- Ergenlik ve gençlikte din

Adsense kodları


Ergenlik ve gençlikte din

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
hafız_32
Wed 10 November 2010, 11:34 am GMT +0200
B- Ergenlik Ve Gençlikte Din
 

Ergenlik, ön-ergenlik denilen ve 1-2 yıl kadar süren bir safhayı da içine alan, 7-8 yıllık bir süreye yayılan dönemdir. Kavram olarak ergenlik ve gençlik aynı an­lamı ifade eder; yerine göre her ikisi de kul­lanılabilmektedir. Bu dönemin yaş bakımından kesin sınırları konusunda tam bir görüş birliği yoktur. Ge­nellikle 12, 13-20, 21 yaşları arası bir dönem olduğu kabul edilir [446]. Ergenlik çağının organik belirtisi “buluğ” olayıdır. Bir araştırmada, ülkemizde buluğa eriş yaşının kızlarda en erken 10, en geç 18; erkeklerde ise en erken 9, en geç 19 olduğu tesbit edilmiştir [447]. Buna göre ülkemizde ortalama buluğ yaşının kızlarda 13, erkeklerde ise 15 olduğu söylenebilir.

Buluğa erme, dinde sorumluluğun başlangıç işareti olarak kabul edilmiştir. Bu durum, bu dönemin önemini artırmaktadır. Ergen, din nazarında yetişkin kişi statüsünde yer alır; o artık dinin emir, yasak, görev ve kuralları çerçevesinde dav­ranışlarının sorumluluğunu yüklenmiş birisidir. Bu bakımdan, bu dönemin gelişim özelliklerinin çok iyi bilinmesi, gençlerin din eğitim-öğretiminden so­rumlu kişiler açısından büyük önem taşımaktadır.

Ergenlikteki gelişim özellikleri, çocukluğa kı­yasla oldukça farklı hem nicelik hem de nitelik ba­kımından çok yoğundur. Bu bakımdan bu döneme “yeniden doğuş” diyen psikologlar olmuştur. Ba­ğımsız bir kişilik sahibi olma, toplumdaki yerini ve rolünü öğrenme tam olarak bu dönem içerisinde gerçekleşir. Cinsiyet güdüsünün doğurduğu ça­tışmalar en fazla bu dönemde yaşanır. Bir dünya görüşü geliştirme, kendine yön verecek değerleri araştırma, hayatın anlamı ve kendisinin yeri ve rolü konusunda tatmin edici cevaplar bulma gibi arayış ve yönelişler gençlik döneminin kendine has dav­ranış özelliklerindendir. Bir grup içerisinde yer alma, Önder ve liderlere bağlanma yine bu dönemde önemli bir ihtiyaç olarak ortaya çıkar. Bu dönemde, dinî ilginin şuurlu uyanışı ve gelişimi açıkça gö­rülebilmektedir. Ergenin gerek kendi iç dinamizmindeki iniş çıkışlar, gerekse toplumdaki sü­rekli değişen değer yargıları dolayısıyla dinî bakımdan bocalamalar, bunalımlar ve çelişkili du­rumların yaşanması kaçınılmaz bir hâl alır. Fakat gençlerin çoğu için din, “güvenlik”, “kimlik”, “bağ­lanma” ve “anlama” gibi psikolojik istek ve ih­tiyaçlarına cevap vermesi bakımından, etkisi güçlü yüksek bir değer olarak anlam kazanmaktadır. [448]

 
1- Dinî Şuurun Uyanışı (12-14 Yaş)
 

