derya
Wed 16 December 2009, 02:20 pm GMT +0200
Enfal Suresi Bayezit Kürsüsünde
MEAL Ve TEFSİRİ
(Ya eyyühelezine âmenu) Ey cemaati müslimin, ey ALLAH´ın dinine iman edenler! (îstecibu) icabet ediniz: (Iillahi) Allaha, A-lahın dâvetine; (Velirrasûli) ALLAH´ın rasûline, o rasûli muhteremin dâvetine. (Iza deaküm lima yuhyîküm) Evet, onların sizin için hayatı mahz olan dâvetine. ALLAH´ın, rasûlinin hakkınızda mah-zı hayat olacak bir çok evamiri var; onları îfa ederseniz gerek bugünkü hayatı faniyenizde, gerek yarınki hayatı sermediyenizde mes´ut olur, rahatla, saadetle yaşarsınız. (Va´lemu ennellahe yehulü beynelmer´i ve kalbihî) sonra bilmiş olunuz ki, Cenabı Hak, insan kalbi ile kendi arasına girer; yani mahlukunun bütün esrarına muttali olur. (Ve ennehû ileyhi tuhserûn) Şunu da biliniz ki, yine merciiniz (dönüşünüz) ALLAHü Zülcelâldir.
(Vetteku fitneten) O musibetten, o fitneden sakınınız kî, (La tüsîbenellezine zalemû minküm hasseten) O belâ, o felâket hiç bir zaman içinizden yalnız suçlu olanlara gelmez; belki umumunuza birden müstevli olur. (Va´lemu innellahe şedidül´ikâb.) Bir de gözlerinizi açınız; iyi biliniz ki, ALLAH´ın ikâbı (cezası) şedittir, müdhiştir. [166]
Tefsîrî [167]
Bu iki âyet surei Enfâldedir. ALLAHü Zülcelâl buyuruyor ki, Benim bütün evamirimde; evet, gerek size Kur´an ile bildirdiğim, gerek Peygamberimin lisaniyle, sünnetiyle tebliğ ettiğim emirlerin hepsinde sizin için hayat vardır. Hem nasıl hayat? Bütün mânâsiyle bir hayat. Müfessirîni izam [168] buradaki (Hayat) ı yalnız maneviyata hasretmiyorlar; maddiyata da temil ile âyeti ona göre tefsir ediyorla´.. Zaten maneviyât ile maddiyat birbirinden ayrılamaz Bedensiz ruh olmaz, ruhsuz beden olmadığı gibi. Demek, Evamiri îlâhiyenin [169] kâffesinin zımnında bizim için, biz müslümanlar için, hayat var. Terkinde ise yok oluş muhakkak.
Artık düşünmiye hacet var mı? İşte görüyoruz. Âlemi İslâmın başına gelen musibetler, bu âyetin ne kadar kat´i ne kadar sarih, ne kadar doğru olduğunu gösterdi!. Şimdiye kadar muzmahıl olan ne kadar ekvamı islamiye varsa hep ahkam Ilâhiyeyi ifa etmemek yüzünden mahfoldular Vakıa Cenabı Hak (Malikülmülküm) [170] diyor: Bu âlemde istediği gibi tasarruf eder: dilediğinden alır, dilediğine verir; istediğini izaz eyler, istediğini tezlil [171] eder. Şüphe yok. Fakat hiç bir kavim gösterilemez ki, kendisi, zilleti, esareti, mahkûmiyeti haketmeden inkiraza gitmiş olsun; hiç bir millet görülemez ki, mülküne sahip olmak istidadını kaybetmeden vatanı elinden çıkmış bulunsun. Cenabı Hakkın bir takım kavanini, kavauini ezeliyesi vardır. Evet, o kanunlar, hem ezelîdir, hem ebedîdir. Hiç de değişmez. Cenabı Hak bütün hakkiyiki [172] bu kanunlarında birer birer göstermiş; müteaddit yerlerde; müteaddit şekillerde bildirmiştir.
Geziniz dünyayı; arza, semaya bakınız; muhtelif kıtalardaki harabeleri görünüz; sizden evvel geçmiş milletlerin tarihini okuyunuz... Göreceksiniz ki, hepsi ayni sebebler, ayni şartlar altında terakki etmişler, yine ayni esbap, ayni şerait tahtında mahvolmuşlar. Çünkü ayni sebepler, daima ayni neticeleri tevlid eder.
