- Eğitim ve din eğitimi

Adsense kodları


Eğitim ve din eğitimi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sidretül münteha
Tue 28 September 2010, 01:09 pm GMT +0200
EĞİTİM VE DİN EĞİTİMİ


A. Eğitim ve Tarifi
 

Tarih boyunca, gerek doğu gerekse batı dünyasında yaşamış, in­sanın ve insanlığın problemlerine çare aramış bilginler ve filozof­lar, insanın eğitimi üzerinde de kafa yormuş, konu ile ilgili çeşitli görüşler ortaya koymuşlardır. Hatta topluma yön veren, hukuk, ge­lenek, görenek gibi sosyal kurumlarla ilahi kaynaktan gelen din­ler de bu hususta bir takım emir ve tavsiyelerle insanlara ışık tut­muşlardır. Konu ayrı ayrı ve çeşitli metodlarla bile olsa ele alın­mış, tarih boyunca insana önemini hissettirmiştir. Bir insan ailesi yaşamaya, bir ana baba çocuğunu sevmeye başladığı andan itibaren eğitim denen olayın doğduğu da şüphesizdir.[1] Bunun için toplum birimlerinin en küçüğü olarak aileler, veya büyük insan toplu­lukları olarak milletler, bu konuya ilgisiz kalamamış az veya çok konu ile ilgilenmişlerdir.

Eğitim faaliyeti, öncelikle, mahiyetinin karmaşıklığı ve gaye­lerinin kesin olmayışı ile dikkati çeker. Birçok meslekler, sözge­limi doktorlar, mühendisler, avukatlar, denizciler ulaşmak iste­dikleri gayeyi tanımlama problemi ile sürekli meşgul değillerdir. Halbuki öğretmen, ulaşmak istediği sonuçla hergün meşguldür. Zamana ve yere göre değişen bu "ne yapmaya çalışıyorum?" so­rusu, ondan, bir eğitim felsefesi kurmasını ve bundan daha güç olan, kurduğu bu felsefe ile yetinmemesini, ortaya koyduğu cevabın hiç bir zaman son cevap olmadığını kabul etmesini ister.[2] Çünkü eğitim insanın gerek yetenekleri, gerekse sosyal uyumu itibariyle elde edebileceği son noktalara kadar, belli bir süreç içinde, her gün, bir önceki günden daha ileri noktaya ulaşmasını ister. Böylece be­lirli aşamalar kaydetmesi suretiyle bir halden diğer bir hale geç­mesini bekler.

Ferde, güzel ahlâk verip kötü davranışlarını yok etme mana­sına eğitimin mümkün olup olmadığı hususunda da düşünceler ay­rılmış, bazıları ferdin yaşama şekli, kabiliyet ve istidatlarını do­ğuştan beraberinde getirdiğini, bunlarda hiçbir gayretin değişiklik meydana getiremeyeceğini, dolayısıyla çocuğu eğitme konusunda, gösterilecek faaliyetlerin kubbe üzerinde ceviz durdurmaya çalış­maktan öteye gitmeyeceğini iddia etmişlerdir. Diğer bir kısmı ise, çocuğun zihnini bir bal mumuna benzetmiş, ona istenilen her şek­lin verilebileceğini ileri sürmüşlerdir. Bunlardan birincisine kö­tümser görüş, ikicisine ise iyimser görüş denir.[3]

Eğitim konusu ile ilgilenenler araştırma sonuçlarına ve men­subu bulundukları felsefî sisteme uygun bir eğitim anlayışını sa­vunmuşlar ve bunun dayanaklarını tesbit etmişlerdir. Böylece de­ğişik eğitim tarifleri, metodları ve prensipleri ortaya çıkmıştır. Eğitimde ferdiyetçiliği, hürriyetçiliği, natüralistliği, gelişmeciliği savunanlar olduğu gibi idealistliği, toplumculuğu, otoriterliği, eği­tim görüşlerinin temeli olarak kabul edenler de çıkmıştır. [4]

Eğitim üç temel unsura dayanır. Bilim, sağduyu, sevgi.

Bu üç unsur eğitime yön verir. Eğitim faaliyetlerini genişletir, geliştirir veya sınırlar. Bunlardan birini görmezlikten gelmek, sis­temde aksamalar meydana getirir. Bunlara zamanlama şartı ilave edilebilir.

Eğitimi sadece bilimsel veriler çerçevesinde ele almak eğitim­cinin, özellikle anne-babanın duygusallıklarını ve zekasını inkar etmek anlamına gelir. Özellikle uygulamada önümüze çıkan, ter­cihler yapma ve dengeler kurma konusunda sağduyunun hatta "eği­timci önsezisi"nin çok büyük önemi vardır. Eğitim faaliyeti böyle bir imkandan mahrum bırakılmamalıdır.

Ünlü Amerikalı psikolog Martin Seligman'ın "Öğrenilmiş Çaresizlik" adındaki çalışması sezgi konusunda ilgi çekici araş­tırma sonuçlarına dayanır. Seligman yaptığı bir deneyde üç ayrı kutuya üç köpek koymuş, birinci ve ikinci kutuya elektrik şoku vermiştir. Birinci kutuda köpeğin uzanabileceği bir yere de bir düğme koymuş. Şok yiyen köpek sağa sola koşuşarak bu acıdan kurtulma yollarını aramış, sonunda düğmeyi bularak kurtulmuştur. İkinci kutuya ise düğme konmamış. Ancak dışardan birisi müdahale edip elektriği kesmesi ile köpek acıdan kurtarılmaya alıştırılmıştır. Üçüncü kutuya ise elektrik şoku verilmemiştir. Bu şekilde köpekler bir çok kere deneylerden geçirilmiştir.

Daha sonra köpekler başka kutulara alınmış. Bu kutulara bu se­fer alttan gene elektrik şoku verilmiştir. Kutularda da köpeklerin sıçrayıp çıkabilecekleri ve böylece akımdan korunabilecekleri yük­sek ve düz bir tünek yapılmıştır. Şok verildiğinde birinci köpek du­varlarda akımı kesecek bir düğme aramış, bulamayınca sıçrayıp tüneğe çıkmıştır. İkinci köpek, hiçbir şey yapmadan dışardan birile­rinin akımı kesmesini beklemiştir. Üçüncü köpek ise, şoku tadar tadmaz sıçrayıp tahta tüneğin üstüne çıkmıştır.

Sonuçta hiçbir eğitim almayan köpeğin doğal dürtü ve tepkileri, kendisini kurtarmaya yettiği, eğitim yoluyla doğal dürtü ve tepki­leri bozulmuş veya yanlış şartlandırılmış köpeklerin ise öncelikle eğitimlerinin, gereği olan davranışı yaptıkları, eğitimlerinin do­ğal dürtüleri geri planda bıraktığı çıkış yolu bulamayınca doğal dürtülerine başvurdukları tesbit edilmiştir.[5]

Eğitim faaliyetlerinde de eğitimcinin doğal dürtü, tepki ve sez­gilerinin önemli yeri vardır. Eğitimci eğitimin her aşamasında buna başvurmalıdır. Buna "eğitimci önsezisi" denir. Her anne baba bu önseziye sahibtir.

Eğitimcinin duygusallığı ve zekasını öne çıkararak bilimsel verileri bir kenara itmek doğru değildir. Bu da eğitimcinin uzman­lık ve ustalığını bir kenara bırakarak onun özel sezgilerini öne çı­kartmak hatta abartmak olur. Onun için eğitim olayında her ikisi­nin yeri ve sınırları tayin edilerek işe girişilmelidir.

