- Efendimiz e bir demet salavât

Adsense kodları


Efendimiz e bir demet salavât

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sumeyye
Sat 9 October 2010, 10:17 am GMT +0200
Efendiler Efendisine Bir Demet Salavât: Delâilü'l-Hayrât

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendiler Efendisi (sallallâhu aleyhi ve sellem)’e salavât getirmek Kur’ân-ı Kerîm’de açıkça emredilmektedir. Ahzâb sûresi 56. âyette şöyle buyurulmaktadır: “Allah ve melekleri, peygambere salavât getirirler. Ey Mü’minler! Siz de ona salât (dua) edin ve samimiyetle selâm verin.”


İslâm’ın kalb ve ruh hayatı demek olan tasavvufun esası, ibadet ü tâate devamla, sathî olan kul­luk şuurunun, derinleştirilerek insan tabiatının önemli bir yanı hâline getirilmesi ve insan için ikinci bir fıtrat sayılan rûhânîliğin elde edilmesiyle, dünyanın kendisine ve bizim he­veslerimize ba­kan fâni yüzüne karşı bütün bütün kapana­rak, ukbâya ve esmâ-i ilâhiyeye bakan çehresine uyanmaktır.

Bütün bunların elde edilmesi uzun soluklu bir gayret ve istikamet gerektirmektedir. Nefsin sonu gelmeyen arzularına karşı koyabilmek, insanın en güçlü ve sınırsız kudretin sahibi olan, kalbleri dilediği gibi evirip çeviren Zat’la irtibatının devamlı olmasıyla mümkündür. Bu irtibatın yolunu insanlara en iyi gösteren Nebiler Serveri (sallallâhu aleyhi ve sellem)’dir. Bundan dolayı O’nun sünnetini yaşamak ve O’nu hayatımızın eksenine yerleştirmek, kulluk tarzımız olmalıdır. Bunu elde etmek için Allah’ı çok anmak ve Resûlü’ne salavâtı dilden ve gönülden hiç düşürmemek gerekir.

Bu hakikat, kulluğu en iyi seviyede yaşama azminde olan hak dostlarını çeşit çeşit evrâd u ezkâr hazırlamaya sevk etmiştir. Nebî (sallallâhu aleyhi ve sellem)’e salavât getirmek ve bu vesileyle ona bağlılığı ifade etmek de hemen her hak yolcusunun temel virdi olmuştur.1

“Salavât” kelimesi "salât"ın çoğulu olup, tebrik, dua, istiğfar, rahmet gibi anlamlara gelmektedir. Âlemlere rahmet olarak gönderilen (Enbiya, 21/107) Efendiler Efendisi (sallallâhu aleyhi ve sellem)’e salavât getirmek Kur’ân-ı Kerîm’de de açıkça emredilmektedir. Ahzâb sûresi 56. âyette şöyle buyurulmaktadır: “Allah ve melekleri, peygambere salavât getirirler. Ey Mü’minler! Siz de ona salât (dua) edin ve samimiyetle selâm verin.”

Bu ayette Müslümanlara iki şey emredilmektedir: 1) “Sallû aleyhi”, 2) Ve “Sellimû teslîmâ.” “Sallâ” fiili “alâ” eki ile kullanıldığında üç anlama gelir: 1) Birisine tam bir teveccühle yönelmek, sevgiyle yaklaşmak ve onun üzerine eğilmek 2) Bir kimseyi yüceltmek 3) Bir kimse için dua etmek.
Bu kelime Allah için kullanıldığında üçüncü anlama gelmesi mümkün değildir, çünkü Cenab-ı Hakk’ın bir kimse için dua etmesi söz konusu olamaz. Bu ifade Allah (celle celâluhu) için sadece ilk iki anlamda kullanılabilir. Fakat bu kelime ister melek, ister insan olsun Yüce Allah'ın kulları için kullanıldığında her üç anlama da gelebilir. Sevgi, övgü ve dua anlamlarının üçünü de ihtiva eder. O halde müminlere “Sallû aleyhi” emrinin verilmesi şu anlama gelir: "O’na bağlanın, O’nu yüceltin, övün ve her dem O’nun için dua edin."
Selâm kelimesinin de iki anlamı vardır: 1) Her türlü hata, kusur ve eksiklikten uzak olmak 2) Barış içinde olmak ve başkasına karşı çıkmaktan sakınmak. O halde Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)'le ilgili olarak “Ve sellimû teslîmâ” emri şu anlamlara gelir: O'nun iyilik ve emniyeti içinde olun. O’na karşı çıkmaktan sakının ve tam bir samimiyet ve teslimiyetle O’na boyun eğin."
Bütün salavât-ı şerifeler, lafızları farklı olmakla birlikte aşağı yukarı aynı anlama sahiptirler. Bunlarla ilgili birkaç nokta çok iyi anlaşılmalıdır:

Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) salavat-ı şerife okumakla alakalı bütün tavsiyelerinde
Müslümanlara, kendisine dua ve salât göndermenin en iyi yolunun Allah'a: "Allah’ım! Muhammed'e salât et." diye dua etmek olduğunu söylemektedir. Bunu tam anlamıyla kavrayamayan bir kısım kimseler hemen "Yüce Allah bize, Rasûlüne salât etmemizi emrediyor, fakat biz buna karşılık Allah'tan O’na salât etmesini istiyoruz." diye düşünebilirler. Ancak Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), bu tavsiyeleriyle ümmetine sanki şunları söylemektedir: "Siz isteseniz de bana salât ü selam göndermekte tam muvaffak olamazsınız. Bu nedenle bana salât etmesi için sadece Allah'a dua edin." Bu ifadelerden de açıkça anlaşıldığı gibi, bizim ümmeti olarak Nebiler Serveri (sallallâhu aleyhi ve sellem)’e borcumuzu tam olarak ödememiz, O’na hak ettiği vefayı göstermemiz mümkün değildir. Bu sebeple dua ve selamlarımızı Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)’e iletilmek üzere Allah’a arz ederek bu vazifemizi yerine getirmiş oluyoruz. Çünkü Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)’i sadece Allah mükafatlandırabilir.. Allahu Teâla Müslümanlara inayetini ve desteğini göndermedikçe onların Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in nâm-ı celîlini yüceltme ve her tarafa duyurma gayretlerinde muvaffak olmaları mümkün değildir. Efendiler Efendisi (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in sevgisi de kalplerimize ancak Allah'ın yardımı ile yerleşebilir.

Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)'e salât ü selam okumanın hem bir edep hem de İslâmî bir gelenek olduğu, O’nun adı anıldığında salât göndermenin vacip olduğu ve namazda salât okumanın Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in sünneti olduğu konusunda bütün alimler ittifak etmişlerdir. Hayatımızda en az bir kere Nebiler Sultanı (sallallâhu aleyhi ve sellem)’e salât ü selam göndermemizin farz olduğu konusunda da ihtilaf yoktur, çünkü yukarıda geçen ayet-i celilede de görüldüğü üzere Yüce Allah Kur’ân'da bunu açıkça emretmektedir. Fakat bunun dışındaki konularda alimlerin bazı ihtilafları söz konusudur.

İmam Şafiî Hazretleri, namazın son oturuşunda teşehhüd sonrasında salâvat okumanın farz olduğunu, aksi takdirde namazın batıl olacağını söyler. İmam Ahmed bin Hanbel de sonradan bu görüşü benimsemiştir. İmam-ı A’zam Ebû Hanife, İmam Malik ve âlimlerden birçoğu (Cumhur) hayatta en az bir defa Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)'e salavat getirmenin farz olduğu görüşündedirler. Bu, aynen Kelime-i Şehadet gibidir: Hayatında bir defa Allah'tan başka ilah olmadığına, Hz. Muhammed'in de onun kulu ve Resûlü olduğunu ikrar eden bir kimse görevini yapmış demektir. Aynı şekilde hayatı boyunca bir defa salât ü selam okuyan bir kimse, Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)’e salat gönderme görevini yerine getirmiş olur.

Bazıları da Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in adının her anılışında salâvat getirmenin vacip olduğunu söylerler. Bazılarına göre ise, Hz. Peygamber'in (s.a.s.) adı kaç defa geçerse geçsin bir mecliste sadece bir defa salâvat getirmek vaciptir.

Elmalılı Hamdi Yazır, bu âyetin tefsirinde şunları söyler: Bu âyet gösterir ki Peygambere salavât getirmek farzdır. Ancak tekrarına taarruz yoktur. Sahih olan budur ki ismi zikrolundukça vacib olur.2 Bir Müslüman’a yakışan da O’nun nam-ı celîlinin anıldığı her yerde O’na yürekten salât u selâm göndermektir.

İslâm tarihi boyunca da bu emir bütün Müslümanlar ve özellikle de hak dostları tarafından titizlikle
yerine getirilmiş ve salavât-ı şerîfeler İslâm ümmetinin en temel virdi haline gelmişlerdir.

Bizim de her fırsatta, Peygamber Efendimiz'e (aleyhissalâtü vesselâm) salât u selam getirmemiz ona karşı vefamızın gereğidir. Çünkü salât u selamlarla O’nu her anışımız, O’nun peygamberliğini bir tebrik, getirdiği saadet-i ebediye müjdesine karşı bir teşekkür ve bildirdiği fermanlara itaat ve biatımızı yenilememiz manasına gelmektedir.

