlenirse sahih olur. Babası bu evliliğe itiraz edemez.Çünkü fâsık damadı nedeniyle kendisine bulaşacak leke, fâsık kızı nedeniyle damadına bulaşacak lekeden daha büyük değildir. Sâlih olan baba, küçük kızını, sâlih zannettiği bir erkekle evlendirir, sonra da o erkeğin fâsık bir insan olduğu anlaşılırsa, kadm buluğa erdikten sonra akdi feshedebilir. Fasıktan maksat, açıkça günah işleyen kimse demektir. Örneğin yol ortasında sarhoş olan, batakhanelere, fuhuş yuvalarına ve kumar salonlarına giden veya bu fiilleri işlediğini açıkça ilân eden kimse gibi. Namaz ve orucu terkettiği yetmezmiş gibi namaz kılmadığını, oruç tutmadığını açıkça söyleyen bazı gençler de buna örnek olarak gösterilebilir. Bunlar, sâlih insanların sâliha olan kızlarına küfüv olamazlar. Bu nitelikteki bir kız, o nitelikteki bir erkekle evlenirse, velîsi itiraz ederek akdi fesnettirebilir. Mehr-i misilden daha az bir mehirle evlendikleri takdirde yine velî itirazda bulunabilir. Ama nikâh ittifakla sahihtir. Ancak kadı erkeğe şöyle der: Kadının ya mehr-i mislini tamamla, yoksa nikâhı fesheder.
İkinci durumun (küfüvlüğün, nilâh akdinin sıhhat şartı olup olmadığının) cevabına gelince; akdin geçerli olması ve velîyi bağlaması açısından küfüvlük şarttır. Kadın, küfüvlüğün altı halinden birinde kendisinden aşağı seviyede bulunan bir erkekle evlenirse, velîsi nikâh akdine itiraz etme hakkına sahip olur. O razı olmadıkça nikâh akdi geçerli olmaz. Razı olmadığı takdirde kadı, akdi fesheder.
Üçüncü durumun (küfüvlüğün kadın bakımından değil de koca bakımından gerekli olduğunun) cevabına gelince erkek, hizmetçi ve câriye de olsa dilediği kadınla evlenebilir. Zîra erkekler câriye veya mertebece düşük kadınları yataklarına almaktan utanç duymazlar. Her zaman ve her yerde Örf bu yolda câri olmuştur. Evet babası kendisini, daha aşağı mertebedeki bir kadınla evlendirdiği takdirde, bu erkek çocuğa nisbetle küfüvlük sözko-nusu olur. Bu çocuk, buluğa erdikten sonra akdi feshedebilir.
Dördüncü durumun (küfüvlükte karar merdinin kim olacağının) cevabına gelince, mezkûr altı konuda küfüvlüğü aramak, velînin hakkıdır. Yalnız bu velînin, kadınla evlenmesi caiz olan bir amca oğlu oluşu gibi, mahrem olmasa bile, asabe olması şarttır. Anne, zevi´l-erhâm ve kadıya gelince; bunlar, kocada küfüvlük arama hakkına sahip değildirler. Velî itiraz etmeyip kadının doğurmasına dek ses çıkarmazsa, artık küfüvlüğü arama hakkı düşer. Doğuma kadar evlilikten haberi olmasa bile kuvvetli görüşe göre yine bu hakkı düşer. Çünkü doğum, kadınla erkek arasında diğer durumları unutturacak olan bazı yeni bağlar meydana getirmiştir. Ayrıca çocuğun da şeref ve itibar hakkı vardır. Babasının lekesini onun üzerine tescil etmek doğru olmaz. Elden çıkıp zayi olmasın diye kurallar daima çocuğu gözetmeyi öngörürler. Velînin itirazı üzerine kadı nikâhı fesheder de kadın ikinci kez kendi küfvü olmayan erkekle evlenirse; velî için yeniden itiraz etme ve kadı için de yeniden nikâhı feshetme hakkı doğar. Aynı şekilde velîsi kendisinin izniyle onu, küfvü olmayan bir kocayla evlendirir, kocası kendisini boşar da bilâhare eski kocasıyla yeniden evlenirse, velîsi itiraz hakkına sahip olur. Önceki evliliğe xâzi oluşu, velî aleyhine bir delil olamaz. Velînin ilk evlilikte razı olduğu koca, kadını ric´îbir talâkla boşar da iddet süresi içinde kadına dönerse, velî itiraz hakkına sahip olmaz. Çünkü ilk akid, yenilenmemiş, bir bakıma devam ettirilmiştir.
Bazıları derler ki: Nikâh akdinin sahih olması için küfüvlük şarttır. Velîsi bulunduğu halde kadın kendi küfvü olmayan bir erkekle evlenir ve evlenme akdinden önce velîsi bu evliliğe razı olmazsa, yapılan akid baştan itibaren geçersiz olur. Nikâh akdinden önce razı olur da nikâh akdinden sonra razı olmazsa, razı olmayışı bir anlam ifâde etmez. Müftâbih ve ihtiyata en yakın olan görüş de budur. Birinci görüşe göre karıyla kocadan biri, hâkimin kendilerini ayırmasından Önce ölürse, diğerine mirasçı olur. Zîra aralarındaki nikâh akdi sahih olup ancak hâkimin kararıyla feshedilebilir. Hâkimin bu durumda yaptığı şey, talâk değil de fesihtir. Gerdeğe girmelerinden önce hâkim kendilerini ayırırsa, kadın mehir alma hakkına sahip olmaz. Hâkim kendilerini gerdeğe girmelerinden sonra ayırırsa, kadın, mehr-i misil alamaz.
Ancak nikâhta belirtilen miktardaki mehri alır. Sahih halvet nedeniyle de kadın, nikâhta belirtilen mehri (mehr-i müsemmâ) alır. İddet beklemesi gerekir. Kocası kendisiyle cinsel temasta bulunmak "istediğinde, dilerse buna izin verir, dilemezse vermez. Müftâbih görüşe göre bundan dolayı kocanın bir şey yapması gerekmez. Kadının da, kocasının kendisiyle cinsel temasta bulunmasına imkân vermesi haram olur. Çünkü aralarındaki nikâh akdi bâtıl olup gerçekleşmemiştir´.
Şu halde üç talâkla boşanmış bir kadın, velîsinin rızâsı olmaksızın kendi küfvü olmayan bir erkekle evlenir ve bu kocası da kendisini boşarsa, kadın ilk kocasıyla yeniden evlenemez. Çünkü bu ikinci evlilik akdi, bâtıl olarak yapılmıştır ve böyle bir akid âdeta hiç yapılmamış gibidir. Ama velîsi yoksa veya olduğu halde evlilik akdinden önce bu evliliğe rşzı olmuşsa, kendi küfvü olmayan bu ikinci kocadan da boşanan kadın, ilk kocasıyla yeniden evlenebilir. Bu hüküm üzerinde görüş birliğine varılmıştır. Aynı derecede birkaç velîsi bulunuyorsa ve bunların bir kısmı, kadının kendi küfvü olmayan erkekle evlenmesine razı olurlarsa, diğerlerinin bu evliliğe itiraz etme hakları düşer. Eğer velîlerin dereceleri eşit değilse, bu hak en yakın olan velînindir. Kadının asabeden olan velîleri yoksa akid sahih ve her halükârda geçerli olur.