Üçüncü unsur olan sevgi, her türlü duygusallık ve zekanın ve bütün bilimsel araştırmaların ötesinde bir unsurdur. Bütün eğitim faaliyetlerinde vazgeçilmez bir öğedir. Eğitimde başarı; çalışma, azim, kararlılık, sabır gibi unsurlarla temin edilebilir. Bütün bu hasletler ise, ancak sevgi varsa var olurlar. Öyle ise, eğitimin te­meli sevgidir. Sevginin üstüne oturtulan bilgi, sezgi, akıl ve tutarlı davranışlar hepsi bir bütün olarak eğitimi meydana getirir.

Eğitimin, muhakkak bir felsefî sistemin uzantısı olarak düşü­nülmesi ve bu felsefî perspektifin eğitim olayında vazgeçilmez bir şart kabul edilmesi[6] ve asıl felsefe ile bir bütünlük içinde ortaya konmasının gerekli olduğu yaklaşımından dolayı düşünür ve filo­zoflar kendi felsefî perspektiflerine göre eğitim olayını ele almış­lar, böylece eğitimin problemlerine birçok ve çeşitli çözüm teklifleri ortaya çıkmıştır. Bu çeşitlilik eğitim tariflerinde de farklılıklar meydana getirmiştir. Eğitim öncelikle "bireyin yeteneklerini belli bir süreç içinde ulaşabileceği en uç noktalara kadar geliştirmek" şeklinde tarif dilmiştir. Bu tarif bazılarına göre eksik olarak de­ğerlendirilmiştir. Bunlara göre eğitimin bir diğer görevi de, sosyal uyumu sağlamaktır. Bu da toplumsal değerlerin ferde kazandırıl­ması, böylece onun toplumun bir üyesi olmasını temin etmekle ger­çekleşmektedir. Bundan dolayı "bireysel yeteneklerin toplumsal değerlere ters düşmeyecek ve birbirlerini tamamlayacak bir denge içinde geliştirilip ferde kazandırılmasıdır" diye yapılan bir tarif, bu görüşe göre eğitimin eksiksiz tarifi olmaktadır. Bu tarifler genel hatları ile iki grupta toplanabilir:

1. Eğitimi psikolojik bir yaklaşımla bireysel yatkınlıkları ge­liştirme süreci olarak görenler, Gustave Le Bon, William James, Kant, Hamdi Yazır. v.b. gibi.

2. Eğitimi, kişide bireysel yatkınlıkların, sosyal ve fiziksel ya­pıya uygun olarak geliştirilmesi olarak düşünenler.Stuart Mili, James Mill, Durkheim v.b. gibi.
 

Gustave Le Bon, "Eğitim şuurluyu (iradîyi) şuursuz (tabiî) hale getirme çabasıdır."

William James, "Kazanılmış alışkanlıklarla faaliyet ve yönelişlerinin  düzenlenmesidir."

Kant, "Her fertte istidatlı olduğu yetkinliği geliştirmektir." [7]

Prof. Jeffreys:  "Kişisel gelişimin gıdasıdır." [8]

Hamdi Yazır, "Bir şeyi tedricen kemaline ulaştırmaktır." [9] diye tarif ederler.

Stuart Mili, "Tabiatımızın mükemmelliğine yaklaşmak için, gerek kendimizin ve gerekse diğer insanların, bizim için yaptık­ları şeylerin tümüdür." der ve eğitimi, zeka ve irademiz üzerinde, tabiat ve diğer insanların etkisi olarak tarif eder. James Mili, "İnsanı hem kendisi hem de diğer insanlar için mutluluk vasıtası yapmaktır."

Durkheim, "Yetişkin nesillerin, henüz sosyal hayata intibak edecek kadar olgunlaşmamış olan genç nesiller üzerinde yaptık­ları etkidir." diye tarif ederler.

Whitehead ise, "Hayatın yalın gerçeklerinin ötesine uzanan ni­telikli bir hayatın elde edilme yöntemi" olarak tarif eder.[10]

Bütün bu ayrı görüş ve düşünceleri telif ederek eğitimi şöyle ta­rif edebiliriz.

Eğitim, fertte doğuştan gelen yetenekleri geliştiren, insanların bilgi ve görgülerinde geçerli saydığımız şeyleri yeni nesillere nak­leden ve ilerde kaydedilecek tekamülü hazırlama iddiasında bulu­nan en üstün görüş yüceliğini kazandırma isteğine denir. [11]

 
B. Eğitimin Amaçları ve Önemi
 

Eğitimin fert ve toplum açısından önemi maddeler halinde şöy­lece sıralanabilir:

1- İnsan tarihi bir varlıktır. Bu husus onu hayvanlardan ayıran temel özelliklerden birisidir. Yani, insanın dünyası sadece kendi düşünce, görüş ve  tecrübeleri ile  sınırlı değildir. Aynı zamanda kendinden önceki nesillerin bilgi ve tecrübelerinden de yararlanır. Bunun için de onların yaşama şekilleri ve tercihlerini öğrenmek durumundadır. İşte bu hadise eğitim sayesinde kendiliğinden ger­çekleşir. Böylece nesillerin kültür, bilgi ve tecrübe birikimi bir son­raki nesle aktarılmış olur. Bunun sonucu yeni nesiller bir takım şeyleri öğrenmek için sınama-yanılma faaliyeti yapmaktan kur­tulmuş olurlar. Eğitimin bu sosyal yönü sayesinde geçmiş nesille­rin terbiyevi birikimleri tarihin karanlıklarında kalmaktan kur­tulmuş olur. Uzun tecrübeler sonunda elde edilen bu sosyal kaide­leri yeni nesiller de aramak zorunda kalmazlar.

2- İnsanın doğduğu andaki belirsiz kişiliği ile daha sonra te­şekkül edecek olan şahsiyeti arasında muazzam bir mesafe vardır, işte bu mesafeyi çocuğa eğitim kapattırır.

3- Eğitim, toplum içinde benzer tutum ve davranışların oluşma­sını, böylece toplum düzenini temin eder. Şayet şahsiyetin teşekkülü sırasında çocuğa müdahale edilmezse, onun kişiliği istenilen mo­delde oluşmayabilir. Bu durum ise, kişi ile toplum arasında uyum­suzluk yaratır. Giderek ferdin toplumdan tecridine yol açar. Bu şe­kilde toplum kültürüne ayak uyduramayan kişilerin yoğun olduğu cemiyetlerde düzensizlik baş gösterir, hoşnutsuzluk had safhaya çı­kabilir. Eğitim, ferdin topluma intibakını sağlamakla bütün bu ra­hatsızlıkların önüne geçer.

4- Eğitim ferdi toplum hayatına  hazırladığı  gibi  toplumu  da ferde göre içinde yaşanabilir bir ortam haline getirir. Yani çevreyi düzenler. Böylece fert, içinde gelişip büyüyebileceği, iş bölümü so­nucu birtakım temel çıkarlarını gerçekleştirebileceği, bazı alışkan­lıkları ve yüce değerleri tanıyıp benimsiyebileceği uygun şartları hazır bulmuş olur.

