hafiza aise
Mon 17 January 2011, 02:43 pm GMT +0200
Efendimizin Sütanneye Verilmesi
Efendisine kavuşan kâinat artık şen idi.
Beşeriyetin kalbine nur ve huzur sunacak zâtı sinesinde barındıran Arabistan'ın kalbi, sevincinden âdeta duracak gibiydi.
Kâinatın eşsiz hâdisesine sahne olan Mekke, âdeta ulvî âlemlere uçmak istiyormuşçasına heyecanlı ve mesrur idi.
Hz. Âmine, huzurlu ve siirurlu idi. Nur topu yavrusu, tatlı tebessümleriyle, kocasının vefat acısını bir nebze unutturduğu gibi, istikbâle ümitle bakmasını da sağlayan tek tesellisi idi.
Bahtiyar Âmine, şerefli yavrusunu ancak bir hafta kadar emzirebildi. Bundan sonra Ebû Leheb'in cariyesi Süveybe Hâtûn, Kâinatın Efendisine sütanne oldu ve onu günlerce emzirdi.53
Süveybe Hâtûn, daha önce de Hz. Hamza'yı emzirmişti. Böylece, Resûli Kibriya Efendimizle muhterem amcası arasında bir de süt kardeşliği bağının kurulmasına vasıta olmak gibi bir bahtiyarlık ve şerefe erişmiş oluyordu.
Kendisine yapılan iyiliklerin en küçüğünü dahi unutmayacak ve onu karşılıksız bırakmayacak kadar büyük bir fazilet ve yüksek bir vefa duygusunun sahibi olan Fahri Âlem Efendimiz, zâtına bir müddet sütannelik yaptığı için Süveybe Hâtun'u hayatı boyunca unutmadı. Onu sık sık ziyaret eder, her gördüğünde kendisine bol ihsan, iltifat ve ikramda bulunurdu.
Evet, vefa, Fahri Âlem Efendimizin dünya yüzüne getirdiği güzel ahlâkın temeli idi. Onun tertemiz, nezih hayatında vefasızlığı ihsas eden en ufak bir davranışa rastlanamaz.
Onun fazilet ve vefa duygusundan ders alan muhterem zevceleri Haticei Kübra da, evine sık sık gelip giden Süveybe Hatun'u hürriyetine kavuşturmak için bir ara satın almak istediyse de, Ebû Leheb buna yanaşmadı. Ancak, Resûli Kibriya Efendimiz, Medine'ye hicretinden sonra, Ebû Leheb, Süveybe'yi kendiliğinden âzad etti.54
Ebıı Leheb, Peygamberimizin öz amcası idi. Sonraları Resûli Ekrem'in risâletini tasdik ve ikrar etmediği gibi, hayatı boyunca da putperestlikten vazgeçmeyerek karşısına en büyük bir düşman olarak dikilmekten geri durmadı. Bu sebeple Allah'ın lanetine mâruz kaldı ve cariyesi Süveybe Hâtun'un bir tırnağı kadar değer kazanamadı. Hattâ, Süveybe Hâtûn sebebiyle âhirette bir nebze lûtfa mazhar olduğu da anlatılmıştır.
Onu, ölümünden sonra rüyada görmüşlerdi. Cehennem'in şiddetli azabı içinde feryad edip duruyordu. Kendisine sordular: "Neden feryad ediyorsun? Neyin var?"
Ebû Leheb, "Neyim olacak? Susuzluk beni ateşten kavuruyor! Hayatımda hiçbir hayır görmedim. Sâdece bir tek hayır buldum: Muhammed'i emziren Süveybe'yi âzad ettiğim için, bana da şuradan emip sulanmak imkânı bağışlandı." diyerek şehâdet parmağını gösterdi.55
Hâdise, gerçekten ibret vericidir. Kâinatın Efendisine hayatı boyunca kötülük, eziyet ve hakaret etmekten geri durmayan Ebû Leheb gibi azılı bir İslâm düşmanı, sâdece onu emziren Süveybe Hâtun'u âzad ettiği için böylesine İlâhî bir kerem ve lûtfa mazhar oluyor ve Cehennem'de azabı bir nebze hafifletiliyordu. Demek ki, sâdece Sevgili Peygamberinin zâtına değil,zâtına hizmet etmiş olanlara yapılan iyilikleri de Cenâbı Hakk, lûtfu ve keremi ile karşılıksız bırakmıyordu!
Bunun yanında, dünyada Kâinatın Efendisini kendilerine her hususta mutlak imam ve rehber kabul edip, sünneti seniyyesine îttiba etmekten şeref duyan gerçek mü'minlere, ebedî âlemde ne büyük ikram ve İlâhî ihsanların hazırlanmış olduğu düşünülsün!
53 ibni Sa'd, Tabakat, c. 1, s. 108; Belâzurî, Ensab, c. 1, s. 42.
54 ibni Sa'd, Tabakat, c. 1, s. 108.