Velînin razı olduğunu ifâde etmesi şart mıdır, yoksa susması yeterli midir? Buna cevap olarak deriz ki: Kadının doğum yapmasından ve gebeliğinin gözle görülür olmasından önce susması, daha önce de belirtildiği gibi rızâ olmaz. Razı olduğunu açıkça söylemeden, itiraz etme hakkı düşmez. Ayrıca velînin, kocayı şahıs olarak da tanıması gerekir. Meçhul bir koca için razı olursa, kendi itiraz hakkını düşürmedikçe nikâh sahih olmaz. Meselâ demelidir Ri: "Ey kadın, yapmakta olduğun işe razı oldum" veya "kendini evlendirmekte olduğun kocaya razı oldum" veya "istediğini yap" v.s...
Bu anlatılanlar, anılan küfüvlük çeşitlerine ilişkin hususlardı. Cüzzam, delilik, alacalılık ve ağız kokması gibi kocada bulunup da akdin feshine neden olan kusurlara gelince, bunda sadece kadın hak sahibidir. Velî değil, fakat kadın, kadıya müracaat ederek ayrılmalarını ve nikâhın feshedilmesini taleb edebilir.
Küfüvlükte akıl göz önünde bulundurulur mu, bulundurulmaz mı? Buna cevaben denilmiştir ki: İlk dönem âlimlerin buna ilişkin bir sözleri yoktur. Son dönem âlimlerine gelince, onlar bu hususta görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Doğrusu deli erkek, akıllı kadına küfüv olamaz. Deli erkekle akıllı kadın evlendikleri takdirde, velî itiraz ederek akdi feshettirme hakkına sahip olur. Çünkü delilik, başka şeylerde görülmediği kadar fazla derecede şer ve fesada neden olabilir. Dahası, insanlar yoksulluktan, delilikten dolayı duydukları utanç kadar utanç duymazlar. Çirkin görünüme gelince, bu kusur değildir. Kadın güzel olup da kocası çirkin olursa, ne kendisi, ne de velîsi, itiraz edip nikâh akdini feshetme yetkisine sahip olurlar.
Malikıler dediler ki: Nikâhta küfüvlük, iki şeyde denk olmaktır.
a- Kocanın dindarlığı. Koca müsliiman olmalı, fâsık olmamalıdır.
b- Kocanın ayıplardan ve kusurlardan salim bulunması. Kocada bulunan alacalık, cüzzam ve delilik gibi ayıplar, kadının koca konusunda muhayyerlik hakkını kazanmasına vesile olur. Bu hakka velî değil, kadının kendisi sahiptir.
Mal, hürriyet, neseb ve sanat açısından küfüvlüğe gelince; bu, Mâlikîlerce nazar-ı itibâra alınmaz. Aşağı seviyedeki soydan bir erkek, şerefli bir kadınla evlenirse, nikâh akdi sahih olur. Eşek çobanı veya çöpçü, şerefli veya makam sahibi bir kadınla evlenirse, nikâh akdi sahih olur. Köle, hür kadının küfvü olur mu? Bununla ilgili olarak tercihe şayan iki görüş vardır. Bazıları da işin ayrıntılarına inerek demişlerdir ki: Köle, eğer beyaz tenliyse hür kadının küfvü olur. Siyah tenliyse, küfvü olamaz. Çünkü hür kadın, si-yahî köleden ötürü utanç duyar.
Kötü yola düşmesinden korkulduğu için, mücbir olmayan velîsi tarafından, önce belirtilen şartlar çerçevesinde evlendirilen öksüz kadın için de küfüvlük gözönünde bulundurulmalıdır. Bu şartlardan biri, öksüz kadının kendine küfüv olan bir erkekle evlendirilmesidir. Fâsık ve içkici, ya da zina-kâr bir erkekle, yahtıt nefret ettirici bir kusuru bulunan bir erkekle evlendirilmesi sahih olmaz. Aksine kocanın, olgunluk sıfatları açısından kendisine eşit olması ve emsali kadınlar için verilen kadar mehir vermesi gerekir. Âlimler demişlerdir ki: Kadın, küfüvlük ve benzeri şartlar gözönünde bulundurulmaksızın evlendirildiği takdirde, kocası gerdeğe girmemişse veya girdiği halde aradan uzun zaman geçmemişse, akid feshedilir. Ama gerdeğe girmiş ve aradan da uzun zaman geçmişse, meselâ aradan üç sene geçmiş veya aynı batında değil de muhtelif zamanlarda iki doğum yapmışsa feshedilmez. Meşhur olan görüş budur. Bir kavle göre bu akid, mutlak surette fesh edilir. Aynı şekilde hâkim, velîsi kayıp olan ve henüz rüşdünü ispatlamamış olan bir kadını evlendirecek olursa; kocanın din, hürriyet, hal ve gidiş açısından kadına küfüv olduğunu tesbit etmeden ve mehr-i misil almadan, kadını onunla evlendirmesi caiz olmaz. Rüşdünü ispatlamış olup kendi işini kendi görecek durumda bulunan kadına gelince, hâkim, bu hususları tesbit etmeden de kadını o erkekle evlendirebilir. Çünkü bu alanda hak sahibi, kadının kendisidir. Kocayı beğendiği takdirde bu şartlardan vazgeçebilir. Mâlikîler şunu da söylerler: Hâkim, rüşdünü idrâk etmemiş olan kadım küfüvlük konusunu araştırmadan evlendirirse, nikâh akdi, başka bir nedenle iptal edilmezse, sahih olur. Bununla birlikte velî ve zevce, din ile hal ve gidiş konusundaki küfüvlük şartından vazgeçebilirler. Kadın, kendisine karşı emniyetli olması şartıyla, bir fâsikla evlenebilir. Eğer kendisine karşı emniyetli değilse hâkim canları korumak için, her ne kadar kadın razı olsa bile, akdi reddeder. Velî, kadının kendi küfvü olmayan bir erkekle evlenmesine razı olur ve bu erkek, kadını boşadıktan sonra tekrar kendisiyle evlenmek ister, kadın da bu ikinci evliliğe razı olursa, velîsi buna engel olamaz.
Baba, yoksul olan kardeşinin oğlunu kendi zengin kızı ile evlendirmek isterse, kızın anası bu evliliğe itiraz edebilir mi, edemez mi? Bu meselede ihtilâf vardır. Mâlikî mezhebinin kuralları, kıza zarar dokunacağından korkulması durumu dışında, ananın bu evliliğe itiraz etme hakkına sahip olmadığını ifâde etmektedirler.