5- İnsan kabiliyetlerini kendi kendine geliştirme özelliğine sa­hip değildir. Bunun için eğitim ve öğretime ihtiyaç hisseder.  Bu yönden her zaman başkalarının yardımına muhtaçtır. İşte bu ihti­yaç eğitimin temelidir.[12]

 

C. Dinin ve Din Eğitiminin Lüzumu
 

İnsan tarihinin hiçbir döneminde dinden uzak yaşamamıştır. Batıl olsun, ilahî olsun, çeşitli dinlere mensub olarak ömrünü ge­çirmiştir. Bugün de dünyanın çeşitli bölgelerinde her türlü dinin mensubu milyarlarca insan bulunmaktadır. Bunlardan müslümanlık, hrıstiyanlık gibi dogmatik yönleri bile rasyonelleşmiş mükemmel dinler bir tarafa, insan düşüncesi ile kabil-i telif olma­yan inanç ve ibadet esasları olan ilkel dinler bile en olmaz hareketleri mensublarına yaptırabilmektedir. Sözgelimi hayvanlara veya eşyaya tapma, onlara aşırı saygı gösterme, cinayet işleme, in­tihar etme gibi bir çok eylem din adına yapılabilmektedir.

İnsan üzerinde bu derece etkili olan bir sistemle insanın ilişki­leri hiç şüphesiz eğitimin bir konusu olmalıdır. Yoksa bu ilişkile­rin yetersiz hatta yanlış olarak kurulması kaçınılmazdır.

Din duygusu insanda doğuştan gelen bir duygudur. Kur'an bunu fıtrat kelimesi ile özdeşleştirerek kullanmaktadır.

"(Resulüm) Sen yüzünü hanif olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir, Allah'ın yaratışında birdeğişme yoktur.  İşte  dosdoğru din budur.  Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.[13]

Bu ayette dinin fıtri bir olay olduğu açıklanmakta onun insan ruhunun derinliklerindeki doğuştan gelen yapılanmasına dikkat edilmesinin gereği vurgulanmaktadır.

Ayrıca Buhari'nin Ebu Hureyre'den rivayet ettiği aşağıdaki ha­diste de aynı gerçeğin üzerinde durulmaktadır.

"Her çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra ana-babası onu yahudi, hrıstiyan ve mecusi yapar." [14]

Burada da fıtrat hem dinî duyguların doğuştanlığını hem de daha özel olarak doğuştan gelen dinî duyguların tevhid ilkesine yatkınlığını ifade etmektedir. Ayrıca Kur'an'ın bu beyanı, din duy­gusunun kaynakları üzerinde duran bir çok fikir ve ilim adamı ta­rafından da paylaşılmaktadır. Bunlar arasında Max Müller, Jul Simon, Jung, H. F. Amyel, M. Zastrof, B. Konstand zikredilebilir. [15]

Kur'an eğitime özel bir önem vermiştir. Onun bu tutumunu içinde geçen "Rab" kelimesinde ve bu kelimenin kullanılış yeri ve gayelerinde görebiliriz. "Rab", terbiye manasına mastardır. Kur'an-ı Kerim'de, her şeyi kemâline ulaştıran Allah'ın güzel isimlerindendir. Rubûbiyet (terbiye edicilik) sıfatı ise, ilâhî sıfatların en büyüğüdür. [16] Mübalağa kastı ile "mürebbi" yerine kullanılmıştır. İsm-i failin yerine mastarın kullanılması, failin fiili tam bir kemal ile gerçekleştirdiğini gösterir.[17] Buna göre "Rab", terbiyenin bütün gereklerine sahip, en mükemmel ve en kuvvetli bir terbiyeci demektir. Terbiye ise, bir şeyi kademe kademe tedrici ile kemaline eriştirmektedir. Alemin her kısmında terbiye ve tekâmül kanunlarının her an cereyan ettiği görülmektedir. [18]

"Rab" kelimesi, Kur'an-ı Kerim'de ulûhiyyeti belirtmek için en çok kullanılan kelimedir. 970 defa  kullanılmıştır.[19] Aynı zamanda, Kur'an-ı Kerim'de 2799 defa zikredilen Allah kelimesin­den sonra en çok tekrarlanan kelime olmuştur.[20] Genellikle Kur'an-ı Kerim'de geçen dua ve niyazlarda, Allah Teâlâ kendisine isim olarak "Rab" kelimesini almıştır. Dua esnasında, kendisini "Rab" kelimesi ile özellikle tesmiye etmesi, müminlere, Allah'ın her şeyden önce bir terbiyeci olduğunu hissettirmek için olması kuvvetle muhtemeldir. Bu şekilde bir kullanış, müminlere Allah'tan ilk istenecek niteliğin, kendilerini tedip ve terbiye etmesi olması gerektiğine de işaret eder. Bu şekilde tedip ve terbiye vası­tası ile müminin en mükemmel bir yaratılışa sahip olması amaç­lanmaktadır. İşte insan davranışlarına yön veren, onun eğitimi ile ilgili tavsiye ve yöneltmelerde bulunan âyetlerde ve dualarda, Allah Teâlâ'nın kendisi için "Rab" kelimesini kullanmasının se­bebi bu olmalıdır. Kur'an-ı Kerim'in konu bütünlüğü ve konu ile ilgili en küçük detayı bile ihmal etmeme özelliği açısından bu durum son derece ilginçtir.

İnsanlar fıtratları gereği din olgusuna başvururlar. Dinin in­san üzerindeki bu etkisi eğitimcileri düşündürmelidir. Her halü­karda din ile iç içe yaşayacak olan insanlara, mensup oldukları dinin gelişigüzel değil, bir sistem ve ilke çerçevesinde kazandırıl­ması, tercih edilmesi gereken bir yoldur. Yoksa insanların bir ço­ğunun din namına yanlış bir takım düşünce ve fikirlere kapılması kaçınılmaz olur. Öyle ise, fıtratı gereği dindar olan insana, dinin mahiyeti gereği, belli usuller ve sistemlerle kazandırılması, salim aklın tutacağı yoldur.

Ayrıca her dinin kendisini mensuplarına kabul ettirecek ilke ve yöntemleri vardır. Özellikle ilahi dinlerde bu böyledir. İslam dininin de insanların din eğitimi konusunda bir tavrı vardır. İlkeler, yöntemler ve amaçlardan oluşan bu tavır aynı zamanda kendi içinde tutarlı bir eğitim sistemidir. Her kuralında insanı öne çıkaran, onu en üst değer olarak kabul eden bir dinin, insanı yetiş­tirecek kuralları ihmal etmesi zaten bir tutarsızlık olurdu. Kur'an bir anlamda baştan sona insanın eğitimini amaçlar. Biz bu bağ­lamda Kur'an'da "Rab" sıfatının, Allah'ın kendisini tesmiye ederken en çok kullandığı sıfat olduğunu örnek göstererek yetin­mek istiyoruz.

İnsanla böylesine sıkı ilişkileri olan bir duygunun, din duygusunun eğitimi de zaruridir. Zaten yukarıdaki hadis de bu gerçeği vurgulamaktadır.

Durum böyle olduğu halde, ülkemizdeki eğitimci ve psikologlar, çocuk eğitiminin her yönü ile ilgilendikleri halde; eğitimin bu önemli alanına temas etmemeyi ortak bir tutum olarak benimsemiş görünmektedirler. Çocuk eğitiminin her alanında bir otorite olarak araştırmalar yapan, kitaplar, makaleler yazan bu psikolog ve pedagoglar, çalışmalarında din alanını boş bırakmakta, bu ko­nudaki eğitim hakkında insanlara yardımcı olmamaktadırlar. Bazan da din eğitimi alanı ile meşgul olan veya bu eğitimi gerçek­leştirmeye çalışanları, hatalı tutumları sebebiyle eleştirebilmekte­dirler. Düz bir mantık onlara bu eleştiri hakkını tanımamaktadır. Kendilerinin boş bıraktığı, insanlara, neyi, nasıl öğretecekleri ko­nusunda yardımcı olmadıkları bir alanda, yanlışlık ve eksiklikle­rin olması kaçınılmazdır. Bu konuda eleştiri, ancak yol gösteren­lerin hakkıdır.

