- El Ahnef İbn Kays r.a. 2

Adsense kodları


El Ahnef İbn Kays r.a. 2

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sidretül münteha
Sat 18 September 2010, 02:39 pm GMT +0200
El-Ahnef İbn Kays (R.A.) - 2


«Ömeru´l-Faruk´a öğrenci oluyor»

«Vallahi, bu çocuk tam efendidir ve Basra halkının efendisidir».[1]

Şimdi biz Ömer´ul-Faruk´un halifeliğinin ilk günlerindeyiz.

İşte şu yiğitler de Beni Temîmli el-Ahnef İbn Kays´in, dört nala giden atlara binmiş, keskin kılıçlan kuşanmış el-Ahsa ve Necid´dekî evlerinden Basra´ya doğru giden kavmi.

Onlar Allah yolunda cihad ve Allah´ın vereceği güzel sevabı ka­zanmak gayesiyle İranlılarla savaş için Utbe İbn Gazevan komutasın­da Basra´da toplanan müslüman birliklerine katılmak istiyorlardı.

Onların arasında el-Ahnef İbn Kays da vardı.

Bir gün Utbe İbn Gazevan, müminlerin emîri Ömer İbnu´l-Hattab´-tan; kendilerinden ordunun durumunu öğrenmek, görüş ve tavsiyele­rinden istifade etmek için iyi askerlerinden ve savaşta en iyi sava­şanlardan on kişiyi kendisine göndermesini emreden ´bir mektup aldı.

Utbe emre uyup en seçkin adamlarından on kişiyi hazırladı, onla­rın arasına el-Ahnef İbn Kays´ı da koydu ve onları Medine´ye gön­derdi.

Heyettekiler, müminlerin emîrinin karşısında durdular. Hz. Ömer hoş geldin deyip onları etrafına oturttu. Daha sonra onlara kendileri­nin ve halkın ihtiyaçlarını sordu.

Bunun üzerine kalkıp şöyle dediler: «Halkın velisi ve işlerinin sahibi sensin. R´z ancak kendimiz hakkında konuşabiliriz».

Daha sonra her biri kendisiyle İlgili ihtiyacını söyledi. El-Ahnef İbn Kays heyette en son konuşan kimseydi. Çünkü o he-yettekilerin yaşça en küçüğüydü,

El-Ahnef Allah´a hamdedip ona övgüde bulunduktan sonra şöyle

«Ey müminlerin emîri! Mısır´a yerleşen müsİüman askerleri Fira­vunların yeşilliklerle dolu ve verimli topraklarında oturmaktadırlar.

Suriye´ye yerleşenler; Kayserler´in topraklarındaki güzel ve mey­veli bahçelerinde oturmaktadırlar.

İran´a yerleşenlerse; Kisralar´ın topraklarında bulunan tatlı sulu ırmakların kenarlarında ve güzel bahçelerde oturmaktadırlar.

Ancak Basra´ya yerleşen kavmimiz, toprağı kurumayan ve ot bi­tirmeyen tuzlu ve bataklık bir yerde oturuyor.

Oranın bir tarafı acı deniz diğer tarafı da ıssız çöldür.

Müminlerin emîri! Onları bu kötü durumdan kurtar ve rahat bir hayata kavuştur.

Basra´dakİ valinin; onlara, tatlı su elde edecekleri, canlıları ve ekinleri sulayacak bir nehir kazdırmasını emret.

O zaman onların durumu iyileşir, geçimleri ve yaşama şartları düzelir.

Böylece Allah yolunda cihada sarılırlar».

Ömer hayranlıkla baktı ve heyetteki adamlara:

«Siz de bu gibi yapsamza!

Vallahi, o efendidir...» dedi.

Ömer daha sonra onlara ve el-Ahnef´e hediyeler verdi. Bunun üze­rine el-Ahnef:

«Ey müminlerin emîri! Biz çölleri bu hediyeleri almak için aşma­dık, sana" bunlar için gelmedik.

Benim sana olan ihtiyacım, söylediğim gibi, sadece kavmimin ihtiyacıdır.

Eğer onların ihtiyaçlarım yerine getirirsen hakkıyla ve tam manâ­sıyla yerine getirmiş olursun».

Ömer´in hayreti bir kat daha arttı ve: «Bu çocuk Basra halkının efendisidir» dedi.