Evamiri ilâhiye dendi mi, hepsinin zımmmda hayat var. Hatta yerine getirilmesi ilk bakışta sırf âhirete ait zannolunan bir takım ibadetlerimiz var ki, onları da tetkik edersek görürüz ki, her birinde bu dünya için de pek çok faydalar vardır. Meselâ: Namaz, müslümanlara farzdır. însan günde beş defa yaratıcısıyle kendi arasındaki rabıtayı tecdit ediyor. Dünyaya da talluku büyük, faidesi çok. Çünkü insanları bir çok kötülüklerden menediyor; sonra aynı dine tabi milyonlarca beşeri aynı zamanda, yüzler aynı kâbe-ye, aynı kıbleye müteveccih olmak şartiyle aynı kubbeler altında toluyor. Çünkü islâm, dini tevhiddir, çünkü İslâm ekmeli edyandır [173]. Dini İslâm kadar ALLAH´ın kullarını tevhit etmiş (birleştirmiş) birbirine ısındırmış bir din yoktur.
Bilirsiniz ki, Hazreti Peygamberin bî´setinden [174] evvel (Evs) ileıHazrac) kabileleri arasında tam yüz yirmi sene ihtilâl, kıtal devam etmişti; Hicaz havalisi mezbaha haline gelmişti. İslâm geldi; nifakı, şikakı kaldırdı.
İslâm´ın tayin etmiş olduğu ibadât ile ahkâm, ferdler arasında ittihadı temin içindir. Böyle iken maalesef görüyoruz ki, müslümanlar kadar tefrika içinde kalmış; teşettüt içinde [175] bunalmış bir millet yok! Demin söyledim, ALLAH´ın bütün emirlerinde hayat var. Evamiri Îlâhiyenin işte en birincisi ittihattır (birlik olmaktır) .
Cenabı Hak diyorki, (Hepiniz birden ALLAH´ın ipine, Kur´ân´a sanlınız; yani ahkâmı Kur´aniyeden ayrılmayınız. Sakın tefrikaya düşmeyiniz; sonra mahvolursunuz. ALLAH´ın üzerinizdeki nimetlerini hatırınıza getiriniz. Biliyorsunuzya: hani aranızda niza´lar, ihtilâflar vardı, birbirinize düşman îdiniz; îslâm sayesinde Cenabı Hak kalblerinizi tevhit etti: kardeş oldunuz. Yani tâ cehennem uçurumunun kenarına kadar gelmiş idiniz. ALLAH sizi oradan kurtardı..) Filhakika ırkı, lisanı, muhiti, âdetleri, elhasıl her şeyi yekdiğerine aykırı olan bu kadar akvamı, müslümanlık kardaş yapmış, hepsini kaynaştırnuş ve bir arada yaşatmıştı. Bu yüzden muhtelif kavimler arasında ihtilâftan eser görülmüyor.
Cenabı Hak (Velâ teferreku) buyuruyor: tefrikaya düşmeyin, fırkalara ayrılmayın, diyor.
“İyi amma, bütün milletlerde bir çok fırkalar var. Dünyaları da pek iyi gidiyor. Terakki edip duruyorlar. Bu fırkalar hiç de onların izmihlaline sebep olmuyor...
