- Editörden Eylül 2006

Adsense kodları


Editörden Eylül 2006

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Sat 15 October 2011, 04:57 am GMT +0200
Editörden


Eylül 2006 93.SAYI


Sabahattin AYDIN kaleme aldı, SUNUŞ bölümünde yayınlandı.


Temel değerlerimizin hayatla irtibatının sağlanması son derece önemli. Maruz kaldığımız kültür emperyalizmi ve buna bağlı yabancılaşma olgusu karşısında kendimiz olarak ayakta kalmak, istikamet üzere yaşamak bu irtibatın sağlanmasıyla mümkün.

Temel değerlerimiz derken en başta elbette dinimiz geliyor. Bir anlamı da “tutulan yol” olan din kelimesi doğrudan yaşama biçimiyle irtibatlı aslında. İslâm dinine mensup olmak demek, pek çok şeyle birlikte aynı zamanda belli bir yaşama biçimine de sahip olmak demek.

Ne var ki hayatın metafizik bağlarını reddeden ve kopartan, bunu yapamadığı noktalarda “kutsal”ı belirli zaman ve mekânlarda karantinaya alıp etkisizleştiren modern kültür, dini ve yaşama biçimini birbirinden bağımsız iki olgu gibi algılamamızı dayatıyor. Böylece dini kültürel bir üst yapı, vicdanî/psikolojik bir destek mekanizması olarak görmeye zorluyor.

Çeşitli dinler için türlü şeyler söylenebilir. Ama bizim dinimizle, İslâm’la alakalı kesin gerçek şudur ki, din hayattır. Hayatın kendisidir. İslâm ve hayat irtibatındaki sorunlar ise tamamen biz müslümanların şu veya bu şekildeki savrulmuşluğu ve yenilmişliği ile ilişkilidir. Yoksa bu topraklarda daha yüz yıldan kısa bir zaman önce bir “değerler sistemi” ve medeniyet olarak yaşayan İslâm -hâşâ- tedavülden kalkmış ya da gerçeklikten fanteziye tahvil olmuş olabilir mi?

Bütün bu söylediklerimiz elbette dinî unsurlarımız için de geçerli. İşte tasavvuf... İslâm terbiyesinin bir sistem, bir kültür olarak kristalleşmiş hali olan ve yüzyıllar boyunca Mesih-dem misal nesilleri diriltmiş bulunan tasavvuf bugün nasıl ve neden işlevini yitirmiş olsun?

Bir sorun var elbette, yok demiyoruz. Camide namaz kılıp dükkânda müşteri kazıklayan müslüman tiplerimiz, dersli-tarikatlı olup hak-hukuk tanımayan, insana böcek gibi bakan “tasavvuf erbabı”mız var oldukça tabii ki sorun olacak. (Tasavvuf erbabı böceğe nasıl bakar-dı ki?)

Şunu demeye çalışıyoruz. Din ve dinin edindirdiği kimlikler hayatın her alanında aynı ölçüde etkin kılınmalıdır. Orada bir türlü, burada başka türlü olmak zaten ikiyüzlülüktür ve reddedilmiştir. Rüzgâra göre dümen tutmak da elbette bir yoldur, isteyene açıktır. Fakat bu yola ulvî değerleri kaldırım taşı olarak malzeme etmek ilkelliktir, çirkin ve yanlıştır.

Bu bakımdan, “Tasavvuf Hayatın Neresinde?” diye sorarken aslında cevabını sizin ve bizim bildiğimiz bir soru sormuş olduk. Sadece hatırlayalım ve tekrarlayalım: Tasavvuf hayatın her yerinde, her zerresindedir.

Ramazan-ı Şerifiniz şimdiden mübarek olsun.

Ekim sayımızda buluşmak üzere inşALLAH...