Şâflîler dediler ki: Küfüvlük, bulunmaması utanmayı gerektiren bir şeydir. KüfüvlüğÜ, kocanın olgunluk ve eksiklik sıfatları açısından kadına eşit olması şeklinde formüle edebiliriz. Ancak nikâh ayıplarından salim olma hususu bunun dışında kalmaktadır. Bu ayıplarda, eşlerden her birinin diğerine eşit ve denk olma şartı aranmaz. Meselâ eşlerin ikisi de cüzzamlı veya alacaklı olursa, her ikisi de nikâhı feshetme talebinde bulunabilir. "Her ikisinde de aynı ayıp vardır; feshetme talebinde bulunmaları doğru olmaz" denilemez. Zîra insan, kendinde bulunan bir ayıptan tiksinmediği halde aynı ayıbı başkalarında gömdüğünde tiksinebilir.
Neseb, din, hürriyet1 ve sanat bakımlarından küfüvlük nazar-ı itibâra alınır. Nesebi konusunda, insanlar arap ve acem (arap olmayanlar) olmak üzere iki sınıfa ayrılırlar. Araplar da Kureyşli olan ve olmayan olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Kureyşliler birbirlerine küfüvdürler. Ancak Hâşimoğul-lanyla Abdülmuttaliboğulları müstesna olup Kureyşin diğer kollarındaki kimseler bunlara küfüv olamazlar. Diğer kabilelere mensup araplar, Kureyş kabilesinden olanlara küfüv olamazlar. Kureyş dışındaki diğer araplar, birbirlerinin küfvüdürler. Acemler (arap olmayanlar), anneleri arap olsa bile, araplara küfüv olamazlar.
Ayrıca kadın, kendisine mensup olmakla şereflendiği bir şahsa bağlı ise, kocanın da böyle bir şahsa mensub olması gerekir. Bu iki şahıs, arap da olsalar acem de olsalar, hüküm aynıdır.
Özetle küfüvlük öncelikle türde muteber olur. Yani arap bir tür, acem-se bir başka türdür. Araplar da Kureyşli olan ve olmayan olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Arapların en faziletlileri Kureyşlilerdir. Kureyşliler arasında da farklılık vardır: Hâşimoğullanyla Muttalib oğullan, Kureyşin diğer kollarından daha faziletlidirler. Türde küfüvlük gerçekleşince, küfüvlüğün eşlerin şahıslarında da gerçekleşmesi gerekir. Kadın, kendisine mensub olmakla şereflendiği bir şahsa bağlı ise kocanın da o seviyedeki bir şahsa mensub olması gerekir. Soyda (nesebte) muteber olan, analar değil babalardır. Ancak Hz. Fatıma (r.a.) nın kızları bu hükümden müstesnadırlar. Onlar Hz. Peygamber´e mensubturlar. Onlar, araplarla acemlerin en yüksek nev´idirler.
Araplar hakkında söylenenler, acemler hakkında da söylenir. Denilir ki: Farslar Nabatîlerden, îsrailoğulları da Kıbtîlerden faziletlidirler. Kadın, yüksek bir şahsa bağlıysa, kocanın da ona denk yüksek bir şahsa mensub olması gerekir. Bu farklılığın acemler için muteber olmadığı söylenmiştir.
Dine gelince; kocanın iffet ve ıstikamet-i hal açısından kadına eşit olması gerekir. Zina nedeniyle fâsık olan bir erkek, tevbe etmiş ve tevbesini tutmuş olsa bile iffetli bir kadına küfüv olamaz. Bazıları bu kaville fetva vermişlerdir. Ama kadın da, bu erkek gibi aynı şekilde fâsık birisi ise, koca kendisine küfüv olur. Meselâ zina yapmış bir kadına, zina yapmış bir erkek küfüv olur. Ama erkeğin fâsıkhğı daha fazla veya başka türden olursa, kadına küfüv olamaz. Sefihlik nedeniyle kısıtlılık altına alınmışsa, reşîde olan bir kadına küfüv olamaz.
Dinde babaların müslümanlıkları da nazar-ı itibâra alınır. Babası müs-lüman olmayan bir erkek, babası müslüman olan bir kadına küfüv olamaz. İki babası müslüman olan bir erkek, üç babası müslüman olan bir kadına küfüv olamaz. Ancak sahabîler bu hükümden müstesnadırlar. Sahabî kendisine oranla çok sayıda müslüman babası (baba ve dedeleri) bulunan tabiî kadına küfüv olur. Çünkü sahabîlerin, diğer kimselerden üstün ve erdemli oldukları, hadisle bildirilmiştir.
Hürriyete gelince, kendisinde kölelik şaibesi bulunan bir kimse, bu şaibeden salim bulunan bir kadına küfüv olamaz. Bu hususta analar değil, babalar göz önüne alınır. Öyleyse bir cariyeden doğan erkek, hür bir kadından doğan kadına küfüv olabilir.
Sanata gelince; çöpçülük, kupa vuruculuk (hacamatçılık), bekçilik ve tellâklık gibi örfen düşük olarak kabul edilen sanat erbabı, kıymetli sanat sahibi olan kadınlara, meselâ kadın bir terziye veya babası terzilik yapan bir kadına ve elektrik ustasına küfüv olamaz. Sanat sahibi bir kimse, tacirin kızma; tacirin oğlu da âlimin veya kadı´nın kızma küfüv olamaz. Örf, bu yolda carîdir.
Küfüvlükte mal dikkate alınmaz. Yoksul bir erkek, zengin bir kadınla evlenecek olursa, ona küfüv olur. Yukarıda anlatılan özellikleri birbirleriyle karşılaştırmak caiz olmaz. Meselâ kadın hür ve fâsık olur da koca, köle ve salih bir insan olursa, onun bu köleliğini kadındaki fâsıklıkla karşılaştırıp bu iki olumsuz özelliği düşürüp yok saymak mümkün değildir. Aynı şekilde kadın arap ve fâsık olur da koca acem ve sâlih bir insan olursa, onun acemliğini kadındaki fâsıklıkla karşılaştırıp bu iki olumsuz özelliği düşürüp yok saymak mümkün değildir. Diğer olumsuz özellikler de bu örneklere kıyaslanabilirler.
Razı olunmadığı takdirde küfüvlük, nikâhın sahih olması için şarttır. Bu, evlenecek olan kadınla velîsinin ortalaşa kullanabilecekleri bir haktır. önceki sayfalarda belirtildiği şekilde, kendisinde küfüvlüğün gerçekleşmediği kocaya razı olmazlarsa, akid sahih olmaz. Önce de belirtildiği gibi küfüvlük, mücbir velî tarafından yapılacak olan nikâh akdinin sahih olması için şarttır. Baba, cebir kullanarak kızım evlendirecek olursa, onu küfvü olan bir erkekle evlendirmesi şart olur. Ama kadın küfvü olmadığı halde o erkekle evlenmeye razı olursa, nikâh akdi sahih olur. Artık itiraz etme hakkı da düşer. Ancak küfüv olmayan koca için râzılıkta, kadın eğer dul ise, kendisini evlendiren velî mücbir olsa da olmasa da, bir kavle göre susması yeterli olur. Bir kavle göre, kendisini evlendiren mücbir velî değilse, susması yeterli olmaz. Aksine razı olduğunu söyleyerek rızâsını sarahatle bildirmesi zorunlu olur.