Çocukta dinî hayat, duygusal bir düşünce özel­liği içerisinde kendisini gösterir; o, inandığı şeylerin derinine nüfuz etmeden, onları tam anlamıyla kav­ramadan dinî bir inanç besler. Bu, çocuktaki somut ve gerçek olaylar dünyası dışında kalan gerçeklikleri algılamaya güç yetiremeyen bir zihin yapısının tabiî sonucu olmaktadır. Ergenliğe yakın yıllarda zihin ve düşünce hayatı gerek derinlik gerekse genişlik yö­nünden  büyük bir kapasite  kazanır.   12-13 yaş­larında başlayan “soyut düşünme” kabiliyeti, oku­lun ve toplum kültürü çerçevesindeki tecrübelerin yardımıyla ergeni, problem tahlilleri ve yüksek se­viyeli genellemeler yapmaya sevkeder. Düşünce bu dönemde   “varsayımlı-tümdengelimli”   (hypothetico deductive) bir nitelik kazanır. Ergen, bir faraziyeye dayanarak,   onun   gerçeklikle   olan   bağı   ile   uğraşmadan   akıl   yürütebilir.   Ergenin   zihni,   duyularüstü bir alanda, gerçeklikten aynlmış işaretler üzerinde işlem  yapabilir.   Böylece  yetişkinler  se­viyesinde bir düşünce kapasitesine ulaşan ergen, bir taraftan içinde yaşadığı çevrenin ve dünyanın sorunlarını, diğer taraftan çağlar boyu bütün in­sanlığı uğraştıran tabiatüstü, dinî ve metafizik ko­nuları düşünmeye başlar. Böylece, çocuklukta idrak edilen fakat ifade edilemeyen, âlemin rahatlığı tecrübesi içerisinde yaşanan dinî iman, ergenlikte şuurlu bir gelişime doğru yönelir. Şüphesiz dinî şuurun uyanışı yalnızca zihin gelişimi ile sınırlı bir olgu olmayıp, bütün bir ruhî yapının işleyişine bağlı olmaktadır. Bir yandan da duygu ve heyecan ha­yatındaki gelişmelerin ayrı bir önemi vardır. Bu dö­nemde duygu hassasiyeti ve kapasitesi de zirveye ulaşmaktadır. Bu durum, bazı ruhî karışıklık ve dü­zensizliklerin de sebebi olmaktadır. Ruhî yapının iş­leyiş düzenini bozan duygusal karışıklıklar, aynı za­manda çocuklukta yaşanan fakat tam olarak dışa vurulamayan dinî duyguları da açık şuur seviyesine çıkartır. Bu durumda ergen kendisini çok farklı ve duygusal olarak yoğun bir dünyanın içinde bulur. Ergen, anlam taşıyan bir bütünlük içine ya­yıldığının şuuruna varır varmaz, dinî bir arayış ve özlemle dünyaya yönelir. Ruhun duygusal de­rinliğinden hız alan bu dinî arzu ve arayış, zihin ge­lişiminin yardımıyla şuurlu bir dini uyanışı hazırlar. Bu bakımdan, asıl anlaşılan ve kavranılan bir dinî hayat 12-13 yaşlarında görülmeye başlar. Bu yaş­lardan sonra yetişkinler seviyesinde bir dinî inanç ve anlayış gelişmektedir. Onun için bu yaşlara, “dinî uyanış ve gelişim” yaşları olarak bakılabilir [449].

12 yaşına kadar çocuk, uygulamada geleneğe bağlı olarak geliştirdiği dinî özelliğini korur. Bu, ye­tişkinlerin otorite ve anlayışını esas alan, onlar tarafından benimsenip uygulanan bir din şeklindedir. Çevrenin aşılamış olduğu dinî anlayış ve uy­gulamadan, kişisel olarak benimsenmiş din an­layışına geçiş erken bir zamanda olmaz. Başlangıçta dinî gelişme duygusal bir yoğunlukta kendisini gös­terir. Ruhî uyanış sebebiyle ergen kendisini yeni bir dünyanın eşiğinde bulur. Kendisini çevreleyen şey­leri o artık basit bir şekilde görmez; kendisinde olup bitenlere karşı şaşkınlık içerisindedir. Ergen, sanki kendisini sıkıştıran deruni bir kararsızlık içe­risindedir. Bu kararsızlık ve şaşkınlık ortamında, iç­güdüsel olarak Allah'a yönelir. Dinî inanç ve değerler bir anda onun için büyük bir önem kazanırlar. Bun­ların İfade ettikleri anlamları, ölümü, cennet ve ce­hennemi, kaderi, insanlararası eşitsizlikleri ilk ola­rak derinlemesine düşünmeye başlar.