“Evet, lakin onlar (Fırka) yi (Tefrika) manasında telakki etmiyorlar. Onların fırka hayatını size - lateşbih - şöyle temsil edeyim: Tıpkı bizdeki mezahip gibi, ben hanefi´yim, sen saf insin, sana itiraz ediyor muyum? ikimiz de aynı Halika ibadet ediyoruz. İkimizin de Kur´an´ımız, Peygamberimiz aynı... İşte onlar da yekdiğerine karşı bu nazarla bakıyorlar. Biz de ise böyle mi? Heyhat! Fırkacılık nefrikacihkta karar kılıyor. Birbirimize düşman kesiliyoruz. Her fırka diğer fırkayı vatanın düşmanı tanıyor, o nazarla bakıyor. Maksat memleketin selâmetidir; filân fırka selâmeti şu yoldan harekette görmüş; bizim fırka da bu tarafa gitmekte, diyor... İşte bu tefrikalar, hep o yüzden oldu. Nihayet memleket uçurumun, helak uçurumunun tâ kenarına kadar geldi. Yuvarlanmasına pek cüzî bir şey kaldı. Şu son nefeste olsun aklımızı başımıza almazsak, yine böyle gidersek -Maazallah-ümitler bitecek. Ey cemaatı müslimîn. artık gözünüzü açınız, aklınızı başınıza toplayınız;
Biz gerçi dinî emirleri ifa ediyoruz; fakat onlardaki maksadı fevt ediyoruz; Meselâ bugün şu camide toplandık; aynı kubbenin altında, aynı imamın arkasında namaz kıldık, fakat camiden çıkınca yine birbirimize yabancı kalıyoruz. Acaba bu namazlardan Halikın maksadı ne idi? Bize birbirimizi tanıtmak; müslümanlar-dan bir cemaat, bir cemiyet meydana getirmek. Çünkü din cemaatle kaimdir. Cemaatsın din yaşamaz. Dinsiz cemaat belki yaşar! islam´ın cemaata olan ihtiyacı cemaatın İslama olan ihtiyacından ziyadedir. Aleyhisselâtü vesselam efendimiz öyle buyuruyor. Dinin bütün ahkâmmdaki ruh: cemaate, vahdete sevk etmektir. Biz bugün, ne oluyor bilmiyorum, en müteşettit millet olduk. Zahir ahvallerine bakarsın, yekpare bir kütle. Fakat hakikati halde kalbleri perişan. Güya ki, (Tahsöbehüm cemian ve kulubühüm şettâ.) [176] tarifi İlâhisi bizim hakkımızda! i´tisam bihablullah [177] bu mu?
Sonra felaketimizin başlıca esbabından .biri de lâfçılığımız oldu. (Ya eyyülhellezîne amenu lime tekulune mala jtefalün Kebure nıakten mdallahi en tekûlû mala tef ahin.) Ey erbabı iman yapmı-yacağımz şeyleri niçin söylüyorsunuz? Bu, hareketiniz mdallah fevkalade mebguzdur [178]; Rizayi Hâhiyeye külliyen muhaliftir, haramdır. (Kebure makten ındallahi en tekıılu mala tef afön. înnellahe yuhibbüllezine yukâtilune fi sebîühî saffen kenenehiim bunyamra mersûs.) ALLAH o kullarından razı olur, o kullarını sever ki, dediklerini fiilen yaparlar; işi sözde bırakmazlar; sonra, onun sebili ilâhisinde cihad ederler. Hem nasıl cihat ederler? Hasmın karşısında bütün eczası yekdiğerine perçin edilmiş yekpare bir bina gibi dururlar da öyle yiğiteesine cihad ederler.
Acaba biz ne yaptık? Dört beş sene evveline gelinciye kadar geçen zamanımız sükût ile geçti. Şu son dört buçuk, beş seneyi de muttasıl söylemekle geçirdik! Bir millet ki, bütün vücudu durur da yalnız çenesi işler, elbette yaşamaz. Şunu bilmeli ki .milletlerin hayatında tavakkuf yoktur. Bir millet ne kadar ileri giderse gitsin; ne kadar yükseklere çıkarsa çıksın; olduğu yerde durdu mu mahvolur. Çünkü bütün insaniyet alabildiğine pek uzaklardaki bir noktaya, bir gayeye doğru koşup gidiyor. Beşeriyet coşkun bir sel gibi ummanı terakkiye atılmak için alabildiğine akıyor. Bu selin önüne durulamaz, îşte biz de ya boğulacağız, ya o sel ile beraber gideceğiz. Görüyorsunuz ki, bütün akvamı insaniye ileriye gidiyor, yalnız biz duruyoruz. Bundan on sene, yirmi sene, hatta daha evvel bu felaketi kesdirenler, görenler vardı. Söylediler, kulak vermedik, Adam sende! dedik! Ne ise şimdi (Maza mâ mâza) [179] diyelim. Geçen geçmiştir.
Fakat şu kalan hayatı olsun kurtaralım. Olan oldu,, diye yeis getirmek, dört ucunu salıvermek akıllı iş değildir. Zaten müslü-manlıkta bu yoktur. (!La tey´esû min ravhillah) = İnayeti İlâhiden me´yus olmayınız; Sakm ümidinizi kesmeyiniz. (La taknetu min rahmetÜlah) [180] yeis haramdır. Öyle ise bundan sonrası için ne yapmak lâzımgelirse yapalım, ve el birliğiyle yapalım.