Fethullah Gülen Hocaefendi konuyla alakalı olarak şunları söylemektedir: “Bizler bu şekilde salât u selâm okumakla, Nebiler Sultanı (sallallâhu aleyhi ve sellem)’e ahd ü peymanımızı yenilemiş, ümmeti arasına bizi de dahil etmesi isteği ile kendisine müracaat etmiş oluyoruz. "Seni andık, Seni düşündük; Allah Teala'ya Senin kadrini yüceltmesi için dua ve dilekte bulunduk" demiş ve "Dahîlek ya Rasulallah! – Bizi de nurlu halkana al ey Allah'ın Resûlü!.." talebimizi tekrar ederek onun engin şefkat ve şefaatine sığınmış oluyoruz. Dolayısıyla, salât u selama Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)’den daha çok biz muhtaç bulunuyoruz. O’na müracaatımızla mevcudiyetini, büyüklüğünü kabullenmiş ve küçüklüğümüzü, hiçliğimizi ilan etmiş; aczimiz ve fakrımızla beraber, şiddetli ve çok büyük bir günün endişesiyle melce ve mencâ olarak Resul-ü Ekrem'e dehâlet etmiş, arz-ı ihtiyaç ve arz-ı halde bulunmuş oluyoruz.” (Ümit Burcu, s. 79)

Salâvat, bizimle Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) arasında en önemli irtibat vesilelerindendir. Allah Teâla, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)'e bizzat salât etmiş, meleklerinin de O’na salât ve selâm ettiklerini bildirmiş ve bize de onu bir vazife olarak tahmil buyurmuştur. Bizim salâtımız, Bediüzzaman Hazretleri’nin ifadesiyle, "Ya Rab! Yanımızda elçiniz ve dergâhınızda elçimiz olan reisimize merhamet et ki, bize sirayet etsin." manasına bir duadır. Bununla beraber salât u selamın ayrı bir hususiyeti daha vardır. Salât u selam makbul bir duadır; yapılan diğer duaların başında ve sonunda salât u selam okununca, iki makbul dua arasında istenilen şeyler de makbul olur. Onun için hem duanın başında, hem de sonun da salât u selam okumak çok önemlidir. Evet, hem kendilerinin ifadesiyle, hem Sahabe-i Kiram'ın hassasiyetiyle, hem de büyük zatların keşfiyle salât u selamın ayrı bir hususiyeti vardır ve o geriye çevrilmeyen bir duadır.

Hicri 9, Miladi 15. asırda Mağrib bölgesinde neş’et eden, ilminin yanı sıra aksiyonuyla da devrinin insanlarına örnek olan mana erlerinden Muhammed b. Süleyman el-Cezûlî (875/1465) de Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in: “ Ümmetimden bana salât u selâm gönderene şefaatim vacip olur.”3 “Ey Peygamber! Ümmetinden sana salât u selâm getirenin on günahını affedeceğim, on hasene vereceğim ve onun makamını on derece yükselteceğim.”4 “Sana duâ edene ben de rahmet ederim, sana selâm gönderene ben de selâm gönderirim.”5 “Kim Allah Resûlü’ne salât ü selâm getirirse Allah ve melekleri de ona yetmiş defa salât u selâm getirir.”6 “Müslümanlardan bana yüz salât ü selâm getirenin günahları affolunur.”7 gibi hadis-i şeriflerine ve “Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygambere hep salat ederler. Ey iman edenler! Siz de ona salat edin ve tam bir içtenlikle selam verin.” (Ahzab, 33/56) ayet-i kerimesine iktidâen salât ü selâm okumayı kulluğunun ve hayatının temel prensibi haline getirmiş ve günümüze kadar ulaşan “Delâilü’l-hayrât” adlı eserini bu vesileyle derlemiştir. Ümmeti, peygamberiyle irtibata geçiren böyle bir usûl ve yaklaşımın Allah ve Resûlü’nün hoşnutluğunu kazanacağı da muhakkaktır.

Delâilü’l-hayrât


Cezûlî bu eserini ilim tahsil etmek maksadıyla gittiği Mekke ve Medine’de kırk yıl kadar kaldıktan sonra tekrar Fas’a döndüğünde kaleme almıştır. Cezûlî, bugün Kazablanka şehrinin yakınlarında küçük bir kasaba olan Aynu’l-fıtr (Azemmûr)’da bulunan Benî Amğâr zâviyesi şeyhi Ebû Abdillah Muhammed eş-Şerîf vasıtasıyla Şâziliyye tarikatına intisâb etmiştir.8

Cezûlî’nin alem şumul eseri “Delâilü’l-hayrât”ı kaleme alması, bu döneme rastlar. Bu hak dostunun, eserini Kâdirî tarîkatına mensup bir dostunun yardımıyla kaleme aldığı söylenir.

İslâm dünyasında hâlâ yaygın bir şekilde okunan bu kitap, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)’e salât ü selâm ihtiva eden eserler arasında önemli bir yere sahiptir.

