- Endülüslü Müslümanlar

Adsense kodları


Endülüslü Müslümanlar

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Rüveyha
Sat 18 October 2014, 07:11 pm GMT +0200
Endülüslü Müslümanlar


Yusuf Yavuz | Ocak 2013 | BİNBİR DAMLA   


Ünlü denizci ve kaptan-ı derya Barbaros Hayreddin Paşa (ö.953/1546) anlatıyor:

O kışı Tunus’ta geçirdik. Bahar günleri gelip, yeryüzü yeşil nebatlarla müzeyyen olup, gazilerin gönülleri bülbüllerin feryadı gibi cihad için cûş u hurûşa geldiği zaman yine deryaya açıldık. Dört kendi teknemiz ve dört de aktarmalardan sekiz pare tekneyi yağlayıp hazır ettik ve bir mübarek saatte kalkıp gazâya gittik. Muvafık bir rüzgâr ile İspanya yakasında Gırnata denen mahalle vardık. Bir burnun ucunda gizlenip yattık.

Gırnata denilen dağda Endülüslüler olurdu. Endülüslüler o kimselerdi ki Rasulullah s.a.v.’in ashabı varıp oraları fetheylediklerinde Ümmet-i Muhammed’den canları isteyen pek çok müslüman orada kalmıştı. Sonra kâfirler bir fırsat bulup memleketi tekrar müslümanların ellerinden almışlar, mescidleri yıkıp yerine kilise yapmışlardı. Kendilerine baş eğen müslümanları haraca kesip, eğmeyenleri katletmişlerdi.

Müslümanlar yer altında mescidler yapıp gizlice namaz kılıp ibadet ederlerdi. Oğlancıklarına Kur’an öğretip gizlice okuturlardı. Kızları olunca kâfirler zorla ellerinden alırlar, İslâm çoğalmasın diye birbirlerine verdirmezlerdi. Namaz kılıp oruç tutup Kur’an okuduklarını bilirlerse aman zaman vermeyip ateşte yakarlardı. Hasılı bu müslümanlar nice nice cevr ü sitemler çekerlerdi.

Bu adamlar sahabe-i güzin silsilesinden idiler. Nice nice okunan tefsirler onların telifleri idi. Sonradan bunlardan nicelerini teknelere doldurup Arab yakasına döktük. O zamanlarda olan ahvaller de inşAllah yerinde zikrolunur. Sekiz pare teknemiz ile o tarafları yakıp küffara çok zararlar verdirdik.

Günlerden bir gün el-Emariyye önlerinde gezerken yedi kıt’a barçaya (yelkenli harp gemisi) rast geldik. Rüzgâr gayet çok olduğundan birine yetişip alıkoyduk. Ötekiler kaçtılar. Amma alıkoyduğumuz barça gayet ulu barça idi. İçinde çok mal ve büyük kâfirler vardı. Yedisi de Hind’den gelirlermiş. Meğer bu yedi barça Flandıra Beyi’nin imiş. Altısı selametle varıp yedincinin alındığı haberini götürdüklerinde kâfirler itler gibi ürüşüp eşekler gibi çığrışmaya başlamışlar. Yas ve matem girdabına batmışlar. Biz ise aldığımız barçayı Tunus’a gönderdik. Altı pare tekne ile kaldık. Beş on gün daha gezip biz de Tunus’a doğru dönüş edecektik.

Barbaros Hayreddin Paşa’nın Hatıraları (haz. Ertuğrul Düzdağ), 1/105-106.

Gırnata’dan Cezayir’e

Barbaros Hayreddin Paşa anlatıyor: İspanya kralına bir toplantıda papazlar şöyle akıl vermişler: “Müslüman Endülüslülere şöyle tenbih edersin; her kim hıristiyan dinine dönerse ne âlâ, dönmeyenleri hep ateşte yakarım, dersin! O zaman dönen döner, dönmeyeni ateşe atarsın. Senden önce ölen kral gibi bu işe ehemmiyet vermez de kendi hallerine bırakırsan ayinlerimiz hep bozulur. Müslümanlar, Mesih kullarını (hıristiyanları) da kendilerine çevirirler. Nizam ve intizam kalmaz. Sonra, bana niçin söylemediniz, demeyesin. Bunları söylemek de bize gerekir.” demişler.

Kral bu mel’unların cehennemlik sözlerini duyunca hemen o saatte emir çıkardı ki: “Ne kadar kız ve erkek Endülüs (müslüman) çocuğu varsa, ana babalarının yanında durmasınlar, hep kiliselere taksim olunup İncil öğretilsin. Büyüklere de söylensin ki, vay Hıristiyanlığa dönmeyenin başına! Kim hıristiyan dinine dönmezse hepsini yakarız.”

Endülüs müslümanlarının hepsi Gırnata dağında toplanmışlardı. Silahlarını kuşanıp dağa çıkmışlardı. Kralın bu haberini getiren kâfirin burnunu kulağını kestiler. “Lanet olsun size! Biz oğlumuzu uşağımızı vermeyiz. Kendimiz de İslâm dini uğruna birimiz kalmayıncaya kadar cenk ederiz. Ölenimiz şehit, öldürenimiz gazidir. Kralın olacak mel’una böyle söyle!” dediler. Elçi gelip krala ahvali ifade edip, kesik burnu ile kulağını gösterdi. Mel’un kral hiddete gelip: “Cümlesini kırın!” diye emir verdi. Hemen otuz-kırk bin atlı ve yaya gidip Endülüslülere karşı çıktılar. Allah’ın izni ile Endülüs müslümanları galip geldi. Kâfirlerin yarısından fazlasını kılıçtan geçirip tarumar ettiler. Çünkü onların olduğu Gırnata dağı çok sarp yerdi.

Endülüs yiğitlerinden beş on şahbaz yiğit, aşağı yalı kenarına inip orada bir balıkçı barkosunu (büyük yelkenli) basıp aldılar. İçine girip yelken edip Cezayir’e geldiler. Olanları bana anlattılar. Verdikleri habere çok sevindim. “Gazanız mübarek olsun!” dedim. Hemen otuz altı pare çektiri (kürekli gemi)ye Deli Mehmed Kaptan’ı tayin edip Gırnata’ya gönderdim. Gemiler Gırnata dağı altına yanaşıp Endülüslüleri doldurup Cezayir’e getirdiler. Bu şekilde Cezayir’e getirdiğimiz Endülüslüler’in sayısı seksen bini buldu. Bunlar gazilere hizmet edip, bağ-bahçe yetiştirerek vilayeti mamur eylediler.

Barbaros Hayreddin Paşa’nın Hatıraları, 2/96-98.


Taşınan Mısır Hazinesi


Barbaros Hayreddin Paşa diyor ki: Bahar gelip yetiştikte, yine seksen pare gemi ile taşra çıkıp gazaya teveccüh eyledim. Ramazan bayramını Gelibolu’da yaptık. Sonra kalkıp İşkiruz adasını fethettim. Biz burada iken bir haber geldi ki, “Andrea Dorya (Haçlı donanması amirali) otuz pare kalite (savaş gemisi) ile Mısır hazinesinin yolunu beklermiş!” O zaman donanmadan kırk pare gemiye Salih Reis’i serasker tayin edip gönderdim. “Var, Mısır hazinesini al. Boğazdan içeri koyup yine gel, ardımdan yetiş!” diye tenbih ettim.

Salih Reis varıp, Mısır hazine gemilerini bekledi. İki üç gün sonra hazine gemilerine rast gelip, onları Boğazhisarı’na kadar selametle getirip salıverdi. Bu hizmeti eda ettikten sonra dönüp İstindil’de bana kavuştu. Salih Reis’e: “Andrea Dorya’ya kavuşmadın mı?” diye sual ettim. “Yok paşam, bir şey görmedim.” dedi. Meğer Andrea Dorya hakikaten Mısır’dan gelecek hazine gemilerini bekler imiş. Amma bizim donanma ile Akdeniz’e çıktığımızı duyunca soluğu Venedik körfezinde almış.

Şevketlü padişah-ı âlem-penah hazretleri (Kanunî) dahi hazine gemilerinin korunması için kırk pare gemi tayin edip, hazine gemilerini bulup, selamet ile Boğazhisarı’na götürttüğümü duydukta pek memnun olmuş. İndinde çok makbule geçip bize hadsiz dualar eylemiş.

İstindil adası denen adada Krigolar otururdu. Amma bazı Frenk kabilesinden dahi gelenler olmuştu. Bunlar Krigolar’dan kız alıp ev bark sahibi olmakla adada Frenkler de çoğalmıştı. Bunlara haber gönderdim ki: “Frenk taifesiyle karışıp aranızda kız alıp vermişsiniz. Şimdi onlar da sizin gibi padişah-ı âlem-penah hazretlerine cizye vermekliği kabul ederlerse hoş. Aksi halde onların yanında siz de yanarsınız!” Krigolar: “Baş üstüne!” deyip senede on bin Venedik altını vermeye kavl ü karar eylediler. İki senelik cizyelerini yirmi bin altın olarak aldık.

Bundan sonra teker teker adalara uğrayarak bu seferde yirmi sekiz ada ve yedi kale aldım. Kimini gazilere yağma ettirip kimini cizyeye kestim. Yirmi binden fazla da esir aldık. Donanmanın azığı az kaldığından, çekilip Eğriboz’a geldim. Burada azıklanıp eksiğimizi giderdik.

Barbaros Hayreddin Paşa’nın Hatıraları, 2/177-179.