Peygamber efendimiz hazretlerine biri sordu: (İslâm nedir,
Yaresulallah?...)
“(El, İslâmü mısnülhluk) = İslâm, hüsnü ahlaktan [181] ibarettir, buyurdular, yine sordu:
“Ya Resulallah, hüsnü hulk nedir?
Buyurdular ki:
sana darılan, seninle rabıtayı kesen adamla barışmandır; seni mahrum bırakana bilmukabele vermendir; sana zulüm edeni hoş görüp afvetmendir...
Artık bundan böyle ahlâklı olmıya çalışalım. Çünkü ahlâksız bir cemaat yaşamaz. “Geçen geçmiştir” diyelim, tefrikalara hatime verelim. Çünkü akıbetini gördük. İyi bilmeliyiz ki, felaketi hazırada hepimizin, evet, bılâ istisna hepimizin bir hissei mesuliyeti vardır. Hiç kimse kendisini temize gıkarmasın. Şimdi herkes vicdanına kargı felaketi haziradan mesul olduğunu; umumun mesuliyeti meyanında kendisinde hissedar olduğunu itiraf ederse o zaman iş başkalagır; o zaman el birliğiyle hastalığın çaresine bakılır. Hükümet, millet, ordu... bizden bir çok fedakârlıklar bekliyor. Biz bu fedakârlığı dinimizi, vatanımızı, kendimizi muhafaza için ihtiyar edeceğiz. Âlimler ilmiyle, zenginler servetiyle, fakirler güçleri yettiği kadariyle, eli silâh tutanlar kuvvetiyle çalışacak. Bu bir borçtur. Bundan kaçmak haramdır, dine hıyanettir. Her şeyi hükümetten beklememeli.
Çünkü nıüslümanlığm son ümidi olan bu hükümet, artık hayata veda etmek üzere. Düşman merkezi hilafetten beş altı saat ötede duruyor [182]. Şimdiye kadar onlar nasıl çalıktılar, biz ne kadar lakayt kaldık, hepimiz biliyoruz. Bununla beraber daha ümitler büsbütün kesihnemiştir. Daha İslâm için hayat mevcuttur. Çalışmalı, hükümeti, orduyu takviye etmeli. [183]
MEAL Ve TEFSİRİ
(Ya eyyühelezine âmenu) Ey cemaati müslimin, ey ALLAH´ın dinine iman edenler! (îstecibu) icabet ediniz: (Iillahi) Allaha, A-lahın dâvetine; (Velirrasûli) ALLAH´ın rasûline, o rasûli muhteremin dâvetine. (Iza deaküm lima yuhyîküm) Evet, onların sizin için hayatı mahz olan dâvetine. ALLAH´ın, rasûlinin hakkınızda mah-zı hayat olacak bir çok evamiri var; onları îfa ederseniz gerek bugünkü hayatı faniyenizde, gerek yarınki hayatı sermediyenizde mes´ut olur, rahatla, saadetle yaşarsınız. (Va´lemu ennellahe yehulü beynelmer´i ve kalbihî) sonra bilmiş olunuz ki, Cenabı Hak, insan kalbi ile kendi arasına girer; yani mahlukunun bütün esrarına muttali olur. (Ve ennehû ileyhi tuhserûn) Şunu da biliniz ki, yine merciiniz (dönüşünüz) ALLAHü Zülcelâldir.
(Vetteku fitneten) O musibetten, o fitneden sakınınız kî, (La tüsîbenellezine zalemû minküm hasseten) O belâ, o felâket hiç bir zaman içinizden yalnız suçlu olanlara gelmez; belki umumunuza birden müstevli olur. (Va´lemu innellahe şedidül´ikâb.) Bir de gözlerinizi açınız; iyi biliniz ki, ALLAH´ın ikâbı (cezası) şedittir, müdhiştir. [166]
Tefsîrî [167]
Bu iki âyet surei Enfâldedir. ALLAHü Zülcelâl buyuruyor ki, Benim bütün evamirimde; evet, gerek size Kur´an ile bildirdiğim, gerek Peygamberimin lisaniyle, sünnetiyle tebliğ ettiğim emirlerin hepsinde sizin için hayat vardır. Hem nasıl hayat? Bütün mânâsiyle bir hayat. Müfessirîni izam [168] buradaki (Hayat) ı yalnız maneviyata hasretmiyorlar; maddiyata da temil ile âyeti ona göre tefsir ediyorla´.. Zaten maneviyât ile maddiyat birbirinden ayrılamaz Bedensiz ruh olmaz, ruhsuz beden olmadığı gibi. Demek, Evamiri îlâhiyenin [169] kâffesinin zımnında bizim için, biz müslümanlar için, hayat var. Terkinde ise yok oluş muhakkak.