Eser, Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem)’e salavât-ı şerife getirme konusunda, doğuda ve batıda özellikle Anadolu diyarında devamlı olarak okunmaktadır .9

Daha çok Delâil-i şerif, Delâil-i hayrât ve Delâil diye anılan risâlenin tam adı, “Delâilü’l-hayrât ve şevâriku’l-envâr fi zikri’s-salâti ale’n-nebiyyi’l-muhtâr”dır.10 Şâziliyye tarikatının Cezûliyye kolunun kurucusu olan Şeyh Cezûlî’nin bu risalesi Merrâkeş’teki İslâmî hayatı derinden etkileyen bir kitap olmuştur. Daha kendisi hayatta iken sayıları on binlerle ifade edilen müridleri arasında bir tarîkat evrâdı olarak çok okunmuş ve dolayısıyla çok istinsah edilmiştir.11

Eserin en büyük özelliği bir evrâd kitabı olmasıdır. Kitapta İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallâhu aleyhi ve sellem)’e ve onun ehl-i beytine haftanın belli günlerinde getirilecek olan, belli hiziplerden müteşekkil salavât ve dualar bulunmaktadır.

Esere istiğfâr ile başlanır, İhlâs, Muavvizateyn ve Fâtiha surelerinin okunmasından sonra esmâ-i hüsnâ okunarak giriş bölümü tamamlanır.

Daha sonra gelen mukaddimede özetle, salâvatı belli zamanlarda düzenli bir şekilde okuyanların çok sevap kazanıp rızay-ı ilahîye ve Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in şefaatine nâil olacakları, günahlarının mağfiret edileceği, kötü huyları terk edip iyi huylar edinecekleri, maddi ihtiyaçlarının karşılanacağı ve dünya işlerinin düzeleceği belirtilmiştir.

İmam Cezûlî, sahabe-i kiram efendilerimizin ve geçmişteki büyük şeyhlerin vird edindikleri etkileyici duaları bir kitapta toplamak maksadıyla bu eseri meydana getirdiğini belirtir. Asıl maksadının ise, Nebîler Serveri (sallallâhu aleyhi ve sellem)’e salavât getirmek ve bunun fazîletini ortaya koyarak Müslümanları buna teşvik etmek olduğunu söylemektedir.

Bu eser, günümüze kadar pek çok insan tarafından büyük alâka görmüştür. Benzer muhtevâda daha başka eserler olmasına rağmen insanların Delâil’e yönelmeleri, İmam Cezûlî’nin Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)’e olan sadâkat, samimiyet ve ihlasının bir mükafatı olsa gerektir.

Delâil’i kırk günde kırk defa okuyan insanın Allah’ın izniyle murâdına nâil olacağını ve sıkıntısının giderileceğini eserin şarihlerinden el-Fâsî, zikretmektedir.12

İmam Cezûlî, Allah’ın rızâsını ve Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in muhabbet ve şefaatini kazanmak ve başkalarına da kazandırmak maksadıyla yazdığı bu esere, bir açılış faslı ile başlar. Burada kısa duâlarla esmâ-i hüsnâ zikri vardır. Daha sonra mukaddime bölümü gelmektedir. Mukaddimede salâvat-ı şerife getirmenin faziletinden bahsetmektedir. Bu fasılda önce Ahzâb suresinin 59. ayetini, ardından da salâvât okumanın faziletine dair vârid olmuş otuz beş tane hadîs-i şerif ile salâvât okumanın ehemmiyetine dair tasavvuf büyüklerinin görüşlerini nakleder.

Hadislerin delil olarak getirilmesinden sonra “Esmâü’n-nebî” zikredilmektedir. Burada Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in zât ismi salavâtla birlikte okunmaktadır. Bu kısım bir ilk olması açısından dikkat çekicidir. “Delâilü’l-hayrât”ta Efendiler Efendisi (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in 201 adet ismi bulunmaktadır. Bu isimler Kur’ân-ı Kerîm’de Cenâb-ı Hakk’ın Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)’e hitaplarından, hadîs-i şerîflerde Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in kendisini târif ederken kullandığı sıfatlardan, sahâbî efendilerimizin kendisine iltifat ederken kullandıkları sıfatlardan, gerek nesebinden gerekse evlâtlarına nisbet edilmesinden kaynaklanan künye ve lâkablarından ve şaîrlerin, edîplerin ve tasavvuf büyüklerinin onu medh ü senâ ederken kullandıkları sıfatlardan derlenmiştir. Bu kısım duâ ile son bulmaktadır.

Esmâü’n-nebî’nin okunmasından sonra, Delâilü’l-hayrât’ı okumaya niyet duası gelmektedir. Bu kısımda Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)’e getirilen salavâtın dâimîliği, O’na ve O’nun sünnetine bağlılık, yakınlık ve O’nun muhabbetini kazanmak için Allah’a dua edilmektedir.