Toplantı sona erip heyettekiler, yanlarında gecelemek İçin hay­vanlarının yanlarına gitmeye niyet ettiklerinde Ömer, gözlerini çanta­larının üzerinde gezdirdi ve birinin dışında bir elbise ucu gördü. Kalk­tı eliyle ona dokundu.

«Bu kimin?» dedi.

El-Ahnef: «Benim, ey müminlerin emîri!» dedi.

Ömer onun çok pahalı olduğunu zannetti.

El-Ahnef´e: «Bunu kaça satın aldın?» dedi.

El-Ahnef: «Sekiz dirheme» diye cevap verdi.

O kendisinin, bütün hayatında bundan başka yalan söylediğini bil­miyordu.

Çünkü onu oniki dirheme satın almıştı.

Ömer yumuşak bir şekilde baktı ve:

"Bir dirhemle yetinip paranın kalanını bir müslümana yardımda bulunabileceğin bir yere koysaydm olmaz mıydı?»

Daha sonra şunu ilâve etti:

«Paralarınızın ihtiyacı görecek kadarını alıp fazlasını yerlerine ko­yunuz. O zaman nefislerinizi rahatlatır ve kazançlı çıkarsınız». El-Ahnef utancından başını ömne eğdi ve hiçbir şey demedi.

Müminlerin emîri heyettekilerin Basra´ya dönmelerine izin verdi. Ancak el-Ahnef´in onlarla birilkte gitmesine müsaade etmedi. Onun tam bir yıl yanında kalmasını istedi.

Ömer, Temîmli gencin keskin bir zekâya, güzel konuşma kabiliye­tine, ruh yüceliğine, üstün bir gayrete ve birçok Allah vergisine sa­hip olduğunu anladı.

Gözünün önünde yetiştirmek, büyük sahabilerle görüşüp onlarır hidayetiyie hidayet bulması ve onlar vasıtasıyla Allah´ın dinini öğren­mesi için onu kendine yakın bir yerde bırakmak istedi.

Onu yakından takip etmek ve müsiümanların bazı işlerini ona ver meden önce ruhuna nüfuz etmek istiyordu.

Çünkü Ömer, güzel ve edebî konuşan zekî kimselerden çok kor­kardı.

Zira onlar doğru olurlarsa dünyayı hayırla doldururlar,

Eğer bozuk olurlarsa onların zekâsı insanların üzerine bir yük olurdu.

Bir yıl dolunca Ömer, el-Ahnef´e şöyle dedi:

«Ahnef! Seni tecrübe ettim ve hayırdan başka birşey görmedim.

Senin açıkça yaptığını güzel buldum. Umarım ki gizlin de açıkça yaptığın gibidir».

Daha sonra onu İranlılar´la savaşa gönderdi. Ordu komutanı Ebu Musa el-Eş´arî´ye şöyle yazdı:

«El-Ahnef İbn Kays´ı kendine yaklaştır. Ona danış ve onun söyle­diklerini dinle.

El-Ahnef İran´ın doğu ve batısındaki müslüman sancaklarının al-

Orada okunu yükselten, yıldızını parlatan çeşitli kahramanlıklar gösterdi.

Kendisi ve kabilesi Beni Temîm, düşmanla savaşta bütün güçle­rini cömertçe sarfettiler...

Nihayet Allah, Kisra tacının incisi olan Tüster şehrinin fethini, onlar vasıtasıyla nasip etti ve Hürmüzan´ı onların eline esir düşürdü».

Hürmüzan İran komutanlarının en güçlüsü, en cesuru, en kararlısı ve savaşlarda en iyi hile yapanıydı.

Müslümanların kazandıkları zaferler birçok defa onları müslüman-larla anfaşma yapmaya mecbur etmişti. Ama o fırsatını bulunca zafer kazanabileceğini zannederek onlara ihanet ediyordu.

Tüster´de onu kuşattıklarında muhkem burçlardan birine sığınıp şöyle dedi:

«Yanımda yüz ok var.

Vallahi, o oklardan birisi elimde olduğu sürece bana ulaşamaz-

Biliyorsunuz ki ben hiçbir atışı boşa gitmeyen bir atıcıyım.

Sizden yüz kişi öldükten veya yaralandıktan sonra beni esir et­meniz size fayda vermez».

Onlar: «Peki ne istiyorsun?» dediler.

O: «Halifeniz Ömer´in hükmüne razıyım, o bana istediğini yapsın» dedi.

«Tamam, senin bu isteğini kabul ediyoruz» dediler. Yayını yere attı ve teslim olmak için onların yanına gitti.