Burada şu durumu belirtmek yerinde olacaktır. Ülkemizde çocuk psikolojisi ve eğitimi alanında çalışan ve eser verenler içinde sadece Doğan Cüceloğlu, aile ortamı ve çocuk yetiştirme konusunu işlediği "Yetişkin Çocuklar" isimli kitabında konuya temas etmektedir. Sağlıklı aile ortamının bir şartının da sağlıklı manevî yaşamın temellerini oluşturmak olduğunu söyleyen Pedagog, bu kuralın, kişinin kendi içinde Tanrıyı ve Hakikati bulma temeline oturtulması gerektiğini, bunun ise, dini aşan bir durum olduğunu söyler. Dinin dıştan geldiğini ve belirli kurallara uyma konusunda bir baskı mekanizması olabileceğini, bu durumun da insanın iç yapısının evren ile kurduğu ilişkiyi olumsuz olarak etkileyebileceğini söyler. Böylece Tanrıya imanın kabulü ile temellendirdiği manevî yaşam kavramını insanın yetiştirilmesinin önemli bir boyutu olarak ele alır. Ona göre, olgun insanın bir özel­liği de beden, zihin ve manevî yaşam arasında denge kurabilmiş olmasıdır. Bundan dolayı kitabında kısa da olsa manevî yaşam çerçevesi içinde, dinin yerini ve din eğitiminin boyutlarını ve yön­temlerini ele alır. Din eğitimi konusunda da anne babalara, çocuk­larını eğitirken bütün dinlerin özelliklerinin ve toplumda yaygın olan dinin, diğer dinlerden farklarının belirtilmesini ve ana ba­banın bu dinlerden hangisini tercih etmiş ise, bu tercihi sebepleri ile ona açıklamasını ve çocuklarını dini tercihler karşısında özgür bırakmalarını tavsiye eder.[21]

Türk sosyoloji tarihinde önemli bir yeri olan Ziya Gökalp de sosyolojinin terbiyeye tatbiki konusunda yazdığı yazıların toplan­dığı "Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri" adlı kitabında, kısa bir bölümü "İslam Terbiyesinin Mahiyeti"ne  ayırmış ve  bu­rada daha çok okullardaki din eğitimi üzerinde durmuştur.[22]

Din psikolojisi alanında son dönemlerde ilk araştırmaları ya­pan ve bu konuda eser veren Neda Armaner, eğitimci ve psikologla­rın din duygusunu görmezlikten gelmelerini ve bu konuyu kitapla­rına almayışlarını aşağıdaki sebeplere bağlamaktadır.

1- Bilimsel olmamak korkusu:

Son dönemlerde ilmin ve eğitimin laikleştirilmesi, bilimsel ça­lışmaları dinden uzaklaştırmıştır. Bundan dolayı dinî içerikli ça­lışmaların bilimsel olmayacağı gibi yanlış bir kanaat, bu çevrele­rin din duygusunu araştırmalarını engellemiştir.

2- Din alanını karmaşık bir alan olarak görmeleri.

Din olgusu ve duygusu, sosyal bilimlerin özellikle modern bi­limlerin her alanına uzanmaktadır. Böylesine geniş bir alanda fa­aliyet gösteren bir sistemin karmaşık olması kaçınılmazdır. Sözgelimi din; psikoloji, biyoloji, eğitim bilimleri antropoloji, sos­yoloji, hukuk, ekonomi gibi bir çok alanda incelenebilecek hüküm­ler ortaya koymaktadır.

3- Din konusunda yeterince bilgi sahibi olmamaları.

Yukarıdaki maddede anlatıldığı gibi geniş bir alanı kapsayan dinin yaklaşımlarını öğrenmek, bu konuda özel bir çalışmayı ge­rektirmektedir. Bu çalışma yapılmadığı için bu alanda bilgi sahibi olamamaktadırlar. Bu da onları bu sahaya girmekten alıkoymak­tadır.

4- Kendilerini dindar bir kişi olarak görmemeleri.

Din sadece öğrenilmekle faaliyetlerini tamamlamayan bir sis­temdir. Aynı zamanda uygulama da aramaktadır. Bundan dolayı uygulamayı ihmal eden kişi, kendisini dindar saymamaktadır. Bu durumdaki araştırmacılar da eğer din alanında yazı yazarlarsa yapmadıkları bir işi tavsiye etmiş olmak gibi bir çelişkiye düşmek­ten endişe etmektedirler. Bütün bu sebeplerden dolayı çocuktaki din duygusu ve bunun eğitilmesi gereğini görmemezlikten gelmektedirler.[23]

İlgisizlik, bilimi ve bilim adamını hiçbir hedefe götürmez. İşin içine girmediğiniz yerde de tenkid hakkınız yoktur. Yapılan yan­lışlıkların ve eksikliklerin giderilememesi de bu açıdan kaçınıl­maz olmaktadır. Onun için ülkemizdeki psikologlara düşen görev, biran önce din alanına girerek buradaki eğitim faaliyetlerinde in­sanlara psikoloji ilmi çerçevesinde yardımcı olmak, yanlışlıkları düzeltmek, eksiklikleri gidermektir.

Din eğitimi hem fert hem de toplum yönünden gerekli ve lü­zumlu bir eğitim alanıdır. [24]

 

1- Fert Yönünden
 

Fert açısından din eğitiminin lüzumu şu hususlarda maddeleştirilebilir.

1) İnsan fıtratında bulunan Allah tasavvuru, planlı bir şekilde eğitilmezse, yanlış fikirlerin ortaya çıkması kaçınılmazdır.

2) Gene insanda bulunan inanma, tapınma, kutsala yönelme, kendini ona nisbet etme gibi karmaşık ve kompleks duygular an­cak eğitim yolu ile yönlendirilebilir.

3) Dinin bizatihi kendisi bir eğitim olayıdır.  Peygamberlerin temel görevi insanları eğitmektir. Öyle ise, din ancak eğitim ve öğ­retimle gereği gibi öğrenilebilir.

4) Din, psikolojik, sosyolojik, ahlakî ve hukukî bir çok kavram ve kurumu kapsamaktadır. Bütün bunların kendi içinde mantıksal bağlan vardır. Bunların birbirinden kopuk ve önemsiz şeyler imiş gibi plansız programsız kazanılması veya bunlar hakkında bilgi edinilmesi mümkün değildir. Bunların elde edilmesi eğitime bağlıdır.

5) Din insanlara mutluluk ve refah vadetmektedir. Böylesine zor bir amacı gerçekleştirme iddiasının çok kapsamlı ve detaylı çö­zümleri ve teklifleri olması gerekir. Bu kapsam ve detayı anlaya­bilmenin tek yolu da sistemli bir eğitimdir.

6) İyi bir din eğitimi almamış kişi, sosyalleşmesini tamamlayamayacağı için toplumla bütünleşemez.

7) İyi bir dindar, modern hayatın getirdiği gergin ortamdan çok daha az etkilenir. Hatta etkilenmez. Bu psikolojiyi yakalamanın önşartı, o konuda eğitim almış olmaktır.