Daha sonra salâvât okumanın keyfiyeti üzerine bir fasıl açılır. Burada haftanın her günü için okunacak salâvât ve duâlar ayrı ayrı bölümlere yazılmıştır.

Pazartesi evrâdında kırk sekiz ayrı salât ü selâm ve bağışlama duâsı bulunur. Bugünün evrâdında bulunan salâvâtlardan bir tânesi meâlen şöyledir: “Allahım! Efendimiz Hz. Muhammed’e (sallallâhu aleyhi ve sellem), O’na salât ü selâm okuyanlar adedince salât u selâm olsun. Yine Efendimiz Hz. Muhammed’e, O’na salât ü selâm getirmeyenlerin adedince salât ü selâm olsun. Ve Efendimiz Hz. Muhammed’e senin emrettiğin şekilde salât ü selâm olsun. Ve Efendimiz Hz. Muhammed kendisine nasıl salâvat getirilmesinden hoşlanıyorsa ona öyle salât ü selâm olsun. Âmîn.”

Salı günü virdinde ise 135 farklı salâvât-ı şerîfe ile giriş ve bitirme duâları bulunmaktadır. Bu kısımdaki salât ü selâmlardan bir tanesi meâlen şöyledir: “Allah’ım! Efendimiz Hz. Muhammed’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) senin ilminin ihâtâsı ve kaleminin yazısı ve meleklerinin ona getirdiği salâvâtların sayısı kadar salât ü selâm olsun. Allâh’ım! O’na gönderdiğim salât ü selâm, senin devâmınla dâim, senin meşîetinle kâim, senin fazl ve ihsânınla ebedî olsun. Âmîn.”

Çarşamba virdinde kırk üç salâvât bulunmaktadır. Kırk üçüncü salâvat, diğer kırk ikisinin mazmûnunu ihtivâ eden oldukça uzun bir salâvâttır. Bu günün evrâdında bulunan salâvât-ı şerîfelerden bir tanesi meâlen şöyledir: “Allah’ım! Kalbini celâlinle, gözlerini cemâlinle doldurduğun, kendisinden nusretini ve te’yîdini hiçbir zaman esirgemediğin Hz. Muhammed’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) ve onun ehl-i beyti ve ashâbına ağaçların yaprakları ve meyveleri adedince salât ü selâm olsun. Âmîn.”

Perşembe günü
kırk ayrı salâvâtın yanı sıra ehl-i beyte geniş bir duâ da vardır. O gün okunan salâvât-ı şerîfelerden bir tanesi meâlen şöyledir: “Allah’ım! Nurların nûru, sırların sırrı, ebrârın efendisi, peygamberlerin tacı ve üzerlerine gecelerin kararıp günlerin doğduğu tüm insanların en faziletlisi Hz. Muhammed’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) dünyanın yaratıldığı ilk günden şu ana kadar yağan yağmurların damlaları ve yine o günden bugüne kadar yeşeren bitkilerin yaprakları adedince salât u selâm olsun. Âmîn.”

Cuma virdine ise “Allah’ım! Hz. Âdem’in sana dua ederken zikrettiği isimlerin hürmetine diliyor ve dileniyorum ki..” cümlesiyle başlayıp Kur’ân’da adı geçen bütün peygamberlerin duaya başlarken zikrettikleri isimler hürmetine diye devam eden bir girişle başlanıyor ve altmış iki ayrı salâvât-ı şerîfe ile Allah Resûlü’ne (sallallâhu aleyhi ve sellem) senâ ediliyor. O güne ait salâvâtlardan bir tanesi meâlen şöyledir: “Allah’ım! Efendimiz Hz. Muhammed’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) Senin hilmin, ilmin, kelimelerin, nimetlerin adedince; göklerin ve yerin vüs’ati ve arşının azameti ölçüsünde salât ü selâm olsun. Âmîn.”

Cumartesi günü yirmi salâvât ve uzun bir dua okunmaktadır. O salâvâtlardan bir tanesi meâlen şöyledir: “Allah’ım! Efendimiz Hz. Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem) ve onun ehl-i beytine, ilminin ihâtası, kitabının muhtevâsı ve melâikenin şehâdeti ölçüsünde salât u selâm olsun. Âmîn.”

Pazar virdi
elli dört ayrı salâvât ve uzun bir duadan oluşmaktadır. “Allah’ım! Efendimiz Hz. Muhammed’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) güneş her doğduğunda, her namaz kılındığında, şimşek çaktığında ve yıldırım düştüğünde salât ü selâm olsun. Âmîn.”

Bu virdlerin ardından bir bitirme duası vardır. Bu duânın ardından eser, imam Cezûlî’ye ait bir nazımla son bulmaktadır.