Sonra bu hak kadın ile en yakın velîsine aittir. Uzak velîsi bu hakka sahip değildir. Burukluk ve iktidarsızlığa gelince, bu ayıplardan ötürü evliliğe itiraz etmek sadece kadının hakkıdır. Kadın eğer buruk veya iktidarsız bir erkeğe razı olursa, velîsi razı olmasa bile, akid sahih olur. Velînin bu konuda rızâsı dikkate alınmaz. Çünkü bu hak sadece kadına özgüdür. Hür kadın, kendi küfvü olduğunu zannettiği bir kocaya razı olur da bilâhare kocanın köle olduğu anlaşılırsa veya kocanın ayıplı olduğu açığa çıkarsa, kadın için muhayyerlik hakkı doğar. Velî de bu evliliğe itiraz etme hakkına sahip olur. Akdi kendisinin yapmış olması, onun bu hakkım düşürmez. Ancak bu hakları, kocadaki aybin farkına vardıktan sonra razı olurlarsa düşer.
Bilindiği gibi küfüvlük, zevce tarafından dikkate alınır. Erkeğe gelince o, cariyeyle de evlenebilir, hizmetçiyle de... Zîra erkekler, seviyece kendilerinden aşağıdaki kadınlarla evlenmekten utanç duymazlar. Babanın küçük yaştaki oğlunu, kendisine küfüv olmayan bir kadınla evlendirmesi sahih olur. Ama oğlu, buluğa erdiğinde muhayyerliğine (evliliği sürdürüp sürdürmeme seçeneğine) sahip olur. Ancak babanın küçük yaştaki oğlunu, bir câriye veya çirkin bir kocakarı ile veya -her ne kadar feshi İcab ettiren bir ayıp değilse de- kör bir kadınla evlendirmesi sahih olmaz.
Hanbelîler dediler ki: Küfüvlük, beş şeyde denk olmaktır:
1- Diyanet: Fâcir ve fâsık olan bir erkek, sâliha, adaletli ve iffetli bir kadına küfüv olamaz. Çünkü fâcir ve fâsığın şahitliği ve râvîliği kabul edilmez. Bu da insaniyet açısından bir noksanlıktır.
2- San´at: Düşük değerdeki sanat erbabı, kıymetli sanat sahibi kimselerin kızlarına küfüv olamazlar. Kupa vuran (hacamatçı) veya çöpçülük yapan bir kimse, tüccarın veya manifaturacının kızına küfüv olamaz.
3- Mal zenginliği. Yani kendisiyle evlenilecek kadının mehir ve nafakasını verecek kadar mala sahip bulunmak. Mâlî sıkıntıda bulunan erkek, mâlî durumu müsait olan kadına küfüv olamaz, öyle ki, kendisiyle evlenilen kadının kocası evindeki durumu, babası evindeki durumuna göre değişmemelidir.
4- Hürriyet. Köle veya bir kısmı azâd edilen erkek, hür kadına küfüv olamaz.
5-Neseb: Acem (arap olmayan) erkek, arap kadına küfüv olamaz. Velî, kadının rızâsını almaksızın onu küfvü olmayan bir erkekle evlendirİrse günahkâr ve fâsık olur.
1- Küfüvlüğün tanımı.
2- Nikâhın sıhhatj.lçin küfüvlük şart mıdır, değil midir?
3- Küfüvlük sadece erkek için mi söz konusudur? Yani erkek, denî (mertebece düşük) bir kadınla evlenirse, nikâh akdi sahih olur mu, yoksa küfüvlük eşlerin ikisi için de mi söz konusudur?
4- Küfüvlük konusunda karar mercîi kimdir?
Bu hususlarla ilgili olarak mezheblerin geniş açıklamaları aşağıya alınmıştır.
(30) Hanefîler, küfüvlüğü "bazı özel durumlarda erkeğin kadına eşit olmasıdır" şeklinde tanımlamışlardır. Bu özel durumlar altı tanedir: Soy, İslâmiyet, hürriyet, diyanet, mal ve sanat.
Neseb bakımından ednâ (düşük) olan erkek, kadının soy ve kabilesinden olmamakla bilinir. Şundan ki: İnsanlar arab ve acem (araplar dışındaki kavimler) olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Araplar da kendi aralarında Kureyşî ve Kureyşî olmayanlar olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Eşlerin ikisi de Kureyş kabilesine mensup iseler, neseb bakımından küfüvlük yerini bulmuş olur. Bu durumda kadın, Kureyş kabilesinin Hâşimî, erkekse Nevfelî kolundan olsa küfüvlük yine yerini bulmuş olur. Kadın arap olup da Ku-reyşten başka bir kabileye mensup olsa bile, küfüvlük yerini bulmuş olur. Çünkü arap olan her erkek, hangi kabileden olursa olsun, Bahil kabilesine mensup olsa bile, Kureyşî kadına küfüv olur.
Arap olmayanlara gelince onların bazıları bazılarına küfüv olur. Ama müslümanlık ve hürriyet bakımından aralarında farklılık meydana gelir. Kendisi müslüman olduğu halde babası kâfir olan bir kimse, hem kendisi, hem de babası müslüman olan bir kadına küfüv olamaz. Azâd edilen erkek, aslen hür olan kadına (bu kadının babası azâdlı biri olsa bile) küfüv olamaz. Çünkü bu kadının mertebesi, o erkeğin mertebesinden yüksektir. Dedesi değil de sadece babası hür olan bir erkek, hem babası ve hem de dedesi hüolan kadına küfüv olamaa. Aynı şekilde dedesi değil de sadece babası müslüman olan bir erkek, hertî babası ve hem de dedesi müslüman olan bir kadına küfüv olamaz. Ama kadının müslüman olan baba ve birçok dedeleri olup, erkeğin sadece baba ve dedesi müslüman olursa, bu erkek o kadına küfüv olur. Çünkü neseb, baba ve dedeyle tamamlanır. Aym şekilde kadının hür olan baba ve bir çok dedeleri olup, erkeğin sadece baba ve dedesi hür olursa, bu erkek o kadına küfüv olur. Neseb, İslâmiyet ve hürriyet bakımından küfüv olmanın anlamı işte budur.
Özetle Kureyşlilerin bazıları bazılarına küfüvdürler. Kureyşli olduktan sonra erkeğin kendisi şahsen müslüman olduktan sonra babası müslüman olmasa bile, hem kendisi hem de babası müslüman olan Kureyşli bir kadına küfüv olur. Yine kölelik ve hürriyet de nazar-ı itibâra alınmaz. Çünkü çoğunlukla araplar köle edilemezler.
Acemlere (arap olmayanlara) gelince, bunların neseblerinde müslümanlık ve hürriyet nazar-ı itibâra alınır. Ancak bu sadece karı-kocayı, baba ve dedesini ilgilendirir. Babası değil de sadece kendisi müslüman olan bir erkek, hem kendisi, hem de babası müslüman olan bir kadına küfüv olamaz. Babası değil de sadece kendisi azâd edilmiş olan bir erkek, hem kendisi ve hem babası hür olan bir kadına küfüv olamaz. Üzerinde ihtilâf edilmesi doğru olmayan hususlardan biri de, arap olmayan fakir, ama âlim bir erkeğin; câhil ama zengin, şerefli, asâletli bir arap kadına küfüv oluşudur. Çünkü ilmin şerefi, soy, asalet ve zenginliğin şerefinden daha yüksektir. Büyük âlim İbn Hümam ile "Nehr" adlı eserin yazarı ve diğer âlimler bu gerçeği kesin olarak belirtmişlerdir ki, doğrusu da budur.