Artık düşünmiye hacet var mı? İşte görüyoruz. Âlemi İslâmın başına gelen musibetler, bu âyetin ne kadar kat´i ne kadar sarih, ne kadar doğru olduğunu gösterdi!. Şimdiye kadar muzmahıl olan ne kadar ekvamı islamiye varsa hep ahkam Ilâhiyeyi ifa etmemek yüzünden mahfoldular Vakıa Cenabı Hak (Malikülmülküm) [170] diyor: Bu âlemde istediği gibi tasarruf eder: dilediğinden alır, dilediğine verir; istediğini izaz eyler, istediğini tezlil [171] eder. Şüphe yok. Fakat hiç bir kavim gösterilemez ki, kendisi, zilleti, esareti, mahkûmiyeti haketmeden inkiraza gitmiş olsun; hiç bir millet görülemez ki, mülküne sahip olmak istidadını kaybetmeden vatanı elinden çıkmış bulunsun. Cenabı Hakkın bir takım kavanini, kavauini ezeliyesi vardır. Evet, o kanunlar, hem ezelîdir, hem ebedîdir. Hiç de değişmez. Cenabı Hak bütün hakkiyiki [172] bu kanunlarında birer birer göstermiş; müteaddit yerlerde; müteaddit şekillerde bildirmiştir.
Geziniz dünyayı; arza, semaya bakınız; muhtelif kıtalardaki harabeleri görünüz; sizden evvel geçmiş milletlerin tarihini okuyunuz... Göreceksiniz ki, hepsi ayni sebebler, ayni şartlar altında terakki etmişler, yine ayni esbap, ayni şerait tahtında mahvolmuşlar. Çünkü ayni sebepler, daima ayni neticeleri tevlid eder.
Evamiri ilâhiye dendi mi, hepsinin zımmmda hayat var. Hatta yerine getirilmesi ilk bakışta sırf âhirete ait zannolunan bir takım ibadetlerimiz var ki, onları da tetkik edersek görürüz ki, her birinde bu dünya için de pek çok faydalar vardır. Meselâ: Namaz, müslümanlara farzdır. însan günde beş defa yaratıcısıyle kendi arasındaki rabıtayı tecdit ediyor. Dünyaya da talluku büyük, faidesi çok. Çünkü insanları bir çok kötülüklerden menediyor; sonra aynı dine tabi milyonlarca beşeri aynı zamanda, yüzler aynı kâbe-ye, aynı kıbleye müteveccih olmak şartiyle aynı kubbeler altında toluyor. Çünkü islâm, dini tevhiddir, çünkü İslâm ekmeli edyandır [173]. Dini İslâm kadar ALLAH´ın kullarını tevhit etmiş (birleştirmiş) birbirine ısındırmış bir din yoktur.
Bilirsiniz ki, Hazreti Peygamberin bî´setinden [174] evvel (Evs) ileıHazrac) kabileleri arasında tam yüz yirmi sene ihtilâl, kıtal devam etmişti; Hicaz havalisi mezbaha haline gelmişti. İslâm geldi; nifakı, şikakı kaldırdı.
İslâm´ın tayin etmiş olduğu ibadât ile ahkâm, ferdler arasında ittihadı temin içindir. Böyle iken maalesef görüyoruz ki, müslümanlar kadar tefrika içinde kalmış; teşettüt içinde [175] bunalmış bir millet yok! Demin söyledim, ALLAH´ın bütün emirlerinde hayat var. Evamiri Îlâhiyenin işte en birincisi ittihattır (birlik olmaktır) .
