- Ebu Yusuf Ve İmam Muhammed in Genel Tutumları

Adsense kodları


Ebu Yusuf Ve İmam Muhammed in Genel Tutumları

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Thu 15 September 2011, 01:17 pm GMT +0200
III- Ebu Yusuf Ve İmam Muhammed'in Hadis Ve Sünnet Karşısındaki Genel Tutumları



Ebu Hanife'nin talebelerinin de hadise bakış tarzları hocalarınınkinden farklı değildir. Ancak bazı meselelerde tercih farkları görülmekte, bazen de Ebu Hanife'ye ulaşmamış olan, fakat talebelerinin görmüş olduğu hadislerden dolayı görüş ayrılığı ortaya çıkmaktadır. Özellikle, Ebu Yusufla Ebu Hanife arasındaki ihtilafların başlıca sebebinin, "Ebu Yusuf un hadisle fazla meşguliyeti, büyük muhaddislerden hadis rivayeti ve Ebu Hanife zamanında yaygın olmayan birçok mevsuk riva'yeti işitmiş olması" olduğu belirtilmek­tedir.[385]

Nitekim o, ilim tahsiline önce hadisle başlamış ve bu meşguliyetini fı­kıh tahsili esnasında da sürdürmüştür. Bu yüzden çok hadis bilir ve seri bir şekilde ezberlerdi.[386] O, sadece hadis hafızı değil, aynı zamanda tevil ve tefsirinde de alimdi. Kendisinden şöyle bahsediyor:

"A'meş bana bir mesele sordu. Cevap verdim.

Bunu nereden söylüyorsun? dedi.

Senin rivayet ettiğin hadisten dedim ve hadisi okudum. Bana şöyle dedi:

"Ey Yakub bu hadisi sen annenin karnında bile değilken ben ezberlemiştim, fakat bu ana kadar tevili­ni bilmiyordum".[387]

Ebu Yusuf, hadis sahasındaki bu üstünlüğü sebebiyle Ebu Hanife kadar hücuma maruz kalmamış, birçok hadisçi tarafından da sika olarak tavsif edilmiştir. Yahya b. Mam, onu, "sahibu'l-hadis" ve "sahibü's-sünne" diye tanıtırken, ashab-ı rey içinde Ebu Yusuf tan daha çok hadis bilen ve hadisi ondan daha sağlam kimse olmadığını belirtmiştir.[388] Rey ehline iyi gözle bakmayan Ahmed b. Hanbel bile onun hakkında:

"Hadiste insaflı idi" demek­tedir.[389] Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'in, İmam Malik'ten hadis rivaye­tinde bulunmaları, ayrıca İmam Şafiî'nin İmam Muhammed'den rivayeti, Ebu Hanife'nin talebelerinin de hadis sahasında hatırı sayılır bir yere sahip olduklarını gösterir.[390]

Aşağıda zikredeceğimiz örnekler Ebu Yusuf ve İmam Muhammedin hadis ve sünnete karşı tutumlarını veya ona bağlılıklarını açık bir şekilde gösterecektir.

1- Ebu Yusuf a göre altınla gümüş değer itibariyle (birbirlerine çevrile­rek) zekata tabi tutulmazlar. Bunlar, ancak kendi vezinleriyle (altında 20 mıskal, gümüşte 200 dirhem olarak) zekata tabi olurlar. Çünkü sünnet böyle gelmiştir. 15 Mıskal altının değeri bin dirhem gümüş olsa bile buna zekat gerekmez. Çünkü hadiste 20 miskal olarak geçmektedir.[391]

2- Ebu Hanife, müslümanların kuşatması altında bulunan bir yerde, şayet düşmanlar yanlarında bulunan  müslüman çocukları kendilerine siper edinirlerse, bu durumda onlara mancınıkla atış yapılabileceğini, bununla çocukların değil, savaşanların kasdedilmiş olacağını belirtmekte, Evzaî ise bu durumda müslümanların atıştan vazgeçmeleri gerektiğini, Feth suresinin 25. ayetini delil getirerek ileri sürmektedir. Ebu Yusuf, Evzai’nin bu ayeti, konusunun dışında tevil ettiğini söyleyerek şöyle diyor:

"Şayet yanlarında müslüman çocukları var diye müşriklere karşı atış ve onlarla savaş yasak­lanmış olsaydı, kendi çocukları ve kadınları yanlarında olduğu halde de on­larla savaşın haram olması gerekirdi. Çünkü Hz. Peygamber, kadınları, ço­cukları öldürmekten nehyetti. Halbuki Resulullah (s.a.v.) Taif, Hayber, Kureyza ve Nadr halkını kuşatarak müslümanları onlara sevketti ve bize ulaştığına göre onlara sert davrandı. Yine bize ulaştığına göre, Taif’lilere karşı mancınık kullandı. Şayet aralarında çocuklar var diye müslümanların müşriklere saldırmaktan kaçınmaları gerekseydi Hz.Peygamber (s.a.v.) on­lara karşı savaşmaktan nehyederdi ve onlar da savaşmazlardı. Çünkü onların şehirleri, kaleleri, çocuklardan, yaşlılardan, kadınlardan, esirlerden ve tüccardan hâlî değildir. Taif ve diğer yerlerle ilgili husus ise Resulullah'ın sünnetinden ve siretinden meşhur ve maruftur. Resulullah'ın ashabından olan selef-i salihîn de yabancıların kalelerine karşı bizden önce böyle dav­ranmışlardır. Bunlardan hiçbirinin, kadın ve çocuklar var diye bir kaleye saldırmaktan geri durdukları bize ulaşmamıştır".[392]

 3- Evzaî, efendisinden kaçan kafir kölenin yakalandığında, devlet baş­kanı tarafından isterse boynu vurulup, isterse aşılabileceğini belirtirken, Ebu Yusuf bunun sünnete muhalif olduğunu söylüyor ve şöyle diyor:

"Asılma sözüne gelince, böyle bir sünnet, bildiğimiz kadarıyla ne Peygamber (s.a.v.) den ne de herhangi bir ashabından gelmiş değildir. Böyle bir şey bize ulaş­madı. Asmak, ancak yol kesip adam öldüren ve mal alan kimseye hastır".[393]

4- Evzaî, Hz. Peygamber'in Hayber savaşında hazır bulunan kadınlara ganimetten pay verdiğini ve müslümanların daha sonra bununla amel ettikle­rini belirtirken, Ebu Yusuf, Evzaî'yi, bu konuda Hz. Peygamber'in tatbikatı­nı iyi bilmemekle suçlamakta ve şöyle demektedir:

"Resulullah'ın herhangi bir gazvede kadınlara pay ayırdığını bilmiyoruz. Bu konuda gelen hadisler çoktur. Şayet uzayacağından korkmasam bunların çoğunu sana yazardım. Muhammed b. İshak ve İsmail b. Ümeyye'nin naklettiklerine göre İbn Hür­müz şöyle demiştir:

"Necde b. Âmir, İbn Abbas'a, Hz. Peygamber ile bera­ber savaşta hazır bulunan kadınların durumunu yazılı olarak sormuş İbn Abbas da ona şöyle yazmıştır:

“Peygamber (s.a.v.) ile beraber savaşa katı­lan kadınlar bulunur. Resulullah ta onlara ganimetten az bir şey verirdi, an­cak pay ayırmazdı”. Bunu nakleden E.bu Yusuf devamla:

“Bu konuda hadis çoktur ve bu konudaki sünnet maruftur” demektedir.[394]

5- Ebu Yusuf’un ve bu meyanda Ebu Hanife'nin sünnete uymadaki ti­tizliklerini göstermesi bakımından aşağıda vereceğimiz örnek ve Ebu Yu­suf’un bu konuda Evzaî'ye yönelttiği eleştiri çok dikkat çekicidir.

Harpte esir alınan kadının dârül harpte satılmasıyla ilgili olarak Ebu Hanife:

"Dârül İslama girilmedikçe bunun satışını hoş bulmuyorum" de­mekte, Evzaî ise:

"Müslümanların ötedenberi esir kadınları dârül harpte satageldiklerini, bu konuda Velid'in öldürülmesine kadar hiçbir ihtilafın vuku bulmadığını" belirtmektedir. Ebu Yusufun Evzaî'ye cevabı şöyledir: "İnsanlar ötedenberi böyle uyguluyor diye, burada olduğu gibi, bir konuda helal ve haram hükmü verilemez. İnsanların birçoğu helal olmayan ve yap­maları gerekmeyen şeyleri yapmaktadırlar. Eğer sana çoğunluğun, Peygam­ber (s.a.v.) in nehyettiği bir şey üzerinde nasıl birleştiklerini izah etseydim bunu anlar ve idrak ederdin. Bu konuda ancak Peygamberin sünneti, onun geçmiş ashabı ve fakiri bir cemaattan gelen uygulamalar esas alınır. Nasıl esir kadına vat' etmek mekruhsa, satmak ta mekruhtur. Çünkü henüz ona sa­hip olunmamıştır".[395]

6- Yine Ebu Yusuf’un, hadise ittibaen Ebu Hanife'nin bir görüşünü red­detmesi de dikkat çekici örneklerden biridir.

Müşrikler, müslümanlar tarafından öldürülen bir müşrikin cesedini sa­tın almak isterlerse Ebu Hanife'ye göre bunun bir mahzuru yoktur. Çünkü onların mallarını gasp yoluyla almak müslümanlara helaldir. Cesedi kendi azalarıyla satın aldıklarına göre bu, evleviyetle helal olur. Zira onların can­lan ve malları müslümanlara helal kılınmıştır. Ebu Yusuf şöyle diyor:

"Ben bunu hoş görmem ve bundan menederim. Zira müslümanların harp ehliyle veya başkalarıyla, içki, domuz, ölü eti ve kan alışverişinde bulunmaları caiz değildir. Bu konuda bize Abdullah b. Abbas'tan şu hadis ulaşmıştır: "Müşriklerden bir adam hendeğe düştü. Müslümanlara mal vererek cesedini geri aldılar. Bu, Resulullaha sorulunca onları bundan nehyetti". [396]

İmam Muhammed de hadis ve sünnete ittiba konusunda aynen Ebu Ha­nife'nin ve Ebu Yusufun gösterdikleri hassasiyeti göstermiştir.

7-  Misvak konusunda, "misvak kullanmak bize göre sünnettendir ve terk edilemez" demektedir.[397]

8-  Müslümanın diyetiyle gayrimüslimin diyeti konusunda İmam Muhammmed'in Medine ehline karşı yönelttiği tenkid onun hadisçiliği konu­sunda açık bir fikir vermektedir.   

Ebu Hanife, Yahudi, Hıristiyan ve Mecusi'nin diyetinin, hür bir müslü­manın diyetiyle eşit olduğunu, bir gayrimüslimi öldüren müslümana da kı­sas gerekeceğini belirtmektedir. Medine ehli ise Yahudi ve Hırıstiyanlardan biri öldürüldüğünde diyetinin hür bir müslümanın diyetinin yarısı kadar ol­duğunu, öldürülen Mecusi ise, 800 dirhem diyet gerekeceğini, bir kâfire kar­şılık bir müslümanın öldürülemiyeceğini savunmaktadırlar.[398]

İmam Muhammed onlara şöyle cevap verir:

"Medine ehli, Resulullah’ın, öldürülen bir kâfire karşılık onu öldüren müslümanı öldürdüğünü ve:

"Onun zimmetini yerine getirmekte ben daha çok hak sahibiyim" [399] dedi­ğini rivayet etmişlerdir. Bize İbrahim b. Muhammed, Muhammed b. el-Münkedir'den, o da Abdurrahman b. el-Beylemani’den şöyle nakletti:

"Müs­lümanlardan birisi, ehl-i zimmeden birisini öldürdü. Bu, Resulullaha iletilin­ce;

"Ben onun zimmetini ifa etmeye daha çok layığım diyerek o müslüma­nın öldürülmesini emretti. Bunun üzerine o kimse öldürüldü" [400] Bu kavli, onların fakihi Rebia b. Ebi Abdirrahman söylüyordu. Medine ehli, şayet zimmi, hile yapılarak (ğayleten) öldürülmüşse bu takdirde onu öldüren müslümanı öldürüyorlar. Bize ulaştığına göre, Ömer b. el-Hattab Hire ehlinden bir hınstiyanı hile yaparak öldüren müslümanın öldürülmesini emretti ve bu yüzden o adam öldürüldü. Ali b. Ebi Talib'ten bize ulaştığına göre ise O:

"Eğer bir müslüman bir hırıstiyanı öldürürse bundan dolayı o müslüman öl­dürülür" diyordu.

Diyet konusunda söylediklerine gelince; Allah'ın sözü en doğru sözdür. O, Kitabında, diyet konusunda şöyle buyurdu:

"Yanlışlık haricinde bir mü­minin diğer bir mümini öldürmeğe hakkı yoktur. Yanlışlıkla bir mümini öl­düren kimsenin, mümin bir köle azad etmesi ve ölenin ailesine teslim edile­cek bir diyet vermesi gerekir".[401]

Ehl-i Mîsakın diyeti konusunda şöyle buyurdu:

"Eğer öldürülen, kendi­leriyle aranızda anlaşma bulunan bir toplumdan ise ailesine teslim edilecek bir diyet ve bir mümin köleyi azad etmek gerekir". [402]

Burada Allah, her iki durumda da, öldürülenlerin ailelerine bir müslü­man diyeti verilmesini emretmiştir. Bu konuda Hz. Peygamber'den gelen hadisler çoktur, meşhur ve maruftur. Resul de, kafirin diyetini müslümanın diyeti gibi uygulamıştır. Bunu onların en fakihi ve en alimi, Hz. Peygamber'in hadislerini kendi zamanında en iyi bilen İbn Şihab ez-Zührî rivayet et­miş, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman zamanında da muahed (anlaşmalı kişi)in diyetinin hür bir müslümanın diyeti gibi olduğunu zikretmiştir. Muaviye'ye gelince o, bu diyeti hür bir müslümanın diyetinin yarısı olarak uygulamıştır. Zührî, zamanında, hadisleri en iyi bilen kimseyken nasıl olur da en fakihlerinin rivayetinden yüz çevirip, Muaviye'nin sözüne rağbet etti.[403]

Bu örnekte görüldüğü gibi İmam Muhammed, ayetlerin desteğinde kendilerine ulaşan ve diğerlerine göre daha sağlam gördükleri rivayetleri, Medine ehline karşı savunurken, onların, kendi hadis imamlarına bile tabi olmadıklarını söyleyerek tenkid etmektedir. Bu arada hadisleri iyi bilen fakih bir tabiînin (İbn Şihab), bu özellikleri olmayan bir sahabi (Muaviye) den, delil alma yönünden daha çok tercihe şayan olduğunu ifade etmiş olmakta­dır.

İmam Muhammed'in de hadise ittibaen Ebu Hanife'nin bazı görüşlerini kabul etmediği vakidir. Bunlardan birini kendisi şöyle anlatıyor:

"Ebu Hanife'nin Hammad'dan, O'nun, İbrahim'den naklettiğine göre, İbrahim, sâime (dışarıda otlayan) ve nesil üretmek maksadıyla beslenen atın zekatı hakkın­da şöyle demiştir: "İsterse her at için bir dinar, isterse on dirhem verir. İster­se kıymetini hesap eder ve her ikiyüz dirhem için beş dirhem verir. Bunların hepsi Ebu Hanife'nin görüşüdür."

Bizim görüşümüze gelince, atta zekat yoktur. Bize, Hz. Peygamberin, "ümmetimi at ve köle zekatından affettim"[404] dediği ulaşmıştır. Ayrıca Ebu Hüreyre'den gelen bir rivayette Peygamber (s.a.v.), "müslüman bir kim­seye atında ve kölesinde zekat yoktur" buyurmuştur.[405]

Bu örnekler açıkça göstermektedir ki Ebu Hanife ve talebeleri Hz. Peygamber'in hadis ve sünnetine ittiba konusunda hiçbir şüpheye yer bırak­mayacak müsbet bir tutum içerisindedirler. Bu ittibam sının yerine göre sa­habe ve tabiînin söz ve tatbikatını da içine almakta, rivayetleri değerlerdir-mede her imam duruma göre kendi görüşlerini belirtmede müstakil davranmaktadır.[406]



[385] Mahmud Matlup, Ebu Yusuf, 121-122.

[386] Age., 121-122.

[387] Bağdadi, Tarih, XIV, 246.

[388] Tehanevî, Ebu Hanife, 70.

[389] Zehebî, Tezkire, I, 293.

[390] Tehânevî, Ebu Hanife, 69-70. Daha geniş bilgi için bkz. Age. 69-82.

[391] Ebu Yusuf, ihtilaf, 130.

[392] Ebu Yusuf, er-Reddu ala Siyeril-Evzaî, 65-68.

[393] Ebu Yusuf, er-Reddu ala Siyeri'l-Evzaî, 57.

[394] Age, 37-38.

[395] Age., 76.

[396] Ebu Yusuf, Kitabül-Haraç, 199.

[397] Şeybânî,el-Âsâr, 17.

[398] Şeybânî, el-Hucce, IV, 322-329.

[399] Hadis için bkz. Darekutnî, Sünen, III, 135. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 79

[400] Şeybanî, el-Hucce, IV, 344. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 79

[401] Nisa: 92.

[402] Nisa: 92.

[403] Şeybânî, el-Hucce, IV, 339-351.

[404] Şeybanî,el-Asl, 11,64.

[405] Şeybânî, el-Âsâr, 55; Ebu Yusuf, el-Âsâr, 87.

[406] Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 76-81