Sanatta küfüv olmaya gelince; bu, erkeğin ailesinin sanatının, kadının ailesinin sanatına örf ve âdet açısından küfüv olmasıdır. Meselâ terzilik sanatı halk arasında dokumacılık sanatına nisbetle daha üstün ise; dokumacı bir erkek, terzinin kızına küfüv olamaz. Veya dokumacılık halk arasında terzilikten daha üstün olarak kabul ediliyorsa, terzi bir erkek, dokumacının kızına küfüv olamaz. Bunda ölçü, sanatın halk nazarında gördüğü itibara göredir.
Mal bakımından küfüvlüğe gelince; âlimler bu konuda görüş ayrılışına düşmüşlerdir. Bazıları, erkeğin zenginlik bakımından kadına eşit olmasının şart olduğunu söylemişlerdir. Bazıları da demişlerdir ki: Tarafların aralarında, mehr-i misilden peşin olarak verilmesini kararlaştırdıkları kadarım erkeğin Ödeyecek güçte olması gerekir; peşin olanla bilâhare verilmesi kararlaştırılan meblağların tamamım önceden vermeye muktedir olması gerekmez. Eğer sanat sahibi değilse, beraberinde bir aylık nafakanın da bulunması gerekir. Yok eğer böyle olmayıp günlük olarak yeterince kazanabiliyorsa, bu erkek de mal bakımından kadının dengi olur. Bu sonuncu görüş zâhirü´r-rivâye olup sahihtir. Ancak kadının kendine denk olmayan birisiyle evlenmesi durumunda velînin bu evliliği fesh edebileceği yetkisine dayanarak, evlenme akdi esnasında kadın için velînin varlığını şart koşmamış olan Hanefîlerin görüşünü göz önünde bulundurmak gerekir. Bu hükmü göz önünde bulundurarak zengin bir kadınla evlenecek olup da sadece mehre ve bir aylık nafakaya sahip olan bir erkeği çevrenin önemsemediğim farz edelim. Bu durumda malî açıdan küfüvlük anlamsız olacaktır. Bu gibi durumlarda kadı´nm dinî maslahatları ciddiyetle göz önünde bulundurması ve mefsedeti bertaraf edecek kararlar alması gerekir. Bu durumda maslahat, sadece birinci görüşe uymak-taysa, o görüşe göre hareket etmenin bir sakıncası kalmayacaktır. Şunu da belirtelim ki, zamanımızda küfüvlüğün halk arasında yalnızca malî açıdan değerlendirildiğini görmekteyiz. Ancak mal sayesinde kişi, kendi hanımının ve ailesinin şerefini koruyabilir. Mübtezelliğe ve uygunsuz durumlara düşmekten ancak mal sayesinde koruyabilir. Hanbelîlerden Üstad Meraî´nin şu sözleri çok hoşuma gider:
Küfü vlük altı şeydpdir dediler,
Bu dediğiniz çok önceleriydi dedim.
Günümüz insanlarına gelince bunlar,
Paradan başka bir şey bilmezler."
Birinci görüşü âlimler her ne kadar doğrulamamışlarsa da, zamanımızda buna göre amel etmek gerekmektedir.
Din bakımından küfüv olmaya gelince; bu, araplarda da arap olmayanlarda da nazar-ı itibâra alınır. Fâsık bir erkek, salih bir insanın sâliha olan kızına küfüv olamaz. Babası fâsık olan sâliha bir kadm, fâsık olan bir erkekle bizzat kendisi akid yaparak evlenirse, sahih olur. Babası bu evliliğe itiraz edemez. Çünkü kendisi de fâsıktır. Aym şekilde sâlih bir insanın fâsık kızı, bizzat kendisi akid yaparak fâsık bir erkekle evlenirse sahih olur. Babası bu evliliğe itiraz edemez.Çünkü fâsık damadı nedeniyle kendisine bulaşacak leke, fâsık kızı nedeniyle damadına bulaşacak lekeden daha büyük değildir. Sâlih olan baba, küçük kızını, sâlih zannettiği bir erkekle evlendirir, sonra da o erkeğin fâsık bir insan olduğu anlaşılırsa, kadm buluğa erdikten sonra akdi feshedebilir. Fasıktan maksat, açıkça günah işleyen kimse demektir. Örneğin yol ortasında sarhoş olan, batakhanelere, fuhuş yuvalarına ve kumar salonlarına giden veya bu fiilleri işlediğini açıkça ilân eden kimse gibi. Namaz ve orucu terkettiği yetmezmiş gibi namaz kılmadığını, oruç tutmadığını açıkça söyleyen bazı gençler de buna örnek olarak gösterilebilir. Bunlar, sâlih insanların sâliha olan kızlarına küfüv olamazlar. Bu nitelikteki bir kız, o nitelikteki bir erkekle evlenirse, velîsi itiraz ederek akdi fesnettirebilir. Mehr-i misilden daha az bir mehirle evlendikleri takdirde yine velî itirazda bulunabilir. Ama nikâh ittifakla sahihtir. Ancak kadı erkeğe şöyle der: Kadının ya mehr-i mislini tamamla, yoksa nikâhı fesheder.
İkinci durumun (küfüvlüğün, nilâh akdinin sıhhat şartı olup olmadığının) cevabına gelince; akdin geçerli olması ve velîyi bağlaması açısından küfüvlük şarttır. Kadın, küfüvlüğün altı halinden birinde kendisinden aşağı seviyede bulunan bir erkekle evlenirse, velîsi nikâh akdine itiraz etme hakkına sahip olur. O razı olmadıkça nikâh akdi geçerli olmaz. Razı olmadığı takdirde kadı, akdi fesheder.
Üçüncü durumun (küfüvlüğün kadın bakımından değil de koca bakımından gerekli olduğunun) cevabına gelince erkek, hizmetçi ve câriye de olsa dilediği kadınla evlenebilir. Zîra erkekler câriye veya mertebece düşük kadınları yataklarına almaktan utanç duymazlar. Her zaman ve her yerde Örf bu yolda câri olmuştur. Evet babası kendisini, daha aşağı mertebedeki bir kadınla evlendirdiği takdirde, bu erkek çocuğa nisbetle küfüvlük sözko-nusu olur. Bu çocuk, buluğa erdikten sonra akdi feshedebilir.