Cenabı Hak diyorki, (Hepiniz birden ALLAH´ın ipine, Kur´ân´a sanlınız; yani ahkâmı Kur´aniyeden ayrılmayınız. Sakın tefrikaya düşmeyiniz; sonra mahvolursunuz. ALLAH´ın üzerinizdeki nimetlerini hatırınıza getiriniz. Biliyorsunuzya: hani aranızda niza´lar, ihtilâflar vardı, birbirinize düşman îdiniz; îslâm sayesinde Cenabı Hak kalblerinizi tevhit etti: kardeş oldunuz. Yani tâ cehennem uçurumunun kenarına kadar gelmiş idiniz. ALLAH sizi oradan kurtardı..) Filhakika ırkı, lisanı, muhiti, âdetleri, elhasıl her şeyi yekdiğerine aykırı olan bu kadar akvamı, müslümanlık kardaş yapmış, hepsini kaynaştırnuş ve bir arada yaşatmıştı. Bu yüzden muhtelif kavimler arasında ihtilâftan eser görülmüyor.
Cenabı Hak (Velâ teferreku) buyuruyor: tefrikaya düşmeyin, fırkalara ayrılmayın, diyor.
“İyi amma, bütün milletlerde bir çok fırkalar var. Dünyaları da pek iyi gidiyor. Terakki edip duruyorlar. Bu fırkalar hiç de onların izmihlaline sebep olmuyor...
“Evet, lakin onlar (Fırka) yi (Tefrika) manasında telakki etmiyorlar. Onların fırka hayatını size - lateşbih - şöyle temsil edeyim: Tıpkı bizdeki mezahip gibi, ben hanefi´yim, sen saf insin, sana itiraz ediyor muyum? ikimiz de aynı Halika ibadet ediyoruz. İkimizin de Kur´an´ımız, Peygamberimiz aynı... İşte onlar da yekdiğerine karşı bu nazarla bakıyorlar. Biz de ise böyle mi? Heyhat! Fırkacılık nefrikacihkta karar kılıyor. Birbirimize düşman kesiliyoruz. Her fırka diğer fırkayı vatanın düşmanı tanıyor, o nazarla bakıyor. Maksat memleketin selâmetidir; filân fırka selâmeti şu yoldan harekette görmüş; bizim fırka da bu tarafa gitmekte, diyor... İşte bu tefrikalar, hep o yüzden oldu. Nihayet memleket uçurumun, helak uçurumunun tâ kenarına kadar geldi. Yuvarlanmasına pek cüzî bir şey kaldı. Şu son nefeste olsun aklımızı başımıza almazsak, yine böyle gidersek -Maazallah-ümitler bitecek. Ey cemaatı müslimîn. artık gözünüzü açınız, aklınızı başınıza toplayınız;
Biz gerçi dinî emirleri ifa ediyoruz; fakat onlardaki maksadı fevt ediyoruz; Meselâ bugün şu camide toplandık; aynı kubbenin altında, aynı imamın arkasında namaz kıldık, fakat camiden çıkınca yine birbirimize yabancı kalıyoruz. Acaba bu namazlardan Halikın maksadı ne idi? Bize birbirimizi tanıtmak; müslümanlar-dan bir cemaat, bir cemiyet meydana getirmek. Çünkü din cemaatle kaimdir. Cemaatsın din yaşamaz. Dinsiz cemaat belki yaşar! islam´ın cemaata olan ihtiyacı cemaatın İslama olan ihtiyacından ziyadedir. Aleyhisselâtü vesselam efendimiz öyle buyuruyor. Dinin bütün ahkâmmdaki ruh: cemaate, vahdete sevk etmektir. Biz bugün, ne oluyor bilmiyorum, en müteşettit millet olduk. Zahir ahvallerine bakarsın, yekpare bir kütle. Fakat hakikati halde kalbleri perişan. Güya ki, (Tahsöbehüm cemian ve kulubühüm şettâ.) [176] tarifi İlâhisi bizim hakkımızda! i´tisam bihablullah [177] bu mu?
Sonra felaketimizin başlıca esbabından .biri de lâfçılığımız oldu. (Ya eyyülhellezîne amenu lime tekulune mala jtefalün Kebure nıakten mdallahi en tekûlû mala tef ahin.) Ey erbabı iman yapmı-yacağımz şeyleri niçin söylüyorsunuz? Bu, hareketiniz mdallah fevkalade mebguzdur [178]; Rizayi Hâhiyeye külliyen muhaliftir, haramdır. (Kebure makten ındallahi en tekıılu mala tef afön. înnellahe yuhibbüllezine yukâtilune fi sebîühî saffen kenenehiim bunyamra mersûs.) ALLAH o kullarından razı olur, o kullarını sever ki, dediklerini fiilen yaparlar; işi sözde bırakmazlar; sonra, onun sebili ilâhisinde cihad ederler. Hem nasıl cihat ederler? Hasmın karşısında bütün eczası yekdiğerine perçin edilmiş yekpare bir bina gibi dururlar da öyle yiğiteesine cihad ederler.