12-13 yaşlarındaki çocuklarda Allah tasavvuru iyice ruhanileşmiştir. Genel olarak ergenlikte Allah şekilsiz, cisimsiz, hiçbirşeye benzemez, soyut ve manevî bir tarzda algılanmaktadır. Fakat bu ko­nudaki güçlükler bütünüyle sona ermiş değildir. Bazı ergenler, Allah'ın varlığı konusunda uzun düşünce denemelerine girişirler; zihnin sebeplilik ilkesinin onların ulaştırdığı sonuç, Allah'ın varlığı ve yaratıcılığına olan inançlarında bir canlanma ve güçlenme olsa bile “Zorunlu Varlık” (Vâcibü'l-Vücud) kavramı henüz onlar için kolay anlaşılır birşey değildir.

Ergenliğin asıl bunalımlı safhasına girmeden ön­ceki bir-iki yıl içerisinde dinî ilginin yüksek bir se­viyesi yaşanır. İbadetleri yerine getirme, camiye ve cemaate katılma, helâl-haram, günah-sevap gibi konulara karşı ilgi ve duyarlılıkta belirgin bir artış müşahede edilir. Fakat bu “saadet devri” çok sür­mez ve ergenliğin kendine has bunalımlarının başgöstermesiyle, din de bundan nasibini alır. [450]

 

2- Dinî Şüphe ve Çatışmalar (14-18 Yaş Dönemi)
 

Ergenlik, her yönden geçici bir “bunalım” dö­nemidir. İmanla ilgili şüphe, kararsızlık ve çatışmalar insan hayatında en çok bu dönemde kendilerini gös­terirler. Geleneksel dinî kalıpları tenkit ve de­ğerlendirmeye tâbi tutarak şahsî bir din anlayışına ulaşma, genel olarak bu bunalımlı safhayı izler.

Ergende dinî bir bunalım doğmasına yol açan faktörlerin, onun bedenî ve ruhî gelişimiyle doğ­rudan ilgili olduklarını tesbit etmek mümkündür. Ergenliğin başlangıcında benliğin ve şuurun uyan­ması ve zihin gelişiminin en üst basamağa ulaşması, bunalımı hazırlayan şartların başlangıcını oluşturur. Zihin gelişimi sonucu güç ve kapasite yönünden artan düşünce faaliyeti, ergende bir “bağımsızlık ve güçlülük” duygusunun uyanmasına yol açar. O artık kendisini yetişkinlerin seviyesinde hissetmeye baş­lar. Daha önceleri sınırlarını keşfetmiş olduğu ana-babasının düşünce ve davranışlarını tenkit etmeye yönelir. Bağımsız bir kişilik olarak “kendini ifade etme” güdüsünün etkisi yoğunluk kazanınca, ana-baba ile ilişkiler çatışmalı bir durum almaya başlar. İşte ergenin dinî bunalımının başlangıcı, ana-baba ile olan bu çatışmadan kaynaklanır. Bir tarafta ana-babaya saygı ve itaatin gerekliliğini vurgulayan dinî inanç ve gelenek, öbür taraftan aile baskısından kur­tularak bağımsız olma isteği arasında ergen, çelişkili ve kararsız bir durum yaşar. Bu durum, ana-babanın yanısıra her türlü otoriteye karşı bir isyanı uyandırır. Arkadaşlık ilişkilerinin gelişmesi ve bir “atıf grubu” içerisinde biraraya toplanan ergenlerin kendilerine has bir alt kültür ve değerler sistemi geliştirmeleriyle birlikte, bu otoriteye isyan eğilimleri daha da güç ve destek bulur.