Dördüncü durumun (küfüvlükte karar merdinin kim olacağının) cevabına gelince, mezkûr altı konuda küfüvlüğü aramak, velînin hakkıdır. Yalnız bu velînin, kadınla evlenmesi caiz olan bir amca oğlu oluşu gibi, mahrem olmasa bile, asabe olması şarttır. Anne, zevi´l-erhâm ve kadıya gelince; bunlar, kocada küfüvlük arama hakkına sahip değildirler. Velî itiraz etmeyip kadının doğurmasına dek ses çıkarmazsa, artık küfüvlüğü arama hakkı düşer. Doğuma kadar evlilikten haberi olmasa bile kuvvetli görüşe göre yine bu hakkı düşer. Çünkü doğum, kadınla erkek arasında diğer durumları unutturacak olan bazı yeni bağlar meydana getirmiştir. Ayrıca çocuğun da şeref ve itibar hakkı vardır. Babasının lekesini onun üzerine tescil etmek doğru olmaz. Elden çıkıp zayi olmasın diye kurallar daima çocuğu gözetmeyi öngörürler. Velînin itirazı üzerine kadı nikâhı fesheder de kadın ikinci kez kendi küfvü olmayan erkekle evlenirse; velî için yeniden itiraz etme ve kadı için de yeniden nikâhı feshetme hakkı doğar. Aynı şekilde velîsi kendisinin izniyle onu, küfvü olmayan bir kocayla evlendirir, kocası kendisini boşar da bilâhare eski kocasıyla yeniden evlenirse, velîsi itiraz hakkına sahip olur. Önceki evliliğe xâzi oluşu, velî aleyhine bir delil olamaz. Velînin ilk evlilikte razı olduğu koca, kadını ric´îbir talâkla boşar da iddet süresi içinde kadına dönerse, velî itiraz hakkına sahip olmaz. Çünkü ilk akid, yenilenmemiş, bir bakıma devam ettirilmiştir.
Bazıları derler ki: Nikâh akdinin sahih olması için küfüvlük şarttır. Velîsi bulunduğu halde kadın kendi küfvü olmayan bir erkekle evlenir ve evlenme akdinden önce velîsi bu evliliğe razı olmazsa, yapılan akid baştan itibaren geçersiz olur. Nikâh akdinden önce razı olur da nikâh akdinden sonra razı olmazsa, razı olmayışı bir anlam ifâde etmez. Müftâbih ve ihtiyata en yakın olan görüş de budur. Birinci görüşe göre karıyla kocadan biri, hâkimin kendilerini ayırmasından Önce ölürse, diğerine mirasçı olur. Zîra aralarındaki nikâh akdi sahih olup ancak hâkimin kararıyla feshedilebilir. Hâkimin bu durumda yaptığı şey, talâk değil de fesihtir. Gerdeğe girmelerinden önce hâkim kendilerini ayırırsa, kadın mehir alma hakkına sahip olmaz. Hâkim kendilerini gerdeğe girmelerinden sonra ayırırsa, kadın, mehr-i misil alamaz.
Ancak nikâhta belirtilen miktardaki mehri alır. Sahih halvet nedeniyle de kadın, nikâhta belirtilen mehri (mehr-i müsemmâ) alır. İddet beklemesi gerekir. Kocası kendisiyle cinsel temasta bulunmak "istediğinde, dilerse buna izin verir, dilemezse vermez. Müftâbih görüşe göre bundan dolayı kocanın bir şey yapması gerekmez. Kadının da, kocasının kendisiyle cinsel temasta bulunmasına imkân vermesi haram olur. Çünkü aralarındaki nikâh akdi bâtıl olup gerçekleşmemiştir´.
Şu halde üç talâkla boşanmış bir kadın, velîsinin rızâsı olmaksızın kendi küfvü olmayan bir erkekle evlenir ve bu kocası da kendisini boşarsa, kadın ilk kocasıyla yeniden evlenemez. Çünkü bu ikinci evlilik akdi, bâtıl olarak yapılmıştır ve böyle bir akid âdeta hiç yapılmamış gibidir. Ama velîsi yoksa veya olduğu halde evlilik akdinden önce bu evliliğe rşzı olmuşsa, kendi küfvü olmayan bu ikinci kocadan da boşanan kadın, ilk kocasıyla yeniden evlenebilir. Bu hüküm üzerinde görüş birliğine varılmıştır. Aynı derecede birkaç velîsi bulunuyorsa ve bunların bir kısmı, kadının kendi küfvü olmayan erkekle evlenmesine razı olurlarsa, diğerlerinin bu evliliğe itiraz etme hakları düşer. Eğer velîlerin dereceleri eşit değilse, bu hak en yakın olan velînindir. Kadının asabeden olan velîleri yoksa akid sahih ve her halükârda geçerli olur.
Velînin razı olduğunu ifâde etmesi şart mıdır, yoksa susması yeterli midir? Buna cevap olarak deriz ki: Kadının doğum yapmasından ve gebeliğinin gözle görülür olmasından önce susması, daha önce de belirtildiği gibi rızâ olmaz. Razı olduğunu açıkça söylemeden, itiraz etme hakkı düşmez. Ayrıca velînin, kocayı şahıs olarak da tanıması gerekir. Meçhul bir koca için razı olursa, kendi itiraz hakkını düşürmedikçe nikâh sahih olmaz. Meselâ demelidir Ri: "Ey kadın, yapmakta olduğun işe razı oldum" veya "kendini evlendirmekte olduğun kocaya razı oldum" veya "istediğini yap" v.s...
Bu anlatılanlar, anılan küfüvlük çeşitlerine ilişkin hususlardı. Cüzzam, delilik, alacalılık ve ağız kokması gibi kocada bulunup da akdin feshine neden olan kusurlara gelince, bunda sadece kadın hak sahibidir. Velî değil, fakat kadın, kadıya müracaat ederek ayrılmalarını ve nikâhın feshedilmesini taleb edebilir.
Küfüvlükte akıl göz önünde bulundurulur mu, bulundurulmaz mı? Buna cevaben denilmiştir ki: İlk dönem âlimlerin buna ilişkin bir sözleri yoktur. Son dönem âlimlerine gelince, onlar bu hususta görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Doğrusu deli erkek, akıllı kadına küfüv olamaz. Deli erkekle akıllı kadın evlendikleri takdirde, velî itiraz ederek akdi feshettirme hakkına sahip olur. Çünkü delilik, başka şeylerde görülmediği kadar fazla derecede şer ve fesada neden olabilir. Dahası, insanlar yoksulluktan, delilikten dolayı duydukları utanç kadar utanç duymazlar. Çirkin görünüme gelince, bu kusur değildir. Kadın güzel olup da kocası çirkin olursa, ne kendisi, ne de velîsi, itiraz edip nikâh akdini feshetme yetkisine sahip olurlar.
Malikıler dediler ki: Nikâhta küfüvlük, iki şeyde denk olmaktır.
a- Kocanın dindarlığı. Koca müsliiman olmalı, fâsık olmamalıdır.
b- Kocanın ayıplardan ve kusurlardan salim bulunması. Kocada bulunan alacalık, cüzzam ve delilik gibi ayıplar, kadının koca konusunda muhayyerlik hakkını kazanmasına vesile olur. Bu hakka velî değil, kadının kendisi sahiptir.