Acaba biz ne yaptık? Dört beş sene evveline gelinciye kadar geçen zamanımız sükût ile geçti. Şu son dört buçuk, beş seneyi de muttasıl söylemekle geçirdik! Bir millet ki, bütün vücudu durur da yalnız çenesi işler, elbette yaşamaz. Şunu bilmeli ki .milletlerin hayatında tavakkuf yoktur. Bir millet ne kadar ileri giderse gitsin; ne kadar yükseklere çıkarsa çıksın; olduğu yerde durdu mu mahvolur. Çünkü bütün insaniyet alabildiğine pek uzaklardaki bir noktaya, bir gayeye doğru koşup gidiyor. Beşeriyet coşkun bir sel gibi ummanı terakkiye atılmak için alabildiğine akıyor. Bu selin önüne durulamaz, îşte biz de ya boğulacağız, ya o sel ile beraber gideceğiz. Görüyorsunuz ki, bütün akvamı insaniye ileriye gidiyor, yalnız biz duruyoruz. Bundan on sene, yirmi sene, hatta daha evvel bu felaketi kesdirenler, görenler vardı. Söylediler, kulak vermedik, Adam sende! dedik! Ne ise şimdi (Maza mâ mâza) [179] diyelim. Geçen geçmiştir.
Fakat şu kalan hayatı olsun kurtaralım. Olan oldu,, diye yeis getirmek, dört ucunu salıvermek akıllı iş değildir. Zaten müslü-manlıkta bu yoktur. (!La tey´esû min ravhillah) = İnayeti İlâhiden me´yus olmayınız; Sakm ümidinizi kesmeyiniz. (La taknetu min rahmetÜlah) [180] yeis haramdır. Öyle ise bundan sonrası için ne yapmak lâzımgelirse yapalım, ve el birliğiyle yapalım.
Peygamber efendimiz hazretlerine biri sordu: (İslâm nedir,
Yaresulallah?...)
“(El, İslâmü mısnülhluk) = İslâm, hüsnü ahlaktan [181] ibarettir, buyurdular, yine sordu:
“Ya Resulallah, hüsnü hulk nedir?
Buyurdular ki:
sana darılan, seninle rabıtayı kesen adamla barışmandır; seni mahrum bırakana bilmukabele vermendir; sana zulüm edeni hoş görüp afvetmendir...
Artık bundan böyle ahlâklı olmıya çalışalım. Çünkü ahlâksız bir cemaat yaşamaz. “Geçen geçmiştir” diyelim, tefrikalara hatime verelim. Çünkü akıbetini gördük. İyi bilmeliyiz ki, felaketi hazırada hepimizin, evet, bılâ istisna hepimizin bir hissei mesuliyeti vardır. Hiç kimse kendisini temize gıkarmasın. Şimdi herkes vicdanına kargı felaketi haziradan mesul olduğunu; umumun mesuliyeti meyanında kendisinde hissedar olduğunu itiraf ederse o zaman iş başkalagır; o zaman el birliğiyle hastalığın çaresine bakılır. Hükümet, millet, ordu... bizden bir çok fedakârlıklar bekliyor. Biz bu fedakârlığı dinimizi, vatanımızı, kendimizi muhafaza için ihtiyar edeceğiz. Âlimler ilmiyle, zenginler servetiyle, fakirler güçleri yettiği kadariyle, eli silâh tutanlar kuvvetiyle çalışacak. Bu bir borçtur. Bundan kaçmak haramdır, dine hıyanettir. Her şeyi hükümetten beklememeli.
Çünkü nıüslümanlığm son ümidi olan bu hükümet, artık hayata veda etmek üzere. Düşman merkezi hilafetten beş altı saat ötede duruyor [182]. Şimdiye kadar onlar nasıl çalıktılar, biz ne kadar lakayt kaldık, hepimiz biliyoruz. Bununla beraber daha ümitler büsbütün kesihnemiştir. Daha İslâm için hayat mevcuttur. Çalışmalı, hükümeti, orduyu takviye etmeli. [183]