Müslümanlar onu bağlayıp fetheden kahramanlardan bir heyetle birlikte Medine´ye gönderdiler.

Bu kahramanların başında Resûİüilah´ın Es.a.v.) hizmetkârı Enes İbn Malik ve Medrese-i Ömeriyye´nin [2] rencisi el-Ahnef İbn Kays

vardı.

Heyet, müminlerin emîrine fethi müjdelemek, Beytulmaie gani­metlerin beşte birini götürmek ve hakkında hükmünü vermesi için, sözünden dönüp ihanette bulunan Hürmüzan´ı halifeye tesiim etmek için Medine´ye doğru yürüdü.

Medine´nin girişine vardıklarında rnüslümanların karşısına gerçek şekliyle çıkarmak için Hürmüzan´ı giydirip kuşattılar.

Ona, saf ipekten dokunmuş ve altın ipliklerle nakışlanmış elbi­selerini giydirdiler.

İnci ve mücevherlerle işlenmiş tacını başına koydular.

Altından yapılmış, yakut ve incilerle süslenmiş hükümdarlık asa­sını eline verdiler.

Onların ayakları Yesrip topraklarına basar basmaz, genç, ihtiyar herkes başlarına birikip getirdikleri esiri seyretmeye, hayretle onun görünüş ve kıyafetine bakmaya başladılar.

Heyet Hürmüzan´ı Ömer´in evine götürdü. Evinde bulamadılar. Sor­duklarında, gelen bir heyeti kabul etmek için Mescid´e gittiği söyle­nildi.

Mescide gittiler. Onu orada da bulamadılar.

Onların halifeyi aramaları uzadıkça, etrafındaki insanlar çoğalı­yor ve kalabalık artıyordu.

Böyle şaşkın bir haldeyken onları oyun oynayan bazı küçük ço­cuklar gördüler ve:

«Ne arıyorsunuz? Sizin gidip gelip durduğunuzu görüyoruz. Belki de müminlerin emîrini arıyorsunuz?»

«Evet, onu arıyoruz» dediler.

Çocuklar: «O, bornozunu başının altına koymuş, mescidin soi kö­şesinde uyuyor» dediler.

Gerçekten Hz. Ömer Küfe halkından bir heyetle görüşmek için bornozuyla çıkmıştı.

Heyet ayrılınca, bornozunu çıkarıp başının altına koymuş ve uyku­ya dalmıştı.

Heyet Hürmüzan´ı mescidin sol köşesine götürdü. Halifenin uyu­makta olduğunu görünce ona yakın bir yere oturdular, esirlerini de yanlarına oturttular

Hürmüzan arapçadan hiç anlamıyordu.

Mescidin köşesinde uyuyan bu kişinin müminlerin emîri Ömer olduğu da aklına gelmiyordu.

Gerçekten, Ömer´in sade bir hayat sürdüğünü ve dünyaya önem vermediğini duymuştu.

Ama Bizanslılar1! yenen Kisralar´ı deviren bir kimsenin mescidin köşesinde örtüsüz, yastıksız, muhafızsız ve hizmetçisiz olarak uyuma­sını tahayyül bile edemiyordu.

Topluluğun sessiz bir şekilde oturduğunu görünce, onların namaza hazırlandıklarını ve halifenin gelmesini beklediklerini zannetti.

Ancak el-Ahnef İbn Kays, heyettekilere konuşmayı kesmelerini halifeyi uyandırmamak için gürültü yapmamalarını işaret etmişti.

El-Ahnef, onunla birlikte kaldığı için biliyordu ki, Ömer gözünü geceleyin çok az yumardı.

Çünkü, ya Allah´a ibadet etmek üzere namazgahında dururdu.

Ya tebdil-i kıyafet yaparak halkın durumunu anlamak için Medi­ne´nin mahallelerinde dolaşırdı.

Ya müslümanların evlerini geceleyin hırsızlardan korurdu.

El-Ahnef´in heyettekilere yaptığı işaretler Hürmü2an´ın dikkatini çekti. Farsça bilen el-Muğire İbn Şu´be´ye dönüp şöyle dedi:

«Kim bu uyuyan?»

Muğire ona: «O, müminlerin emîri Ömer´dir» dedi.

Hayretten Hürmüzan´ın ağzı açık kaldı ve.

«Ömer mi?! Hani muhafız ve hizmetçileri?» dedi.

Muğire ona: «Onun ne muhafızı ne de hizmetçisi vardır» dedi.