Mal, hürriyet, neseb ve sanat açısından küfüvlüğe gelince; bu, Mâlikîlerce nazar-ı itibâra alınmaz. Aşağı seviyedeki soydan bir erkek, şerefli bir kadınla evlenirse, nikâh akdi sahih olur. Eşek çobanı veya çöpçü, şerefli veya makam sahibi bir kadınla evlenirse, nikâh akdi sahih olur. Köle, hür kadının küfvü olur mu? Bununla ilgili olarak tercihe şayan iki görüş vardır. Bazıları da işin ayrıntılarına inerek demişlerdir ki: Köle, eğer beyaz tenliyse hür kadının küfvü olur. Siyah tenliyse, küfvü olamaz. Çünkü hür kadın, si-yahî köleden ötürü utanç duyar.
Kötü yola düşmesinden korkulduğu için, mücbir olmayan velîsi tarafından, önce belirtilen şartlar çerçevesinde evlendirilen öksüz kadın için de küfüvlük gözönünde bulundurulmalıdır. Bu şartlardan biri, öksüz kadının kendine küfüv olan bir erkekle evlendirilmesidir. Fâsık ve içkici, ya da zina-kâr bir erkekle, yahtıt nefret ettirici bir kusuru bulunan bir erkekle evlendirilmesi sahih olmaz. Aksine kocanın, olgunluk sıfatları açısından kendisine eşit olması ve emsali kadınlar için verilen kadar mehir vermesi gerekir. Âlimler demişlerdir ki: Kadın, küfüvlük ve benzeri şartlar gözönünde bulundurulmaksızın evlendirildiği takdirde, kocası gerdeğe girmemişse veya girdiği halde aradan uzun zaman geçmemişse, akid feshedilir. Ama gerdeğe girmiş ve aradan da uzun zaman geçmişse, meselâ aradan üç sene geçmiş veya aynı batında değil de muhtelif zamanlarda iki doğum yapmışsa feshedilmez. Meşhur olan görüş budur. Bir kavle göre bu akid, mutlak surette fesh edilir. Aynı şekilde hâkim, velîsi kayıp olan ve henüz rüşdünü ispatlamamış olan bir kadını evlendirecek olursa; kocanın din, hürriyet, hal ve gidiş açısından kadına küfüv olduğunu tesbit etmeden ve mehr-i misil almadan, kadını onunla evlendirmesi caiz olmaz. Rüşdünü ispatlamış olup kendi işini kendi görecek durumda bulunan kadına gelince, hâkim, bu hususları tesbit etmeden de kadını o erkekle evlendirebilir. Çünkü bu alanda hak sahibi, kadının kendisidir. Kocayı beğendiği takdirde bu şartlardan vazgeçebilir. Mâlikîler şunu da söylerler: Hâkim, rüşdünü idrâk etmemiş olan kadım küfüvlük konusunu araştırmadan evlendirirse, nikâh akdi, başka bir nedenle iptal edilmezse, sahih olur. Bununla birlikte velî ve zevce, din ile hal ve gidiş konusundaki küfüvlük şartından vazgeçebilirler. Kadın, kendisine karşı emniyetli olması şartıyla, bir fâsikla evlenebilir. Eğer kendisine karşı emniyetli değilse hâkim canları korumak için, her ne kadar kadın razı olsa bile, akdi reddeder. Velî, kadının kendi küfvü olmayan bir erkekle evlenmesine razı olur ve bu erkek, kadını boşadıktan sonra tekrar kendisiyle evlenmek ister, kadın da bu ikinci evliliğe razı olursa, velîsi buna engel olamaz.
Baba, yoksul olan kardeşinin oğlunu kendi zengin kızı ile evlendirmek isterse, kızın anası bu evliliğe itiraz edebilir mi, edemez mi? Bu meselede ihtilâf vardır. Mâlikî mezhebinin kuralları, kıza zarar dokunacağından korkulması durumu dışında, ananın bu evliliğe itiraz etme hakkına sahip olmadığını ifâde etmektedirler.
Şâflîler dediler ki: Küfüvlük, bulunmaması utanmayı gerektiren bir şeydir. KüfüvlüğÜ, kocanın olgunluk ve eksiklik sıfatları açısından kadına eşit olması şeklinde formüle edebiliriz. Ancak nikâh ayıplarından salim olma hususu bunun dışında kalmaktadır. Bu ayıplarda, eşlerden her birinin diğerine eşit ve denk olma şartı aranmaz. Meselâ eşlerin ikisi de cüzzamlı veya alacaklı olursa, her ikisi de nikâhı feshetme talebinde bulunabilir. "Her ikisinde de aynı ayıp vardır; feshetme talebinde bulunmaları doğru olmaz" denilemez. Zîra insan, kendinde bulunan bir ayıptan tiksinmediği halde aynı ayıbı başkalarında gömdüğünde tiksinebilir.
Neseb, din, hürriyet1 ve sanat bakımlarından küfüvlük nazar-ı itibâra alınır. Nesebi konusunda, insanlar arap ve acem (arap olmayanlar) olmak üzere iki sınıfa ayrılırlar. Araplar da Kureyşli olan ve olmayan olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Kureyşliler birbirlerine küfüvdürler. Ancak Hâşimoğul-lanyla Abdülmuttaliboğulları müstesna olup Kureyşin diğer kollarındaki kimseler bunlara küfüv olamazlar. Diğer kabilelere mensup araplar, Kureyş kabilesinden olanlara küfüv olamazlar. Kureyş dışındaki diğer araplar, birbirlerinin küfvüdürler. Acemler (arap olmayanlar), anneleri arap olsa bile, araplara küfüv olamazlar.
Ayrıca kadın, kendisine mensup olmakla şereflendiği bir şahsa bağlı ise, kocanın da böyle bir şahsa mensub olması gerekir. Bu iki şahıs, arap da olsalar acem de olsalar, hüküm aynıdır.
Özetle küfüvlük öncelikle türde muteber olur. Yani arap bir tür, acem-se bir başka türdür. Araplar da Kureyşli olan ve olmayan olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Arapların en faziletlileri Kureyşlilerdir. Kureyşliler arasında da farklılık vardır: Hâşimoğullanyla Muttalib oğullan, Kureyşin diğer kollarından daha faziletlidirler. Türde küfüvlük gerçekleşince, küfüvlüğün eşlerin şahıslarında da gerçekleşmesi gerekir. Kadın, kendisine mensub olmakla şereflendiği bir şahsa bağlı ise kocanın da o seviyedeki bir şahsa mensub olması gerekir. Soyda (nesebte) muteber olan, analar değil babalardır. Ancak Hz. Fatıma (r.a.) nın kızları bu hükümden müstesnadırlar. Onlar Hz. Peygamber´e mensubturlar. Onlar, araplarla acemlerin en yüksek nev´idirler.
Araplar hakkında söylenenler, acemler hakkında da söylenir. Denilir ki: Farslar Nabatîlerden, îsrailoğulları da Kıbtîlerden faziletlidirler. Kadın, yüksek bir şahsa bağlıysa, kocanın da ona denk yüksek bir şahsa mensub olması gerekir. Bu farklılığın acemler için muteber olmadığı söylenmiştir.