Bağımsızlık ihtiyacıyla birlikte “tenkitçi düşünce” de gelişir. Okulun ve arkadaşların etkisi, ana-baba etkisinden öne geçer. Öğrenim hayatı içerisinde biri diğerinden çok farklı olan inanma, düşünme ve yo­rumlama biçimleri, ergenin tenkitçi düşüncesinin ge­lişmesine büyük katkıda bulunur. Farklı inanç ve dü­şüncelere sahip kişilerin varlığı, ergeni kendi inanç ve değerlerini yakından incelemeye zorlar. Buluğ ön­cesine kadar hiçbir tenkide tabi tutmaksızm be­nimsemiş olduğu dinî inanç ve uygulamalar bundan böyle ergen tarafından sıkı bir şekilde gözden ge­çirilir. Zihnî bakımdan bütünleşmiş benliğinin far­kına varan genç adam, hayatın sentezini tenkitçi bir şekilde yapabilecek güçte ve yapmak zorunda ol­duğunu hissettiği için, artık gerçeği tecrübe et­meksizin kabul etmez; herşeyi tenkit deneyinden ge­çirmek ister. Bu arada dinî inançlarının anlamını ve dinî gerçeklerin mahiyetini de zihinsel olarak an­lamak ve bunları yaşanan hayatla bağdaştırmak ister. Akılla ispatlanabilir olmayan herşeyin kar­şısında bir tenkit ve güvensizlik tutumu gösterir. Dinî inançlar kendisine ne kadar anlamlı ve değerli gö­rünürse, onlar hakkında soru sormak, başkalarıyla bunları tartışmak ergene o kadar cesaret verir. Bu­nunla birlikte ergenlerin birçoğu toplum hayatının mevcut şartları ve günlük olaylarla, okulda öğrendiği bazı bilimsel teorileri, dinî inanç ve anlayışla bağ­daştırmakta büyük güçlük çeker. Bu durum onlarda dinî şüphe ve kararsızlık eğilimlerini ortaya çıkarır.

Ergenlerin dinî gelişimleri içerisinde “dinî şüp­heler” belirgin bir özellik olarak kendilerini ortaya koyarlar. Batı ülkelerinde yapılan araştırmalar, erkek ergenlerin %75, kızların ise %50 dolaylarında bir oranda bu iman şüphelerini yaşadıklarını ortaya koymaktadır[451]. Mısır'da' yapılan bir araştırmaya göre ise, müslüman erkek ergenlerin %27'si kızların ise %21'i böyle bir şüphe krizi yaşamışlardır [452]. Ta­rafımızdan yapılan ya da yönetilen ankete dayalı birçok araştırma sonucunda, ülkemizde dinî şüphe tecrübesi geçirdiğini ifade eden ergenlerin %30 do­laylarında olduğunu tesbit etmiş bulunmaktayız [453].

Ergenlerin yaşadıkları dinî şüphe ve çatışmaların iki temel özelliği olduğu görülmektedir: Birincisi, bunlar son derece “duygusal”dırlar; ikincisi, çoğu zaman başka sahalardaki intibaksızlık ve ça­tışmalardan kaynaklanmaktadırlar. Bu özellikleri gözönüne alındığı zaman, duygu ve heyecan hayatının olgunlaşmaya başlaması ve ergenlik bunalımının ya­tışmasına bağlı olarak, 17-18 yaşlarına doğru iman şüphelerinin de yavaş yavaş yatıştığını müşhahede etmek mümkündür. Dinî şüpheler eğer daha ileri yaşlara kadar devam ederlerse, bu ciddi bir duruma işarettir ve genellikle duygusal olmayıp, fikridirler.

Ergenlerde dinî şüphe ve çatışmaların doğ­masında etkili olan faktörleri şu şekilde sıralamak mümkündür:

a- Bağımsızlık duygusunun  uyanmasıyla, her türlü otoriteyi reddeden isyankâr eğilimin gelişmesi; yetişkinlere olan güvenin sarsılması.

b- Cinsî güdülerin doğuşu ve suçluluk  duygusunun belirmesi; nefsanî arzuların dinî ahlâk kurallarına karşı ayaklanması.

c- Hayatın    anlamsızlığı,    mantıksızlığı    duy­gusunun güçlü etkisi [454].

d- Din eğitimi yetersizliği sebebiyle, uygunsuz ve başarısız bir dinî sosyalleşme ortaya çıkması [455].

e- Günlük hayat olayları ve bazı bilimsel te­orilerle  dinî  inanç  ve  öğretiler  arasında  bir  uzlaşmazlık ve çelişki görülmesi [456].

f- Dindarların ve din görevlilerinin bazı tutum ve davranışları.

g-
Dinî konularda bilgi eksikliği ve rehbersizlik.