Hürmüzan: «Öyleyse onun peygamber olması gerekir» dedi.

Muğire: «Hayır, o peygamberler gibi hareket eder. Günkü Mu-hammed´den (s.a.v.) sonra peygamber yoktur...» dedi.

Daha sonra halk çoğaldı. Gürültü arttı ve Ömer uyandı. Yattığı yerden doğrulup oturdu. Hayretle insanlara baktı. Başında güneş ışın­ları altında parlayan tacıyla, elinde gözleri kamaştıran asasıyla İran´ın hükümdarını gördü.

Gözlerini ona dikip: «Hürmüzan mı?» dedi. El-Ahnef ona: «Evet, ey müminlerin emîri!» dedi.

Ömer onun üzerindeki altın, inci, yakut ve ipeklere dikkatle bak­tıktan sonra yüzünü ondan çevirdi ve: «Ateşten Allah´a sığınırım...

Dünyaya karşı ondan yardım dilerim...

Bunu ve taraftarlarını İslâm´a boyun eğdiren Allah´a hamdolsun.. dedi.

Daha sonra şunları ilâve etti: «Ey müslümanlar! Bu dine iyi sarılın... Yüce peygamberinize uyun... Dünya sizi azdırmasın çünkü o aldatıcıdır...» Ömer konuşmasını bitirince el-Ahnef İbn Kays ona fethi müjde ledi.

Afiah´ın müslümanlara lütfettiği ganimetleri bildirip şöyle dedi:

«Ey müminlerin emîri! Hürmüzan bize teslim olup kendisi hak­kında senin hüküm vermeni istedi. Dilediğin zaman onunla konuş».

Ömer: «Üzerindeki şımarıklık ve azgınlık alâmetlerini çıkarmadık­ça onunla konuşmam» dedi.

Onun süslü elbiselerini ve tacını çıkardılar. Elindeki asasını al­dılar ve ona vücudunu örten sık dokuntulu bir elbise giydirdiler.

O sırada Ömer ona dönüp:

«Eee! Hürmüzan! Hıyanetin sonunu ve Allah´ın emrinin akıbetini nasıl buldun?»

Hürmüzan perişan bir halde başını önüne eğdi, sonra da şöyle konuştu:

«Ömer! Bizler ve sizler cahiliyedeyken Allah ne bizimle ne de sîzinle birlikte oldu. Ama biz size gafip geldik.

Siz müslüman olup Allah sizinle birlikte olunca, siz bizi yendiniz».

Ömer ona şu cevabı verdi: «Siz bizi söylediğin bu sebepten do­layı ve başka birşeyden dolayı yendiniz. O da sizin birlik halinde ve bizim de dağsnık olmamızdır...»

Daha sonra ona sert bir şekilde bakıp:

«Hürmüzan! Defalarca sözünde durmaman konusunda neyi baha­ne edeceksin?» dedi.

Hürmüzan: «Beni öldürmenden korkuyorum» dedi.

1 Ömer: «Bana anlatıncaya kadar sana hiçbir zarar gelmiyecek».

Ömer´den bunu duyunca Hürmüzan´ın içi biraz rahatladı ve: «Çok susadım» dedi.

Ona kaba bir bardakla su verildi. Hürmüzan dikkatle ona baktık­tan sonra:

«Susuzluktan ölsem böyle bir kaptan su içmem» dedi.

Ömer ona, beğeneceği bir kapla su verilmesini emretti. Hürmü­zan onu eline aldı ve eli titremeye başladı.

Ömer ona: «Neyin var?» dedi.

Hürmüzan: «Bu sudan bir yudum içerken öldürülmekten korku­yorum- dedi.

Ömer ona: «Suyu içinceye kadar sana hiçbir zarar gelmiyecektîr» dedi.

Ancak Hürmüzan kabı yere atıp suyu döktü.

Ömer: «Ona başka su getirin, onu öldürmeye ve susuz bırakmaya kalkmayın» dedi.

Hürmüzan: «Benim suya ihtiyacım yok».

Ancak ben onu bahane ederek öldürmemenizden emin olmak tedim» dedi.

Ömer ona: «Ben seni mutlaka öldüreceğim» dedi. Hürmüzan: «Ama bana teminat verdin» dedi. Ömer: «Sen yalan söyledin» dedi.

Bu arada Enes İbn Maiik: «Müminlerin emîri! O doğru söylüyor. Sen ona teminat verdin» dedi.