Dine gelince; kocanın iffet ve ıstikamet-i hal açısından kadına eşit olması gerekir. Zina nedeniyle fâsık olan bir erkek, tevbe etmiş ve tevbesini tutmuş olsa bile iffetli bir kadına küfüv olamaz. Bazıları bu kaville fetva vermişlerdir. Ama kadın da, bu erkek gibi aynı şekilde fâsık birisi ise, koca kendisine küfüv olur. Meselâ zina yapmış bir kadına, zina yapmış bir erkek küfüv olur. Ama erkeğin fâsıkhğı daha fazla veya başka türden olursa, kadına küfüv olamaz. Sefihlik nedeniyle kısıtlılık altına alınmışsa, reşîde olan bir kadına küfüv olamaz.
Dinde babaların müslümanlıkları da nazar-ı itibâra alınır. Babası müs-lüman olmayan bir erkek, babası müslüman olan bir kadına küfüv olamaz. İki babası müslüman olan bir erkek, üç babası müslüman olan bir kadına küfüv olamaz. Ancak sahabîler bu hükümden müstesnadırlar. Sahabî kendisine oranla çok sayıda müslüman babası (baba ve dedeleri) bulunan tabiî kadına küfüv olur. Çünkü sahabîlerin, diğer kimselerden üstün ve erdemli oldukları, hadisle bildirilmiştir.
Hürriyete gelince, kendisinde kölelik şaibesi bulunan bir kimse, bu şaibeden salim bulunan bir kadına küfüv olamaz. Bu hususta analar değil, babalar göz önüne alınır. Öyleyse bir cariyeden doğan erkek, hür bir kadından doğan kadına küfüv olabilir.
Sanata gelince; çöpçülük, kupa vuruculuk (hacamatçılık), bekçilik ve tellâklık gibi örfen düşük olarak kabul edilen sanat erbabı, kıymetli sanat sahibi olan kadınlara, meselâ kadın bir terziye veya babası terzilik yapan bir kadına ve elektrik ustasına küfüv olamaz. Sanat sahibi bir kimse, tacirin kızma; tacirin oğlu da âlimin veya kadı´nın kızma küfüv olamaz. Örf, bu yolda carîdir.
Küfüvlükte mal dikkate alınmaz. Yoksul bir erkek, zengin bir kadınla evlenecek olursa, ona küfüv olur. Yukarıda anlatılan özellikleri birbirleriyle karşılaştırmak caiz olmaz. Meselâ kadın hür ve fâsık olur da koca, köle ve salih bir insan olursa, onun bu köleliğini kadındaki fâsıklıkla karşılaştırıp bu iki olumsuz özelliği düşürüp yok saymak mümkün değildir. Aynı şekilde kadın arap ve fâsık olur da koca acem ve sâlih bir insan olursa, onun acemliğini kadındaki fâsıklıkla karşılaştırıp bu iki olumsuz özelliği düşürüp yok saymak mümkün değildir. Diğer olumsuz özellikler de bu örneklere kıyaslanabilirler.
Razı olunmadığı takdirde küfüvlük, nikâhın sahih olması için şarttır. Bu, evlenecek olan kadınla velîsinin ortalaşa kullanabilecekleri bir haktır. önceki sayfalarda belirtildiği şekilde, kendisinde küfüvlüğün gerçekleşmediği kocaya razı olmazlarsa, akid sahih olmaz. Önce de belirtildiği gibi küfüvlük, mücbir velî tarafından yapılacak olan nikâh akdinin sahih olması için şarttır. Baba, cebir kullanarak kızım evlendirecek olursa, onu küfvü olan bir erkekle evlendirmesi şart olur. Ama kadın küfvü olmadığı halde o erkekle evlenmeye razı olursa, nikâh akdi sahih olur. Artık itiraz etme hakkı da düşer. Ancak küfüv olmayan koca için râzılıkta, kadın eğer dul ise, kendisini evlendiren velî mücbir olsa da olmasa da, bir kavle göre susması yeterli olur. Bir kavle göre, kendisini evlendiren mücbir velî değilse, susması yeterli olmaz. Aksine razı olduğunu söyleyerek rızâsını sarahatle bildirmesi zorunlu olur.
Sonra bu hak kadın ile en yakın velîsine aittir. Uzak velîsi bu hakka sahip değildir. Burukluk ve iktidarsızlığa gelince, bu ayıplardan ötürü evliliğe itiraz etmek sadece kadının hakkıdır. Kadın eğer buruk veya iktidarsız bir erkeğe razı olursa, velîsi razı olmasa bile, akid sahih olur. Velînin bu konuda rızâsı dikkate alınmaz. Çünkü bu hak sadece kadına özgüdür. Hür kadın, kendi küfvü olduğunu zannettiği bir kocaya razı olur da bilâhare kocanın köle olduğu anlaşılırsa veya kocanın ayıplı olduğu açığa çıkarsa, kadın için muhayyerlik hakkı doğar. Velî de bu evliliğe itiraz etme hakkına sahip olur. Akdi kendisinin yapmış olması, onun bu hakkım düşürmez. Ancak bu hakları, kocadaki aybin farkına vardıktan sonra razı olurlarsa düşer.
Bilindiği gibi küfüvlük, zevce tarafından dikkate alınır. Erkeğe gelince o, cariyeyle de evlenebilir, hizmetçiyle de... Zîra erkekler, seviyece kendilerinden aşağıdaki kadınlarla evlenmekten utanç duymazlar. Babanın küçük yaştaki oğlunu, kendisine küfüv olmayan bir kadınla evlendirmesi sahih olur. Ama oğlu, buluğa erdiğinde muhayyerliğine (evliliği sürdürüp sürdürmeme seçeneğine) sahip olur. Ancak babanın küçük yaştaki oğlunu, bir câriye veya çirkin bir kocakarı ile veya -her ne kadar feshi İcab ettiren bir ayıp değilse de- kör bir kadınla evlendirmesi sahih olmaz.
Hanbelîler dediler ki: Küfüvlük, beş şeyde denk olmaktır:
1- Diyanet: Fâcir ve fâsık olan bir erkek, sâliha, adaletli ve iffetli bir kadına küfüv olamaz. Çünkü fâcir ve fâsığın şahitliği ve râvîliği kabul edilmez. Bu da insaniyet açısından bir noksanlıktır.
2- San´at: Düşük değerdeki sanat erbabı, kıymetli sanat sahibi kimselerin kızlarına küfüv olamazlar. Kupa vuran (hacamatçı) veya çöpçülük yapan bir kimse, tüccarın veya manifaturacının kızına küfüv olamaz.
3- Mal zenginliği. Yani kendisiyle evlenilecek kadının mehir ve nafakasını verecek kadar mala sahip bulunmak. Mâlî sıkıntıda bulunan erkek, mâlî durumu müsait olan kadına küfüv olamaz, öyle ki, kendisiyle evlenilen kadının kocası evindeki durumu, babası evindeki durumuna göre değişmemelidir.
4- Hürriyet. Köle veya bir kısmı azâd edilen erkek, hür kadına küfüv olamaz.
5-Neseb: Acem (arap olmayan) erkek, arap kadına küfüv olamaz. Velî, kadının rızâsını almaksızın onu küfvü olmayan bir erkekle evlendirİrse günahkâr ve fâsık olur.