Araştırmada göz önünde bulundurduğumuz nüshada (1325/1909) , salavât-ı şerîfelere başlamadan önceki sayfalarda Mekke-i Mükerreme ve Ka’be-i Muazzama’nın minyatürleriyle, Medîne-i Münevvere ve Mescid-i Nebevî’nin minyatürleri de yer almaktadır. Bunlarla sanki eseri okuyanın ruh haletinin salâvata yoğunlaşması amaçlanmıştır. Eserin ilk sayfaları güzel tezhip örnekleriyle süslenmiş olup her sayfası yaldızla çerçevelenmiştir. Günümüzde yapılan baskılarda da bu minyatürlere yer verilmektedir.

Eserin Yazılış Sebebi


Eserin yazılış sebebiyle ilgili olarak hârikulâde iki olay zikredilmektedir. Bunlardan ilki şudur:
İmam Cezûlî, bir gün kuyu başına abdest almak için gittiğinde, kuyuda suyu çıkarmak için kova olmadığını görür. Ne yapacağını bilemez bir durumdayken, orada bulunan küçük bir kız, şeyhe sıkıntısının sebebini sorar. Şeyh de kova bulamadığını dolayısıyla da istediği suyu çekemediğini anlatır. Bunun üzerine küçük kız: “Efendim, herkes sizin kerâmetlerinizden ve nâil olduğunuz hayırlardan bahsediyor, siz ise bir kuyudan su bile çıkaramıyorsunuz!” diyerek kuyunun başına gelip kuvvetli bir şekilde içine doğru üfler. Bunun üzerine Allah’ın izniyle kuyunun suyu taşar ve İmam Cezûlî bu sudan abdest alır. Abdestten sonra İmam’ın: “Kızım, bu kerâmete nasıl nâil oldun?” diye sorması üzerine o bahtiyar kız, bu şerefe, “Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)’e bağlanıp O’na çok salavât getirmekle” nâil olduğunu söyler.13

İkinci hâdise de birincisiyle bağlantılı gibidir:

Nakledilir ki bu olaydan çok etkilenen İmam Cezûlî, “Acaba benim salavât-ı şerîfeye bağlılığım az mıdır?” diye endişe edip, o gece uykusu kaçmış bir vaziyette düşünüp yatarken, ayın bedir olduğu bir gecede, gece yarısından sonra karısının, yatağından kalkıp, güzel elbiselerini giyip başını örttükten sonra evden çıktığını görür. Bu vakitte nereye gider diye öfkelenerek dışarı çıktığında, hanımının önünde ve arkasında birer arslan olduğu halde deniz kenarına gittiğini görür. Merakla onu takip eder. Hanımı sahile geldiğinde aslanlar burada kalır. Kadın denizin üzerinde yürüyerek denizin ortasındaki ıssız adaya gelir. Burada abdest alıp teheccüd namazını kıldıktan sonra dua ve niyazda bulunur. Denizin üzerinden, geldiği yoldan tekrar sahile döner ve önceki gibi aslanlarla beraber yürüyerek evine gelir. Onları uzaktan izleyen İmam Cezûlî, onlardan önce eve gelip yatar.

Aynı hadisenin üç gün tekrar ettiğini gören İmam, üçüncü günün sabahında, bu sırrı hanımına sorar. Hanımı bu durumun yıllardır devam ettiğini söyleyince, böyle bir fazilete nasıl nâil olduğunu merak eder. Hanımı: “Resûlullah’a (sallallâhu aleyhi ve sellem) çok salavât-ı şerîfe okuyarak” şeklinde cevap verir. İmam: “En çok hangi salavâtı okuyorsun?” diye sorduğunda eşi, bunu söylemesine izin verilmediğini ancak muhtelif salavâtları topladığı takdirde içlerinde o salavâtın olup olmadığını söyleyebileceğini belirtir.

Bunun üzerine İmam Cezûlî, muteber kitaplardan ve asrında yaşayan büyük şeyhlerden aldığı salavât ile Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in bizzat kendisinin öğrettiği salavâtı, ashâb-ı kirâm ve ulemâ-i izâmın vird edindikleri salavât-ı şerîfeleri seçip bir kitap telif eder ve eşine gösterir. Hanımı da söz konusu salâvatın bu kitapta birkaç defa geçtiğini ve bu kitabı okuyanın Allah’ın izniyle Allah’ın rahmetine ve Resûl’ün (sallallâhu aleyhi ve sellem) şefaatine nâil olacağını söyler.

Bundan dolayı şeyh bu kitaba Delâilü’l-hayrât ve şevâriku’l-envâr adını verir.14

Okunuş Şekilleri

Delâilü’l-hayrât, her gün, gün aşırı, dört günde bir ve haftada bir olmak üzere tamamı veya kısım kısım olarak belli bir tertib dahilinde okunmaktadır. Haftanın hangi günü hangi hiziplerin okunacağı sayfa kenarına yazılmıştır. Delâil’i okumaya başlamadan önce niyet edip istiğfarda bulunmak, esmâ-i hüsnâ okumak, başlama ve bitirme duası yapmak adaptandır. Usûlüne uygun ve doğru olarak okunması için ehlinden icâzet alınması gerektiğini söyleyenler de vardır.15

Nüshaları

Eserin nüshaları arasında bazı farklar görüldüğünden İmam Cezûlî’nin müridi ve tarîkatın ileri gelenlerinden halife Ebû Abdillah es-Sehlî farklılık gösteren nüshaları düzenleyerek vefatından sekiz sene önce şeyhine takdim etmiş, şeyh de bu fazlalıkların bir bölümünü Delâil metnine dahil etmiştir.16

Delâil’in bu tür nüshalarına nüsha-i dâhiliyye-i sehliyye, satırların dışına kaydettiği fark ve fazlalıkları ihtiva eden nüshalarına ise, nüsha-i hâriciyye-i sehliyye adı verilmiştir.

Delâil’in sehlî tertibi olmayan nüshaları da mûtemed olan ve olmayan diye ikiye ayrılır. Mûtemed olanların satır içinde yazılanlara mu’temed-i dâhiliyye, satır dışına yazılanlara mu’temed-i hâriciyye denir. Mu’temed olmayanlar ise dâima satır dışına yazılır. Bu farklar sırasıyla sîn, ğayn ve mîm harfleriyle gösterilir. Bu durum eserin metnine gösterilen ihtimamı açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

İslâm Dünyasının her tarafında çok yaygın olarak okunan Delâil’i, sadece Cezûliyye ve Şâzeliyye mensupları değil, diğer tarikat mensupları, hatta herhangi bir tarikata intisab etmemiş Müslümanlar da faziletine inanarak düzenli bir şekilde okumaktadırlar.17

Eserin Baskıları, Şerhleri ve Üzerinde Yapılan Çalışmalar

Delâilü’l-hayrât adlı eserin pek çok yazma nüshası vardır. Bu yazmaların, dünyanın pek çok kütüphanesinde olduğu bilinmektedir.18

Kuzey Afrika ve Anadolu’da büyük rağbet gören Delâil’in, Mısır ve İstanbul’da 1260-1320 (1844-1902) yılları arasında on dört defa basıldığını merhum Fehmi Ethem Karatay tesbit etmiştir. Risâlenin Petersburg’da yapılmış bir baskısı da bulunmaktadır (1258/1842) .19 Ayrıca tesbit edilememiş hayli taşbasması nüshalarının bulunduğu zikredilmektedir.20

Şeyh Hasan el-Adevî’nin Bülûğu’l-meserrât alâ delâili’l-hayrât; ayrıca Muhammed Mehdî el-Fâsî’nin (ö. 1052/1642) güzel bir kompozisyon olan Metâliu’l-meserrât bi celâi delâili’l-hayrât adlı Arapça şerhleri basılmıştır. Pek çok şerhi yapılan Delâil’in en meşhur şerhi el-Fâsî’ninkidir. Bu şerhleri asıl metin ile birlikte çok güzel telif etmiştir.21

Aynı şekilde Delâil’in adı geçe”1 şerhleri de İstanbul ve Mısır’da birkaç defa basılmıştır.22

Delâilü’l-hayrât adlı eserin pek çok Türkçe şerhi de yazılmıştır. Fazıl İzmirî, Muhammed Hilmi Efendi, Sâlih Kudsî-i Tokâdî, Eğin Müftüsü Hacı Osman Efendi (ö.1210/1795) , Kıbrıslı İbrahim Efendi (ö. 1173/1759) , Vâiz Şeyh Muhammed Efendi ve Kara Dâvut İzmitî’nin telif etmiş olduğu Türkçe şerhler mevcuttur.23 Bunların en meşhuru, Karadâvutzâde Mehmet Efendi’nin (ö. 1170/1756) yaptığı şerh olup Tevfîku muvaffiki’l-hayrât fî îzâhi meânî delâili’l-hayrât adını taşıyan bu eser birçok defa basılmıştır. Karadâvutzâde, diğer kaynaklardan aktardığı tasavvufî menkıbe ve bilgilerle eserin hacmini oldukça genişletmiştir. Memleketimizde bu şerh köylere kadar yayılmıştır. Çok okunduğundan defalarca basılmıştır.

Bunların yanı sıra M. Ertuğrul Düzdağ’ın 1981 yılında neşre hazırladığı ve daha sonra pek çok baskısı yapılan “Delâil-i Şerif Mecmuası” adlı eseri ile Ali İbrahim Merzuk’un “Delâilü’l-hayrat es-Sahihât el-Mevsûkât” isimli küçük hacimli eseri de anılmaya değer çalışmalar olarak göze çarpmaktadır.

Netice

Gerek Delâilü’l-hayrat gerekse benzer çalışmalar, ümmetinin Efendimiz’e olan sadakat ve muhabbetinin en önemli delillerindendir. Bu sadakat ve muhabbet en güzel salavatlarda ifadesini bulmuştur. Her namazın ardından okunan tesbihatlarda getirilen salavâtlar, farzların ardından okunan “Salât-ı münciye”ler, ferec ve mahrec talebiyle dillerden dökülen binlerce “Tefrîciyye” hep O’na olan muhabbetin ve alakanın bir tezahürüdür. Aczine, fakrına, günahına ve kusurlarına rağmen her gün defalarca kendisine dua edip selam gönderen vefalı ve kadirşinas ümmetini vefalıların Efendisi (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in yalnız bırakması mümkün değildir. O da tıpkı Resûlü olduğu Rabbisi gibi bize şefaat etmek, yanına almak ve günahlarımızı bağışlatmak için adeta vesile aramaktadır.

Hadis âlimleri Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in hadislerini rivayet ederken, O’nun adı ne kadar çok anılırsa anılsın, her anılışında, "Sallallahu aleyhi ve sellem" diyerek hürmet ve vefalarını ifade etmişlerdir. Hatta bugün Erzurum gibi Anadolu’nun bazı yerlerinde, ezanda Efendimizin ism-i şerifi de anıldığı, "Eşhedu enne Muhammeden Resûlullah" dendiği için, ezandan sonra salât u selam okunmaktadır. Buralarda ezanı müteakip "es-Salâtu ve's-selâmu aleyke ya Resûlallah, es-salâtu ve's-selâmu aleyke ya Habîballah, es-salâtu ve's-selâmu aleyke ya hâteme'n-nebiyyîn" şeklinde salât okunmaktadır.



_____________

DİPNOTLAR
1. Dehlevî, Şah Veliyyullah Huccetullâhi’l-bâliğa, Beyrut, 1990, II. 204; Gazzâlî, Ebû Hamîd. İhyâu ulûmi’d-dîn. Beyrut, 1992, I. 366
2. Yazır, Elmalılı M. Hamdi, Hak Dini Kur’ân Dili, İstanbul, 1935, VI. 333
3. Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/108
4. Müsned, 4/29
5. Müsned, 1/191
6. Müsned, 2/172,187; Ebû Dâvûd, Vitir, 26; Dârimî, Rikâk, 58
7. İbn Mâce, Cenâiz, 19
8. Fâsî, Muhammed Mümtiu’l-esmâ fî zikri’l-Cezûlî ve’t-Tebbâ’, Fas,1994, s.20
9. Hacı Halîfe, Keşfü’z-Zünûn, 1/759-760
10. Bağdâdî, İsmail Paşa, Hediyyetü’l-ârifîn, VI., 203-204
11. Harekât, İbrahim, a.g.e. II. 90.
12. Fâsî, a.g.e. s.24
13. Vassâf, Hüseyin, a.g.e. I. 250; Nebhânî, Yusuf b. İsmâil, a.g.e. I. 276.
14. Kara Dâvûd, Tevfîku muvaffiki’l-hayrât, s.1-5; Vassâf, Hüseyin a.g.e. I. 250.
15. Harîrizâde, Kemâleddin, Tibyânü’l-vesâil. vr. 219.220
16. Hacı Halîfe Keşfü’z-Zünûn, I. 759-760
17. DİA, Cezûlî md., VII. 515.
18. Brockelmann. C., Geschichte Der Arabishen Litteratur, II. 359-360
19. MEB İslam Ans. Cezuli md. III. 155-156; DİA, a.g.m.
20. Ülker, Muammer, Antik ve Dekor Sayı: 38, İstanbul 1997, s. 128-129
21. Hacı Halîfe, a.g.e. I. 759-760
22. Ülker, Muammer, a.g.y.
23. Bursalı Mehmet Tâhir Efendi, Osmanlı Müellifleri, I. 399.


Süleyman Sargın

ceren
Tue 4 August 2015, 09:12 pm GMT +0200
Esselamu aleykum.Rabbim peygamber efendimize salat getiren ve faziletine eren,peygamber efendimizin şefaatine nail olan kullardan olalım inşallah....

Mustafa Yasin
Thu 17 May 2018, 04:18 pm GMT +0200
Selamun Aleyküm. Peygamber Efendimize salavat etmek Kuran da açıkça emredilmiştir. Peygamber Efendimize salavat etmek bizi ona daha yakın kılar. Allah razı olsun paylaşımdan.