Ömer: «Yazıklar olsun sana, Enes! Ben kardeşim el-Bera İbn Ma-lik´in ve Meczee İbn Sevr´in katiline teminat mı vereceğim.

Hayret...» dedi.

Enes şu cevabı verdi: «Ama sen ona, bana anlatıncaya kadar sa­na hiçbir zarar gelmiyecektir» dedin.

Yine ona: «Suyu içînceye kadar sana hiçbir zarar gelmiyecektir» dedin.

EI-Ahnef de Enes´in sözünü teyid etti. Oradakiler de müminlerin emîrinin Hürmüzan´a teminat verdiğini ikrar ettiler.

Ömer öfkeli Hürmüzan´a bakıp:

«Sen beni aldattın. Ben, bir müslümandan başkasına aldanmam» ddi.

Bunun üzerine Hürmüzan müslüman oldu. Ömer ona iki bin dinarı şart koştu.

İranlıların çoğunlukla müslümanlara verdikleri sözü bozmaları ve onların aleyhlerine dönmeleri Ömer´in zihnini karıştırıyordu.

Hürmüzan´la birlikte gelen heyetteki adamları toplayıp onlara şöy­le dedi:

«Müslümanlar zimmîlere zulmedip kötü davranıyorlar da mı onlar sözlerinden ve yapılan anlaşmalardan dönüyorlar?»

Heyettekiler şu cevabı verdiler:

«Müminlerin emîri! Vallahi, onlara birisinin kötü davrandığını, on­lara verdikleri emandan vazgeçtiğini veya bir meselede onları aldat­tığını bilmiyoruz...»

Ömer: «Neden onlar, aramızdaki anlaşmalara rağmen fırsatını ya­kalayınca sizin aleyhinize dönüyorlar?»

Heyet Ömer´i ikna etmeyen ve onu rahatlatmayan bir cevap ver­mişti.

Öyle olunca el-Ahnef İbn Kays kalkıp:

«Ey müminlerin emîri! Sorduğun şeyi sana ben anlatacağım» dedi.

Ömer: «Haydi, neyin varsa anlat». El-Ahnef şunları söyledi:

«Ey müminlerin emîri! Sen bizi, İran topraklarında ilerlemekten menettin.

Bize, onlardan aldığımız toprak ve şehirlerle yetinmemizi em­rettin.

Şüphesiz onların canlı bir hükümdarları ve ayakta duran bir sal­tanatları olduğu müddetçe onlar elimizdeki adamlarını ve topraklarını geri almak için bize saldırıp duracaklar; birisi davet ettiğinde ve ken­disine zafer fırsatı doğduğunda bizimle anlaşan kimseler onlara katı­lacaklar.

Ey müminlerin emîri! Aynı toprakta iki hükümdar olmaz. Birisinin diğerini mutlaka çıkarması lâzımdır.

Eğer sen bize onların memleketine gitme izni verirsen, biz onların hükümdarlarını öldürür, ümitlerini kırmak için saltanatlarını yıkarız. Böylece cesaretleri kalmaz ve bizim işimiz yoluna girer».

Ömer bir süre sustuktan sonra şöyle dedi:

«Doğruyu bana el-Ahnef söyledi, milletin durumu hakkında bilme­diğim şeyleri bana o açıkladı».

Ondan sonra olanlar el-Ahnef´in bu davranışından dolayı olmuş­tur.

Bu görüşün tesiriyle tarihin akışı değişmiştir [3]



[1] Ömer İbnu´l-Hattab

[2] Medrese-i Ömeriyye : Hz. Ömer´e ait okul demektir

[3] El-Ahnef İbn Kays hakkında geniş bilgi için aşağıdaki eserlere bakınız

1. Tabakatu İbn Sad, Vll/93.

2. TabakaSu Halife İbn Hayyat, T. 1555.

3. İbn Kuteybe, ei-Maarif, s. 423.

4. Ahbaru İsbehan, 1/224.

5. Tehzîbu İbn Asakir, Vll/10.

6. El-Bidaye ve´n-nihaye, VİN/326.

7. Ez-Zehebî, Tarîhu´l-îslâm. 111/129.

8. Usdu´l-gabe, 1/55.

9. Şezeratu´z-zeheb, I/78.

10. En-Nucurnu´z-zahire, 1/184.

11. El-İber, 1/80.

12. Ei-İsabe, T. 429.

Dr. Abdurrahman Re fet el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 2/451-461.