 

Dinî şüpheler, bu tecrübeyi yaşayan ergenlerin hepsinin imanı üzerinde olumsuz bir etki meydana getirmezler. Uygun şartlar altında bu şüphelerin, dini saflaştıncı ve daha şuurlu bir dindarlığı ele ge­çirmeye yönlendirici etkileri vardır. [457]

 
3- Suçluluk ve Günahkârlık Duyguları
 

Ergenlerin büyük çoğunluğu, değişik düzeylerde bir “çatışma” durumu doğuran çok şiddetli bir suç­luluk  duygusuna  sahiptir [458].  Ergendeki  bu  suçluluk duygusunun en  önemli kaynağı,   cinsî gü­dünün uyanışıyla birlikte ortaya çıkarı ahlâkî so­runlardır [459].  Cinsî uyanış ergenlerde birçok duy­gusal    gerginliklere    yol    açar.    Cinsî    olgunluğa ulaşılmış olmakla birlikte, hayatın sosyal ve eko­nomik zaruretleri bu ihtiyacın meşru tatminini en­gellemekte ve ertelemektedir. Öte yandan, cinsî eği­limlerin en üst seviyeye eriştiği bu dönemde, bu yöndeki arzuları tahrik eden toplumdaki sosyal ya da ticarî nitelikli uyarıcılar ergenleri kuvvetle etkilemektedirler. Özellikle basın-yayın organlarının çocuklar ve gençler üzerindeki yıkıcı etkileri araş­tırmalarla ispatlanmış bir konudur.  Cinselliği sı­nırsız bir şekilde göz önüne seren ve bu yolla elde edilen zevk ve tatmini hayatın başlıca amaçlarından birisi olarak takdim eden çağdaş kültüre rağmen, cinsî faaliyet toplumda yasaklarla kuşatılmıştır. Bu yasaklar da çoğu zaman dinî tasviple desteklendiği için, din ile cinselliğin gencin zihninde çatışmaya konu   olması   kaçınılmaz   gözükmektedir [460].   Yö­netimimizde yapılan, lise öğrencileri üzerinde ankete  dayalı bir araştırmada, [461] gençlerin %36.6'sının, dinî inanç ve değerleriyle cinsî arzuları arasında şiddetli bir çatışmayı yaşadıkları ve bun­ların %13.6'sının dinî şüphe ve bunalım içine gir­diği;   %15.3'nün  dinden uzaklaştığı,   tesbit edildi. Öğrencilerin %22.3'ü de, kendilerini günahkâr hissettiklerini belirtmişlerdir. Böylece, gençlerin önem­li bir bölümü, dinî ve cinsî eğilimleri arasındaki ça­tışmadan doğan suçluluk ve günahkârlık duy­gusundan rahatsız olmaktadırlar. A.B.D.'de yapılan bazı araştırmalar da, gençlerin büyük ço­ğunluğunun, “büyük günâh”ı bir çeşit seks suçu olarak gördüklerini ortaya koymuştur [462].

Bir yandan son derece şiddetli cinsî arzular, diğer yandan idealist eğilimler çoğu zaman ergende çatışmalara yol açar. Çatışmanın çok şiddetli bir hâl alması ergeni bazen, bir sataşma tutumuna kadar varan kural, otorite ve dinî değerlere karşı koyma durumuna sevkeder. Kendisini suçlu hisseden ergen, bir yalnızlığın içine sürüklenir. Sıkıntılıdır, gerçekten kaçar ve kendi içine kapanır. Bu suçluluk duygusu dinî plânda kuvvetli duygusal bir renk alır ve Allah'ın çok özel can sıkıntısı hâlini alır.

Suçluluk duygusunun başlaması aynı zamanda ahlâk ölçülerinin bozulması, vicdanın emirlerinin çiğnenmiş olmasının belirtisidir. Ergende ahlâkî kaygılar ön plânda gelir. Aynı zamanda ahlâkî kay­gılar çoğunlukla dinî kuralları yerine getirme hu­susunda bir gelişmeyi kösteklerler. Çünkü, dinî ku­ralları yerine getirme konusundaki arzu ve niyet ahlâkî problemlerin çözümüne doğru yönlendirildiği için, problemin çözümünden son derece uzaklaşılmış olur. Aynı zamanda dinî pratiğin tamamıyle dinî gayesi oldukça alt seviyeye indirilmiş olur. Bu ahlâkî dönem genellikle “günah” duygusunun uyanmasını kolaylaştırır. Günah duygusu çok kuv­vetli bir hâl alırsa, tevbe ve pişmanlığa karşı bir güçsüzlük ve  duygusuzluk kendisini gösterebilir. Suçluluk ve günahkârlık duygusu marazı bir hâl alacak  kadar  yoğunlaşmadığı   sürece,   ergenlerin dinî gelişiminin  dinamik kaynaklarından  birisini oluşturur. Nitekim yukarıda zikrettiğimiz araştırma sonuçlarına baktığımızda: gençlerin “günah” olarak değerlendirdikleri bir cinsel davranışta bulunmaları durumunda (%45) en yüksek oranda başvurdukları çözüm yolunun “pişmanlık ve Allah'tan af dileme” (%26.3)  olduğu  görülmektedir.   Böylece  din,   suç­luluk ve günahkârlık duygusunu kontrol etme ve yatıştırma hususunda ergene büyük destek sağ­layabilmektedir.   Fakat  bu  biraz  da  gencin   dinî inanç ve  değerleri  kendi  kişiliğine  maletme  de­recesiyle ilgili olmaktadır. Anılan araştırma,  din-cinsiyet   çatışması   durumunda   ergenlerin   ancak %18.3’nün, dinî inançlarına dayanarak cinsel so­runlarını çözüme ulaştırdığını ortaya koymaktadır. Buna karşılık, dinî konuları cinsî konulardan ayrı değerlendirerek,   bir  tür   çifte   standartla  hareket edenlerin oranı %31; bazen dinî inançlarının bazen de cinsel duygularının etkisi altında bir davranışta bulunanların oranı ise %32.3'dür [463].

Gençlerin, gerek kendi içlerindeki hızlı de­ğişimin doğurduğu çalkantılar ve gerekse eğitim-öğretim zaruretleri, okul ve çevrenin kısıtlayıcı et­kileri dolayısıyla dinî görevlerini gereği gibi yerine getirememeleri de, onların yaşadığı suçluluk duy­gularının bir diğer kaynağıdır. Her ne kadar ba­ğımsızlık duygusunun uyanmasıyla birlikte dini görev ve Allah'a karşı borç duygusunda bir azalma, dinî pratikleri yerine getirmeden büyük ölçüde uzaklaşma [464]   eğilimleri  güçlenmekte  ise  de,   ergenlerin birçoğu yine de dinî hassasiyetlerini korumaktadırlar. Ülkemizde daha önceki yıllarda lise ve dengi okul öğrencilerinin sorunlarını tesbit ama­cına yönelik bir araştırmada [465], en yüksek oranda gençlerin %81'inin dinî görevlerini yerine ge­tiremedikleri için üzüldükleri tesbit edilmiştir. [466]

 
4- Tevbe ve Dine Dönüş
 

Ergenlerin dinî psikolojileriyle ilgilenen ilim adamlarının en fazla dikkatini çeken hususlardan biri, bu dönemdeki “dine dönüş” olaylardır. Bu ko­nuda yapılan ilk araştırmalar benzer sonuçlar ver­miştir. A.B.D.'de bu alandaki araştırmaların ön­cüsü olan Hall'in tesbitlerine göre, dine dönüş olayları daha çok 16-17 yaşlarında olmaktadır. Oniki yaşından önce din saf bir şekilcilik iken, bu yaştan itibaren din duygusu, sevgi duygusuna pa­ralel olarak bir gelişme göstermektedir [467]. Starbuck'un tesbitlerine göre ise, dine dönüş olaylarının doruk noktasına ulaştığı yaşlar 12, 16 ve 19'dur. 12 yaşında buluğun başlamasıyla birlikte çevrenin tel­kinlerine karşı büyük bir duyarlılık belirir; 16 ya­şında fizik ve zihin coşkunluğu son noktasına varır; nihayet 19. yaş aklî bir kararlılık içinde olgunluk çağını getirir [468].

Yukarıda çizilen şemanın evrensel bir değeri ol­duğunu ileri sürmek mümkün değildir. Ancak şu­rası bir gerçektir ki, gençler büyük bir dinî po­tansiyele   sahiptirler;   onlardaki   dinî   canlılık   ve arayışı besleyen duygusal olduğu kadar zihinsel gü­düler vardır. Bununla birlikte yine bu dönemde, dinî arzu ve arayışları çatışmaya dönüştüren bazı eğilimler de aynı zamanda gelişmektedir. Bu dö­nemde kendisini gösteren, cinsellik, bağımsızlık gibi güdülerin yanısıra, “katı akılcılık” ve “iradecilik”, kendi benliğini en üstün tutma eğilimleri, tam bir dinî bağlanmaya engel olabilmekte, böylece ergen dinî bakış açısına kapalı kalabilmektedir. Herşeye rağmen, bu zıt eğilimlerin, şüphe, kararsızlık hatta geçici inkâr durumlarının yaşandığı olumsuz bir devreden sonra, gencin yeniden dine dönüş yap­masını hazırlamaları bakımından, olumlu so­nuçlara yol açmaları da mümkün olabilmektedir. Özellikle çocukluk döneminde sağlıklı bir dinî ge­lişim gösteren gençlerin, geçici bir kararsızlık ve bu­nalım devresinden sonra, dinî inanç ve değerlerini şuurlu olarak yeniden keşfetmeleri ve onlara kuvvetle bağlanmaları, çoğu zaman karşılaşılan olay­lardandır.

Ergenlik çağında yaşanan tipik bir dine dönüş olayı şu şekilde tasvir edilebilir: Başlangıç safhası aynı zamanda ergenliğin başlangıcıdır. Ergenlik sü­resince genç adamda yeni güçler ve enerjiler uyan­maya başlar. Şuurdışının derinliklerinden çıkmakta gibi gözüken bu güçler, bir sel gibi hayatın içine ya­yılırlar. Bu fırtınalı istila ruhî bir karmaşaya yol açar ve o da beraberinde acı ve üzüntü getirir. Er­gende büyük bir “gerginlik” baş gösterir. Bu ger­ginlik ortamı içerisinde yeni ve ideal bir hayat öz­lemi uyanır. Ergeni bir can sıkıntısı yakalar ve kendi yetersizliğini şiddetli bir şekilde hisseder. Bu arada “görev duygusu” uyanır. Ergen, dinî ve ahlâkî planda görevi olduğunu hissettiği şeyi yapmak ister fakat buna güç yetiremez. Yine de o, kendisi dini ve ahlâkî görevlerini tam olarak yerine getirememekle birlikte, dindar, adaletli ve iyi olmaya çalışır. Kı­sacası, gerçek dindarlığın tam zevkine ve tatminine sahip olmadığı için acı çeker ve henüz yeterince kavrayamadığı fakat ulaşmak istediği, düşlediği ideal hayata ulaşmak için tutulan yolda “kararsız” kalır. Esasen o kendini bu konuda güçsüz ve ye­tersiz görmektedir. Bu “yetersizlik” duygusu gerçek anlamıyla bir “günahkârlık” duygusu haline dönüşünceye kadar artar. Ergen kendini iğrenç bir va­ziyette hisseder; iyi olmadığına, olamadığına üzü­lür, vicdan azabı çeker ve bazen karamsarlık içine düşer. Tasarladığı ideal ile, şimdiki halde sahip ol­duğu manevî hayat arasında bir uçurum olduğunu düşünür. Bu tecrübe belki onu ebedî cezaların kor­kusuna da sürükler.

Bu “iç fırtınası ve gerginlik” safhasının bir diğer tecrübesi, “bunalım”ve kendini anormal bir şekilde tahlile tabi tutmadır. Genç adam geçmişte yapıp et­tiği şeylerin muhasebesini yapar ve genellikle ken­disini haklı bulmaz. Manevî yönden kendisini derin derin inceler; kendini mutsuz hisseder ve kendi ha­line ağlar. Pasif mizaçlılar, sonu bazen bir günah telafi etme arzusu ve zahidâne hayat yaşamaya varan bu bunalım durumlarından çok fazla acı çe­kerler. Aynı safhanın bir üçüncü tecrübesi, “Şüp­helerin yol açtığı sıkıntıdır. Genel olarak bu sıkıntı, öncekilerden biraz daha geç olarak, daha geniş bir sosyal çevre ile ya da geleneksel inançları tehdit eden yeni entellektüel kavram ve anlayışlarla ilişki kurulduğu zamana rastlar. Bu safhada ergen, ye­tişkinlerle çatışma ve sürtüşme içerisindedir. Aynı zamanda cinsî eğilimlerin kuvvetli etkisini yaşayan ergen, hayatı yüce bir ideal çevresinde bir merkeze yerleştirmek veya nefsanî arzuların, zevk ve tat­minin peşinden koşmak tarzındaki iki zıt eğilimin meydana getirdiği bir başka çatışmayı da yaşar.

Ergenliğin sonlarına doğru çatışmaların şiddeti azalır ve yavaş yavaş bir kişilik değişimi başlar. Ergen, çocukluktan beri kendisi için huzur kaynağı olmuş olan dinî inançlarına yeniden sarılır. Dine dönüş, farklı eğilimler arasında kararsız kalmış olan ergene kendi birliğini ve Allah'da varolmanın delilini verirken, aynı zamanda şiddetli sevgi, mü­kemmellik ve yorum ihtiyacını tatmin etmeye imkân verir. Böylece, derin bir sezişle varlığını hissettiği Allah, ergenin iç fırtınasını dindirir. Dinî değerler çerçevesinde hayatını yönlendirmeye çalışan er­gende bir rahatlama, yatışma, sevinç ve güven duy­gusu gelişir. Ruhî güç ve fonksiyonlar uyumlu bir şekilde ergende bütünleşme imkânı bulurlar. [469]

 

5- Dinî İnanç ve Tutumların Netleşmesi (18-21 Yaş)

 

Ergenliğin son döneminde genel olarak dinî ara­yışlar, bocalamalar, şüphe ve kararsızlıklar yatışır ve bir sonuca ulaşır. Çünkü genç artık din konusunda kendi tutumunu tam olarak belirleyebilecek zihnî ve duygusal olgunluğa ulaşmış olur. Bu devrede, din ile ilgili kesin tercihler ve kararlar kendilerini açıkça gösterirler. Gençlerin bir bölümü, dinî bunalıma yol açan  çatışma  süreci  içerisinde, çocukluk inanç­larından çok farklı olarak, dinî değerler dünyasını yeni baştan kurarlar. Bu noktada, gençlerin birçoğu toplumdaki dinî cemaat ya da grupların destek ve tasvibine ihtiyaç duymaları sebebiyle, bağlandıkları ve katıldıkları gruba olan üyeliklerini de iyice pe­kiştirirler. Bir bölümü, aileden aldıkları dinî inanç ve değerleri geleneksel kalıpları içerisinde olduğu gibi ya da çok az değişiklikle sürdürürler. Bunlar için de aile bağları büyük önem taşır; dinî ilgi ve bağlılık böy­lece aile modelini esas alan bir çizgi üzerinde varlığını sürdürmeye devam eder. Gençlerin bir bölümü de bu dönemde dinî bütünüyle reddederek ilgisiz, dinsiz veya bilinemezci (agnostik) olurlar. Fakat gençler arasında din karşıtı ya da büsbütün dine ilgisiz olan­ların oranı diğerlerine göre çok alt seviyelerdedir. Ül­kemizde üniversite öğrencileri üzerinde yapılan araş­tırmaları esas aldığımız zaman, inançsız, din karşıtı ve dine ilgisiz olanların toplam oranının ortalama %4-20 arasında değiştiği görülmektedir [470]. Buna karşılık gençlerin büyük çoğunluğu dine olumlu bir ilgi duymakta, az ya da çok dinin etkisini kendi ya­şayışlarında hissetmektedirler. [471]



Rukiye Çekici
Mon 16 March 2015, 03:23 pm GMT +0200
Evet, bizler eğer ergenlik çağına girdiysek bunun gereklerini de yerine getirmemiz lazım. Öncelikle Dinin direği olan NAMAZ gibi...

ikranur 7d
Mon 23 March 2015, 08:32 pm GMT +0200
 bir kişi ergenlik çağına girdiyse bunun gerektirdiği şeyi yerine getirmesi lazım. mesela ilk önce başta gelen yapması gereken namaz kılmaktır.

Eda B8
Mon 7 November 2016, 03:37 pm GMT +0200
Herkese selamun aleyküm arkadaslar bız gencler ergenlık cağına geldıkten sonra artık dın ıle ılgılı hususlara dıkkat etmelı ve ıbadetlerını yerıne getırmelıdır............ Hepiniz Yüce ALLAH'a emanet olun ...