55 İbni Sa'd, Tabakat, c. 1, s. 108.
Efendisine kavuşan kâinat artık şen idi.
Beşeriyetin kalbine nur ve huzur sunacak zâtı sinesinde barındıran Arabistan'ın kalbi, sevincinden âdeta duracak gibiydi.
Kâinatın eşsiz hâdisesine sahne olan Mekke, âdeta ulvî âlemlere uçmak istiyormuşçasına heyecanlı ve mesrur idi.
Hz. Âmine, huzurlu ve siirurlu idi. Nur topu yavrusu, tatlı tebessümleriyle, kocasının vefat acısını bir nebze unutturduğu gibi, istikbâle ümitle bakmasını da sağlayan tek tesellisi idi.
Bahtiyar Âmine, şerefli yavrusunu ancak bir hafta kadar emzirebildi. Bundan sonra Ebû Leheb'in cariyesi Süveybe Hâtûn, Kâinatın Efendisine sütanne oldu ve onu günlerce emzirdi.53
Süveybe Hâtûn, daha önce de Hz. Hamza'yı emzirmişti. Böylece, Resûli Kibriya Efendimizle muhterem amcası arasında bir de süt kardeşliği bağının kurulmasına vasıta olmak gibi bir bahtiyarlık ve şerefe erişmiş oluyordu.
Kendisine yapılan iyiliklerin en küçüğünü dahi unutmayacak ve onu karşılıksız bırakmayacak kadar büyük bir fazilet ve yüksek bir vefa duygusunun sahibi olan Fahri Âlem Efendimiz, zâtına bir müddet sütannelik yaptığı için Süveybe Hâtun'u hayatı boyunca unutmadı. Onu sık sık ziyaret eder, her gördüğünde kendisine bol ihsan, iltifat ve ikramda bulunurdu.
Evet, vefa, Fahri Âlem Efendimizin dünya yüzüne getirdiği güzel ahlâkın temeli idi. Onun tertemiz, nezih hayatında vefasızlığı ihsas eden en ufak bir davranışa rastlanamaz.
Onun fazilet ve vefa duygusundan ders alan muhterem zevceleri Haticei Kübra da, evine sık sık gelip giden Süveybe Hatun'u hürriyetine kavuşturmak için bir ara satın almak istediyse de, Ebû Leheb buna yanaşmadı. Ancak, Resûli Kibriya Efendimiz, Medine'ye hicretinden sonra, Ebû Leheb, Süveybe'yi kendiliğinden âzad etti.54
Ebıı Leheb, Peygamberimizin öz amcası idi. Sonraları Resûli Ekrem'in risâletini tasdik ve ikrar etmediği gibi, hayatı boyunca da putperestlikten vazgeçmeyerek karşısına en büyük bir düşman olarak dikilmekten geri durmadı. Bu sebeple Allah'ın lanetine mâruz kaldı ve cariyesi Süveybe Hâtun'un bir tırnağı kadar değer kazanamadı. Hattâ, Süveybe Hâtûn sebebiyle âhirette bir nebze lûtfa mazhar olduğu da anlatılmıştır.
Onu, ölümünden sonra rüyada görmüşlerdi. Cehennem'in şiddetli azabı içinde feryad edip duruyordu. Kendisine sordular: "Neden feryad ediyorsun? Neyin var?"
Ebû Leheb, "Neyim olacak? Susuzluk beni ateşten kavuruyor! Hayatımda hiçbir hayır görmedim. Sâdece bir tek hayır buldum: Muhammed'i emziren Süveybe'yi âzad ettiğim için, bana da şuradan emip sulanmak imkânı bağışlandı." diyerek şehâdet parmağını gösterdi.55
Hâdise, gerçekten ibret vericidir. Kâinatın Efendisine hayatı boyunca kötülük, eziyet ve hakaret etmekten geri durmayan Ebû Leheb gibi azılı bir İslâm düşmanı, sâdece onu emziren Süveybe Hâtun'u âzad ettiği için böylesine İlâhî bir kerem ve lûtfa mazhar oluyor ve Cehennem'de azabı bir nebze hafifletiliyordu. Demek ki, sâdece Sevgili Peygamberinin zâtına değil,zâtına hizmet etmiş olanlara yapılan iyilikleri de Cenâbı Hakk, lûtfu ve keremi ile karşılıksız bırakmıyordu!
Bunun yanında, dünyada Kâinatın Efendisini kendilerine her hususta mutlak imam ve rehber kabul edip, sünneti seniyyesine îttiba etmekten şeref duyan gerçek mü'minlere, ebedî âlemde ne büyük ikram ve İlâhî ihsanların hazırlanmış olduğu düşünülsün!
53 ibni Sa'd, Tabakat, c. 1, s. 108; Belâzurî, Ensab, c. 1, s. 42.
54 ibni Sa'd, Tabakat, c. 1, s. 108.
55 İbni Sa'd, Tabakat, c. 1, s. 108.