8 ) Mevcut  ilimlerle dinin  paralellik  ve  karşıtlıklarını  tesbit edebilmek,  ancak iyi bir din eğitimi almış olmakla mümkündür.

Hatta dinî kuralları eleştirmek için bile iyi bir din eğitimi almış olmak gerekmektedir.

9) Genel bilgi ve kültür içinde din bilgilerinin önemli bir yeri vardır. Genel kültür ve bilgilerin öğrenilmesinde nasıl eğitime ih­tiyaç hissediyorsa, dini bilgiler için de eğitime ihtiyaç vardır.

10) İyilik özelliği taşıyan her davranış bir amacı elde etmek için yapılır. Din eğitimi bu amacı insanın dışına taşır. Ona hedef olarak menfaat elde etmek, insanların   sevgisini  kazanma  gibi kendisi ile ilgili amaçları değil, Allah rızası gibi insanı aşan bir amaç gösterir. İnsanın bu şuuru alması için eğitilmesi zarurîdir. [25]

 
2- Toplum Yönünden:
 

Toplum açısından da din eğitimi şu noktalardan dolayı önem­lidir.

1- Din, toplum hayatında bir takım normlar koyarak mensublarını belirli bir yöne kanalize eder. Bu da toplumda birlik ve davra­nış beraberliğini oluşturur.

2- Din, kültürün esaslı ve temel unsurudur. Kültürel hayatın in­celenmesi dinin iyi bilinmesi ile mümkündür.[26]

3- Din toplumsal hayatın gerekli bir kurumu ise, bunun, eğitim yolu ile öğretilmesi kaçınılmazdır.

4- Ancak din eğitiminin gereği gibi verildiği toplumlarda, mo­del insan tipini ortaya çıkarmak mümkün olur. [27]

 

D. Din Eğitimi Bilimi ve Kaynakları
 

Din eğitimi kendi ilmî temellerini atarken şüphesiz ilk kaynak olarak Kur'an-ı Kerim'i ele alacak; ondan hükümler çıkararak ilmî bir disiplin olarak içerik kazanacaktır.

Kuran bir çok ayette, kendisini bir yol gösterici, bir rehber ve hidayet kaynağı olarak zikretmektedir.[28] Aslında Kur'an baştan başa insanı eğitmek, onu dünyada iyi bir insan olarak yaşatmanın yollarını göstermek, bunun  sonucunda da ahiretinin temellerini hazırlamak için gönderilmiştir. Bu konuda Kur'an'da bir çok ayet bulunabilir. Örnek olarak şu ayetle yetiniyoruz.

"İnsanlara, kendilerine indirileni açıklamarı için sana da bu Kur'an'ı indirdik. Umulur ki düşünüp anlarlar.[29]

Din eğitimi biliminin ikinci kaynağı Hz. Muhammed'in hayatı ve hadisleridir. Rasulullah Kur'an'ın ifadesi ile "Üsvetün Hasenetün" (en güzel örnek) dir. Zaten Peygamberimizde güzel ah­lakın tamamlayıcısı olarak geldiğini belirtmektedir.

Din eğitimi biliminin üçüncü kaynağı ilim adamlarının görüş­leri, yaptıkları araştırmalar ve bunların sonuçlarıdır. Biz özellikle bu üçüncü kaynak üzerinde durmak istiyoruz.

Tarih boyunca doğuda ve batıda insanı eğitmek ve yetiştirmek için bir çok araştırma yapılmış, kitapları yazılmıştır. İslam dün­yasında yapılan araştırma ve yazılan kitaplar daha çok din kay­naklı olduğu için bu alanda sık sık kullanılmakta, referans ola­bilmektedir. Fakat batı dünyasında yapılan çalışmalara aynı sı­caklıkla yaklaşılamamaktadır. Çünkü kültürel farklılık ve sosyal ilimlerde gözlemci faktörü, insanları bu materyallere ihtiyatlı yak­laşmaya götürmektedir. Bu ihtiyatlı yaklaşım bizim onları kul­lanmamamız gerektiği anlamına gelmemelidir. "İlmi, Çin'de bile olsa almayı" tavsiye eden bir peygamberin ümmetine, bu ilimler­den yararlanmamak yakışmaz. Onun için, eğitim alanında ya­pılmış her araştırma, din eğitimi biliminin tabii materyalidir. Ondan faydalanılır. İslamda bilim kavramı, deneysel bilimlere ne kısıtlama ne de sınırlama getirir. İlim, insanı Allah'a yaklaştıran bir ibadet biçimidir. İnanç ve ahlakı bozmamak, bozgunculuk, hak­sızlık ve saldırı ortaya çıkarmadıkça ve İslami kavramlarla ça­tışmadıkça her materyalden yararlanılabilir. [30]

Aslında sağlam bir din inancı ile, şartlanmamış bilim ara­sında çatışma ve çelişki olmaz. Din, bilimi, bilim dini destekler. Onun için iyi bir müslüman, din ve bilimin arasına çizgiler çek­mez. Bunlar arasında nefret ve düşmanlık koymaz. Hatta bunların arasını bile ayırmaz. Din olmadan bilim öğretilemeyeceği gibi bi­lim olmadan da din öğretilemez.

İnsanın dünya hayatında en iyi şekilde yetiştirilmesi için çe­şitli usuller ve kurallar koyan Kur'an, çocuğun eğitimine de temas etmektedir. Zaten bu çalışmada Kur'an'dan kaynaklanan eğitim anlayışının gelişim psikolojisinin verilerine göre nasıl uygulanabileceği hususu ele alınmaktadır. [31]

 
E. Din Eğitiminin Gerçekleştirildiği Kurumlar
 

Din eğitiminin gerçekleştirildiği kurumlar aile, okul ve çevre­dir. Eğitim olgusunun gerçekleştirildiği her üç kurum da aynı za­manda din eğitiminin kurumlarıdır. Biz bu çalışmada özellikle aile kurumu içinde gerçekleştirilmesi gereken din eğitimi üze­rinde durduk. Tüm eğitim faaliyetlerinin ilk ve temel kurumu olan ailenin, din eğitiminde de önemli bir yeri vardır. Bu konuya ilerde temas edilecektir.

Örgün eğitim müessesesi olan okul ise din eğitiminde vazge­çilmez bir kurum olarak yerini korumaktadır. Ülkemizde uzun yıl­lar ihmal edilen okulda din eğitimi, bugün, açılan İmam-Hatip Liseleri, Kur'an Kursları ve Liseler'deki Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri aracılığıyla yapılmaktadır. Fakat bu müesseseler­deki eğitim ve nitelikleri, maalesef araştırmalara konu edilmemiş, bundan dolayı da örgün eğitimin hayat suyu olan program geliş­tirme çalışmalarından mahrum kalmıştır. Gerçi örgün eğitimin her alanı bu çalışmalardan mahrumdur. Dileğimiz tüm ortaokul ve liselerdeki ders programları ile birlikte, İmam Hatip Liseleri ve Kur'an Kurslarındaki ders programlarının geliştirilmesi için araştırmalar yapılması, bu çalışmalar paralelinde özel öğretim metodlarının da geliştirilmesidir.

Çevre de her türlü eğitim faaliyetlerinin yapıldığı bir alan ola­rak, din eğitimi çalışmalarında da etkili bir konumdadır. Özellikle çocuğun din eğitimi konusunda henüz çevre devreye sokulamamıştır. Meslek hayatında da din eğitimi ile ilgili çalışmalar yapılmamakta oda, ve birlikler bu alana hiç girmemektedirler. [32]

 

F. Din EğitimininGenel Eğitimden Farklılıkları
 

Din Eğitiminin genel eğitime göre farklı özellikleri vardır. Bunları şöylece bir araya toplayabiliriz.

1- Din eğitimi öncelikle vahye sonra akla ve ilme dayanır. Genel eğitim vahyi reddeder. Aklı, ilmi ve tecrübeyi ön plana çıka­rır.

2- Din eğitiminin yapılabilmesi için insanın Allah tarafından nasıl tanımlandığının bilinmesine şiddetle ihtiyaç  vardır. Din, eğitim faaliyetlerini bu çerçeve içinde gerçekleştirir. Eğitim ise, insanı insanın anlayabildiği kadarıyla tanır ve bu sınırlar içinde ele alır.[33]

3- Din eğitimi, eğitimin en küçük noktasını bile ihmal etmez. İnsanı bir bütün olarak ele alır. Onun yürüyüşü, tevazuu hatta ses tonunu bile düzenler.

4- Din Eğitimi zihin-kalp-nefs üçgeni içinde cereyan eder. Zihni, kalbi ve nefsi eğitip bunların bir denge içinde kendi işlevle­rini yapmasını temin etmeye çalışır.  Eğitim ise genellikle kalbi ihmal eder.

5- Din eğitimi eğitime bir hedef belirler.  Eğitimin hedefi ise belli değildir. Kendisinin ötesinde hiç bir amacı yoktur. Bu amaç ise bulanık ve belirsizdir. Dinin eğitim anlayışında eğitimin merke­zinde program vardır.   Eğitim bilimlerinin bugünkü anlayışında eğitimin merkezinde çocuk ve onun eğilimleri vardır.

6- Din eğitiminin hedefi insanlar içinde hür olan ferdi yetiş­tirmektir. Bunu da onu sadece Allah'ın kulu yapmakla gerçekleş­tirmeyi benimser.

Eğitim ne zaman belli bir hedefe yönlendirilirse doktrincilikle suçlanır. Yani eğitime doktriner bir hedef belirlemek, katılık, dar görüşlülük ve fanatizmi güçlendireceği önyargısı ile yargılanır. Bu da hür toplum idealine aykırı düşer diye itiraz edilir. Bu görüşü açık toplum ve düşmanları kitabında Karl Popper ileri sürer. Bu düşünce bir dereceye kadar doğrudur. Fakat gözetilen bir hedef ol­mayınca da eğitim faaliyeti karışır ve tutarsız olur. Hedef olmazsa uygulamanın eleştirilebileceği bir standart ortaya çıkmaz.

İslam eğitimi, insana hayat ve dünya görüşünün temeli olan bir üstün inanç kazandırır. Bunun dışında insana düşünme ve üretme gücü ile dolduracağı büyük bir alan bırakır. [34]

Yukarıdaki noktaları gözönünde bulundurarak din eğitimini, ferdi, dinin esaslarına bağlı olarak iyiliğe götürme, insanlığı da karanlıktan  aydınlığa çıkarma hedefini güden bir çalışma olarak niteleyebiliriz.

Batılı filozof ve pedegogların eğitim konusundaki fikir ve dü­şünceleri ile, Kur'an-ı Kerim'in bu konuda takındığı genel tavır da farklıdır. Eğitimin mümkün olup olmadığı konusunda bir fikir birliğine varamayan bu filozofların bir kısmı kalıtımı savunmuş, eğitimin mümkün olmadığını, kişinin bütün özelliklerini doğuştan getirdiğini iddia etmiş; diğer kısmı ise eğitimin mümkün oldu­ğunu ileri sürmüşlerdir. Fakat bu ikinci grubun bir kısmı da, eğitimin kişiye yararları konusunda diğer gruptan ayrılmış, bazıları eğitimi "çocuğu arzularımıza boyun eğdirme ve vaktinden önce onu gelecek yılların endişesi içine sokma" sanatı olarak görmüşler, hatta hukuken çocuğu eğitmeye hakkımız olmadığı yolunda fikirler ileri sürmüşlerdir. Bazıları ise, çocuğun en güzel eğitiminin, onun tabiî gelişimine müdahale etmeksizin yapılacağını söylemişlerdir. Gene bazı pedagoglar, çevrenin çocuk tabiatını bozduğunu, aslında çocuğun mükemmel bir yaratılışa sahip olduğunu, asıl eğitimin, onu, çevrenin etkilerinden korumak olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bir kısmı da eğitim vermenin müsbet bir hareket olduğu kanısına varmış; fakat bunlar da neyi, nasıl öğretecekleri konusunda bir fi­kir birliğine varamamışlardır.

Halbuki Kur'an-ı Kerim çocuk için eğitimin gerekli olduğunu haber vermiş, bunu toplumun üzerine olmasa bile ana-baba üzerine bir görev olarak vermiştir. Aynı zamanda bazı eğitim metodları da öğretmiş, insanın fıtratına olumsuz bazı özelliklerine ve yaratılışındaki ferdî farklılıklara dikkat çekmiş, eğitirken bu hususlara dikkat edilmesini tavsiye etmiş; nihayet en büyük ve hakikî eğiti­cinin Allah Teala olduğunu, onun bütün âlemi, özellikle insanları eğittiğini vurgulamış, böylece insanın mükemmel bir varlık haline getirilebileceğine işaret etmiştir. Eğitim ile din eğitiminin birleştiği noktaların içinde en önem­lisi her ikisinde de değerlerin nesnel olduğu düşüncesinin bulun­masıdır. Nesnelliğin tanımında her ne kadar değişik yaklaşımlar gösterseler de sonuç itibariyle değerlerin nesnel konumunu kabul etmektedirler.[35]

 

G. Din Eğitiminin Amaçları
 

İslam eğitim tarihinde eğitime dört hedef gösterilmektedir:

a) Dinî hedefler. İnsanı Kur'an ve sünnet ahlakı ile ahlaklandırma ile ilgili hedeflerdir.

b) Aklî hedefler. İnsanın zihin ve akıl derecesini yükselten on­daki güçleri fiil haline dönüştüren ve onu  toplumda seçkin ve önemli bir konuma kavuşturmaya yönelik hedeflerdir.

c) Sosyal hedefler. Toplumsal birlik ve beraberliği temin et­meye yönelik hedeflerdir.

d) Meslekî hedefler. Rızık teminine yönelik hedeflerdir.[36]

Görüldüğü gibi bunların bir kısmı bireysel olarak müslümanı yetiştirmeyi hedeflemekte bir kısmı ise toplumu yetiştirmeyi hedef­lemektedir.

Şimdi bu hedeflere bakalım.

a) Dini Hedefler: Din eğitiminin amacı, dinin temel amacın­dan ayrılmaz. Din insana dünya ve ahiret saadetini temin etmeyi hedefler. Din eğitimi de dinin bu amacını gerçekleştirmeye kendi konuları çerçevesinde katkıda bulunur. Bunun için de dinin öngör­düğü hedef olan, insana, Kur'an ve Hz. Muhammed'in ahlakını ka­zandırma amacını o da gerçekleştirmeye çalışır. İnsana, temelleri Kur'an'da verilen, Peygamberin hayatı, davranışları ve sözlerinde uygulanan bu süreci, tecrübeler yoluyla öğretmeye ve ayrıntılarını benimsetmeye uğraşır.

Dinimizde her türlü hareket, faaliyet ve düşünüşün odak noktası insan olarak kabul edilmiş ve konulan bütün emir ve yasaklar insanoğlunun mutluluğunu temin etmeye yönelik olmuştur. İslam dini bu amacı mükemmel insanı yetiştirmek suretiyle gerçekleştirmeyi hedeflemektedir. Bunun için de insanın "Allah'tan ona yaraşır şekilde çekinmesini" ve "dosdoğru olmasını" hiçbir şekilde aşırılığa gitmemesini emretmektedir. [37] Allah'tan ona yaraşır şekilde çekinmek, onun sevgisini kaybetmekten korkmak böylece onun emir ve yasaklarına riayet etmekle olur. Kur'an'da gösterilen bu hedef Peygamberimiz'in ifadesi ile "onu kocatmıştır." Çünkü ona    dosdoğru olmayı emretmektedir. Bu da kolay bir iş değildir. Bu emir yalnız ona değil onunla beraber aynı zamanda müminlere yöneliktir. Hedefi, Allah'ın emrettiği gibi dosdoğru olmak olan bir mü'min, Peygamberi bile zorlayan bu hedefi nasıl ele geçirebilir. Bu zor soruya verilecek cevap, bize eğitimin gerekliliği ve vazgeçilmezliği konusunda ipuçları vermektedir.

İslamiyet birinci hedef olarak insanın ruh ve beden sağlığını gerçekleştirmek ister. Bunun için de kendi tabii özellikleri içinde ele alarak onu, dinin esaslarına bağlı halkın ve hakkın beklentilerine uygun davranışlar yapan iyi ve erdemli bir kişi ola­rak yetiştirmeyi hedefler.[38] Bunun için, içinde bulunduğu toplum ve zamanın gereklerine göre, bazan kafiri mümin yapmak, bazan gü­nahkar mümini günahı daha az hale getirmek, bazan imanın ma­hiyetine, sırlarına vakıf olabilmek için mümine mesafeler kat et­tirmek, bazan da çocuğu iyi bir yetişkin mümin yapmak için ilke­ler koyar.

Emrolunduğu gibi dosdoğru olabilmek çeşitli zaafları ve nite­likleri olan insan için çok zordur. Onun için de bu hedefi gerçek­leştirmenin bazı yollarını ve yöntemlerini bize öğretir. İnsan dos­doğru olma hedefini, kendini arıtma, dünyayı, ruhun bir sığınağı olarak görme ve manevi gücünü devamlı ayakta tutarak Allah'a kulluğunu sürdürerek gerçekleştirebilir. [39]

Dosdoğru olabilmek üç hususta zorluğu karşımıza çıkarır:

1) Önce muhtelif birçok hedefin içinde bir tek hedefi seçmek güç bir iştir. Her tercih, bir bilgi ve dirayet gerektirir. Onun için önce­likle bu bilgi ve dirayeti elde etmek gerekir.

2) Bu seçimi doğru yaptıktan sonra, diğer hedeflere götürücü alaka ve bağları terketmek bunların etkisinden sıyrılmak gerekir. Bu da bir irade meselesidir.

3) Hedefi elde ettikten sonra o noktada tavrını ve konumunu bozmadan devam edebilmek belki de işin en zor kısmıdır.[40] Öyle ise İslam, müminden hedefini tayin  edecek  bir  basiret, o hedefe ulaşmayı engelleyebilecek bağlardan kurtulmuş bir irade ve hedefe ulaştıktan sonra orada elde ettiklerini koruyabilecek istikrarlı bir tutum istemektedir. Bütün bunlar ise belirli bir eğitim almayı ge­rektiren işlerdir.

İslam eğitimin dini hedefleri öncelikle vahye dayanan hedef­lerdir. Onun için tecrübenin üstünde bir şümule sahibtir. Tecrübeye dayalı hedefler zaman ve zemine bağlıdır. Bunun için de göreceli­dir. İslamın, bu göreceliliği aşan hedefi, insanın gerçekleştirmeyi en çok arzu ettiği hedefidir,[41]

Burada şunu da belirtmek yerinde olacaktır. Aslında dini inan­cın beslenmesi eğitimin de bir görevidir. Çünkü eğitim de insanı bir bütün olarak ele almaktadır. Zaten onun bir parçasını diğerle­rinden ayırarak onu ihmal etmek, diğerlerinin de gerçekleştirile­memesi gibi olumsuz sonuçlar doğurabilecek yanlış bir tutumdur.

b) Ferdî ve Aklî Hedefler: Allah insanı hayvanlara ve tabiata egemen olması için yaratmış ve ona kendi vekaletini vermiştir. İnsanın bu vekaleti gerçekleştirebilmesi, kendisini ve aklını geliş­tirmesine bağlıdır. Onun için insan kendisine iyilik özelliği ka­zandıracak ve bilgeliği elde ettirecek bir çalışmaya ihtiyacı vardır.

Bireysel amaçları içinde insanın kendisini arındırmasına dünyayı ruhun sığınağı olarak görmesine ve bu çerçeve içinde Allah'a kulluk yapacak bir davranış oluşturmasına ihtiyacı vardır. Bunun için eğitilmesi gerekmektedir. [42]

Kur'an'ın insanla ilgili olarak ortaya koyduğu bazı özellikler ve bunların bir bütünlük içinde ele alınması bize gene eğitimin ge­rekliliği konusunda bazı işaretler vermektedir. Herşeyden önce in­sana alemde özel bir yer verilmiş, şan ve şeref sahibi olarak yara­tılmış, diğer bütün yaratılmışlardan üstün kılınmış[43] olarak yara­tılması, bu fiilinin kemal üzere değil; bu kemal ve kıvama, bu gü­zelliğe doğru gelişmeye uygun kabiliyetin verilmiş olması mana­sınadır. Bu manada yaratılışların en güzeli ile yaratılmıştır.[44] Ayrıca, hiçbir şey bilmemenin yanında, olumsuz sonuçlar ortaya çıkarabilecek bir takım özellikler de taşıdığı beyan edilmiştir, insanın yaratılmışların en üstünü olarak görülmesi, onun bir ta­kım aşamalardan geçerek yükselmesini gerektirir. Bu yükselmeyi gerçekleştirecek faaliyet ise, eğitimdir. Allah (c.c.) insanları bu şekilde paradoks olarak gözüken ifadelerle anlatmakla, onlar için eğitimin gerekliliğini de vurgulamaktadır. Öyle ise İslamda eğitimin fert planında bir diğer amacı, ondaki gizli (potansiyel) güçlerin ortaya çıkarılmasıdır.[45] Kur'an bu hedefi şu ayetle belirlemektedir.

"O da: bizim Rabbimiz her şeye hilkatini (varlık ve özelliğini) veren, sonra da doğru yolu gösterendir,” dedi." [46]

Ayette insan yaratılıp her türlü özelliği verildikten sonra ikinci bir merhalede kendisine hidayet edildiği belirtilmiştir. Birinci du­rumda yaratılış özelliklerinin verildiği açıklanmış, ikinci merha­lede bunların içinde olan hidayetin verilmesinden maksat, onun güç halinden fiil haline dönüştürülmesi, ortaya çıkartılması, fiilen gerçekleştirilmesi durumunun kastedildiği açıktır.

Allah Teala herşeye yaratılış özelliklerini verir. Bunların bir kısmı fiilidir. Bir kısmı ise kuvve halindedir. Eğitimin görevi işte bu kuvve halinde olan iyi güçleri ortaya çıkarmak fiil haline dö­nüştürmektir. İnsanın bireysel anlamda ortaya çıkarılması gere­ken güçleri, ahlaki güzellik taşıyan her türlü davranışları, ilim öğrenmek, düşünmek, tefekkür etmek gibi entellektüel davranış­ları ve diğer insanlara yardım etmek gibi sosyal davranışlarını içerir.

c) Sosyal Hedefler: Toplumu yönlendirmek açısından ise Kur'an'ın hedefi tektir. O da barış içinde yaşayan, birlik ve beraberliğini temin etmiş mutlu bir İslam toplumu (ümmet)nu var etmektir. Bu hususa Kur'an'da bir çok ayetle temas edilir. Bunlardan bir kısmını vermekle yetiniyoruz.

"Hep birlikte Allah'ın ipine yapışın, parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O gönüllerinizi birleştirmişti. Onun nimeti sayesinde kardeş kişiler olmuştunuz. [47]

"Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da ka­firlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler." "Onlar, fi­lizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki, bu ekicilerin de ho­şuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfir­leri  öfkelendirir." [48]

"Müminler  ancak kardeştirler."[49]

"Allah, kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak kendi yolunda savaşanları  sever."[50]

Onlar müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı gu­rurlu ve üstündürler."

d) Meslekî Hedefler: Bunlar da rızık teminine yönelik hedef­lerdir. İnsanı bir meslek sahibi yapmayı ve edindiği bu meslekte uzman olacak derecede geliştirmeyi ifade eder. [51]

 

[1] N.A. Kansu, Pedagoji Tarihi, s. 3

[2] J.S. Cramer, G.S, Brown, Çağdaş Eğitim, s. 24.

[3] Geniş bilgi  için bak. M. Faruk Bayraktar, İslam Eğitiminde Öğretmen Öğrenci Münasebetleri, 19-22

[4] B. Bayraklı, İslamda Eğitim, s. 50-100.

[5] Doğan Cüceloğlu'ndan nakil, 22.10.1995, Milliyet, Dünya Değişir­ken

[6] J. Leiff, G. Rustin, Genel Pedagoji, s. 1.

[7] C. Savard, Çağdaş Pedagojiden Seçmeler, s. 1-9.

[8] N. el-Attas, İslami Eğitim, s. 12.

[9] H. Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, C. I, s. 64.

[10] N. el-Attas, Islamî Eğitim, s. 12.

[11] J. Leiff, G. Rustin, Genel Pedagoji, s. 23. Y. Doç. Dr. Abdurrahman Dodurgalı, Ailede Çocuğun Din Eğitimi, İfav Yayınları: 15-19.

[12] B. Bayraklı, İslamda Eğitim, s. 18. Y. Doç. Dr. Abdurrahman Dodurgalı, Ailede Çocuğun Din Eğitimi, İfav Yayınları: 19-20.

[13] Rum, 30/30

[14] Buhari, Cenaiz, 92; Ebu Davut, Sünnen, 17; Ahmed b. Hanbel, II,233,276,393,410.

[15] Konu ile ilgili olarak bak. A. H. Akseki, İslam Dini, s. 7-15; A.Kahraman, Dinler Tarihi, s. 2-5, 36.

[16] M. Vehbi, H. Beyan, c. I, s. 18.

[17] M. Yurdagür, Allah'ın Sıfatları, s. 35.

[18] H. Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, c. I, s. 64.

[19] M. Yurdagür, a.g.e., s. 58.

[20] N. Ayasbeyoglu, İslâmiyetin Eğitime Getirdiği Değerler, s. 6

[21] Cüceloğlu, Yetişkin Çocuklar, s. 73-74 ve 135-137.

[22] Z. Gökalp, Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri, s. 105-108.

[23] N. Armaner, Din Psikolojisine Giriş, s. 2.

[24] Y. Doç. Dr. Abdurrahman Dodurgalı, Ailede Çocuğun Din Eğitimi, İfav Yayınları: 20-25.

[25] Y. Doç. Dr. Abdurrahman Dodurgalı, Ailede Çocuğun Din Eğitimi, İfav Yayınları: 25-26.

[26] B. Bilgin, Türkiye’de Din Eğitimi, s. 32.

[27] Y. Doç. Dr. Abdurrahman Dodurgalı, Ailede Çocuğun Din Eğitimi, İfav Yayınları: 26.

[28] Bakara, 2/3; İsra, 17/9.

[29] Nahl, 16/44.

[30] N. el-Attas, İslami Eğitim, s. 9

[31] Y. Doç. Dr. Abdurrahman Dodurgalı, Ailede Çocuğun Din Eğitimi, İfav Yayınları: 26-28.

[32] Y. Doç. Dr. Abdurrahman Dodurgalı, Ailede Çocuğun Din Eğitimi, İfav Yayınları: 28.

[33] B. Bayraklı, Din Eğitimi Ders notları.

[34] N. el-Attas, İslami Eğitim, s. 116.

[35] N. el-Attas, İslami Eğitim, s. 15. Y. Doç. Dr. Abdurrahman Dodurgalı, Ailede Çocuğun Din Eğitimi, İfav Yayınları: 28-30.

[36] Dodurgalı, İbn Sina Felsefesinde Eğitim, s. 184

[37] Ali İmran, 3/102; Hud, 11/112.

[38] N. el-Attas, İslami Eğitim, s. 7.

[39] N. el-Attas, a.g.e., s. 114.

[40] H. Yazır, Hak Dini Kur'a.n Dili, c. IV, s. 2830.

[41] N el-Attas, İslami Eğitim, s. 16.

[42] N. el-Attas, İslami Eğitim, s. 114.

[43] Isra, 17/70.

[44] Bak. Hak Dini Kuran Dili, c. VIII, s. 5937.

[45] B. Bayraklı, İslamda Eğitim, s.   270.

[46] Taha, 20/50.

[47] Ali İmran, 3/103.

[48] Feth, 48/29.

[49] Hucurat, 49/10.

[50] Saff, 61/4.

[51] Y. Doç. Dr. Abdurrahman Dodurgalı, Ailede Çocuğun Din Eğitimi, İfav Yayınları: 31-35.


Hatice Akdağ 7/B
Fri 6 February 2015, 09:47 am GMT +0200
Allah sizden razı olsun hocam...

halim
Thu 3 September 2015, 03:16 pm GMT +0200
Esselamu aleykum ; İnşaallah öncelikle dini bir terbiye doğrultusunda ve daha sonra toplumun değer yargılarını da ele alarak hakikatli ve Allah rızası doğrultusunda yaşayan hakikatli insanlardan olmak duasıyla...

Allah razı olsun

ceren
Thu 3 September 2015, 04:44 pm GMT +0200
Aleykümselam.Rabbim razı olsun bilgilerden kardeşim.Rabbimin emri doğrultusunda,İslami,ilmi ve fıkıh eğitimleri alan ve bu doğrultuda yaşayan kullardan olalım inşallah...

ikranur 7d
Thu 3 September 2015, 05:10 pm GMT +0200
Allahim bizlerin ilmini islamimizi ve egitimomizde yardimci ol. Ogrendiklerimizi uygulamk yapmak ve yaptiran kullardan eyle amin

Mustafa Yasin
Wed 21 March 2018, 06:02 pm GMT +0200
Selamun  Aleyküm. Çocuklara küçük yaştan eğitim vermek çok önemlidir.Onlara dini anlatmak onlara namaz aşkını aşılamak çok önemlidir.

Bilal2009
Wed 21 March 2018, 06:32 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri hayırlı bir nesil eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun