- Efendimiz Allahı gördümü ?

Adsense kodları


Efendimiz Allahı gördümü ?

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sumeyye
Mon 25 April 2011, 12:03 pm GMT +0200
Efendimiz Allahı Gördümü  ?


(Zehebî) Derimki: Muhammed (s.a.v,) Rabbini görmüş olması huşu-sunuda ashab ihtilaflıdır. Hz. Aişe böyle bir şey olmadı diyerek bunu inkâr eder. İbni Mes'ud (ra.)'tan yapılan rivayetlere gelince; Onun söz­lerine göre Necm süresindeki ayetlerin tefsiri olarak (orada görülenin Allah değil Cibril olduğu) söylenmiş olup Onun sözlerinde Allah'ı gör­mesi olayını inkâr eden her hangi bir şey mevcut değildir. Onun bu söz­lerini Buharî ve diğerleri rivayet etmişlerdir.

Yunus, İbni Şihab-ı ZUhrî aracılığıyla naklederki Enes (r.a.) şöyle diyor; Ebû Zer (r.a.) RasUlullah (s.a.v.)in şöyle buyurduğunu anlattı

«Mekkede olduğum bir sırada evimin çatısı yarıldı ve Cebrail içeri girdi. Göksümü yarıp orayı zemzem suyu ile yıkadı. Sonra içi ilim ve iman dolu altından yapılma bir tas getirip onu göksüme başalttı. Sonra yardığı yeri kapadı. Sonrada elimden tutup beni dünya semasına çı­karttı. Oranın bekçisine "aç" dedi. O da "kim o?" diye sorunca "Cebra­il" dedi. "Yanında kimse varmı?" diye sorunca "evet Muhammed" var dedi. O; "O semaya (emirle) gönderildimi?1' dedi. "Evet" deyince kapıyı açtı. Dünya semasına yükseldiğimizde sağında solunda bir sürü insan­lar bulunan bir adam duruyordu, sağına bakınca gülüyor soluna bakın­ca ağlıyordu. (Bizi görünce) Salih peygambere, Salih evlada selamlar olsun, dedi. Bende "Yâ Cibril! Buda kim ola?" dedim. "Âdem'dir, şu gördüğün insanlar onun evlatlarının ruhlarıdır. Sağda bulunanlar Cen­net ehli, solundakiler ise ateş ehlidirler" dedi. Sonra Cibril beni yukarı götürüp ikinci kat semaya geldik. Oranın bekçisine aç dedi. Bekçide ona aynen dünya semasının bekçisinin sorduğu şeyi sordu. O da kapıyı açtı.

Burada Enes (r.a.) derki: Ebû Zerr anlattiki: Efendimiz göklerde Âdem, İdris, İsâ, Mûsâ ve İbrahim'i bulmuş. Lakin Ebû Zerr (r.a.) onla­rın yerlerinin hangi katlarda olduğunu tesbit etmemiş. Sadece Efendi­mizin Âdem (a.s.)ı dünya semasında bulduğunu İbrahim'in altıncı katta olduğunu anlattı. Cebrail ile Rasûlullah (s.a.v.) İdris (a.s.)'a uğradıkla­rında, O "Merhaba ey Salih Peygamber, ey Salih kardeş" dedi. Efendi­miz derki: Sonra onun yanından ayrılınca "bu kimdir" dedim "İdris'tir" dedi.

Efendimiz devamla buyurduki: Sonra Musa'ya uğradımda bana "Merhaba ey salih peygamber ey salih kardeş" dedi. "Bu kim?1' deyince "Muşadır" dedi. Sonra İsa'ya uğradım "Merhaba ey salih Peygamber ey salih kardeş!" dedi. "Bu kimdir?" dedimde "İsâ" dedi. Sonra İbrahim'e uğradım. Bana "merhaba Salih peygamber ey salih evlat!" dedi. Bu kimdir dedimde "İbrahimdir" dedi.

Hadisin burasında (Hadisi Enes'ten nakleden) Zührî derki Bana  (Sahabi olan) Ibni Hazm[562] haber verdiki: İbni Abbas ile Habbete'l -Ensa-ri (ra.)lar: RasUlullah'ın (s.a.v.):

«Sonra beni Cebrail yukarı götürdü. Nihayet öyle bir yüceliğe vardımki orada (Kudret) kalemin cızırtılarını işitiyordum.» dediğini anlatırlardı.

Yine Zührî şöyle der: İbni Hazm ve Enes (r.a.)lar Rasülullahın şöyle buyurduğunuda haber verdiler:

«Allah ümmetime hergün elli vakit namaz kılmayı farz etti. Bende bunun Üzerine geri dönüp Mûsâ (a.s.)ın yanma uğradım. Bana "Rabbin ümmetine ne farz etti?" dedi. "onlara elli vakit namaz farz etti" de­dim. Mûsâ da "Rabbine ricaya geri dön. Zira ümmetiyin buna gücü yetmez." dedi. Bende Rabbimin huzuruna geri döndüm. Benden bunun yarısını kaldırdı. Musa'ya gelip haber verdim. "Rabbine git zira ümme­tin bunada dayanamaz" dedi. Ben Rabbimin huzuruna geldim "O artık beş vakittir. Bu (sevabca) elli sayılmıştır. Artık benim katımda (bundan başka) söz değişmez" buyurdu. Musa'nın yanına geldim O bana yine

Rabbine git dediysede ben "artık Rabbim'den utanır oldum." dedim. Sonra Cebrail beni Sidratü'l Münteha'ya götürdü. Onu öyle renkler bü-rümüştü ki neler olduğunu bilmiyorum. Sonra Cennete girdim. Birde ne göreyim O(nun evleri) inciden kubbeler değilmi toprağı'da sanki misk idi.[563]

Bize bu hadisi İskenderiye'de Yahya b. Ahmed el-Mukrî ve Mısırda­ki Muhammed b. Hüseyin el Fevvî ikilisi Muhammed b. Imâd -Abdul­lah b. Rifâ'a, Ali b. el Hasen eş Şafii-Abdürrahman b. Ömer el-Bezzâr -Ebut Tâhir Ahmed b. Muhammed b. Amr el-Medinî, Ebû Musa Yunus b. Abdil A'lâ es Sadefî -İbni Vehb -Yunus isnadıyla haber verdiler.[564]

Müslimde aynı hadisi Harmele aracılığıyla Ibni Vehb'den nakleder.[565]

Nesâî de hadisin ikinci yarısını İbni Şihab'ın ağzından: "Bana İbni Hazm, İbni Abbas ve Ebû Habbe haber verdiler ki" diyerek hadisi Yûnus aracılığıyla nakleder.[566] Zehebî derki: Biz bu rivayete âli bir isnadla muvafakat etmiş bulunuyoruz.

Buharı bu hadisi Leys hadisi olarak Yunustan nakleder. Akîl'de bunu Zührî'den alarak ona uyar.[567]

Hemmâm b. Yahya anlatıyor: Katedeyi Enes (r.a.)tan şöyle nak­lederken işittim. Mâlik b. Sa'sa'a kendisine anlatmışki: Nebi (s.a.v.) on­lara Mir'raca götürüldüğü geceyi şöyle diyerek anlatmış: Isrâ Hadisesi «Ben Hatım'da iki kişi arasında) yaslanmış bir halde duruyordum-ki, (Uç kişi olarak[568]) birileri bana geldi, (onlar ortalarındaki adama şu ikisinin arasındaki diye beni tarif etti. O da gelip) ve göksümü aşağı doğru yardı. (Katade bu yarılan yeri eliyle işaret edip) "şuradan şura arasını yardı." der. Katade devamla derki: Ben yanımda oturan Cârûda "şuradan şura demeyle ne demek istiyor" dedimde o da "Göğüs kemik­lerinin bitiştiği çukurluktan göbek altı tüy biten yere kadar" dedi. Efendimiz derki:

«Kalbimi çıkardı. Sonra bana altından yapılma iman dolu bir tas getirildi. Kalbim bununla yıkandı, sonrada dolduruldu. Sonra yerine konuldu. Ardından bana katırdan ufak eşekten irice beyaz bir hayvan getirildi. (Cârûd yine ona "O burakmıydı ey Ebû Hamza?" deyince "evet" dedi.) Adımını gözünün görebildiği en uzak yere atardı. Üzerine bindirildim. Cebrail beni götürü dünya semasına çıkardı ve kapıyı aç­maları için izin istedi. Ona "Kim o?'1 denilince. "Cebrail" dedi. "Bera­berindeki kim?" denilince, "Muhammeddir" dedi. "Kendisi semaya gönderildimi?" diye sorunca "evet" buyurdu. Ona Merhabalar olsun. Ne güzel gelişti. Deyip geldi ve kapıyı açtı oradan kurtulup girince ne gö­reyim Adem (a.s.) orada değilmi. Cebrail bana "Bu baban Âdemdir. Ona selam ver" dedi. Ben ona selam verdim oda selamımı aldı sonrada: "Merhaba salih evlad, merhaba salih peygamber" dedi. Sonra yükseldik ikinci semaya geldik ve girmek için izin istedi. Kendisine "Kim o?" de­nilince "Cebrail" dedi. "Beraberinde kim var?" denilince "Muhammed" dedi. "Kendisi semaya gönderildimi'' denilince "evet" dedi. "Ona mer­habalar! bu ne güzel geliştir" dendi. Kapıyı açtı. İçeri girince birbiriyle teyze çocukları olan Yahya ve İsâ (a.s.)ları gördüm. Cibril: "Bu Yahya bu da İsâ dır. Onlara selam ver" dedi. Bende onlara selam verdim. On­lar selamı alarak "SaÜh kardeşe merhaba, Salih peygambere merhaba" dediler. Sonra Cebrail beni üçüncü kat semaya kadar çıkardı ve kapıyı çaldı. "Kim o?" denilince "Cebrail" dedi. "Beraberindeki kim?" denilin­ce "Muhammed" dedi. "Kendisi buraya gönderildimi?" denilince "evet" dedi. O zaman "ona merhaba! Bu ne güzel gelişle geldi" dendi ve kapıyı açtı. İçeri girince Yusuf (a.s.) ile karşılaştım. Cibril bana "Bu Yusuf'tur hadi ona selam ver" dedi. Ben ona selam verince o da selamı alıp "Sa­lih kardeşe merhaba, Salih peygambere merhaba!" dedi. Sonra Cibril beni yükseltip dördüncü kat semaya vardı, ve kapıyı çaldı. "Kim o" de­nilince "Cibril" dedi. "Beraberinde kim var?" denilince "Muhammed" dedi. "O buraya gönderildimi" denilince "evet" dedi. Ona selamlar ol­sun ne güzel gelişle geldi! deyip kapıyı açtı. İçeri girince İdris (a.s.) ile karşılaştım. Cebrail "İşte buda İdris'tir, ona selam ver" dedi. Ben selam

verince selamımı alıp sonrada: "Salih kardeşe selam olsun, Salih pey­gambere selam olsun" dedi. Sonra beni çıkarıp beşinci kat semaya geldi ve kapıyı çaldı. "Kim O" denilince "Cibril" dedi. "Yanındaki kim?" de­nilince "Muhammed" dedi. O buraya gönderildimi? denince "evet" dedi. "Ona merhabalar olsun ne güzel gelişle geldi" denilip kapıyı açtı. İçeri girince Harun'u gördüm. Cibril "bu Harun'dur, hadi onu selamla" dedi. Ona selam verince O selamımı alıp "Salih kardeşe selamlar olsun, Sa­lih peygambere merhabalar" dedi. Sonra Cibril beni alıp altıncı kat se­maya çıkarıp kapıyı çaldı. "Kim O" denilince "Cibril" dedi. "Beraberin­de kim var?" denilince "Muhammed" dedi. "O gönderildimi?" denilince "evet" diye cevap verdi. "Ona selamlar olsun ne güzel bir gelişle geldi" denilip kapıyı açtı. İçeri girince Mûsâ (a.s.) ile karşılaştım. Cibril "bu Musa'dır haydi selam ver" dedi. Bende ona selam verince Mûsâ selamı­mı aldı ve "Merhaba ey salih kardeş, Merhaba ey salih peygamber" de­di. Onun yanından ileri geçince Musa ağladı. Kendisine; "Seni ağlatan sebeb ne?" diye sorulunca: "Tabi ağlarım zira Muhammed benden son­ra Peygamber oldu. Buna rağmen onun ümmetinden cennete girenlerin sayısı benim ümmetimden daha fazladır" dedi. Sonra Cibril beni alıp yedinci kat semaya çıkardı ve kapıyı çaldı. "Kim o?" dediler "Cibril" dedi "Beraberindeki kim" dediler. "Muhammed" dedi. "O gönderildimi?" diye sorulunca "evet" dedi. "Ona merhabalar olsun. Ne güzel gelişle geldi." denilip (biri) kapıyı açtı. İçeri girdiğimde İbrahim (a.s.)la karş ılaştım. Cibril "bu İbrâhimdir, Ona selam ver" deyince Ona selam ver­dim. O selamımı alıp, "merhaba salih evlad, merhaba ey salih peygam­ber!" dedi. Sonra bana Sidretü'lmüntehâ gösterildi. Birde ne göreyim Sidratü'lmünteha'nm meyveleri Hacer köyünün[569] testileri gibi değilmi! Onun ağaçlarının yaprakları fil kulakları gibi. Cibril bana "İşte Sidra-tü'lmünteha" dedi. Orada ikisi açıkta ikiside batını nehir olmak Üzere dört nehir vardı. Ben "Yâ Cibril bunlar nedir?" diye sorunca Cibril "Batını nehirler cennetteki nehirlerdir. Zahir olan Nil ile Fırat nehir­leridir" dedi. Sonra bana "Beytü'L Ma'mûr" gösterildi. Sonra bana bir kap dolusu şarap bir kap stit ve bir kapta bal getirildi. Bende sütü al­dım. Cibril de, "İşte (isabet ettin) bu senin ve Ummetiyin üzerinde bu-

lunacagı fıtrattır" dedi.

Sonra bana hergün elli vakit olmak Üzere namaz farz kılındı. Ben­de geri dönüp Musa'ya uğradım. Bana "ne ile emrolundun?" diye sordu. "Her gün elli vakit namazla" dedim. "Senin Ummetiyin buna gücü yetmez. Ben senden önce insanları denedim. İsrail oğullarını sıkı şekil­de alıştırmaya çalıştım. Rabbine dön ve bunu hafifletmesini iste" dedi. Bende: "Ben Rabbim'den bunları isteye isteye artık utanır oldum. La­kin ben artık (ona tekrar istemeyerek ) hükmüne razı oluyor ve tesli-miyet gösteriyorum" dedim.[570] Oradan ayrılınca bir münâdi; "Farzımı imzaladım (Hüküm haline getirdim) Kullarıma hafiflettim" diye ses­lendi.

Buharı bu hadisi Hüdbe rivayeti olarak Hemmam'dan nakleder.

Muaz b. Hişâm da Babası Hişâm- Katâde - Enes isnadıyla bu ha­beri Malik b. Sa'saa'dan "Rasülulîah (s.a.v.) buyurduki" diyerek rivayet eder. Orada şu ilave vardır: "İçi İman ve hikmet dolu altın bir tas geti­rildi, göğüs çukurluğumdan etekdeki kıl biten yere kadar yardı, Zem­zem suyu ile yıkadı, sonra içini İman ve hikmetle doldurdu.

Hadisi Müslim bütün uzunluğuyla nakleder.[571]

Said b. Arûbe'de Katâde, Enes b. Malik (r.a.)Malik b. Sa'sa'a (r.a.) aracılığıyla Nebi (s.a.v.)in şöyle buyurduğunu anlatır.

-Ben Beytullahın yanında uykuyla uyanıklık arasında iken birisinin "İki kişi arasındaki üç kişiden biri odur" diye söylediğini duydum. Yanı­ma gelindi ve beni götürdü. Sonra içinde zemzem suyu bulunan altın bir tas getirdiler. Şuradan şuraya kadar göküsümü yardılar,

-Katade derki: Yanımdaki arkadaşıma bununla kasdi ne? diye sor­dum da, O da "karnının altına kadar demek istiyor" dedi.

Rasülullah (s.a.v.) derki: Kalbimi çıkarıp zemzem suyu ile yıkadı­lar. Sonra yerlerine koydular ve organlar dolgunlaşti. [(s.a.v.) iman ve hikmetle dolduruldu, da demiş olabilir.] Bu şüphe ravi Said'indir. Sonra Burak denilen eşekten iri katırdan ufak, ayağını gözünün görebildiği en son noktaya atan bir hayvandı. Beni üzerine bindirdi. Yanımdaki arka­daşım benden hiç ayrılmıyordu. Yürüyüp birinci kat semaya vardı...

Diyerek hadisin arkasını aynen Hemmam'ınki gibi naklederek sözü Beytü'I Mamura getirir. Orada: "Beyti Ma'mur'a hergün yeimiş bir me­lek girer -Tavaf eder -Nihayet oradan çıkıp gidince bir daha oraya dönmezler" ilavesi vardır.

Derimki: İşte bu ilave Hammam'ın kendi hadisinde yaptığı rivayet­te geçmektedir. O, İbni Arûbe'den daha sağlamdır. Orada şöyle der:

Katade derki: Bize Hasen-i Basrî. Ebû Hüreyre (r.a.)'tan şöyle nak­lediyor: "Efendimiz (s.a.v.) Beytü'I Mamuru gözle gördü. Oraya yetmiş bin melek giriyor. Sonra bir daha oraya dönmüyorlar."

Bundan sonra sözü Enes hadisine getiriyor:

İbni Arübe'nin rivayet ettiği hadiste Sidratü'lmünte-ha konusunda "Sidre'nin yapraklan fil kulakları gibidir" fazlalığı vardır.

Bu hadisin metni şudur. "Sonra Musa'ya geldim. Bana "Ne ile emrol-dun?" dedi. "Elli vakit namaz ile" dedim. Musa da: "Ben senden önce insanları denedim. İsrail oğullarını bunu yapmaya çok zorladım. Senin ümmetin buna dayanamaz. Rabbine dön! Ümmetine hafifletilmesini iste, dedi. Bende döndüm. Rabbim benden beş namazı sildi. Ben Rab-bimle Mûsâ arasında gidip gelmeye başladım. Ona her ge!i- simde aynı sözleri tekrar etti. Nihayet günde beş namazla döndüm. Bu gelişimde Musa yine aynı sözleri tekrarladı. Bende "Rabbime utanıncaya kadar gidip geldim. Artık onun emrine razıyım ve teslim oluyorum." dedim. O anda bana: "Farzımı imzaladım, kullarıma hafiflettim her bir sevabı on sevab yaptım" diye bir nida geldi. Bunu Müslim rivayet eder.

Yine aynı hadisi Sabit el, Bunânî'de Şerîk b. Ebî Nemir aracılığıyla Enes'den (r.a.) direk olarak rivayet edip hadisi ne Ma'lik b. Sa'sa'ya ne de Ebû Zerr'e dayandırır. Ama bunun gibi bir rivayetin sakıncası yoktur. Zira Sahabenin (diğer sahabeden duyduğunu belirtmeyip Efendimiz'den duymuş gibi naklettiği) mürselleride yine (haberi kabulde) hüccet teşkil eder.[572]

Hammad b. Seleme, Sabit aracılığıyla Enes (r.a.)'tan Efendimizin (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet eder:

"Bana Burak getirildi: O beyaz bir hayvandı. Ona binip Beytü'l Makdise geldim. Onu daha Önce peygamberlerin bağladığı halkaya bağladım. Sonra mescide girip na­maz kıldım. Bana şarab ve süt olarak iki kap getirildi. Ben sütü seçtim. Cibril de "Sen fıtrata isabet ettin" dedi. Sonra beni dünya semasına yükseltti. Cibril kapıyı çaldı ve "Kim o?" denildi. "Ben Cibrîlim" dedi. "Yanındaki kim!" dendi. "Muhammed" dedi. "Yukarıya gönderilmişini?" diye soruldu. Cibril de "gönderildi" deyince kapı açıldı. Birden Âdem (a.s.) ile karşılaştım...".

Ravi hadisi böylece diğerleri gibi anlatıyor. İşte bu rivayette şu ilâ­veler vardır: (kapıdan girince) Yusuf (a.s.) ile karşılaştım. Gördümki güzelliğin yansı ona verilmiş. Beni selamladı ve bana hayır duada bu­lundu...

Yedinci kat sema açıldıktan sonra şöyle anlatmaya devam eder:

"Birde ne göreyim İbrahim (a.s.), Beytul Ma'mûr'a yaslanmış du­ruyor. Bana merhaba deyip, hayır duada bulundu. Beyt-i Ma'mur (bir muazzam bina olup) hergün yetmiş bin melek ona girip bir daha oraya geri dönmüyor. Sonra Cibril beni Sidratü'l Müntehâ'ya götürdü. Bir baktım ki; yaprakları fil kulağı gibi meyveleride testi kadar idi. Allanın emrinden bürüyen şey sidreyi bürüyünce o öyle bir değişikliğe uğruyor-ki, Ondaki bu güzellikler sebebiyle Allah'ın yarattıklarından hiç biri onun güzelliğini anlatamaz. Sonra (Cebrail) yaklaşıp sarktıda kuluna vahyettiğini vahyetti. Her gün bana elli vakit namaz farzetti. Sidreden inip Musa'ya uğradım. Bana:

-Rabbin ümmetine neyi farz etti?, dedi. Bende: -"Her gece ve gündüzde elli vakit namaz" dedim. O da:

-"Rabbİn katına dönde ümmetine bunun hafifletilmesini iste. zîrâ ümmetiyin buna gücü yetmez. Ben İsrail oğullarını deneyip imtihan et­tim" dedi. Bende dönüp:

"Yâ Râb! ümmetime bunu azalt!" diye yakardım. Benden beşini in­dirdi. Dönüp Musa'ya geldim. "Ne yaptın?" dedi. "Beşini benden kaldır­dı" dedim. "Ümmetiyin gücü buna yetmez. Dönde Rabbin'den ümmetin için bunu azaltmasını iste" dedi. Ben rabbim ile Mûsâ arasında gidip gelmeye devam ettim. Nihayet Rabbim: "O hergün beş vakit namazdır. Her namaza on sevap (verdiğim için) bu elli vakit namaz sayılır" buyurdu.

Bu hadisi aynı isnadla Müslim'den rivayet etmiş ama içinde "Yak­laşıp sarktı" cümlesi yer almıyor. Bu rivayet Haccâc b. Minhâl'in riva­yetinde mecuttur. Haccac da Hammâd b. Seleme'den yaptığı rivayetler­de çok itinalı sağlam birisidir.[573]

Süleyman b. Bilâl anlatıyor: Şerik b. Abdillah b. Nemir: "Ben Enes (r.a)'ı işittim: Diyordu ki," diyerek bu İsrâ hadisini anlatır. İşte bu ha­diste şunlar vardır:

"Sonra onu yedinci kat semaya çıkardı. Sonrada onu bunlardan da­ha yukarılarda Allah'tan başka kimsenin bilmediği yerlere yükseltti. Nihayet Sidretü'l Müntehâ'ya geldi. İzzet sahibi Rab Cebbar Tebâreke ve Teâlâ yaklaştı [574] da bunun üzerine o da sarktı. Hatta iki yay arası kadar yahut daha yakın oldu."

Buharî hadisi Abdul Aziz b. Abdillah aracılığıyla Süleymandan ri­vayet etmiştir.[575]

Şeybân da Katâde, Ebu'l Âliye aracılığıyla İbni Abbas'ın (r.a.) şöyle dediğini anlatır. Nebi (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Ben İsrâ hadisesi gecesinde Musa (a.s)'ı uzun boylu, kıvırcık saçlı tıpkı Şenûe kabilesinden bir adammış gibi bir halde gördüm. İsa'yı da orta boylu, yanal benizli düz saçlı biri olarak gördüm."

Allanın kendisine gösterdiği ayetler içinde cehennem bekçisi olan Mâlik ile Deccal da vardı.

Katâde: "Sakın, sen Allah'a mülaki olaca­ğından, asla şüphe içinde olma" (Secde sûresi 23) ayetini "Nebi {s.a.v.) Musa'ya mülâki olmuştur" diye tefsir ederdi. Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.[576]

Sahihayndaki Said b. Müseyyeb hadisinde Ebû Hüreyre (r.a.) Nebî (s.a.v.)'in İsra gecesi yürütüldüğünde: "Ben Musa ve İsa'ya rastladım" buyurup sonra onları tarif ettiğini ve "İbrahim'i gördüm. Ona en çok benzeyen çocuğu benim" dediğini rivayet eder.[577] Mervan b. Muâviye el-Fizâriy, Kanan en Nihmî aracılığıyla Ebû Zabyân el-Cenbî'nin şöyle dediğini anlatır: Biz Ebû Ubeyde b. Abdillah ile Hz. Sa'd İbni Ebi Vakkas'm oğlu Muhammed b. Sa'd'ın yanında oturuyor idik. Muhammed, Ebû Ubeyde'ye: Bize Rasûîü Ekremin geçir­diği İsra gecesini babandan duyduğun gibi anlatsana dedi. Ebû Ubeyde de "Hayır sen onu bize babandan rivayeten anlat" dedi.

Muhammed de, "Ben istemeden sen benden isteseydin ben isteğini yerine getirirdim." dedi. Ebû Ubeyde de "Rasulullah (s.a.v.) buyurduk^ diyerek kıssayı şöyle anlatmaya başladı:                                         

«Cebrail bana katırdan ufak, merkepten büyük bir hayvan getirip beni ona bindirdi. Hayvan bizi uçar gibi götürmeye başladı. Bir tepeye tırmanırken ard ayaklan (uzayıp) ön ayaklan ile aynı seviyeye gelirdi. Tepeden inerken ön ayakları (uzayıp) arka ayaklan aynı seviyeye ge­lirdi. Nihayet düz saçlı esmer bir adama uğradık. Sanki Ezd-i Şenue kabilesinin adamlarından biri gibi idi. Sesini yükselterek "ona ikram etti, onu üstün tuttun!" diyordu. Ona ulaşıp selam verdik selamımızı aldı ve "Beraberindeki kim yâ Cibril?" dedi. O da "bu Ahmed dir" dedi. Bunun üzerine bu zât:

-Ümmî olup Rabbi'nin risâletini tebliğ ve Ümmetine nasihat eden peygamber merhaba, dedi. Sonra yola koyulduk. Ben "kim bu yâ Ci­bril?" dedim. "Mûsâdır" dedi.. Ben, "kime serzenişte bulunuyor?" de­dim. Cibril de "Senin hakkında Rabbine serzenişte bulunuyor" dedi. Ben "Rabbine karşı sesini yükselterek ha!" deyince Cebrail "Allah (c.c) onun hiddetli biri olduğunu bilir" dedi.

Sonra devam edip meyveleri kandiller gibi olan bir ağaca geldik. Altında yaşlı birisi ile çoluk çocuğu vardı. Cebrail bana "Baban İbra­him'e yürü" dedi. Biz ona selam verdik o da selamı alıp "bu beraberin­deki kim? Yâ Cibril" dedi. "Oğlun Ahmed'dir" dedi. İbrâhimde "Rabbi-nin risaletini tebliğ edip ümmetine nasihat eden Peygambere merhaba­lar olsun. Oğulcuğum! Sen bu gece Rabbine kavuşacaksın. Eğer ümme­tin hakkında bir ihtiyacın var ya da birçok ihtiyacın varda Rabbine ar-zetmeye gücün yeterse bunu yerine getir" dedi.

Sonra yola koyulup Mescid-i Aksâ'ya geldik. Burak'tan inip onu mescidin kapısında bulunup peygamberlerinde bu hayvanı bağladıkları halkaya bağladım. Sonra mescide girdim. Orada peygamberlerin kimi secde, kimi rukuda kimide ayakta olarak tanıdım. Sonra bana bal ve süt dolu iki kap getirildi. Ben sütü içtim. Cebrail omuzuma dokunarak "Muhammedin Rabbine andolsunki Fıtrata isabet ettin." dedi. Sonra namaza kamet getirildide ben onlara imam oldum. Sonra dönüp yönel­dik...

Bu hasen dereceli ama garib bir hadistir.[578]

Sabit el-Bünânî ve Süleyman et Teymî tarafından sahih bir senedle nakkslduğuna göre Nebi (s.a.v.):

"İsrâ'ya götürüldüğüm gece kızıl bir kum yığınının yanından, kabri üzerinde namaz kılarken Mûsâ (a.s)'a geldim.1' buyurmuştur. Yine Ebû Seleme'nin Ebû Hureyre (r.a) aracılığıyla Nebi (s.a.v)'in

"Kendimi peygamberlerden bir gurup içerisinde gördüm. Musa da orada namaz kılıyordu." diye İbrahim ve İsa'yı da bahsettikten sonra "Namaz vakti girince onlara imam oldum" buyurmuş olduğu hadiste sahihtir.[579]

Yine Said b. Müseyyeb'in naklettiği hadiste de «Efendimiz (s.a.v)' in peygamberlere BeytÜ'l Makdiste rastladığı haberi mevcuttur. Böyle olunca bu hadislerle önce geçen hadislerdeki aykırılıkların arasını bul­mak nasıl olacaktır. Zira yukarda geçen hadiste onları göklerde gördü­ğü Musaya tekrar tekrar gidip geldiği haberi geçmektedir,» diye bir iti­raz öne sürülürse:..

Bunun cevabı şudur: Peygamberler Efendimiz (s.a.v)'e gösterildiler. Onları birkaç kere gördü. Giderken Mûsâ (a.s)ı kabrinde namaz kılar­ken görmüştü. Sonra onu Beytü'l Makdis'te gördü. Sonrada altıncı kat semaya vardığında Onu ve diğerlerini tekrar gördü. Bizim Peygamberi­mizin yükseklere çıkartıldığı gibi (Salat ve selam onlara olsun) onlarda göğe çıkarıldılar. Şehitlerin Rableri katında hayatları gibi Peygamberler de Rableri katında diridirler. Onların hayatları dünya halkının hayatla­rı tarzında olmadığı gibi, âhiret ehlinin hayatınada benzemez. O ayrı bir şekildedir. Nitekim hadiste varid olduğuna göre; Şehitlerin hayatla­rı, "Allanın onların ruhlarını yeşil renkli kuşların kursaklarına koymuş ta cennette gezinip arşın altında asılı bulunan kandillere tünemiş ola­rak yaşamalarından ibarettir." İşte onlar bu itibarla Rableri katında di­ridirler. Nitekim Allah, onların cesetleri kabirlerinde bulunduğu halde bu durumu haber veriyor.[580]

Bu olaylar insan aklının alabileceği şeylerden daha büyük hadise­lerdir. Allanın: "O muttekîler gayba iman ederler" (Bakara 3) ayetinde buyurduğu gibi bu hadiselere iman etmek farzdır.

Bize Ebû'l FadI Hibetullah, Ebû Ravh Abdü'l Muiz b. Muhammed Kitabî olarak haber verdi ki; Temîm b. Ebû Saîd el-Cürcânî onlara şöyle haber vermiş. Biz Ebû Sa'd Muhammed b. Abdirrahman, Ebû Amr b. Hamdân-Ahmed b. Ali b. Müsennâ-Hüdbe b. Hâlid-Hammad b. Sele­me, Ata b. Es-Sâib- Saîd b. Cübeyr-İbni Abbas (ta) isnadıyla Rasülul-lah'ın (s.a.v) şöyle buyurduğunu anlattı:

«İsra gecesi güzel bir kokuya rast geldim. "Bu koku da neyin nesi yâ Cebrail?"» diye sordum. Cibril de "Bu kabir Firavn'un kızının hiz-

«Sakın Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin Aksine onlar diridirler. La­kin size farkında değilsiniz.»

Allah (cc) yine Aü İmran 166'da buyıırurki:

Allah yolunda Bldürülenleri sakın ölü saymayın. Aksine onlar Rableri ka­tında diri olarak nzıklandınlıyoriar.»

metcisi olan Mâşita (ile iki çocuğu ve kocası)'nın kabrinin kokusudur. Bir gün saçını tarıyordu. Tarak elinden düşünce "Bismillah" dedi. (Al­lanın adıyla) Firavn'un kızıda "Babamımı kasdediyorsun" deyince "Be­nim ve babaym Rabbi olan zatı" dedi. Kız da "öyleyse bunu babama söyleyeceğim" dedi. "Söylersen söyle dedi." Kız da Firavn'a haber ver­di. Firavn ona "Senin benden başka Rabbinmi var!" deyince "O Benim ve seninde Rabbin olup semalardaki zattır" deyince Firavn kızıp "bunu bakırdan yapılma büyük bir kazanda kızartın5' diye emir verdi. Kadın da "benim sana bir ihtiyacım var" dedi. Firavan "o ne imiş" deyince kadın: "Benim ve çocuğum kemiklerini bir araya (bir kabre) koyuverin" dedi. Firavn da "Bu dediğin benirn senin bizde olan hakkına karşılık yerine getireceğimiz bir görevdir" dedi. Kadıncağızın çocukları birer birer kızarmış kazana atıldılar. En son çocuğu henüz ufacık bir bebek­ti. (O an dile gelip) "Anacığım sabret! Zîra sen hak üzeresin" dedi.

İbni Abbas derki: Henüz bebek iken dört çocuk konuşmuştur. 1,-Fi­ravn kızı Mâşita'nın oğlu. 2- Cüreyc adlı rahibin suçsuzluğunu söyle­yen çocuk 3-Meryem oğlu İsa 4-Dördüncünün adını bilemiyorum.

Bu hasen dereceli bir hadistir.[581]

İbni Sa'd derki: Bize Muhammed b. Ömer (Vakîdî) Ebû Bekir b. Ebî Sebre ve diğerlerinin şöyle dediğini anlatır:

-Rasüîullah (s,a.v) Rabbinden Cennet ve Cehennemi kendine gös­termesini istiyordu. Ramazanın başlangıcından itibaren onyedinci Cu­martesi günü olunca, bu olay hicretten onsekiz ay önce idi. -Rasüîul­lah (s.a.v) evinde uyurken Cebrail ona Mi'racı (göğe çıkılacak şeyi) ge­tirdi. O manzarası son derece güzel bir şeydi. Onunla tek tek semalara çıktı. Orada Peygamberlerle görüştü. Sonunda Sidretü'l Müntehâ'ya ulaştı.[582]

İbni Sa'd derki: Bize Muhammed b. Ömer, Usâme b. Zeyd el-Leysî-Amr b. Şuayb-Babası Şuayb b. Amr aracılığıyla dedesi Amr b. el 'Âs (r.a)'tan:

-Yine Muhammed b. Ömer, Mûsâ b. Ya'kûb ez Zem'î-babası dedesi aracılığıyla ÜmmU Seleme (r.a)'tan:

-Yine Mûsab b. Ya'kub, Ebû'l Esved-Urve isnadıyla Hz. Âişe (r.a) 'tan:

-İshak b. Hazim'de Vehb b. Keysân-Ebû Murre aracılığıyla Ümmü Hâni (r.a)'tan:

-Abdullah b. Ca'fer de Zekeriyya b. Amr-İbni Ebî Müleyke isnadıyla İbni Abbas (r.a)'tan -birinin hadisi diğerinin içindede bulunarak şöyle anlatırlar:

"Rasûlullah (s.a.v) Şİ'b'i Ebî Tâlib'den Hicretten önce Rebi'ül ev­vel ayının onyedinci gecesi Beytil Makdise yürütüldü".

-Hadisi böylece naklederek sözü şöyle tamamiarlar.:îçlerinden bi­risi bu hadiste şunu anlattı "Rasûlullah da (s.a.v) evinden kayboldu­ğunda Abdülmuttalibin oğulları onu aramak için etrafa dağıldılar. Hat­ta Abbas (r.a.) "Zü Tuva" denen yere kadar varıp "Yâ Muhammed! Yâ Muhammed diyerek bağırmaya başladı. Rasûlullah da (s.a.v) ona "Leb-beyk" diye cevap verince Abbas: "Yâ kardeşim oğlu! Dün geceden beri neredeydin kavmini yordun." dedi. Efendimiz (s.a.v) de:

-Beytül Makdis'den geldim dedi. Abbas:

-Bu gece ha! deyince, (s.a.v) evet buyurdu. Abbas da:

-Ancak hayırmi başına geldi! deyince "evet, benim başıma hayır­dan başka birşey gelmedi" buyurdu.

Ümmü Hanî "O ancak bizim evden Mi'raca gitti" Efendimiz O gece bizde yatsıyı kıldıktan sonra uyudu. Sabah namazından önce biz onu uyandırdık. Kalkıp sabah namazını kıldı ve: "Yâ Ümmü Hanî! Ben Bey-tü'l Makdise gidip orada namaz kıldım. Sonrada kuşuluğu sizinle kıl­dım." dedi. Ümmü Hani Efendimize "Sakın bunu insanlara anlatma se-ni yalanlarlar" dedi. Rasûlullah da (s.a.v) "Vallahi onlara anlatacağım" diyerek gidip haber verdi. Onlarda bu habere şaşıp kaldılar...

İbni Sa'd da böylece kıssanın gerisini naklediyor.[583] Burada gördüğünüz gibi Vakîdî İsra ile Mi'racı birbirinden ayrı ola­rak mütala edip onların her birine ayrı bir tarih veriyor.

Abdü'I Vehhab b. Ata anlatyor: Bize Raşid Ebû Muhammed el Hu-mâni, Ebû Hârûn et Abdî aracılığıyla Ebû Saîd el Hudrî aracılığıyla As-hab-ı Kiramın "Yâ Rasûlullah! Bize Mirac'a götürüldüğün gece hakkında bahsedermisin" dedikleri zaman Rasülü Ekrem'in (s.a.v):

«Bit gece kulunu ayetlerimizden bir kısmını göstermek için Mes-cid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya götüren zatın sânı ne yücedir» (İsra 1) ayetini okuyup sonra şöyle buyurduğunu nakleder.:

«Ben yatsı vakti Mescidü'l Haram'da uyurken bana birisi gelip beni uyandırmaya çalıştı. Bende uyandım. Ama birşey görmeyip sonra uyku­ma döndüm. Sonra beni tekrar uyandırdı. Uyandımsada yine bir şey göremedim. Sonra yine uyudum. Beni tekrar uyandırınca uyandım ama birşey göremedim. Birde bakınca hayal şeklinde birşey gördüm. Gözle­rimle onu takib ettim. Takib ederek Mescit'ten çıktımki sizin katırları­nızdan ufakça iri kulaklı, Burak denilen bir hayvan. Benden önceki Peygamberler de ona binerdi. Ayağını gözünün en son gördüğü noktaya atan bir hayvandı. Bende üzerine bindim. Bu Hayvanın sırtında gi-diyorken sağ tarafımdan birisi "Yâ Muhammed! Beklede sana birşey sorayım" dedi. Cevap vermedim. Yoluma devam ettim. Bu kerede baş kası sol tarafımdan "Yâ Muhammed! Beklede sana bir soru sorayım" dediysede ben ona cevap vermedim. Sonra birden bire kollan açık, Üzerinde her türlü takı eşyaları olan bir kadın yanıma geldi. "Yâ Mu­hammed bekle sana bir şey sorayım" dediysede ben ona iltifat etme­dim. Ve Beytü'l Makdise geldim. Hayvanımı halkaya bağladım. Cebrail bana şarap ve süt dolu olarak iki kap getirdi. Ben sütü içtim. Cibrîl de "Fıtrata isabet ettin" dedi. Ben Cibril'e sağ tarafımdan çağıran kim­seyi anlattım. Bana "O Yahudi dininin da'vetçisiydi. Eğer onun çağrısı­na icabet etseydin ümmetin yahudileşecekti. Diğeride Hıristiyanlığın da'vetçisiydi. Onun çağrısına uysaydın ümmetin hırıstiyanlaşak idi. O gördüğün kadında Dünyadır. Onun davetine uysaydın ümmetin ahirete dünyayı tercih edeceklerdi." dedi.

Sonra Cibrîl ve ben Beytü'l Makdise girdik. İki rekat namaz kıldık. Sonra   âdemoğulları   ruhlarının   üzerinde  semaya   çıkarıldığı  Mi'rac (merdiven) bana getirildi. Yaratıklar Mi'rac'dan daha güzel bir şey gör­müş değillerdir.  Siz ölünün ölürken gözlerini semaya doğru çevirdiğini görmedinizmi? O bunu Miracın  güzelliğine hayret ettiğinden böyle yapar. Ben ve Cibrîl göğe yükseldik. Ben orada Dünya semasının sahibi olan ve İsmail denilen bir Melek gördüm. İki elleri arasında yetmişbin melek vardı. Allah (c.c) (Müddesir 31) «Rabbiyin ordusunu ancak kendisi bilir.» buyuruyor. Cebrail göğün ka­pısını   çaldıda  "kim  O?" denildi.   "Cebrail"  deyince,  "beraberindeki kim?" denildi. "Muhammeddir" deyince "O gökyüzüne gönderildimi" denildi. "Evet" dedi (de kapı açıldı). Birde ne göreyim Âdem (a.s) Alla­nın kendini ilk yarattığı gündeki görünümünde değilmi! Kendine kendi neslinin mU'minlerinin ruhları gösteriliyorduda: "Ne güzel ruh ne güzel nefs, onu İlliyîn'e koyun" diyordu. Sonra zürriyetinden fâcir olanların ruhları gösteriliyor o da "ne kötü ruh ne kötü nefs onu da Siccîn'e atın" diyordu. Sonra oradan arza geçince kendimi bir takım sofralarda bul­dum. Üzerinde yarılarak kesilmiş etler vardı. Ama yakınında kimseler yoktu. Birde diğer sofraya baktım. Onun Uzerindede bozulup kokmuş bir et vardı. O sofrada yemek yiyen bir takım insanlar vardı. "Yâ Cibi-ril! Bunlarda kim?'" dedim. O da "Bunlar senin ümmetinden helâli bıra-kıpta harama giden insanlardır." dedi. Az daha geçti. Karınları evler gi­bi olmuş bir topluluğa geldim. Onlardan biri ayağa kalkmak istedikçe "Allahım kıyameti koparma!" diyerek yere yıkılıyordu. Bunlar Firavn neslinin yolu üzerindedirler. Yolcular gelip onları oradan atıyorlar. Ben onları Allah'a karşı gürültü çıkardıklarını işittim. "Bunlar kim?" dedim. "Bunlar senin ümmetinden faiz yiyenlerdir" dedi. Sonra az daha geçti birden dudakları deve dudağı gibi olmuş bir kavme rastladım. Ağızlan açılıp taş yutuyorlar sonra taş altlarından çıkıyor ve onlarda bunun acısıyla feryad ediyorlardı. "Bunlar kim?" dedim. "Bunlar insanların malını zorla yiyen zâlimlerdir" dedi. Az daha geçince göğüslerinden asılmış kadınlara rast geldim. Onlarıda Allah'a feryad ederken işittim. "Bunlar kimlerdir, yâ Cibril?" dedimde. "Bunlar Ümmetiyinin fahişele­ri" dedi. Az daha geçti. Ben yan taraflarından kendi etleri kesilip ken­dilerine yedirilen ve "hadi dünyada kardeşleriyin etini yediğin gibi kendi etinide ye" diye azarlanan bir topluluğa uğradım. "Bunlarda kim?" diye sorduğumda Cibrîl "bunlar senin Ümmetin içinde insanları yüzüne değilde arkasından ayıplayan ile insanları el-göz kaş işaretiyle alaya alanlardır." dedi. Sonra ikinci kat semaya çıktım. Orada Allanın yarattığı en güzel bir adama rastladım. Dolunay gecesi ayın diğer yıldızlara olan parlaklığı gibi buda insanlara güzellikte üstün kılınmış ti. "Yâ Cebrail! bu kim!" deyince, "0 kardeşin Yusuftur" dedi. Yanında kendi kavminden bir gurup vardı. Bende onlara selam verdim. O da be­ni  selamladı.  Sonra üçüncü  kat semaya çıktım. Birde ne göreyim! Yahya, İsa ve beraberlerinde kendi milletlerinden bir gurup vardı. Ben ona selam verdim o da beni selamladı. Sonra dördüncü kat semaya çık­tım. Orada İdris'i gördüm. Sonra beşinci kat semaya çıktım. Orada Ha­run ile karşılaştım. Sakalının yarısı beyaz yansı kara idi. Sakai uzun­luğundan dolayı neredeyse göbeğine değiyordu. "Yâ Cibrîl! Bu kim?" deyince Cibrîl: "Bu kavminin sevgilisi İmran oğlu Hârundur" dedi. Yanında kendi milletinden bir gurup vardı. Ben ona selam verdim. Son­ra altıncı kat semaya çıktım. Orada gür saçlı buğday benizli bir adam halinde Musa ile karşılaştım. Üzerinde iki kat gömlek olsa bile tüyleri onlardan dışarı çıkardı. O şöyle diyordu. "Birde İnsanlar Allah katında bu zattan daha ikramlı olduğumu sanıyorlar. Aksine bu zât Allah ka­tında benden daha ikramlidır." diyordu, "bu kim?" diye sorunca Cibrîl "Muşadır" dedi. Sonra yedinci kat göğe çıktım. Orada birden İbrahim ile karşılaştım. Sırtını Beyti ma'mura yaslamışti. İnsan güzel biriyidi. "Bu kim?" diye sordumda, "bu baban İbrahim Halilü-r Rahmân'dır" de­di. (Yanında kendi kavminden bir gurup insan da vardı. Ben ona selam verdim, O da beni selamladı. Ümmetimide orda gördüm. Bir kısmı ka­ğıtlar gibi ak, bir kısmı boz elbiseliydiler. Beytü'I ma'mura girdim. Be­nimle beraber beyaz elbiseli olan ümmetimde içeri girdi. Üzerlerinde boz elbiseli olanlara engel olundu. Onlar sıcakta kaldılar. Ben ve bera-berimdekiler Beyt-i Ma'mur'da namaz kıldık. Sonra çıktık. Beyti ma' murda hergün yetmiş bin melek namaz kılıp bir daha oraya dönmüyor­lar. )[584]

Sonra Sidretü'l Müntehaya yükseltildim. (Sidm denen o ağacın) Her yaprağı neredeyse bu ümmeti kaplayacak büyüklükteydi. Orada kaynayıp akan bir pınar vardı ve ona "Selsebîl" deniyordu. Ondan İki nehir ayrılıyordu. Birisi "Kevser"dir, diğeri "Rahmet nehri" dir. Orada yıkandım. Geçmiş ve gelecek günahlarım bağışlandı.

Sonra Cennete götürüldüm. Beni bir cariye karşıladı. "Sen kimin cariyesisin?" dedimde "Zeyd b. Hârise'nin" dedi. Sonra birden bozul­mayan değişmeyen sulardan meydana gelen bir nehirle ve tadı bozul­mayan sütten nehirlerle içenlere lezzet veren şerbetten nehirlerle sü­zülmüş bal ırmakları gördüm. Cennetin narları kova gibi iri idi.

Efendimiz burada dediki "Allah salih kullarına hiç bir gözün gör­mediği, hiç bir kulağın duymadığı, hiçbir kimsenin aklına hayaline ge­lemeyen nimetler hazırladı." Sonra Cehennem gösterildi. Ve kapatıldı. Sonra ben Sidretü'l Müntehâ'ya götürüldüm. Benim için bürüdü. Be­nimle arasında i)ci yay kadar yada daha yakın oldu. Her yaprağın üzeri­ne bir melek konmuştu. Bana elli vakit namaz farz kılındı. Oradan Mû-sâ'nın yanına getirildim.

Râvî burada Efendimiz (s.a.v)'in Mûsâ ile,Rabbi arasında namazın azaltılması için gelip gittiğini anlatır ve Efendimizin:

«-"Rabbime o kadar çok gidip geldimki artık utanır oldum" de­dim.» sözüne kadar hadisi anlatır.

Sonra Mekke'de müşriklere bu harikulade durumu haber vererek "ben dün gece Beytü'I Makdise geldim. Sema'ya çıkarıldım ve şunları şunları gördüm" deyince Ebû Cehil "Şu Muhammedin dediklerine şaş rmyormusunuz" dedi. Râvî hadisin gerisini (Ebû Cehlin itirazına Efen­dimiz (s.a.v)'in devesini yitiren Kureyş kervanını haber verip geleceği saati bile bildirmesini, kervanın dediği şekilde gelince durumu soruştu­rup "Muhammed doğru söylemiş" dediklerini) anlatarak bitirir.[585]

Bu çok acayip, garib bir hadis olup ben yansını buraya almadım. Bu haberi Neciy b. Ebî Tâlib de Abdül Vehhab'dan nakleder. Bu zat Sa-dûk biri olup bu haberi Raşid (Ebû Muhammed) el-Humânî'den nakle­der. ElHurnâni (Sika olmamakla beraber) "Meşhur" bir zattır. Kendisinden Hammad b. Zeyd ve Ibnü'I Mübarek hadis nakleder. Ebû Hâtera onun hakkında "Saİhü'l Hadis" tabirini kullanıyor. Onun naklettiği Ebû Harun imâra b. Cüveyn el Abdî ise hadiste zayıf biri olup şiâ mezhe­bi nd endir.

Bu hadisi Ebû Harun el-Abdî'den Hüşeym ve Nuh b. Kays el Had-dâni de sonuna kadar naklederler. Onlardan da bunu Kuteybe b. Said rivayet eder.

Yine Seleme b. El Fazl'da İbni İshak- Ravh b. el-Kâsım aracılığıyla Ebû Harun el-Abdi'den sonuna kadar nakleder. Yine Esed b. Mûsâ da-Mübarak b. Füdâle aracılığıyla rivayet eder. Abdürrezzak da Ma'mer b. Râşit ve Hasen b. Arefe aracılığıyla Ammâr b. Muhammed'den nakle­der. Bunların hepside (tek kaynak olarak) Ebû Hanından naklederler. Böyle bir hadisi asıl sevkeden kaynak olması hasebiyle Ebû Harun el Abdî (Hadis ilmi gereğince) hadisi terkediİen "Metruk biri" oluyor.[586]

İbrahim b. Hamze ez Zübeyrî anlatıyor: Bize Hâtem b. İsmail, İsâ b. Mâhân -Rabî' b. Enes-Ebû'l Âliye-isnadıyla Ebû Hüreyre'den: Yine Hâşim b. el-Kasım da Yûnus b. Bükeyr ve Haccâc el-A'ver-Ebû Ca'fer er Razî (ki bu İsa b. Mâhandır) Rabî' b. Enes-Ebû'l Âliye-Ebû Hüreyre (r.a) veya diğerlerinden Nebi (s.a.v) den:

"Kulumu bir gece Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya yürüten

AHahın şanı ne yücedir." ayeti hakkında şöyle anlatır:

-Bir at getirilip üzerine binildi. Gözünün en son gördüğü uzaklığa adım atardı. Böylece Efendimiz de Cibril de yola koyuldu. Bir gün ekip ertesi gün biçen bir kavme geldiler. Ne zaman biçseler hemen eski ha­line geliveriyordu. "Yâ Cibrîl! Bunlar kim?" deyince "Bunlar Allah yolunda yurudunu terkeden göçmenlerdir. Onların sevapları:

"Bir şey infak etmişseniz Allah onun yerine (daha iyisini verir)" (Sebe ayet 39) ayetinin gereği olarak yedi yüz misli artırılıyordu.

Sonra başları kaya ile ezilen bir topluluğa geldi. Başları ezildikçe tekrar iyileşiyordu. "Yâ Cibrîl! Bunlar kim?1' deyince "bunlar kafaları namaz kılmada ağır olanlardır.1' dedi. Sonra önleri ve arkalarında ya­malık bulunan ve hayvanların otladığı gibi otlayıp dikenli hurma, zak­kum cehennem taşı (denen kızgın taşlar)dan yiyen bir cemaata rastla­dı. "Ya Cibril! Bunlarda kim?" deyince, o da: Bunlar zekâtlarını ver­meyenlerdir, dedi.

Sonra yolun kenarında bulunan ve her gelenin üzerine oturduğu bir kütüğe geldi. Allah (c.c) (Araf suresi ayet 86):

"Tehdid ederek insanları Allah yolundan alakoyarak her yola oturmayın" buyuruyor.

Sonra kaldıramiyacağı kadar büyük bir yük demeti toplamış olan birine rastladı. Adam daha da toplamak istiyor ;'Ya Cebrail bu kim?1' dedi. O da: "Bu üzerinde emânet olup onu ödemeye bir türlü gücü yetmeyip hâlâda onu artırmaya çalışan ümmetinden birisidir." dedi. Sonra dil ve dudakları demir bir makasla kesilmiş bulunan bir toplu­mun yanına geldi. Kesildikçe dil ve dudakları eski haline geliyordu. "Yâ Cibrîl! kim bunlar?" diye sorunca, "bunlar fitne hatipleridir." dedi.

"Sonra (s.a.v) Cennet ve Cehennemin sıfatlarını anlattı" diyerek hadis devam eder ve......

-Sonra yürüyüp Beytü'l Makdis'e geldi. Girip namaz kıldı. Sonrada Peygamberlerin ruhları geldi ve Rablerine sena ettiler.

-Ravi böyle diyerek üç büyük yaprak (6 sahîfe) tutan bir hadis naklediyor.[587]

Ebû Ca'fer er Râzî bu hadisi tek başına rivayet etmişitir. Kendisi sağlam biri değildir. Hadis "münker" bir hadis olup tıpkı hikayecilerin sözlerine benzemektedir Ben bunu sadece bilinip ibret olsun diye bu­raya aldım. Yoksa bunu delil saymak için değil.

Mi'rac konusunda Sika (güvenilir) bir kişi olmayan İshak b. Bişr de İbni Cüreyc- Ata isnadıyla İbni Abbas (r.a)'tan bir hadis rivayet eder. Ma'mer b. Raşid de Zührî- Urve isnadıyla Hz. Âişe (r.a)'ın "Namaz Mekke'deyken Nebi (s.a.v)'e ikişer rekat olarak farz kılınmıştı. Medine' ye göç edip gelince dört rekat farz kılındı. Sefer namazıda iki rekat olarak kaldı." dediğini nakleder. Bu hadisi Buharî rivayet ediyor.[588]

İsrâ hadisesi burada sona erdi.[589]




[562] Karışıklık olmasın bu İbni Hazm "Ebu Bekir Muhammed b. Amir b. Hazm el   Ensân  (r.a)  olup  Medİnelidir. öbür İbni  Hazm  ise  Zahirî mezhebinin ikinci lideri olup çok sonradır.

 

[563] Buharı Salât 8/1  Hadis no 349; Müslim  İman 238-163; Farzüs-Salevat 263; Beyhakî Delâil 2/380; Müsned 5/122, 143 Ebû Avâne 1/133; L Mâce 1399, Nesâî 1/221.

[564] Bu Zehebî'nin hocalarından sima yoluyla aldığı isnadıdır.

[565] Müslim h.no 163

[566] Nesâî Süneni Suğrâ 1/217; Nesâî Kübrâ 1/138 h.no: 318.

[567] Buharî Salât 8/1; Beyhakî Delâil 2/378.

[568] Burada araya bir cümle girmiş Bu ne müellifin verdiği silsilede ne de Buharî de mevcuttur. Bunun için arada anlamsız bir şekilde kalıyor. Bu eğer Zehebî'nin el yazma nüshasında varsa sanırım müellif tarafından izah sadediyle konulsa gerek. Bu izah Müslim'in rivayetinde: «O zaman (beytin yanındayken) "Üçten birisi İki kişinin arasındadır11 diyen bir ses işittim diyordu," şeklindeki belirtilen izah olsa gerektir.

 

[569] Burada araya bir cümle girmiş Bu ne müellifin verdiği silsilede ne de Buharî de mevcuttur. Bunun için arada anlamsız bir şekilde kalıyor. Bu eğer Zehebî'nin el yazma nüshasında varsa sanırım müellif tarafından izah sadediyle konulsa gerek. Bu izah Müslim'in rivayetinde: «O zaman (beytin yanındayken) "Üçten birisi İki kişinin arasındadır11 diyen bir ses işittim diyordu," şeklindeki belirtilen izah olsa gerektir.

[570] Burada biraz atlama var ama  Zehebî'nin  mi yoksa baskı hatasınıı bileme­dim. Ancak Buharı ve diğerlerinde şu ilave vardır.,

"Musanın dön" diye tavsiyesi Üzerine geri döndüm. Rabbim benim için on tanesini kaldırdı. Bundan sonra tekrar Musanın yanına döndümde bana yine aynısını söyledi. Bende geri döndüm. Rabbim bana on tane daha İn­dirdi. Mûsânm yanma geldiğimde bana yine aynı tavsiyelerini tekrarladı. Ben yine, Rabbime döndüm. On daha kaldırdı. Musa'nın yanına gelince yine aynısını tekrarladı. Tekrar Rabbimin huzuruna döndüm. Her gün beş vakit namaz kılmayla emrolundum, Musa'nın yanına gelince "ne ile emro­lundun?" dedi. "Her gün beş vakit namazla emroldum" dedim. Ümmetin günde beş vakit namaza dayanamazlar. Ben senden önce insanları dene­dim. İsrail oğullarını çok sıkı şekilde buna alıştırmaya zorladım da olmadı. Rabbine dön ve Ümmetine bunun hafifletilmesini iste" dedi. Ben "Rab­bim'den utanıncaya kadar İstedim.Artık onun verdiğine razı, hükmüne tes­lim olmuşum. Ben oradan ayrıldığımda bir Münâdî'nin "Farzımı imzaladım, kullarıma hafiflettim" dediğini duydum..

[571] Buharî Menakıb 63/42, H.no 3887. Ayrıca 59/6'da bir benzerini verir. Müs­lim îman 164; Tirmîzî 3343; Nesâî Saîât î/217; Müsned 3/127 4/208; Ta-berî 16/3; İbni Huzeyme 301; Beyhakî Delâil 2/377; İbni Abdü'l Ber Tem-hid 8/38.

 

[572] Müslim îman 262/162; Buharî Menâkib 63/42; Nesâî Mücteba 1/221.

[573] Müslim îman 260/162; Beyhakî Delâil 2/383; İbni EM Şeybe 14/302.

[574] Buharı'ye itiraz edilen yerleden biri bu hadistir. Hattabi derki:

"Buhari'nin Sahihinde zahiren bundan daha çirkin bir hadis olmadığı gi­bi bu bölümden daha tatsız hiç bir yeri yoktur. Zira bu hadisteki bu fasıl (iki yay arası) demekle iki şeyin arasındaki mesafe ile her birinin yerini belirtiyor. Hem (sarkma) kelimesindede yukarıda asılıp ucu sarkan bir şeye teşbih ve temsil vardır. Miraç hadisinden diğerlerini görmeyip sadece bu hadisi görüp kıssanın başı ile sonu arasındaki uyumsuluğu farketmeyen kimse bunun anlamını anlamayıp şaşınca hadisi inkâr eder. Hadisin başı ile sonu arasındaki iritibatı kuran kimse için zorluk yoktur. Zira hadisin başında "O uykuda iken" ifadesi bunun rüya olduğunu ortaya koyuyor. Ha­disin sonunda "Uyandı" da buna şahittir. Bazı rüyalar yoruma muhtaçtır. Bazısıda uyanık hal gibi ihtiyaç göstermez. Öyleyse bu kıssa baştan sona Enes'in yada rayı Şerik'in kendi kafasından anlattığı bir şey olup onu Efendimize isnad etmediği gibi (ondan) diyerek nakilde etmiyor. Şerik ise birçok hadislerde kendinden başka hadisçiierlin iltifat etmediği bir takım "münker" lafızları naklederdi."

İbni Hacer Fethul Bârî'de (33/483-484) bunu reddederek derki: Hatta-binin "Enes (r.a) bunu Peygambere dayandırmadı" demesi bir etki yapmaz. Zira bu hadisin en düşük derecesi Sahabe mürseli olur ki, ister bir başka sahabeden ister Rasülullah'tan (s.a.v) alsın fark etmez. Zira bu tür haber kafadan atma olamayınca "Merfu hadis" hükmüne girer. Bunun aksi hadis âlimlerinin yolu değildir. Hattabi "Rabbin sarkması" olayına "Selefin hepsi ile mütekadimin ve müteehhirin alimlerinin ve tefsire ilerin in muhalif oldu­ğunu" söyleyip burada üç görüş belirtir.

1- Cebrâil    Muhammed (s.a.v)'e yaklaştı.

2- Cebrâü dikildikten sonra sarktı da Muhammed (s.a.v) onu gördü.

3- Cebrail yaklaştı da Muhammed (&a.v) Rabbine şükür için secdeye eği­lerek sarkmış oldu.

İbni Hacer "Andolsun onu tekrar bir daha gördü" ayetini İbni Abbasin "Rabbi Muhammed'e yaklaştı" diye tefsir ettiğini hadisin hasen dereceli olup Şerik rivayetini desteklediğini, hadiste Hattabî'nin iddia ettiği gibi Allah'a mekan izafesi ifadesi olmadığını hem Selefin ittifakla bu görüşe muhalif olmadığını Allanın yakınlık kelimesi ile mecaz kasdolduğunu izah eder. Aynî de Umdetü'l Karî'de bunun mecaz olduğunu belirtir 25/172.

[575] Buharî Tevhîd 97/37 hadis no: 7517   

[576] Müslim 267; Taberî Tefsir 21/112 Secde ayet 2a

[577] Daha önce de geçti. Taberânİ Kebîr 10/214; Taberânî Sagîr 1/196; Müsned 3/334; Ebû Avâne 1/13ÛL

[578] İbni Asâkir Tehzîb-Tarihi Dımışık î/386.

 

[579] Ebû Avâne MUsned 1/131.

[580] Allah Bakara suresi ayet 154'te:

[581] İmam Ahmed Müsned 1/309 Hanımâd b. Seleme, Ata b. Sâih, Said b. Cü-beyr, İbni Abbas isnadıyla. Burada 4'ncÜ çocuğunda "Yusuf (a.s)'ın şahidi olan çocuk" olduğu yazılıdır.

İbni Hibban Sahîh (Tertib-Sahihi İbni Hibban) 4/246 Hadis no 2892 2893 Beyhaki Delâil 2/389. Bu hadisin Katâde Mücâhit -İbni Abbas -isna-dıyla Ubey b. Ka'b'dan da bir nakli varkİ, bu daha tamdır. Orada Cebrail bu kabrin Mâşita ve çocuklarına ait olduğunu belirtip şu İzahı verir.:

-Bu işin başlangıcı şöyle olmuştur. Hızır. İsrail oğulları eşrafından biri idi. Bir gün yolu kilisesinde bulunan bir Rahibe uğramış, Rahib de ona İslamı öğretmişti. Hızır buluğ çağına gelince babası onu bir kadınla evlendirmişti. Hızır karısına İslamı öğretip, kimseye bunu bildirmeyeceğine dair söz al­mıştı. Hızır kadınlara yaklaşmıyordu. Bu yüzden bu kadını boşadı. Sonra babası onu başka bir kadınla evlendirdi. Hızır önada İslamı öğretip bunu kimseye bildirmemesi için söz aldı. Bu kadınlardan birisi bunu gizlediysede diğeri bunu Hızır aleyhine yaydı. Hızır da oradan kaçtı ve denizin birinde bir adaya geldi. Sonra oraya odun toplamaya iki adam gelmişti. Bunlar Hı­zın gördüler. Birizİ gizlediysede diğeri "ben Hızın gördüm" dedi. Ona "se ninle beraber onu kim gördü" dediler o da falanca dedi. Ona sonıldııysada o bunu gizledi. Onların dinine göre yalan söyleyen öldürülürdü. Bu konuş mayan kişi yine bu sim saklayan kadınla evlendi. (Derken çocukları oldu.) Bir gün Fifavn'un kızının saçını tararken tarak yere düştü. "Firavn kahrol­sun?" dedi. Kız da babasına söyledi. Kadının iki çocuğu ve kocası vardı. Onlara haber salıp kadına ve kocasına dinlerinden dönmeleri için çok uğ-raştiysada kabul etmediler. O da "ben sizi öldüreceğim" dedi. İkiside "Bizi öldürünce bize bir iyilik edipte bizi aynı yerde defnet" dediler. O da öyle yaptı. Bak İbni Mâce 4030; İbni Adiy El-Kâmil 3/1206; Taberâni Kebirinde Bezzarın Müsnedinde aynı haberi verir. Buharı 4/201; Müslim 4/1978; Müsned 2/301-307; Hakim 2/595 "Beşikte ancak üç çocuk konuştu" hadis­ini Ebû Hureyre aracılığıyla Nebi (s.a.v)'den nakledip, İsâ (a.s) Cüreyci be­raat ettiren Çocuk ve Mâşitanm oğlu olduğunu bildirirler.

[582] Tabâkat 1/213.

[583] İbni Sa'd Tabâkat 1/213 215 İbni İshak da İbni Abbas, tbni Mes'ud ve Dahhak b. Müzâhimîn "Rasülullah mi'raca gittiği gece yatsıyı kümiş olup Ümmü Haninin evindeydi" der. Bak İbni Hişâm 2/9; Beyhakî Delâil 2/405.

 

[584] Bu ilave hadisin dışındadır. Bak Beyhakî Delâil2/394.

 

[585] Beyhakî Delâil   2/390  396; Taberi  Tefsir 15/11; Tehzibü  Tarîh-i Dımışk 1/387

[586] Ehû Hânın'un adı Umara h. Cüveyn el Abdî dir. Kendisi tabiinden dir. Şu­be: Ebû Harun'dan hadis nakledeceğime boynumun vurulması daha iyidir der. Hammad b. Zeyd "Yalancıdır" derken Ahmed "hiç bir şey sayılmaz" tabirini kullanır. İbni Maİn "Zayıf Nesâî de "Metruk" derken Darakutnî Harici şiâ karışımı biri der. Bu zat i!k şialardan değil acayip şiâ taraftan­dır. İbni Adiyyin nakline göre Şu "be derki: Ebû Harun'a "bize Ebû Said el Hudri (r.a)'tan duyduğun hadisleri bize çıkarda bir okuyalım" dedim. Bana yazılı bir nüsha çıkarıp verdi. Birde baktım ki orada:

-«Bize Ebû Saîd haber verdi ki; Osman b. Afvan çukura atıldı. O şüphesiz Allahi inkâr eden bir kafirdir.» yazmiyormu! Elimle kağıdı itip hemen yanından kalkıp gittim. Geniş izah için bak Zehebî Mîzan 3/174.

[587] Beyhakî Delâil 2/397-403; Keşfü'l Estâr an Zevâidi'İ Bezzar 1/38-145; Ta-ben Tefsir 15/6-11.

[588] Buharî Menâkıb 4/267, Müslim 685, Ebû Dâvûd 1198, Nesâî Mücteba 1/225, Müsned 6/234 241 265, Muvatta 332, İshak b. Raheveyh Müsned h. no 30-31-32-33-34, Abdün-ezzak Musannef 2/515, tbni Ebî Şeybe 2/449/451, Dâramî 1/355, Ebû Avâne 2/28, Ebu'I Abbas es Sirâc Müsned (119/12), Beyhakî S. Kübrâ 1/363, Beyhakî Delâil 2/406, tbni Huzeyme 1/156, Humeydî Müsned 1/90, Tinnizî Sünen 1/106, tbni Mâce 1/223.

[589] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/364-392

yunus emre 7/B
Thu 22 January 2015, 06:57 pm GMT +0200
allah razi olsun ayrintili birsekilde uzun uzun anlatilms peygamberimizin semaya cikisi konusu beni cok etkiledi az biraz biliyordum ama simdi daha iyi oldu ki zaten benim burda olma amacimda buzaten bilmediklerimibilmek bildikleri pekistirmek

ceren
Thu 22 January 2015, 07:06 pm GMT +0200
Aleykümselam.Rabbim razı olsun paylaşımdan Sümeyye abla.Peygamber efendimiz Hz.Allahı  değil ,Hz.Cebraili görmüştür..

bahrişan 8/b
Thu 22 January 2015, 07:18 pm GMT +0200
gercekten bu makalenin heryeri beni cok etkiledi merakla okumaya devam ettim gercekten en ince ayrintisina kadar cok guzel bir sekilde anlatilmis
allah razi olsun paylasimdan

damla6d
Wed 4 November 2015, 01:43 pm GMT +0200
Esselamu aleykum.Yani beni burada en çok etkileyen şey de gökyüzüne çıkıp Hz. Adem ASı görmesidir.Yani gerçekten çok etkileyici bir kıssa.Allah bizi de semaya ulaştırmayı nasib etsin inşallah.

Sevgi.
Fri 14 January 2022, 03:38 am GMT +0200
Esselamü Aleyküm. Rabb'im ilmimizi artırsın inşaAllah
Bilgiler için Allah sizlerden razı olsun kardeşim

Bilal2009
Mon 17 January 2022, 05:10 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun