hafiza aise
Sat 7 May 2011, 11:51 am GMT +0200
EBU TALİB'İ İKNA ÇABALARI ~
Beri tarafta Kureyş, her geçen gün artarak devam eden bu gayretlerden duyduğu rahatsızlığı dile getirmek için yeniden Ebu Talib'in kapısına dayanmıştı:
- Bak, Ebu Talib! Şüphesiz ki sen, yaş ve tecrübe itibariyle büyüğümüzsün; konumun itibariyle hepimizden iistiirısiin! Sana daha önce de gelmiş ve yeğeninin yaptıklanna bir son vermeni istemiştik; ama sen, buna yanaşmadın! Allah' a yemin olsun ki, ilahlanmıza dil uzatılması, önderlerimizin dalaletle suçlanması ve atalanmız hakkında iyi şeyler söylenmemesi, artık sabnmızı taşırmak üzere! Ne zaman O'na engel olacaksın! İstersen, O'nu bize bırak da, iki taraftan birisi helak olana kadar, aramızdaki meseleyi kendimiz çözelim.
İkide bir yanına gelip bozuk çalanların baskılarından bunalan Ebu Talib, yeğeni Muhammedii'l-Emin'e haber gönderdi:
- Ey kardeşimin oğlu, dedi ve gelen Kureyşlilerin dediklerini anlattı. Sözlerinin sonunda, mahcubiyet içinde şunlan ilave etti:
- Ne olur, hem kendini hem de beni düşün; bana, altından kalkamayacağım yük yiikleme!"?
290 İbn İshak, Sire, 2/135
Amcası Ebu Talib'in bu mesajıyla endişelenen Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), bir aralık amcasının fikir değiştirdiği, müdafaa etmekten yorulup çekindiği ve bundan sonra kendisini yalmz bırakacağı endişesine kapıldı. Kalbi kırılmış ve mahzun olmuştu, içten içe gözyaşı döküyordu. Yalnızlığı zirvede hissetmenin tezahürüydü bütün bunlar ... Belki de Allah (celle celaluhü), kendisinden başka açık kapı bırakmak istemiyordu önünde. Onun için şöyle seslendi amcası Ebu Talib'e:
- Ey amcacığım! Allah'a yemin olsun ki, şayet onlar, bu işten vazgeçmem karşılığında güneşi bir elirne; ayı da diğerine verseler, Allah beni muzaffer kılıncaya veya bu yolda yok oluncaya kadar bu işte sabit kalır, asla terk etmem.
Çok duygulanmıştı Kainatın İftiharı ... Ayağa kalkıp giderken gözyaşı döküyor, içten içe ağlıyordu. Ancak, o kadar yürekten ve içtenlikle konuşmuştu ki, titreyen ses tonunda bile, sonuna kadar devam edeceğinin kararlılığı hakimdi. Bu tavır, Ebu Talib'i çok etkilemişti. Babası Abdulmuttalib'in emaneti, kardeşi Abdullah'ın yetimi, aç kurtlara teslim edilir miydi hiç? Arkasından:
- Gel, ey kardeşimin oğlu gel, diye seslendi. Kucaklayan bir ton vardı sesinin renginde. Mahzun Nebi, sesin geldiği cihete yönelmişti, yaş döken gözlerini silerek. .. Gözler, dilden önce anlaşmıştı sanki ve Ebu Talib, yeğenine şunları söyledi:
- Git ey kardeşimin oğlu git! Git ve dilediğini yap! Vallahi ben, hiçbir zaman Seni teslim edecek değilim!"?'
Ardından da, şiirleriyle O'nu destekledi ve toprağa gömülünceye kadar yeğeninin arkasında duracağım ilan etti.
Ebu Talib'in, yeğenini teslim etme niyetinde olmadığını ve koruma kararında ısrar ettiğini görenler, bu sefer yöntem değiştirdiler ve huzuruna gelip başka bir teklifte bulundular.
291 İbn Hişam, Bire, 2/101
Aralannda, Uruara İbn Velid adında dikkat çeken yakışıklı ve güçlü bir delikanlı da vardı. Bu genci yanlanna katıp onun yanına geldiler ve şunlan söylemeye başladılar:
- Ey Ebu Talib! İşte bu, Umiire İbn Muğzre' dir. Kureyş'in en güçlü ve en güzel gencidir. Bu genç senin yardımcın olsun; onu evlat olarak edin, senin olsun. Onun yerine bize sen, şu senin ve atalannın dinini değiştiren, kavmine muhalefet edip karşı çıkan ve önde gelenlerimiz hakkında iyi düşünmeyen kardeşinin oğlunu ver -de O'nu öldürelim. Madem kısasta, sizden bir adamın bedeli bizden bir adamdır; işte bu genç de O'nun diyeti olsun.
Ne çirkin ve ahlaksız bir tekliftil Bir tarafta, asırlardır gelişi gözlenen Son Nebi, diğer yanda ise, sadece fiziki yönüyle dikkat çeken bir genç! Kaldı ki, kim kimin yerini doldurabilirdi! Onun için, tereddütsüz Ebu Talib:
- Vallahi siz, ne kötü bir teklifte bulunuyorsunuz! Kendi çocuğunuzu büyük görüp evime almamı, buna mukabil olarak da kendi oğlumu size teslim edip öldürmenize göz yummamı bekliyorsunuz ha! ValIahi bu, asla olmayacaktır, cevabını verdi onlara.
Yine Ebu Talib'in taviz vermediğini gören Mut'im İbn Adiyy, biraz da tavır değiştirerek şunlan söyledi:
- Vallahi ya Ebô Talibl Kavmin sana bugüne kadar çok in·safh davrandı ve senin hoşuna gitmeyecek şeyleri sana dayatmadı. Ancak görüyorum ki bugün sen, onların hiçbir teklifine 'evet' demiyorsun!
Adamlar göz göre göre Allah Resülü'nü öldürmek istiyorlardı ve buna 'evet' demeyince de bunun adı insafsızlık oluyordu! Bundan daha büyük küstahlık olamazdı ve kendi anladıklan dilden bir cevap gerekiyordu. Ebu Talib de, bu cevabı verdi:
- Allah'a yemin olsun ki hiçbir zaman insaflı olmadınız!
Baksana sen şimdi, benim perişan olmarnı ve aleyhimde in
sanıann çirkin işler çevirmelerini teklif ediyorsun! Elini ardına koyma ve istediğini yap!
Bu konuşma, zaten yarıya kadar çekilmiş olan kılıçlann, bundan böyle kınından çıkması anlamına geliyordu. Bugüne kadar münferit ve lokal olan düşmanlık, bundan sonra kurumsalolacak ve Mekke'nin her yerinde kendini gösterecekti, Bu düşmanlıktaki hedef, sadece Resülullah da değildi; her bir kabile, o güne kadar kendi içinde İslam'ı tercih eden kim varsa onu düşman biliyor ve topyekun bir savaş ilan ediyordu. Onlan, binbir türlü işkenceye maruz bırakıp dinlerinden döndürebilmek için, akla hayale gelmedik yöntemlere başvuruyorlardı.
Konunun, insaf boyutunu da aşıp aklı devre dışı bıraktığını gören Ebu Talib, çok geçmeden diğer kardeşlerine meseleyi taşıyacak ve yeğenlerini koruma konusunda onların da desteğini almaya çalışacaktı. Abdulmuttalib ve Haşimoğullarının hemen hepsi, onun davetine olumlu cevap verirken sadece Ebu Leheb buna karşı çıkacak ve yeğeninin karşısında yer alanlarla beraber olmayı tercih edecekti. Kabilesinden beklediği desteği bulan Ebu Talib'in keyfine diyecek yoktu; bu kadar sıkıntılı bir sürecin akabinde yeniden bir araya gelip de fikir birliği etmelerine karşılık şiirin diliyle onları medhedecek ve yeğeni Muhammed'e de övgüler yağdırarak üzerine toz kondurmayacaktı, 292